İran Molla Rejimi Korkutuyor
İran Molla rejimi, tüm uluslararası kararlara ve tavsiyelere rağmen nükleer enerji programına devam etti. Endüstriyel düzeyde nükleer yakıt üretmeye başladığını ilan etti. Bu kararla İran batı ile karşı karşıya gelme yolunu seçti. ABD’nin savaş gerekçesi saydığı bu gelişme İran’a çok pahalı mal olacağının habercisi. ABD Savunma Bakanı Ortadoğu Koordinatörü yardımcısı Mark Kimmitt,“İran’dan yana kaygılıyız; bölge ülkeleri de öyle… İran nükleer silah üretmeye çalışıyor; terörist grupları destekliyor; Irak’taki milislere yasal olmayan silahlar veriyor” değerlendirmesinde bulundu. Bölge ülkelerinin Amerika’nın Irak’tan ve bölgeden çıkacağına ilişkin Amerikan basınında çıkan haberlere aldanmaması noktasında uyardı. Devamla “bölgede 60 yıldır varız; gelecekte de uzun yıllar bu bölgede bulunacağız” diye devam etti. Bunun anlamı İran Molla rejiminin bu tehlikeli yükselişine karşı seyirci kalınmıyacağı uyarısıdır.İran Molla rejimin yükselişi tehlikeli boyutlardadır. Tüm dünyaya meydan okuyor. Tehdit savurmadığı gün yok gibi. ABD, her ne kadar Molla rejimini tasviye etme planını gündeme almışsada mevcut dünya konjoktöründe askeri bir operasyona girişemiyor. Fakat bu işi de gelmeyecek bir bahara ertelemeyecek. Yoğun bir şekilde hazırlıklarını sürdürüyor. Fırsat kolluyor.İran, iki düşmanından -Saddam ve Taliban- beklenmedik bir anda kurtuldu. Bunu kendisine düşman ABD sağladı. Kendiside boş durmuyor. Lübnan’da Hüzbullahı yarattı. İsrail’i onunla oyalıyor. Irak’taki Şii gruplarla eskiye dayalı iyi bir ilişkileri var. Hamaslada ileri düzeyde iyi ilişkileri var. Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki Şii toplulukları üzerinde önemli ölçüde etkinliği var. Bu durum başta ABD ve İsrail olmak üzere Ortadoğudaki devletleri kara kara düşünmesine yetiyor. Hele bu konumlarını nükleer silahlarla pekişmesi halinde İran büyük bir tehlike olarak boy gösterir. Bu tehlikeli yükseliş karşısında ABD’nin görmemezlikten geleceği düşünülmüyor.ABD, İran’a karşı askeri bir saldırı gerçekleştirmek için hazırlıklarına ara vermiyor. İki uçak ve bir nükleer gemisini Körfeze gönderdi. Füze savunma sistemlerinide Körfez ülkelerine yerleştiriyor. Irak ve İran sınırında ABD uçakları devriye geziyor. İran ajanlarını öldürme kararı alıyor. Hewler ve Bağdat’da ajandırlar deyip “diplomat”larını gözaltına alıyor. BM Güvenlik Konseyinde İran hakkında yaptırım kararları alıyor. Sünni devletler cephesini oluşturuyor.BM Güvenlik Konseyi, 2006’Aralıkta İran’a karşı 1737 sayılı yaptırım kararı aldı. İran’a 60 günlük bir süre tanıdı. Brüksel'de bir araya gelen AB’ye üye 27 ülkenin Dışişleri bakanları, İran’a karşı BM yaptırımlarını uygulama kararı aldı. BM Güvenlik Konseyi'nin kabul ettiği 1737 sayılı kararının öngördüğü yaptırımları resmen onayladı. ”AB’nin eksiksiz uygulayacağını beyan ettiği 1737 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında, İran’ın nükleer zenginleştirme, yeniden işleme, ağır su reaktörleri, nükleer silah sevkıyat sistemlerinin geliştirilmesi ve bu konularla ilgili AR-GE faaliyetlerine katkıda bulunacak malzemelerin, teknolojinin ve finansmanın İran’a sağlanması ve satılmasının yasaklanması isteniyor. Ayrıca karar, İran’ın bu tür faaliyetlerine katılan kişilere ve kurumlara seyahat yasağı ve mallarının dondurulması gibi yaptırımlar getiriyor.”