Bu konuda, daha önce sayısız makale yayınlanmasına karşın, aslında bölük-pörçük değerlendirmelerden ziyade PKK tarihinin yeniden yazılmasına şiddetle ihtiyaç vardır. PWD olarak, başından itibaren böyle bir öneride bulunmuştuk. Şimdi bu öneriyi tekrarlayan ve yeniden gündeme getiren arkadaşlar olmaktadır.
Gerekli koşullar oluşur veya hazırlanırsa, buna katkı sunacağımız açıktır.
------
Aradan dört yıl geçti; mevcut durum ve geçmiş tecrübelere dayanarak, ayrılık konularını şimdi çok daha somut olarak ortaya koyabiliriz.
PKK'nın mevcut yönetimi ile aramızda stratejik her konuda görüş ayrılıkları bulunmaktadır.
Ancak, güncelliğinden dolayı, sadece silahlı mücadele konusunda, neden görüş ayrılığına düştüğümüzü açıklamak istiyorum.
Biz silahlı mücadelenin artık miadını doldurduğunu ve Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinden çok Türkiye'de şoven, militarist yapının güçlenmesine neden olduğunu söylüyoruz.
Yirmi yıldan daha uzun bir süre dağda kaldıktan sonra bu sonuca varmamızın son derece anlaşılır, haklı ve bilimsel nedenleri vardır.
Ancak asıl maksadım, bu temelde bir değerlendirme yapmak değildir.
PKK'nın ateşkesten sonra, 2004 yılında, yeniden başlattığı silahlı mücadelenin asıl görünmeyen yüzüne bakmanın daha acil ve çarpıcı olacağını düşünüyorum.
PKK ayrılma nedenlerimizi çok farklı bir mecraya çekmek istemektedir. Bizi ihanetle suçladıkları yetmiyormuş gibi, yorgunluğa yorumlayan çok gülünç değerlendirmeler bile yapılmaktadır.
Oysa, gerilla savaşının, ’demokratik cumhuriyet' ekseninde yapılacak kısa bir değerlendirmesi bile bizim neden bu savaşa karşı çıktığımızı bütün çıplaklığıyla ortaya koymaktadır.
PKK'nın gerilla savaşını, Kürdistan'ın bağımsızlığı ve Kürt halkının özgürlüğü için geliştirdiğini belirtmeye dahi gerek yoktur. Buna karşılık Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra bağımsızlık çizgisinden vazgeçerek ’demokratik cumhuriyet' tezini savunmaya başlamıştır.
PKK'nın ’demokratik cumhuriyet' tezini benimsemesi, halk savaşı stratejisinden vazgeçtiği anlamına gelmektedir.
Demokratik cumhuriyet tezi; gerilla savaşını, sadece geçersiz değil, aynı zamanda gereksiz hale getirmiş bulunmaktadır.
Çünkü, Türkiye cumhuriyetinin demokratikleştirilmesi için gerilla savaşına ihtiyaç yoktur.
Gerilla savaşı ’demokratik cumhuriyet' stratejisinin temel mücadele yöntemi değildir.
Benimsediği stratejinin doğal sonucu olarak, daha değişik mücadele yöntemlerini esas alması gereken PKK'nın, gerilla savaşında ısrar etmesi, son derece tutarsız ve çelişkili bir tablo ortaya çıkarmıştır.
PKK'nın mevcut pratiğine bakıldığında bırakalım siyasal mücadele yöntemlerine stratejik değer vermesi, tali planda rol biçtiği bile tartışmalıdır.
Hedefler programına demokratik cumhuriyet tezini alan PKK'nın siyasal mücadele yöntemlerini bir tarafa bırakarak gerilla savaşında ısrar etmesi, aslında kendi stratejisini inkar etmekten başka bir anlam taşımamaktadır.
PKK yönetiminin iki arada, bir derede kalan beynamaz duruşu bu çelişkili yaklaşım tarzından kaynaklanmaktadır.
PKK'nın demokratik cumhuriyet adına geliştirdiği pratik, eski mücadele anlayışının utangaç ve karikatürize edilmiş tekrarından başka bir şey değildir.
Kürt halkının, PKK'nın, ’demokratik cumhuriyet' adına ısrarla sürdürmek istediği kör savaşı ve bu uğurda şehit düşen binlerce gerillanın döktüğü kanı anlaması mümkün değildir.
