[b]ULUSLARARASI FRANKFURT KİTAP FUARI'NA
IRKÇI ŞOVEN TÜRKİYE “MİSAFİR“ GİDİYOR?[/b]
[img]http://www.oeneri.at/version1/images/sanat/ahmet_onal.jpg[/img]
Ahmet ÖNAL*
Her yıl bir ülkenin “Misafir Ülke“ olarak iştirak edildiği Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na bu yıl, Türkiye Yayıncılar Birliği'nin girişimleri ile Türkiye, 2008 yılında “Misafir Ülke“ olarak, 15-19 Ekim 2008 tarihinde gerçekleşecek Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na, Fuar organizasyonu tarafından katılmaya kabul edildi.
Hazırlık aşamasında, üyesi bulunduğumuz Türkiye Yayıncılar Birliği; bizleri 19 Şubat 2008 tarihine kadar Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na katılmak istememiz durumunda, Türkiye Yayıncılar Birliği aracılığı ile TC. Kültür ve Turizm Bakanlığı Fuar Organizasyon Komitesi'ne başvurarak katılmak istediğimize dair yazılı başvuruda bulunmamız gerektiği uyarısı ve isteği ile çağrıldık ve biz de başvurduk.
Ancak bu aşamadan sonra, Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na katılacak, ’Misafir Ülke' Türkiye Organizasyon Komitesi, genel standın ismini tespit etmek üzere toplanır ve ulusal- uniter, tekçi zihniyeti çağrıştırır şekilde; “Türkiye Ulusal Standı“ ismini kullanmayı tespit eder. Tabi bu isim altında Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na katılmak bile, biz Kürt ve Kurdistanî yayıncılar açısından sıkıntılı olmanın da ötesinde, yayın hedeflerimize, ereklerimize ve bizi biz yapan kimliğimizin ve şuana kadar katlandıklarımızın inkarı ve reddi anlamına geleceği için de onur kırıcı bir durum olmanın da ötesinde; bizi, bizim silahımızla vurma planı da mevcuttur. Zira tüm kitap ve düşünce özgürlüğü etiğini bir tarafa bırakarak, tüm dillere karşı hasmane tutumlarını unuttururcasına, bizim katılımımızla sözüm ona “ne kadar demokratik“ davrandıklarını ve “demokratikleştiklerinin“ propagandasını yapmak için kullanacaklardır.
Ayrıca “Türkiye Ulusal Standı“ isimi; “tek dil, tek bayrak, tek kültür, tek uniter devlet ve millet“ olgusuna uygun bir isimdir. Bu isimde farklı dillere, kültürlere, düşünsel zenginliklere yer olmayacağının mesajı verilmektedir. Daha da önemlisi; kitabın geniş ve evrensel olgusuna vurgu yapması gereken bir isim seçilmeli idi. Bunun yerine inatla “Türkiye“ ve özelikle “ULUS“ vurgusunu öne almakla Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı gibi evrensel bir etkinlikte “Türk ulus“ mitosuna vurgu yaparak, adeta Türkiye'nin şiddet üzerinde ve diğer halkları jenoside ederek kendi “devlet –ulus“çuluğunu şekillendirdiğinin meşruiyetinin aracı durumuna getirip, kitaptan ziyade bu propagandayı oturtmaya çalıştığı retoriği ortaya çıkmıştır.
Türkiye'nin ırkçı ulusal hezeyanla, “Misafir“ olmaya ehil bir ülke olmadığı; yıllardır uyguladığı faşist sömürgeci ve jenositçi politikalardan kendini arındıracak hiçbir eğilim içerisine girmediği ile de anlaşılırdır. Kürt, Ermeni, Rum, Êzîdi, Yahudi, Alevi vs. sayısızca katliamların yanı sıra, emekçi, kadın ve çocuk haklarına karşı, hatta doğaya karşı da halen modern ve evrensel hiçbir normu yakalama gayreti içerisine giremediği, kendisiyle yüzleşmek ve hesaplaşmak istemediği ve bilakis yaptığı çirkinliklere devam ettiği gözlemlenmektedir.
