Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 10 September 2010

Ya hep ya hiç siyaseti
Rizgarî Online/

Sedat Günçekti/Kürd tarafında TC Anayasa referandumu konusunda takınılacak tavır üzerine çok şeyler yazıldı, çizildi de Türk hükümetinin bu değişikliğe neden gitme gereği duyduğu ise neredeyse atlandı. Boykot diyenler de, evet diyenler de, hayır diyenler de kendi beklenti ve istemlerini ifade etmekle yetindiler.

Naçizane görüşüme göre çok farklı siyasi eğilimlerden oluşan ve hükümet eden AK Parti, iç içe geçen iki nedenle bu değişikliği referandum sahasına indirdi.

1. Uzun yıllardır AB tarafından “Siz bu askeri Anayasa ile AB´ye giremezsiniz. Anayasa reformu yapmanız şarttır” denilmekteydi.

2.AK Parti Kemalist asker sivil Bürokrasi ile iktidar savaşı yaşamaktaydı.

Öyle sanıyorum ki AK Parti, hem dış baskılar, hem de hükümet etmesine yönelik içten yapılan darbe planları, “hukuk darbeleri” nin tehlikeli hal almaya başlamasıyla harekete geçti. Biliniyor ki AK parti daha önce de anayasa taslağı hazırlamasına karşın, ne olduysa birden rafa kaldırdı.

Herhalde kendini bu kesimleri etkisizleştirecek güçte hissedince böyle bir adım atmaya karar verdi.

AK Parti, Türk anayasasının ırkçı, inkarcı özün´ü es geçerek, yukarıda belirtilen ihtiyaçlarını zımnen karşılayacak bir değişiklik için 26 maddede değişiklik önermiş bulunuyor.

Referandum mitingleriyle birlikte Türk Başbakanının geldiği nokta ise”2011´de seçimleri kazanırsak yeni bir anayasa yapacağız. Bu referandum onun yolunu açmak içindir, o değişikliğe hukuki zemin hazırlanacaktır.”

AK Parti´nin 2011´de iktidar olup olmayacağı ve de Türk anayasasının ırkçı zihniyetini değiştirecek bir adım atıp atmayacağı meçhul olsa da, hem Kürdlerin hem de Türklerin tarafında “evet” diyenler, “Yetmez” şerhlerini koymuşlardır.

Yine AB cenahından yapılan açıklamalarda da ha keza “yetmez ama evet” denilmiştir. Erdoğan ve partisi günü geldiğinde sözünü yutarsa kendisi ebediyen kaybedecektir…

Kürd ve Türklerin tarafında “Yetmez ama evet” diyenlerin, değişiklik istemleri, beklentileri farklı olsa da, “Yetmez” in anlamını mevcut anayasayı kabul etmiyorum şeklinde okuyorum. Zira yapılan açıklamalarda da “biz değişikliğe evet diyoruz” denilmektedir. Kanımca bu nokta önemlidir.

Şuraya gelmek istiyorum:Kürdler 12 Eylülde yapılacak referandumu ne abartmalı ne de yok saymalıdırlar.

“Yetmez ama evet” diyen Kürdler, bu değişikliğin kabul edilmesi halinde, Türk egemenlik sistemi içinde Kemalist asker sivil Bürokrasi ile yine sistem içinde kendisini garantiye almaya çalışan AK Parti arasındaki mücadelede Kemalist asker sivil bürokrasinin darbe almasının, Türk devletinin geleneksel yönetim tarzının çatırdamasının yaratacağı olanaklar ve fırsatları öylece politik hedefleri ve çalışmaları açısından güncel olarak değerlendirmelidirler.

Türk egemenlik sistemi içinde açılan her gedik, her kurumsal sarsıntı Kürdlerin lehinedir. Türk egemen güçleri ne kadar dağınık, çekişmeli ve zayıf olursa, Kürd özgürlük mücadelesinin yol alması o kadar hızlı ve sancısız olacaktır.

AK Parti´nin referanduma sunduğu anayasa değişiklik maddelerinde: Kadınlar ve çocuklar lehine pozitif korumacılığı kabul etmesi, sendikal hakları genişletmesi, 12 Eylül darbecilerine karşı yargı yolunu açması, askeri mahkemelerin alanını daraltması, Anayasa mahkemesinin kimyasını bozacak düzenlemeler yapması, nedeni ne olursa olsun evrensel demokrasi ve insan hakları açısından ret edilecek şeyler değildir.

“Ben Bağımsız Kürdistan istiyorum. Dolayısıyla Türk anayasa referandumu beni ilgilendirmez” diyen “Boykotçu” ve “hayırcı” kardeşlerim, Türk egemenlerinin çatışmasını derinleştirmek adına bile olsa bu “Değişime evet” dediklerinde, ne bağımsız Kürdistan idealine ne de özgürlük düşlerine herhangi bir gölge düşmeyecektir.

