Paris'te Sosyal Bilimler Yüksek Çalışmalar Okulu'nda (EHESS) öğretim üyesi olan Prof. Hamit Bozarslan, Türkiye'deki siyasi çatışmaların yurtdışına gönderdiği isimlerden biri.
Kürt açılımını, geç kalmış tarihi bir adım olarak gören Bozarslan'a göre ülkenin tabularından birisi çöküyor. Türkiye, bu süreçten özgüveni yüksek bir ülke olarak çıkacak. Fakat açılımın önünde hâlâ ciddi riskler var. Türkiye'nin radikal değişimler yapamamanın bedelini radikalizmle ödediğini belirten Bozarslan, bir Kürt aydını olarak, "PKK tümüyle silahlı mücadeleyi terk etsin; Türkiye ise sadece Kürt meselesi değil tüm alanlarda radikal demokratik adımlar atsın." temennisinde bulunuyor.
Paris'te demokratik açılımı Zaman'a değerlendiren Bozarslan, sürecin Kürtler açısından tahmin edildiğinden çok daha önemli olduğunu düşünüyor. Kürt aydınların konuyla ilgili tartışmalarda sessiz kaldığı eleştirilerine "Bir yorgunluk var. Ömrümüz bununla geçti. 25 yıl konuşuyorsunuz, sonra tükeniyorsunuz." karşılığını veriyor. Entelektüel kesimde ciddi bir tehlikenin başgösterdiğine de işaret eden Bozarslan uyarıyor: "Kürt ve Türk aydınlar 25-30 yıl önce, daha çok birlikteydiler. Sosyalleşme muhitleri tümüyle ayrıldı. Bu kopukluğun giderek daha da ilerlediğini görüyorum. Ortak bir şeyler yapılmalı."
K
ürt sorunu üzerine araştırmalarıyla bilinen Prof. Hamit Bozarslan, PKK'nın konumunu, Kürt aydınlarının duruşunu ve açılımla ilgili değerlendirmelerini Zaman'a anlattı.
Demokratik açılımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye'de Kürtler açısından çok şey değişiyor. Kürt meselesi Cumhuriyet'in bir tabusuydu. Bir hükümetin çıkıp 'Kürt meselesi vardır ve bu, teröre indirgenemez' demesi, Cumhuriyet'in Kürt tabusunu yıktı. Cumhuriyet yaklaşımı şuydu: Ya Kürtler yoktu, bunlar Kürtleşmiş Türklerdi ya da Kürtler var, fakat bunlar sosyal Darvinist bir perspektiften yola çıkarak bir iç düşman olarak okunuyordu. Şu anda artık bunları söyleyebilmek mümkün değil. Açılım, Kürtler açısından tahmin edildiğinden çok daha fazla önemli. Başarılı olursa sanıyorum Türkiye'nin tabularının tümü çöker. Kendine daha özgüvenli bir Türkiye ortaya çıkar. Fakat hâlâ riskler var. Yirminci yüzyılda, demokrasiye ramak kalmış çok ülke yeniden diktatörlüğe girdi.
Kürtler ne istiyor?
Sorun bir grubun ne istediği şeklinde sabit beklentiler değil, sürecin mümkün kılabileceği etkileşimler ve müzakereler ile bunlardan çıkabilecek olan şeyler. Şu anda Kürtler açısından önemli üç ya da dört nokta var. Öncelikle, Kürt varlığının kabul edilmesi, fakat bu sadece insanlarımızdan bazıları ayrı bir dil konuşuyor şeklinde değil, sembolik değerleriyle ayrı bir grup olarak kabul edilmesi. İkincisi, kültürel ve siyasi sahanın genişletilmesi. Kültürel saha, özellikle dil ve tarih meselesini gündeme getiriyor. Resmi tarih söyleminden çıkmak gerekiyor. Bir örnekle izah edeyim: Cumhuriyet için bir irtica hareketi olan Şeyh Said isyanı, Kürtler tarafından bir milli hareket olarak okunmakta? Devletin, kültürel alanda tekel oluşturmaması gerekiyor. Kürtçe, Kürtlerin yoğunlukta olduğu yerlerde anadil olarak okutulabilir. Fransa'da yerel diller anadil olarak kabul edilmiyor. Ama Fransa modeli normatif, illaki erişmemiz gereken bir model değil. 1789'da Fransız halkının yarısı Fransızca konuşmuyordu. Bu, aynı zamanda devlet zorunun ürettiği ve eleştirilmesi gereken bir model. Siyasi alanda ise kendini Kürt olarak tanımlayan partilerin, hatta daha ilerisi ayrımcılık isteyen partilerin var olabilmesi lazım. Üçüncü olarak ise Türkiye, son derece merkezileştirilmiş bir ülke. Bundan çıkılıp yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gerekiyor.
