Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 28 February 2010

YARDIMCI OLABILECEK BIR ARKADASIN BU YAZIYI BURAYA AKTARIRSA MINNATAR KALACAGIM[code]

[/code]
KARRAKOCAN INFO dan [code]

[/code]
yazar SEVE EVIN CICEK. [code]

[/code]
dersim katliami ile ilgili yazisi[code]

[/code]
devrimci selamlarimla

Anonymous (not verified)

Sun, 2010-02-28 15:44

[url=http://www.peyamaazadi.com/peyam/mijaren-taybeti/20yy-baslarinda-dersim-seve-evin-cicek]Kaynak: http://www.peyamaazadi.com/peyam/mijaren-taybeti/20yy-baslarinda-dersim-seve-evin-cicek[/url] Koçgiri de Dersim, Dersim de Koçgiri. Bir ulusun vatanının batı yakası. Doğayı kutsayan ulusun kimlik koruyucuları. Savaşlar, kırımlar, sürgünler, talanlar, asimilasyonlar kışlasında tarihi gezintiler ve öğrendikçe sarsıldığımız gerçekler. Dêrsim-Koçgiri ilişkisi hem tarih, hem de siyasal sosyoloji konusudur. Tarihtir, çünkü tarihsel olguların bilimsel olarak çözümlenmesi gerçeklikleri değerlendirmenin esasıdır. Siyasal sosyoloji konusudur. Çünkü geçmişteki tarihsel olayların sosyolojik çözümlenmesi gelecek açısından toplumsal ilişkilerin yönlendirilmesine katkıda bulunacaktır. 1919'da Dersim–Koçgiri halk önderlerinin Şerif Paşa'ya gönderdikleri 4 sayfalık mektupla, Alişêr Koçgirizade'nin 3.3.1920 de Koçgiri Kürt Teal-i Cemiyeti'nin Sêwaz, Zera, Çit seksiyonunun başkanı olarak Estanbol-Dersaadet'deki Kürt Teal-i Cemiyeti merkezine gönderdigi rapor tarihsel olarak Koçgiri-Dêrsim birlikteligini öğrenmek, öğretmek açısından önem taşımaktadır. Asıl enternasyonalizmi bu mektuplarda görüyoruz. Sadece Kürt ulusu için değil, bütün uluslar için bağımsızlığı savunuyorlar. Temel insan hakları kriterleri bütün halklar için kabul görüyor. Her ulusun özgürlüğünü kendi iç dinamikleriyle, mücadelesiyle kazanacağına, koruyacağına inanılıyor. Dêrsim bölgesi temsilcilerinin Estanbol-Dersaadet'deki Kurdistan Teal-i Cemiyeti aracılığıyla Paris Barış Konferansı düzenleyicilerine gönderdikleri bilgilendirme mektubunda temel istekler sıralanır; “ 1-Bütün ulusların özgürce yaşama hakkı ve gelişmelerinin güvence altına alınması. 2-Bütün insanlığın eşitlik ve adalet haklarını zafere ulaştırma. Kürt ulusu, Osmanlı ya din ve iyi komşuluk ilişkileriyle bağlanmış değildir. Kurt ulusu bu yüce konferansa yeniden başvurur, haklarının tanınmasını ister. Her ulusun temel haklarını bütünüyle tanımak gerekir. Bu amaç doğrultusunda, Kürt ulusu da yüce konferansınızdan, sizden bu temel haklarının tanınması-kazanılması için istekte bulunur. Biz Koçgiri Kürtlerinin yaşadığımız vatan Xarput, Dêrsim'den Kızılırmaga kadar, Zera'dan Koçgiri Sêwaz' a kadar uzanır. Koçgiri ve Sêwaz'ı da içine alır. Biz çağlar boyunca defalarca, 400 yıldan beri kendi ulusal haklarımızı ve varlığımızı garanti altına almak için savaştık. Her defasında Türkler Dêrsim'e saldırıda bulundular. 1.Dünya Savaşı sürecinde binlerce Grek-Helen ve Ermeni gelip bize sığındılar. Bu savaş sırasında Türkler Nazımiye ve Pax kazalarında 17.000 den fazla Kürt çiftçisini Fırat ırmağına atıp, boğdular. “Koçgirili Kürtler geri çekilen Osmanlı Ordusuna darbe vurdular.“ gerekçesiyle ordular sivil halka karşı saldırıya geçirildiler. Bu savaşlar sonunda karşılıklı görüşmeler oldu. Koçgirili Alişer Efendi 1916'da Erzingan'a geçti ve Kürt delegasyonunun şefi olarak Ruslarla görüşme yaptı. 11.11.1916'da, Rus İmparatorluğu ve müteffik güçler, Alişêr Efendi ile bir antlaşma imzaladılar. Alişêr Efendi Dêrsim'li 11 aşiret lideriyle birlikteydi. Bu liderler savaştan sonra Kürt ulusunun bağımsızlığını ve haklarının tanınmasını istediler. İmzalanan bu antlaşma özel bir komisyon tarafından Erzingan'da tercüme edildi. Dêrsim Ordular Komutanlığı tarafından Rus İmparatorluğu'na gönderildi. Gazetelerde yayınlandı. Doğal olarak bu antlaşma Rus Ordusu tarafından mütefiklere de gönderildi. Bu dokumanın bir nushası bizim elimizdedir. Daha sonra ise Rus Çarı'nın devrilmesi üzerine Erzingan'da bulunan Rus Orduları Lenin tarafından yönetilmeye başlandı. Lenin'in yönettiği bu ordular halkımıza karşı saldırıya geçtiler. Bu gelişme sonucu bizlerde karşı saldırıya geçtik. Bolşevikleri kendi topraklarımızın dışına atmaya mecbur kaldık. Savaşın bitiminden sonra Türkiye yenilgi sözlesmesini imzaladı. Biz Paris Barış Konferansına bir delegasyon göndermeyi istedik. Ögrendik ki Şerif Paşa bütün Kürtleri temsil eden bir delege olarak seçilmiş. Biz de Konstantinopl'daki Kurd Teal-i Cemiyeti olarak kendisine bu yetkiyi verdik. Amacımız Kurd ulusunun haklarını ve çıkarlarını garanti altına almaktır. Bizim özel delegemiz olan Şerif Paşa'ya karşı bizim bulunduğumuz bölge de, yani Kurdistan'da, bazı Kürt aşiret beyleri adına sahte telgrafları Paris Barış Konferansı Yüksek Komiseryasına göndermişler. Bu haberi türk gazetelerinden öğrendik. Bu sahte telgrafların kanıtları bizim elimiz de. Bunların amacı bağımsızlık istemimizi kazanmamıza, gerçeklestirmemize karşı çıkmak. Biz gereksiz olarak kan dökülmesini istemiyoruz. Soğukkanlılığımızı koruyoruz. Paris Konferansının kabul ettiği ilkeyi temel alıyoruz. Her ulus kendi haklarını alma, kazanma hakkına sahiptir. Bu nedenden ötürü biz Baris Konferansü ndan adil, onurlu bir kararın alınmasını yani Kürtistan'ın bağımsızlığının tanınmasını istiyoruz. Bölgemizde bağımsız Kürtistan'ın sınırları; Erzingan'dan Kızılırmaga kadar, oradan da Zera ve Koçgiriyi kapsamaktadır. İmzalayanlar Alişêr Koçgirizade Kürtlerin Dêrsim, Erzıngan, Kangal, Sêwaz, Akteke,..... delegesi Seyd Rıza Dêrsim Şix Hesen Aşireti Lideri Brahim Dêrsim Seydan Aşireti Lideri Mehmet Emin Aşiret Lideri Husên Mustafazade Erzıngan Aşiretleri Lideri Mahmud ve Mehmed Kamıl Koçgiri Aşiretlerinin Liderleri“ Her iki mektubun yazıldığı dönem Kürdistan'ın paylaşım dönemidir. Koçgiri ve Dêrsim ileri gelenleri dönemi, ilişkileri çok iyi algılamışlardır. İttihatçıların amaçlarını, projelerini, uluslararası alandaki provokatif çalışmalarını gözlemlerler. Kesinlikle otonomiden değil, Kürdistan'ın bağımsızlığından bahsederler. Bu konu da kararlıdırlar. Kürt ulusunun evlatlarının hiç bir bağla Osmanlıya bağlı olmadığını da vurgularlar. Bolşeviklerin Kürt ulusuna yönelik saldırganlıklarını açıklamış olmaları geçmişten haberdar olmayan Kürtlerin kaybedilen tarihlerine, karanlık dünyalarına ışık vuruyor. Alişêr Koçgirizade Sêwaz, Zera, Çit Kürt Teal-i Cemiyeti Başkanı olarak 3.3.1920 tarihli mektubunu Konstantinopl Kürt Teal-i Cemiyeti Başkanlığı'na gönderir. “Uzun zamandan beri mektuplaşmamız kesildi. Hatta Kürtçe yayın organları elimize geçmedi. Zira posta ve telgraf büroları kesin kontrol altında. Bu milliyetçi örgütler kontrolü ele geçirdiler. Kürtler onların tarafını tutmayınca, onlarla birlikte hareket etmeyince, onlar, yani ittihatçılar da bize haksızlık ettiler. Bildiğiniz gibi Türkçülük, Turancılık adı altında kurulan bu örgütler Türkçü ve Turancıdırlar. Saldırılarda bulunuyorlar. Biz her şeye rağmen soğukkanlı davranıyoruz. İyi günler bekliyoruz. Onları ise yüce divanın adaletine havale ediyoruz. Eğer Avrupa bizim haklarımızı tanımazsa ki biz tanıyacaklarını ummuyoruz, bir gün gelecek Kürtler bu oyunların üstesinden gelecekler, haklarını alacaklar, Kürdistan'da bağımsızlığını kazanacaktır. Türkçü duyguları canlandıran bazı insanlar, insan haklarını ayaklar altına alacaklar ve Müslümanların kutsal haklarını da ayaklar altında çiğneyecekler. Biz gazetelerden çıkanları okuyunca endişelendik. Şerif Paşa'nın hiç bir yetki almadan Barış Konferansına Başkanlık ettiğini ve Kürdistan'ı, Kürtleri temsil etmediğine dair mektuplar gönderildiğini öğrendik. Sahte telgrafları yazan şahıslar çok safça cümleler kullanıyorlar ve iddialarda bulunuyorlar. “Vatanımız Kürdistan fransızlar tarafından işgal edilecek ve sonra ermenilere verilecek. Siz köle olacaksınız. Haklarınızı isteyiniz.