Merhaba Hanife
Merhaba Kamo Asmen
1928 yılında ABD'de 20 bin cıvarında Kürd nüfusunun bulunduğunu daha önce bir İngiliz belgesinden aktarmıştım. Amerika'daki Kürdlerin Xoybûn'a kazandırmak için Süreya Bedirxan ve Osman Sebrî'nin çabalarını gündeme getirmiştim.
Kürdlerin Amerika kıtasına yerleşmelerinin tarihi meselesi kendi başına ciddi akademik bir çalışmanın konusu olacak bir husustur. Bu işi yapabilecek Amerikan Kürdleridir. Çünkü, bu iş için Amerikan kurumlarına ve arşivlerine girmek lazım. Hanife gibi arkadaşlar bu iş için zaman ayırsalar başarırlar..
Benim Amerikan Kürdlerini gündeme getirmemin nedeni Xoybûn faaliyetleriydi. Ben Xoybûn faaliyetleri bazında Amerikan Kürdlerini gündeme getirdikten sonra bazı Kürd çevrelerinde olumlu ve açıklayıcı tepkiler aldım.
Mesela bir Kığili arkdaş ile yaptığımız bir görüşmede bana “kendi bölgelerinden ve hatta akrabalarından bazılarının da Birinci Dünya Savaşı sıralarında Amerika'ya gittiklerini“ söyledi. Buna benzer şeyleride bazı Dersimli arkadaşlardan da duydum.
Demeki Kürdlerin Amerika'ya göçü meselesi hâlâ hafızalarda canlı duruyor. Hatta eğer kısa bir süre içinde araştırmalar yapılsa canlı tanıkları bulmak dahi olanak dahilindedir.
1919-1923 yıllarında Colombia Üniversitesi'nde sosyoloji eğitimi gören Sabiha Sertel “Roman gibi-Anılar“ adlı eserinin 39.sayfadan 66.sayfasına kadar olan bölümünü oradaki Kürd ve Türk işçilerine ayırmış.
Sabiha Sertel Anılarında Amerika'ya yapılan göç olayının “Van, Erzurum ve Sivas gibi şehirlerde başlamış, diğer şehirlere, kasabalara yayılmış“ diyor.
Yine Sertel'e göre Balkanlarda savaştan kaçan “Türk, Kürd ve Arnavutlar“ varmış.
Sertel Detroit'deki Kürdlerden şöyle söz ediyor: “ hele Detroit'te Ford'un otomobil fabrikasında çalışan Türk ve Kürdlerin hayatı bir cehennemdi. Amerika'da o zamanlar bugünkü teknik ilerlemeler olmadığı için çelik ocağına giren bir işçi, ateş karşısında bir dakikadan daha fazla duramıyordu. Her girişte bir gömlek değiştiren işçiler, yeryüzünde cehennemin ne olduğunu denemeleriyle öğreniyorlardı. Fabrikalarda 10-15 saat çalışanlar vardı. Bunların çoğu gece çalışır, gündüz uyurlardı. Bu yüzden gece çalışan işçilerin aylarca güneş yüzü görmemeleri olağan bir şeydi“ (age, sayfa 52) diyor.
Sertel Anılarında Ford fabrikasını ziyaret ettiğini “çelik eritilen ocağı gördüğünü“ yazarak Kürdler hakkında şu tespitte bulunuyor: “Bu cam daireye hiç bir milletin işçileri giremiyor, yalnızca Kürdler girebiliyormuş. İşçiler, ocağa bir pehlivan gibi çırılçıplak giriyorlar, dahikada bir nöbet bekliyorlarmış“ diye yazıyor.
İlginç olan durum o dönemler Amerika'da “Osmanlı teavün Cemiyeti“ adlı bir kurum varmış. Daha sonra Türk ırkçıları derneğin ismini “Türk Teavün Cemiyetine“ çeviriyorlar. Fakat Kürdler ve Arnavutlar Türklerin bu girişimine karşı çıkıyor ve “Osmanlı teavün Cemiyeti“nde ısrar ediyorlar.
Sabiha Sertel ve orada bulunan Kemalistler, Kemalist harekete yardım toplamak için Amerika'nın bir çok bölgesini geziyorlar ve bu arada Detroit'te de gidiyorlar.
Detroit'te Türkler ve Kürdler ayrı örgütleniyorlar.
Türkler, “Türk Teavün Cemiyeti“ adı altında; Kürdler “Hilali Ahmer“ adı altında teşkilatlanmışlar.
Sabiha Sertel'in anlatımlarına göre Detroit'e gitmeden önce oradaki Kürdler ve Türkler “Uzaktan gelen bacının ilk önce kime misafir olacağı“ konusunda anlaşamamışlar ve kavga etmişler.
Sabiha Sertel Detroit'deki “Türk Teavün Cemiyeti“ başkanı Zeki bey ile görüşerek şöyle dediğini yazıyor:
“Bir an düşündüm. Maksat kurtuluş hareketine yardımdı. Bu yardımı nerede daha fazla sağlamak mümkünse benim oraya gitmem gerekirdi. Zeki Bey'e sordum:
Pekala bana söyleyiniz hangi taraftan daha çok para toplamak mümkündür?
hiç tereddüt etmeden:
Kürdlerden, dedi. Onlar Ford Fabrikasında en ağır işlerde çalıştıkları için daha çok para kazanıyorlar ve biriktiriyorlar.
Oyleyse ben Kürdlere misafir olacağım. Türklerle konuşmayi bana bırakınız.
Beni karşılamaya gelenler istasyonda iki grup olmuşlardı. Bir gün evelki kavgadan sonra Türkler ayrı, Kürdler ayrı gruplarda idiler“..........
