Skip to main content

Kürdlerin Birliği Türklerin Hesaplarını Boşa çıkaracaktır....

  1991 ilkbaharında Güney Kürdistan halkı, gerçekleştirdiği “Büyük Raperin” ile sömürgeci Baas rejiminin tüm kurum ve kuruluşlarını şiddet ile ortadan kaldırdı..... Daha sonra ABD’nin o dönem kendi ulusal çıkarı ve bölgedeki ülkeler ve güç dengeleri çerçevesinde Saddamı iktidarda tutma taktiğinden dolayı Güney Kürdistan Devrimi büyük bir yenilgi aldı.... Kimyasal silahların korkusu yanında, o dönemdeki Güney Kürdistan siyasal önderliğinin bilinçli bir şekilde örgütlediği ve teşvik ettiği milyonların “Büyük ve Tarihi Göçü”ile birlikte Kürd sorunu “tarihi bir trajedi” ile birlikte dünya kamuoyunun gündemine girdi.. Uluslararası desteği arkasına alan bu “Tarihi Göç” Türkiye de dahil olmak üzere bir dizi Kürd düşmanını politik açmazlarla karşı karşıya bıraktı... Böyle bir ortamda Birleşmiş Milletler Kürdler için “Uçuşa Yasak Bölgeyi” oluşturdu..  Kürdler yeniden yurtlarına “Tarihi Dönüşleri” ni yaptıktan sonra tüm kurum ve kuruluşlarıyla de facto bir Kürdistan devletini inşa ettiler... Fakat, özgür Kürdistan bir yandan Birleşmiş Milletlerin ve diğer yandan bölgedeki Kürd düşmanları tarafından ikili ambargoya tabii tutulmuştu... Saddam’ın ambargosu da eklenince 3’lü ablukaya alınmışlardı...Kürdlerin yaşadığı bu abluka ve ambargo ortamını değerlendiren sömürgeci güçler, geçmişte Kürdler arasında yaşanan ve var olan çelişkileri kaşıyarak , provokasyonlar yaparak “Kürd’ün Kürdü yediği” “Kürdkırına” savaşı karşısında mutluluktan uçuyorlardı... Çünkü, çok rahatlıkla dünyaya “başı bozuk aşiretler kendilerini yönetecek kapasite ve yetenekte değiller..... Merkezi Bağdat hükümetine bağlayın” diye propaganda ediyorlardı.. Bu arada ise sömürgeci devletler Güney Kürdistan zeminini Kürdistan’ın farklı parçalarındaki güçler arasında savaş alanı haline getirdiler.... Güney Kürdistan siyasal güçleri, var olan “Kurdkuji” savaşının yarattığı tahripleri görüp kendi aralarında anlaşma çalıştığı “Dublin Antlaşması” gündeme geldiği bir ortamda bu güçler, PKK’yi “İkinci 15. Ağustos” adı altında Güney Kürdlerinin üzerine sürdüler. Kürdlere devlet sunan “Paris Antlaşması” karşısında Türkiye de dahil olmak üzere tüm Kürd düşmanlarının kopardığı fırtınaları hepimiz hatırlıyoruz... “Paris Antlaşması”nın akibetini de..... Daha sonra ABD bölgeye ilişkin yeni bir konsept geliştirdikten sonra “Washington Antlaşmasıyla” Kürdler arasındaki savaşa bir nokta konuldu... Türk devleti de bu arada boş durmadı.... Geçmişte kendisine rağmen Kürdlerin kendi aralarında yapılan antlaşmaları tanımayan, “Kürd devletinin temeli atılıyor” diye protesto eden TC, “Washington ve Ankara Antlaşmaları” sürecinde Kürdleri bir gölge gibi takip etti.. TC, “gözlemci”, “aracı” adı altında Kürdlerin tüm ilişkilerini ve girişimlerini kontrol etmeye çalıştı. Bu arada Kürdlere ilişkin tüm bilgileri Saddam rejimiyle paylaştı.. 2003 yılının ilkbaharında Amerika, Saddam’ın kanlı rejimine son vermeye hazırlanırken, Türk devleti “Kürdler devletleşecekler” korkusuyla, Amerika’nın Türk topraklarını kullanmasını “Bir Mart Tezkeresiyle” engelledi.. Türklerin Amerikalılarla “1 Mart Tezkeresi” öncesi yaptıkları tüm görüşmelerinin esas gündem maddesi: Kürdler, Kürdistan Peşmergelerin durumu, Kerkük, Musul vs.. vs.. idi.. Bu arada Irak opozisyon güçleri de kendi aralarında ve Saddam sonrası üzerine çeşitli görüşmeler yapıyorlardı... Türk devletinin dayatması neticesinde “Türkmen Cephesi” adlı “ajan” yapılanma opozisyon sürecine entegre edilmiş ve