Saidî Nursi ve Kemalizm
H. Ahmet Turhallı
Ustad Bedîuzzaman olarak tanınan, Saidî Kurdi Bitlis/Hizan İspirit nahiyesine bağlı Nurs köyünde doğmuştur (1876). Babasının adı Mirza, annesinin adı ise Nuriye'dir. Kürdistan medreselerinde eğitime başlayan Saidî Nursi eğitimini yine bu medreselerde tamamlar.
Geceleri Melle Ahmedê Xanê'nin türbesine giderek gaz lambası ışığında kitap okuyup yoğunlaşan Ustad Bedîuzzaman aynı zamanda onun felsefi dehasından da feyiz alır. Bilindiği üzere Ahmedê Xanê Kürt uluslaşmasının teorik alt yapısını hazırlayan ilk bilge kişidir. Bediuzzaman'ın İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yâhut Divân-i Hârb-i Örfî ve Saîd-î Kürd-î (1909) isimli eserinde Ahmed'e Xanê felsefesinin derin izlerini görmek mümkün. Bu açıdan bakılınca Saidî Nursi'yi yaşamını Ahmedê Xanê'nin özlemini gerçekleştirmeye adamış bir bilge-militan kişilik olarak algılamak ta mümkün.
“Ger dı hebiye me ittifaqek.....“ sözleri Kürtlerin içine düştüğü berbat durumu ittifaksızlığa bağlayan Ahmedê Xanê'nin ittifak özlemini gerçekleştirmek üzere Kürdistan'ın bütün önemli merkezlerini ve şahsiyetlerini ziyaret eden Saidi Nursi ağa, mir, bey, medrese öğrenci ve hocaları ile toplantılar yapar, tartışmalar yürütür. Bu çalışmaları sonucunda Kürtler arası ittifaksızlığın cehaletten kaynaklandığı sonucuna varır. İttifaksızlık, kötülüklerin nedeni olsa da bir sonuçtu. Asıl sorun cehaletti.
Osmanlı halifesine çıkarak Kürtlerin de İslam ümmetinin bir parçası olduğunu, cehaletten kurtarılmalarının gerektiğini, bunun için de Kürdistan'ın Diyarbakır, Bitlis ve Van şehirlerinde El Ezher üniversitesinin kız kardeşi olan Zehra üniversitesinin kurulmasını ister. Bu cüretkar istemleri nedeniyle Bediuzzaman'ı deli diye tımarhaneye kapatırlar.
“Vaktaki hürriyet, divanelikle yad olunurdu, zaif istibdat tımarhaneyi bana mektep eyledi. Vaktaki itidal istikamet, irtice ile iltibas olundu, meşrutiyette şiddetli istipdat hapishaneyi mektep eyledi (kısaca: Hilafet bana tımarhaneyi, cumhuriyet zindanı reva gördü)
Ustad cezaevinde veya sürgünde iken yalnız bırakılmamış, Mustafa Kemal'in ajanları etrafında adeta çember üzerine çember örmüşlerdir. Kitap ve risaleleri de (buroşür) bu ajanların bilgisi ve baskısı altında neşriyata verilmiştir.
Kemalizm özgün ve orijinal bir düşünce silsilesi değil, Çinlileri bile yayan bırakan bir taklitçiliktir. Öyle ki bu özelliği gereği zindan, tımarhane, işkence ve sürgünlerle teslim alamadıkları Beddiuzzaman'ın düşüncelerini “Türk İslam sentezi“ altında hizmete almaya çalışmışlardır. Kabul etmek gerekir ki Kemalizm öylesine bir illet ki kendi öz düşmanlarından bile her zaman ustaca yararlanmayı başarabilmiştir.
Melle Ahmedê Xanê felsefesinin derin etkilerini taşıyan bir dünya görüşüne sahip olan Saidî Nursi'nin özde ajan, sözde öğrencileri, Risale-i Nur Külliyatını tahrif ederek Kemalizmin hizmetine sunmayı da başarmışlardır. Ecevit-Gülen dostluğunun derin kaynağı budur.
Her kışın baharı, her geceni de sabahı vardır. Er geç hak bir gün tecelli edecektir. Fethullah Gülen “ Saidî Nursi Kürt olduğu için hayatta iken onunla görüşmek istemedim. Ancak o vefat ettikten sonra onun yolunda gitmeye karar kıldım“ diyor. Bu cümle her şeyi anlatmaya yeter de artar. Bediuzzaman hayatta iken onu görmekten kaçınan en büyük talebesi ne oluyor da ölümünden sonra havari kesiliyor? Tahrifat, taklit ve entrika! Ecevit-Gülen ve Mustafa Kemal.....!
Bu cemaatlere yakınlık duyan veya katılan Müslüman Kürtler bu olayları fazla sorgulamadan kapılıp gitmektedirler. Ulusal politika yürütmeye çalışan Kürt örgütleri de Kemalist solun etkisi ile din ve ulama arayışları olan kesimleri dışlamaları nedeniyle bu münafıkların ekmeğine yağ sürmüşlerdir.
Din ve dini cemaatler sosyal yaşamın en etkili unsurlarından biridir. Dini cemaat ve çevrelerden uzak durmak hep Kemalistlerin işine yaramıştır, yaramaktadır. Tutarlı ve bütünlüklü ulusal bir politika oluşturulamadığı için İslami çevreler soğuk karşılanmış Kemalistlerin merhametine terk edilmiştir. Kürtleri hunharca katleden Hizbullah gibi sömürgeci devlet maşası örgütlerin Kürtler içinde sosyal taban bulmasının nedenlerinden biri de budur. Kürtlere karşı bir savaş hükümeti görevi üstlenen AKP, Kuzey Kürdistan'da DTP'den daha fazla oy alıyorsa bunu bir torba şekere, iki torba una bağlamak doğru bir değerlendirme değildir.
