Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 7 December 2011

NOT:
buyük kitlelere ulasabilen facebook gibi sosyal medya araclari bir bakima kurdistan forum gibi tartisma platformunun islemivini kisitlamistir. bu bakimdan bu tartisma zincirindeki tüm yazilar ayni zamanda facebooktan aktaridir ayni zamanda bir denemedir.

DAWETNAME! (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:11

 Selahattin Ali Arik ‘ın kaleme aldığı  “Dr. Şıvan, Sait Elçi, Süleyman Muinive Kürt Trajedisi(1960-1975)” kitap tanıtım sohbetinde buluşmak,    40. ölüm yıldönümü vesilesiyle Dr. Şıvan ve arkadaşlarını anmak için sizi aramızda görmekten mutluluk duyarız.     Civina guftuhgoyê ya danasına kitêba ku ji alîyê Selahattin Ali Arik ve hatîye nivîsandin; “Dr. Şıvan, Sait Elçi, Suleyman Muînî û Trajediya Kurd(1960-1975)”   de em daxwaz dikin ku bi hev re bin. Lewre ev roja 40 salîya kuştina Dr. Şıvan û hevalên wî ye, ji bo biranina wan jî em   daxwazin ku  bi hevre bin. Bi vê hevditinê dê dilxweş bibin!            Kitavo ke hete Selahattin Ali Arık ra nuştox kerdo û Weşenen Pêrî ra weşeniya, “Dr. Şıvan, Sait Elçi, Suleyman Muini û Trajediya Kurd (1960-1975)” ser gesey kerdene, Dr. Şıvan û hevalune dey xo vîr ardene, ora gore simarê silayîya. ***   Tarih: 26 Kasım 2011  Saat 13,30-17,00    Hill Oteli / Taksim İstanbul.         İrtibat:  Pêrî Yayınları           Tel: 0216 347 26 44       GSM: 0533 488 01 12  

Selahattin Al… (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:14

Dr. Şıvan'ı ve 1960-1975 yılları arasında oluşan Kürt Trajedisi'ni anlatan kitabımın yayınlanmasından sonra, 26 Kasım 2011 tarihinde Dr. Şıvan'ın 40. ölüm yıl dönümü dolayısıyla Taksim Hıll Ötel'de bir toplantı organize ettik.      Öncelikle böyle bir toplantının ilk olması itibarıyla içeriği  dolayısıyla doyuruculuğu tartışılır. Ancak ekşikliklerimize rağmen toplantı bizim acımızdan verimli, olumlu ve seviyeli geçmiştir.      Toplantıdan önce Dr. Şıvan'ın düşüncelerinin ve mücadelesinin, şahıs olarak onu seven bazı çevrelerde çekinceler yarattığı düşüncesinde idim. Ve bu çevreler toplantıya gelmediler. Demek ki bu çevrelerin halen bu konuda çekinceleri devam ediyor. Bu çevrenin başında doktorun kendi köylüleri geliyor.      "Onun için Cıvrak ile Qumri", Qısle ile Zaxo arasında bir fark yoktu. Ancak Dr. Şıvan'ı anlama konusunda Qumrı ile Civrak ve Qısle ile Zaxo arasında önemli derecede bir fark vardır. Yani bizim Cıvrak, Qısle ve Dersim olarak Dr. Şıvan konusunda sorunumuz var. Dr. Şıvan'ın düşüncelerinin ve mücadelesinin tasvip edilmemesi sorunun bir boyutudur. Sorunun bir diğer boyutu ise bu düşünceleri ve mücadeleyi tasvip eden kişilerin ilgisizliği ve vurdum duymazlığıdır.      Bu kitabı yazmamın nedenleri arasında Dr. Şıvan'ın bilinmesi yanında onun  düşüncelerinin ve mücadelesinin konuşulup tartışılmasıdır. Dr. Sıvan'ın düşünceleri ve mücadelesi yazılıp, konuşulup tartışılırsa o daha iyi anlaşılacaktır -Özellikle genç kesim ve doktorun hemşerileri-. Dr. Şıvan konusunda yazmak, konuşmak, toplantı yapmak gibi faaliyetlerin bu sorunun çözümüne katkı sunacağı inancındayım. Bunun günümüzde tartışılan Dersim Tertelesi konusunun anlaşılmasına da katkı sunacaktır.     Olumlu, yararlı ve seviyeli geçen bu toplantıya katılan ve katkı sunan herkeşe teşekkür ederim. Ve her şeye rağmen bu konuda ki çabalarımız devam edecektir.     Yeni faaliyetlerde buluşmak umudumla...                                                                                                                                 Selahattin Ali 

