بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 23 January 2009

Rêzdari.

degerli Arkada$lar:

Bilemiyorum sizin pencerenizden nasil görünüyor ama bu sava$ bize yakin!
yakin oldugundan ziyade cok benzerliklerimizde vardi o yüzden bizi cok yakindan ilgilendiren
bir sava$ti...

Apoci Hareketini es gecin!
cünkü onlardan mantikli dü$ünce beklemek hayaldir.
herkes gider mersine onlar gider tersine....

Bence Bizim Güney Kürdler cok iyi politika sergilediler?
vede en akillicasi bir cizgi sergilediler!!

yani kendilerin(kürd olarak) nerde duracaklarini cok iyi hesapladilar.
insani ihlallerden kaygilarini dile getirdiler
ama bizim tersine giden apocilar gibi vay efendim israil nasil hamasla
sava$ir deyip azkala herkesten önce onlar israile kar$i CIHAD ILAN EDECEKLERDI.

Akilli Kürdün yapacagi $ey bu olmaliydi!!
yani insanlik icin insan ihlallerine kar$i duyarli ama reaksiyonda ölcülü!!
Arap terörist partisi Hamasa uzak !genelde de araplarin kürd dostu olmadigi
bilincine sahip olup!! kendilerini hic kimsenin gözüne batirmiyan kürd akillidir.

Bilemiyorum ABD den türklerin reaksiyonlari nasil göründü/görünüyor?
sanirim Brêz Hanife Bu konuda belirtirse kendisine minnattar olururz..

bana göre kürdler akilli davranirsa(en azindan güney kürdler gibi) sanirim
bundan sonra israilin destegini uluslararasi arenada alabilirler!?

iran bile cok akilli davrandi bu sürecte.
aslinda ben hizbullahla vuracagini sanmi$tim ama demeki hizbullahta ba$ina ne
gelecegini iyi hesaplami$ti..
iran ortadoguda islam liderligini(en azindan sert ciki$lariyla) birakmak zorundada
kalmasina ragmen bir kac tane kuru laftan ibaret ileriye gidemedi!!
iranin en ufak müdahalesine bile!! iranin kafasinda ne bombalar patlayacagini cok
iyi hesapladi...

Türkiye sanirim cok ileriye gitti bu sürecte!!
ermeni soykirimi Abd perlementosunda onaylanacak mi?
ermeniler bu sürecten sonra daha fazla umutlandilar gibi!
gecenlerde Ermeni di$ i$ler bakanin zamanlamasi bana göre bunlarin bir
i$aretidir..

I$te tam bu zamanda kürtlerin politaka yapma $ansi dogmu$ ama dilerim
ba4ka yönde harcamazlar.....

