Skip to main content

oylesine_biri (not verified)

Sat, 2011-10-22 13:18

MİT-PKK Görüşmesi Ve Savaş 21 Oct, 2011 10:11:00 Nasname - : Yazı boyutu Bu Günü Anlamak İçin Dünü Bilmek Lazım! PKK devlet eliyle kuruldu ve Kürd ulusun başına musallat edildi. Abdullah Öcalan MİT’in eli ile PKK’yi nasıl kurduğunu, politik ve maddi destek aldığını şöyle izah ediyor; "...İşte biz kendimizi MİT’e böyle besletirdik. Güvenliğimizi sağlatırdık, paraları ile grubumuzu finanse ettirdik, evlerinde en önemli toplantılarımızı yaptırdık ve o entellektuel gücünü de biraz kulandık. (Abdullah Öcalan Devrimin dili ve Eylemi s. 97-98) MİT-PKK Görüşmesi Ve Savaş Yıllardır MİT ile PKK’nin ilişkisinin olduğunu ve hatta devlet eli ile kurulduğunu yazıyorum. Son dönemler MİT ile PKK’nin görüştüğüne dair birçok makale yazdım. Zaten bunu Abdullah Öcalan’da Av. görüşme notlarında sık sık ifade ediyor. Bu durumu gizleyen yalnız devlet tarafı oluyordu. Açıkçası son MİT ile PKK görüşmesinin ses kayıtları kamuoyuna yansıyınca, Türk kamuoyunda büyük bir tepki bekliyordum. Nede olsa Türk kamuoyuna "bölücü", "cani", "bebek katili", "hain" olarak lanse edilen bir örgütle görüşülüyor. Ancak Türk kamuoyunda öyle ciddi bir tepki gelmedi, hatta bir nevi görüşme normal karşılandı ve destekleyende oldu. Doğaldır görüşmelerde Türklerin haklarını kısıtlayan herhangi bir talep yoktur. Belli ki şiddetten bıkan Türk kamuoyu askere giden gencecik çocukların şaibeli ölümlerini artık istemiyor. Karakol baskınlarında ölen askerlerin kimin işbirliği ile öldükleri artık gün gibi ortaya çıkıyorlar. Doğal olarak bu kanın bir an önce durmasını istiyorlar. Sızdırılan görüşmelerde Kürdlerin lehine, Kürd ulusal hakların taleplerini içeren hiç bir öneri yoktur. Görüşmelerde yalnız Abdullah Öcalan’ın şahsi çıkarları, % 7 secim barajı, ne olduğu belli olmayan “Demokratik Özerklik” ve dağdakilerin inme durumu yer alıyor. Anlaşılan bu ses kayıtların sızdırılması devletin kendi eliyle bir nevi Türk kamuoyunu test etme girişimi olarak görülmüştür. Bundan cesaret alan Recep Tayyip Erdoğan MİT ile PKK görüşmelerin sürdürülebileceğini açıkça ifade etti. Görüşmelere Türk kamuoyunun tepkisi böyledir. Ancak Kürd kamuoyun tepkisi nedir? Nede olsa görüşmelere sözüm ona "Kürdler adına" bir taraf, diğer tarafta sömürgeci Türk devleti adına katılıyor. Türklerin tepkisinin böyle olması yukarda ifade ettiğim nedenlerden dolayı anlaşılır. Görüşmelere sözüm ona Kürdler "adına" katılanların taleplerine Kürdlerin tepkisi nedir?  Bir kaç cılız sesin dışında önemli bir tepki yoktur. Görülüyor ki, sözüm ona Kürdler adına 30 yıldır savaşan ve resmi rakamlara göre 50 bin insanın canını alan, 4 milyon insanı zorla göçtüren, Kürdistan’ı tamamen harabeye çeviren bu savaşın sözcüleri, sömürgeci Türk devletine gizli kapılar ardında Kürd ulusunu peş paraya pazarlamak istiyorlar. Bu duruma karşı çıkacak ciddi bir Kürdistani muhalefetin eksikliği görülüyor. Başından beri bu danışıklı savaşın taşeron örgütü eliyle geliştirilmesinin nihai hedefi; sonuçta muhalefetsiz, örgütsüz, savaştan yorgun düşmüş Kürd ulusunu teslim almaktır. Ne olursa-olsun, şeffaf ve demokratik