1988 de neler oldu?
altKaç gündür A. Öcalan'ı aramamışım,aslında aramakta istemiyordum. O'da aramamıştı. Aramaya karar verdim, aradığımda Arapça konuşmalar çıkıyordu,fazla önemsemedim,bazen böyle durumlar oluyordu.
Bir kaç saat sonra aradım, yine aynı durum. Yarın yine ararım düşüncesiyle, o gün tekrar aramaktan vazgeçtim.
Ertesi gün akşama doğru, Bonn'da G. Kürdistan' lı bir taraftar ailenin evinde, Metz' te yapılacak, karar toplantımızın , son hazırlıkları için toplanmıştık. Toplantıya katılacak arkadaşları belirlemiştik. Hollanda'da ki arkadaşlarla sürekli irtibat halindeydik, onlarda hazırlardı. Mevcut sistemin kuşku, şüphe, tutarsızlık ve güvensizlik özelliklerinden dolayı, Metz'teki toplantı güvenliği için bazı hazırlıklarda yapmıştık. Ömer ve Mahir' in bundan haberleri yoktu. Öyle bir sistemki her tütlü provakasyona açık.
Üstelik toplantı yerini ve zamanını Ömer ayarlayacak. Olabilecek bir olumsuzlukta zararlı çıkmamak için bizde farklı tedbirler almıştık.
Bonn'da toplandığımız evin telefonunu Ömer biliyordu. Toplantımız bitmek üzereydi, ev sahibi bir arkadaşın aradığını söyledi, hemen telefona gittim, arayan K. Ömer'di. Sesi değişik geliyordu, bir türlü konuşmaya başlayamıyordu. Ciddi bir olumsuzluğun olduğu belliydi. Ne oldu Ömer yer ayarladın mı? Biz hazırız dediğimde, 'olmaz' dedi. Neden ne oldu? diye sorduğumda. 'Başkan her şeyi biliyor' dediğinde, yıkılmıştım, çıldırmış gibiydim. Yoldaşlık arkadaşlık bitmişti, bunu kim bildirdiyse, bütün küfürleri sıraya dizdim.
Neye yarar ki, önemli bir fırsatı kaçırıyoruz. A. Öcalan'a küfürler dizerek devrimcileri nasıl katlettiğini söyledim. Ömer'den ses çıkmıyordu ve hiç karşılık vermedi.
Kendimde değildim bir ara ev sahiplerinin ve toplantıda bulunan arkadaşların hayretler içinde beni izlediklerini farkettim. Ev sahipleri türkçe anlamıyordu. Ama önemli bir durumun olduğunu anlıyorlardı. Telefonda her şeyi konuşuyorum, dinleniyormu dinlenmiyormu umurumda değil. Konuşmaya devam ederken arkadaşlara baktım, anlamışlardı her şeyi, yıkılmışlardı.
Israrla tekrar sordum; Sen'mi yoksa Mahir'mi? Kim bildirdi? Yaptıklarından mı korkuyorsun? Senin Lolan'da ve Bekaa'da neler yaptığını biliyorum! İşlediğin suçlardan mı çekiniyorsun? Ancak kendini, karşı koyarak temizleyebilirdin!
Şimdi ne olacak? Tekrar suçlar işlemeye arkadaş katili olmaya devam edeceksin!
İkinizde Parti içinde olup bitenleri çok iyi biliyorsunuz!
Bize katılmayabilirdiniz...
Neden, neden, neden, haber verdiniz?
Biz mevcut gücümüzle karşı çıkardık.
Ömer; 'Yer ayarlamıştım, sizin gibi gruplar oluşturamadık, bir kaç arkadaş vardı, Mahir'le konuştum, O'da kararlıydı! Ama son anda vazgeçti' dedi.
O bildirdi değil mi? Ses yok! peki ne zaman haber verildi?
'bir iki gün oluyor' Toplantı yapacağımızıda söylendi mi? 'Hayır sadece Almanya ve Hollanda'da beş kişinin ismi verilmiş. Bizimle olan diğer kadroların kim olduklarını bilmiyorlardı. Ben ve diğer dört arkadaşın Abi'yle (Av H. Yıldırım) hareket ettiklerini bildirmişler. Taplantıdan bahsedemezlerdi, birincisi; kendileride 'suçlu' olurdu, ikincisi; toplantıya gidin, hepsini imha edin talimatı gelirdi. Daha başka hesaplarda yapılmış olabilir. Bu nedenlerden dolayı Metz'te yapılacak toplantı söylenmiyor.
Konuşmayı bitiremiyorum! bunun Ömer'le son konuşmam olacağını, biliyorum. Mahir neden vazgeçti?
Ömer; 'Bu yaşta sokaklara düşemem' demiş. Yazıklar olsun Sana'da, O'nada. Bu halk için sokaklarada
düşülür köprü altlarında da yatılılır her türlü zorluğada girilir. Tabi Siz kendi derdinizdesiniz. Bunu da unutma bizden önce siz harcanacaksınız! Başaramazsak bile doğru yoldayız. Ama siz katil olmaya ve hemde bilerek haksızlığa alet olmaya devam edeceksiniz!
Ömer çok mahçuptu, bunu fark ediyordum. Ama kararını vermişti, Serok'tan yana. Ve bü gün hayatta değil. Mahir ise hayatta. Kaçarak kurtuldu. Bana göre Mahir vazgeçtiğinde; Ömer'ide etkilemişti. Aslında ikiside başarmamızı istiyorlardı. İnançlı değillerdi ve karşı çıkmada son anda vazgeçtiler, kendilerini garantiye almak için haber verdiler, buda Onlara yaramadı. Bir kaç ay sonra Başkanlarının huzuruna çıkmışlardı! Onları yerden yere vuruyordu.