Yıllardır, düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı, kitaba ve öğrenmeye karşı takındığı tutum ile resmi faşist sömürgeci ideoloji çerçevesinde hareket etmektedir. Daha yaktığı, yasakladığı, kırıp atılı kâğıt durumuna sokmak üzere fabrikalara gönderdiği kitaplar hafızamızda tazedir. Devlet; kitapların “terörist“, okuyanların da birer “suçlu“ olduğu histerisinden kendisini kurtarabilmiş ve vazgeçmiş değildir. Devlet; kitabın silahtan da tehlikeli olduğunu dillendirdi. Kitabın “öcü“ gibi korkulacak bir şey olduğunu, toplum hafızasına yerleştiren bu şovenist sistem değilmiş gibi, şimdi de dilleri, dillerdeki sesleri ifade eden harfleri (X, W, Q, Ê, Î.) dahi yasaklamaya devam ediyor. Bu uygulamanın sahibi TC. kitap ya da okurseverlerden özür dilemeksizin, faşizan karakterini meşrulaştırmada kitabı kullanmayı da ihmal etmeyecektir. Devlet kitaba, düşüncelere, iletişim ve ifadenin araçlarına düşman olmadığını kanıtladığı oranda, kitaba ve kitabın yaratıcısı olan bilgi ve bilim insanını misafir etmeye ve misafir olmaya muktedir olabilir.
Bugün sayısızca yazar, yayıncı, yazı işleri müdürleri, matbaacı, siyasetçi yazıp konuştuklarından dolayı ceza almış, yargılanmakta ve çeşitli hapis ve para cezalarına çarptırılmaktadırlar. Kendi muhalif medyası ile barışık olmayan, muhalif yazarçizerini hazmedebilecek kadar demokrat olmayan, bilakis hayatı muhaliflere zindan eden bir ülkenin; kitaba, dillere, farklılıklara ve evrensel değerlere saygısının olmayacağını, dolayısıyla evrensel bir platformda misafir olamayacağı ve misafirperver olmaya ehil olmayacağı inancındayız. Kendi geçmişi ile hesaplaşma yerine, kendi suçlarını bu tür etkinliklerle örtmeye/ gizlemeye çalışan bir ülke, renklere, farklılıklara açık olmayan bir ülke kitaba ve kitap dünyası ile barışık olmayacağı aşikar iken ““kitap dünyasına misafir edilmesi“ abesle iştigaldir..
Yine biz Türkiye Yayıncılar Birliği üyelerine; “Fuara, soruşturmaya uğramış ve toplatılmış kitapların ’Türkiye Ulusal Standı'nda teşhir edilmeyecektir.“ diye uyarılmaktayız.
Anlaşılan, Türkiye Devleti sadece Türkiye'de değil, bir de uluslararası platformlarda da, örneğin; Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'nda da, bizim ve kitaplarımızın ensesinden ayrılmak niyetinde olmadığını sergilemektedir. Anlaşılan Türkiye Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na misafirliğe değil, yayıncıların ve kitaplarının ensesinde demeklesin kılıcını sallamaya gidiyor.
En son; Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı “Türkiye Ulusal Standı“ yetkililerinin, katılmak isteyen yayınevlerinin katalogunu hazırlama aşamasında bile “Türk ulus“ refleksi - hezeyanı ile hareket ettikleri ortaya çıkmış bulundu:
Biz, Pêrî Yayınları olarak, yayın yaşamında kulanmış olduğumuz - ki 200 Türkçe, 100 Kürtçe olmak üzere 300 kitabı tamamlamaya ramak kaldı- yayın dillerine uygun olarak, katalogda bize ayrılan sayfa alanında tanıtımımızı; İngilizce, Türkçe ve yanı sıra bir de Kürtçenin de yer almasını yazılı olarak talep ettik. Ancak Türkiye Yayıncılar Birliği üzerinden sözlü olarak bize ulaştırılan ’cevap'ta; “Ancak iki dile yer verebileceklerini“ bildirmeleri üzerine; Biz Pêrî yayınları olarak, İngilizce ya da Türkçeyi kaldırma konusunda hazırlık komitesini özgür bırakıyoruz. Ancak Kürtçe çıkarılırsa bu bizim yayın ereğimize uygun olmaz, zira bizim Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na bu platform ile kabul edilmeyeceğimiz anlamına gelir. Bu durumu protesto edeceğimizi, kınayacağımızı ve bu vesile ile 2008 yılında Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na katılmayacağımızı, üyesi bulunduğumuz Türkiye Yayıncılar Birliği aracılığıyla Fuar Hazırlık Komitesi'ne bildirmiş olduk...
