Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 27 September 2008

Kımıl Kımıl kimiloooo.... Önce silahını istediler, aldılar. Sonra dürbününü aldılar. Sonra da 10 bin lira istediler. Anter 10 bin veremeyecek durumdaydı. Veremedi ve öldüresiye dövüldü. Dicle Anter olayı duydu. İsveç'ten gelip Nusaybin'den çıkardı. Yeniden İstanbul'a gitti. Ama tehdit hala bitmemişti. Anter hala korkuyordu. Artık devletin kendi tehditlerini “Kürd Örgütü“ PKK ye yaptırıyordu. Apê Musa yıllarca bu korku ve terörle yaşadı. Bütün bunları çocukları biliyor, ama anlatmıyorlar. İşte belgesi:

Bugünlerde herkes Musa Anter'in ölümünü yazdı. Ama hiç kimse doğruyu yazmadı. Belki de yazmak istemedi.
Herkes kalemi eline aldığı zaman vicdanına değil, çıkarlarına danışarak yazdı. Maalesef 16 yıl sonra hala bir doğru yazana raslamadım.
Vicdanlar değil cüzdanlar yazdı.
Utanıyorum.
Bu vicdansızlardan utanmak gerek...
Birincisi, elim yazmaya varmıyor ama ailesi. Evet, kendi öz çocukları. Anter, Dicle ve Rehşan.
Neden?
Anter'in katlinde devlet ve itirafçılara yükleyip diğer tarafın üstünü örtüyor çocukları. Oysa Dicle onu bizzat kendisi PKK tehlikesinden alıp İstanbul'a getirdi. Ama bunu anlatmıyor.
Rahşan ile Anter Anter'in de bundan habersiz olması, PKK tehditlerini bilmemesi mümkün değil. Ama anlatmıyorlar, görmezden geliyorlar. Çekmecelerindeki belgeleri kamuoyuna vermiyorlar.
Anter'in arkadaşı ve avukatı Canip Yıldırım'ın anlatımlarına göre Anter İstanbul'da parasız kalınca, öğrenci yurtlarını artık finanse edemeyecek duruma gelince ve devlet baskısından bıkınca Nusaybin'e gitti.
Orada tarlasında çalışıp günlerini orada geçirmeye başladı. Tabi ki çevrede çok tanınan ve sevilen bir aydındı. Nusaybin'de olması bile Nusaybinli için çok özel bir anlamı vardı.
Ne oldu daha sonra?
Daha önce bu sayfalarda anlatılan Siverek'te Ferit Uzun ve Bucaklar, Hilvan'da Paydaşlar ve Suleymanlar, Karakoçan'da Osman Aydın, Kızıltepe'de Kahramanlar ve Qesra Qanco nasıl hedefe oturtulup devre dışı bırakıldılarsa Nusaybin'de de Musa Anter hedefe kondu, ortadan kaldırılması için her ihtimal düşünüldü.
Ne yaptılar?
Önce silahını istediler, aldılar. Sonra dürbününü aldılar. Sonra da 10 bin lira istediler. Anter 10 bin veremeyecek durumdaydı. Veremedi ve öldüresiye dövüldü. Dicle Anter olayı duydu. İsveç'ten gelip Nusaybin'den çıkardı. Yeniden İstanbul'a gitti.
Ama tehdit hala bitmemişti. Anter hala korkuyordu. Artık devletin kendi tehditlerini “Kürd Örgütü“ PKK ye yaptırıyordu. Apê Musa yıllarca bu korku ve terörle yaşadı.
Bütün bunları çocukları biliyor, ama anlatmıyorlar. İşte belgesi:

Kurd-A'ya Açıklatmak Zor Değil

Kesin olarak emin olduğum bir olay var. Bunları alan PKK değildir. (Derin devletin kurbanı olmuş iki İranlı Kürd kastediliyor. Bu konuda daha fazla bilgiyi bir başka yazımda yazacağım.) PKK olması mümkün değil. Orada resmi jandarma bile adam alsa polisten çekinir. Kurd-A'ya açıklama yaptırmak da zor bir olay değil. Gerçi, başınızı ağrıtmayayım ama, benim PKK'ya yaptırdığım öyle bir sürü eylem var.
Mesela, Musa ANTER olayında PKK'nın en kafa adamlarından biri kullanıldı ve Musa Diyarbakır'a getirttirildi. Olaydan, yani Musa'nın kiminle görüşmeye gittiğinden Musa'nın oğlunun haberi var ama hiç bir zaman ağzını açmadı.
Diğer bir örnek, Doktor Mazlum'u PKK'ya ihbar eden bendim. Konuyu o tarafa taşıyan, itirafçı bir kız. Ancak kız da benim bunu çok içkiliyken, serhoşken ağzımdan kaçırdığımı sanıyor. Aksi takdirde kızı inandıramazdım.
Bunun gibi bir sürü örneği sıralayabilirim. Yani Kurd-A'ya açıklama yaptırtmak kesinlikle zor bir olay değildir.
Bana göre bu programın ikinci safhası var. Beni de götürecekler ve Kurd-A yeni bir açıklama yapacak. Kulaklara şu fısıldanacak "YEŞİL, İranlı'ları öldürdü, paralarını aldı, o da onlar gibi öldürüldü, yaptığının karşılığını buldu.“ Bunlar olacak kesinlikle. (Kaynak: atin.org)

