Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 3 September 2009

2007 de yazilmis
hala gecerli
aysel hala konusuyor
itiraz edenler 2007 de yuz kisiydi simdi de 200 olsun
ama halen kurdistan da onemli sayida olmasi beklenen okur yazar liseli universiteli kurdlerden aysel e onu icinde tasiyan partiye daha da onemlisi aysele bu rolu fikri veren apo ya ciddi bir itiraz yok. nicin yok?
Ibrahim Kurek in asagidaki yazsini Aso bu kisiyi aba tanitigindan beri nette IK okuyorum-son roportajdaki net yorum yetenegi bir raslanti degilmis, bunu da sevinerek ogrendim.demek ki guzel yazani seviyormusum-herkese salvo filan attigim yokmus filan fistik-IK yi okuyalim-HeK)

Aysel Tuğluk ve Kendini Ele Verdiği yazısı Üzerine : İbrahim KÜREKEN

Beroj/30.05.2007 - 28 Mayıs 2007 tarihli Radikal 2 gazetesinde Sayın Aysel Tuğluk'un garip,düşündürücü ve Kürtlerin haklarını ve gerçeği inkar etmenin örneği olabilecek yazısı incelemek ve kendisinin bulunduğu yerden nasıl olaylara baktığını kavramak önemli bir görev olarak karşımıza çıkmıştır.

Tuğluk bu yazısında; toplumların tarihinde derin izler bırakan, acı olayların veya zaferlerin toplumu ortak duyguya ve davranışa taşıdığını belirtirken verdiği örneklerde çok bilinçli olarak Türkiye Kürtlerinin yaşadıklarını gizlemektedir.“1915'teki olayların Ermeni halkında yarattığı etkiler,1988 Halepçe katliamının Kürtler üzerinde.... oluşturduğu derin izler,yaşadığımız yakın coğrafyada yarattığı derin travmatik yaşantılarla akla ilk gelen olaylardır“ demektedir.Bu bölümde bükülmüş cümlelerle gerçekleri saklamaya çabalayan davranışı bilgisizlikten olmadığı açıktır.Sonrasında yine değineceği Sevr anlayışı ile birlikte ele alındığında Osmanlının son dönemlerinde Kürtlere yönelen teslim alma ve yok etme politikaları bir bütün olarak üstü örtülmektedir.Gerek Osmanlı-Rus savaşlarında gerekse Müslim, Gayri-Müslim savaşlarında ayni Ermeni halkı gibi Kürtlerin de yüz binleri aşan kayıplar verdiği bilinçli bir şekilde görmemezlikten gelmektedir.Ayrıca Cumhuriyetle birlikte Kemalist Hareketin takip ettiği red ve inkar politikalarının sonucu Koçgiri,Şeyh Sait,Dersim olaylarında yine yüz binlerin ölümüne ve sürgüne gönderilmelerine sebep olan “Ulus Devleti“ kaygılı politikaların bütün bu sürede çıkarttığı yasalarla Kürtleri yok etmeye çalıştığını gizlemektedir.

Altında “DTP Eş Başkanı“ yazılı olmazsa, yazı sahibinin ırkçı bir Türk olacağını rahatlıkla düşünebileceğimiz aşağıya aldığım yazı ne yazık ki gücünü ve enerjisini yoksul Kürt halkının telef edilen çocuklarının kanından alan ve bu taban tarafından “Kürt Partisi“ olarak kabul edilen DTP'nin birinci sıradaki emanetçi kişisidir.Ve bu kişi diğer kendine benzer arkadaşlarıyla birlikte ne yazık ki Kürtler adına ve Kürtlerin temsilcisi olarak Ankara Parlamentosuna adaydır.

