IŞID'ın Kürdistan'a saldırısı getiri ve götürüleri açısından irdelenmelidir. Aslında bu geniş bir konudur. Ben sadece yüzeye çıkan iki trajik olaya dikkat çekmek istiyorum.
IŞID'ın Musul'a saldırısı sonrası Kürdler işgal altındaki topraklarının büyük bir kesimini zahmetsiz olarak kurtardı. Daha ötesi oyun korucular bunu Kürdlerin kucağına verdikleri inancımı koruyorum. Daha ötesi de vardı. Kürd önderliği gereğini yapmadı. Tutuklu davrandı. Gereği gidebileceği kadar gitmesiydi. Bu, Bağdat'ta kadar da olabilirdi. Hiçbir engel de yoktu. Uluslararası koşullar buna müsaitti.
Yapılması gereken yapılmayınca daha doğrusu Kürd önderliği rehavete kapılınca IŞID ve arkasındaki bazı güçler gereğini yaptı. IŞID tek merkez tarafından idare edilen bir yapı değildir. Çok kocalı Hürmüz gibidir. Birçok gücün IŞID üstünde etkisi vardır. Bu güçlerden birileri IŞID’ın Kürdistan'a saldırısını devreye koydu. Kürdler daldığı rehavette buna eklenince Şengal'deki trajedi yaşandı. Aslında bu saldırının Şengal trajedisini aşan birçok boyutu vardır. Ortaya çıkan ve çıkacak sonuçlarıyla çok yönlü olarak ele alınabilir…
Mesud Barzani'nin “tüm dünyanın gücüne sahip olsak kimseye saldırmayız, tüm dünya bize saldırsa da teslim olmayız” düşüncesi yaşanan realiteyi doğru algılamaktan çok uzaktı. Bu rehavete davetiye çıkarmak demekti. Ve sonuçları ağır oldu. Şengal'deki trajediye yol açtığı gibi, sömürgeci güçlerin taşeronlarına serbestlik kazandırdı.
Oysa IŞID'ın Musul'a saldırısıyla Kürdler için büyük bir fırsat doğdu. Irak fiilen üç bölge şeklinde ayrıştırarak üç otorite yarattı. Kürdlerin bağımsızlık ilan etmesinin olanağını verdi. Fakat Kürd önderliği bu şansı da ellerinin tersiyle itti.
Oysa IŞID'ın ilk önce Musul ve ardında Kürdistan'a saldırısı Kürdler için büyük bir şanstı. Fakat ne yazık ki Kürdlerin çok başlılık konumu, her bir partinin sömürgeci bir gücün siyasetinin taşeronluğunu yapması, bütünlüklü ortak milli bir siyaseten uzak olmaları ayağa gelen bu şansın yitirilmesine yol açtı.
Her ne kadar Kürdler, şimdi kendini toparlayıp geniş çaplı bir saldırıya geçmiş olsalar da planlamada görüldüğü kadarıyla bağımsızlık düşüncesinden çok uzak bir yerde olduğunu da açığa çıkardı. Şu an darmadağın olmuş Irak Arap devletini yeniden toparlanma görevine soyunacakları ortaya çıkmıştır.
Bu ve benzer çıkmazlarını masaya koyup kendilerini gözden geçirmeleri gerekirken Şengal, Osman Baliç, kızı Rewşen ve diğer benzeri trajedilerin sorumluluğundan nasıl kurtuluruz gibi ucuz bir siyaset izlemektedirler.
Şengal katliamı ve ardından yaşanan trajedinin günah keçisi KDP Şengal Sorumlusu Serbest Bapiri ilan edildi. Sahi sorun bu kadar basit mi? Şengal katliamı bu kadar basite indirgenebilir mi? Bela geliyorum diye barbar bağırırken oralı olmayan KDP katliam ve yaşanan trajediden sonra sorumlu arayışına girip sorumlu olarak Serbest Bapiri'yi ilan etmesi ne kadar doğru? Dahası KDP'yi ve dolayısıyla Kürdistan Hükümeti'ni yaşanan trajedinin sorumluluğundan kurtarmaya yeterli mi?
Peki, Osman(Şoreş? Baliç ve üç yaşındaki kızı Rewşen’in hunharca katledilmesinin sorumluluğunu kime yıkacaklar? Yaşanan sıradan bir polisiye tedbirsizlik olayı mı? Ki defalarda yetkililere başvurmasına rağmen kendi egemenlik alanındaki savunmasız bir insanın can güvenliğini almaktan uzak bir sorumsuzluğun günah keçisi sadece Zaxo güvenlik güçleri sorumlu tutula bilinir mi?
Sorular, sorular, sorular...
Şengal’de olup bitenler, Osman ve Rewşen’in katledilmesi ve benzeri trajik olaylar, başta hükümet olmak üzere mevcut tüm partilerin içinde bulundukları açmazlarını sorgulamayı zorunlu kılar. Bunun üstünü kapatan kendileri kaybeder.
13 Ağustos 2014