“ İşte onlar, türkcüler böyle iddalarla bilinçsiz insanları yanıltmak istiyorlar. Bu saf insanları toplayıp, posta burolarına gönderiyorlar. Bu insanları gönderenler orada telgrafları kendi tarzlarında hazırlayıp, yazıp onlar adına gönderiyorlar. Burada sorulacak soru, neden türkler Kürtlere Kurdistan'ı bırakmıyorlar, neden terk etmiyorlar? Yoksa tesadüfen Kürt topraklarını, Kürdistan'ı Turkistan'a mı taşıdılar? Zera, Koçgiri son dönem de Sivas vilayetine bağlandı. Oysa daha evvel Xarput vilayetine ve Kurdistan' a bağlıydı. Biz Koçgiri aşiretleri Dêrsim deki 18 boydan oluşmaktayız. Biz Şıx Seyd Hesen lardanız. Toprak sahibi olanlar Kızıl ırmağın güneyindedirler. Bu toprakların hepsin de de Kürtler yerleşiktirler. Türkler, Kürdistan'ı Kürtlere bırakmak istemiyorlar. Rus Çarı devrilince bu ordular bolşevik oldular. Dolayısıyla bolşevikler Kürtlerin ulusal haklarını tanımak istemiyorlardı. Kürtler Rus Ordularının yollarını kestiler. Şu anda 300.000 Kürt dışarıdan gelecek düşmanlara karşı ya da düşmanla birlikte çalışabilecek olanlara karşı silah elde bekliyorlar. Kürtler vatanlarını başkalarına terk edemezler. Kürdistan Kürtlerindir. Sêwaz, Zera, Çit Kurd Teal-i Cemiyeti Başkanı Koçgirizade Alişêr 3.3.1920“ 20 yüzyıl öncesi askeri seferlerden bazıları Güneşi, ayı, ateşi kutsayan bir ulusu yok etme atağı ve kırım. Bölgeyle ilgili olarak tespit edebildigim soykırımlar, göçertmeler. Qoyılsar 1461 de, Qeresar ise 1473 de Osmanlı topraklarına katılırlar. Yavuz Selim, 1514 de Şah İsmail'le çarpışmak için ilerlerken, Çaldıran seferine giderken bölgede Kürt kırımı gerçekleştirir. Kamaq (Erzingan) 1515 de işgal edilir. Qeresar Kürdistan'a doğru yapılan işgal hamlelerinde askeri merkez olarak kullanılır. 1516 yılındaki nüfus sayımı sonucu ortaya çıkan tabloya göre Koçgiri-Dêrsim bölgesindeki yüzlerce köyün tahrip edildiği, boşaldığı tespit edilebiliniyor. “Bölgedeki köylerin yaklaşık % 38'i, mezraların % 45'inin boş veya terk edilmiş“ olarak tespit edilmesi, işgal sürecinde bölgemizin ekonomik açıdan da tahrip edilmiş olduğunu kanıtlıyor. Binlerce insanın öldürüldükleri ıspatlandığı gibi, binlercesinin de sürgün yolculuğuna çıkmış oldukları anlaşılıyor. 1780 yılında Padişah I.Abdülhamid ve Sadrazamı Silahdar Karavezir Seyyid Mehmed Paşa'nın emirleriyle büyük Kürt sürgünü gerçekleştirilecektir. Sürgün edilmesi istenilen Kürt ulusunun aşiret veya kabileleri ise ; Zerıki, Pewrêzi, Parçıki, Gerni, Bazugi, Çeqal, Bektaş, Koçgiri, Duçek, Şıx Hesenan, Dêrsimi'dirler. I.Abdülhamid 1780'de Kâhta, Palu, Çemişgezeg, Gıxi, Çarsancak-Pêri, Kamaq, Keban, Ergani, Qurıçay, Tercan, Gercanis, Qeresar, Qoyılsar, Gümüşhane, Sêwaz, Dêrsım, Diarbekır, Erzirom idari yetkililerine ve maden eminlerine yönelik bir ferman gönderir ; « Bahar gelinceye kadar ismi geçen aşiretlerin fazla uyandırılmadan etraflarının sarılıp kuşatma altına alınmaları, bulundukları yerlerden kaldırılıp başka yerlere sürülmeleri, emre karşı gelipte gitmek istemeyenlerin derhal kelepçelenerek, zencire vurulmaları, barınaklarının yakılıp, yıkılarak çadırlarına el konması. » (B.D.A.G.M.-O.A.D.B.) Osmanlının 1691-1854 sürecini kapsayan göçertme, sürme, mecburi iskân politikaları sonucu Kürtler hem Kürdistan içi hem de Kürdistan dışı sürgünler yaşarlar ; Kolık, Çewlık, Dêrsım, Ergani, Keban bölgelerinden, Sêwaz-Sevastia'nın Koçgiri Sancağına yani Çît, Zera-Zara, Qanqal-Kangal, Hafig, Divereg-Divriği, Xınıs, Aşkale, Karayazı, Polatlı, Haymana, Kulu, Cihanbeyli, Akdağmadeni bölgelerine sürülürler. 1848 ; « Dêrsim havalisinde Mazgird kazasıyla Kuzucan(kaxican-kozican) nahiyesi ve Koçgiri Aşireti Kürtlerinden haydutluğu alışkanlık haline getirmiş olanların aileleriyle Rumeli yönüne defleri (savrulmaları, itilmeleri) haklarında istilamı havi tastir buyrulan tahrirat-ı samiyeye cevaben Anadolu Ordu-yu hümayunu müşiri hazretlerinin varid olan tahriratı üzerine Meclis-i Vala'dan yazılan mazbatanın arzını şamil tezkire-i samiye. » (B.D.A.G.M.–O.A.D.B) 1875; Bölge'yi insansızlaştırma planı; Erzurum Müşiri Samih Paşa, “asker ve vergi vermeyi“ kabul etmeyen bölgeye “blok havuzlar“ yapılmasını önerir. Samih Paşa'nın bu istemi 1896 yılı itibarıyle resmi politika haline getirilir. Koçgiri'de idari yapı-Koçgiri Dêrsim birlikteliği Koçgiri ; Koçgiri Aşireti'nin Erzingan'ın Gercanıs-Refahiye ilçesinde ilk yerleştiği köye aşiretin isminden dolayı Koçgiri denir. 1516 nüfus sayımında Kemah Sancağının orta il nahiyesine bağlı Koçgiri köyü olarak haritada yerini almıştır.1520 yıllarında Kemah Sancağı haritasında Ortail nahiyesine bağlı bir köy olarak yer veriliyor. Osmanlı'da Koçgiri Aşireti mensupları değişik vilayet sınırları içinde yaşarlar. Trebizonde, Sêwaz-Sebastia, Mamurat-ul Aziz, Erzirom. Koçgiri ; hem coğrafi olarak bir bölgenin ismi, hem de osmanlı döneminde idari olarak ilçe merkezi Zera olan Koçgiri sancağı-kazasının ismidir. Koçgiri idari biriminin merkezi Zera'dır. Koçgiri aşireti mensuplarının yaşadıkları bölgenin bir kesimi Koçgiri olarak adlandırılır. Koçgiri 300 seneye yakın bir süre bu isimle anılır. İdari anlam da Zera 1836 da nahiye, 1886 da ilçe yapılır. Koçgiri Sancağı-kazası adları ile idari statü verilir. Daha sonra Dêrsim'e veya Sêwaz'a bağlı bir kaza olarak idari yapı devam ettirilmiştir. 1849 ; Dêrsım Sancağına bağlı Koçgiri Aşireti mensuplarının yaşadıkları alan kaza ilan edilir. Koçgirililer vergiye tabi tutulurlar. 1848-1867 tarihleri arasında Dêrsım Sancağının idari yapısı: 1-Dêrsım (Xozat) Sancağı, 2-Gercanis (Refahiye) Kazası, 3-Qurıçay Kazası, 4-Ovacık Kazası 5-Mazgêrd Kazası, 6-Kuzican(Pılemori-Pülümür) Kazası, 7-Koçgıri Kazası (Zera), 8-Kamaq Kazası. Koçgiri Kazası 19 yıl Dêrsım Sancağına bağlı bir kaza olarak kalır. Koçgiri Kazası 1887 ; 16 nahiyesi, 48 köyü vardır. Koçgiri de değişik inançlar mevcuttur. Muhamedi, Doğakutsama-Rîyaheq-Paganizm, Hiristiyan; Gregoryan, Protestan, Katolik, Ortodoks. 1890 ; Koçgiri Kazası ; 17 nahiye, 45 okul. Baytar Nuri Dêrsımi'ye göre 1921'de Koçgiri ; Koçgiri kazası-sancağı doğu da Erzingan ilinin Gercanis ilçesindeki Koçgiri köyünden başlar, tüm aşiret köylerini kapsar. Batıya doğru Sivas'ın Çit ve Zera ilçelerinin tüm nahiye ve köylerini kapsar. Kuzey de Endırês'in güney tarafındaki aşiret köylerini içine alır. Batı da Qoçisar ilçesinin köylerini kapsar. Güney de Divereg ve Qanqal içlerinin kuzey taraflarındaki aşiret köylerini içine alır. Güneydoğu da Qurıçay'ı kapsar. Tahmini 225 km. uzunluğunda, 150 km. genişliğinde. 