“...Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları
Atlanın gidiyoruz.
Buğulu bir şafak vakti yeniden düşüyoruz yollara
Eski zamanlarda olduğu gibi
Dersimiz tarih. Unutmayın kaldığımız yeri
yenilmedik daha
Masal alın koynunuza. Belki dönmeyiz uzun zaman
Masalllar hatırlatır size doğduğunuz yeri
ilişkiler iklimini
çocukluk taşınabilir bir şeydir
alınsa da elinden geçmişi.
Tütün ve tarih koyun torbanıza. Kekik ve dağ ateşleri
Şafağın bin yıllık anlamını, suların ve çağların sesini
ezberleyin, bilinmez otların adını hatırda tutar gibi,
Ten rengi aya bakın son defa… ‘’
Murathan Mungan
Berivan Aymaz
Taraf Gazetesi’nin köşe yazarı Orhan Miroğlu, 08. 09. 2011 tarihli köşe yazısı ile başlayarak ‘’Diaspora Kürdleri ve aydını’’ konulu toplam üç yazı yazdı. Bu yazılarının ilk ikisi Benedict Andersen’in tanımlamasından esinlenerek ‘’Uzak mesafe milliyetçiliği’’ başlığını taşıyor. Üçüncü yazısında ise Miroğlu, ‘’Kürd aydın sınıfı var mıdır?’’ sorusunu başlık olarak seçiyor.
Orhan Miroğlu’nun seçtiği başlıklar her ne kadar tazının hangi yöne koşacağını ele verse de, yazı dizisini ilgi ile takip ettim. Açık söylemek gerekirse ilgimin sebebi ne kendimi bir ‘’Diaspora Kürdü’’ olarak tanımlamamdı ne de bu konu ile ilgili Taraf Gazetesi’nin köşesinde cazip bilgilere ulaşabileceğim umudu idi. İlgim ve merağımın sebebi Orhan Miroğlu’nun yazısından birkaç gün önce bir arkadaşım ile yaptığım sohbette; ‘’Yakın zamanda Türk gazete köşelerinden tıpkı Ermeni Diasporası’na yönelik yapılan saldırılar gibi, Kürd Diasporası’na da hakaret ve saldırıların olabileceği’’ yönündeki konuşmalarımız ve Orhan Miroğlu’nun yazısı ile bizi haklı kılması oldu.
Gelelim Miroğlu’nun üç dizilik yazısının içeriğine: Aslen teolojik bağlamda ele alınan ‘’diaspora’’ kavramı günümüzde kültürel antropoloji , cultural and post-colonial studies ve migrations studies gibi farklı bilim ve araştırma dallarında kullanılmakta ve bu dalların en tartışmalı mevzuları arasında yer almaktadır.
Diaspora kavramının farklı ve çok boyutlu tanımlanmalarını burda ele almayacağım. Doğrusu Miroğlu’nun da bir gazete köşesinde böyle bir girişimde bulunacağı beklentisine girmedim. Ancak bu denli kapsamlı bir konuya eğer üç hafta arka arkaya yer vermişse, konuya biraz daha temkinli yaklaşabileceğini ve klişe söylemlerden öteye gidebileceğini beklerdim.
Lakin Miroğlu Kürd Diasporası’nı bulunduğu ülkelere entegre olmayan/olamayan, sosyal, siyasal ve entellektüel alanda başarısız kalan, radikal milliyetçi bir topluluk olarak tarif ediyor. Kürd Diasporası’nın sosyal, siyasal ve entelektüel başarısına ve Kürd ulusal davasına katkısına bu yazının çerçevesini aşacağı için değinmeyeceğim.
Öte yandan göçmen ve siyasi mülteci topluluklarının diaspora olarak sayılıp sayılamayacağı yolundaki
tartışamalardan ya bihaber olan ya da bu tartışmaları gözönüne almayan Miroğlu, aynı zamanda ‘’farklılığa” vurgu yapan özelliği ile de bilinen diaspora olgusunun kendi içinde barındırdığı sınıfsal, cinsiyet ve kuşak farklılıklarını gözardı ederek, diasporayı homojen bir topluluk olarak da aktarıyor ve buna dayanarak arkasından bir Diaspora Kürd Stereotipi yaratıyor.