Ama daha sonra onu dövüp kan revan içinde bırakanlar bu defa da gazeteye yazı yazması için üzerine gitmeye başladılar. Basın çevresinden bir kaç dostu da araya girince gazeteye yazmaya başladı. Böylece belki bir kısım para da kazandığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Anter bu işten belki de hiç para alamadı.

Sadece bununla kalmadı. Kiminle ve hangi amaçla olduğu belli olmayan bir Diyarbakır gezisi var. Kim yapıyor? Evet, yanlış yazmıyorum. Düzenleyen Doğu Perinçek ve arkadaşları. Anter orada konuşturuluyor. Gönderen kim, davet edenler kim, yorumu size bırakıyorum.

Ben 13 eylülde bu sayfada Musa Anter'i yazdım ve bu cinayette başrol oynayan Yeşil denen tetikçinin kendi sesinden kasete alınan sohbet bilgilerinden PKK ye pek çok iş yaptırdığını, bunlardan birinin de Musa Anter cinayeti olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Musa Anter olayında PKK nin en ’kafa adamı'nı kullandım“. Yeşil'in anlatımına göre “İstanbul'dan Diyarbakır'a getirtmek için“ PKK yi kullanmış.
Bu yazımda “kafa adam“ı deşifre edilmesi gerektiğini anlattım.
Bir hafta sonra, yani ölüm yıldönümünde ilk defa “kafa adam“ gündeme girdi. Kendisi ile birlikte vurulan Orhan Miroğlu da “kafa adam“ dedi ama yine yanlış adrese gitti. Miroğlu'ya göre “kafa adam“ Hogir kod adlı Cemil Işık'tı.
Bu büyük bir yanılgıdır.
Birinci sorum: Şimdiye kadar “kafa adam“ neden gündeme getirilmedi?
İkinci sorum: O sırada Hogir Abdullah Öcalan'la ters düşmüş ve PKK den kaçmış. Bunu Türk basını da yazmış. Artık Hogir PKK li değildir ve dolayısıyla PKK nin “kafa adamı“ da değildir artık. Hogir, iki üç ay önce Zaho yakınlarından bir yerden Cem Ersever ve ekibi tarafından Diyarbakır'a getirilmiş. JİTEM'in binasında barındırılmaktadır.
Tetikçi Şırnaklı Hamit ise yıllardır JİTEM'in tetikçisi durumunda. Bu ikisi de deşifre olmuş insanlar. Musa Anter de bu iki ismi biliyor. Bunların söylemesiyle İstanbul'dan Diyarbakır'a gelmez.
Bu konuda Yaşar Kaya da lütfen bir yazı yazmış. Yazı yazdığı sayfada Musa Anter'i kendisinin üzerine asmış. Ama iş “cinayet“ e gelince topu önce Canip Yıldırım'a atmış, sonra da PKK karşısında ofsayta düşerim korkusuyla dışarı atmış. Mustafa Akyol'un “Kürt sorununu yeniden düşünmek“ adlı kitabından şu belgeyi koymuş:
“PKK´nin Kürtlerin üzerinde kurduğu totaliter baskının pek çok örneği vardır. PKK´nin temel işlevlerinden bir tanesi de farklı düşünceleri susturmaktır. Kürt milliyetçileri tarafından bir “BİLGE“ olarak derin bir saygı gören merhum Musa Anter´de PKK baskısından İstanbul´a kaçmıştı. Musa Bey´in en yakin arkadaşı Canip Yıldırım şöyle anlatır:
Musa´ya korkunç baskılar yaptılar biliyorsun. Köye gidiyorlar diyorlar ki: „Duyduk sende bir tüfek var. Isveç´ten göndermiş çocukların, biz dağdayız, bize lazım.“
Musa´da diyor: „Başım gözüm üstüne. Zaten ben kullanmıyorum, alın sizin olsun.“
Daha sonra on beş gün geçiyor aradan, geliyorlar, diyorlar ki:
„ Sende bir dürbün varmış, bize lazım, biz dağdayız.
Musa “Hay hay diyor. Size feda olsun!“, onu da veriyor.
Sonra “Bize para lazım“ diyorlar.
O zamanın on bin lirası, Musa´nın hiç veremeyeciği bir miktar bu. Diyor ki:
“Yavrum bakın, ben Istanbul´dan Stilli´ye (köye) parasizlik yüzünden geldim.
“Valla yoksa da bulacaksin“ diyorlar.
Musa: „Nasıl bulayım, siz benden haraç mı istiyorsunuz“ diye soruyor.
„Valla diyorlar nasil telakki edersen et“diyorlar.
O zaman Musa yumuyor gözlerini, açıyor ağzını bunlara. İş gerginleşince, köylüleri İsveç´teki cocuklarına haber veriyorlar. Çocuklar da geliyor, onu İstanbul´a götürüyorlar. Musa´nın İstanbul´a yerlşsmesi böyle bir hadisedir. Istanbul´a gelince, Musa Anter tekrar gazetede yazmaya başladı, Kürt Enstitüsü´nün kurucusu oldu.

