Bir toplumun geçmişte yaşadığı katliam ve travmalar eğer toplumun bugünkü nesilleri tarafından ele alınıp belirlenme ihtiyacı duyuluyorsa, katliam ve travmaların hafızalarda oluşturduğu etkinin devam etmekte olduğunu gösterir. Aynı zamanda bu nesillerin geleceğe yönelik beklentilerin de umutsuzluk verileri taşıdığının gösterir.
Yaşanan katliamlara tanıklık edenlerin "oğlum/kızım daha neler yaşandı neler" uyarısıyla büyüyenler enselerinde o korku ve zulmün gölgesini hala hissetmektedirler. Bazılarımız bu korku ve zulümleri içimizde büyüterek taşırken, bazılarımız da bunu bir şekilde dile getirerek atlatmaya çalışıyor. Ama ne ettikse de bunları hala atlatabilmiş değiliz. İçinde bulunduğumuz psikolojik gelgitler bunu çok net bir şekilde göstermektedir.
Yıllarca kendilerine bile itiraf etme korkusunun olduğu bir ortamda büyümüş olmanın ne olduğunu yaşayamayan anlayamaz, ancak bunu tahmin edebilir. Oysaki tahmin etmek hiç bir zaman yaşananı bire bir anlamak değildir. Dolayısıyla korkunun ecele faydası yoktur. Eğer bu ortamda yetişenler umutlu bir geleceğin olması arzuluyorlarsa katliamlarla donanmış tarihleriyle yüzleşmek zorundadırlar.
Yıllardır resmi tarihin bizlere isyan ve şakilik olarak sunduğu Şeyx Seid kıyamının yıldönümünde resmi tarihin belki arşivlerinde bile izlerine rastlanılmayan 1927’de yaşanan Hegederi katliamından söz edeceğiz. Bu katliamı gündeme almanın temel amacı resmi tarihin bir şekilde kirlettiği zihinlerimizin doğru olanı görerek yerel hafızanın tazelenmesine vesile olmaktır.
Resmi tarihin “Bicar (Pêçar) ayaklanması olarak lanse ettiği, oysa 1927 yılının Ekim ve Kasım aylarında Genc’e (Darêheni) bağlı Mıstyan- Botyan ve Murtazan yöresindeki köylerden toplanan kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan 83 kişinin yakılarak katledildiği bir soykırım var yerel hafızada.
Hegederi katliamı yerel hafızada döneme ait kanayan yaralarından biri olmaya devam ediyor. 1927’de bu vb. katliamları gerçekleştiren Cumhuriyet rejiminin temel hedefi yörenin insanlardan arındırılarak denetim gücünü sağlamaktı. Ancak bu yörede 1990’lı yıllarda gerçekleştirilen köy boşaltma ve yakma olayları da bu hedefin hala istenilen düzeyde sağlanamadığının göstergesidir.
1927 katliamlarının yaşandığı köylerin büyük bir kısmını dolaşma imkânı bulduğum için yörenin arazi yapısı sarp dağlardan oluşmaktadır. Devlet bugün burayı denetlemek amacıyla Bingöl/Diyarbakır karayolunun en yüksek noktasına askeri bir birlik konuşlandırmıştır. Buda hedefinin henüz amacına ulaşmadığını göstermektedir.
Yörede Şeyx Seid kıyamının önemli figürlerinden biri olan Emino Mıko’nun torunu Abdullah anlatıyor. O dönemde yaşayanlara tanıklık etmiş dedem ve yaşım dolayısıyla gördüğüm diğer kişilerin anlatımına dayanarak o gün olanlar şu şekilde cereyan etmiştir. (Dedem 1969 yılında vefat etmiştir.)
Hamit Mıh Wısıf o gün köyde hayvan gütme sırasının kendi ailesinde olduğu için hayvanlara gittiğini ve öğle vakti eve yemek için geldiğinde köyün askerler tarafından sarılmış olduğunu gördüm. Annem bana yemek verdikten sonra yetişkin olduğumdan dolayı (17-18 yaşlarındaydım) kalk git mahkûmların yanına belki kurtulursun dedi.
Bende kalktım gizlice dere boyu yürüyerek mahkûmların bulunduğu noktaya vardım. Bana köyü saran asker sayısını sordular. Bende köyün etrafının sarıldığını söyledim. O noktada akşam vaktine kadar bekledik köylerin birçoğu askerlerce denetlendiği için mahkûmların yiyecek bir şeyleri kalmamıştı. (Mahkûm denilenler o yörede Seyx Seid kıyamına katılıp, kıyam akamete uğratıldığında teslim olmak yerine dağlara sığınarak mücadeleye devam edenlerdi.)