saygilar

Nemirdani

Kek nemirdani,Biz Kuzeylilerin başı kötü dönmüş.Ne yaptığımızın farkında değiliz.Kendimizle ilgli dahi bilimsel,sağduyulu ve mantıklı teşhisler ortaya koyamıyoruz.Dolayısıyle bizim dışımızda gelişen olayları nasıl analiz edebileceğiz. Araplar bir zamanlar sosyalizm ideolojisine sarılarak "Baas" adı altında çok fena uygulamalarla deyim yerindeyse ortalığı batırdı.İşlemediği insanlaık suçu kalmadı.Aslında Mısır eski lideri Nasır ile başlıyan Arap milliyetçiliği ile sosyalizm karışımı "Pic"bir ideoloji furyası esti ortadoğuda.Özellikle Suriye ve Irakta uzun yıllar uygulandı bu ideoloji.Suriye hala bu ideolojinin kırıntılarıyla idare etmektedir.Bu ideolojinin iki mağduru vardır. Birincisi, Kürdler.Irak ve suriye,Baas partileri yönetiminde kürdlere kan kusturmuş ve berbat milliyetçiliklerini hep bize yöneltmişlerdir. İkincisi, Arapların ta kendisi.Özellikle Baas ile yönetilen bu iki ülkede, araplar asla rahat yüzü görmemiş,ülke zengiliğinden hep mahrum bırakılmışlardır.Bu iki ülkede de mezhep ayrılığı temelinde iktidara muhalif gruplar telef edilmişlerdir.Irakta bir avuç sünni çoğunluk, Kürd ve şiileri yönetmiş,Suriyede ise bir avuç şii,çoğunluk olan sünnileri yönetmiş ve hala yönetmeye devam etmektedir. Yukarda anlattığım Arap milliyetçiliği-Sosyalizm karışımı ideoloji yavaş yavaş yerini Arap milliyetçiliği-İslamist idelojiye bırakıyor.Bana göre hem biz Kürdler ve hemde Araplar bu defa Bu yeni ideoloji sahiplerinden çok şey çekeceğiz. Nedeni basittir.Özellikle Türk ve Araplarda yoğun olan milliyetçilik, Kürdleri asla bağrına basmayacak ve yok etmek için hep bir bahane bulacaktır.Hiç merak etmeyin Kürdlerin ilk fırsatta boğazlanmalarının fetvası ceplerinde duruyor,günü gelince uygulamaya koyacaklardır. Normal Arapların dışında islami ideoloji peşinde olanların bize olan düşmanlıkları iki kattır.Bizi israilden sonra ikinci"Mel'un" halk olarak nitelendirmektedirler.Bu bizim yarattığımız bir tanımlama değil ama islamist arapların hissetikleri malesef böyledir. Ortadoğuda herşey çok karmaşıktır ve kimse kendi inandığı ideoloji veya dinin gereklerini yerine getirmemektedir.Örneğin İslam, ümmetçiliği savunur ve milliyetçiliği reddeder.Oysa Araplar tam tersi olarak İslami bir milliyetçilik tarzı geliştirmişlerdir.İlginç değil mi,Filistinliler,kendileri gibi mazlum olan Kürdleri savunacakları yerde tam tersi olarak felaketlerimizde ya sessiz kalmışlar yada karşımızda saf tutmuşlardır.İşte buda Ortadoğunun nasıl kahpe bir coğrafya olduğunu gösterir. Dikkat edilecek olursa bazı arap ülkeleri de kıç korkusundan,İsrail-Gazze savaşında alenen israili desteklediler.Onlar da islamist gruplardan korkuyor ve bu münasebetle Hamasa vurulacak darbeleri kazanç olarak görüyorlar. Başınızı ağırttım galiba ama Ortadoğuyu,Arapları iyi analiz etmeyen Kürdler fena halde yanılırlar. Biz insani değerlerimiz açısından da olsa israilin gaddarlığını telin etmeliyiz ancak arpların niyetini bilen kürdler olarakta tepkilerimizi dengeli birşekilde fazla öne çıkmadan göstermeliz ve bunu israil düşmanlığına asla götürmemeliyiz.Menfaatlerine göre hareket eden bir devlet olsada İsrail,bizim düşmanımız olan bir devlet,hele bir millet hiç değildir. Son söz,yarın Kuzey Kurdistanda başımıza büyük belalar açacak Fethullahçı ve diğer islamist gruplar kapıda beklemektedir uyanık olmakta fayda var. Sılavén germ.

