Sorunların demokratik yoldan çözümü hikayesi!
İnsanlar arasında kurulan cümlelerden inanmadıklarımdan biri de
"sorunlarımızı demokratik yollardan çözebiliriz" cümlesidir. Hele hele bu sorun
baştan sona çıkar çatışması ortamında tartışılan Kürt sorunu ise hiç inanmam.
İnsanlar bugüne kadar neyi demokratik yollardan çözdü? Tarih çok açık bir
Şekilde ortada duruyor. 1980'lere kadar demokratik yollardan gelen yönetimler
antidemokratik şekilde darbeleniyordu. Türkiye'de Menderes idam edildi.
Ecevit ve Demirel hapse gönderildi. Şili'de Allende idam edildi. Pakistan'da
Başbakan Zülfikar Ali Butto 4 Nisan 1979'da askeri yönetim tarafindan idam
edildi. Yunanistan'da Albaylar cuntası, demokrasinin beşiği memlekette
demokrasinin temeline kibrit çöpü bıraktı. Ve diğer ülkelerin fotoğrafı da
bunlardan geri değil..
Bu süre içinde Kürtlere kim demokratik davrand Önce, "meclisimize hoş
geldiniz ey Kürdistan mebusları" diyen, ard?ndan da, her birini idam sehpasına
çıkaran ve Kürdün adını Türkiye'deki haritadan silen Kemalizm mi? İran Şahı,
ya da mollalar mi demokratik davrandı Kürtlere. Irak ve Suriye Baas rejimleri
mi? Herkes çok iyi biliyor ki, hiç biri Kürtlere demokratik davaranmadı,
sorunların? demokratik yollardan dile getirmek için nefes almalarına dahi fırsat
verilmedi. Kürtçe nefes veren herkes ya idam edildi, ya hapse atıldı, ya da
sürgüne tabi tutuldu.
Elbetteki Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şıp diye ortaya çıkarak
"Kürt sorunu" gibi bir cümle kurması ve akabinde 'demokratik yollardan çözüm'
tartışmalarının başlatılmı? olması sırt çevrilecek bir gelişme değil. Ama
olanaklı mı, ona bakmak gerekir.
Ben değerli arkadaşım H. Hüseyin Yıldırım'ın bir yazısındaki, 'Kürt sorununun
çözümü Kürt ve Türk çatışmasından geçer' belirlemesini burada son derece
haklı buluyorum. Günümüz tartışmalarına ve hümanist açılımlara
uyarladığımızda biraz sert gözüken belirleme, aslında Kürdün yollunun her
yönüyle nasıl tıkatıkatıldığının bir işaretidir bu. Ve gerçekten de Kürt sorununun
demokratik yollardan çözümü için hiç bir işaret ortada gözükmemektedir.
Türkiye yönetenleri, Atatürk, inönü, Menderes, Demirel, Çiller, Yılmaz, Kürtlere
hep yalan söylemişlerdir. Sevre karşı Lozan, her birinin yegane politikası
olmuştur.
Her zaman söylerim, Kürt sorunu toprak, mal mülk, petrol, stratejik konum,
uluslararası güç dengesi sorunudur. Öyle, TC yöneticilerinin de hep dile
getirdiği gibi, 'ver kurtul' sorunu değildir. Haritaların değişeceği, yani başbelası
bir sorundur. Kim düşünebilir ki, sorunun muhattabı gözü dönmüş dört ülke
yukarıda saydığım tüm çıkarlar ortada dururken, vicdani davranıp Kürtlere
demokratik yollardan yaşam hakkı tanır?
Ayrıca, bu "demokratik yol" denen şey nasıl bir sihirdir ki, hep adı anılır, ama
bir türlü onun vesilesiyle dünyada tek bir sorun çözülmez? Sıradan bir
işverenin dahi demokratik yoldan işçisine kavgasız gürültüsüz, grevsiz
lokvatsız, hatta bazen işyerleri tahrip edilmeden maaşına zam yaptığı, yaşam
koşularını iyileştirdiği görülmüş müdür?
Aslında 'demokratik yol' tartışmaları, sadece sorununun tartışılmasını
gündemde tutar ve halklar arasindaki savaşın biraz daha kızışmasını ve
çıkmaz hal almasını sağlar.
Bence, "demokratik yol" tartışmalarının yerini "hak, hukuk" tartışmaları
almalıdır. Hakkı olana hukuki yardım yapılmalıdır. İnsanlık tarihine iş beceren
bir hukuk kurumu girmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ya da diğer
birkaç kurum gibi sorunu para cezası ile geçiştiren kurumların yerini, müdahale
gücü ve karar yetkisi olan bir kurum almalıdır. BM gibi sadece işine gelen
yerlere sefer düzenleyen, gelmeyene ise sırt çeviren kurumlar da dünya
yüzeyindeki hukuksuzluğu giderecek kurumlar değildir.
Eğer demokratik yollardan yani kansız çözümlerden çok söz edilmek
isteniyorsa, başvurulacak yöntem bundan başkası değildir. Yoksa, başta da
belirtti?im gibi, demokratik çözüm arzuları her zaman antidemakratik
hukuksuzlukla yüzyüze kalır.
4 Eylül 2005