Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 20 November 2008

[img]http://max6.hosteur.com/~kurdis99/images/stories/ali1_thumb.jpg[/img]

[b]Kurdistan Aktuel: Sayın D. Ali Küçük 2004 Haziranında kandilde yapılan Kongre Gel' in ikinci Kongresi hakkında bir bilginiz varmıdır?

Öğrenebildiğim kadarıyla siz Kongreyi Kürt basın mensubu olarak da izlemişsiniz, doğru mu?[/b]

D.Ali Küçük[color=#000099](***)[/color]: Evet, Kongreden bilgim var. Kongreyi baştan sona kadar izledim.Tartışmalara yakından tanık oldum.

[b]Kaç kişi katılmıştı bu Kongreye?[/b]

Tam hatırlamıyorum, Üçyüz kişinin üzerinde bir sayı vardı.

[b]Sizin gibi basın mensupları dışında yabancı kimseler yani gerilladan olmayan kimseler varmıydı bu Kongrede?[/b]

Gerilladan olmayan kişiler azdı. O zaman PKK den ayrılmalar ve tartışmalar olduğu için Öcalan, avukatları doğrudan görevlendirmişti ve „Benim adıma herşeyi konuşabilirsiniz“ demişti. Öte yandan avukatları kendisi adına tam yetki ile donatmıştı. Kongreden önceki görüşme notlarında da bu söylemleri mevcuttur. Bunu söylemek istemezdim, ama Öcalan Avukatlara bu görevi İmralı subaylarının denetiminde ve kontrolü altındaki konuşmalarıyla veriyor.

[b]Avukatlar hangi sıfatla kongreye katılıyorlardı?[/b]

Bu gizlisi saklısı olmayan bir konudur.

[b]Nasıl yani?[/b]

Avukatlar Öcalan adına kongreye katıldılar. Onun İmralıda kendilerine söylediklerini kongreye katılanlara onaylatmak için gelmişlerdi ve söylediğim gibi tam yetkiliydiler. Neden bunları açık söylüyorum biliyormusunuz?

[b]Neden?[/b]

Türk Genel kurmayınının bildiğini halkımız ve kamuoyu da bilsin diye söylüyorum:

[b]Yani İmralıdan gelen Avukatların yetkileri gerilla komutanlarının yetkilerinden daha fazla mıydı demek istiyorsunuz?[/b]

Evet. Orada Avukatların sözleri bağlayıcıydı, çünkü sözler Öcalan adına söylendiğinde, sistem gereği kimse itiraz edemezdi.

[b]Bu Avukatlar kongrede ne söylediler? Bir izleyici olarak kongrede gördüklerinizi ve duyduklarınızı anlatabilirmisiniz?[/b]

İmralıdan gelen Avukatlar, Öcalan'dan yazılı talimatlar getirmişlerdi. Bu talimatlar aracılığıyla Kongrede tam denetim sağlamak, değişik düşünenleri susturmak ve savaşı başlatmak istiyorlardı.

[b]Bu sizin yorumunuz mu, yoksa siz o talimatları okudunuz mu?[/b]

Evet ben talimatları bizzat okudum. Öcalan'ın "Savaş mutlaka başlatılmalıdır." Kararı ile geldiler. Aslında Kongredeki çoğunluk savaşa karşıydı. Ama Avukatlar Öcalan adına dayatmada bulundu.

[b]İmralıdan gelen Avukatlar bu görüşleri Kongrede mi söylediler, dar bir toplantıda mı dile getirdiler?[/b]

Avukatlar kendi sözleri ve konuşmalarında bu konuya yer veriyorlardı. Özellikle bu avukatlardan Mahmut Şakar savaşın başlatılmasını Öcalan'ın istediğini net olarak söylüyordu. Bu isteği hem Kongrede söyledi, hem de Kongre öncesi tartışmalarda da söylüyordu, bende dinledim.