Abdurrahman Önen (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:22

İki Said’in öldürülmesi Kuzey’de uzun yıllardır sürdürülen özgürlük mücadelemizin çok önemli tarihsel olaylarından biridir. Dr. Şivan kuzeydeki ulusal özgürlük mücadelemizin modernite aşamasının önemli siyasi figürlerinden biridir. 40. yılında Dr. Şivan’ı anmak üzere toplanıyoruz. Anma tarzımızın da tartışılması gerektiğini düşünüyorum. Bana göre Dr. Şivan’ı anmak sadece Dr. Şivan’ı değil, yitirdiklerimizi anmak, anılarının mücadelemize rehber olmasını sağlamak, aynı zamanda onlarla tartışmaktır. Dolayısıyla benim açımdan Dr. Şivan’ı anmanın en devrimci tarzı, en doğru tarzı; aynı zamanda Dr. Şivan’la tartışmaktır. Bunu çok az yapıyoruz maalesef, bunu çok az yaptığımız için de ciddi sıkıntılar çekiyoruz. Örneğin; bugün Seyit Rıza “Kerbela evladı” “evlad-ı Kerbela” olarak tartışılıyor, “evlad-ı Kerbela” olarak anılıyor. Şu soruyu sormamız lazım: “Kerbela nere, Dersim nere?” diye sormamız lazım. “Evlad-ı Kürdistan” olduğu için öldürülen Seyit Rıza’yı, Seyit Rıza’yla da tartışarak anamadığımız için belki; bugün “evlad-ı Kerbela” olarak tartışılıyor. Resmi tarih, gizli tarih, muhalif tarih  Şimdi böyle önemli olayları ya da böyle önemli insanları değerlendirmeye çalıştığımız zaman karşımıza şöyle bir sıkıntı çıkıyor; herkesin ayrı bir Dr. Şivan’ı var. Herkes durduğu yerden ve hedefleri bakımından nasıl bakıyorsa, onun kendine göre bir Dr. Şivan’ı oluşuyor. Benim durduğum yer bakımından gördüğüm: Dr. Şivan, kuzeyde ulusal özgürlük mücadelemizin modernist aşamasındaki en önemli siyasi lideridir. Benim baktığım yerden bana böyle gözüküyor. Onun için onu hakkıyla anmak, biraz da onunla tartışmakla mümkündür. İkinci konu şudur; tarih ilginç bir alandır, bana göre ideoloji ile bilim arasında bir disiplindir. Tarih bilimi diye bir bilim yoktur. Tarihin de çeşitli türleri var; resmi tarih, gizli tarih, muhalif tarih gibi çeşitli türleri var. Bunlardan resmi tarih tümüyle ideolojik olan, burada ideolojiyi yanılsanmış bilgi anlamında kullanıyorum. Resmi tarih tümüyle böyle bir tarihtir. Muhalif tarihin daha bir bilime yakın olduğu söylenebilir. Gizli tarih ise; daha gerçekçidir, resmi tarihe göre daha gerçekçidir. Bir örnekle anlatmak gerekirse; Türk gizli tarihinde Kürt millet varlığı ve Kürdistan varlığı hiçbir zaman reddedilmez. Gizli tarih yönetenler içindir, yönetenler için yazılan tarihler olduğu için de burada gerçekçilik önemli bir ölçüttür. Türk resmi tarihinde Kürtler ve Kürdistan yoktur. Ama Türk gizli tarihinde bunlar her zaman vardır, hiçbir zaman inkar edilmez. Dünyada 208 tane millet var, bu aynı zamanda 208 tane resmi tarih anlamına geliyor. Resmi tarihin bir özelliği de şudur; o ülkede o milletin egemen siyasal düşüncesini de belirler. Sağcısından solcusuna kadar Türkiye’deki bütün siyasi akımlar, bütün düşünce akımları Türk resmi tarihinden etkilenmişlerdir.