'Siz onlardan yanaydınız, ama benim güçlü olduğumu anladığınız için benden yana oldunuz, keşke onlar kadar cesaretli olsaydınız, Sizi öldürmeyeceğim ama numunelik besleyeceğim' diyordu.
Ve sorgulanmaları aylarca sürüyor. Kürt Halkının cesaret abidesi, Mehmet Şener'le özel bir konuşmasında, Ömer; 'Düşüncede onlarla birlikteydim ama pratiğe geçiremedim, pişmanım' der. Ne yazık çok geç, 'son pişmanlık fayda etmez'denilen şey bu olmalı.
Evden ayrıldık, altı yedi arkadaştık. Herkes buz kesilmişti. Oysa toplantımız büyük bir moralle bitmek üzereydi. Gelen telefon umutlarımızı yıkmıştı. Kimse konuşmak istemiyordu. Bir sokak arasında arkadaşlarımla bir kaç dakika konuştum. Öyle bir anı hiç bir zaman yaşamak istemem. Hayatın, mücadelenin karmaşık yollarında ciddi tehlikelerle karşılaştım ve defalarca kurşunların hedefi oldum, yılmadım yıkılmadım dahada bilendim. Ama bu farklıydı, ayaktaydım ama yüreğimde yıkılmıştım. Birde bunu belli ettirmemeye çalışıyorum. Çünkü arkadaşlarım bana bakıyorlardı. Kemdim için değil onlar için direnmek zorundayım. Yalnız olsam başımı duvarlara vurum, ağlamak istiyorum.
Önce arkadaşlarıma sarıldım, herkes birbirine sarıldı. Arkadaşlar; oyuna geldik, bütün planlarımız boşa çıktı, A. Öcalan Kürt Halkının düşmanıdır, onlarca Önder devrimci bunun için katledildi. Mücadelemizi dışardan sürdüreceğiz, bu yenilgimiz geçici olacak, kazanan biz olacağız, başta cezaevleri olmak üzere bütün arkadaş yapısını, bilgilendireceğiz. A. Öcalan'a karşı hem Parti içinde ve hemde dışında örgütleneceğiz. Sürekli ilişkilerimiz olacak. Biz deşifre olmuş arkadaşlar çekileceğiz. Siz normal görevlerinize dönün.
Sabırlı olun, ilişkide olacağız. Tepkisel davranmalardan kaçının birbirinizi koruyun, gerektiğinde herkesten çok bize küfredin. Ama kendinizi deşifre etmeyin. Arkadaşlardan biri Şadi Batmaz'dı. Tekrar bana sarıldı. 'her zaman ilişkimiz olacak, kazanacağız' demişti. Son kez arkadaşlarla vedalaştık!
Onlar ayrı yöne ve benle S'de ayrı bir yöne hareket ettik. Hemen Hollanda'yı aradık. Onlarda
hazırlıklarını bitirmiş, sevinçli haberi bekliyorlardı. Bu kez ben tutulmuştum, konuşamıyordum.
Karşımda Nadire vardı; Ne oldu ne oldu?' diye soruyordu. Mahir'le Ömer bildirmişler. 'Alçaklar' dedi.
Hemen kendinizi korumaya alın. Yılmaz ve Osman'la birlikte ayrıl, diğer arkadaşlar, Ömer ve Mahir tarafından bilinmiyor, görevlerinde kalsınlar. Bizde en kısa sürede bir araya gelelim ve ne yapacağımıza karar verelim.
Artık Resmi PKK'eyle ilişkilerimiz kopmuştu. Son bir kez 'Serok'u aramak istedim. Çocukluğumda kavgada yenilen ve dayak yiyen, küfrederdi. Yenilmiştik, artık küfürlerimi özgürce yapmak istiyordum.
Telefon açılmıyordu. Çok iyi anladım, Sorak telefonlarını değiştirmiş. Son isteğim olmadı.
Hayatımdaki ikinci siyasi yenilgiyi yaşıyordum.
Birincisinde pek birşey anlamadım. 1981 G.Kürdistan, Navzeng'de. Daha yirmisine yeni girmiştim.
(ilerki yazılarımda değineceğim) Amed'li vardı. O'na çok bağlıydım. Oluşacak, Kürdistan Ulusal
Kurtuluş Ordusu'nun ğüreğimdeki komutanıydı. Sorunlar oldu. Her türlü çılgınlığı göze olarak
komutanımın yanında yer aldım. İkinci gündü, beş arkadaş daha bize katıldılar. Kuzey'e hareket
ettik. Komutanımın yanındaydım. Hiç bir acı hissetmedim, çok örgütlerimiz var, birine katılırız!
Alişer'i, Zarife'yi, Şehğ Said'i, Seyit Rıza'yı, Mustafa Barzani'yi, Yado'yu ve Koçero'yu en iyi
Ondan öğrenmiştim.
İkincisi çok acı veriyordu. Ve Amed'li yoktu nerde olduğunu bile bilmiyordum! Kemikleşmiş oyun ve
entrikalarla başbaşaydık. Yoldaşlık ilişkileri ulusal bilinç ve kültür çok zayıflatılmıştı.
Resimdeki Mahir Welat
devam edecek 11.05.09