Yahudi aleyhtarlığı çok pahalıya mal olur... İsrail Gazze'de ateş kesti, ancak Türkiye'de kabaran Yahudi aleyhtarlığı durulmuyor. Üstelik, AKP iktidarı, İsrail'e tepki göstermek için yola çıktı, ancak isteyerek veya istemeyerek Yahudi aleyhtarlığını sanki sürdürmek istiyormuş gibi bir tutum içinde. Başbakan bu konuya hiç özen göstermiyor. Önlem alınmazsa, bu işin faturası çok ağır olur. Bu köşe'de daha önce değindim, ancak konu öylesine önemli ki, tekrar dikkatleri çekmek istiyorum. Türkiye'de aşırı dinci çevreler, ellerine geçirdikleri bir fırsatı kullanmayı sürdürüyor ve Yahudi aleyhtarlığını yaygınlaştırıyorlar. İsrail'in Gazze'deki insanlık dışı eylemini kullanıp, olayı istismar ediyorlar ve Yahudi avına çıkma noktasına kadar gelmiş durumdalar. İsrail'e tepki, askeri harekatla hiç ilgisi olmayan Türk Yahudilerinin ölüm tehditleri almalarına, lokantalara kabul edilmemelerine kadar giden son derece tehlikeli bir noktadadır. Gidişin vahametini arttıran, AKP iktidarı ve özellikle Başbakan'ın tutumudur. Erdoğan'ın İsrail konusundaki duygusal yaklaşımı anlaşılabilir. Tepkileri de, belirli bir sınıra kadar kabul edilebilir. Ancak, sözleri öylesine sert ve temposu öylesine yüksek ki, bu yaklaşımı radikal dinci gurupları hem tahrik ediyor, hem de onların harekete geçmelerine zemin hazırlıyor. Hatta fırsat veriyor. Hele çıkıp “Arkadaşlar, Yahudilikle İsrail'in askeri harekatını birbirine karıştırmayın. Türk Yahudilerini hedef haline getirmeye hakkınız yok. Bu girişimler sert şekilde cezalandırılacaktır“ denmediği için, bu tip eylemlere göz yumulduğu, hatta göz kırpıldığı gibi bir izlenim doğuyor. Bunlar yetmiyormuş gibi, Filistin'li kardeşlerimize yardım kampanyası bile, İsrail-Yahudi aleyhtarlığı sloganlarıyla sürdürülüyor. Başbakan'ın bilmediği veya bilmesine rağmen bilmezden geldiği bir gerçek var. Bu tip sert tepkili konuşmalara İsrail alışkındır. İşte dışişleri bakanı Livni dahi, Erdoğan'ın yaklaşımını anlayışla karşıladıklarını, kamuoyundaki kabarmanın gazını almak için liderlerin böyle konuşmalarının normal olduğunu söyledi. Ancak, bu anlayışın da bir sınırı vardır. Erdoğan, İsrail ile ilişkilerin kesilmesini isteyen muhalefete “Biz devlet yönetiyoruz“ diye yanıt verdi. Yani, sözlü tepki ile ilişki kesmenin farklı şeyler olduğunu söyledi. “Biz devlet adamıyız“ diyerek, muhalefetin tuzağına düşmeyeceğini gösterdi. Ancak, tekrar ediyorum, herşeyin bir sınırı vardır. Türkiye Başbakanı İsrail ile ilişkileri kesme noktasına gelmeyerek doğrusunu yapıyor, buna karşılık o kadar sert ve o kadar sık İsrail'i yerden yere vuruyor ki, ilişkileri kesmeden kendi kendine kesme noktasına getiriyor. Kamuoyundaki tepkilerin artması, bir de Yahudi avının körüklenmesi, kontrolden çıkıverir ve Başbakan bir gün, kamuoyunun baskısı karşısında, istemese dahi ilişkiyi kesmek zorunda kalır. İlişki kesilmese dahi, kesilmişlikten beter olur. WASHİNGTON'DA KULAKLAR DİKİLMEYE BAŞLADI İsrail'in bu bölgede ne olduğunu, ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz. İsrail ile ilişki kesmeyi bırakın, kötü bir ilişki düzeyine girmek dahi, ABD ile ilişkilerinizi bozma anlamına gelir. Hele bu AKP gibi, sabıkalı iktidar tarafından gerçekleştirilirse, aynı gün “Erdoğan'ın Türkiye'yi batıdan koparıp, Orta Doğu karanlıklarına