Beni ve Elî Wısıfî Şengemin köyüne giderek yiyecek bir şeyler alıp getirmek üzere yolladılar. Kalkıp dere boyu yürüyerek yol üzerindeki Şeyxmiran’a vardık. Girişte Âm Eli’nin evinin orada büyük bir ceviz ağacı vardı. Güz mevsimi olduğu için cevizler alta dökülmüştü, biraz ceviz toplamak için etrafı dolaşırken yerde bir ayakkabı gördük. Etrafa bakınca ağacın altına sığınmış yaralı bir kız çocuğu vardı. Bizi görünce Allah rızası için biraz su verin dedi.
Arkadaşım ona ayakkabıyla su getirdik ben bu arada ne olduğunu sordum. Şengemin’de insanların askerler tarafından öldürüldüğünü ifade etti. Getirilen sudan kendisine verdik biraz içince hemen oracıkta can vererek vefat etti. (Şengemin’de öldürülen 14 kişi silah ve süngülenme marifetiyle öldürülmüş ve köydeki evlerin tümü de yakılmıştır.)
Geri dönüp arkadaşlarımıza durumu anlattık. Oradan kalkıp gece karanlığından yararlanarak yürüyüp Şeyxmiran bölgesinde yüksek bir noktaya vardık. O noktadan Hegederi köyü görülüyordu. Baktık ki Hegederî’deki evler yanıyor. Benle Eli Âm Êm ses çıkarmayacak şekilde yürüyerek 50 m kadar köye yaklaştık. Arkadaşım biraz önümde yürüyordu. Ancak daha fazla yaklaşamadı. Askerlerin hala köyde olduğunu fark ettiği için geri döndü.
Değişik bir kokunun olduğunu canlıların yakıldığını ancak bilemiyorum hayvanları mı yoksa insanları mı yakmışlar çözemedim dedi. Köye giremediğimiz için geri dönerek arkadaşlarımızla beraber köyün aşağısında yer alan derede saklandık. Askerler o gece köyde kaldılar. Sabah güneş doğunca Kawar köyüne doğru hareket etmeye başladılar.
Askerleri gittikten sonra yola koyularak köye vardık. Vardığımızda köyde hiçbir canlı insanın kalmadığı aynı zamanda evlerde dâhil her şeyin yakıldığını fark ettik. Êlilerin evi dediğimiz noktaya geldiğimizde yukarıdan bir insanın gelmekte olduğunu gördük. Yaklaştığında Said Mık Tavıs denilen kişi olduğunu anladık. Kendisine nereden geldiğini sorduğumuzda askerlerin kendisini yakaladığını ve köylerden insan toplamak için rehber olarak kullandığını söyledi.
Bu sabah Kawara kadar kendisini götürdüklerini artık işlerinin kendisiyle kalmadığını bu nedenle de serbest bıraktıklarını ifade etti. Ne olup bitiğini sorunca dün çevre köy ve mezralardan yakaladıkları insanların buraya getirildiğini ve topladıkları insanları bir eve doldurarak yaktılar. Ancak yakılanlar arasında yetişkin erkeklerin olmadığını hepsinin kadın, çocuk ve yaşlılardan oluştuğunu söyledi.
Erkeklerinde Kawar yolu üzerinde bulunan en yüksek tepede süngülenerek öldürüldükleri bilgisini verdi. Bunun üzerine arkadaşlarımızla ahd ederek askerlerin peşine düşmeye karar verdik.
Bu köyde yakılan 83 kişinin isimlerine tam olarak ulaşamadım. Bu nedenle isimler eksik olduğu için liste vermeyeceğim. Ancak bir kısmının isimleri kayıtlı olarak elimde var. Bir sonraki yazıda hem süngülenen erkeklerin katliamından hem de bu bölgede yaşanan diğer öldürülenlerden bahsetmeye çalışacağım.
Hegederi köyü yüksek bir noktada olduğu için çevre köy ile mezralar önce çembere alınmış kaçamayan ve saklanma fırsatı bulamayanlar yakalanarak buraya getirilerek yakılmışlardır. Askerlerin hangi noktadan buraya geldikleri yönünde farklı ifadeler olsa da yöredeki köyler dikkate alındığında çember şeklinde gittikçe daralan alan hâkimiyeti oluşturarak geldikleri belli oluyor.
DEVAM EDECEK
Kaynak: ufkumuz com