Yaşar Kaya yazısında “kafa adam“ dedikten sonra kesmiş, orada susmuş. Bunun üzerinde iki kelime yazmamış. Yukarıdaki yazıya bir kelime olsun yorum koymamış. Doğrusunu söylemek gerekirse tüccar kafasını burada da kullanmış.
Ama Yeşil denen adam sadece “kafa adam“ demekle kalmamış. “Dicle Anter, babasını İstanbul'dan Diyarbakır'a gönderen “kafa adam“ın adını biliyor ama söyleyemez“ diyor.
Demek ki Dicle “kafa adam“ın kim olduğunu biliyor.
Ama söyleyemiyor.
“Kafa adam“ Hogir olsa, Şırnaklı Hamit olsa Dicle neden söyleyemesin? Zaten ikisi de itirafçı, zaten ikisi de deşifre olmuş insanlar.
Öyleyse “kafa adam“ dışardan değil, içerden birisi.
Bugün Serhat Bucak'ın da Musa Anter cinayeti üzerine bir yazısına rasladım.
Aman da aman, sevsinler Serhat'ı.
On altı yıl öncesini bir güzel tekrar ettikten sonra “Bay X“ diye de James Bond takılmış. Hayır Serhat Bey hayır. Yazdıklarınız bomboş. “Üstümü ört ki ölem!..“ gibi bir şey olmuş. Yukarıdaki iki belgeye hiç dokunmamış. Hatta inkâra niyetlenmiş.
Olayı bir daha anlatayım da öğrenin...
JİTEM, Musa Anter'in peşindedir. Neden? Çünkü Musa Anter 70 yıl boyunca Kürd kültürü ve kimliğini koruyan ender bir kişiliktir. Omurgasız değildir. Zora gelince “annem Türk'tür“ demeyen bir yaradılışı vardır. Ömrü Kürd insanını ve dilini sevmekle geçmiştir. Devletin gözünde dikendir.
Hani Diyarbakır Cezaevindeki “Ya bizdensiniz ya PKK lı, orta yol yoktur“ devlet dayatmasındaki gibi Musa Anter de PKK li olmaya zorlanmıştır.
Ama İstanbul'da faili meçhul pek işlerine gelmemektedir. O sırada Diyarbakır'da her gün bir kaç tane Kürd faili meçhul edilmektedir. Öyle bir ortam yaratılmıştır ki avukatlar bile mahkemeye çıkamamaktadır. Hukuk tıkalıdır.
Bu yüzden Diyarbakır'a getirilmeli, orada faili meçhul edilmeliydi. Üstelik Diyarbakır “olağanüstü hal bölgesiydi“, çok farklı bir psikolojik ortam vardı.