Abdurrahman Önen (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:25

Abdurrahman Önen Şimdi biz devletsiz bir ulusuz, devletsiz bir ulus olmanın bir görünümü de odur; bizim bir resmi tarihimiz de yok. Yani egemen olan çoğunluk olarak Kürt halkının doğru bulduğu bir resmi tarihimiz de yok, bu devletsiz olmamızın bir sonucu. Ama doğa gibi toplum da boşluk tanımıyor ve yıllarca Kürt toplumu resmi tarih yokluğunu başka bazı şeyler ile doldurmaya çalışmıştır. Neredeyse her aşiretin kendine özgü bir resmi tarihi vardır, her şeyhin her tarikatın kendine özgü bir resmi tarihi vardır. Bunlar çoğunlukla ve maalesef sözlüdürler. Modernist aşamada bir diğer tarih de parti tarihleridir. Maalesef kuzeyde partilerimizin de başı sonu belli bir resmi tarihleri yoktur bu da ciddi bir handikaptır. Bu resmi tarihler olsa, belki tartışmanın önünü açar. Resmi tarihleri doğru bulmadığım halde, belki tartışmanın önünü açar. Şivan meselesine bağlı olarak şu noktaya gelmeye çalışıyorum; güneyde bir resmi tarih yazılımı görülmeye başlandı. Ben Mesut Barzani’nin iki ciltlik Barzani kitabını güneyde KDP ya da Mustafa Barzani ekseninde bir resmi tarih yazımına giriş olarak değerlendiriyorum. Kuzeyde de son yıllarda özellikle anılarla yer yer de parti grup ideologlarının yazılarıyla farklı grup/parti/çevre resmi tarihleri oluşmaya başladı. Örneğin; Kemal Burkay’ın anılarını kuzeydeki mücadelenin son 50 yılının PSK zemininde yazılmaya çalışılan resmi tarihine giriş olarak değerlendirebileceğimizi düşünüyorum. Bütün bunları şunun için söylüyorum; 1971-72’de ben üniversiteye başlamıştım, Dr. Şivan’ın öldürülmesini üniversitede duymadım ben. Derik’te, Mardin’de, o çevrede duydum. Bize gelen ilk resmi senaryo şuydu; Dr. Şivan nedenleri zaman zaman değişmekle beraber, yani bazen Türk Devleti’nin ajanı olduğu için, bazen para karşılığında, bazen bazı menfaatler karşılığında bazen de Mustafa Barzani’den gizli işler yaptığı ve Sait Elçi’nin bunu deşifre etmesinden korktuğu için masum Sait Elçi’yi öldürmüştür: Güney KDP’si tarafından ve Kuzey KDP’sinin de dahliyle ölüme mahkum edilmiştir. Bu resmi senaryo aşağı yukarı 5 yıl tartışmasız sürdü. Bunun bir alternatifi yoktu. Bunun bir nedeni de tabi Şivan’ı tartışırken Şivan’ın ardıllarını da tartışmamız lazım. Şivan’ın ardıllarının Şivan’la ilişkisini de tartışmamız lazım. Burada ardıllar derken özellikle KİP’i, KİP’ten önce Kürdistan Devrimci Partisi’ni, daha sonra Peşeng’i kastediyorum. Bunların Şivan’la ilişkilerini de tartışmamız lazım. Sonuçta 1975-76’ya kadar bu resmi KDP senaryosu üzerinden olayı anladık. Ve aşağı yukarı hemen herkes de bu resmi senaryoya inandı. Çok sınırlı sayıda olayın içinde olan kadrolar hariç, kuzeyde egemen senaryo oydu ki; Şivan şu ya da bu nedenle Sait Elçi’yi öldürmüş, devrim de onu cezalandırmıştır. 75-76’dan sonra ikinci bir resmi senaryodan haberdar olmaya başladık. Bu ikinci resmi senaryo da şudur; bu özellikle Şivan’ın ardılları tarafından ifade edilen bir resmi senaryodur. Bu resmi senaryonun da özelliği şudur; Şivan’ın partisinin hiçbir hatası, kabahati, dahli yoktur. Amerika Birleşik Devletleri ve Güney önderliği oturup bir komplo kurmuşlar, demişler ki: “kuzeyi nasıl siyasal lidersiz bırakabiliriz?”, Ama kuzeyde de özellikle “Dr. Şivan’ı nasıl ortadan kaldırabiliriz” diye oturmuşlar bir komplo hazırlamışlar. Sait Elçi’yi öldürmüşler, “Sait Elçi’nin öldürülmesinde hiçbir şekilde Dr. Şivan’ın dahli yoktur”, bunu bahane ederek bir de Dr. Şivan’ı öldürmüşler. Bu ikinci resmi senaryo idi. Bu ikinci resmi açıklama da aşağı yukarı 75-85 arasında kuzeydeki Kürt siyasi hareketlerinin çoğu tarafından kabul edildi. Tabi bunun kabul edilmesinin de bazı nedenleri var. Uzatmadan söylemek istersem: 1- 1975’te Barzani yenilmiştir, düşenin pek dostu yoktur, Barzani’ye yöneltilen her türlü eleştiri çok rahat kabul edilebilir hâle gelmiştir. 2- Kuzeydeki hareket tümüyle kendisini komünist olarak tarif etmeye başlamıştır. Kendisini komünist olarak algılamaya başlamıştır. Bu komünistliği de, bu senaryonun kabul edilmesi ve geçerli addedilmesi için bir diğer faktör olmuştur. O kadar çok komünist ilan etmiştir ki kendisini; Sait Elçi’nin partisi de KUK’a dönüşerek o da kendisinin komünist olduğunu söylemiştir. Kuzeyde komünist olmayan bir siyasi hareket kalmamıştır, bu da onu tetiklemiştir. Son 10-15 yıldır bu iki resmi senaryonun dışında bir de insanlar konuşmaya başlamıştır. Bütün bu dönem boyunca özellikle olayın içinde olanlar ve özelikle Şivan’ın ardılları susmuşlardır. Sadece böyle bir komplonun varlığını söylemişlerdir, ama “orada ne olup bitti”, “Şivan hangi saiklerle hangi ilişkilerle oraya gitti”, “orada ‘İsê Suwar’ ile ‘Esad Xoşevî’ ile kurduğu ilişkiler ne idi”, “Barzani ile kurduğu ilişkiler ne idi”, “burada gerçekte bir sorun yok muydu”, “olay tam olarak nasıl gelişti”, bu konuda en fazla susanlar Şivan’ın ardıllarıdır. Osman Aydın buradadır, ona da söylüyorum. Son 15 yıldır bu konular yavaş yavaş konuşulmaya başlandı, konuşulmaya başlaması iyidir. Çünkü bunu gerçekten derinliğine tartışmamız lazım. Dar grupçu bir anlayıştan, dar parçacı bir anlayıştan; yani kuzeyli-güneyli anlayışlardan uzak olarak bunu tartışıp ders çıkarabilirsek, hem onların anılarını yaşatmış oluruz, hem de bundan sonra ne yapacağımız konusunda daha anlamlı işler yaparız.

