Skip to main content
Submitted by Anonymous (not verified) on 1 March 2008

Federal Kürdistan Bölge (FKB) Başkanı Mesut Barzani, Türk Ordusu tarafından Kürdistan Bölgesi topraklarında gerçekleştirilen sınır ötesi kara harekatının sona ermesi ve Türk askerlerinin kendi topraklarına çekilmesinin ardından harekata yurt içinden ve yurt dışından tepki gösteren ve Kürdistan Bölgesi'ne her türlü desteği veren bütün taraflara teşekkürlerini dile getiren bir mektup gönderdi. Başkan Barzani, mektubunda, ’'Şuana kadar da Türk askerinin müdahalesinin hedefinin Kürdistan Bölgesi'nin çıkarları, güvenliği ve istikrarı olduğu konusunda büyük endişelerinin olduğunu'' belirtti.

Başkan Barzani'nin mektubunun tam metni:
’'Kürdistan halkı, Türk Ordusu'nun Irak Kürdistan'ı topraklarına müdahalede bulunması karşısında rahatsızlıklarını ifade eden ve müdahaleyi kınayan Irak'taki çeşitli merkezler, Yeni Irak Ordusunun komutanlıklarının çoğu, Sivil Toplum Örgütleri, Aşiretler, milli ve resmi geniş ölçekli Iraklı siyasi gruplar ve güçlerin yardımlarını karşısında büyük bir saygı ve önemle memnunluk duyuyor.
Kürdistan Bölgesi halkı, Başkanlığı ve hükümeti Irak'ın resmi ve milli insiyatifini büyük ve geniş bir yüreklilikle karşılıyor.

Irak'ın bu yardımı Kürt-Arap kardeşliğini, Irak'taki siyasi süreci, Irak'ın birlik içinde federal ve demokratik olduğunu kanıtlıyor. Bu, Iraklıların farklı oluşumlarıyla birbirlerine yardım etmeleri hakkında gelecek için yararlı bir deneyimdir. Kürdistan Bölgesi'ni savundukları için saygıdeğer kardeşlerimiz olan siyasi grupların bütün başkanlarına, parlamento, Federal Irak Devleti yetkililerine, güneyde, orta kesimde, Musul, Kerkük, Diyala ve de diğer yerlerde bulunan aşiret reislerine teşekkürlerimi sunuyorum.

Bütün bu kardeşler için şunu vurgulamak istiyorum ki, Kürdistan'daki oluşumlar da aynı coşku ve istekle Irak'ın her karış toprağını savunmaya ve bu ruhla Irak'ı korumaya hazırdır.

Ve yine uluslararası merkezlere Türk Ordusu'nun müdahalesinin durması ve Türk güçlerinin çekilmesi için gösterdikleri yardım ve çağrılardan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum. Birleşmiş Milletler (BM), ABD, Avrupa'daki başka ülkeler, Arap Birliği, dünyadaki çok sayıda ülkenin tutumu bu yöndeydi.

Bu son askeri müdahale Irak ve mazlum Kürdistan Bölgesi'ndeki kamuoyu arasında herhangi bir karışıklık meydana getirmedi. Ancak Türk güçlerinin sınırlı saldırısı bazı köprüleri yıktı, bölgenin alt yapısına büyük bir zarar verdi ve onbinlerce halkın evlerinden ve köylerinden çıkmalrına, çocuk ve kadınlar arasında panik ve endişe meydana gelmesine sebep oldu.

Türk askerinin müdahalesinin hedefinin şuana kadar da Kürdistan Bölgesi'nin çıkarları, güvenliği ve istikrarı olduğu konusundaki büyük endişemizi bildiriyoruz.
Kürdistan Bölgesi, Irak halklarının güven duyduğu bir yer olarak kalacak. Bölge, barışı ve istikrarı koruma arzusuna sahiptir ve kendisini komşuların güvenliğini bozma meselesinden uzak tutacak. Bundan dolayı Irak'taki milli ve resmi bütün vatansever güç ve taraflara Türk güçlerinin bölgedeki bütün noktalarda çekilmesi, askeri operasyonlardan dolayı meydana gelen zararların tazmin edilmesi, bu operasyonların tekrar etmesinin engellenmesi adına Türkiye ile Irak arasında değişmez bir prensibin koyulması konusunda sert olmaları çağrısında bulunuyorum.
Kürdistan Bölgesi'nin önceden olduğu gibi şuanki tutumu, koruma ve dikkatli olmakla beraber savunma ve bölgenin hiçbir taraf tarafından çatışmaların içine çekilmesine yol vermemekti. Büyük hazırlıklarımız Irak ve bölgenin bağımsızlığı ve egemenliğini savunmak içindir.