Diyarbakır'da “Kültür Şenliği“ vardır. Musa Anter'i buraya çekmek gerekmektedir. Ama Yaşar Kaya dahil İstanbul'daki arkadaşları ona gitmemesi için ısrar ederler.
Ama Anter “kafa adam“dan emir almıştır. Hiç kimseyi dinlemek durumunda değildir. Uçakla Diyarbakır'a gidiyor. Ama uçak Malatya'ya iniyor. Bunda da tuhaf bir durum vardır. Belki de gitmesini ve ölmesini istemeyen “devlet büyükleri“ de vardı.
Diyarbakır'da olduğu günler emniyet, yani normal polis ona gerekli güvenliği sağlamıştır. En azından resmen kendisine bildirilmiştir. Anter de akşamları kaldığı otelden çıkmamaktadır. Ama kimden gelirse gelir, bir telefon gelir.
Orhan Miroğlu da, otel sahibi de gelen bu telefondan sonra Anter'in dışarı çıkmaya razı olduğunu söylerler.
Bu olay “Cem Ersever'in İtirafları“ kitabında da geçmektedir. Soner Yalçın Musa Anter cinayetini sorduğu zaman verdiği cevap tam bir muammadır. “Araştır bakalım, Musa Anter PKK lileri barıştırmaya gitti mi?“
Bazı bilgiler bizi Hogir'in otele telefon ettiğine götürüyor. Oysa Musa Anter “bir arazi anlaşmazlığı“ diye izah etmişti.
Bazıları ise Hogir'in “Eğer araya girersen Apo ile barışabilirim. Gel konuşalım“ dediğini söylerler. Nihayetinde Orhan Miroğlu, Anter, Şırnaklı Hamit bir ticari taksiyle yola çıkarlar. Anter Şırnaklı Hamit'e sorar: “Sen nerelisin delikanlı?“ Hamit: “Ergani'nin köylerindenim.“ der.
Ama yolda “Erganili Hamit“ Ergani yolunu tanımayınca Anter şüphelenir. Artık geri dönmek ister. Ama Hamit rolünü sonuna kadar oynar. Taksiden dışarı çıkarmayı becerir. Orada kurşun yağdırır.
İşte olay bu.
Ama içi soru işaretleriyle doludur bu olayın. İşi tezgahlayan JİTEM. Bunu anladık. JİTEM'in Yeşil denen tetikçisini biliyoruz. Aygan da, Yeşil de bu konuda detayları veriyor.
Bir daha anlatalım anlamayanlara...
Hogir üç aydır JİTEM'de. Bunu herkes biliyor. Hamit yıllardır tetik çekiyor. Anter'i otelden alan Hamit, vuran Hamit.
Ama Anter'i İstanbul'dan gönderen, Yeşil'in “İstanbul'dan getirtmek için kullandığı PKK nin ’kafa adam'ı kim?“ Ve nasıl kullanıldı?
Son soru...
Hogir bu olaydan sonra Yeşil tarafından Almanya'ya gönderiliyor. PKK liler kendi elleriyle koymuş gibi buluyorlar ve öldürüyorlar. Yer Wuppertal.
Acaba al gülüm ver gülüm mü oldu? Siz bize Musa Anter'i Diyarbakır'a gönderin, biz de Hogir'i Wuppertal'a, falan adrese gönderelim mi denildi?
Çünkü JİTEM harıl harıl Anter'i düşürmenin peşinde. PKK de “ajan, kaçkın, hain“ Hogir'i “cezalandırmak“ istiyor. Yani iki taraf birbirine “ihale“ çıkardı.
Bu sonuncusu fazla mı “komplo“ oldu? Bence değil.
PKK nin en üstü Hogir hiç bir soruşturma görmeden Almanya'ya nasıl geldi sorusunu kendi kendinize sorun ve bir cevap bulmaya çalışın. Bu o kadar kolay mı?
İşte hikâye bu.
Bu ölüm yıldönümünde Musa Anter'e ne yazık ki mezarında rahat uyuyor diyemiyoruz. TC ve PKK kendi aralarında Musa Anter'e hiç hakketmediği bir hayatı ve ölümü reva gördü
Hayatı boyunca, herşeye rağmen bir yanlışı oldu: Doğru dürüst bir Kürd olmak için her zaman dimdik durdu. Bu da omurgasızların işine gelmedi. Onun duruşu karşısında her zaman ezildiler.
Ölümü karşısında da eziliyorlar. Onun için de doğruyu yazmamakta ısrar ediyorlar.

Yorumlar (1 gönderildi):
Stililê li bir okur .. 27 Sep, 2008 06:39:44

Ben bir Stililê liyim o dönemde PKK nin M.Anter üzerindeki baski ve tehditi köyde duymayan yoktu.tam tarihi hatirlamiyorum ama 1990 larin basi olmali PKK m.Anter üzerindeki baskilarini hakli cikarmak icin bir bildiri bile yayinladi o bildiriyi kendi gözümle okudum o bildiride onun nasil bir ajan oldugunu ve mitlen calistigini yaziyordu ve bildirinin sonunda aynen söyle bir paragraf vardi "Bütün bunlaradan sonra M.Anter en sert bicimde cezalandirilacaktir" bildirideki imza ise PKK Mardin Eyalet Komutanligi.
O dönemde bölgede Komutan düzeyinde olan
ve su anda Avrupada olan ve bazi internet sitelerinde yazi yazan ve Öldürülen Gazeteci Hüseyin Denizin kardesi Hasan Deniz vardi o bütün olup bitenlerden haberi vardi hata isin icindeydi.Kendisi dürüst bir sekilde gelismeleri aciklaya bilir.tabi yaparsa.
Saygilar.

Abdulkadir Aygan (not verified)

Tue, 2011-09-13 19:46

Gerçekleri dile getirdiğiniz ve yazdığınız için sizi tebrik ederim.Selam ve saygılar.

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.