sürüklemek ve bu ülkeyi İranlaştırmak istediği“ kampanyası dünyanın dört bir yanında çınlar... Kısaca, böyle bir durum, AKP'nin laik-demokratik-batılı kesimle tüm köprüleri atması anlamına gelir. Daha şimdiden, Washington'daki bazı kulakların dikilmeye başladığını, Türkiye'deki bu gelişmelerin dikkatle izlenmeye başlandığını söyleyebilirim. Ben, Erdoğan'ın bu kadar acemi davranacağına inanmak istemiyorum. İntiharını imzalayacak kadar basiretsiz bir insan değil. Bu köşe'de yapmaya çalıştığım, dikkatleri çekip, Başbakan'ın çok ince bir buz üstünde yürümekte olduğunu göstermektir. Türkiye'nin çıkarı, İsrail'in yaşama hakkını savunmak, İsrail devleti yapsa dahi, Yahudilikle İsrail'in politikalarını birbirine karıştırmamak, Filistin'e karşı hunharca yaklaşımlarına kesin biçimde karşı çıkmaktır. İsrail devletinin ne kadar yaşama hakkı varsa, Filistinlilerin de o kadar yaşama hakkı vardır. Türkiye de, bu iki temel politikayı sürdürmek zorundadır. Ülkemizin bölgedeki ağırlığı işte bu nedenlerle artmaktadır. İkisinden birine ağırlık verilmesi, tüm dengeleri bozar. Üstelik, faturası da ağır olur. Böyle bir gelişme hiçbir şeye benzemez. Siyasi yönden AKP dinci damgasını yiyeceği gibi, zaten kriz dalgası içindeyken, Türk ekonomisinin çok muhtaç olduğu dış kaynak desteği bir anda buharlaşıp gider. Faturayı sadece AKP değil, bütün ülke öder. Bende, bu gerçekleri Başbakan'ın da bildiği varsayımından hareket edip “Aman dikkat, üstünde yürüdüğünüz buz giderek inceliyor. Bazı yerlerde çatlamalar dahi görülüyor“ diye uyarıda bulunmak istiyorum. * * * YURTTAGÜL'ÜN SEÇİLMESİ BRÜKSEL İÇİN ÖNEMLİ Bu yıl Haziran ayında Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılacak. Alman Yeşiller Partisi'nin aday adayları arasında yakından tanıdığım Ali Yurttagül de var. Halen Yeşiller Grubu'nun siyasi danışmanlığını yürüten Yurttagül, 1985'den beri Avrupa Parlamentosu'nda çalışıyor. O tarihten bu yana Parlamento'ya seçimle gelen siyasiler dışında Türkiye kökenli başka hiç kimse giremedi. Ne Türkiye'den ne de Avrupa da yetişen Türkiye kökenli gençlerden. Yurttagül'ün bu başarısının ardında aldığı eğitim ve sahip olduğu birikimin büyük payı var. Yeşiller son yıllarda Türkiye konusunda Avrupa Parlamentosu'ndaki güçlerini aşan bir etkinlik gösterdiler. Bu etkinlikte Yurttagül'ün önemli katkısı oldu. Özellikle Türkiye'de Özal'ın kazandığı 1987 seçimlerinden sonra, TBMM ile ilişkilerin canlandırılması yani Karma Parlamento Komisyonu'nun buzdolabından çıkarılması için sunulan karar tasarısının altında Yeşillerin imzası ve Yurttagül'ün önemli çabaları var. Yeşiller o tarihten bu yana zaman zaman katı eleştiriler yapsalar da, Türkiye'nin üyeliğine en tutarlı desteği veren grup. Yurttagül'ün seçilmesi sadece Türkiye için değil, Brüksel için de önemli. 2009 yılında Komisyon üyeleri değişecek. Büyük bir ihtimalle Olli Rehn genişlemeden sorumlu Komiser olmayacak. Avrupa Parlamentosu'nda da durum pek farklı değil. Türkiye'yi yakından tanıyan Cem Özdemir, Joost Lagendijk, Vural Öger, Swoboda gibi isimler bu seçimlerde aday değiller. Yurttagül seçilmezse, Parlamento'da son yirmi yıldır Türkiye politikasını izleyen kimse kalmayacak. Umarım, Almanya'da Yeşiller bu durumun farkındadır ve Yurttagül'ün seçilmesi için gereken desteği verirler. 25.01.09

