Kürdistan'ın Güney-Batı partileri, Mesud Bayzani'nin çarısı üzerine Hewler'de 2012'de bir araya geldi.
"Kürt Yüksek Heyeti" adı altında bir oluşuma gidildi. Formalite birkaç toplantı yapmanın dışında bir faaliyeti olmadı. Qandil'in talimatıyla PYD her şeye el koyarak oluşumu işlevsiz kıldı.
Kendine bağlı askeri bir örgütlülüğe giderek kendi dışındaki herkesi silah zoruyla egemenliğine almaya çalıştı. Buna uymayanları ya öldürdü, ya susturdu, ya göçertti.
Esad iktidarı, kendisine karşı savaşan muhalefetle uğraştığı için Kürdistan'ın Güney-Batısını kendi taşeronu Salih Müslüm/PYD'ye teslim etti.
PYD, bunun üzerine Kürdlerin yoğun olduğu üç şehirde "Kanton" kurduğunu ilan etti. Fakat oluşturdukları "Kanton"lar uluslararası alanda kabul görülmediği gibi kuranlarda yaptıkları açıklamakarla bu sistemin geçici olduğu ve Kürdlerin ileri de oluşacak "özgür Suriye'nin bir parçası olacaklarını" deklere etti.
Fakat "özgür Suriye" ne zaman kurulacağı, dahası kurulup kurulamıyacağı bilinmezliğe gömülürken ve Suriye'nin büyük ihtimalle üç parçaya bölüneceği sürecine hızla evrilirken, anti-Kürd cephesinin örgütlediği IŞID denilen uluslararası katil çetesi önce Kürdistan'ın Güneyi'ne, sonrada Güney-Batısı'na saldırttıldı. Kürdistan'ın Güney-Batısı'nda ilk hedefleri Kobani oldu. ABD'nin öncülüğünden kurulan koalisyon güçlerin hava desteği, Güney Hükümetin verdiği siyasi ve askeri destekle Kürdler Kobani'de destan yazdı.
Her ne kadar PKK/PYD bu durumu istismar ederek sanki sadece kendileri Kobani'yi koruduklarını kara yalana baş vursada savaşın her saniyesi herkes tarafından seyredildi.
PKK/PYD, Kobani gerçekliğiyle gücünün nereye kadar yeteceğini gördü. Bu işin Türkiye ve Suriye ile ilişkilendirilerek orada tutunamayacaklarını anladı. Şu an bir politika değişikliğine gidildiği bir izlenim yaratılarak 2012 yılındaki oluşum benzeri bir oluşum için Mesud Barzani'in çağrısına icabet ettiler. Şu an Güney Kürdistan'da toplanmış durumdalar. Büyük ihtimalle bir anlaşma sağlayacaklar. Sorun bu değil, sonrasıdır.
Bundan sonra nasıl davranırlar biraz da IŞID ve benzeri güçler ile arkalarındaki devletlerin Kürdlere karşı yürüteceği politika ve pratiği ile uluslararası güçlerin buna karşı tavrı belirleyici olacaktır.
Burada Güney Kürdistan Parlementosunun öngörüsüzlüğüne dikkat etmek istiyorum. Birkaç gün önce toplanarak Güney-Batı'ya ilişkin bazı kararlar almştır. Her ne kadar beş karar diye lanse edilsede iki karar dikkat çekmektedir. Bu kararlardan ikincisi: "Kürdistan Hükümeti kendi imkanları dahilinde, Rojava Kürdistanı’na mali destek vermelidir," ki bu olumludur.
Birinci karar: "Kürdistan Parlamentosu, Güney Batı Kürdistan halkının her türlü yönetim biçimi hakkındaki iradesine destek verir. Hükümet de bu temelde resmi ilişkiler geliştirmelidir," şeklindedir.