Sayın Tuğluk bu yazısında:
“Tarihte pek çok imparatorluk kurmakla övünen, her zaman yöneten olduğunu düşünen ve bunun en şaşaalı dönemi olarak Osmanlı İmparatorluğu'nu anımsayan bir halkı düşünün. Doğru ya da yanlış, abartılı ya da isterseniz egemenlerin resmi tarih ideolojisi olarak tanımlayın, bu toplumun büyük bir kısmı tarafından benimsenmiş büyüklenmeci bir tarih konumlanmasıdır ama sarsıcı gerçekliklere tekabül eder. Üzerine l. Dünya Savaşı'nı koyun, ardından teslim, işgal ve bir halkın tasfiyesine yol açabilecek onur kırıcı Sevr Anlaşması'nı da ekleyin. Hepsi biraraya gelince yaşanılan toplumsal travmanın büyüklüğü ortaya çıkar. Bu onur kırıcı durumu dayatan emperyalist güçlerin hemen başlayan pervasız işgalleri, örselenmenin boyutlarını ve etkilerini iyice artırmıştı. Sevr travmasını da bu olayların bütünü olarak değerlendirmeliyiz. Ratifikasyon olmasa da, tarihsel bir realitedir. Asla bir uydurma ve abartma değildir. Etkileri sonraki dönemler üzerinde derin izler bıraktı. Denebilir ki Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan halkın büyük bir bölümü Osmanlı'nın yasını tuttu, ardından dayatılan onursuzluğa karşı kazanılan zaferin kıvancını yaşadı. Toplumsal yas, halen Sevr travmasının anılarıyla yaşamaya devam ediyor. Yani halen çözümlenip bir kenara bırakılamadı. Bu durum her zaman derin bir tedirginliği, aynı travmanın tekrarlanma ihtimalinin verdiği güvensizlik duygularını canlı tutuyor. Sadece siyasal olayların dengelendiği dönemlerde toplumsal bilinç gerisine atılıyor; patlamaya hazır, toplumdaki tüm bireyleri ortak bir iradeyle harekete geçirmeye hazır, depolanmış bir enerji olarak bekletiliyor. Bizim coğrafyamızda da bu ruh halini harekete geçirebilecek olaylar her an yaşanıyor. Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir. (a.b.ç) Türk halkının ortak bilincinde Sevr ve büyük kurtarıcı imgesi çok güçlü bir enerjiyle ortaya çıkmaya başladı. Yaşanılanın ne kadar gerçekçi ne kadar hezeyan (paranoya) boyutunda olduğu tartışılıyor.“

Sevr Antlaşması Kürtler açısından önemli eksiklikler taşımasına rağmen Osmanlı'nın devamında kalan bu toprakların sadece Türklerin olmadığı,bu topraklar üzerinde başka halkların yaşadığı ve tarihten gelen isimlerinin Ermenistan ve Kürdistan olduğu, bu halkların ulusal haklara sahip olduğu veya olması gerektiği bakımından önemlidir.Bu antlaşmayı Türklük açısından ele almaya çalışınca aynen Sayın Aysel Tuğluk'un siyasi duruşu ortaya çıkar ki bu Kürtlerin varlığını ve haklarını ortadan kaldırmak için yüz yıldır takip edilen İttihat Terakki ve Mustafa Kemal duruşu ve siyasetidir.

Yukarıdaki alıntıda altını çizdiğim “Bizim coğrafyamızda da bu ruh halini harekete geçirebilecek olaylar her an yaşanıyor. Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.“ Belirlemesi, Abdullah Öcalan'ın ortaya çıkarıldığı günden beri rehber olarak kabul ettiği Mustafa Kemal'le ilgili düşüncesinin aynısıdır. Burada garip olan bir kişinin Mustafa Kemale övgüler sıralaması ve onu rehber alması değildir.Buna aşağı yukarı her gün rastlamak mümkün. Garip olan bu büyük övgüyü yapanın Eş Başkanlığını yaptığı DTP' sinin halen bir Kürt partisi olarak algılanması ne yazık ki, evlatlarını oynanan oyuna kurban vermiş Kürtler tarafından da kabul edilmesidir. Bir başka üzücü olay kendini Kürt aydını ve yurtseveri olarak tanıtan insanlarımızın yaklaşan seçimlerde Aysel Tuğluk'un düşüncelerine ortak olmak için parlamento yolunda sıraya girmeleridir.Şimdi Sayın Tuğluk'un yazdıklarına devam edelim:

“AB üyelik süreci, ABD'nin Irak işgali, Türkiye'deki ve Irak'taki Kürt sorununun emperyalist müdahalelerle geldiği son aşama ve AKP iktidarının ekonomik ve politik uygulamalarla uyumlu dış politikası çok ciddi kaygılara sebep oluyor. En azından dürüst olarak kabul edebileceğimiz Türk yurtsever kesimlerce ve özellikle Kemalist aydınlarca bu kaygılar üst düzeyde yaşanıyor. Burada bizim açımızdan sorulması gereken, Kürtlerin tavrının ne olacağıdır. Bize göre Türk halkının korku ve kaygıları ciddi düzeyde gerçekçidir, anlaşılmaya değerdir. Türk halkı tekrar Sevr tehlikesine benzer bir durumla karşı karşıyadır tespitini rahatlıkla yapabiliriz. Ve bu tehlikenin temasında Türk-Kürt çatışması kurgulanıyor. Söz konusu travma Kürt olgusunda odaklanıp sürdürüldükçe, bu her türlü istismara açık ve uygun bir ortamı canlı tutar ve gerçek tehlike nedeni olur. Yakın tarihimizin bir de bu yönüyle irdelenmesi neden bir türlü kalıcı çözüme ulaşamadığımızın yanıtını da bize sunar. Kürt olgusunun bölücülüğe kaynaklık ettiği ideası, resmi ideolojinin yaygınlaştırdığı bir korku olsa da, toplumun usunda yer edindi ve bu toplumsal algı adeta gelenekselleşti. Emperyalistlerin Kürtlere dayalı politikası Irak işgaliyle derinleşince, Sevr travması da kendisini sürekli güncelleme ortamına kavuştu.Burada Kürtlerin gayet açık ve samimi olması gerekiyor. Şu önkabulle başlangıç yapılabilir: Misak-ı Milli sınırlarını mutlak surette koruyarak Kürt sorununa çözüm bulunmalıdır. Emperyalist müdahalelere güvenmeden ve de gerçeklik dışı olmayan açılımlarla çözüm arayışı gerekiyor. Gerçekçi çözümlerden kastedilen ülkenin birliğini zorlamayan açılımlardır. Kürtlerin en büyük müttefiki Türkler olduğu gibi Türklerin en önemli müttefiki de Kürtlerdir. Sevr korkularının objesi Kürtler olmamalıdır. Komşu ülkede yaşananlar Türkiye'deki gerçeklikle örtüşmüyor. Zaten başka bir boyuttan bakılırsa orası da Misak-ı Milli sınırlarındadır. Bu işgalci bir yaklaşım değil, samimi ve gönüllü bir kucaklaşma olacaktır.“ (a.b.ç.)

Çok açıktır ki Sayın Tuğluk'un Emperyalist olarak belirttiği ve tarihte defalarca Kürtleri diğer emperyalistlerle birlikte görmemezlikten gelen ABD, Irak'a Kürtler esaretten kurtulsun diye gelmemiştir. Güney Kürtlerinin örgütlü duruşları ve Saddam rejimine karşı savaşta olmaları onları, bölgeye BOP ile yerleşmeye çalışan ABD'ye müttefik yapmıştır.Sayın Tuğluk'un “emperyalist mudahaleyle geldiği son aşama“ diyerek bahsettiği Kürtlerin Kendi asgari hakkı olan Federe Devlet yapılarıdır. Yüzyıllardır esaret altında olan Kürtler ABD'nin bölgeye gelmeleriyle bir nefes aralığı bulmuşlardır.Bunu bile Kürtlere çok görmek çevreden Kürtlerin partisi gözüken DTP' nin Eş Başkanına yakışmaz.Ya da bu düşüncede olan birisinin başında bulunduğu partinin Kürtlüğü tartışılmalıdır. Bize göre Türk halkının korku ve kaygıları ciddi düzeyde gerçekçidir, anlaşılmaya değerdir.“ Diyor Sayın Tuğluk. Güney Kürtlerinin Kendi geleceklerini belirlemede attıkları bu olumlu ve tarihi adımdan neden Türklerin kaygısını haklı görebiliyor? Kuzey Kürtlerinin yüzyıla yakın bir zamandır her türlü haklarının gasp edildiğinin ortaya çıkacağı korkusu olmasın! Güney Kürdistan'ı Misak-ı Milli sınırlarında görmek yayılmacı politikanın ve Kürtlere bugüne kadar reva görülen eziyetlerin Güney'e yayılmasını istemektir.Güney'in kendi geleceğini belirlemesine tarif getirmek, yayılmacı Kemalist gözle bakan Sayın Aysel Tuğluk'un görevi değildir.Son dönemlerde Güney'e karşı saldırı ve işgal naraları atan bölgeye işgal güçlerini sevk eden,sınıra en modern silahlarla yığınak yapan T.C.Devletinin bu emellerini besleyip buna da “kucaklaşma“ demek hiçbir masum siyasete sığmaz.Ne demek “Türk halkı tekrar Sevr tehlikesine benzer bir durumla karşı karşıyadır tespitini rahatlıkla yapabiliriz.“ Değişen dünyada Ulusların Kendi Kaderini Belirleme Hakkı'nın tartışılıyor olması neden T.C.Devleti adına en çok Sayın Tuğluk'u tedbir almaya zorluyor. Aysel Hanım neden Kürtleri yok sayan Lozan'dan bahsetmiyor? Neden işgale hazırlanan ve her gün bunun siyasetini oluşturan devletin yüzyıllık baskı politikalarına sözcülük yapıyor? Neden her geçen gün yoksullaşan Kürt Halkının diğer halklar gibi yaşaması için projeler geliştirilmiyor?