Türkiye, Obama'nın Ortadoğu'da muhatabı değil OBAMA, Beyaz Saray'a geldiğinin ikinci günü Dışişleri Bakanlığı'nı ziyaret etti. Yeni Amerikan Yönetimi dünyaya açık bir mesaj gönderdi bu ziyaretle. Amerikan dış politikasına Pentagon'un damgasını vurduğu günler geride kalıyor. Obama'nın bu ziyaret sırasında Amerikalı diplomatlara yaptığı konuşmada, "Önümüzdeki yıllarda sağlayacağımız başarılarda Dışişleri'nin kesin olarak kritik bir rol oynayacağını herkesin anlamasını istiyoruz" sözleri de bunu gösteriyor. Bunun ne anlama geldiğini konuşmasının içinde yine Obama açıklıyor: "Bu genç yüzyılımız yeni bir Amerikan liderliği dönemini gerektirmektedir. Amerika'nın gücü, sahip olduğumuz silahlardan ya da zenginliğimizin boyutundan değil, inandığımız değerlerden kaynaklanıyor. Ulusal güvenliğimiz ve dünyadaki bütün insanların ortak istekleri açısından bu yeni çağ şimdi başlıyor." Bu çerçevede göreve gelir gelmez ilk işi üç karara imza atmak oldu Obama'nın, "Amerika işkence yapmayacak", "Guantanamo kapatılacak" ve "terör suçluları ile hukuk devleti sınırları içinde mücadele edilecek". Bush'un "terörle mücadele dönemi" böylece sona eriyor. Yeni yönetim, uluslararası ilişkilerde "Ya benimle ya düşmanlasın" keskinliğinin Amerika'yı sürüklediği yerden çıkartma sözü veriyor. Ancak bu yeni yönetimin terörle mücadeleyi gevşeteceği anlamına gelmiyor. Bush terörle mücadeleye Irak'tan başlarken Obama, İsrail-Filistin meselesine geri dönüyor. Kuzey İrlanda sorununun çözümünde etkin ol oynayan Senatör Mitchell'i Ortadoğu özel temsilciliğine atadığını açıklarken Dışişleri'nde yaptığı konuşmada yeni yönetimin izleyeceği yolu da belirliyor. Washington, kalıcı bir ateşkes için İsrail ve El Fetih muhatap alacak. "Barış sürecinin parçası olabilmek için Hamas şu koşulları yerine getirmelidir: İsrail'in yaşam hakkını tanımalı, şiddete karşı çıkmalı ve geçmiş anlaşmalara uymayı kabul etmelidir." *** OBAMA, Dışişleri Bakanlığı'ndaki konuşmasında Gazze'ye yapılacak yardımların El Fetih üzerinden geçmesi gerektiğinin de altını çiziyor. Bu arada Mısır'a seslenerek, bölge liderliği rolünün devam etmesi ve arabuluculuk çalışmalarını sürdürmesi isteğinde bulunuyor. "Başkan Mübarek'i aradım ve ateşkes sağlanmasında Mısır'ın oynadığı önemli rolü takdir ettiğimi söyledim. Barışın sağlanması için liderliğini ve işbirliğini sürdürmesini istedim" diyor. ABD'nin yeni başkanının konuşması, açıkça ortaya koyduğu barış koşulları Gazze krizinde, Başbakan Erdoğan'ın, Hamas'ın sözcülüğüne soyunmasının zarar verdiğini açıkça ortaya koyuyor. Erdoğan'ı sokaklar sevdi. Gerek Türkiye'de gerek Arap dünyasında popüler oldu, çünkü popülizm yaptı. Ama terörle mücadelede diplomasinin öne çıkacağı bir dönemde, diplomatik dengelerin sağlam kurulması çok önemli. Bugün Avrupa'da birçok siyasetçi Hamas'ı dışlayarak bölgede barış sağlanamayacağını söylüyor. Bir farkla, bunu yaparken ne bölge ülkelerini, ne El Fetih'i ne İsrail'i karşısına alıyor. Erdoğan gibi yapan yok. Hamas'ın sözcülüğüne bu kadar gözü kara soyunmak, örgütün muhatap alınması için etkin biçimde lobi yapma imkanını da alıyor Türkiye'nin elinden. Arap gazetelerinde çıkan haberlere göre, ateşkes görüşmeleri sırasında Mısır, Türk heyetinin toplantılara katılmasını engelledi. Obama ise muhataplarının kim olacağını İsrail, El Fetih ve Mısır ve Ürdün başta Arap ülkeleri diyerek açıkladı. Terörle mücadelede diplomasinin öne çıkmakta olduğu dönemin başında Erdoğan'ın gayretleri Hamas'ı diplomatik sürecin bir parçası haline getirmek şöyle dursun, Türkiye'yi Yahudi düşmanlarına yaklaştırdı. Erdoğan sokaklara seslenirken, o sokakların Türkiye'nin Yahudi kökenli vatandaşlarına da ait olduğunu unuttu. Hürriyet 25.01.09

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.