yaşanan gelişmeler kendisine aktarılıyordu.. Dünyaları Kürd düşmalığıyla kararmış Türkler, “Bir Mart Tezkeresiyle” kendi bacakları kurşun sıkarak Güney Kürdlerinin önünü açtılar... Bu süreç ile birlikte Kürdler, yazılı bir güvence ve antlaşma olmaksızın, de facto Amerika’nın “stratejik ortağı” oldular... Kürdler, Baas rejimine karşı savaşa Amerika’nın yanında ikinci büyük güç olarak katıldılar... Savaşta Amerika’dan daha fazla kayıp verdiler... Savaş sonrası dönemde ise Kürdistan Siyasal Önderliği, Amerika ile var olan de facto “ortaklığı” korumak ve geliştirmek amacıyla bir dizi ulusal taleplerinden tavizler verme pahasına Amerikalılarla en uyumlu ulusal yapılanma olarak kendilerini ortaya koydular.. Kürdler bir yandan, iç savaşın sürdüğü Irak bataklığında Amerikalılarla ortak hareket etmeye özen gösterirken; diğer yandan Kürdistan’da var olan kazanımlarını korumaya, yerleştirmeye ve derinleştirmeye çalıştılar... Özgür Kürdistan devletinde bu arada demokratik bir sistemin oluşturulması için Kürdistan Parlamentosu, Kürdistan Hükümeti, Kürdistan Peşmerge Güçleri, Kürdistan Başkanlığı, siyasal partiler vb.... temel unsurlar oluşturuldu ve pratiğe aktarıldı..Geçmişte sozum ona Kürdler arasında “aracı olan” ve “barış meleğini” oynayan Türkler, Kürdler barıştığında ve ulusal kurumlarını birleştirdiklerinde hemen harekete geçip tavır alabiliyordu... KDP ve YNK arasında “Barış Antlaşması” imzalandıktan sonra bir grup Türk subayı “gözlemci” olarak bölgeye gönderilmişti.... Çatışmalar sona erdikten , Kürdler ortak kurumlarını oluşturduktan sonra bu sefer Kürdlerin istemlerine rağmen Türk subayları alanı terketmek istemiyordu.. Türk subayların Kürdistan’daki gerçek görevleri Kürdleri birbirine düşürmek, provokasyanlar yapmaktı.... Suleymaniye’deki “Çuval Olayı”nın gerçek nedeni tüm Kürdlerce bilinmektedir.“Bir Mart Tezkere” sinden sonra Türk devleti, Irak ve Kürdistan’daki gelişmelerin doğrudan dışında kaldığından dolayı, tüm gücünü kullanarak Arap ve İslam dünyasını, El Qaide’den eski Baasçılara kadar, Avrupa ve Amerika’daki tüm ilişkilerini seferber ederek Güney Kürdistan kazanımlarını kuşa çevirmeye yada yoketmeye çalıştı... Türk devleti, Kürdlerin özgürlüğünü ve ulusal varlığını kendisine “kırmızı çizgi” olarak gördüğünden dolayı, Kürdlerin tüm girişimlerine karşı düşmanca davrandı... Son dört yıl boyunca Türklerin Kürdlerin önüne koymaya çalıştığı tüm “kırmızı çizgiler” silikleşip yokoldular..Türk devleti kurulduğundan beri Kürd varlığını kendisinin ölüm çanı olarak gördü ve bu realite hâlâ devam ediyor.. Onlar, bugüne kadar bölgedeki koşulların değişmesinden, Amerika’nın alanda bulunmasından dolayı Güney Kürdistan’a doğrudan müdahale etme cesaretini gösteremiyorlardı... Her zaman Güney Kürdistan’a karşı çeşitli bahaneler adı altında tehditlerini savurdular... Türk bahaneleri, bazen Türkmenlerin geleceği, bazen Kerkük , bazen PKK meselesi ve bazende her üçü olabiliyor. Ama gerçek amaçları, Büyükanıt’ın, Başer’in ve daha bir çok Türk yetkilisinin açıkca deklere ettikleri “Kuzey Irak’taki Kürd devletleşmesini” engellemektir..Amerika Senatosunun “Irak’ı 3 Cumhuriyette Bölme” yönündeki kararı ise Kürd düşmanı Türkleri tam bir histeri ve panik ortamına soktu.. Türk devleti, Kürdlerin uluslararası arenada siyasal aktörler olarak çıkmasından ve Federal Kürdistan Bölgesinin uluslararası sahada sahip olduğu meşru pozisyonundan dolayı bu bölgeye doğrudan saldırmaya cesaret etmemektedir. Çünkü, Amerika ve AB dahil olmak üzere dünyanın belli başlı güçleri Türklerin Özgür Kürdistan’a saldırmasına daha şimdiden karşı tavır koymuştur. Böyle bir ortamda Türkler, pirinci ararken bulgurdan olma açmazıyla karşı karşıya kalmışlardır.. Bundan dolayı son çare olarak PKK bahanesine sarılmışlar.. Her ne hikmet ise son dönemlerde TC’nin “terör” bahanesine zemin hazırlayan bir dizi olay gündemin ortasına bomba gibi düştüler... Bir görünmeyen el tarafından gelişmelere yön verilmektedir..  