1921 Koçgiri ulusal kurtuluş hareketi ve jenosidi sonrası Koçgiri Kazası idari yapıdan kaldırılır. Koçgiri Aşiretinin Erzincan-Refahiye ilçesinde yerleştiği ve adını vermiş olduğu Koçgiri köyünün 1516 dan itibaren 454 yıllık olan adı 1970 de silinir. Gümüşakar bucağı olarak idari yapıya yerleştirilir. Koçgiri bölgesi yani batı Dêrsim, Dêrsim, Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Giresun vilayetleri sınırları içine dahil edilir. 20 yüz yıl da askeri seferler ve direnişler; 1907 Dêrsim 1908 Dêrsim 1909 Dêrsim, 1911 Dêrsim 1912 Dêrsim 1914 Dêrsim 1915 Dêrsim 1916 Dêrsim 1.Dünya Savaşı süreci Dêrsim-Koçgiri 1921 Koçgiri 1926; Dêrsim 1930; Dêrsim 1932 Dêrsim, direniş ve sürgün. 2.7.1932 de üç, 11.8.1932 da bir uçak düşürülür. 1936, 37, 38 Dêrsim Sonuç; Kürt ulusunu bölme, güçden düşürme, birbiriyle çarpıştırma projelerinde geçmişde başarılı olan Askeri Osmanlı imparatorluğu'nun asker ve sivil burokratları deneyimlerini kendilerinden sonrakilere bıraktılar. Sonrakiler de kendilerinden sonraki kuşaklardan kadro oluşturmak için pratiklerini sonuçlarıyla yazarak derin devletin devşirmeyle görevli kurumlarının kitaplıklarına yerleştirdiler. Onlar, memleketimizde süreklilik arz eden bir şekil de sevgisizlik, hoşgörüsüzlük, güvensizlik tohumlarını filizlendirdiler, filizlendiriyorlar. Bu proje sahipleri amaçlı olarak Koçgiri'yi Dêrsim'den, Dêrsim'i de Kürdistan bağımsızlık direnişlerinin dışında değerlendirmeye alıyorlar. Bu projelerinde kullanabilecekleri kadroları da Koçgiri ve Dêrsim'de bulabiliyorlar. Bireyin sosyalizasyonu, bireyin sömürgeciye karşı duruşunu belirler. Birey aileden, çevreden ulusal kimlikleri, gerçekleri öğrenmeyince başkalarının doldurmaya müsait boş kovasına döner! Manastırlarda Musa'ya tapmayı öğrenen, incil de anlatılanlardan başka cümleleri duymak istemeyen, onları rehber alan bir inanana dönüşüyor. Koçgirili ve Dêrsimli kendisine anlatılanlarla yatıp kalkan bir canlı durumuna düşünce, rahibin, rahibenin kiliseye hizmet sunması gibi yönlendirildiğini, kullanıldığını da fark edemiyor. Bu Kürt bireysel hedeflerine ulaşmak için sistem içinde yükselme atakları geliştirmeye başlayınca da, sistemi aklama, kabul ettirme seferleri düzenliyor. Sömürgeci, sömürgeden kadrolar buldukça, sömürgeleştirme, asimile etme proğramları konusunda da bu kişilerin sundukları bilgiler doğrultusunda döneme göre yeni projeler oluşturuyor. Hedef; Kürdistan'ın sömürgeleştirilmesini dogal bir durum olarak kabul ettirmek, benimsetmek. İşgal seferlerini, modernleştirme, ilkellikten, feodallıktan, Kürt köylüsünü ağanın zulmünden kurtarmak, uygarlığı taşımak olarak öğretmek. Diktatörlüğün eğemenlik kurmak için gerçekleştirdiği soykırımları “devrim“ olarak isimlendirmek. Kürt ulusunun varlığını tümden inkar etmek, Kürt kimliklerini unutturmak, dönüştürmek ve Kürt cografyasını isimsizleştirmektir. Koçgiri kendi döneminde ve sonrasında Kürdistan'daki devrimci direnişlerin esasını teşkil eder. Koçgiri devriminin emperyalist Osmanlı ordusu tarafından bastırılması, askeri ve sivil kesimlerin belirli projelerden dolayı toptan imha edilmeleri, Koçgiri devriminin mimarlarını kalınan yerden devam edebilmek amacıyla Doğu Dêrsim'e doğru taşır. Koçgirililer Dêrsim de direnişleri örgütlemeye, yönetmeye devam ederler. Koçgiri ulusal kurtuluş hareketi kendisinden önceki ulusal direnişlerin, 1907 de başlayan Dêrsim direnişinin bir halkasıdır. Kendisinden sonrakilerin de ön aşamasıdır. Kürdistan'da genel bir direniş sergileniyor, direnişler devam ettiriliyor. Direniş bölgeleri arasındaki ilişki kaynağını ortak kimliklerden alır. Ulusal karakter taşır. Emperyalist sömürgeciligi etkisizleştirmeyi, bağımsız Kürdistan'ı kurmayı esas hedef olarak belirler. Bölge bölge direnişleri isyan olarak değerlendirip, ulusal amaçlı genel direnişlerden ayırmak, direnişleri kişilerle isimlendirmek, Küurdistan'daki ulusal kurtuluş hareketlerinin özlerini, hedeflerini görmemek sömürgeci politikaları, söylemleri doğrulatma, geçerli kılma anlamına gelmektedir. Kürdistandaki jenosidleri etnoside indirgeme, en önemli yanılmalardan, yanıltmalardan biridir. Kürt ulustur. Etnik bir yapı değildirler. 1907-1938 sürecin de yaşanılanlar katliam degil, soykırım-jenosiddir. Binlerce kişilik ordularla bölge sarılmış, kimyasal maddeler eşliginde canlılar öldürülüp, topraklar işgal edilmiştir. Soykırım; fiziki, kültürel, ekolojik, biyolojikdir. Kürt, Ermeni, Rum halkları topluca öldürülerek ya da topraklarından koparılıp atılarak, sürülerek karadan Orta Asya ya ulaşma, sömürgeleştirme projeleri hayata geçirilmeye çalışılmıştır. 1860'lardan itibaren bölge de oluşturulan Kürt karşıtı stratejik köylere yerleştirilen Muhamedi yapılmış Kafkas halklarıyla daha sonra yerleştirilen Balkan halkları Ermeni, Rum-Grek, Asuri-Keldani-Süryani jenosidlerinde kullanıldıkları gibi Kürt jenosidlerinde de özel olarak görevlendirilip, kullanılmışlardır. Bölge de soykırım yapılırken, gerekli olan bütün tedbirler alınarak Askeri imparatorluğun veya T.C.nin vatandaşlarının gelişmelerden haberdar olmaları, bilgi sahibi olmaları önlenmiştir. Sağ kalabilen erkeklerimiz ermeni, rum işçi taburları misali ordulara alınırlarken, bayanlara savaş ganimeti olarak yaklaşılmıştır. Bölgeye giriş çıkış engellenerek insanlar kıtlıkla baş başa bırakılmışlardır. Saldırılardan dolayı ölmeyenler de açlıktan dolayı ölmüşlerdir. Her jenosidle bir kaç kuşak yok edilmiştir. Jenosidlerin neden oldukları travmalar kuşaktan kuşaga taşınmıştır. Sürgün edilen insanlar sürgün edildikleri yerlerde kimyasal maddelerle imha edilmişlerdir. Bölge ekonomisi açısından milyarları bulan yıkımlar, gasplar gerçekleştirilmiştir. Devlet adına kürdün malına, mülküne el konulmuştur. İttihatcıların-kemalistlerin bölge kürdüne yönelik gerçekleştirdikleri uygulamayı naziler de Yahudilere yönelik olarak pratige koymuşlardır. “Öldür ve bütün varlığına devlet adına el koy.“ Kürt öldürülmüş, sürülmüş ve arazisine de Muhamedi Kafkas, Balkan göçmenleri yerleştirilmiştir. Kapitalist-Emperyalist devletler tek tek ittihatçılarla görüşüp antlaşmalar yapmışlar ve paylaşımlar gerçekleştirilmiştir. Bolşevikler ittihatçırla derin ilişkiler kurup anti–Kürt olmayı sürdürmüşlerdir. Angora-Moskova-Berlin üçgenindeki diplomasi trafigi pan-türkizme, pan-muhamedizme hizmet sunmuştur. Halkların bağımsızlığı, demokrasi bir söylemden ibaret kalıp, diktatoryal sistemlerin oturmasına zemin hazırlanmıştır. Rus çarlığı yerine, bolşeviklerin zulmü, askeri osmanlı imparatorluğunun adı değiştirilmiş ve yerine Türkiye Cumhuriyeti adlı diktatoryal sistem güçlendirilmiştir. Not ; Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Belgeler, haritalar Sevê Evin Çiçek'in arşivine aittir. 3 Aralık 2009