İran bu yaptırımları tanımıyacağını bildirdi. Nükleer enerji programlarını uygulayacaklarını tekrarladı. BM Güvenlik Konseyinin uranyum zenginleştirme çalışmalarını durdurması için İran'a verdiği 60 günlük sürenin bittiminde İran Cumhurbaşkanı Ahmedinnejad, "Sizin için tek çare İran'la dost olmaktır.Eğer bu tutumunuzu sürdürürseniz, rezil olursunuz“ diyerek batılı ülkeleri tehdit etti. Ve ekledi. "İran kendi hakkından iğne ucu kadar bile vazgeçmeyecek. Halkımız nükleer teknolojiyi elde etmede kararlı. Biz de hükümet olarak halkın bu talebini ciddiyetle takip ediyoruz. Nükleer zirveye ulaşmak için faaliyetlerimize direnişle devam edeceğiz" dedi.ABD’nin baskısıyla BM Güvenlik Konseyi, İran hakkında yaptırım yoluna gitme kararını verdi. Her ne kadar Rusya ve Çin’in girişimiyle yaptırımlar kabul edilebilir düzeye indirgesede sorun İran’a nükleer silahlara sahip olmayacağı mesajı vermesi ve gözetim altına alması açısında önemli. İran, programını sürdürmekte kararlı olduğunu her fırsata açıklarken, ABD, İran’ı adım adım takip edeceği ve ona bu fırsatı vermeyeceği mükkerer kez tekrarlıyor. İran’ı zorlu bir süreç bekliyor.BM Güvenlik Konseyi kararıne göre İran’ın nükleer programdan vazgeçmeyi öngörüyor. İran’ın programında vazgeçmeyeceği inadı sürerse bu sefer gözler Rusya ve Çin’in izleyecekleri tutumuna çevrilecek. Ya İran’ın yanında olduklarını resmen bildirip ABD’ye meydan okuyacaklar, ya da İran’ı kaderiyle başbaşa bırakacaklar. Birinci ihtimal pek akılı bir tutum olmayacağına göre İran yanlızlaşacaktır. Bu da İran üzerindeki ABD baskısının daha da ağırlaşmasına yol açacaktır.İran’ın İsrail hakkındaki tehditvari açıklamaları, Irak ve Lübnanı istikrarsızlaşması için elinden geleni militanca yaptığı, ABD’yi zor durumda bıraktığı bilindiği bir ortamda ABD’nin İran’ı boş bırakacağı düşünülmemeli. İran Molları, bunun farkında. Ama onların hesabi Rusya ve Çin’in kendilerini yalnız bırakmamaları üzerine kurulu. Birde elindeki petrol kozu var. Bunları tamamlayan uluslararası alanda terörü tırmandıracağı tehdidi. Bunlar az şeyler olmasada ABD’nin bunlar karşısında boyun eğeceği beklenilmiyor.Saddam iktidarının yıkılmasıyla Abasiler döneminden bu yana Irak’ta egemen olan Sünni egemenliğine son verildi. Şiilerin siyasi bir aktör olarak sahneye çıkmasına yol açtı. Eğer ABD, İran’a müdahale etmez, Molla rejimi iktidarını korursa İran bölgemizin süper gücü olarak sahne alır. Hele birde nükleer silah sahibi bir İran’ı ogünden sonra durdurmak kimsenin harcı olamaz. Bu durum en çok İsrail ve Kürdleri olumsuz olarak etkileyecektir.Lübnan’dan Tacikistan’a uzanan hilalda 800 milyon Şii bulunmaktadır. Lübnan’nın yarısı Şii. Bahreyn’de Şiiler çoğunlukta. Suudi Arabistan, Suriye, Azerbaycan, Tacikistan, Pakistan ve diğer ülkelerde bulunan Şiiler siyasal olarak İran Molla rejimine yakın. Dahası Şiiler petrol ve doğalgaz denizi üzerinde yaşamaktadırlar. Bu durumda siyasal iktidarları ele geçirecek olan Şii dünyasına sonsuz olanaklar sağlayacaktır. Bu durumda en çok İran karlı çıkacaktır. Buna birde nükleer silah edindiğinide ekleyin. Sünni Arap devletlerinin korkulu rüyası olmaktadır. Tüm bu güçlerin ABD’ye olan yakınlıkları hesaba katılınca İran’ın bu tehlikeli yükselişi ABD tarafından görmemezlikten gelinemeyeceği açık. Ama bazı kesimler, bu konu da yanlış hesap yapmaktadırlar. Bu kesimlere göre ABD’deki son ara seçimlerde Demokratların kazanması ile İran’a askeri müdahalenin imkansız hale geldiğidir. Bu yanlış hesap hatasıdır. ABD’de ister Cumhurriyetçiler, ister Demokratlar iktidarda olsunlar, ABD dış politıkasında bu pek farketmeyecektir. İran’ın bu tehlikeli yüklelişine göz yumulmayacaktır. Her halükarda bu yükselişin önü alınacaktır.