Sabiha Sertel gelişmeleri uzun uzun anlatıklatan sonra ilk önce istasyondaki Türklerin yanına giderek durumu izah ediyor ve sonuçta onlara “ İzin verin ’Hilali Ahmer' cemiyetine misafir olayım. Bu, memleket hesabına daha hayırlı olur“ diyor.
Sabiha Sertel ilk olarak “Hilali Ahmer Cemiyeti“ne misafir oluyor ve Kürdlerde kalıyor. “Hilali Ahmer Cemiyeti“nin başkanı Rumi Efendi Sabiha Serteli iki katlı evine götürüyor. Daha sonra “Hilali Ahmer Cemiyeti“nde yapılan toplantıda Kürdler Sertel'e “50 bin doların üstünde“ bir para topluyup veriyorlar. Sertel toplantı esnasında Mehmed ve Derviş adlı Kürd'ün kavgasını ve onları nasıl barıştırdığını balandıra balandıra anlatıyor.
Sertel ve oradaki kemlistler bununla da geri kalmıyorlar. Bu sefer Türkiye'den Sertel'in söylemiyle “ Ateşin içinden gelen bir kimse ile“ daha çok para toplayabileceklerini hesaplıyorlar. Sözü Sabiha Sertel'e bırakalım:
"New York'a döndükten sonra yönetim kurulunun toplantısında, Ankara'dan birinin Amerika'ya çağrılmasını konuştuk. Ateşin içinden gelen bir kimse çok faydalı olacaktı. Bu düşüncemizi Ankara Himaye-i Etfal Cemiyetine bildirdik. Ankara Merkez Komitesi, cemiyet başkanı Doktor Fuat Bey'i göndermeyi kararlaştırmıştı. Fuat Bey Gülcemal vapuru ile geldi. Bu, Amerika'ya gelen ilk Türk vapuru idi. Vapuru karşılamak için bütün teşkilatlardan delegeler gelmişlerdi. ''Gülcemal'in'' New York limanına gelmesi de önemli bir olay oldu. Vapurda dalgalanan bayrağı görmek için yalnız Türkler değil, Türkiye'den gelmiş Rum, Ermeni, Yahudi, bütün Türk uyrukları gelmişlerdi. Kalabalığın içinde hüngür hüngür ağlayanlar vardı. Fuat Bey'in geldiği gün Astoria Oteli'nin salonunda yaptığımız toplantıda müsamerenin programını hazırladık. Fuat Bey'in gezeceği şehirleri kararlaştırdık. Fuat Bey'in yapacağı gezilere benim mihmandarlık ve tercümanlık etmemi uygun gördüler. New York'ta ilk toplantı, kiraladığımız büyük bir salonda yapıldı. Fuat Bey memleketin acıklı durumunu anlattı. Ben hislere hitap eden bir konuşma yaptım. Şiirler okundu. Halk arasında ağlayanların hıçkırıkları duyuluyordu. Konuşmalar sonunda yardım faslı açıldı. Masanın üstü yığın yığın dolarlarla doldu. Kalabalığın arasından orta yaşlı, orta boylu, kalın siyah kaşlı, bıyıkları kulak deliklerine değen bir adam ağır ağır masaya yaklaştı. Bu, Kürt Yusuf Gülabi Çavuştu önce Fuat Bey'in elini öptü: "Siz bana toprağımın, köyümün kokusunu getirdiniz. Sağ olun, varolun. Aç sürünen çocuklar arasında benim de evlatlarım var her hal. Yirmi yedi senedir Amerika'da çalışıyorum. Madenlerde işçilik ettim. Otomobil fabrikalarında, Kuzeyde, Fruit Company'nin (meyve kumpanyası) meyve bahçelerinde çalıştım. Garajlarda, parklarda yattım. 10.000 dolar birikmiş param var. Artık memlekete dönmeye karar verdim. Bütün paramı size veriyorum. Bana yalnız bir vapur bileti alın. Ve orada bir iş bulmama yardım edin. İşte altın saatim. İşte altın kemerim. Yurduma helal olsun." Herkes ağlıyordu. Toplanan para 100.000 doların üstündeydi... Amerika'daki bu çalışmalar sonunda, memlekete gönderilen paranın miktarı bir milyon Türk lirasının üstündeydi. Ankara'da Çocuk Esirgeme Kurumu'nun meydana getirdiği ilk çocuk sarayları, bakımevleri, hastane, çocuk yuvaları Amerika'daki işçilerin gönderdikleri paralarla kuruldu. Fakat Yusuf Gülabi Çavuş'a iş bulunmadı. Çocukların yataklarının başucuna işçilerin fotoğrafları asılmadı."
Not: Aslında sevgili Hanife'ye hayırlı bir iş çıktı:
Kürdlerin Detroit'te kurduğu “Hilali Ahmer“ derneği hakkında bilgi toplamak mümkündür. Bu derneğin ne zaman kurulduğu ve ne zamana kadar varlığını sürdürdüğü tespit edilebilinir. Acaba Süreya Bedirxan'ın Detroit'te toplantı yaptığı yer bu derneğinin binasımıydı?
Dernek başkanı Rumi Efendi kimdir?
Kemaliyeli Ahmet Osman kimdi?
Derviş ve Mehmet adlı şahıslar?
Yusuf Gülabi Çavuş kimdi?
Bu derneğin üye listesi ele geçirilirse belki bir çok şey aydınlanır? Belki de bugün Amerika'da Türk lobisini yürütenlerin bir çoğu o derneğin kurucularının oğulları ve torunlarıdır.
Hanife'ye iş düşüyor..
Silav
Aso Zagrosi
Re: ABD Kürdleri/ Hanife ve Kamo’ya