Her aydın, demokrat, devrimci, yurtsever ve ’insanım' diyenin, Türkiye'nin bu tekçi, inkârcı, Türkçü milliyetçi, faşist sömürgeci resmi ideolojiyi görerek, tutum geliştirmesini bekliyoruz. Türkiye'nin bu resmi ideolojisini meşrulaştıracak her davranıştan, tüm kitapseverlerin kaçınması yerinde olacaktır.
Avrupa'yı gezip görmek için; TC. nafakasından yararlanarak aydının duruşundan taviz vermemesi, kimsenin bu çirkin politikaya alet olmaması gerekir, diye düşünmekteyiz.
Her yayıncının kitaba ve kitapseverlere saygının ifadesi olarak 21. yüzyılda yüz yüze kaldığımız haksızlıklara karşı tutum geliştirmesi, emeğine ve kitaba saygının, düşünce özgürlüğüne karşı tutum geliştirenleri, yaptıkları ile teşhir etmenin vesilesi olarak Fuarlar önemli olanaklar sunmaktadır. Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'nda da “Misafir Ülke“ olarak dikkatleri üzerine çekecek Türkiye'nin yaptıklarını dünya âleme açıklamanın tam zamanıdır. Kürdî yayıncılar başta olmak üzere, tüm yayıncıların; Türkiye'nin ceza yasasında 300'ü aşkın 301 gibi hatta ondan da ağır cezayı yaptırımlar öngören TCK. Maddelerinin olduğunun bilinci ile hareket etmesi gerekmekte ve Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na katılımı da ona göre değerlendirmeleri gerekir diye düşünüyoruz.
Eğer Türkiye, bu ayıbından kurtulup evrensel platformlarda yer almak istiyorsa, Türkçe ve Türklük dışındaki dillere, kültürlere, düşüncelere ve kitaplara saygılı duruma geldiğini kanıtlamak durumundadır.
Eğer Türkiye, bu ayıbından kurtulup evrensel platformlarda yer almak istiyorsa, Kürtçe ve diğer tüm azınlık dillere saygılı davranarak o dillerin eğitimde, medyada ve gelişmesi için teşvik edici davranışı içselleştirerek ve geçmiş düşmanlıkları giderecek davranışlar sergileyerek, dillere, kültürlere, düşüncelere ve kitaplara saygılı duruma geldiğini duruş ve yaşamıyla kanıtlamak durumundadır.
Aksi halde, kötü ünlü ithamlardan kurtulmayacak ve hep Franz Fano'nun sözünü ettiği “lanetliler“ tarafından, asıl lanetlenecek olan; kitaba, kültürlere ve ezilenlere düşmanlıktan vazgeçmemiş olan devletin kendisi olacaktır..
Şimdi görev Türkiye'nin sahte demokrat ve kitap severliğini ortaya çıkarmanın tam zamanıdır.
Yazarımız Murat Coşkun ve onun gibi 30 kadar farklı farklı basın yayın emekçisini tutuklayıp, yazıya, kaleme, düşüncelere ve tartışma platformlarında nasıl, “demokrat, ve aydınlanmaya açığız! Diyebilecekler. Derken iki yüzlü olmuyorlar mı?
Dikkatle değerlendirmeniz dileğiyle!
29/04/2008
[b]*Pêrî Yayınları Sahibi ve Editörü...[/b]