Abdurrahman Önen (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:28

Abdurrahman Önen Şimdi birkaç söz de kitap hakkında söylemek istiyorum. Kitabın yazarı bu kitabın bir derleme olduğunu, bir derleme olarak yayınlamayı doğru bulduğunu söyledi. Doğrudur, bir derlemedir. Derleme olarak da yararlıdır, birçok şeyi bir arada bulabileceğiniz bir kitaptır, ama bu kitap tarafsız bir derleme değildir. Bu kitabın esası ikinci resmi senaryoyu esas alan bir kitaptır ve bu ikinci resmi senaryo üzerinden kurgulanmış bir derlemedir. Onun için eleştirim şudur ki; bu kitabın yazarı bu konuyu bağımsız olarak anlamak için, tarafsız bir girişle araştırmış ve ona göre bir derleme yapmış değildir. Derlemenin başında, faaliyetin başında şu senaryo resmi olarak kabul edilmiştir, şu resmi senaryo; ortada ABD, Türkiye, CIA, MIT ve Mustafa Barzani’nin birlikte kurgulayıp yaşama geçirdiği bir komplo var, kitabın zemininde bu düşünce var, başından sonuna kadar. Bununla çelişen bazı alıntılar yapmış olsa, kitabın sonuna da koymuş olsa bile; kitabın esas üzerinde kurgulandığı senaryo budur. Bu şu bakımlardan yanlıştır bence, bir iki örnekle söylemeye çalışayım; bu senaryoyu eksen aldığı için kitabın yazarı karşı taraftaki bütün çelişkilere işaret etmiştir. Örneğin; Şerafettin Elçi ile Derwîşê Sado’nun söylediklerinin birbiriyle çelişmesi, Mesut Barzani’nin söylediklerinin onlarla çelişmesi ve buna benzer karşı cephede çelişik bulduğu her ne kadar şey varsa buna dikkat etmiştir, bunu yazmıştır. Bu iyidir, yani sonuçta biz çelişkileri ayıklamazsak doğru bilgiye ulaşamayız. Ama kitabın yazarı beri taraftaki cephe için bu hassasiyeti göstermemiştir. Onu da şu bir iki örnekle söyleyeyim, daha doğrusu başta bu senaryonun bir temel zaafına da işaret edeyim. Bu yaşıma kadar okuduğum kitaplar arasında Barzani’yi Dr. Şivan kadar öven bir başka kitap (Kürt Millet Hareketleri ve Güney İhtilali) görmedim. Yine, Dr. Şivan kadar Celal Talabani’yi yerin dibine batıran bir başka kitap da okumadım. Hatta Güney Kürdistan Demokrat Partisi’nin yazdıkları ve yayınları bile Dr. Şivan kadar Celal Talabani’yi yerin dibine batırmamıştır. Özgürlük mücadelesi tarihinde görülmemiş bir ihanet olarak değerlendirmiştir Celal Talabani hareketini. Şimdi şu çelişkiyi mesela, bu senaryoyu savunanların bu çelişkiyi izah etmeleri lazımdır. Bir tarafta Mustafa Barzani’yi göklere çıkaran, öven bir Dr. Şivan, öbür tarafta onu öldürmek için CIA ve MİT’le komplo hazırlayan bir Mustafa Barzani. Bu çelişkiyi hiç olmazsa görmesi lazımd