olmayan ve Kürd ulusun taraf olmadığı gizli kapılar arkasında imzalanacak hiç bir protokol Kürd ulusunu bağlamayacaktır. Bu protokoller ancak sahiplerini bağlayacaktır. Savaş rantçıların Türk içişleri bakanı Beşir Atalay’ın aleni Sayın Kemal Burkay’ı Türkiye’ye davet etmesine gösterdikleri tepki, kopardıkları kıyameti MİT ile PKK görüşmesine göstermediler. Bundan dolayı Sayın Kemal Burkay’ın ne hainliği ne de AKP işbirlikçiliği kaldı. Hiçbir zaman hak etmediği ithamlarla suçlandı. Hâlbuki Sayın Kemal Burkay bundan 40 sene önce ne söylemişse, aynısını bu gün Türk medyasında söylüyor/yazıyor. Gizli kapılar arkasında kimse ile birlikte dolap çevirmiyor ve kimseyi kandırmıyor. Hiç bir zaman %7 seçim barajı için Kürdlerin kanını döküyorum demedi. Ne olduğu belli olmayan "Demokratik Özerklik" safsatasını savunmadı. Başından beri eşit temellerde iki ulusun federatif bir devlet yapısını savundu/savunuyor. Benzer tepkiler büyük Kürd ozanı Sayın Şivan Perwer ülkeye dönecek ve TRT Şeş’e çıkacak diye yapıldı. Başka Kürd aydınları da benzer saldırılara maruz kaldı/kalıyor. Ancak söz konusu PKK ve Abdullah Öcalan olunca köle ruhluları sus pus oluyor veya yalakacılık ediyor. MİT’in PKK ile ilişkisi yeni değildir. PKK devlet eliyle kuruldu ve Kürd ulusun başına musallat edildi. Abdullah Öcalan MİT’in eli ile PKK’yi nasıl kurduğunu, politik ve maddi destek aldığını şöyle izah ediyor;  "...İşte biz kendimizi MİT’e böyle besletirdik. Güvenliğimizi sağlatırdık, paraları ile grubumuzu finanse ettirdik, evlerinde en önemli toplantılarımızı yaptırdık ve o entellektuel gücünü de biraz kulandık. (Abdullah Öcalan Devrimin dili ve Eylemi s. 97-98) Başından beri MİT’in desteği ile kurulan bu örgütün MİT ile görüşmesi doğaldır. Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirilirken daha Uçak’ta "devletime hizmete hazırım" demişti. Bu hizmetini de ikircimsiz bir şekilde yerine getirdi. Devlet ne dediyse karşılıksız harfiyen yerine getirdi. Devlet, Gerillaları sınır dışına çıkar dedi ve çıkardı. Kendi örgütün ismini ve politikasını değiştir dedi ve yaptı. Bunları zaten Abdullah Öcalan da hiç bir zaman gizlemedi, olduğu gibi kamuoyuna açıkladı.  AKP iktidarı ile savaş halinde olan statükocu/derin devlet kendi denetimindeki Abdullah Öcalan eliyle PKK’yi 2004 de tekrar savaş alanına sürdü. PKK de bu danışıklı savaşa karşı çıkanları örgüt içerisinde tasfiye veya infaz etti. Bu savaşı 2004 Genelkurmayı ve statükocu devlet istediği için başladı. Bu savaşın başlaması için Abdullah Öcalan’ın Avukatları Genelkurmayın helikopterleri ile Güney Kürdistan’daki PKK kamplarına götürüldü. Böylece Savaş kararı alındı ve Kürd ulusuna ve gençlerine ölüm dayatıldı. Bunları görmemezlikten gelmek, bu süreci atlayıp yalnız son olup bitenlere takılırsak süreci anlayamayız. Bu gün sık sık dile getirilen "Kandil’e bayrak dikelim" güney Kürdistan’a girelim konseptini Abdullah Öcalan kendi sorgucularına öneriyor: "Talabani ve Barzani maşadır. Şimdi benim durumumdan sonra Amerika’nın en büyük yatırımı bunlara olacak ve Türkiye için tehdit bana göre daha da büyüyecektir. Bunların oyunlarını boşa çıkarmak için ben hizmete hazırım, örgütü sizin uygun göreceğiniz şekilde bunların üstüne yöneltebilirim". (Atilla Uğur, Abdullah Öcalan’ı nasıl sorguladım)  Bilmiyorum bu kadar açık Kürd düşmanı söylemlere eklenecek bir şey var mı?  