Ardan Zentürk *Star gazetesi/21 Eylül 2009
Ahmet Türk başkanlığındaki DTP heyetinin Irak'ın kuzeyinde gerçekleştirdiği temaslar önemli noktaların öne çıkmasına neden oldu. Hemen özetleyelim. 1. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani ve Kürt Otonom Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, heyetin bölgeye kadar gelerek, Türkiye'nin iç bünyesinde Kürtler'e dönük yaşanılan önemli bir gelişmeyi paylaşmış olmalarından memnunlar. Böylece, Ortadoğu'daki Kürt sorununun bütün kanatlarında bir diyalog sürecinin yaşandığına ve bölgesel çözüm konusunda daha tutarlı bir rota izlendiğine inanıyorlar.
2. Bununla birlikte özellikle Barzani, Türkiye'nin iç politikasına dönük menavralarda adının geçmesinden bir hayli tedirgin. Çünkü, 2007 genel seçiminde adının Türk iç siyaset dengelerine fazla karışmış olmasından rahatsızdı ve bu rahatsızlığı devam ediyor. Muhalefetin “güneydoğuyu Barzani mi yönetiyor“ yönündeki çıkışları, belli ki Kürt lideri bu konuda aşırı temkine yöneltmiş durumda.
3. Talabani-Barzani ikilisinin DTP heyetine söyledikleri ortak cümlelerin, Türkiye'nin demokratik açılımını son derece ciddiye aldıkları yönünde olması bölgenin geleceği açısından önemli. Kürt liderlerin DTP'lilere, “Siyasette pazarlık her zaman vardır, zaten siyaset bunun için yapılır. Gerektiğinde pazarlığınızı sürdürürsünüz ama bu aşamada esas olan, çok ciddi bir şekilde reform kararı almış olan Türk yönetimine kesin destek olmaktır. Hükümetle diyaloğu kesebilecek çıkışları yapanları içinizde bile barındırmayın“ demeleri Ankara'da da önemle not edildi.
4. Türkiye'nin sorunu çözme yönündeki tarihi adımlarından birinin de Erbil'de konsolosluk açacak olması dikkat çekicidir. Böylece Irak'taki Kürt yönetimi, Türkiye'nin kendisine karşı hasmane bir tavır içinde olmadığını, aksine, Arap milliyetçiliğinin her alanda yükseldiği bir dönemde, bir “akraba“ olarak varlığını güçlendirdiğini görecekler. Zaten, Erbil'de pek çok Avrupa ülkesinin konsolosluk binalarında bayrakları dalgalanırken bölgenin en önemli ülkesi olarak Türkiye'nin bu konuda geri kalması düşünülemez.
5. Yaşanılan gelişmeler, DTP Eşbaşkanı sıfatını taşıyan Ahmet Türk'ü giderek “tarihi göreve“ yönlendirmektedir. Ya, Ahmet Türk, normal bir siyasi partinin lideri olarak tüm barışçı güçleri güçlendirecek, radikal unsurları da temizleyecek bir politikaya yönelecektir ya da bütün her şey daha başlamadan bitmiş olacaktır. Bütün göstergeler, Ahmet Türk'ün Irak'ın kuzeyinden de aldığı yüksek moralle, “dağ kadroları “ söylemlerini yok edecek ve sürdürülmeye çalışılan barış sürecini baltalamak için elinden geleni yapmaya hazır “savaşçı etnik milliyetçileri“ devre dışı bırakacak politikaları hayata geçireceğini göstermektedir.
6. Zaten, Başbakan Erdoğan'ın tüm açıklamaları ve sorunun çözümüne dönük kararlılığı, “barış isteyen kadroların“ güçlenmesini, “silaha tapanlar grubunu“ ise köşeye sıkıştırmayı hedeflemektedir.
7. Türkiye'nin tam bu aşamada, Suriye ile Irak arasında “bahar havası“ yaratması bir siyasi mucizedir. Gelişmenin şifrelerini aktaralım: Irak'ı yöneten mevcut kadrolar, Saddam Hüseyin'in kimliğinde şekillenen Arap Baas rejimini ancak Amerikan desteğiyle yıkmayı başarabilmiş kadrolardır. Yani, “Baas Partisi“ dediğiniz anda vücut kimyaları bozulmaktadır. Beşar Esad ise, babası Hafız Esad'ın gölgesinden kurtulup, reformcu bir yapı sergilemekle birlikte, Bağdat, Basra ve Erbil'deki kadrolar açısından “Arap Baas rejiminin“ son temsilcisidir. Siyasi sözlük açısından baktığınızda, Türkiye, aralarında “uzlaşmaz çelişki“ yaşayan iki unsuru biraraya getirmiş görünmektedir. Gerçekleşmesi “imkansız“ boyutunda bir iş...
*Star gazetesi/21 Eylül 2009