Bir Kürt ve İslam aliminin fikir ve kitapları nasıl oluyor da Kürtlere ve İslam'a karşı kullanılabiliyor? Bir ulema, hayatının tümünü hapishane, sürgün ve tımarhanelerde geçirten devletin hizmetine nasıl sokulabiliyor? Her farz namazdan sonra Deccal diye tanımladığı Kemal iblisinin şerrinden Rabbine sığınan alimin felsefesi ve yaşamı nasıl oluyor da Kemalizmin koltuk değneği haline getirilebiliyor? Bu ajan öğrenciler nasıl oluyor da Turanizmi onun fikir ve kitaplarıyla dünyaya yayabiliyorlar? Her sözünde Kürt ve Kürdistani olduğunu ifade eden Bediuzzaman'ın yüzlerce risalesi içinde Türklüğü ve Kemalizmi övücü tek bir söze rastlamak mümkün değilken nasıl oluyor da Türklüğün ve Kemalizmin hizmetine sunulabiliyor?
Saidi Nursi ev gözetimde iken yüksek tepelere çıkarak Kürdistan hasretini böylece gidermek istemiştir. Etrafındaki ajan yapı onu sürekli olarak Kürtlerden uzak tutmuştur. Yukarıdaki sorular biraz da buradan cevap buluyor.
Yaşamının son günlerine gelen Saidi Nursi ´Yarab Newroz gecesi ruhumu al´´diye niyazlarda bulunur. Ölümünü adeta haber almışçasına etrafındaki ajan yapıyı atlatarak bir taksi tutar ve taksiciye “Acele beni Kürdistan'a ulaştır!“ der.
21 Mart gecesi Urfa'ya ulaşan Bediuzzaman orada vefat eder. Vasiyeti üzerine orada toprağa verilir. Ancak daha sonra cenazesi Kemalist iblisler tarafından bulunduğu yerden çıkarılarak bilinmeyen bir yere götürülüp atılır.
Saidi Nursi'nin mazar taşına bile tahammül edemeyen devleti ayakta tutmak ve onu ilelebet var etmek için gecesini gündüzüne katan Fethullah Gülen ve diğerlerinin bu gayretlerine ne denir....? Bediuzzaman'ın mazlum ve mağrur diye tanımladığı Kürt milletinin kadınları özel tim ve asker tarafından sokak ortalarında coplanıp dövülürken, çocukların kolları bacakları kırılırken ve yaşlılar sakal ve saçlarından tutulup yerlerde sürüklenirken bu sözde öğrencilerden neden bir çıt bile çıkmıyor?
Kürtlere yapılan bu zulmü hangi tarihte hangi devlet hangi kavme yapmıştır? Filistin halkına yapılan zulme karşı miting üstüne miting düzenleyen bu sözde öğrenciler acaba neden yanı başlarındaki Müslüman Kürtleri görmek istemiyor?
Bediuzzaman için iadei itibar talebinde bulunan DTP'lilere karşı neden birleşip bildiri üstüne bildiri dağıtıyor?
´´Bilerek hakkı batıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin! (Bakara 42) diyen yüce yaratana karşı bu öğrenciler neden küfre giriyor? “ Deki ; Hak geldi, batıl zail oldu. Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur. (İsra 81).
Anlaşılıyor! Fethullah Gülen'in Kürdistan seferi zafer değil panik seferidir!
İsmini Muhmmed koyanlar kendini peygamber sanıyor, diye bir söz var. Bediuzzaman da ´Tebeddülül esma ile hakaik tebddül etmez!“ diyor. (İsim değiştirmekle gerçekler değişmez!)
Bediuzzaman'ın sözde öğrenci özde Kemalist devletin ajanları el yazmalarından Kürdistan sözcüğünü çıkarmış, Şark vilayetlerini koymuştur. Kürt ve Kürdistan sözcüğünü çıkarmış, Türk, Türkiye ve İslam ümmeti koymuştur. Bu anlamda tahrif edilmeyen eseri yok gibidir.
Düşmanları Kürtlere her türlü haksızlığı yapmayı kendisinde hak olarak görebilir. Ancak Kürtlerin bu değerlere dışlayıcı yaklaşımı mazur görülmemelidir.
İlahi adalet yerine gelecektir. Hakikati ne kadar perdelemeye çalışsa da Kemalizmin zalim ve çirkin yüzü mutlaka bir gün ortaya çıkacaktır. Bediuzzaman'ın soydaşları, daha gür ve daha yüksek bir sesle Said'i Nursi ve Risale-i Nur hakikatini haykırmaktan korkmayacaklardır. Nur, tamamlanacaktır.
Newroz gecesi hakkın rahmetine kavuşan Ustad Bediuzzaman nur içinde yatsın. Bu vesile ile Newroz bayramında katledilen insanlarımıza Allah'tan rahmet ailelerine de sabırlar diliyorum.
(Bu yazı Saidî Kurdi'nin sözde talebelerinin bildirilerine cevaben kaleme alınmıştır)
H. Ahmet Turhallı
Re: Saidî Nursi ve Ahmedê Xanê