Kürt tarafında adres olarak ısrarla PKK işaret ediliyor. Bu, açılımı çıkmaza sokmaz mı?
Şu anda Kürt siyasal sahasında iki aktör var. Bu iki aktör ne birbirlerine indirgenebilecek ne de birbirinden bağımsız iki aktör. DTP, siyasi sahayı temsil gücü yoluyla yapılandıran bir parti. Diğeri ise PKK. PKK'nın gücü, silahlı ya da siyasi ne olursa olsun Kürt hareketinin referans aktörü olarak görülüyor. O yüzden bu aktörlerden birisinin mevcut ya da meşru olmadığını söyleyebilmek zor. Ben hiçbir zaman PKK'yı savunmadım, bu partiden oldukça uzağım. Ben PKK'yı hayatımda bir kez destekledim, 1999'da silahları bıraktıkları zaman. Fakat PKK'nın bir referans aktör olarak varlığı sosyolojik bir realite. DTP, PKK'yı da hesaba katın derken, illa PKK ile görüşün demiyor. Ahmet Türk, bu mesajı dört beş kez tekrarladı. İrlanda örneği ilginç. IRA, İrlandalıların çok küçük bir kısmını temsil ediyordu ama buna rağmen IRA bir referans aktörü idi. IRA ile görüşmeler dolaylı da olsa yapıldı. PKK, meşru bir muhatap olarak görülmek istiyor. Son zamanlarda çatışmaların artmasını kısmen buna bağlıyorum.
Kürt aydınların sesi çok çıkmıyor. Kürtler açılımı kendi aralarında tartışıyor mu?
Tartışma sınırlı da olsa Kürtler arasında da var. Ama genelde internette. PKK'nın 2005'te yeniden silahlara sarılması, Kürt aydınlar arasında ciddi bir şekilde eleştirildi. İmza kampanyaları açıldı. Fakat aydınlarda bir yorgunluk var. Bunu görmek gerekiyor. Ömrümüz bununla geçti. 25 yıl konuşuyorsunuz, sonra tükeniyorsunuz. 25 yıldır sürüyor, kalkıp 'daha yeni ne söyleyeceğiz' diyorsunuz. Öte yandan sosyalleşme eksikliği var. Kürt ve Türk aydınlar 25-30 yıl önce, daha çok birlikteydiler. Sosyalleşme muhitleri tümüyle ayrıldı. Bu kopukluğun giderek daha da ilerlediğini görüyorum. Ortak bir şeyler yapılması gerekiyor. İki halk birbirinden çok ayrıldı. Ortak referanslar yok. Bu, sürecin farklı olduğu İstanbul gibi yerler için geçerli olmayabilir ama Hakkari'de, Mardin'de ve diasporadaki durum bu. Diasporada açılımdan beklentiler çok yüksek.
Kürt aydınların PKK'dan korktukları için sustuklarını sanmıyorum. 90'lı yıllarda PKK'nın özellikle diaspora üzerindeki etkisi çok fazlaydı. Ama şu anda değil. Azaldı PKK'nın gücü sadece kontrolle ilgili değil, referans aktörü olmaktan geçiyor. Kürtler, destek vermese de PKK'yı referans aktörü olarak görüyor.
PKK, Kürtlerin tarihini reddetti
PKK, uzun yıllar Kürt aydınları arasında bir muammaydı. Nedeni şuydu: PKK, çıktığında Kürt tarihini tümüyle reddetti. Aydınlar, Kürt tarihini bir direniş olarak okuyordu. PKK, bu tarihi, bir köleliği kabul etme tarihi olarak okudu. Kürtler, Şeyh Said'in isyanını milli bir hareket olarak görüyordu. PKK, bunu tamamen değiştirdi. Şeyh Said isyanını, feodal gericilerin yönettiği, yenilmeye mahkum bir hareket olarak okudu. PKK'yı gençlik düzeyinde çekici kılan buydu.
ZAMAN
Re: Açılım, Türkiye'nin bütün tabularını çökertecek