Türk devleti, ordusuyla, polisiyle, futbolcusuyla, sağı, solu, islamcısıyla ve mehmetcik basınıyla Kürd milletinin özgürlüğüne ve varlığına karşı tam bir seferberlik ilan etmiştir.Sözüm ona Kürdlere karşı savaşlarına da hukuki bir kılıf uydurmak için, tezkere çıkardılar.. Sanki Türkiye’de Türk ordusu Kürd milletininin ulusal-demokratik taleplerini bugüne kadar hukuki yollarla bastırdı..... Sanki Türk ordusu Parlamento kararlarını, halkın iradesini ve hukuku bugüne kadar tanımış, yasal çerçevede hareket etmişte, aylardan beri tezkere talebinde bulunuyordu...Türk devleti, Kürd milletine karşı askeri, siyasi, diplomatik, ekonomik ve psikolojik alanlarda çok yönlü bir savaş yürütmektedir. Dünkü tezkere bu savaşı dahada üst boyutlara tırmandırmıştır... Türklerin Kürdlere karşı top yekûn şavaşına karşı Kürdlerin top yekûn savaşla cevap vermesi gerekir. Dünya Kürdlerinin tek yürek, tek yumruk halinde Kürd düşmanlarına karşı birliği, Özgür Kürdistana ilişkin Türk sömürgecilerinin kötü niyetlerini kursaklarında bırakacaktır.. Kürdlerin birliğ ve ortak hareketliliği, savaşta, barışta, diplomasi ve diğer alanlardaki tüm çalışma ve başarıların güvencesi olacaktır.. Kürd milleti tek ses halinde ortak hareket ettiği sürece Türk sömürgecilerin yapacağı hiç bir şey yok.... Kürdlerin başına gelebilecek en büyük felaket Kürdlerin kendi aralarında sorun yaşamaları olacaktır... Bugüne kadar Kürdlerin yaşadığı tüm başarısızlıkların bir yerinde iç kanama önemli rol oynamıştır... Sömürgeci TC çıkardığı son tezkere ile oluşturduğu psikolojik atmosfer bazında farklı parçalardaki Kürdleri karşı karşıya getirmek, “Kürdkıran” ortamını hazırlamak istiyor... PKK örgüt olarak mücadeleye başladığı zaman, silahlara yüklediği tüm siyasal amaçlardan(bağımsız, federasyon, otonami vs...) vaz geçerek, bazı dil ve kültürel haklar talep etmeye başladı.. Türkiye sınırlarını ve “Türkiyeli”li yi temel aldı... Bu anlamda silahlı mücadele ile uğruna can verilebilecek hiç bir ideal ve program yok.... İmrali sürecinden sonra Kürdlerin ulusal istem ve taleplerinin içini boşaltmak , dağa bağımsız Kürdistan için çıkan Kürd evlatlarına karşı çok yönlü, derin, uzun vadeli ve çok kapsamlı bir “Büyük Dizayn” oluşturuldu.. Bu planın bir kısmıda bu psikolojik savaş ortamında devreye sokulmak istenmektedir.. Türk devleti Güney ve Kuzey Kürdlerini birbirlerine düşman yapmak için, Güney Kürdlerini Kandil üzerine sürmek istiyor... Türkler bu planda başarılı olurlarsa, Kürdler için büyük bir felaket olur.. Ama, birileri Kandilde üstlenen ve büyük ideallerle dağa çıkan Kürd gençlerini Güney Kürdleri üzerine saldırırsa, Kürdlerin tavrı daha değişik olur.. Bu planı boşa çıkarmak daha kolay olacaktır...  Sonuç olarak, Türklerin Kürdlerin başına örmeye çalıştığı tüm planları boşa çıkarmak için Güney Kürdistan Siyasal önderliğinin omuzlarına büyük görevler düşmektedir... Bilinmelidir ki Türk devleti için en iyi Kürd “ölü Kürdtür”....... 18.10.2007 Rojgar Merdoxi 

Add new comment

The content of this field is kept private and will not be shown publicly.

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.