Abdurrahman Önen (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:31

Abdurrahman Önen Bir de şu dört ismin önemli olduğunu düşünüyorum bu konunun anlaşılması bakımından, her iki taraftan ikişer kişi; Şivan’ın ardıllarından Ömer Çetin ve Soro önemlidir. Sait Elçi’nin arkadaşlarından da Şerafettin Elçi ve Derwîşê Sado önemlidir. Bunların sonraki geldikleri yerleri falan da izlemek tartışmak lazım, vakit darlığından tartışmıyorum bunu ama bu dört isim çok önemlidir. Bunlardan Şivan’ın ardılları şimdiye kadar konuşmamışlardır. Soro zaten vefat etmiştir. 12 Eylül’den sonra yakalanmış, “ben polise çalışıyorum, falan telefona da bilgi veriyorum” demiştir Soro. Bunun mesela kurcalanması lazım. Soro çünkü her iki Said’in öldürülmesinde de kilit bir adamdır. Şivan’ın arkadaşı olduğu halde ve Şivan’ın diğer arkadaşları çok zor durumda oldukları halde, Soro her yere girip çıkabilen, İdris’le görüşebilen, ötekiyle berikiyle görüşebilen biridir. Hatta Şakir Epözdemir diyor ki; “ben İdris’le görüşmeyi istedim, beni Soro’yla beraber gönderdiler”. Şimdi kitabın yazarının bunları tartışması, bunları da sorgulaması lazımdır. Bu sorgulamanın dışında kalmış. Ziya Avcı diyor ki; “ilk yakalananlar arasında Ömer Çetin de vardı” diyor. Bu alıntı, bu kitaba da geçmiş; Mehmet Ali Aslan da diyor ki “aslında Abdulatif Savaş’ı, Şivan Ömer Çetin’e öldürttü” diyor. Kitabın yazarı Ömer Çetin ve Osman Aydın’la röportaj yapıyor, Osman Aydın’ın açıklamalarında Ömer Çetin’in tutukluluğu yoktur. Ziya Avcı o dönem orada olan Şivan’ın önemli kadrolarından biridir, o da diyor ki Ömer Çetin vardı. Şimdi adını unuttuğum Şivan’ın yakınlarından birinin yazdığı bir yazıda da şu iddia ediliyor ki; aslında hakkında idam kararı çıkartılan Ömer Çetin’dir, sonra Ömer Çetin’le Soro’ya yer değiştirtildi. Brusk’un öldürülmesi de gerçekten ilginçtir. Çünkü Brusk, Şivan’ın tutuklanmasından 50 gün sonra alınmıştır. O dönemde Brusk kuzeye gelir, çocuklarını alır, tekrar güneye geri döner ve Brusk serbesttir. 50 gün sonra her ne hikmet ise, işte bu hikmeti sorgulamak lazım. 50 gün sonra birden bire niye Brusk tutuklandı. Ömer Çetin’in ilk tutuklananlar arasında olduğu doğru mudur? Eğer ilk tutuklananlar arasındaysa, bu hangi mekanizmalarla çıkarıldı? Yerine Brusk nasıl geçirildi? Şimdi kitabın yazarı, Ömer Çetin’le bir röportaj yapıyor, kitabın girişinde de Ömer Çetin‘e teşekkür ediyor, ama Ömer Çetin konuşuyor mu? Hayır konuşmuyor. Bu kitabın yazarı tarafından konuşmuş gösteriliyor. Çünkü bütün bu sorunların muhatabı ve üstelik yaşayan tek muhatabı, en önemli muhatabı Ömer Çetin’dir, şimdiye kadar da sessizliğini sürdürmüştür.

Abdurrahman Önen (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:33

Abdurrahman Önen Uzattım galiba, bitirmeye çalışayım sayın başkan. Şimdi arkadaşlar, temel problemimiz şudur; varsayalım ki bir komplodur, bu olayda komploların olduğu çok belirgindir zaten. MİT’in bir tarzda iliştiği, bunların hepsi vardır. Peki, biz burada bir komplo var deyip rahat bir nefes alarak, işte “devlet bize haksızlık yaptı” mı diyeceğiz? Şu soruyu sormamamız mı gerekir; “niye devletin hazırladığı bütün komplolar neredeyse tamamı, Kürdistan’da başarı kazanıyor?” Eğer biz siyasetçi isek, bizim görevimiz bu komploları boşa çıkarmak değil midir? Eğer bizde zaaf yoksa, düşmanın hazırladığı bütün komplolar böyle eksiksiz başarıya ulaşır mı? Bunu sorguladığımız zaman aslında Kürt siyasi hareketinde çok ciddi zaaflar olduğunu göreceğiz. Bu zaafları tartışırsak Şivan’ı doğru dürüst anmış olabiliriz. Bu zaafları tartışmadan hamasetle Dr. Şivan gibi çok önemli bir devrimcinin ona uygun olarak anılabileceğini pek düşünemiyorum. Bütün bunları sorgulamaya açmamız lazım.