İran’da boş durmuyor. ABD karşıtı islami muhalefeti fethetme politıkasını çok sinsi olarak uygulamaktadır. Şiileri tekeline alan İran, şimdide İsrail karşıtı söylemleriyle Sünni islami kesimleri kazanma çabasını vermektedir. Bunun zeminide vardır. Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve diğer ülkelerdeki radikal Sünni kesimleri kazanma şanşı yüksektir. Hele bu ülkelerin İsrail ile varolan ilişkileride kendi propagandasına destek yapınca şansı daha da atrmaktadır. Ahmedinnejat gibi bir fanatik dinci tarafından yönetilen İran Molla rejimi insanlık için büyük bir tehlike oluşturuyor. Artan bölgesel gücüyle ve nükleer programıyla İran korkutuyor. İran bu konumuyla hem ABD, hem Ortadoğu’daki ABD yanlısı devletler için büyük bir tehlike oluşturuyor. ABD, İran Molla rejimine karşı ataktadır. Meydanı Mollalara terketme diye bir niyetleri yoktur. Molla rejiminin tasviyesi için askeri müdahale dahil tüm yolları deneyecektir. Kuş beyinler varsın söylenip dursun. “ABD, Iraktan ne zaman askerini geri çekecektir“ diye bekleye dursun Ortadoğu savaş alanı olmaya devam edecektir. Çağdışı militer güçlerin devri çoktan dolmuştu. Sırayla birer birer tasviye edilecektir. Saddam gitti. Şu an Mollalar hedefte. Sırada Esat diktatörü ve Türk Generaller çetesi var. ABD, her halükarda, İranı vuracaktır. Buna ihtimal vermeyenlerde yok değildir. ABD’nin İran’a karşı savaş açmasını istemeyen çevrelerin empoze etmeye çalıştığı „İran’a karşı bir askeri operasyon ABD için bir intihar anlamına geleceği ve ABD’nin böylesi bir operasyona kalkışmayacağı” yönündedir.Bu ne anlama gelir? Bunun anlamı şudur. ABD, İran’ın nükleer atom bombasına razı olması demektir. Bu mümkün mü? ABD sistemini tanıyanlar açısında bunun mümkünatının olmadığıdır. Şu an nükleer silah edinme bahanesi ileri sürülerek diplomatik yolların denenmesi revaşta. Ama İran, kararlı. O halde geriye İran’ın diplomatik yollarla nükleer silah edinmeden vazgeçirmenin yolunun tıkandığı an askeri alternatifin devreye konulacağı görüşün ağırlık kazandığıdır. ABD’de buna uygun olarak hazırlıklarını yapmaktadır. Aslında sorun nükleer silah sorunuda değildir. Sorunun esası İran Molla rejimini değişmesi noktasında odaklanmıştır. Bu anlamıyla GOP’un kesintisiz kazasız belasız başarıya ulaşması için İran Molla rejiminin ABD tarafından değiştirilmesi planlanmıştır.Mevcut konjüktorda iki cephe kendiliğinden belirleniliyor. ABD ve İsrail’i bir tarafa bıraksak bile bir yanda Sünni ve Şiilik etrafından bir cephe şekilenirken, diğer yanda Farslar ile Araplar arasında bir cepheleşme şekileniyor. Türkler bu cephelerden hangisinden yerini alacağı konusunda yerini henüz belirlemiş değildirler. Böylesi cepheleşmenin kendi ulusal çıkarlarına uygun bulmuyor. Fakat realitede bu cepheleşmelerin gittikçe ete kemiğe bürünmesine işaret ediyor.Suud Arabistan, Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, Amman ve Katar gibi ülkeler, Bush’un İran