Kendi devletine ne kadar sadık ve devlete hizmette kararlı olduğunu net ifade eden başka sözler var mıdır?   Hatta bu açıklamaları Türk TV. lerin karşısında canlı söyledi. Abdullah Öcalan uyguladığı bütün kararları devletin talimatı ile almıştır. Yani tek başına Abdullah Öcalan karar vermemiştir. Hatta kendisi ile görüşenlere “devlet neyi uygun görürse" yapacağını söylüyor. Kendi başına karar almıyor. Diğer bir ifadesinde de Abdullah Öcalan şöyle diyor; "Devletimin emrindeyim, size hizmet benim için onurdur. Verdiğim bilgiler değerli bulunursa mutluluk duyarım. İmkân verilirse devlete hizmette kararlıyım" (Hasan Attila Uğur, A.Öcalan’ı Nasıl sorguladım). Dikkat edilirse Devlete demiyor. Devletime hizmette karalıyım diyor. Yani devleti sahiplenme ve daha önce devlete verdiği bir hizmettin devamlılığını ifade ediyor. Elbette hizmetinde kararlı olduğu devlet AKP iktidarı değildir. Kemalist/statükocu devletin kendisidir.  Yani alınan savaş ve ateşkes kararları dâhil bütün kararlar statükocu/derin devlet kararıdır. Abdullah Öcalan’ın tek başına aldığı kararlar değildir. Bu savaş kararını kim almışsa, ancak o yapı bu savaşı sonlandırabilir. Onun için şimdiki MİT ile PKK sözcüleri ve Abdullah Öcalan’ın bu savaşı bitirmezler.  1993 yılında Abdullah Öcalan’ın verdiği bir mülakatta Turgut Özal’ın ölümünü kast ederek; "Bu savaşı bitireni bitirirler" demişti. Elbette Abdullah Öcalan ve PKK yöneticilerin bu savaşı bitirme rolleri olabilir. Ancak Abdullah Öcalan ve diğer PKK yöneticileri ile derin devlet  AKP iktidarına karşı aynı siyasal cephede bulunuyorlar.  Onun için Abdullah Öcalan sık sık devlet çözümden yana, ancak AKP iktidarı istemiyor demesi bundandır. Böylece bu savaşın direk AKP iktidarına karşı olduğunu söylemiş oluyor. Bu durumu açık net ifade eden düşünce birçok Av. görüşme notlarında vardır. Şöyle ki; "Düşünüyorum da eski Ergenekon mu daha tehlikeli yoksa AKP’nin yeni Ergenekon’u mu daha tehlikelidir. 93’teki Çiller-Güreş ittifakı mı daha tehlikeli yoksa bugünkü Erdoğan-Asker ittifakımı daha tehlikeli? .... Bugünkünün daha tehlikeli olduğunu söyleyebilirim. (Abdullah Öcalan Av.not, 14.07.2010) Bu politika ile Abdullah Öcalan’ın bu politikası sömürgeci Türk devletin iç iktidar mücadelesindeki tarafını açık net bir şekilde ortaya koyuyor. Aslında bu kıyaslama ile Abdullah Öcalan Çiller-Güreş döneminde Kürdistan’da yapılan katliamları, Köy boşaltmaları, binlerce faili meçhul (aslında Faili devlet) cinayetlerini aklıyor. Abdullah Öcalan’ın bu politik tavrı bu günkü BDP, PKK ve diğer bağlı örgütlerin politikasının kendisidir. Bu politik tavır sömürgeci Türk devletin iç iktidar mücadelesindeki taraf olma durumunda kaynaklanıyor. Zaten başından beri Abdullah Öcalan Kemalist cumhuriyetin bekası için görevlendirilmiştir. Kemalist olduğunu ve "günümüzün Mustafa Kemal’i" olduğunu, kendi açıklamalarında açık bir şekilde ifade ediyor. Böyle olunca AKP iktidarını temsilen MİT ile Abdullah Öcalan’ın görüşmesi ve MİT ile PKK’nin görüşmesi bir anlam ifade etmez. Elbette bu süreç ebedi olamaz. Diyalektik olarak karşılıklı savaş halinde olan güçlerden birinin yenilgisi kesindir. Birinin diğerine biat etmesi ile de bu süreç sonuçlanmaz. Varsayalım ki, Balyoz Davası’nda yargılanan eski1.Ordu komutanı Og.