Abdurrahman Önen (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:35

Abdurrahman Önen Benim için, Dr. Şivan’ın en önemli özelliği ciddiyetidir. Hedeflerine inanmasıdır. Kuzey Kürdistan’daki ulusal özgürlük mücadelesinin modernite aşamasında temel problemlerinden biri de liderlik meselesidir. Geleneksel dönemde liderlikte bir sıkıntı yoktur. Her cemaatin, her aşiretin, her tarikatın liderleri vardır. Ve orada çok fazla bir sıkıntı çıkmaz. Ama modernist aşamada maalesef bu boşluğu ne kişisel liderliklerle, ne de kollektif liderlikle dolduramadık (bunu özellikle PKK dışı Kürt çevreleri için söylüyorum, PKK ayrı bir tartışmanın konusudur), bu ciddi bir sorunumuz olarak kaldı. Dr. Şivan özellikle ölmeden önceki son 3 yılı itibariyle siyasi lider vizyonuna ve ciddiyetine sahip olmasıyla öne çıkmaktadır. Zaman darlığından tek bir örnekle yetineceğim. Dr. Şivan bir buçuk yıllık siyasal liderliğinde Türk ordusunun Kürdistan’ın Kuzeyinde nasıl konuşlandığını tesbit etmiştir. Sınırlı imkân ve kadrolarıyla yaptığı ilk işlerden biri budur. Silahlı mücadeleyi savunan ve bunu ciddiyetle yapanın ilk yapması gerekeni yapmıştır. 1975-80 arasında silahlı mücadeleyi savunan ve gerek imkanları gerekse de kadro sayısı bakımından Dr. Şivan’ın partisinden kat be kat güçlü olan çok sayıda partimiz olduğu halde hiçbirisi bunu yapmamıştır. Siyasette ciddiyet ve iddianın gereğini yapmak bakımından bu örneğin yeterli olduğunu düşünüyorum.** Bitiriyorum sayın başkan. Dr. Şivan’ın ben teorik ideolojik açıklamalarında takiye yaptığını düşünüyorum, çok ciddi takiyeler yaptığını düşünüyorum. Mustafa Barzani hakkındaki övgüsünün Dr. Şivan’ın gerçek düşünceleri olmadığını düşünüyorum. Ama siyaseten böyle yapmak gerektiğini düşünmüştür, bu düşündüğüne de inanmış, gereğini yapmıştır. Onun en önemli bir özelliği de budur, hedeflere bağlıdır, kendisine güvenir ve belki bazen gereğinden fazla güvenir. O facianın oluşmasında bunun da bir faktör olup olmadığını tartışmak gerekirdi diye düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Selahattin Ali Arik (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:38

 Kek Fuat'ın bu eleştirilerine karşılık bazı tespitler ve açıklamalarda bulunmak istiyorum. 1- Bu toplantı geniş kapsamlı bir toplantı değildi. Bu toplantı daha çok Dr. Şıvan'ı ve diğerlerini tartışmak yerine kitap tanıtımı onu anmak toplantısıydı. Yani daha önceden organize edilen hazırlıklı bir toplantı değildi. 2- Dr. Şıvan'ın düşünceleri ve mücadelesi bilinmiyor. Bilinmediği içinde tartışılmıyor. Bundan dolayı tartışılan sadece "Saitler Olayı". Bu olay tartışılarak Dr. Sait değerlendiriliyor. Bu olaya göre herkesin bir Dr. Şıvan'ı var. Yoksa Dr. Şıvan'ın düşünceleri ve mücadelesi nettir. 3- 1960 yılından önceki Melle Mustafa Barzani'yi eleştirmek doğru ve mümkün değildir. Ancak 1960'tan sonra Barzani eleştirilebilir. Zira 1960'tan sonrada gerek IKDP içinden gerekse diğer Kürt çevrelerince Barzani eleştirilmiştir. Yani Barzani'yi eleştirmek mücadelenin yenilgi ile sonuçlanmasıyla pek fazla ilgisi yoktur. Ayrıca haliyle bir yenilgide ilk eleştirilecek kişi hareketin lideridir. Yine ayrıca Ahmet Bamerni'nin kitabını okuduğumuzda Peşmergelerin mücadeleye devam etme isteği vardır. Ancak Barzani çeşitli nedenlerden dolayı işgalci güçlerin tasfiye kararına uymuştur. Söz konusu kitap 1965-1968 yılları arasında yazılmıştır. Yani Dr. Şıvan daha Güney'e gitmeden bu kitabı yazmıştır. Bu dönemde milli bilince sahip bütün Kürtlerin nasıl Melle Mustafa Barzani'ye sahip çıktığını biliyoruz. Ancak Dr. Şıvan'ın Güney'e gittikten sonra yani kitabın yazımından sonra bizzat orada Melle Mustafa Barzani'nin egemenliği altındaki bölgede İşê Suwar ve Osman Qazi'nın bizzat kendilerine karşı Barzani'yi eleştirdiğini Soro'un notlarından biliyoruz. Ayrıca o dönem Kuzey'e geldiğinde Melle Mustafa Barzani'yi eleştirmekte ve aralarındaki sorunlardan bahsetmektedir. Bütün bunlar; Dr. Kuzey'de iken Güney'i iyi tahlil edemediği, dolayısıyla Barzani'ye yapılan övgünün, Talabani'ye yapılanan eleştirinin nedenleri ve yanlışlığı, Dr. Şıvan ile İşê Suwar, Esad Xoşevi ve Melle Mustafa Barzani ile ilişkileri ve aralarındaki sorunlar kitapta yer almaktadır. 4- Kitabın resmi senaryo ile hiç bir ilgisi yoktur.Ben kitapta Dr. Şıvan'ı putlaştırmadım. Aksine birçok konuda Dr Şıvan'ı eleştirdiğin gayet açık görülür. 5-Bu komploda CİA ve ABD'nin yer aldığı yorumu kitapta yoktur. Zira Melle Mustafa Barzani ile ilk ABD ilişkisi 1972 yılında Tahran'da yapılan Kissinger-Melle Mustafa Barzani görüşmesidir. Bu görüşmede de Kissinger ilişkilerin İran üzerinden sürdürülmesini istemiştir. Bu tarih itibarıyla Melle Mustafa Barzani ile ABD ilişkileri başlamıştır. Daha önce İran ve İsrail ilişkileri sözkonusudur. Yani olayın olduğu dönemde ABD_Barzani ilişkileri yoktur. Sadece Barzani'nin ABD ile ilişki kurma çabası vardır. Hattı zatında ABD'ye niye gerek olsun. İşgalci devletler bu komployu yapacak durumda ve güçteler. Yalnız o dönem Kissinger şöyle söyler: "Biz o dönem bütün pre-komünist devlet ve hareketleri kendimiz karşı tehlike olarak görerek, bunların ortadan kaldırılması için çalışıyorduk."