[b]Yani Kongrenin yapıldığı yerde üçyüz kişinin karşısında Mahmut Şakar ne söyledi, sarfettiği kelimeleri tam olarak aktarırmısınız?[/b]

Uzunca konuşuyordu. Kongreye ve yaşanan ayrışmalara müdahale için gelmişlerdi. Kısacası konuşmasında Öcalan'ın savaş başlatılmasını istediğini açıkça vurguluyordu. Öte yandan farklı düşünenleri susturmak için gelmişlerdi. Çünkü "Öcalan böyle dedi" denildiğinde sistem gereği kişiler söylenenlere katılmasa da kimse kalkıp itiraz edemezdi.

[b]Aklınızda kaldığı kadarıyla Avukatların kendi sözlerini aktarırsanız daha iyi olur, çünkü bunları, sizin yorumunuzdur diye okuyabilirler..[/b]

Savaş talimatı bu tarz kararlaştırıldı.

[b]Mahmut Şakar kongredeki konuşmasını divanda mı, yoksa oturduğu yerden mi yaptı, ne dedi?[/b]

"Önderlik savaşın başlatılmasını istiyor, bu konunun kararlaştırılmasında ısrarlıdır" diye konuştu. Ayrıca herkes tasfiyeci ilan edilmiştir ve bunların özeleştiri vermesi gerektiğinin altını çiziyordu!

[b]Avukat Mahmut Şakar'ın söyledikleri oya mı sunuldu?[/b]

Hayır oya sunulmadı!

[b]Peki Savaşı yeniden başlatma nasıl Kongre kararı haline getirildi?[/b]

Avukat Mahmut Şakar'ın söylediklerine karşı kimse görüş belirtmedi ve söyledikleri onaylandı.

[b]Oylama olmadı yani?[/b]

Öcalan'ın savaş talimatı Avukat aracılığıyla kongreye iletilince, daha önce savaşa karşı olan çoğunluk sustu! Zira Öcalan'ı eleştirmek ve görüşüne katılmamak tutuklanmak ve kötü sonuçlarla karşılaşmak anlamına geliyordu. Bu atmosferde oylama yapıldı, savaş kararı kabul edildi

[b]Peki Konre Gel'in yöneticileri, yani sayın Cemil Bayık, Sayın Duran Kalkan, Sayın Mustafa Karasu ve Sayın Murat Karayılan, bu emrin aynı zamanda Genel Kurmayın emri olduğunu bilmiyorlar mıydı?[/b]

Hayır, kafasının içinde kim ne düşünüyor bilemem. Öcalanın söylediğini sorgulanmadan kabul ediyorlar. Bazı gerilla komutanları, Kongre toplantısının dışında, bunun Türk ordusunun bir isteği olduğunu birbirleriyle konuşuyorlardı. Ama böyle olduğunu bilenler de Kongrede söyleyemiyordu. İsimlerini sıraladıkların Öcalan'ın yanlışlarının da militanıyız düşüncesini esas aldıkları için Öcalan'dan gelen hiç bir talimata karşı çıkmazlar.

[b]Üçyüz delege! Yıllardır dağda savaşmış insanların hiç bir insiyatifi, karar alma, söz söyleme yetkisi yok, bir Avukat geliyor savaş kararı alınacak diyor ve önceden savaşa karşı olan delegeler ellerini kaldırıyor tamam diyor, öyle mi? Bu kadar basit mi?[/b]

Evet, aynen öyle, bu kadar basit. Çünkü sistem böyle oturmuştur.

[b]Peki siz Kürt basınında neden bunu yazmadınız?[/b]

O zaman yazamazdım. Örneğin toplantıya ara verildiğinde gerilla komutanı Nizamettin Taş ve onun yanında gezen bir grup komutanla konuşma fırsatı yakaladım. Bana açıkça „Bu karar Türk ordusunun dayatmasıdır“ dediler. Ama bunu kongrede açık dile getiremediklerini, can güvenliği sorununun olduğunu söylediler. Komutanların konuşamadığı bir ortamda ben nasıl yazabilrdim ki?

