Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 20 September 2011

...Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları
Atlanın gidiyoruz.
Buğulu bir şafak vakti yeniden düşüyoruz yollara
Eski zamanlarda olduğu gibi
Dersimiz tarih. Unutmayın kaldığımız yeri
yenilmedik daha

Masal alın koynunuza. Belki dönmeyiz uzun zaman
Masalllar hatırlatır size doğduğunuz yeri
ilişkiler iklimini
çocukluk taşınabilir bir şeydir
alınsa da elinden geçmişi.

Tütün ve tarih koyun torbanıza. Kekik ve dağ ateşleri
Şafağın bin yıllık anlamını, suların ve çağların sesini
ezberleyin, bilinmez otların adını hatırda tutar gibi,
Ten rengi aya bakın son defa… ‘’
Murathan Mungan

Berivan Aymaz

Taraf Gazetesi’nin köşe yazarı Orhan Miroğlu, 08. 09. 2011 tarihli köşe yazısı ile başlayarak ‘’Diaspora Kürdleri ve aydını’’ konulu toplam üç yazı yazdı. Bu yazılarının ilk ikisi Benedict Andersen’in tanımlamasından esinlenerek ‘’Uzak mesafe milliyetçiliği’’ başlığını taşıyor. Üçüncü yazısında ise Miroğlu, ‘’Kürd aydın sınıfı var mıdır?’’ sorusunu başlık olarak seçiyor.

Orhan Miroğlu’nun seçtiği başlıklar her ne kadar tazının hangi yöne koşacağını ele verse de, yazı dizisini ilgi ile takip ettim. Açık söylemek gerekirse ilgimin sebebi ne kendimi bir ‘’Diaspora Kürdü’’ olarak tanımlamamdı ne de bu konu ile ilgili Taraf Gazetesi’nin köşesinde cazip bilgilere ulaşabileceğim umudu idi. İlgim ve merağımın sebebi Orhan Miroğlu’nun yazısından birkaç gün önce bir arkadaşım ile yaptığım sohbette; ‘’Yakın zamanda Türk gazete köşelerinden tıpkı Ermeni Diasporası’na yönelik yapılan saldırılar gibi, Kürd Diasporası’na da hakaret ve saldırıların olabileceği’’ yönündeki konuşmalarımız ve Orhan Miroğlu’nun yazısı ile bizi haklı kılması oldu.

Gelelim Miroğlu’nun üç dizilik yazısının içeriğine: Aslen teolojik bağlamda ele alınan ‘’diaspora’’ kavramı günümüzde kültürel antropoloji , cultural and post-colonial studies ve migrations studies gibi farklı bilim ve araştırma dallarında kullanılmakta ve bu dalların en tartışmalı mevzuları arasında yer almaktadır.

Diaspora kavramının farklı ve çok boyutlu tanımlanmalarını burda ele almayacağım. Doğrusu Miroğlu’nun da bir gazete köşesinde böyle bir girişimde bulunacağı beklentisine girmedim. Ancak bu denli kapsamlı bir konuya eğer üç hafta arka arkaya yer vermişse, konuya biraz daha temkinli yaklaşabileceğini ve klişe söylemlerden öteye gidebileceğini beklerdim.

Lakin Miroğlu Kürd Diasporası’nı bulunduğu ülkelere entegre olmayan/olamayan, sosyal, siyasal ve entellektüel alanda başarısız kalan, radikal milliyetçi bir topluluk olarak tarif ediyor. Kürd Diasporası’nın sosyal, siyasal ve entelektüel başarısına ve Kürd ulusal davasına katkısına bu yazının çerçevesini aşacağı için değinmeyeceğim.

Öte yandan göçmen ve siyasi mülteci topluluklarının diaspora olarak sayılıp sayılamayacağı yolundaki
tartışamalardan ya bihaber olan ya da bu tartışmaları gözönüne almayan Miroğlu, aynı zamanda ‘’farklılığa” vurgu yapan özelliği ile de bilinen diaspora olgusunun kendi içinde barındırdığı sınıfsal, cinsiyet ve kuşak farklılıklarını gözardı ederek, diasporayı homojen bir topluluk olarak da aktarıyor ve buna dayanarak arkasından bir Diaspora Kürd Stereotipi yaratıyor.

Miroğlu’nun üç dizilik anlatımında Diaspora Kürd Stereotipi ‘’işe yaramaz’’ ve ‘’sorun unsuru’’ olarak özetleniyor. Miroğlu bu ‘’iki temel özelliği’’ ile tanımladığı Kürd Diaspora Topluluğunu ötekileştirerek saldırıya açık hale getiriyor. Miroğlu’nun Kürd Diaspora Topluluğu’na karşı sergilediği bu tutum şüphesiz uzun yıllar hem toplumsal hem de bilimsel tartışmaların ana fikrini oluşturan yaklaşımlardan esinlenmiştir. Bu değerlendirmeler diaspora topluluklarına karşı çok eskilere dayanan güvensizliğin ve bunun üzerine oluşan korkunun bir başka ifadesidir.