Selahattin Ali Arik (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:41

Selahattin Ali Arik Bu kitapta amacım "Saitler Olayı"nı irdelemek değildi. Amacım bu olayı arka plana atmaktı. Ömer Çetin ile yaptığım görüşme zorunlu bir görüşme idi. Kitap basılmaya hazır durumda idi. Ancak Ömer Çetin'ın sağlık durumu iyi değildi.Yani bu durumda sağlıklı bir görüşme yapılamazdı. Aciliyetten dolayı bu görüşme yapıldı. Ömer Çetin hastanede yeni yoğun bakımdan çıkmış idi. Kendisi sağlıklı bir anlatım ve sorulara cevap verme durumunda değildi. Bundan dolayı soru sorulmadan kendisine ne istiyorsa onu anlatmasını istedim. O'da ancak o kadarını anlattı. Ve bence Ömer Çetin'in bu kısa anlatımında yabana atılmayacak çarpıcı ifadeler var. (Not: Kitabın yayınlanmasından sonra Ömer Çetin ile başka bir görüşme yapılmıştır. Ancak bu kitapta yer almamıştır.) Görünen o ki Kek Fuat teşekkür yazısında takıldığı bir noktadan dolayı kitabı dikkatlice okumadı. Benim Kek Fuat'an acizane tavsiyem ön yargılardan sıyrılarak kitabı bir daha okumasıdır. Kendisiyle yaptığım görüşme ve kitabı bir daha daha incelemesinden sonra inanıyorum ki aynı eleştirileri yapmayacaktır. Saygılarımla.. Selahattin Ali ARİK

Fuat Onen akt. (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:44

Fuat Onen Merhaba kek Selahadin, Açıklama ve tesbitlerinizi kitabınız gibi ciddiyetle okudum. Yargılarımla okudum ve yargılara vardım. Hiçbir kitap yargısız okunmaz, önyargılı yaklaşmışsınız demek, aslında yargılarınıza katılmıyorum demektir. Fazladan bu yargılarınız temelsizdir ve değişime açık değilsiniz demektir. Kitabınızı temelsiz önyargılarla okuduğum sanınız yanlıştır. Dr.Şıvan’ın düşünceleri ve siyasal pratiği hakkında kanaatları ve yargıları da olan biri olarak okudum. Hakkında bilgi, fikir sahibi olduğum her metni de böyle okurum. Bu kanaatlarımın ya da yargılarımın değişmez olduğu anlamına gelmez. Okuduğum metinler de bu yargılarımı tartışmama vesile olacak belge, düşünce bulursam da sevinir ve yargılarım da dahil, düşüncelerimi gözden geçiririm. Bir derleme olarak yararlı bulduğum kitabınız, 1975’lerden beri piyasada bulunan bir resmi senaryoyu esas aldığı ve bu senaryoyu inandırıcı kılacak yeni bir belge, kurgu, analiz de içermediği için, yargılarımda bir değişikliğe yol açmadı. Bunu belirttim ve kitabınızı bu yönde eleştirdim, değerlendirdim.  Dahili eleştiri bir saldırı değildir, birlikte değerlendirme çabasıdır. Burada dahiliden kastım Ulusal Demokratik Kurtuluş mücadelemizin dahilidir. Birlikte değerlendirmeye çalışacağız ki, birlikte çözmenin yolunu açalım. Böyle düşündüğüm için, irticalen yapılan bir konuşmada kitabınıza dönük eleştirimi ‘önyargılarımdan sıyrılmamama ve teşekkür yazısındaki bir noktaya takılmama‘ bağlamanızı en azından şık bulmadığımı söylemeliyim. Bu tutum eleştiriyi saldırı olarak algılayıp savmaya çalışma tutumudur, gerekli de yararlı da değildir. 500 sayfalık bir kitabı teşekkür yazısındaki bir noktaya indirgemeyecek kadar izan ve insaf sahibi bir okurum.