Her hafta İmralı'dan yapılanan açıklamalarda M. Kemale övgüler döşeniyor ve devlete hizmet talepleri yenileniyor. Parlamentoya girmek için komiserler karşısında el pençe duran “Kürt Aydınları“ İmralı-devlet ilişkilerini irdelemekten ısrarla kaçınıyor.Hiç bir milli ve demokratik talebi olmayan, Apo'nun bireysel sıkıntıları gerekçe gösterilerek başlatılan savaşta, günahsız halk çocukları ölmeye devam ediyor. Devletin yıllardır devam ettirdiği baskı ve sömürünün üstünü örtmek için Aysel Tuğluk ve benzerlerinin dökülen kanlardan oluşturdukları pıhtılaşmış siyasetlerinin arkasına gizlenerek “Kürt sözcüleri“ kılıfında Kürtlerin haklarını bizzat Kürt Halkından gizlemeye çalışıyor.Ve ne yazık ki halk bunların gerçek yüzünü görmediği için bunların arkasında gitmeye devam ediyor.

“Burada dikkat çekmesi ve üzerinde durulması gereken husus, Türklerin Kürtlerin nezdinde sömürgeci ve despot, Kürtlerinse Türklerin nezdinde bölücü ve barbar olarak görülmesinin, bu tüm sıfatları kendinde barındıran Batı emperyalizminin işi olduğudur. Bu bakış açılarında diretmek Türkiye'yi bölünmeye, Kürtleri ise sömürülmeye götürecek esas neden olacaktır.“ Dikkat ediyor musunuz ne diyor Sayın Tuğluk. Kürdistan'ın dört parçaya bölünmesinin tarihi sürecini yok say,Türkiye'de 84 yıldır izlenen politikaya karşı ortaya çıkan Kürdi duruşu Batı emperyalizminin işi olarak seslendir.Kürtler kendisine yapılanları fark edip karşı duruş gösterince bu herkesten daha çok Aysel hanımı rahatsız etmiş.Sanki Kürtler 84 yıldır sömürülmüyormuş gibi diyor ki bu durum Kürtleri sömürülmeye götürecekmiş.Bu Kürtlere yapılacak en büyük küfürdür.84 yıllık izlenen sömürü politikasını inkar edip,bu sömürü politikalarına karşı duruşu suçlamak izlenen politikaya işbirlikçiliktir.“Sözde vatandaş“ ve “kesintisiz düşman“ olarak kabul edilen Kürtlerin gelişen tepkilerini bertaraf etmeye çabalayan Sayın Tuğluk ve benzerlerinin sayısı ne yazık ki az değildir.Bunlardır işte bu dönem Kürtlere “öncülük“ edecek insanlar. Sevgili Ahmet Arif'in belirttiği gibi: “....Tanı bunları, tanı da büyü. Adiloş bebem“

29-05-2007
kurdinfo.com

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.