Bu karar felakettir. Süreci doğru okumama ve parçacı anlayışın bir kez daha tezahürüdür. Kürdistan'ın bağımsızlık ve birliğini boşa çıkaran bir karardır. Ayrıca şu an nemenem "Kanton"ların Güney-Batı Kürdistan halkının iradesiyle alınan bir yönetim biçimi değildir. Halkın bir seçim veya referandumla aldığı bir karar olmayıp PKK/PYD'nin yukarıdan bir dayatmasıdır. Ki bu yönetim biçimi bugün var, yarın tasfiye edileceği PYD yetkililerin kendi açıklamalarıdır. Amaç Güney-Batı Kürdistan'ı Suriye eğemenliğinde tutma girişimidir. Bu plan sömürgecilerimizin kendi taşeronları PKK/PYD eliyle uygulanmasıdır. Bunu sokaktaki insan görebiliyorda, nasıl olurda Güney Kürdistan Hükümeti bunu görmeyebilir?
Gördükleri kesin. Fakat planlamalarında Kürdistan'ın bağımsızlığı ve birliği olmayınca hangi parça örgütleri nasıl davranıyorsa canları cehenneme tavrıyla bana ne dercesine bu kararlarıyla bir kez daha deklere etmişlerdir. Bu tavırlarıyla Kürd milletinin bağımsızlık ve birlik yürüyüşüne büyük bir darbe indirilmiştir. Daha ötesi sömürgecilerimizn taşeronları eliyle uygulamaya koydukları planı Güney Kürdistan Hükümeti meşrulaştırmıştır.
Defalarca ifade edilmiştir. Bir kez daha ifade edilmekten zarar gelmez.
Lozan'da Kürdlere dayatılan kölelik anlaşması Kürdler dışında herkesin çıkarına cevap veriyordu. Kürdler buna karşı bir yüzyıldır savaştı. Kürdler bir tarafta, dünya bir taraftaydı. Kürdlerin gücü tüm dünyayı yenmeye yetmedi. Kürdistan'ı egemenliğinde tutan devletlerde ikinci dünya savaşı sonrası ABD ve SSCB'nin başını çektiği kamplara dayanarak kendilerini yaşarttı. 1990'larda SSCB'nin başını çektiği kamp dağılırken ABD tek başına dünyaya yeniden bir şekil vermeye çalıştı. Önüne "yüzyılın projesi" dedikleri önce BOP ve sonra GOP olarak isim alan projelerle önce Afganistan, sonra Irak'a askeri olarak müdahale ederek start verdi.
Kimilerinin üçüncü dünya, kimilerinin ismi konulmamış savaş dedikleri müdahaleler peşpeşe geldi. Tunus, Mısır, Libya ve derken Suriye. Suriye dışındaki ülkelerde yönetimleri alaşağı ederek bir balans ayarı çekmekle meşkullar. Suriye de ise bir kaos durumu yaşanıyor. İran sırasını bekliyor. Türkiye ateş üstünde. Kendini hangi kayaya vuracağı şokunu yaşıyor.
Olan biten şu: Bu savaş Ortadoğu'daki eski statükoyu koruyan ve değiştirmeye çalışan güçler arasında oluyor. Kürdlerin çıkarı mevcut statükoyu değiştirenlerin çıkarıyla çakışıyor. Kürdistan'ın Güneyi'nin politik güçleri buna uygun bir politika izlediklerinden mevcut kazanımlara ulaştılar.
Sömürgecilerimiz ise mevcut statükonun esas savunucu güçlerdir. Mevcut statükoyu değiştirmeye çalışan ABD ve müttefiklerinin hedefindedirler. Burada PKK/PYD ve endeksli güçlerin durumu önem kazanmaktadır. Bunların bugüne kadar izledikleri politika ve pratik ile sömürgecilerimizin taşeronları olduklarını ispatlamışlardır.
