Ben ona heval 'Nietzsche'(niçe) derdim.
Nietzsche derdim çünkü dili bıçak gibi keskindi, yorumları sıra dışı ve tüm üst sınıf dediğimiz yapılanmalara nefret saçardı.
Kimseyi kabul etmez ve daima sorgulardı, buna 'önderimiz' denilen idol'da dahildi.
O post bıyıklar zaten birebir Nietzsche'ye fiziksel olarak benzemeyi tamamlıyordu.
Avareş (Ali ÇELİK ) ile tanışmam zagroslardaki son zamanlarıma denk gelmişti.
Kısa bir süre, kaldığım mekanda bir toplantı için gelmişti ve yanımda kaldı.
İkimizde hayıflandık 'neden daha önce birbirimizi tanıyamadık' diye, ikimiz de aynı dünyayı yaşıyorduk.
Yıldızlar altında yaktığımız ateşin başında, sabahlara kadar konuşuyorduk.
Her şeyi konuşurduk, yıllardır konuşamadığımız ve içimize hapsettiğimiz konular; siyaset, felsefe, tarih, fizik, astronomi, ölüm, kadın, spor, sinema, cinsellik, aşk .... ve daha nice şeyler.
Sonrasında oda rahatlardı bende.
Genelikle o konuşurdu, hep küfrederdi; dünyaya, kapitalizme, tarihe, yönetici kesimlerimize..... durdurulmaz bir volkandı Avareş.
Bu Nietzschevari isyankar duruşu bazı 'ağır', 'politik' kodaman arkadaşları tarafından ise bir ucubeye, hafifliğe, naifliğe... olan göndermeleri içerirdi!.
Mazi ağacından yapılmış 'dar cigarası' daima bir pipo gibi ağzında durur ve derinden çekip dumanını ta uzaklara savururdu.
Sürekli eline aldığı bir kuru ağaç sapıyla ateşi karıştırıp sonra bana doğru kaldırarak "heval ben seni çok iyi anladım...... ama sen bilirsin" derdi.
Beklide beni düşünmeye davet ediyor ya da aslında doğrusu senin yaptığındır demeye çalışıyordu.
Nedenini anlamazdım, hala da anlamış değilim!.
Gerçektende beni anlamıştı.
O, bırakıp gideceğimi biliyordu ama direk kelimelere hiçbir zaman dökmedi.
Güvenden ziyade birbirimizin tercihlerine olan saygıdan dolayı olmasındaydı sanırsam.
Onun hayat hikayesi ve kavgası diğerlerinden çok başkaydı.
Sanmıyorum O kürdistan savaşın da ideoloji ve Apo gibi putlarla kavgasını sürdürdüğünü.
O, hayata bilim ve felsefe ile bakardı.
Bu kavgaya, karısını ve çocuklarını bırakarak gelmişti.
O, artık bazı şeylerin ters yüz olduğunu benden daha iyi biliyordu, ama onun için zagrosları 'terketmek' uzak bir kelimeydi.
O, Öcalanın ideolojik fantazileri için savaşın içinde durmayı değil, kendi inandığı bir dünya için savaşarak ölmeyi tercih etti.
İnanıyorum ki herkes Zagrosları bıraksaydı, o tek başına oralarda kendi içindeki isyana neden olan dünya ile savaşa tutuşurdu.
Evet heval Nietzsche!, aynen ateş başında konuştuklarmız gibi, sana o bildik ve kalıp ayrılık cümleleri kullanmayacağım.
Hatta üzülmeyecek ve seni kutsamayacağımda.
Bilirim bu tür şeylerden ne kadar nefret ettiğini.
[b]Sen herşeyin farkında olupta, bile bile ölüme gidensin.[/b]
Ummarım başka hayat ve zamanlarda karşılaşırız.