Çetin Doğan AKP tarafında Genelkurmay başkanı yapıldı. Bu durum onun AKP’ye karşı politik tavrında değişiklik yapar mı?  Farz edelim, Abdullah Öcalan ev hapsine alındı veya herhangi bir Bakan yapıldı. Bu durum Abdullah Öcalan’ı kendi politik tavrında vaz geçirir mi?  Onun için AKP iktidarını temsilen MİT ile Abdullah Öcalan ve PKK görüşmeleri bir sonuç getirmeyecektir. Hatta görüşmeleri provoke etmek için savaşı daha da tırmandıracaktır. Savaşı ancak savaşa karar verenler durdurabilir. Savaşanlar, savaşın emekçileri savaşı durduramazlar. Çünkü savaşa karar ve emir verenler onlar değildirler. 2000 Yılında savaşı durdurma kararını ve gerillaların Güney Kürdistan’a çekilmelerinin emrini o dönemin derin devleti ve Genelkurmay verdi. Yine 2004 Yılında savaşın tekrar başlamasına derin devlet ve Genelkurmay karar verdi. Savaşın tekrar başlaması için Abdullah Öcalan’ın Avukatları Genelkurmayın Helikopteri ile Güney Kürdistan’daki PKK kamplarına götürüldü. Bu ikinci savaş 5 yıl aradan sonra 2004 yılında derin devlet tarafında başlatıldı. Bu savaşı kim başlatmışsa ancak onlar durdurabilir veya   tasfiye edildikten sonra biter. Onun için Abdullah Öcalan’ın Ev hapsine alınması veya serbest kalması fazla bir şey değiştirmez. Bu savaşın Kürdlerin milli davası ile hiç bir alakası yoktur. Bu savaş sömürgeci Türk devletinin iç iktidar savaşının bir parçasıdır. Son tahlilde sömürgeci devletin iç iktidar savaşında taraflardan biri tasfiye olmak zorunda. Demokrasinin evrensel ilkelerine ayak uyduran, Kürd ulusun kendi kaderini kendisini tayin hakkını tanıyan taraf bu savaşta başarılı olacaktır. Eskiyi, Kemalist rejimi savunan taraf son tahlilde bu savaşı kaybedecektir. Bu savaşın kodlarının deşifre olması için AKP iktidarı Abdullah Öcalan ve PKK ile yaptığı görüşmeleri şeffaf yapması gerekir. Karşılıklı kim neyi talep ediyor, kamuoyu tarafında bilinmesi en meşru olanıdır. Çünkü karanlık bağlantıları olan illegal bir örgütle yapılan görüşmelerin gizliliği, karşı tarafı bataklığa sürükler. Sürdürülecek görüşmelere paralel olarak AKP iktidarın Kürd sorununda daha açık, net ve cesur davranması gerekiyor. Kürd ulusun demokratik haklarına saygılı, başta ana dilde eğitim hakkı olmak üzere birçok kararın alınması zorunludur. Başta Anayasa değişikliği olmak üzere, demokrasinin evrensel ilkelerinin uygulanmasında kararlı olması gerekir. Açıkçası Kürd ulusu eşit haklara sahip olması gerekir. Sonuç olarak Statükocu/derin devlet, AKP iktidarını yumuşak karnı olan Kürd sorunu ile vurmak istiyor.  Bu savaşın bitmesi için AKP iktidarı çözüm bekleyen Kürd sorununda daha cesur ve çözümleyici davranmak zorunda. Bu savaşın bitmesi Kürd ve Türk halkların çıkarına olacaktır. 20 Ekim 2011 Rucan Keleş [email protected]

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.