Anonymous (not verified)

Sun, 2010-02-28 15:53

[url=http://www.karakocan.info/tr/index.php?option=com_content&task=view&id=798&Itemid=103]kaynak:http://www.karakocan.info/tr/index.php?option=com_content&task=view&id=798&Itemid=103[/url] Özel Örgüt Sevê Evin Çiçek Koçgirililer halen yargılıyamıyorlar. Teşkilat-ı Mahsusa'cı Laz Topal Osman Ağa, Arnavut Sakallı Nurettin Paşa ve Koçgiri jenosidi T.C.ni şekillendiren İttihat-ı Teraki Partisi'nin sivil ve asker kadroları, kendilerinin yöneticileri, kadroları oldukları “özel örgüt“ adı verilen Teşkilat-ı Mahsusa'nın, falliyetlerinden, falliyet alanlarından, faaliyetlerinin sonuçlarından bahsetmemeyi uygun gördüler. Evin İttihatçılar, 1908 askeri darbesini izleyen diğer yıllardaki darbelerle sistemi ve kendilerini güvenceye aldılar. Devlet yönetme tutkuları, kurdukları rejimi yaşatma amacı, bireysel çıkarları, bunu gerektirdi. Teşkilat-ı Mahsusa adlı özel örgütlenme saklandı, gizlendi, gizleniyor. Özel örgütlenmeden bahsetmek, göçertmelerden, katliamlardan, işkencelerden, tecavüzlerden, zorla alıkoymalardan, suikastlardan, talanlardan, soygunlardan, gasptan bahsetmektir. Teşkilad-i Mahsusa ile ilgili dökümanlar, bilgiler, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı Arşivi'nde korunmaktalar.Ben Teşkilad-i Mahsusa yönetici ve militanlarının Koçgiri'yi ilgilendiren kesimine değineceğim. Niye değinme gereği görüyorum? Koçgiri halkı halen 1921 jenosidini gerçekleştirenlerin hazırladıkları ve bölgeye sundukları psikolojik savaşın boyutlarını analiz edemiyor. İnternet sayfalarına girdiğim de klasik cümlelerle karşılaştım. Koçgirililer T.Osman'ı, Nurettin Paşa'yı bağlı oldukları merkezler itibarıyla sorgulamayı öğrenemelidirler. Sorgulayabilmelidirler. Laz Topal osman; (1881 veya 1883 - 02.4.1923)Giresun'un Hacihüseyin Mahallesinde doğar. 1912 yılında bir birlikle Balkan savaşına katılır. Çatalca hattında çete olarak savaşır. Orada sağ ayağından yaralanır. Bu yaralanmadan dolayı topal sıfatını alır. Laz Topal Osman, Teşkilat-ı-Mahsusa'nın Pontos'daki en önemli simalarından birisidir. Osmanlı İmparatorluğunu yöneten İttihat ve Terakki Partisi yöneticileri, 1.Dünya Savaşı sürecinde çete örgütlenmelerine giderler. Hapishanelerdeki insanları zorla eğitime tabi tutarak çete olarak yetiştirirler. Bunları savaş olan, olmayan alanlarda, soykırımlarda kullanırlar. Pontos'da Rum ve Ermeni halklarına yönelik olarak jenosid suçu işleyen T.Osman ve arkadaşları için Kafkas cephesi yeni bir deneme alanı olur. Gayr-i nizami harbin gereklerini orada da yerine getirir. Teşkilat-ı Mahsusa II'de görev alan çeteler, kafkas halklarına ve karadeniz dolaylarındaki halklara karşı savaş suçlarını oluşturan eylemler gerçekleştirmeyi devlet hizmeti olarak algılarlar. T.Osman çeteleriyle birlikte Teşkilat-ı-Mahsusa II emrinde görev yaptığından eylemlerinden dolayı ödüllendirileceğinden emindir. Yıl 919, 1.Dünya Savaşı bitmiştir. Ittihat-ı Teraki Partisi yöneticileri jenosidler gerçekleştirenler olarak jenoside uğrayan halkların baskıları sonucu Konstantinopl'da kurulan mahkeme de yarğılanmaktadırlar. Ittihad-ı Terakki Partisi'yle ilişkisi olanlar kendilerini gizleme gereği duyarlar.Yeni isimler altında örgütlenirler. Osmanlı sömürgesi olan memleketlere göre cemiyete isimler verilir. Ittihad-ı Terakki Partisi kadroları, Trakya'da; Trakya-Paşaeli, Kürdistan'da; Vilayât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyeti, Pontos'un Trebizonda vilayetinde Muhafaza-i Hukuk cemiyeti adlarıyla örgütlülüklerini faaliyetlerini sürdürürler. Konstantinopl'da; Trebizonde ve Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti vardır. Bu cemiyetin yöneticilerinin görevlendirdiği kişiler Of ilçesiyle Rize yöresinde şubeler açarlar. ( G.M.K.Atatürk, Söylev, cilt I-II, Çağdaş yayınları, s.36, İstanbul, 27 bası Temmuz 1995 )Teşkilatçı T.Osman'da, Giresun Müdafaa-i-Hukuk Cemiyeti'ni kurar. Aynı zamanda da gönüllü müfrezesiyle, o günkü derin devletin diğer üyeleriyle birlikte bölgede suç işlemeye devam ederler. T.Osman, Şubat 1918'de Giresun Belediye Başkanı olur. T.Osman hem Giresun Belediye başkanı, hem de Giresun Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti başkanıdır.Konstantinopl'da, teşkilatçılar Ay-Yıldız isimli bir örgütlenmeye giderler. Bu örgütlenmede görev alanlar osmanlı padişahına görüş ve istek bildiriminde bulunurlar. Bunun üzerine Padişah Vahdettin M.Kemal'i görevlendirir. Padişah tarafından bizzat görevlendirilen ve teşkilatçı arkadaşlarıyla birlikte ingiliz vizesi alarak yola çıkan Mustafa Kemal Pontos'a varır. Pontos, Batı Ermenistan, Kürdistan kendisinin çalışma alanları olacaktırlar. A.B.D. Eski Türkiye Büyükelçisi Général Sherrill, M.Kemal`le görüşür. M.Kemal kendisi Padişah Vahdettin ile olan görüşmesini, görevlendirilmesini şema halinde kagit üzerine çizerek anlatır. P; cam, S; sultan, O; M.Kemal`i işaret ediyorlar. Resim2 (Général Sherrill, A.B.D. Eski Türkiye Büyükelçisi, Adam-Eser-Memleket, Plon Yayınevi, s.48, Paris, 1934) Mustafa Kemal, Samsun'a vardığında hangi ittihatçı-teşkilatçıyı nerede, hangi cemiyette bulacağı bilgisine sahiptir. T.Osman'la haberleşir. 29 Mayıs 1919'da Havza'da, T.Osman'la görüşür. T.Osman'a talimatlar verir. Teşkilatın çalışma kuralı; geride bilgi, belge bırakmamaktır. Konstantinopolis Hükümetinin resmi görevlisi, ordu müfettişi olan M.Kemal, hem ordu mensubu, hem de mülki amir yetkileriyle Pontos'a gönderilmiştir. Yani askerdir, siyasal bilimler mezunlarının yaptıkları idari görevde kendisine verilmiştir. Laz T. Osman da, hem çete lideri, hem belediye başkanıdır. T.Osman, bu görüşmeden sonra, M.Kemal'den aldığı emirleri uygulamaya başlar ve çok daha rahat şekilde eylemler gerçekleştirir. Kendisinin kullandığı yöntemler tümüyle derin devletin, bugünkü JİTEM-JİT'in çalışma tarzını sergiler. 1919'da, İttihat-ı Teraki Partisi yönetici ve üyeleri, 1.Dünya Savaşı sürecinde Ermeni halkına yönelik olarak uyguladıkları soykırım ve sürgünlerden dolayı Konstantinopolis Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanırlar. T.Osman'da gıyabında yarğılananlar arasındadır. O, Mirliva Süleymaniyeli Kürd Mustafa'nın da üye bulunduğu mahkeme heyeti tarafından Ermenilere yönelik uygulamalarından dolayı idama mahkûm edilir. Kendisi, Pontos'dadır. Çete örgütlenmesiyle bölgesindeki halklara zarar vermeye devam eder. Yakalanamaz! Çünkü teşkilatçılar tarafından korunur. İdam mahkumiyeti almış olmasına rağmen 8 Temmuz 1919'da kendisi hakkındaki tutuklama kararı bizzat Padişah Vahdettin tarafından kaldırılır, kendisi af edilir. Bu affı sağlayan kişi Mustafa Kemal'dir. M.Kemal, tüm yetkileri de kendisine iade ederek, tekrar Giresun belediye başkanı olmasını sağlar. Giresun'a geri dönen gayr-i nizami güçler komutanı yeniden Muhafaza-i-Hukuk Cemiyeti başkanlığı görevini de yapar. O, Şubat 1919 da Muhafaza-i Hukuk'nin Giresun Şubesini kurmuştur. İlk başkandır. Bunun yanı sıra basına da el atar. Gazete yayınlamaya başlar. Propağanda amaçlı, Türk-İslam ideolojisini yayıcı yayınlar yapılır. Bu gazete Angora hükümetinin Karadeniz bölgesindeki propaganda aracıdır. Bir müddet yayınına devam eder.Pontus'a, Kürdistan'a görevli olarak gönderilen Mustafa Kemal'in karaya çıkar çıkmaz görüştüğü kişiler, teşkilatçılar örgütlenmelere devam ederler. Sivas ve Erzirom kongrelerini Teşkilat-ı Mahsusa mensupları organize ederler. Osmanlının bütün imkanlarını kullanırlar. İttihad-ı Teraki Partisi'nin kurduğu bütün yan kollar, birimler, gizli örgütler Türk-İslamcı kongre'nin çatısını oluştururlar. İttihatçılar, kendilerine karşı çıkan insanları susturmak, öldürmek, kongre de etkisiz hale getirmek görevlerini aksaksız sürdürürler. T.Osman, Erzurum kongresi için temsilci gönderme yetkisine de sahiptir. 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa Serhat bölgesinde görevlidir. Görevi Ermeni halkının özgürlük istemine karşı Osmanlı-Türk ordusunu yönetmektir. Her zaman olduğu gibi düzenli ordunun yanısıra çeteler de görevlendirilmişlerdir. T.Osman biraraya getirdiği gönüllü çeteleri Kars'a gönderir. Angora şekillendirilmeye başlanılan askeri dikta, rejim suçlu olarak görüp hapse tıkadığı kişileri, hapisten salarak, eğiterek cepheye savaş suçları işlemeye göndertir. Bu kişiler sadece Hristiyan inancından olan insanlara değil, geçtikleri alanlardaki Müslüman, Mitra-Zerdüşt-Rîya Heq inancından olan insanlara yönelik de suç işlerler.M.Kemal, kendisi gibi hem asker, hem de sivil görevli olan T.Osman'ı Angora'ya çağırtır. T.Osman, 12 Kasım 1920'de derin devletin yeni merkezinde, M.Kemal ile görüşür. M.Kemal'in isteği üzerine Pontos'dan topladığı 100 kişilik seçme çeteyi, muhafız grubu olarak Angora'daki teşkilatçı başkanını korumakla görevlendirir. Çetelerden muhafız alayı oluşturulur. Giresunlu savaş suçlularından, gayr-i nizami harbin kadrolarından oluşturulan bu muhafız alayı, M.Kemal'in ilk muhafız birliğidir. Sayı 100 den, 250 ye çıkarılır. Çeteler M.Kemal'i ve B.M.M. ni korurlar. T.Osman, M.Kemal'den aldığı talimat üzerine Muhafız Birliği'nin yönetimini Giresunlu milis komutanı Mustafa Kaptan'a bırakır. Kendisine yeni bir görev verilmiştir. Giresunlu milis, çetelerden 42. ve 47. Alayları oluşturmak. 1921 ocak ayında gönüllü alayları oluşturmaya başlar. 