Kemalist vesayet yönetimine darbe vuracak değişikliğe evet demek, ne Kürd ulusunun zararınadır nede Türk anayasasını kabul etmedir.

Kürd halkının özgürlüğü için politika yapanlar, “hasmımın güçlü ya da zayıf olması benim için hiç önemli değil. Onların iç çatışmaları vs beni ırgalamaz” derlerse yanlış yaparlar.

Bu bağlamda yeri gelmişken BDP´nin tavrına da değinip geçmek istiyorum…

“Erdoğan Diyarbakır´daki konuşmasında ağzıyla kuşta tutsaydı boykot tavrımız değişmezdi” diyen BDP Eşgenel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş sizce bu üslubuyla, yaklaşımıyla “Özerk Kürdistan” istemine hizmet mi etmiş oluyor ?

“Bağcı” daha ağzını açmadan “seni kesinlikle döveceğim” demek ilkeli duruş, politik yaklaşım mı oluyor?

12 Eylül Anayasasının gölgesinde çalışan Türk meclisinde yer alan BDP, birde aktif boykot kararı almakta.

Beş yaşındaki çocuk bile aktif boykotun seçim yaptırmama olduğunu bilir.

Peki, BDP Kürdistan’da sandıklara el koyacak yahut sandıkları ateşe mi verecek?

Yoksa 20 Eylül´e kadar “çatışmasızlık” kararı alan KCK/mi seçim yaptırmayacak?

Halihazırda bu mümkün olmadığına göre üst perdeden yapılan bu ajitasyon ve tehdit kime?

Sandığa gidip “evet” oyu kullanacak Kürdlere mi yoksa?

Kürdlerin işkencecileri, katilleri yargılanabilir mi?

Bir görüş“12 Eylül darbecileri işledikleri suçlardan zaman aşımı nedeniyle yargılanamaz”. Diğer bir görüş ise “açılmamış davalarda zaman aşımı olmaz” diyor. Ben hukukçu değilim ancak şunu söyleyebilirim. Eğer yaptırım gücünüz varsa onun hukuku zemininin oluşmasına da önayak olabilirsiniz. Kaldı ki uluslararası demokratik hukuk açısından bakıldığında bir insanlık suçu olarak kabul edilen işkence için zaman aşımı söz konusu değildir. Bu savaş suçları için de böyledir. Değilmi ki Nazi subaylarının dosyaları halen kapanmış değildir.

12 Eylül´ün vicdanlarda mahkum edilmesi, darbeci Türk subaylarını uyarma anlamında verilecek mesaj bile önemlidir. Amed 5 Nolu işkencehanesinde Kürdlere yapılanların bugün kamuoyunda yüksek sele tartışılıyor olması küçümsenebilir mi?

Hukuk ile gerçek hayatta yaşananlar ebetteki at başı, birebir aynı olmazlar. Özellikle de geçiş dönemlerinde…

Türk devletinin hukuk zeminine çekilmesi, her bakımdan mağdur ve haklı durumdaki Kürdlerin yararınadır.

Türk devletinin evrensel demokratik normları kâğıt üstünde bile olsa kabul etmesi Kürdlerin elini güçlendirir. Bundandır ki Türk devleti mümkün olduğunca Uluslararası sözleşmelere kolay kolay imza atmamakta, çekinceler koymaktadır. Tıpkı kayıplarla ilgili uluslararası sözleşmede olduğu gibi. Ortada 17 bin kayıp varsa ve kamuoyu vicdanında bunun faili devlet olarak kabul edilmişse ebetteki bu sözleşmeyi imzalamaları kolay değildir!

Ama onu buna zorlamak gerekir…

Kürdler, “Yalnızca Bağımsız Kürdistan istiyorum. Ya da “özerk Kürdistan istiyorum. Türklerin yasaları, anayasaları beni ilgilendirmez “ derlerse: güncel demokratik sorunlara, mevzii kazanımlara gözlerini kaparlarsa sadece kendilerini güçsüzleştir, kendi işlerini ağırlaştırırlar.

Varsayalım ki Türk hükümeti günün birinde Kürdçe eğitim hakkını da referanduma sundu. Bağımsızlık, otonomi ya da federasyon isteyen Kürdler o durumda ne yapacak? Boykot mu edecekler, hayır mı diyecekler. Ya da bu bir kazanımdır “hiç yetmez ama evet” oyu kullanalım mı diyecekler?

Ya hep ya hiç mantığında olunursa doğal olarak ret edilecektir.

Sonuç olarak şunu belirtmek istiyorum: O muhteşem an gelinceye dek, o eşiğe varıncaya dek, bu büyük davaya küçük adımlarla, nefes alarak, kazanımlar elde ederek yürünecektir…

Siyasetten edindiğim bir tecrübe de budur.

Sedat Günçekti

9 Eylül 2010

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.