Fakat son gelişmeler ve özelikle Kobani gerçekliğiyle bu politika ile hitap ettikleri kitleyi eskisi gibi yönetemiyecekleri açığa çıktığını, artık yolun sonuna geldiklerini görüyorlar. Kitlenin istemi ile yönetimin politikası zıt temelde olduğu giderek belirgenleşiyor. Burada PKK/PYD bir karar vermekle karşı karşıya kalacaktır. Manevra alanlarıda çok sınırlıdır. Ya bugüne kadar olduğu gibi sömürgecilerimizin taşeronluğunu yapıp açıkça onların çıplak askeri olmaya devam edecekler, ya da kendilerini yaşatmak için efendi değiştireceklerdir. Ki bu bir bütün olarak PKK/PYD yapılanmasında mümkün değildir. Yönetimde Türkiyeci ve Suriyeci MİT'ci ve Muhabaratçı bir ekibin olduğu sır değildir. Bunların tasfiyesi mümkün mü, değil mi önümüzdeki süreçte açığa çıkacaktır. Temenimiz PKK/PYD içindeki Türkiyeci ve Suriyeci kast kesimlerin tasfiye edilmesi, Kürdistani yurtsever bir ekibin hakim kılınması ve Güney ile ilişkinlendirilmesidir. Bu süreç yaşanacaktır.
Sürecin bu yöne evrilmesi Ortadoğu'yu yeniden şekillendüren güçlerin planlamasınada uygundur. Böylesi bir evrilme Kürdistan'ın iki parçasının birliğini ve bunun ötesi Akdenize ulaşma imkanını yaratacaktır. Bu da, bağımsız ve Büyük Kürdistan'a giden yolun çok önemli bir merhalesi olacaktır.
Bunun uluslararası koşulları fazlasıyla vardır. Sorun gelip Kürd siyasal güçlerine takılmaktadır. Kürd siyasal güçleri süreci doğru okur, milli bir politika oluşturur, bu temelde birliği sağlar ve önüne bağımsızlık, ülke ve millet birliğini koyar, bunun mücadelesini verir ve bunu uluslararası güçlere dayatırsa kazanmamaları için hiçbir sebeb yoktur.
Fakat bu değil de, her kesin parçası kendisine, hangi parçada oradaki parti/partiler nasıl yaşamak istiyorlarsa öyle yaşasın mantığıyla davranılırsa hem kendileri, hem de kendileriyle birlikte Kürd milleti kaybedecektir.
Tercihler bu kadar açık ve nettir. Orta bir yol yoktur. Temenimiz başta Güney Kürd Hükümeti olmak üzere dört parça Kürdistan'daki politik güçlerin kendini gözden geçirmesi, ezen devletlerle birlikte yaşamayı ve parçacılığı aşması, bağımsızlık ve birliği hedeflemeleridir.
Şu bilinmelidir. PKK/PYD'nin "Kanton" ucubesi ile başta Güneyli partilerin parçacı yaklaşımları arasında öz de bir fark yoktur. Her iki görüşte Kürd/Kürdistan'ı bölen yaklaşımlardır. Her ne kadar Kürd/Kürdistan parçalanmış olsa da, Kürdler bir millet ve Kürdistan bir ülkedir. Kürd/Kürdistan Devriminin hedefide bu parçalanmışlığı gidermektir. Kimse bundan kaçınamaz. Kaçınanlar aşılacaktır. GOP'un planlaması budur. Kürdistan'ı eğemenliğinde bulunduran devletleri hedeflemiş durumda ve böleceği kesinlik kazanmıştır. Kürd siyasal önderliği bunu görüp, buna uygun bir politika ve kendini buna göre pratikleştirirse Büyük Kürdistan gerçekliğe kavuşacaktır. Kürd siyasal güçleri, işi yokuşa sürmeden, başka arayışlara sapmadan yaşanan sürecin ruhuna uygun davranırlarsa 21. Yüzyıl Kürdlerin yüzyılı olacaktır.
16 Ekim 2014