42. Giresun Gönüllü Alayı'nın üst sorumlusu Giresun Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı H.A.Alpaslan'dır. 47. Giresun Gönüllü Alayı'nın komutanı da T.Osman'dır. T.Osman ; Giresun Belediye Başkanı, Giresun Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı ve oluşturulan alayın yöneticisidir. Çete reisi T.Osman düzenli ordu çalışmalarına dahil edilmiştir. 42. Ve 47. Alayları, 5.000 kişilik güç Angora hükümetinin emrinde, hazır kuvvettirler. M.Kemal, İ.İnönü bütün yetkileri bir merkezde, kendi denetimlerinde toplayabilmek için düzenli orduya geçmeyi düşünürler. Kuvay-ı Milli ismi verilen milis örgütlenmesi ve diğer benzer örgütlendirmeler tasfiye edillip, yeni isimlerle, düzenli ordu örgütlenmesine gitmeyi hedeflerler. Bu istek pratiğe konulur. İlkin kendisinden çekindikleri Kuvay-ı Milli'ye komutanı Çerkez Edhem'e yönelirler. Meclis de “Milli Kahraman“ ilan edilen bu şahsiyeti ve kardeşlerini özel komplolarla kaçırtırlar. Rakip olabilecek kişileri tek tek saf dışı bırakılırlar. Merkez Ordusu oluşturulur. Komutan Arnavut Sakalli Nurettin Paşa`dir. Laz milis-çetelerini de gönüllü alay adı altında denetime tabi tutarlar. Asagıdaki çizimler Kocgiri`deki saldırı alanlarını, günlerini belirtmekteler. Resim3 T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:1, Türk Istiklal Harbi VI.nci Cilt, Istiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-19219, Ankara, Genelkurmay Basimevi, 1974) T.Osman'a, komutasındaki 47. Gönüllü Alayı veya diger adıyla Giresun Gönüllü Müfrezesi ile 1921'de, Koçgiri'de, Kürd ulusal kurtuluş hareketinin bastırılması için görev verilir. Gönüllü alay mensubu çeteler, Balkan savaşlarında, 1.Dünya Savaşı sürecinde, Pontos'da, Ermenistan'da, Kürdistan'da, Kafkas cephesinde edindikleri bütün tecrübeleri Koçgiri'de uygulamaya korlar. Resim4 T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:1, Türk Istiklal Harbi VI.nci Cilt, Istiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-19219, Ankara, Genelkurmay Basimevi, 1974) Merkez Ordusu Kumandanı Arnavut Sakallı Nurettin Paşa, Angora'daki yetkililere, T.Osman'dan övgüyle bahseder. O, Kürd ulusunun evlatlarına yönelik soykırımda başarıyla görev yapmıştır. Kanlı pratikler sergilenir. Toplu öldürmeler, tecavüzler, yakmalar, talanlar, bayan kaçırmalar gerçekleştirilir.1.Dünya Savaşı sürecinde İttihad-ı Teraki Partisi'nin yaptığı düzenlemeyle, jenosid uygulanan bütün alanlarda el konulan zenginliklerin partiye verilmesi mecburi kılınır. Bu zenginlikleri çalan, partiye vermeyen askeri ve idari yöneticiler cezalandırılırlar. Bu düzenleme 1921'de de geçerliliğini korur. M.Kemal ve çalışma ekibinin emirleriyle Koçgiri'ye doğru saldırıya geçenler, Koçgiri'den götürebilecekleri bütün taşınır zenginliğe el korlar. Kürd halkının emeği, değerleri paylaşılır, devlete gelir yapılır. Laz alaylarının, kendileriyle birlikte götürdükleri “35.000“ hayvan sadece bilinen sayıdır. O dönem de Trabzon limanından Rusya'ya ihracat yapılmaktadır. O döneme ait arşivlerde bulduğum ve ticari ilişkileri anlatan belgelerde canlı hayvan ihracatının yapıldığı belirtiliyor ve sayılar veriliyor. İhraç edilen hayvanlardan kaç bini Kürdistan'ın Koçgiri bölgesinden, kaç bini Pontos'dan gasp edilmişti ? Sayıyı bilmek mümkün değil. Bir diğer konu bayanların esir alınmaları, erkekleri teslim alabilmek için kullanılmaları, zorla alıkonulmaları, kaçırılmalarıdır. Laz alaylarının mensupları bayanları da savaş ganimeti olarak görüyorlar. Koçgiri'de esir alınan bayanlardan biri de Alşan Bey'lerdendir. T.Osman bu konu da;.“Çengerli de üç gün ü gece yattım.Rukiye Hanım'ı orduya kattım“ diyen kişidir. Laz alayları mensupları Balkanlar da, Kafkaslarda edindikleri tecrubelerle zoru, şiddeti bir silah gibi kullanıp, bayanlarımızı esir alıp, memleketlerine götürüyorlar. Kaçırılan bayanlar, bu çetelerin evlerinde hapsediliyorlar. Bu bayanlardan bazıları kaçıp, Kocgiri'ye dönmeyi başarıyorlar. M.Kemal ve teşkilatçı ekibinin karar ve emirleriyle Kocgiri'ye gönderilen Laz çetelerin uygulamaları, pratikleri o dönem de Osmanlı sınırları içinde görev yapan fransız yetkililer tarafından raporlarştırılırlar. Bu raporlar bağlı olunan merkezlere aktarılırlar.“Topal Osman ve çetesinin Koçgiri üzerindeki zulmü öyle azgınlaşmıştır ki Koçgiri'li Beko özel olarak bu çeteyle savaşmak için görevlendirilmiştir. Beko, Topal Osman çetesini Refahiye yakınlarında kuşatır. Erzincan'dan gelen ikinci alaya bağlı ikinci taburun dağ toplarının yardımıyla Topal Osman ve çetesi kurtulurlar. ( “Osman Aga“ in, Bulletin Periodique de la Presse Turque, no 27, Paris 24 - 25 juin 1923, P. 3) Resim5T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:1, Türk Istiklal Harbi VI.nci Cilt, Istiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-19219, Ankara, Genelkurmay Basimevi, 1974) Resim 6 T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:1, Türk Istiklal Harbi VI.nci Cilt, Istiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-19219, Ankara, Genelkurmay Basimevi, 1974) T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:1, Türk Istiklal Harbi VI.nci Cilt, Istiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-19219, Ankara, Genelkurmay Basimevi, 1974) Resim 7 T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:1, Türk Istiklal Harbi VI.nci Cilt, Istiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-19219, Ankara, Genelkurmay Basimevi, 1974) Resim 8T.C. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmi Yayınları Seri No:1, Türk Istiklal Harbi VI.nci Cilt, Istiklal Harbinde Ayaklanmalar (1919-19219, Ankara, Genelkurmay Basimevi, 1974) Ebubekir Hazım Tepeyran'ın anılarındaki bilgiler; Ebubekir Hazım Bey Osmanlı bürokrasisinde oldukça önemli görevler yüklenmiştir. Sivas valisi Cemal Bey'den sonra kendisi Mustafa Kemal tarafından Sivas'a vali olarak tayin edilir. Oi, Sivas'a gitmeden önce, Çankaya Köşkünde Mustafa Kemal'i ziyaret eder: " ...Ayrılırken bana dedi ki “ Bilmem kendisini tanır mısınız? Merkez Ordusu Kumandanı o yörede bir Nurettin Paşa vardır. Azametli, azametli bir şeydir. Bununla beraber sizin için, kendisine ve gösterişine önem verilecek bir şey değildir.“ Tanrım dedim, Sultan Hamid'in yardımcılığında iken İngiliz Abdullah'ın refakatine memur olarak Manastır'a gelmişti..... (....).....7 Mayıs 1921 günü Angora'dan hareket ettim......(....)....Nurettin Paşa'yı ordunun merkezi olan Amasya'da zannediyordum. Sivas'ta bulunduğunu bir olaydan, nedenden dolayı bir gün sonra öğrendim.“ (Ebubekir Hazim Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş yayınları, İstanbul, 1982) Ebubekir Hazim Tepeyran Merkez Ordusu Kumandanı Nurettin Paşa ile çalışma alanı, yetki, görev, sorumluluk konusunda anlaşmazlığa düşünce, Nurettin Paşa'nın Koçgiri'de yaptıklarını kısmen sergiler. “ Sivas'ta 2,5 ay kadar süren ikinci valiliğimin hatıraları bu yazdıklarımdan ibaret değildir. Fakat Sivas'a sanki her işi bırakarak, yalnız merkez ordusu kumandanının kanunsuz,zararlı,feci uygulamalarını, hükmünü ve tecavüzlerini ortadan kaldırmaya çalışmak gibi acı bir görev için gelmiştim.....(....).....Yazmadıklarım, yazamadıklarım, yazma eziyetine tahammül ettiklerimden az değildir. Yazamadıklarımın ne olduklarını o bölge insanları bilirler.... (....) .... Bazı hallerde bir şey yapmak veya söylemek nasıl vatani bir görev ise bazen de bir şey yapmamak, susmak için vicdanını zorlamak eziyetine katlanmak da öyledir....(...)...Nurettin Paşanın yapmış olduğu bastırma harekatının çok fena bir şekilde sonuçlanmış olduğunu Sivas'a geldiğim zaman öğrendim.....(....).....Koçgiri olayından dolayı suçlu, suçsuz bir çok insan öldürülmüş, evleri tahrip edilmiş,malları ellerinden alınmıştı. Koçgiri olayını bastırmakla görevli olan Nurettin Paşa,görevlendirildiği, kendisine verilen bu görevi düşünülemeyecek derecede çok fazla şiddet, hatta vahşetle bastırdı. Can korkusu ile dağlara sığınarak, otlar yiyerek yaşamak mecburiyetinde kalan erkek, kadın, 132 köy halkının harap köylerine dönerek mahsullerini hasat ederek, hiç olmasa açlıktan ölmemeleri, genel af ilan edilerek korkularının giderilmesi gereğini bir kaç kere içişleri bakanlığına yazdım. Sırf Nurettin Paşa'nın sakinlikten,olaysızlıktan hoşlanmamasından dolayı, tekliflerim sonuçsuz kalıyor ve halk tahrip olunan evlerini kış gelmeden mümkün mertebe yapmak için merkez kumandanının karşı koymasına bir son verilmesini istiyor ve yalvarıyor “ (Ebubekir Hazim Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş yayınları, İstanbul, 1982) Tepeyranın bir bürokrat olarak açıklamak istemediği uygulanılan vahşet ve katliamlardır. Osmanlı imparatorluğunun asker ve sivil bürokratlarının Kürdistan sorunu söz konusu olduğunda tutumları dikkat çekicidir. Bu kişiler bütün gerçekleri devleti koruma adına devlet sırrı olarak açıklamadıkları gibi, bunların devletin önemli birimlerinde görev yapan yakınları da aynı anlayışla davranmaktalar. Anıları kitaplaştıranların uyguladıkları özel sansürler, yayınevlerinin sansürcülükleri, bilgileri silmeleri de göz önüne alınmalı. Teşkilatçılar Cumhuriyet Gazetesi'ni kurarlar. Bu gazetenin en önemli şahsiyeti olan Yunus Nadi, Hitlerin doğum günü partisine katılan bir şahsiyettir. Tepeyran'ın torunu olan Oktay Akbal da