politıkasına destekliyorlar. Türkiye, bu konu da henüz kararını vermiş değildir. Aslında Türkiye, kolu kanadı kırılmış bir İran ister. Bunu „ulusal güvenliği“ açısında destekler, ama bu aynı zamanda Türkiye’yi Kürdistan sorunuyla başının belaya girmesine yol açar. Kürdistan’nın Güney ve Doğusunun birliği ve egemenliğindeki Kuzeyin bu gelişmeden etkileyeceği ve bağımsızlığı tetikleyeceği için bu konu da çekinceleri var. Bu nedenle deyim yerindeyse cami ile kilise arasında bénazları oynamaktadır.ABD’nin İran’a karşı güçlü bir zemine oturması için oluşturmaya çalıştığı Sünni devletler cephesine TC devletide katılacak mı sorusu henüz açığa çıkmış değildir. En aşağı elimizdeki veriler buna yol vermiyor.Aslında Türk sivil ve askeri yetkililerin son ABD gezilerinin en önemli bir konusuda buydu. Fakat bu konu da basına fazla bilgi yansımadı. Sadece Büyükanıt’ın İran’ın nükleer silahlara sahip olmasını bölge için tehlike arzedeceği mesajı dışında bir veri yok. Bilindiği gibi İran’a askeri bir hareketin savunucuların başında ABD Başkan yardımcısı Cheney geliyor. Türk Genelkurmay Başkanı Büyükanıt ile görüşmeside bu konuya ilişkin olduğu büyük ihtimaldır. Bu konu da basına yansıyan bir haber yok. Ama bu konunun tartışıldığı büyük bir olasalık. Sonuç ne oldu bilmiyoruz. ABD’nin olasılı İran’a karşı saldırısında TC devleti destek verecekse alacağı taviz ne olur sorusu Kürdler açısında önemlidir. ABD’nin olasılı askeri saldırısında TC devletinin destek vermesi karşılığında Kürdistan’ın Güneyinde Kürd millet kazanımlarını yok etme olduğu büyük olasalıktır. Bunun bir başka anlamı ABD’nin TC devletine işgal edebilirsin teminatının verilmesidir. Bu mümkün mü? Mevcut durumda değildir. Fakat bunun değişmeyeceği diye bir kaide de yoktur. Bu nedenle Kürd siyasal önderliği buna göre hesabını yapmak zorundadır.Beker-Hamilton raporuyla yapılmak istenen bir yerde buydu. Kürdlere eski statükoyu dayatan Beker-Hamilton raporu aynı zamanda Bush ekibinide boşa çıkarma yönelikti. Raporun mantığı ABD’nin 21.Yüzyılın başında devreye koyduğu politıkayı boşa çıkarmak, Bush ve ABD dostlarını mahkum etmek, düşman ve karşıtlarını ödüllendirmekti. Mahkum etmeye çalışanların başında Kürd milleti ve ödülendürmek istedikleride ezeli Kürd millet düşmanları olmaktaydı. Bu durum Kürd millet ölüm fermanıydı. Kürdlerin bu rapora boyun eğeceğini bekleyenler yanılırdı, ama bu raporun uygulanması halinde de Kürdler zor durumda kalırdı.Bu raporla şu da haklılık kazanmıştır. Kürd milletinin verdiği bunca bedele karşın haklarını elde edemeyişi bugüne dek dünya süper güçlerin izlediği rapor benzeri politıkaların sonucu olduğudur. Özgünlüğümüz dediğimiz gerçekliğimiz budur.Raporda sözkonusu edilen sözde „çözüm önerileri“ni burada bir kez daha saymaya gerek yok. Tek kelime ile daha evel öngörülen Irak’a demokrasiyi yerleştirme ve Ortadoğuda model sunma rafa kaldırılıyor. Bunun yerine ne kadar fanatik terörist grup varsa iktidara taşıyıp, Kürdleri bunların insayatifine bırakıp ABD’yede bir an önce kaçması tasviye ediliyordu.Peki bu sözde önerilerle ABD kazanmış mı oluyor? Ebette değil. Peki bu soğuk savaş dinazorları kimden yana, kimin çıkarlarını savunuyordu?