[b]Delegeler Genel Kurmayın müsaadesi olmadan bu emrin Kandile gelemeyeceğini bilmiyormuydu, yoksa biliyorlar mıydı?[/b]?

Orada kimse ne bildiğini ne bilmediğini açığa vuracak durumda değildi. Herkesin yüzü hesap makinası gibiydi.

[b]Kongrede Avukat Mahmut Şakar'ın tasfiyeci olarak nitelediği ve özeleştiri versinler dediği kimlerdi?[/b]

Gerilla komutanlarından tanınanlar iki gruba bölünmüştü, bir tarafına "sağ tasfiyeciler," diğer tarafına "sol tasfiyeciler" denilmişti!

[b]Bu belirlemeyi kim yapmıştı?[/b]

Öcalan yapmıştı, Mahmut Şakar söylüyor ve uyguluyordu!

[b]Bu sağ ve sol tasfiyeciler kimlerdi, isimlerini söylermisin?[/b]

Öcalan dışında herkes tasfiyeciydi, öyle bir talimat gelmişti! Yani tanınan gerilla komutanlarının hepsi tasfiyeci olarak tanımlanıyordu!

[b]Yarısı sağ, yarısı sol tasfiyeci, hayret! Bir tek kendisi tasfiyeci değildi(!)?[/b]

D.Ali Küçük: Bu Kongreden sonra Kandil dağından ayrılanlar sağ tasfiyeci...

[b]Kalanlar sol tasfiyeci, öyle mi?[/b]

D. Ali Küçük: Evet kalanlar yönetime gelenler sol tasfiyeci!

[b][color=#000099](***)Dursun Ali Küçük Kimdir?[/color][/b]

[i]1955 Yıllarında Dersim' de doğdu, Ankara da Üniversitede okurken,
1974 Yıllarında Kürdistandaki devrimci mücadeleye bir propagandist olarak katıldı.
Kürdistan'ın Kuzey bölgesinde aydın gençliği örgütledi
Kürdistan devrimcileri örgütünde üst düzeyde görev aldı.
12 Eylül Cuntasından önce tutuklandı
18 yıl gibi uzun bir zaman Kürdistan ve Türkiyedeki cezaevlerinde kaldı.
Tahliye Olunca Avrupaya Çıktı. Burada PKK nin basın alanında sorumlusuyken Kandil'e çağrıldı.
Uzun bir süre Kandil dağında kaldı, orada yapılan pek çok toplantıya katıldı.
Daha sonra bir yolunu bularak oradan ayrıldı, Gürcistan'a geçti. Kürt Pen'in Üyesi gazeteci ve yazar
D. Ali Küçük'ün yayınlanmış ve yayına hazır Kitapları vardır.[/i]

[url=http://max6.hosteur.com/~kurdis99/index.php?option=com_content&view=art…İSTAN AKTÜEL[/url]

Anonymous (not verified)