Kemalisti. Teşkilat-Özel Harp Dairesi-Ergenekon tarafından yönetilen bir gazetenin yazarıydı. Tepeyran'ın anıları torunu tarafından sansürlenerek 1982 yılında yayınlanırlar. Tepeyran'ın kullandığı, yazdığı cümlelerinin kaçta kaçının kitapta yer aldığını bilemiyoruz. Kitapta var olan haliyle Tepeyran, Osmanlı-Türk devletinin Türk-İslamcı resmi politikasını göz ardı ederek, katliamın tek suçlusu olarak Arnavut Nurettin Paşa'yı gösteriyor. Gerçekleri devletin kutsallığı adına gizliyor. Tepeyran, bulunduğu mevkiyi kaybetmemek, ya da baskılarla karşılaşmamak için sadece Nurettin Paşa'yı suçluyor olabilir. Ayrıca bu kişinin yaptıklarını Mayıs ayı boyunca Sivas'taki yerel gazetede yayınlattığını belirtiyor. Nurettin Paşa'nın halkı kendi başına buyruk katlettiğini, zoraki sürgüne yolladığını, mallarına el koydurduğunu, evlerini yeniden yapmalarına izin vermediğini açıklıyor. Nurettin Paşa'yı şikayet ediyor ve “Sözde isyancılar Sivas'ta mahkemeye çıkarılsalardı, iş hallolacaktı “ diyor. Nasihat Heyetiyle ilgili olarakta, Nasihat Heyeti üyelerinin aşiret reislerinden aldıkları güvenceler sonucunda sevinerek, işlerini bitirmenin rahatlığıyla, Nurettin Paşa'nın huzuruna çıkıp rapor verdiklerini, Nurettin Paşa'nın “Buraya kadar geldikten sonra, askeri harekata devam etmenin yararlı olacağı “ düşüncesiyle katliamlara başladığını, Nasihat Heyeti başkanı Şefik Bey'den bizzat duyduğunu söyler. Angora'daki hükümetin, Nasihat Heyeti'nin çalışmalarından haberdar edilmediğini ileri sürer. Oysa Bakanlar Kurulunun, Merkez Ordusuna ilişkin kararnamesinin 3. maddesi şöyledir: “ Merkez Ordusu Kumandanı bölgesi içinde huzura yönelik konulardan dolayı gerekli gördüğü takdirde, gerek görürse memurlara işten el çektirmeğe yetkili olup, daha sonra üst makamını bilgilendirir. “ Vali Tepeyran, Angora'daki teşkilatçı hükümeti koruyor. 3. maddenin kötüye kullanılmaması için Nurettin Paşa'nın geri çekildiğini belirtiyor. Oysa olayın mecliste tartışılma boyutu ortadadır. Merkez Ordusunu kim kurdurdu? Nurettin Paşayı kim görevlendirdi ? Mecliste yargılanmasını isteyen milletvekillerini kim tehdit etti ve susturdu ? Yargılanmasını kim engelledi ? Bursa milletvekili olmasını o dönem başkomutan olan Mustafa Kemal neden dolayı engellemedi ? Ittihatçı-teşkilatçı meclis ekibi, İttihat-ı Teraki Partisi geleneğinden gelmeyen bürokratları kesinlikle görevlendirmiyorlar. Tepeyran, ittihatçı olmasaydı Konstantinopl'dan anadoluya geçmezdi. Kendisi, Mustafa Kemal'in güvendiği bürokratlardan birisidir. İşin gerçeği, Nurettin Paşa kendisinden istenilenleri yerine getirmiş, görevini başarmıştır. Mecliste Nurettin Paşa ile ilgili verilen karara yönelik olarak derin devletin bir diğer üyesi olan Çerkes Fevzi Çakmak da, Mustafa Kemal'in yanında yer alır ve onu destekler. Meclisteki tartışmalarda “Laz Alayları“nın binlerce hayvanı kendileriyle birlikte götürdükleri Erzincan milletvekili tarafından açıklanır. Halka ait olan hayvanların ve eşyaların çalındığını Tepeyran'da açıklar.“Halkın her cinsten binlerce hayvanları alınıp, orduca satılarak, bedelleri de orduca alınıp, hükümet sandığına senetler gönderilmiştir. Bu binlerce hayvanın nerede ve kanunun gerektirdiği şekilde hangi daire veya memurlar tarafından artırma ile satıldığı bilinmiyor.Nurettin Paşa batıran, yok eden öldürme ve başkalarının mallarına el koymalardan sonra tahrip ettirdiği 76 köyün yeniden inşasını uygun görmeyip köylülerin 16 köyde birleştirilmelerini emretmiştir. Birbirlerinden saatlerce uzak 76 köyün binlerce insanının yerleştirilmeleri mümkün olsa bile halkın pek uzaklarda kalacak olan otlak ve tarlalarından yararlanma, kullanmalarındaki zorluğa rağmen kumandan paşanın esasen yetkisi dışında olan bu emri ve teklifi içişleri bakanlığınca uygun bulunmadığı halde Paşa ısrar ederek köylerindeki evlerini yeniden yapmak isteyen halkın şiddetle engellenmesini doğrudan doğruya yerel hükümete emretmiştir. ,Nurettin Paşa, hükümetin güvenerek kendisine verdiği yetkiyi pek kötü kullanarak meydana getirdiği facialarla yetinmeyerek Koçgiri ileri gelenlerinden öldürülen veya ölüm korkusundan dolayı dağlarda saklanan kişilerin ailelerini de Sivas'a sürmüştü.Bu resmi ve birleşik teminata rağmen merkez ordusu kumandanı Zara, İmraniye ile beraber bütün bu bölgeyi askerle çevirmekle beraber, kaza dışına çıkmayı sağlayan köprüleri, geçitleri tutarak halkı, insanları çok fazla korkutmuştur. Askerlerle çevrilen köylerin insanları söylentilerin doğruluğuna, yani Kürtlerin sürgün edileceklerine inanarak hayatlarını kurtarmak için köylerini, evlerini terk ederek dağlara sığınmaya mecbur kalmışlardır. Sırf can korkusuyla kaçan, karşı çıkma, haydutluk, yol kesicilikle suçlanan insanların boş kalan köyleri yakılıp, yıkılarak bütün mal ve eşyaları, hayvanları alınmıştır.....İçlerinde en acımasız eşkıya reislerinin de bulunduğu söylenen asilerin 200 muhtelif cins ve bir hayli cephane ile velev bir tanecik olsun asker yaralıyamamış olması çok gariptir.! Yani bu da gösterir ki Nurettin Paşa bu kadar nüfusu müsadere suretiyle değil katliam şeklinde öldürmüştür.Bu resmi tebliğde ( Nurettin Paşa'nın tebliği ) açıklandığı gibi el konulan, alınan cinsleri muhtelif tüfekler 200 tane olduğuna göre, toplam 132 köyü tahrip olunan iki kaza dahilinde bu kadar silah bulunması esasen bir isyan hazırlığına işaret edemiyeceği gibi ölü olarak ele geçirilen eşkıya denilen toplam 272 kişiden, 72'sinin hiç silahı yokmuş demek oluyor.“ (Ebubekir Hazim Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş yayınları, İstanbul, 1982)O, tümüyle çatışmalardan ve sonuçlarından haberdar değildir. Ölen sivil, savaşçı ve merkez ordusu elemanlarının gerçek sayısını da bilemez, ya da belirli nedenlerden dolayı bu sayıları veriyor.“Bunların gizli olarak, gözetim altında batı cephesine gönderilmeleri gerekmektedir. Umraniye mıntıkası kuvvetsiz bırakıldıktan sonra, yaramazlığın, olayların tekrarı ihtimalini ortadan kaldırmak amacıyla Koçgiri aşiret reislerinden birinci ve ikinci derecede önemli olan kişileri adı geçen liva ( fırka ile tabur arası ) kumandanı marifetiyle Umraniye'de toplattırıp, tutuklattım. Bunlar Sivas'a gönderilmek üzeredir. Hiçbirisinin kaçmasına meydan verilmeksizin tutuklu bulundurulmaları, Sivas vilayetinden ve mıntıka kumandanlığından istendi “ (Ebubekir Hazim Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş yayınları, İstanbul, 1982) Vali Tepeyran Merkez ordusu komutanı sakallı Nurettin Paşa'nın tutuklattıklarını 21.liva kumandanlığı vasıtasıyla Sivas'a gönderdiğini ve bu esirlerin Greklere karşı savaştırılmak istendiğini, bu isteğinde bir bildiride açıklandığını belirtiyor. Bildiriden bazı kesitlerle gerçekleri yazdığını ispatlıyor. “...Bu iki yüz kişinin gözetim altında, gizli ve aşağılanarak değil, daha önce var olan müracaat ve istifaları gereğince, gönülleri alınarak ve takdir olunarak cepheye sevkleri ve aşiret reislerinin de serbest bırakılmalarıyla beraber genel bir affın bir an önce ilanının devletin çıkarlarına uygun olacağını tekrarladım.“ (Ebubekir Hazim Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş yayınları, İstanbul, 1982) İmranlı'da “af“ sözcüğüne inananların, teslim olanların karşılaştıkları son. Osmanlı-Türk çıkarları için batı cephesine, Greklere karşı çarpışmaya gönderilmek. Orada imha edilmek. Tepeyran, Nurettin Paşa'nın halka yaklaşımını şu cümlelerle anlatmaya devam eder. “Bu hayret edilecek bir işlemdi. Çünkü 141 kişiden ibaret olan tutuklular arasında iki ay önce Nurettin Paşa'nın resmi tebliğinde af edildiklerine dair isimleri olanlar da vardı. Olayların tekrarlanması ihtimaliyle, bunların tutuklanıp sürülmeleri, sonra da savaş mahkemesine verilmeleri, yargılanmaları için sebepler aranması, paşanın hukuk mevzuatı ile ve hatta en basit bir mantıkla hiçbir ilişkisi olmadığını ortaya koymuştu. Umraniye nahiyesi halkından canlarını kurtarabilenler, dağlarda açlıktan, sefaletten can çekiştikleri halde, bunların tekrar genel bir karşı çıkma, olay yaratma hareketinde bulunabileceklerini sanmak, af edilmiş oldukları halde tutuklanmaları, gerçekten çok çirkin bir uygulamaydı. “ (Ebubekir Hazim Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş yayınları, İstanbul, 1982) Vali, idari yönetici olmanın sorumluluğuyla, askeri sorumluyu, yetkiliyi kontrol edemediğini, kendisini Sivas'a görevli olarak gönderen M. Kemal ve bakanlar kurulu yetkililerine iletir. 23. 07. 1921 tarihli şifreli telgrafı;“...Bu adamın vilayete musallat olması devam edecekse vatanımızın şerefini, çıkarını ve milli hükümetimizin onurunu ihlal eden hareketlerini yakından görüp de engellemeye imkan bulamadığım bir yerde felç olmuş bir şahit halinde valilik yapmaya değil, yaşamaya bile kişiliğim müsait olmadığından, İstanbul'dan hareket eden ailemin bugün geleceklerine ve şu sırada görev yerimin değiştirilmesindeki ağır yüke rağmen, Kastamonu'ya veya Konya'ya görevimin nakline bir an önce müsaade buyurmalarını istirham etmek mecburiyetinde bulunduğum mahfuzdur...(..)