Yahudi diasporasına karşı yıllarca beslenen önyargılı, dışlayıcı ve nihayetinde can alıcı bu tavır bunun en çıplak ve en acı örneği olarak tarihe geçmiştir.

Modern ulus devletleşme süreci ile birlikte kültürel toplulukların belirgin sınırlara hapsedilerek ve ancak bu sınırlar içinde kendilerine sunulan bir kimlik üzerinde varolabilecekleri fikri ortaya çıkmıştı.

Diaspora ise ulus devlet sınırlarını aşan transnational bir olgu olarak kültürel, dini ve etnik kimliğini koruma gücüne sahip olduğunu kanıtlıyordu.

Orhan Miroğlu Kürd Diasporası’nı ‘’entegrasyon sorunu’’ yaşayan bir topluluk olarak tanımlıyor. Oysa tam tersine diaspora toplulukları bulundukları ülkelere ve bu ülkelerin çoğunluk toplumuna entegre olabiliyor ve yaşadığı ülkenin yaşamına aynı zamanda kendi kimliğini ve perspektifini de katabilme, özelliklerini diri tutabilme ve bunlara hayat verme yeteneğini sergiliyor.

Bu konuyu Almanya’nın Bochum Kentindeki Ruhr Üniversitesi’ne bağlı Diaspora ve Genosid Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Mihran Dabag şöyle tanımlıyor: ‘’Diaspora ile ilgili sorun, aslında entegrasyon sorunu değil, daha çok diaspora topluluklarının kendilerine sunulan ulus-devlet eksenli kendini tanımlama önerilerinin albenisine karşı direnmelerinde yatmaktadır.’’ Sadeleştirilmiş bir diğer deyimle; Diaspora kendi kimliğini koruma uğruna ulus devletlerin rüşvetini veya sunulan diğer cazip imkanları redediyor ve satın alınamayacak bir kütle olma özelliğini koruyor.

En ‘’başarısız’’ ve en ‘’işe yaramaz’’ diaspora toplulukları bile sadece varlıkları ile beynimize yerleştirilmeye çalışılan ulus-devletlerin dokunulmaz sınırlarına dokunuyor ve bu nedenle de ulus-devlet refleksi ile şekillenmiş zihniyetlerin toplumsal fenomenlere bakışlarında göze batıyor ve rahatsızlık unsuru olmayı sürdürüyor.

Orhan Miroğlu eğer kendisine Türk ulus-devleti tarafından sunulan ‘’kimlik tanımına’’ karşı direnebilseydi, diaspora Kürdlerini değerlendirmek için sadece ‘’uzak mesafeye’’ yani, Amerika, İsveç ve Almanya gibi ülkelere bakma ihtiyacı hissetmezdi. Miroğlu, Kürd Diasporası’nı bizzat kendisinin de bulunduğu yerden, tüm renkleri ve boyutları ile içerden yakalama şansına sahip olabilir, oluşturmaya çalıştığı Kürd Diasporası’nın negatif resmi önce kendi hücrelerinde ve beyninde parçalanırdı.

Belki o zaman; ‘’Koynunda masal, torbalarında tütün ve tarih taşıyan, buğulu bir şafak vakti yollara düşen halkının karanfil kokulu çocuklarını çapraz asılı tüfekleri’’ ile hatırlardı!

Ama öyle görülüyor ki Türkiye’nin politik konjöktörü halen lanetlenmeye hazır bir Kürd Diasporası resmine ihtiyaç duyuyor!

Kaynak:

http://eu.kurdistan-post.eu/yasam/4231-diaspora-krdlerine-uzak-mesafeli…

http://www.aktuelbakis.com/news/17234.html

1-kurd diasporasi orhan miroglunun tarif ettigi gibi potansiyel fakiri degil. fakir fukara kalmis olan orhan miroglunun parcasi oldugu turk rehinesi kurdler malesef. bunun da kapasite ile degil konteksle alakasi var. ozgur bir ortam da sekillenmeyen zihinsel dunyalarin kapasitesi ne olursa olsun ortaya cikartigi urun berbat olur 2-kurd diasporasinin en buyuk problemi beslenecegi ve besleyecegi kitlenin baska bir dinamik tarafindan, mekanik oarak aydinlanmaci,  zihinsel olarak tutucu bir kultur  tarafindan isletiliyor olmasi. bu acidan bu buyuk kitle, ya ayni fasit daire icinde donuyor yada kendi icinden mesela fetullahci kesime  parcalar kaptirarak bir turlu log faza gecemiyor 3-boyle bir mecra da akan kitleye sahip diasporanin kendi icinden cikacak potansiyeli beslemesi zor. boyle olunca disaridan bakinca pek de uretken bir diaspora olarak gorlmuyor. aslinda uretken de degil. organize de degil. (PKK nin organize olmasi ayri-diaspora olarak organize degil kurdler) vesselam potansiyel iyi goruntu halen kotu bir tek gazetemiz bile yok bugune kadar kac romanci cikti diasporadan? hem kendi kitlesine hem de yasadigi dunyadaki otekilere kendini okutan? politikacilari? felaknaz uca vardi kadin diaspora disinda dolasmaktan hellak oldu onun yeri diasporayi munasip bir hale getirmek ti diyarbekirde istanbulda bulunmak degil bunlar olunca orhan mirogluna da bol malzeme cikiyor.