Thu, 2008-11-20 14:55

[img]http://www.pwdnerin.com/images/writers/botan_small.gif[/img] PKK'dan neden ayrıldık? Bu konuda, daha önce sayısız makale yayınlanmasına karşın, aslında bölük-pörçük değerlendirmelerden ziyade PKK tarihinin yeniden yazılmasına şiddetle ihtiyaç vardır. PWD olarak, başından itibaren böyle bir öneride bulunmuştuk. Şimdi bu öneriyi tekrarlayan ve yeniden gündeme getiren arkadaşlar olmaktadır. Gerekli koşullar oluşur veya hazırlanırsa, buna katkı sunacağımız açıktır. ++++ Aradan dört yıl geçti; mevcut durum ve geçmiş tecrübelere dayanarak, ayrılık konularını şimdi çok daha somut olarak ortaya koyabiliriz. PKK'nın mevcut yönetimi ile aramızda stratejik her konuda görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Ancak, güncelliğinden dolayı, sadece silahlı mücadele konusunda, neden görüş ayrılığına düştüğümüzü açıklamak istiyorum. Biz silahlı mücadelenin artık miadını doldurduğunu ve Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinden çok Türkiye'de şoven, militarist yapının güçlenmesine neden olduğunu söylüyoruz. Yirmi yıldan daha uzun bir süre dağda kaldıktan sonra bu sonuca varmamızın son derece anlaşılır, haklı ve bilimsel nedenleri vardır. Ancak asıl maksadım, bu temelde bir değerlendirme yapmak değildir. PKK'nın ateşkesten sonra, 2004 yılında, yeniden başlattığı silahlı mücadelenin asıl görünmeyen yüzüne bakmanın daha acil ve çarpıcı olacağını düşünüyorum. PKK ayrılma nedenlerimizi çok farklı bir mecraya çekmek istemektedir. Bizi ihanetle suçladıkları yetmiyormuş gibi, yorgunluğa yorumlayan çok gülünç değerlendirmeler bile yapılmaktadır. Oysa, gerilla savaşının, ’demokratik cumhuriyet' ekseninde yapılacak kısa bir değerlendirmesi bile bizim neden bu savaşa karşı çıktığımızı bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. PKK'nın gerilla savaşını, Kürdistan'ın bağımsızlığı ve Kürt halkının özgürlüğü için geliştirdiğini belirtmeye dahi gerek yoktur. Buna karşılık Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra bağımsızlık çizgisinden vazgeçerek ’demokratik cumhuriyet' tezini savunmaya başlamıştır. PKK'nın ’demokratik cumhuriyet' tezini benimsemesi, halk savaşı stratejisinden vazgeçtiği anlamına gelmektedir. Demokratik cumhuriyet tezi; gerilla savaşını, sadece geçersiz değil, aynı zamanda gereksiz hale getirmiş bulunmaktadır. Çünkü, Türkiye cumhuriyetinin demokratikleştirilmesi için gerilla savaşına ihtiyaç yoktur. Gerilla savaşı ’demokratik cumhuriyet' stratejisinin temel mücadele yöntemi değildir. Benimsediği stratejinin doğal sonucu olarak, daha değişik mücadele yöntemlerini esas alması gereken PKK'nın, gerilla savaşında ısrar etmesi, son derece tutarsız ve çelişkili bir tablo ortaya çıkarmıştır. PKK'nın mevcut pratiğine bakıldığında bırakalım siyasal mücadele yöntemlerine stratejik değer vermesi, tali planda rol biçtiği bile tartışmalıdır. Hedefler programına demokratik cumhuriyet tezini alan PKK'nın siyasal mücadele yöntemlerini bir tarafa bırakarak gerilla savaşında ısrar etmesi, aslında kendi stratejisini inkar etmekten başka bir anlam taşımamaktadır. PKK yönetiminin iki arada, bir derede kalan beynamaz duruşu bu çelişkili yaklaşım tarzından kaynaklanmaktadır. PKK'nın demokratik cumhuriyet adına geliştirdiği pratik, eski mücadele anlayışının utangaç ve karikatürize edilmiş tekrarından başka bir şey değildir. Kürt halkının, PKK'nın, ’demokratik cumhuriyet' adına ısrarla sürdürmek istediği kör savaşı ve bu uğurda şehit düşen binlerce gerillanın döktüğü kanı anlaması mümkün değildir. Zaten bu