Şunu anladık. Kürd millet çıkarlarına karşın sömürgecilerimizin çıkarlarını savunuyorlardı. Bu bir yerde bu dinazorların yapmak istediklerini anlaşılır kılabilir. Ama aynı rapor sahipleri ABD çıkarlarına karşın ABD düşmanlarının çıkarlarını savunuyordu. Bunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Sonuç olarak rapor yazıcıları bu önerilerle sorunları çözmek yerine ABD ve müttefiklerini yeniygiye mahkum etmeye çalışıyordu. Rapor yazıcıları, Irak’taki terörü yok etmek için çareyi teröristleri iktidara getirmekte buluyor. O zaman ABD’nin terör algılamasına ne demek gerekecek? Bunca görültüye ne gerek vardı. Rapor yazıcıları, ABD’yi yenilgiye mahkum etmek için ABD düşmanları tarafından satın alınmış bir performasyon sergilenmişlerdir. Eğer bu değilde ABD’nin kazanması isteniliyorsa aklı selim çözüm önerilerinde bulunurlardı. Ama ne gezer. Onlar, bunu yapmaktan öte ABD dostlarını düşman ettirmek için elinden geleni yapmışlardır. Yok eğer Kürdler çantada keklik diye düşünmüşlerse büyük bir yanılgı içinde olduklarını göreceklerdir, ki raporun açıklanmasıyla Kürd siyasal önderliğin gösterdiği tepkiyle bunu görmeleri gerekir. Yok bu değilde Kürdleri bir hiç sayıyorlarsa en büyük yanılgılarıda bu olacaktır. Çünkü başta Irak olmak üzere Ortadoğu ve Kafkasya’da ABD’nin başarısı Kürdlerin desteğinden geçer. Kürd desteği almayan bir ABD kaybetmeye mahkumdur. Peki kazanılmış Kürd millet haklarını geri alacak olan bir ABD’ye Kürdler, niye destek versin? Bu hiç düşünüldü mü? Eğer Kürdler ABD’ye mecburdur fikrinde hareket edilmişse yine büyük bir yanılgı içindedirler deriz. Kazanılmış Kürd millet haklarını elinden alacak bir ABD’ye Kürdlerin mecburiyeti kalmaz ve Kürdlere dağı işaret eder. Kuşkusuz bu Kürdlerin tercihi değildir, ama ABD raporda önerilenlere bağlı kalırsa olmayacak bir şeyde değildir. Bunu ABD’nin aklı selim yöneticileride istemez. Çünkü bu koşullarda ABD’nin Ortadoğuda güvenebileceği İsrail’den sonra bir müttefiği varsa o da Kürdlerden başkası değildir. ABD’nin Ortadoğuda güvenilir iki dost ve müttefiği var. Bunlarda İsrail ve Kürdlerdir. Bilindiği gibi diğer güçler, elinde gelse ABD’yi bir kaşık su da boğar. Bunlar bilinirken, Ortadoğu ve Kafkasya üzerinde hegemonya kurma planı olan bir ABD bunu kime dayanarak başaracak?Irak’ta ABD’ye sonsuz zorluklar çıkaran, bugünkü kaos ve istikrarsız durumu yaratan statükocu güçlerin başında Türkiye, İran ve Suriye geldiği biliniyor. Eğer ABD, bunlara bel bağlıyorsa tarihinin hattasını yapar. Beyni sulanmış emekli ekaliyetin hazırladığı saman alevi raporlarında önerilenlere göre hareket edilme düşünülüyorsa ABD, sadece Irak’ta değil dünya hegemonya mücadelesinide kaybeder.Bunu ne Cumhurriyetçiler, ne de Demokratlar göze alamaz. Sorun Bush meselesi değildir. Sorun ABD’nin 21. Yüzyıl politıkasıdır. Beker-Hamilton raporuyla gündeme damgasını vuran tartışmalar kimin ne istediği üzerinedir. Ortada büyük bir pazarlık sözkonusudur. Sorun büyük ve karmaşıktır. Sorunun muhatapları geniş bir yelpazeyi oluşturmaktadır. Irak’ın tüm kumşuları bu denklemin içindedir. Her ülkeninde farklı hasap ve beklentileri vardır. Ama hepsinin ortak beklentisi „Irak toprak bütünlüğü“nün korunmasıdır. Avrupa, Rusya ve Çin dahil Türkiye, İran, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan bu konuda hemfikirdirler. Beker-Hamilton komisyonuda bu devletlerin lobisi konumuna düştü. Onların bir yerde sözcüleri oldu. Belki de öyledirler.Suudi Arabistan, Irak „toprak bütünlüğü“nün korunamaması halinde parçalanacak Irak sonrası gelişmeleri kendi ulusal güvenliği açısında tehlikeli görüyor. Bu koşullarda Sünni mülteci akınına uğrayacağı, kendi Şiilerinin sorun yaratacağı endişesini dile getiriyor. Bu nedenle tek bir Irak politıkasından direniyor.