Miroğlu’nun üç dizilik anlatımında Diaspora Kürd Stereotipi ‘’işe yaramaz’’ ve ‘’sorun unsuru’’ olarak özetleniyor. Miroğlu bu ‘’iki temel özelliği’’ ile tanımladığı Kürd Diaspora Topluluğunu ötekileştirerek saldırıya açık hale getiriyor. Miroğlu’nun Kürd Diaspora Topluluğu’na karşı sergilediği bu tutum şüphesiz uzun yıllar hem toplumsal hem de bilimsel tartışmaların ana fikrini oluşturan yaklaşımlardan esinlenmiştir. Bu değerlendirmeler diaspora topluluklarına karşı çok eskilere dayanan güvensizliğin ve bunun üzerine oluşan korkunun bir başka ifadesidir.
Yahudi diasporasına karşı yıllarca beslenen önyargılı, dışlayıcı ve nihayetinde can alıcı bu tavır bunun en çıplak ve en acı örneği olarak tarihe geçmiştir.
Modern ulus devletleşme süreci ile birlikte kültürel toplulukların belirgin sınırlara hapsedilerek ve ancak bu sınırlar içinde kendilerine sunulan bir kimlik üzerinde varolabilecekleri fikri ortaya çıkmıştı.
Diaspora ise ulus devlet sınırlarını aşan transnational bir olgu olarak kültürel, dini ve etnik kimliğini koruma gücüne sahip olduğunu kanıtlıyordu.
Orhan Miroğlu Kürd Diasporası’nı ‘’entegrasyon sorunu’’ yaşayan bir topluluk olarak tanımlıyor. Oysa tam tersine diaspora toplulukları bulundukları ülkelere ve bu ülkelerin çoğunluk toplumuna entegre olabiliyor ve yaşadığı ülkenin yaşamına aynı zamanda kendi kimliğini ve perspektifini de katabilme, özelliklerini diri tutabilme ve bunlara hayat verme yeteneğini sergiliyor.
Bu konuyu Almanya’nın Bochum Kentindeki Ruhr Üniversitesi’ne bağlı Diaspora ve Genosid Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Mihran Dabag şöyle tanımlıyor: ‘’Diaspora ile ilgili sorun, aslında entegrasyon sorunu değil, daha çok diaspora topluluklarının kendilerine sunulan ulus-devlet eksenli kendini tanımlama önerilerinin albenisine karşı direnmelerinde yatmaktadır.’’ Sadeleştirilmiş bir diğer deyimle; Diaspora kendi kimliğini koruma uğruna ulus devletlerin rüşvetini veya sunulan diğer cazip imkanları redediyor ve satın alınamayacak bir kütle olma özelliğini koruyor.
En ‘’başarısız’’ ve en ‘’işe yaramaz’’ diaspora toplulukları bile sadece varlıkları ile beynimize yerleştirilmeye çalışılan ulus-devletlerin dokunulmaz sınırlarına dokunuyor ve bu nedenle de ulus-devlet refleksi ile şekillenmiş zihniyetlerin toplumsal fenomenlere bakışlarında göze batıyor ve rahatsızlık unsuru olmayı sürdürüyor.
Orhan Miroğlu eğer kendisine Türk ulus-devleti tarafından sunulan ‘’kimlik tanımına’’ karşı direnebilseydi, diaspora Kürdlerini değerlendirmek için sadece ‘’uzak mesafeye’’ yani, Amerika, İsveç ve Almanya gibi ülkelere bakma ihtiyacı hissetmezdi. Miroğlu, Kürd Diasporası’nı bizzat kendisinin de bulunduğu yerden, tüm renkleri ve boyutları ile içerden yakalama şansına sahip olabilir, oluşturmaya çalıştığı Kürd Diasporası’nın negatif resmi önce kendi hücrelerinde ve beyninde parçalanırdı.
Belki o zaman; ‘’Koynunda masal, torbalarında tütün ve tarih taşıyan, buğulu bir şafak vakti yollara düşen halkının karanfil kokulu çocuklarını çapraz asılı tüfekleri’’ ile hatırlardı!
Ama öyle görülüyor ki Türkiye’nin politik konjöktörü halen lanetlenmeye hazır bir Kürd Diasporası resmine ihtiyaç duyuyor!
Kaynak:
http://eu.kurdistan-post.eu/yasam/4231-diaspora-krdlerine-uzak-mesafeli…
bir iki kelime de benden