Zaten bu yüzden, PKK, demokratik cumhuriyet tezine denk düşmeyen bu çelişkili ve kafa karıştıran pratiğini izah etmekte hayli zorlanmaktadır.
Nitekim, savaşı yeniden başlatmanın gerekçeleri arasında demokratik cumhuriyet tezinin esamisi bile okunmazken; PKK yönetimi, son derece oportünist bir tavır takınarak, gerilla savaşını, sadece Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne indirgemiş bulunmaktadır.
Oysa, tarihte kim olursa olsun, peygamberler dahil, hiç kimsenin özgürlüğü için savaş verilmiş değildir. Bir kişinin kurtuluşu için, binlerce insanın ölüme gönderilmesi, özgürlük savaşı değil, insanlık suçudur.
Savaşlar ülke, ulus veya sınıfların kurtuluşu için verilir. Bireylerin özgürlüğü ulusal sorunun çözümü ve ülkenin kurtuluşuna bağlı olarak ele alındığı oranda anlam kazanır. Bu konuda PKK atların önüne arabayı alarak sadece Kürt sorununu değil, aynı zamanda uğrunda mücadele verdikleri Abdullah Öcalan'ın özgürlüğünü de yokuşa sürmektedir.
Aslında PKK yönetimi, ne demokratik cumhuriyet ve nede Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için gerilla savaşı gerekmediğini gayet iyi bilmektedir. Ancak iki cepheden kuşatılan ve tuzağa düşürülen PKK'nın yönetim erki içerisinde, bu çıkmazdan kurtulmayı başarabilecek gerekli iradi yapı kesinlikle yoktur.
Bu açıdan PKK'nın akıbetinde, kendisini tüketinceye kadar kör dövüşte ısrar etmekten başka bir seçenek görülmemektedir.
PKK; mevcut durumda, sadece gah-ı bulunan, ancak karar yetkisi kesinlikle olmayan iradesiz bir yönetime sahiptir. Bu açıdan PKK yönetiminden kişilikli bir duruş istemek, yıllardır bu beklenti içerisinde olan KDP ve YNK'nin yaptığı gibi kendini kandırmaktan başka bir sonuç vermeyecektir.
PKK'dan gerilla savaşını sürdürmesini isteyen Kürt halkı değildir.
Buna karşılık PKK'dan savaşmasını isteyen bir değil, pek çok güç odağı bulunmaktadır. Amerika, İran, kısmen Suriye ve PDK ile YNK'nin mevcut durumda savaşı durdurmak istediğini söylemek için zaman henüz çok erkendir.
Ancak PKK'dan savaşmasını isteyen asıl güç odağı, Amerika veya bölge devletleri değil, Türk devletinin kendisidir.
İki bin yılının Ağustos ayında, içerde bulunan tüm gerilla güçlerini Güney Kürdistan sınırına çekme kararı verdiğimizde buna Türk Genel Kurmay Başkanlığı tarafından itiraz edilmiş ve Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmelerden sonra beş yüz gerillayı kuzeyde bırakmak zorunda kalmıştık.
PKK'dan ayrılmamıza neden olan savaş kararı, bizzat kuzeyde kalması Türk ordusu tarafından istenen bu beş yüz kişilik gerilla gücüne karşı geliştirilen operasyonlar gerekçe gösterilerek alınmıştır. Üstelik savaş kararına, PKK yapısının karşı iradesine rağmen, Türk ordusunun izni dahilinde kongreye katılan ve Abdullah Öcalan adına konuştuğunu söyleyen avukatların dayatmaları sonucunda varılmıştır.
PKK yönetimi tarafından farklı izah edilmesine rağmen 2004 yılında alınan savaş kararının gerçek hikayesi budur. Bizim ulusal kurtuluş mücadelesi adına değil, Türk ordusunun dayatmaları sonucu başlatılan bir savaşa ve bu temelde işlenen cinayetlere ortak olmamız mümkün değildir.
Başka hiçbir nedenden dolayı değil, en başta Kürt halkının en dinamik gücü olan gerillanın demokratik cumhuriyet uğrunda ölmesini istemediğimiz için ayrılmak zorunda kaldığımızı, bilmem bir kez daha belirtmeye ihtiyaç var mıdır?
16 Kasım 2008 N.TAŞ (Botan Rojhılat) /PWDnerin.