İran ve Suriye Irak’ın parçalanması halinde bağımsız Kürd devletinin doğacağını ve bunun kendi egemenliğindeki Kürdleri etkileyeceği ve bununda rejim değişikliğine yol açacağı korkusunu yaşıyorlar. Aynı korkunun daha büyüğünü Türkiye yaşıyor. Bu nedenle bunu engelemek için her yola başvuracağını defalarca deklere etmiş bulunuyor. Son çare olarak Güney Kürdistan’ın işgalini düşünüyor. Bu nedenle yüzbinlerce askerini sınıra yığıp hazır vaziyete bulunduruyor.Türk hükümetbaşı, bu konu da savaş çanlarını çalıyor. ABD ve Kürdleri uyarıyor ve tehdit ediyor. „Biz Irak'ta toprak bütünlüğünden kesinlikle yanayız. Bu tezimiz İran ve Suriye tarafından da aynen paylaşılıyor. Yani Irak'ın bölünmesine asla ne Türkiye'nin ne İran'ın ne de Suriye'nin olumlu bakması söz konusu. Kaldı ki Amerika'nın da işin başından itibaren Irak'ın bölünmesine yönelik olumlu bakışı söz konusu olmamıştır. Şu anda ise bizler bazı olumsuz haberler duyuyoruz. Yani Irak'ın bölünmesine yönelik. Bu, şu andaki sürecin çok daha ötesinde Irak'ta iç savaşı körükler, tahrik eder. Bunun beklentisi içinde olanlar da 'buradan bizler güzel şeyler elde ederiz' diye beklemesinler. Çok daha zor durumun içerisine girerler. Biz bunların da kimler olabileceğini çok iyi biliyoruz. Ama Irak kesinlikle bölünmemelidir, parçalanmamalıdır. Biz sınırımızda komşumuz olan bir ülkenin böyle bir ameliyata, böyle bir operasyona tahammül edemeyeceğinin inancı içerisindeyiz.'' Türk hükümetbaşı, Baker-Leo Hamilton raporu için, ''İsabetli bir rapor olmuştur. Bu rapor istikametinde bazı düzenlemeler yapılabilir, adımlar atılırsa çok çok yerinde olur diye düşünüyoruz. Dikkat edilirse, bu rapora olumsuz yaklaşanlar veya katılmayanlar kimlerdir onlar şöyle bir değerlendirmeye alınırsa işin neticesi ortaya çok açık net çıkacaktır'' dedi.Ankara ile Washington arasında suğuk rüzgarları esmeye devam edecek. Her ne kadar eskiden stratejik iki müttefik olsalarda ABD’nin yeni Ortadoğu politıkası Türkler, ulusal güvenlikleri açısında tehlikeli görüyor. Ve bu nedenle ABD’ye her türlü zorluğu çıkarıyor/çıkaracaklar. Başarılı olmamaları için elinden geleni yaptı/yapıyor.ABD, bunu görüyor. Fakat olasılı İran saldırısı için ABD’nin Türkiye’ye ihtiyacı var. Hele coğrafik yakınlık bakımında İncirlik üsünün önemi bir kat daha önem kazanıyor. Dahası İncirlik, nükleer silah deposu. Bu silahlar İran’a karşı kullanır mı, kullanmaz mı bilinmez, ama her ne kadar Türkiye, bugün kendi topraklarını İran’a karşı bir saldırı üsü olarak kullanılmasına müsaade etmeyiz desede sivil ve askeri Türk yetkililerin son ABD ziyaretlerinde bu konuda nasıl bir anlaşmaya vardıklarını bilmiyoruz. ABD’nin İran’a askeri saldırısı için İncirlik vazgeçilmez bir üs. Üsün kullanılmasında Türkiye söz sahibi. Bugüne kadar Türkiye, üsü ABD’ye kullandırdı. Kullandırırken bunun karşılığınıda aldı. Eskiden stratejik müttefik olan ABD-Türkiye koşullarında Türkiye, ABD’ye üsün kullanmasında bir güçlük çıkarmadı. Fakat ABD’nin uygulamaya koyduğu GOP’nı Türkiye kendi „ulusal güvenliği“ için tehlikeli