yüzden, PKK, demokratik cumhuriyet tezine denk düşmeyen bu çelişkili ve kafa karıştıran pratiğini izah etmekte hayli zorlanmaktadır. Nitekim, savaşı yeniden başlatmanın gerekçeleri arasında demokratik cumhuriyet tezinin esamisi bile okunmazken; PKK yönetimi, son derece oportünist bir tavır takınarak, gerilla savaşını, sadece Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne indirgemiş bulunmaktadır. Oysa, tarihte kim olursa olsun, peygamberler dahil, hiç kimsenin özgürlüğü için savaş verilmiş değildir. Bir kişinin kurtuluşu için, binlerce insanın ölüme gönderilmesi, özgürlük savaşı değil, insanlık suçudur. Savaşlar ülke, ulus veya sınıfların kurtuluşu için verilir. Bireylerin özgürlüğü ulusal sorunun çözümü ve ülkenin kurtuluşuna bağlı olarak ele alındığı oranda anlam kazanır. Bu konuda PKK atların önüne arabayı alarak sadece Kürt sorununu değil, aynı zamanda uğrunda mücadele verdikleri Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünü de yokuşa sürmektedir. Aslında PKK yönetimi, ne demokratik cumhuriyet ve nede Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için gerilla savaşı gerekmediğini gayet iyi bilmektedir. Ancak iki cepheden kuşatılan ve tuzağa düşürülen PKK'nın yönetim erki içerisinde, bu çıkmazdan kurtulmayı başarabilecek gerekli iradi yapı kesinlikle yoktur. Bu açıdan PKK'nın akıbetinde, kendisini tüketinceye kadar kör dövüşte ısrar etmekten başka bir seçenek görülmemektedir. PKK; mevcut durumda, sadece gah-ı bulunan, ancak karar yetkisi kesinlikle olmayan iradesiz bir yönetime sahiptir. Bu açıdan PKK yönetiminden kişilikli bir duruş istemek, yıllardır bu beklenti içerisinde olan KDP ve YNK'nin yaptığı gibi kendini kandırmaktan başka bir sonuç vermeyecektir. PKK'dan gerilla savaşını sürdürmesini isteyen Kürt halkı değildir. Buna karşılık PKK'dan savaşmasını isteyen bir değil, pek çok güç odağı bulunmaktadır. Amerika, İran, kısmen Suriye ve PDK ile YNK'nin mevcut durumda savaşı durdurmak istediğini söylemek için zaman henüz çok erkendir. Ancak PKK'dan savaşmasını isteyen asıl güç odağı, Amerika veya bölge devletleri değil, Türk devletinin kendisidir. İki bin yılının Ağustos ayında, içerde bulunan tüm gerilla güçlerini Güney Kürdistan sınırına çekme kararı verdiğimizde buna Türk Genel Kurmay Başkanlığı tarafından itiraz edilmiş ve Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerden sonra beş yüz gerillayı kuzeyde bırakmak zorunda kalmıştık. PKK'dan ayrılmamıza neden olan savaş kararı, bizzat kuzeyde kalması Türk ordusu tarafından istenen bu beş yüz kişilik gerilla gücüne karşı geliştirilen operasyonlar gerekçe gösterilerek alınmıştır. Üstelik savaş kararına, PKK yapısının karşı iradesine rağmen, Türk ordusunun izni dahilinde kongreye katılan ve Abdullah Öcalan adına konuştuğunu söyleyen avukatların dayatmaları sonucunda varılmıştır. PKK yönetimi tarafından farklı izah edilmesine rağmen 2004 yılında alınan savaş kararının gerçek hikayesi budur. Bizim ulusal kurtuluş mücadelesi adına değil, Türk ordusunun dayatmaları sonucu başlatılan bir savaşa ve bu temelde işlenen cinayetlere ortak olmamız mümkün değildir. Başka hiçbir nedenden dolayı değil, en başta Kürt halkının en dinamik gücü olan gerillanın demokratik cumhuriyet uğrunda ölmesini istemediğimiz için ayrılmak zorunda kaldığımızı, bilmem bir kez daha belirtmeye ihtiyaç var mıdır? 16 Kasım 2008 [b]N.TAŞ[/b] [i](Botan Rojhılat)[/i] [url=http://www.pwdnerin.com/modules.php?name=Content1&pa=showpage&pid=242]PWD nerin[/url]

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.