...Ne yazık ki Merkez Ordusu kumandanının her gün bir şekilde meydana getirdiği feci tabloları, görüntüleri daha fazla seyretmeye mecbur kalmamak için, bunların yapılmasına da engel olamadığımdan dolayı büyük bir üzüntüyle Sivas'tan uzaklaşmak zorunda kaldım “ (Ebubekir Hazim Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş yayınları, İstanbul, 1982) Tepeyran önemli illere vali yapılan bir şahsiyettir. O, Angora hükümeti tarafından kendisine verilen emir üzerine 13 ağustos 1921'de Sivas'tan ayrılır, Pontus'da, Trebizonde vilayetinde valilik yapmaya başlar. Kürd jenosidi sonrası yeniden Grek-Rum-Helen ve Ermeni halklarının jenosidleri gündeme yerleştirilir. 1.Dünya Savaşı sonrası bu halklardan sağ kalmayı başaranlar - Rus işgalinden dolayı Trebizonde vilayetinde yaşayan Rum ve Ermeniler diğer vilayetlerdeki gibi jenoside, sürgüne tabi tutulamazlar - toplu imhaya tabi tutulurlar ya da sürgün edilirler. Rum ve Ermenilere yönelik kıyımlar devam etmektedir. M.Kemal hangi yönü, yeri işaret ederse pratik uygulayıcı Topal Osman, çeteleriyle birlikte oraya yönelir. Pontos(Pont-Ex)'daki uygulamalar ; Fransız arşivlerinde Topal Osman; “Haziran ve Temmuz 1921'de, Niksar, Erbaa, Ladik bölgeleri ve özellikle Marsivan (Merzifon) ili kanlı sahnelerin oynandığı tiyatro alanlarına döndüler. Topal Osman ve meşhur « Laz Çeteleri » baş oyuncuydular. Sayıları 2.500 ile 3.000 kişiden oluşan bu çete talancı ve kan dökmekten bıkmayan kişilerden oluşuyordu. Geçtikleri her yerde 1895 ve 1915 in vahşetleri yenilendi. Özellikle Marsivan'daki dehşetiyle kendisinin ayırt ediciliğini, farklılığını sergiledi. Topal Osman Niksar, Erbaa ve Ladik illerini Hıristiyanlardan temizledikten sonra Samsun kapılarına oradaki Hıristiyan halkı öldürmek amacıyla geldi.Yunanlıların karşı saldırıya geçmelerinden korkan Türk ileri gelenleri Angora' ya katliamı önlemek için acil bir mesaj gönderdiler. Bu durum Eskişehir, Kütahya ve Afyon Karahisar'daki büyük Türk mağlubiyeti ile aynı zamana denk düşüyordu. Mustafa Kemal, pek övülecek tarafı olmayan birliklerinin geri çekilişini izlediği cepheden geliyordu. Belki de Topal Osman'dan yana tavır alacaktı. Fakat başka hesapları kendisini Samsun halkını bağışlama emrini vermeye götürdü. Ve Topal Osman geri çekilmek zorunda kaldı. Topal Osman bunu isteksizce gerçekleştirdi. Hiddetini Marsiva'nın zavallı Hıristiyanlarını öldürerek sakinleştirecekti. Samsun civarındaki Rum köylerini kana ve ateşe buladıktan sonra, Marsivan'a vardı. Burada zaman kaybetmeden korkunç planını gerçekleştirmeye başladı. Daha önce hazırlanan listelere göre, sayıları 300 olan bütün Rum ve Ermeni erkeklerini tutuklattı. Türk komitesi tarafından mal varlıkları belirlenen bu insanlardan büyük miktarlarda para istendi. Bir çoğundan istenen para miktarı mal varlıklarını geçiyordu. Fakat bu vahşilerin ellerinden kurtulabilmek için insanlar bütün yolları deniyorlardı. Borca giriyorlardı, çoğu bütün mallarını vermek zorunda kaldı. Her şey teslim alındıktan sonra bu insanlar başka yerlere götürülüyorlardı ve oralardan sağ çıkmıyorlardı. Acımasız bir şekilde öldürülüyorlardı. Ve cesetler büyük bir çukura atılıyordu. Topal Osman bizzat kendisi listelerde belirtilen mal varlıklarının alınıp alınmadığını ve bu insanların öldürülüp öldürülmediğini kontrol ediyordu. Erkeklerden sonra sıra kadın ve çocuklara gelmişti. Ateşleme ile sinyal verildi. Emir verilmişti. Hıristiyan nüfusun bütün mal varlığına el konulabilinirdi. Derhal katliamlar, talan, yağma ve yangınlar başlatıldı. Evlere saldırıldı. Çok sayıda kadın ve kız hakaret edilerek öldürüldüler. Ateşten ya da ölümden kaçıp kurtulabilen kadınlar ve çocuklar katillerin kurşunlarına hedef oluyorlardı. Amerikalıların ya da Cizvitlerin yanına sığınarak canlarını kurtarmayı başaran 400 - 500 kişi yaşayabildikleri için sevinçliydiler. Olay iki şekilde anlatıldı ........ Birinci anlatıma göre köy ateşe verilir ve orada bulunan zavallı kadınlar yanarak ölürken içlerinden bir kaçı ateşten kurtulmayı başardılarsa da katillerin kurşunlarına hedef olurlar. İkinci anlatım şekline göre biraz daha insancıl olan bir Türk yanan evin kapısını kırarak oraya sığınmış vaziyette bulunan kadın ve çocuklardan 500 ünün kaçıp kurtulmalarını sağladı. Bu ikinci anlatım gerçeğe daha yakındır. Kadınlar korku içinde kaçıştılar ve rastgele evlere daldılar. İçlerinden birisi bilmeden bir Türk evine girdi ve kendisini insana ürküntü veren, elinde hançeri, elbiseleri kan içinde olan bir adamın karşısında buldu. Evin içi adeta bir kan deniziydi. Kadın bu durumdan öyle etkilendi ki delirdi. Bir Ermeni papazı kilisenin önünde öldürüldü ve elleri ayakları kesildi. Şehrin büyük bir kısmı özellikle Rum ve Ermeni mahalleleri ateşe verildi. Çok sayıda kadın ve kıza tecavüz edildi. 60 - 70 genç kadın ve kız kaçırıldılar. Bu vahşet 4 ya da 5 gün devam etti. Ateşkesin imzalanmasından sonra sağ kalanlar;15 erkek, 1000 kadın ve diğerleri de çocuktu.Toplam 3000 kişi kalmıştı. Bunlar anlatılamayacak bir sefaletin içindeydiler. Evlerinden kovulmuşlar, yollarda ne yapacaklarını bilemez halde dolaşmaktaydılar. Akşam olunca bir duvarın dibine çöküp, soğuktan korunmaya çalışıyorlardı. Kendilerini bir torba ya da çul parçasıyla örtmeye çalışıyorlardı. Amerikalılar onlara çorba ve bir parça ekmek veriyorlardı.Kış ise yaklaşmaktaydı. Bu garibanlara ne olacak? Sefaletten, soğuktan, açlıktan ölmeye mahkum edilmişlerdi. Kendilerine iyi bir yardım yapılamazsa son kaçınılmazdı“ (Archives des Jesuites de France, RAr 25, chemise 6, no 22, auteurs du texte; Jesuites sur place (Sivas, Amasya, Morsivan)) Bolşevikler, 1908 askeri darbesini devrim olarak görürler. İttihatçıları devrimci olarak değerlendirmeye tabi tutarlar. Kasım 1918'de Almanların Konstantinopl'dan bir denizaltıyla kaçırdıkları İttihat-ı Teraki Partisi'nin yöneticilerini, 1.Dünya Savaşı sürecinde 1.500.000 Kürdün, bir milyondan fazla Ermeninin, yüzbinleri bulan Helen-Grek-Rumun, Binlerce Asuri-Keldani-Süryaninin topluca imha edilmeleri, sürülmeleri emirlerini veren jenosidlerin baş mimarlarından Enver Paşa ve arkadaşlarını özel konuklar olarak ağırlarlar. Bolşevikler ağırladıkları ittihatçıların koltuklarına oturan ve Osmanlı-Türk devletini yönetmeye başlayan diğer ittihatçılara da kol kanat gereler. Bu kişilerle de dostane ilişkilere sahiptirler. 1921 öncesi olduğu gibi, 1921 yılı süreci içinde de M.Kemal ve ekibini para, savaş araç-gereçleri, diplomatik destek, eğitim-bilgi, asker konularında desteklerler. Onların sundukları destekle Pontos'da, Kocgiri de jenosidler gerçekleştirilir. Bolşeviklerin görevlendirdikleri ve Angora'da diplomatik temaslar yapan M.V.Frunze üç ay boyunca idari ve askeri yöneticilerle beraber olur. Seyahati boyunca değişik halklardan kişilerle sohbet etme imkanına kavuşur. Sohbet konuları ve gözlemleri ile ilgili olarak Topal Osman ve Lazlarla ilgili aktarımlarda bulunur. Emperyalist-kapitalis batıdan, burjuva batıdan tepkiyle bahsederken, bolşevik yoldaşlarının Angora'daki dikta rejime verdikleri desteklerden bahsetmez. "Lâz'ların reisi Osman Ağa büyük ün yapmış. Bütün bölgeyi azılı çetesiyle kan ve ateşe boğmuş. Sanırım şunu söylemek bu konuda yeterli: Buradaki Türkler bile onun yaptıklarından korkuyla söz ediyorlar ve asla onaylamıyorlar.Benim için hiç ummadığım bir bilgi olmuştu doğrusu. Ankara'da bulunduğum sırada Lazistan milletvekili Osman Bey'le tanıştım .... (....) .... ayrılıp evime döndüğümde pek çok kişi tarafından soru yağmuruna tutuldum. Osman Bey'in konuğu olduğumun doğru olup olmadığı merak konusuydu. Ben de doğru olduğunu söylemiştim. İş öylece kapandı. Ama cevabımın pek hoş karşılanmadığını da anlamıştım. İşte şimdi Havza'da açığa çıktı bu merakın ve memnuniyetsizliğin sebebi. Aynı soruyla burada da karşılaştım. Doğru olduğunu öğrenince de bu adamın nasıl biri olduğunu ve onun neler yaptığını bilip bilmediğimi sordular. Ben Osman Ağa'yı gözümün önüne getirerek az da olsa bildiğimi söyledim. Konuşma ilerleyince benim tanıdığım Osman Bey ile Osman Ağa'nın aynı kişi olmadığı ortaya çıktı. Bundan karşımdakiler de çok memnun oldular. Öğrendim ki Osman Ağa'nın çeteleri Havza'da korku salmışlar, yakmışlar, tecavüz etmişler, önüne gelen tüm Rum ve Ermeni'leri öldürmüşler. Köprüleri yıkmış.......Sözün kısası Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında süre gelen tarihi ve ulusal çatışmaların eskilerden bugüne değin çözümlenemeyişine işte bu yapıda adamlar ve bu acımasız yöntemler sebep olmuş. Yalnız burada tümüyle bir halkın diğerine saldırmasında, ne yere, ne yaşa aldırmamasında, ne acıma, ne merhamet bilmemesinde, vahşice bir ulusal dövüşte "uygar" burjuva batının tam anlamıyla iğrençliğini, alçaklığını, ikiyüzlülük ve çirkefliğini hissetmek ve görmek mümkün....(...)... Osman Ağa: Aslen lâzdır.Türkiye'nin önde gelen kişilerinden biri. Angora hükümetinin çağrısına hemen "evet" demiş çetecilerle ve Yunan askerleriyle savaşmak için emrine verilen Lâzlardan güçlü bir milis birliği oluşturmuştur. Giresun'dan cepheye gidecek biçimde örgütlenen Osman Ağa'nın milis kuvvetleri kendisine göre bir yol çizmiş, önlerine gelen tüm Rum köylerini yerle bir etmiş, içindekileri öldürmüştür. 