görüyor. Tehlikenin merkezinde Kürdistan sorunu yer alıyor. ABD’nin Irak işgali ile Kürdler, bağımsız devletleşme yoluna girdiler. Türkiye bunu „kırmızı çizgi“ olarak ilan edip kabullenilemez dedi. Bunu müttefiği ABD’ye kabullendirmeye çalıştı. ABD, her ne kadar bölge ülkelerin „toprak bütünlüğüne saygılıyım“ desede Irak işgali ile Irak’ın parçalanmasının önüne geçilemeyeceği gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. Hele ABD’nin olasılı bir İran saldırısı bu durumu Türkiye için dahada „vahim“ bir hale getirir. Türkiye’nin algılaması böyledir. Bunu engelemek için kendini dayatan Türkiye, ABD ile İncirlik pazarlığını sıkı yapacağı kesin. ABD’nin Kürdlere ilişkin politıkasında Türkleri ne kadar memnun eder bilemiyoruz. Kürdistan’ın Güneyinin işgaline sıcak bakmadığı kesin. Şu an en önemli mesele olarak Kerkük statükosunu belirleyecek olan referandumun ertelenmesi konusunda pazarlığın sürdürüldüğü tahmin etmek zor olmasa gerek. Bugüne kadar her iki tarafı idare ettiği ortada. Fakat referandum için zaman gittikçe daralmaya başladı. ABD, bu konu da her ne kadar Irak halkı söz sahibidir desede son tavrını ortaya koyduğunda taraflardan birini kıracağı kesin.Sorun bu kadar karmaşık. Herkesi memnun etmenin imkanı yok. Birilerinin canı yanacak. Canı yanacaklar eski statükocu güçler olacak. ABD’nin ortaya koyduğu GOP’nın başarısı buna yol açacak. Başarısıda eski statükocu sistemlerin tasviyesine bağlıdır. Bu sistemlerle uzlaşan bir ABD kaybeder.Beker-Hamilton raporunda dile getirilen İran ve Suriye ile ilişki kurmak Irak’ta istikrarın sağlanmasını sağlar yaklaşımı ne kadar gerçekçi süreç gösterecek demek gerekmiyor. Çünkü şu anlık mevcut ortadoğu gerçekliği görülmek istenilmiyor. Onlar, realiteden öte kendilerinin görmek istedikleri Ortadoğuyu hayal ediyorlar. Hayaller güzel de, ya peki realite? Bunların unutuğuda budur.Bush’un İran ve Suriye ile oturması ve onlardan yardım istemesi ne kadar gerçekçi? Peki uzun süredir, Bush yönetinin bölge ve bu her iki devlet için söyledikleri ne olacaktır? Dün dündü, bugün bugündür diyebilir mi? Bu, biraz zor.Bush yönetimi, daha evel İran ve Suriye’de rejim değişikliğini hedeflediklerini ve İran’ın nükleer programının ortadan kaldırılmasını öngörmekteydi. Şimdi kendisine İran’la işbirliği önerilen Bush yönetini İran’la oturması halinde bu her iki hedefindende zorunlu olarak vazgeçmek zorunda kalmayacak mıdır? İran’a uygulanılan ambargonun kaldırılması gündeme gelecek ve kaldırılması kendisine dayatılmıyacak mıdır? Peki buna karşın İran ne yapacaktır? Desteklediği terör örgütlerine sakinleşmesi mi istenecek? Denklem böyleyse bunun anlamı açıktır. Bush yönetiminden istenen İran Molla rejimine teslim olmasıdır. Aynı şey Suriye içinde geçerlidir.Fakat ABD devlet Başkanı Bush, önerilenlerin aksine tavrını ortaya koydu ve şöyle dedi. “Bu iki ülke, teröristlerin, kendi topraklarını kullanmalarına ve Irak’a girip çıkmalarýna izin veriyor. İran, Amerikan askerlerine düzenlenen saldırılara destek oluyor. Askerlerimize yapılan bu saldırıları engelleyeceğiz. İran ve Suriye’den gelen desteğin önünü keseceğiz. Irak’taki düşmanlarımıza silah ve eğitim veren oluşumları dağıtacağız" dedi.Bizim beklentimiz budur. Kürd-Kürdistan’ın bağımsız ve birleşik bir devlet ve ülke olarak tarih sahnesine çıkmasıda burdan geçer.10 Nisan 2007