Fuat Onen akt. (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:46

Fuat Onen Bu usuli açıklamalardan sonra açıklamanız hakkında kısa notlar yazıyorum: 1-Toplantı kitabınızın tanıtımı ve Dr.Şıvan’ın anılmasını bir arada amaçlayan bir toplantı idi. Ve ben de konuşmamda her iki konuyu kapsayan irticalen bir konuşma yaptım. Toplantının amacına da kapsamına da uygun davranmaya özen gösterdim. 2-Dr.Şıvan’ın siyasal liderlik dönemi 2 yıldan az bir süreyi kapsar. 1969 önceki dönemi gerek düşünceleri gerek siyasal pratiği bakımından net olmaktan uzaktır. Kemalizmden etkilendiği dönem, ondan sola, marksizme geçişi, ulusal mücadelede yeni bir perspektif kazanması doğal olarak çelişkiler, değişimlerle dolu bir dönemdir. Siyasal liderlik döneminde de gerek düşünsel, siyasal çalışmada takiye ve gerekse de örgütsel çalışmada konspiratif çalışma tarzı netliği engelleyen faktörlerdir. Dr.Şıvan’ın ardıllarının kendisiyle olan ilişkileri de netliği karartan bir diğer konudur. 3-Ben Barzani’nin eleştirilmesine karşı çıkmadım. Tam tersine ulusal hareketteki hegemonik rolünün, eleştirilmesini engellemesine itiraz ettim. Barzani eleştirisinin 1975’ten sonra başladığını da iddia etmedim. Sadece 2. resmi senaryonun 1975’ten sonra kısa sürede taraftar bulmasının bir nedeninin de 75 yenilgisi olduğuna işaret ettim. Bu konuda şu belirlemeniz ise son derece yanlış ve talihsizdir: “1960 yılından önceki Melle Mustafa Barzani’yi eleştirmek doğru ve mümkün değildir” diyorsunuz. Hiçbir lider hiçbir dönem eleştirinin üstünde değildir. Barzani gibi ulusal mücadelemizde yanlışları, doğrularıyla mal olmuş önemli bir tarihsel kişilik de eleştirinin üstünde olamaz, olmamalıdır. Bu 1960 sonrası için doğru olduğu gibi, 1960 öncesi için de doğrudur. 4- Kitabınızın 2. resmi senaryoyu temel aldığı şeklindeki düşüncemi muhafaza ediyorum. “Kitabımın 2. resmi senaryo ile hiçbir ilgisi yoktur” diye kestirip atmak yerine bu konudaki okuyucu algılarını ve eleştirileri dikkate almanızı beklerdim.Ayrıca kitabınızın 2.senaryodan hangi bakımdan farklı olduğu hakkında da bir açıklamanız yok. 5- ABD’nin Güney Kürdistan ulusal hareketi ve onun lideri ile ilişkisi, 1970 öncesine dayanır. 1972 ilişki sürecinde bir yükselme ve dönüm noktasıdır. Kitabın genel kurgusunda her dört parçadaki ulusal, sol hareketin tasfiyesinde ABD ve CIA olduğu kabulune dayalıdır. İsterseniz detayları ile tartışırım sizinle.

Fuat Onen akt. (not verified)

Wed, 2011-12-07 01:49

Fuat Onen Bu kitabta amacınız Saitler olayını irdelemek değilse de, Kuzeydeki mücadele ile ilgili bölüm onun irdelenmesi üzerinden yazılmıştır. Amacınızı değil yazdıklarınızı tartışıyorum. Siz de öyle yapsanız daha verimli bir iletişim mümkün olur. Kitabla olan ilişkimi yazdıklarım üzerinden eleştirirseniz bir yararı olur. Açıklamanızda yaptığınız gibi kitabla ilişkimi teorik siyasi zeminden psikolojik zemine kaydırırsanız olası yararı da silmiş olursunuz. Her resmi yazım kendini ibra etme, gerçeğin işine gelmeyen yanını örtme, gerekirse çarpıtma amacını taşır. Tartıştığımız konu hakkında üretilen her iki resmi senaryonun da bu özelliklere sahip olduğunu düşünüyorum. Ciddi bir araştırma bizi hakikate bir adım daha yaklaştırmalıdır. Resmi senaryoların tekrarı bu amaca hizmet etmez. Başta Ömer Çetin olmak üzere olayın merkezinde yer alan Dr.Şıvan’ın arkadaşlarının 40 yıllık susukunlukları nedensiz değildir. Suskunluğun bir nedeninin de olaydaki sorumlulukları ve hakikatın anlaşılmasından kendileri için duydukları kaygı olduğunu düşünüyorum.  Sonuç olarak tartıştığımız her konuda anlaşmak zorunluluğumuz yoktur. Farklı düşünmeye devam ederek de yararlı bir tartışma, iletişim sürdürmek mümkündür. Tartışmayı kişiselleştirmeden ve zemininden kaydırmadan sürdürmek dileği ile.

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.