1921 yılında Milli ordunun kurulmasından sonra Osman Ağa Alay komutanı rütbesi almış, kendi Lâz birliğine alay adını vererek orta ve kuzey Anadolu'da örgütlenen Rum çeteleriyle sürekli amansız bir savaşa girişmiştir. » M.Kemal ve B.M.M. Giresunlu çeteler tarafından korunmaktadırlar. Giresun da yaşamaya devam eden T.Osman, M.Kemal'in telgraf emri üzerine Ağustos 1921'de Ankara'ya gider. Kendisi M.Kemal nezdinde nüfuz ve itibar sahibidir. Angora'da, Büyük Millet Meclisi üyelerine yönelik olarak korkutucu, sindirici, karanlık güç olarak boy gösterir. T.Osman ve Hüseyin Avni (Alpaslan) komutasındaki 42. ve 47. Gönüllü Alayları Agustos 1922'de, Sakarya da Rum-Helen ordusuna karşı savaşırlar. Büyük kayıplar verirler. Öldürme amacıyla giderler, öldürülürler. M.Kemal, yeni bir ödüllendirmeye gider. 1922 yılında bir kanunla Giresun'un müstakil il yapılmasını teklif eder. Giresun'un il yapılmasını sağlar. Bu gelişme T.Osman ve çetelerini ödüllendirme amaçlıdır. Sakarya Savaşına Milis Binbaşı olarak katılan T. Osman'a yine M.Kemal'in istemi üzerine B.M.M.'deki teşkilatçı-mebuslar tarafından yarbay rütbesi verilir. Osman Ağa ; Milis Piyade Yarbayıdır. M.V.Frunze devam ediyor ;« 1922-23 yıllarında Osman Ağa'nın alayları Mustafa Kemal'in şahsını koruma görevi almıştır (şimdi de bu görevi sürdürüyorlar). 1923 yılı sonbaharında Osman Ağa mecliste muhalif gruptan ünlü ve çok gözde milletvekili Ali Şükrü'yü öldürtmüştür. Tüm ülkede ve Mecliste bu ölüm öylesine öfkeyle karşılanmıştır ki...(...).... Lâzlar, ayrı bir dil konuşan gürcülerdir; hemen, hemen eski ulusal benliklerini tümüyle yitirmişler ve artık Türk devletinin bu uçta en sağlam parçası haline gelmişler. Sayıca aşağı yukarı yarım milyon kişiler. Bunlar son derece yiğit ve çalışkan insanlar. Ordu için de mükemmel bir kaynaklar. İslâm dininin ve Türk devletinin desteği olma görevlerini yalnızca Lâzistan'da değil, Türkiye'nin öteki bölgelerinde de yerine getiriyorlar. Kısa bir süre önce Lâzistan'ın en etkili önderlerinden bir olan Osman Ağa gönüllü Lâz'lardan topladığı bir kuvvetle, Türklere karşı ayaklanan Doğu Anadolu bölgesindeki Kürtleri ve Samsun sancağındaki Rumları kan ve ateşe boğdu. Bu toplanan kuvvet oldukça düzenliydi. Doğu geleneklerine göre hareket ediyorlardı. Yani geçtikleri yerleri talan ediyorlardı. Her taraf bir mezar sessizliğine gömülüyordu; tam bir suskunluğa...Düşmanların tümüyle yok edilmesi....." Genellikle denebilir ki ulusal tartışmaların, çağdaş Türkiye'de yerleşmiş tüm halklar tarafından kullanılan, çözümlenme biçimleri tekti ve son derece de basitti“ Teşkilat-ı Mahsusa, yani “Özel Örgüt“, kısa sürede yaptığı katliamlarla adını duyurmuştur. 1914-18, 1919 ve sonrasında devlet politikalarının belirlenmesine damgasını vuran kişileri yöneten merkezdir. Devleti yöneten askeri-sivil kadroların okulu durumundadır. Her meslekten kadro yetiştirirler. Osmanlı da gelenekti ; devlet, devletin geleceğini garantiye almak için kullandığı has evlatlarını bir süre sonra yemeye başlıyordu. 1919 sürecinde devleti yönetenler de de bu gelenek devam etti. T.Osman, Angora'da kurulan diktatörlüğe karşı duran, konuşan herkesi hedefe koyar. İkinci gurupta yer alan mebusları tehdit etmekte sakınca görmez. Osmanlının ekmeğini yemiş, kılıcını kuşanmıştır. Kendi ırkından olan mebusların yaşamlarına son vermekte kendisi için sıradan bir iştir. Bu eylemiyle komutanı M.Kemal'in muhalifsiz kalmasını, diktatörlüğün kök salmasını sağlayacaktır. İttihatçı olan ve M.Kemal'in doktorluğunu yapan Dr.Rıza Nûr, bizzat T.Osman'la konuşmuştur. T.Osman'la, M.Kemal'ın Angora'daki ilişkilerini, yaşanan gerçekleri piyes haline getirmiştir. T.Osman'ın, M.Kemal tarafından görevlendirilmesinden detaylı olarak bahseder. Gazi olarak bahsedilen kişi M.kemal'dir. Piyesin adını ; « Topal Osman, Gülgülü Opera » kor. Konu ; 1823 den 1880'e kadar olan sayfaları kapsar. « T.Osman - Gazi Dr.Rıza Nûr - Ne dedi ? Topal Osman - «Beş-on mebus var. Bunlar vatan haini. Yunanlılara memleketi satmışlar...Bunları gıcır gıcır kesmeli. Başka çare yok. Bir gün meclisi bas ! Hepsini kes ! » dedi. Rıza Nûr - Kimmiş onlar ? Topal Osman - İkinci grup imiş Rıza Nûr - (Telâş ve heyecan içinde) Ağa, bu gayet vahim işdir. Önce şunu bil : Millet meclisinde hain yoktur. Kimse vatanı Yunanlılara satmamıştır. Satmanın da imkanı yoktur. Ellerinde değil ki satsınlar...Nasıl satarlar ?!... Topal Osman - (Hayret içinde bakarak) satamazlar mı ?... Tuhaf şey !... Rıza Nûr - Hayır ! Bu mebuslar sade hükümetin yaptığı yolsuzlukları. Gazinin yolsuz işlerini tenkid(eleştiriyorlar) ediyorlar. Bunda yerden göge kadar hakları var. Yolsuzluk olmuş diyorlar. Bu Gazi'ye fena geliyor. Senin vatanı sevdiğini biliyor. Seni böyle kandırmış...Bunları sana temizlettirecek. Sakın böyle bir şey yapmayasın... Topal Osman - Ne söylüyorsun ?!... Rıza Nûr - İşte bu böyledir. İyi ki bana söyledin...Bir millet meclisini basmak, mebusları kesmek ne demektir biliyor musun sen ? O ne ağır iştir ?...Sonra bunun altından kalkamazsın. Topal Osman - Ne bileyim ?!...Gazi söyledi. Rıza Nûr - O, seni alet ediyor. Biliyor musun sen ? Senin başınla oynuyor. Bunları sana kestirecek. Bir daha kimse de onun kötü işlerini söylemeye cesaret kalmayacak...Herkesin ağzına bıçaktan kilit vuracak... Topal Osman ; Bunları ben düşünmedim. Rıza Nûr ; Millet meclisini basmak, milletin evini basmak, mebus kesmek, milleti kesmek demektir. Haklı da olsa, haksız da olsa böyledir. Topal Osman ; ne yapayım ben şimdi ? Gazi'ye söz verdim. » (Dr.Rıza Nur ; Hayat ve Hatıratım, IV cild, Altındağ Yayınevi, İstanbul, 1968, s.1864, 1865) Angora'da oluşturulan meclise giden Laz kökenli mebuslara "Lâzistan Mebusları" olarak hitap edilir. Lâz halkının doğal cesareti, savaşçılığı İttihad-ı Teraki Partisi yöneticileri, teşkilatçılar tarafından Osmanlı sömürgeciliğini korumak, yaymak amacıyla çeteciliğe dönüştürülür. 1914-18 sürecinde osmanlıyı Balkanlı Enver, Talat Paşalar yönetirlerken, 1919 itibarıyle yeni komutan yine Balkan kökenli Türk-İslam ideolojisine hizmet sunan Sırp-Yahudi dönmesi bir ailenin ferdi olan ve Osmanlı askeri okullarında eğitilen, şekillendirilen M.Kemal'dir. 1920'de M :kemal ve çalışma arkadaşlarının Yahudi inancında olan insanlara yönelik tutumlarından dolayı, büyük bir yahudi kitlesi Güney Amerika'ya göç etmek zorunda kalır. Milisler-çeteler ve onları yönetenler, kendi anlayışlarına, değer yargılarına göre düşman olarak gördükleri varlıklara yaşam hakkı tanımazlar. “Kafirlere karşı savaşma“ları gerektiğine inandırılmışlardır. Değişik dini anlayışlara sahip olan kişilerle yaşamak istemezler. Allah adına yaptıkları işlemlerden dolayı Allah katında cezalandırılmayacaklarına inanırlar. Farklı inançlara saygısı olmayan bağnazlığın, yobazlığın üretimi katliamdır. Bağnazlık ve yobazlık devlet yönetiminde yer alınca jenosidler, sürgünler gerçekleştiriliyor. Teşkilat-ı mahsusa'nın has kadrolarından biri de İstiklal mahkemelerinde yargıç olarak görev yapmış olan, savaş suçlusu ve kod adı Kılıç Ali olan kişidir. Kılıç Ali, M.Kemal tarafından mebus-milletvekili yapılır. Dr.Rıza Nûr hatıralarında bu kişiden bahseder. Bu kişinin görevinin meclis de en ön sırada oturup, M.Kemal'e muhalif olanların konuşmalarını engellemek olduğunu belirtir. Engelleme şekli ise sıralara vurmak, bağırmak, gürültüyle konuşmanın duyulmasını engellemek. Meclis de silahlı dolaşmak, silahını muhaliflere göstermek, muhaliflere sataşmak. Korku yaymak. Sindirmek.Kılıç(Kel) Ali'ye göre Topal Osman; “Türk kurtuluş savaşının bir kahramanı da Giresunlu Topal Osman'dır. Topal Osman gönüllü olarak katıldığı Balkan savaşında tam 15 yerinden yaralanmıştır. Rumlar Karadeniz bölgesinde hayat bulunca o da kendi yöresinde oluşturduğu gönüllülerle Pontus çetelerine karşı mücadele vermiş. 23 Temmuz 1919'da toplanan Erzurum kongresinin ardından Giresun'da 5.000 kişilik silahlı bir güç oluşturmuş. Daha sonra Gazi Paşanın muhafız birliği komutanlığına getirilmiş. Osman Ağa okur yazar değildi. Milli duygularla dolu, halim-selim görünen fakat ruhen şiddetli ve çok haşin bir adamdı. Duygularını hiç belli etmez, aklına her geleni yapar ve yapabilir karakterdeydi. Giresun Alayı oluşturulduğu zaman ona “ Askeri yarbay “ payesi, rütbesi verilmişti. 29 Mart 1923 günü bir söylenti çıktı.Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey iki akşamdan beri ortada yoktu. En son çarşıdaki bir kahvede görülmüştü. Gaziyi mecliste açıkça eleştiren Ali Şükrü bey muhalefet gurubunun en aktif üyelerindendi. Bu nedenle ortadan kaybolmasının anlamlı olduğu söyleniyordu. Ali Şükrü Bey'in kaybolması mecliste tartışılırken dinleyici localarında görüşmeleri izleyen T.Osman'la göz göze geldik. Fakat aklıma ve hayalime hiçbir şey gelmemişti. Meclis bahçesinde rastlaştık. Ne var ne yok ? Dedim. Hiç bir şey söylemedi. Aksine o benden bir şey sormak ister gibiydi. ...... ..... .... Yazinin uzunlugundan dolayi kesmek zorunda kaldim.. ama yazinin tumunu okumak icin yukaridaki linke tiklayablirsiniz..

Anonymous (not verified)

Sun, 2010-02-28 15:59

gerek sayin Sevé Evin Çiçek'in, gerek sayin Ismail Basikçi'nin butun yapitlarini calismalarini, PDF VEYA MICROSOFT WORD formatlari ile hazirlamisim, tum kurdistanli yurdseverler yardimci basvurabilecekleri kaynaklar olarak o dosyalari UPLOAD yapmam gerekiyordu..unuttum simdiye kadar yapmadigim icin ozur dilerim.. en kisa zaman da butun dosyalari UPLOAD yaparak tum yurdseverlerin basvuracaklari kaynaklar haline getirecegim.. kardesin kurdistan4all

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.