her telebe benim gibi ögrenmeye meyili olmasada gazasiz belasiz tekrardan burdasin ya hadi bugunde ben sana küpe olayim diyorum : miride piride ayni kumas ve  pes pare etmezler,stres yapma. bak tilki  flim cekiyor,bildircin roman yaziyor. cephe calisanlari aii dat,halk feryat ederken mitini itini es gec   hepisi ayni yogurdun mayasi. ama yok  illada bir gazate diyor ve  onda orgenize olur acayip isler yapa biliriz diyorsan eger tamam presip icabi hic bir bültene,protestoya istirak etmesende hic olmasa su gazatenin  ismini sen koy,bakarsin gerisi belki gelir. hürmetler

Kurdistan icin en guzel semboldur. kurdcesi iyi gazete adi da olur. aslinda gazeteden cok gorsel urunler ureten bir atelyeler networku ise yarar. hem caga uygun, hem de az okuma aliskanligi olan kurdlere uygun (cagi tersten yakalmisiz yani!) gazetenin devri gecti gececek. unutmamak lazim kuzeydeki kurdistani zaten sarmis turk dizileri yakinda guneyi de sarar TV soylesileri vs derken zihinler o yollarla  bicimleniyor. ha yazma hevesi olanlara okuma hevesi olanlari bulusturmak icin de dergi munasip. ayda bir cikan mesela. hurmetler  HeK

Silav  HeK, Bazı bölgelerde  "Dara berû"    bazı bölgelerde  "Dara berlu"  vs  diyorlar.. Bizde  bir ara  dergi ve  gazetelerin amblemi  için düşünülmüştü. Fakat,    "oduncular"  diye  adlandırılmaktan korkuldu!!! Silav Rêvebir

aldanmaya gerek yok türkler meşe dedi diye aldanmamak lazım türkçe uyduruk bir dil zaten sağdan soldan aldıkları kelime yığını ucube bir dil zaten türkçenin 90 senelik bir geçmişi var bu uyduruk dil oluşturulurken "MEŞE" diye kullandıkları kelime aslında Kürdçe den alınan "MIŞE" dir bizim çevrede "MIŞE" denir yani türklerin yaptığı hırsızlamadır zaten neleri hırsızlama değil ki maddem konu MIŞE meselesi bizim olanı geri aldık gitti ha türklerde kullanıyorsa bunu bizim kültür baskınına ve bizim için övünç kaynağına sayın

Haklısınız, meşe sözcüğünün karşısında TDK sözlüğünde (http://tdkterim.gov.tr/bts/) Farsça olduğu yazılı, Kürdçesi de Mişe veya Bişe olarak anımsamaktayım. Ancak bazı Kürd bölgelerinde Palût veya Berû de demektedir. Slav Haso

PALUT veya BARU BARU değil doğrusu BERİ dir MIŞE!nin meyvesidir kendisi değildir taze olarakta, ateşte ve hele soba üzerinde pişirilerek yanmesi çok hoştur BERI yı saran ve dala bağlayanada KOVÇIK denir bizim oralarda boya imalinde kullanılır eskiden tüccarlar köy köy dolaşır toplar giderdi çünkü KOVÇIK çok kuvvetli bir boya malzemesidir yıkandığında boya vermez yani bir resim çıkarırsak: ağacın kendisi MIŞE odun malzemesi olarak kullanılır MIŞE ağacının dalları her üç senedebir kesilerek üç dalı bir ağacın arasına demetler halinde istif edilir Buna DEYİ denilir kışın keçi ve koyunlara verilir BERI insanlar yediği gibi hayvanlarada verilir KOVÇIK boya işinde kullanılır ha bu arada MIŞE lik alan çok verimlidir sebebi budanmayan ağaçların yaprakları dökülür ve gübreleşirde ondan

dusunun  BERI yi dala baglayan yerin bile ismi var. yetmiyor BERI yeniliyor-bir besin kaynagi yetmiyor sapi kimyasal bir kaynak (kurdistan tarihini yazan bir suru kitapta okudugumu hatirliyorum, yapay boya teknoljisi gelismeden once mIse berisi kurdistanin cok onemli bir gelir kaynagi olarak (tabbi meshe palamudu diye geciyordu oralarda) gecerdi. simdi isin detaylarini da Can dan ogrendik. Bu kadar onemli bir agacin sembol olmasindan daha dogal ne olabilir. sadece bir berbat duruma da deginmeden gecmek olmaz. kurdler bu kiymetli agaca cok hoyrak davranmis gorunuyor. vaktiyle nazimiye de misafir oldugum bir evde evin on cephesinden gorunen dag yamacinin ve vadinin 20- yil onceki resmini gormustum. dupeduz ormanlik bir arazi idi. koca koca meshe agaclari vs. ayni yer kellesmisti. bu henuz 1980 lerden onceki bir durum. utanilcak bir hoyratlik kurdlerin memleketlerine daha farkli sahip cikmasi gerek Can a verdigi bilgiler icin candan tesekkurler HeK

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.