[b]’Anneciğim, Kimse Katillerin Sözünü Kesmiyor’[/b]
Ergenekon tartışması ile birlikte JİTEM eski elemanı Abdülkadir Aygan’ın açıklamaları günlerdir Kürt kamuoyunun yeniden gündeminde. Kürt siteleri ve Türk basını üzerinden Aygan'ın sunduğu ürpertici bilgiler ile başbaşayız.
Kimileri bu açıklamalarda kaybettikleri yakınlarının isimleri ile karşılaşıyor, kimileri çocuklarının, eşlerinin son anlarını Aygan'ın ağzından dinliyor.
...
Aygan'ın açıklamaları bazı çevreleri rahatsız ederken bazı Kürt çevreleri ise bu açıklamaların önemi ve gerekliliğini savunuyor.
Kimileri Aygan'ın açıklamalarını politik rakiplerine karşı kullanılırlık derecesine göre değerlendiriyor, kimileri Aygan'ın reyting değerini öne çıkarıyor, kimileri Aygan'dan soru ve bilgi siparişlerinde bulunuyor...
Aygan da çarkı felekte öğrendiği politik canbazlığın gerilim yaratan heyecanı ve ipleri elinde tutmanın rahatlığı ile ‚katil zanlısı’ olmaktan kahraman olmaya meylediyor. Artık kendisine ‚katil’ denmesine bile agresif tepkiler veriyor, politik dengenin ipi üzerinden yukarılardan düşmeden çeşitli numaralar yapıyor.
Sonuçta Aygan bir katil olmaktan uzaklaşıyor, bu denli aranan, gazetecilerin kapısında sıra beklediği, roportaj vermesi için ricacılar kullanılan biri olmanın ve en önemlisi JİTEM’in subay celatlarını ’’intihar ettirecek’’ denli sırlar savurmanın popüler zevkini yaşıyor.
Ne Aygan'ın ne de Aygan'dan fırsatlar yaratma peşindeki kesimlerin aklına onun insanlığa (Kürt ulusuna) karşı suçlar işlemiş bir aygıtın parçası, binlerce Kürdü öldüren bir cinayet şebekesinin celladı olduğu gerçeğine uygun davranmak gelmiyor.
Avrupa'da yaşayan ve çoğunluğu savaş acısından muzdarip olan, belki yakınları, oğulları, eşleri, babaları Aygan'ın ‚tanıklığında’ katledilen Kürt kitlelerinin bu olay karşısındaki çaresizliği...
Aygan'ın mesayi yaptığı JİTEM dehlizlerinde işkence edilen, Aygan ve mesayi arkadaşlarının tetiğini çektiği namlulardan ateşlenen kurşunların yaraladığı, sakat bıraktığı, yaşamını Ayganlar ile karşılaştığı anından itibaren travma ile geçiren ve Avrupa'nın işkence tedeavi merkezlerinde yitirdiği ruh sağlığını arayan mağdurların donukluğu...
Kürtlerin ulusal, insani, kültürel ve politik hakları için kurulmuş bulunan kurumların yıllardır olaya izleyici kalmaları...
Kürt hukukçuların, insan hakları savunucularının, politik elitinin Aygan vakası karşısında karşısındaki suskunluğu...
Kısaca hepimizde boyveren kırım psikolojisi veya cellat-kurban arasındaki garip ilişkinin anlaşılmaz diyalektiği...
...
Aygan ise bütün bu çevreler arasında ustaca bir denge kurarak kamuoyuna işlenen cinayetler ile ilgili parça, parça bilgiler sunuyor. İyi bir avukatı da olmalı ki, bizzat işlediği suçlarını mümkün olduğunca açık itiraf etmeden, ’tanık’ olduğu cinayet sayısını da ’’sadece otuz ile kırk arasında’’ tutarak, eylemlerini sınırlıyor.
Aygan hukuki düzenlemelerin ve kendisini koruyan dengelerin bilinci ile konuşuyor ve biz „gerçekleri öğrenme uğruna“ onun bize sunduğu bilgileri dinliyoruz.
Bir röportajında vicdani ile ilgili bir soruya „ben, bana ihanet edenlere ihanet ettim“ diyor. Bir katil zanlısı bize ihanetin tarifini yapıyor, herkese meydan okuyor ve biz dinliyoruz...
Gerçekleri öğrenmek, gerçekleri duyurmak uğruna!
Failler gerçekleri anlatabilir mi?
Kürt kırımının gerçeği ile faillerinin gerçekleri bir olabilir mi?
Gerçekler hangi araçlarla ve neler uğruna elde edilmeli gibi sorulara henüz yeterince yoğunlasmadan „elimize düşmüş“ bir Kürt katil zanlısı ile tarifsiz ve hukuksuz bir ilişki içine girmiş bulunuyoruz.
Oysa JİTEM'in cinayetlerine kurban giden, dili kesilen, kurşunlarla beyni parcalanan, kolları kırılan, işkencehanelerde ruhu çalınan binlerce Kürt kurbanı bize gerçekleri anlatmıyor mu?
Neden onların kesilmiş seslerini gerçegimizin asıl tanıkları olarak ilan etmiyor da onların faillerini „tanık“ diye konuşturuyoruz? Bu sorulara yoğunlaşmadıkça yaşamları çalınmış kurbanlarımızın yerini failler işgal etmeye devam edecektir.
Gerçekleri, dengeleri ve hukuku faillerimizin ‚vicdanına’ teslim ederek hergün biraz daha faillerimizin yargısız ve hesapsız yaşamalarına alışıyor ve adalet talebimizden uzaklaştırılıyoruz.
Ailesini Nazilerin toplama kamplarında yitiren Yahudi şaiir Paul Celan, savaş sonrası birçok katilin toplum tarafından aklanmasını bir şiirinde, „Anneciğim, kimse katillerin sözünü kesmiyor“ dizeleri ile dile getiriyor.
Abdülkadir Aygan'in Kürtlere karşı işlediği suçlardan ötürü henüz yargı önüne çıkmadan söz sahibi olmasına, ‚konuşmasına’ „dur“ demenin vakti gelmiştir.
Kürtler bütün imkanlarını kullanarak faillerinin yargılanmalarını sağlamalı ki, ancak o zaman bir hukuk sahibi olarak hem kendi kamuoyuna hem de dünya kamuoyuna karşı gerçekleri belgeleme fırsatına sahip olacaktır.
Aksi durumda Aygan'ın ve onun gibi Kürtlere karşı suç işlemiş kişilerin beyanları birer haber manşeti olmaktan öteye varamaz.
...
Geçtiğimiz hafta Atilla Olgaç adlı bir Türk oyuncusunun 35 yıl önce ’biri savaş esiri, 10 Rum'u oldürdüğünü’ itiraf etmesindan sonra her bir Rum ve Yunan'ın yaşadığı her evde, her mekanda meydana gelen vicdani sarsıntı ve bu katile duyulan tepkiyi hep birlikte izledik.
İki devletin savaşında 35 yıl önce Aygan'ın silah arkadaşlarının Rum ve Yunanlara karşı işlediği savaş suçunun itiraf edilmesi hala insanların tüylerini ürpertip, vicdanlarını ayaklandırıyor.
Onların tepkisi katillerinin sözünü kesti!
Ya Kürtlerin tepkisi?
Kemiklerimizle yüzleştirmeyecek miyiz katillerimizi?
Acılarımız ve kanımız siyaset kadehinde içilen şarap mı olacak?
Kaynak: Rizgari
Re: 'Anneciğim, Kimse Katillerin Sözünü Kesmiyor'