Soruna barışçıl bir çözüm bulmak için Federal Irak'ın barış yanlısı çabalarında yurtsever siyasi gruplar, Bakanlar Kurulu ve Federal hükümetin arkansındayız.
Biz, Kürdistan Bölgesi'nde, PKK ile Türk hükümeti arasındaki askeri kavgada taraf olmadığımızı çok defa söyledik. Bu uyumsuzluk Türkiye'nin dahili siyasi bir sorundur. Türkiye'nin bunun çözümünü kendi içinde araması daha iyidir. Her iki tarafın toprağımızı kendi aralarındaki hesaplaşma için bir meydan haline getirmesini kabul etmeyiz. Her iki tarafa askeri yola başvurmaktan el çekmeleri çağrısında bulunuyorum. PKK'ye de Kürtlerin bilinen meşru davasına zarar verecek hiçbir tepkiye başvurmaması çağrısında bulunuyorum.

Buradan, sorunun barışçıl bir çözümünün bulunması ve halkımızn çıkarları için etkili bir katılımda bulunacağımız konusunda tam bir hazırlığımızın olduğunu gösteriyoruz. Bölgedeki güvenlik ve istikrar, hepimizden, her türlü sorunun sona ermesini hedeflemeyi ve en iyi yardımlaşma ilişkisini, güvenliğin ve istikrarın güçlendirilmesini ve halkımız için yeni bir sayfa açmamız için refahın sağlanmasını istiyor.

Herkesten Irak'ın egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve istikrarına saygı göstermesi çağrısında bulunuyorum.

En sonunda Irak'taki milli ve resmi bütün taraflara Kürdistan Bölgesi'ndeki kardeşlerine yardım ettikleri için büyük teşekkürlerimizi ve saygımızı ifade ediyoruz. Bunun yanında, gösterdikleri büyük bir sabır ve düzen ve de onuru savunmadaki tüm hazırlıkları karşısında Kürdistan'daki oluşumlarda rolü olan bay ve bayan kardeşlere büyük bir saygım var''

Allah'ın selamı üzerinizde olsun.
Mesut Barzani
29/02/2008

Anonymous (not verified)

Sat, 2008-03-01 19:24

2003 yılında ABD ve müttefiklerinin müdahalesi sonucunda, Irak'ta federal ve Kürdistan'da federe devlet sürecinin başlamasından sonra Türkiye, geleneksel, tarihi, Kürt karşıtlığı ve düşmanlığı çizgisinde döneme uygun yeni politikalar belirledi. Bu politikanın ana stratejisi, Kürdistan Federe Devlet oluşumunu yıkmak ve Kerkük'ün Kürdistan'a bağlanmasını engelleme oldu. Kerkük'ün referandum sonucu Kürdistan Yönetimine bağlanması halinde, Güney Kürdistan'da bir işgal hareketine baş vurabileceği konusunda da irade beyanında bulundu, bununla ilgili hazırlıklar yapmaya başladı. Ortadoğu'da geniş proje sahibi olan ve bu projesini Irak federal devlet deneyi üzerinden gerçekleştirmeye çalışan, bunun için Irak federal devletinde istikrar sağlamaya çalışan ABD'nin, böyle bir girişimde, Türkiye'nin herhangi bir işgal hareketi sırasında taraf olacağı ve fiilen karşı koyacağı, Kürdistan federe yönetiminin her şeye rağmen Türkiye ile bir varolma ve yok olma savaşına gireceği de bilinmekteydi. Kerkük ile ilgili referandumun gerçekleşmemesi, ertelenmesi de Türkiye'nin elindeki bu kozu ve gerekçeyi geçici de olsa aldı. Türkiye, Kerkük'ü, Güney Kürdistan'ı işgal etmek ve Kürdistan Federe Bölgesini bozmak için gerekçe yapamayınca, PKK'nın Güney Kürdistan'daki varlığı üzerinden politikalarını sürdürmeye ve projelerini gerçekleştirmeye başladı. PKK'nın Kürdistan Federe Bölgesi tarafından beslendiğine, kollandığına ve desteklendiğine kendi kamuoyunu ikna etti. Devletin düşünceleri ile, Öcalan'ın “ “PKK'nın lideri ben değilim, Barzani ve Talabani'dir“ düşünceleri de bir çakışma gösteriyordu. Bu görüşlere bağlı olarak, Şemdinli'den başlayan ve Dağlıca'da noktalanan gelişmeler de bu tezlerini doğrulama ve test etme süreci olarak programlandı. Sonuçta da başarılı olundu. Meclis, ordunun Kürdistan Federe Bölgesi'nde PKK'ya karşı operasyon yapması konusunda tezkere çıkarttı ve karar verdi. Böylece Türk Devleti, dünyanın gözünün içine bakarak Kürdistan Federe Bölgesi'ni işgal etme kararını açıkladı. 5 Kasım 2007 tarihinde Başbakan Erdoğan'ın Beyaz Saray'da ABD Devlet Başkanı ile yaptığı görüşmeden sonra, PKK'nın, ABD'nin, Türkiye'nin düşmanı olduğu dünyaya Bush tarafından ilan edildi ve bu düşünce merkezinde Türkiye PKK'ya karşı operasyon iznini aldı. Bu operasyonla ilgili Güney Kürdistanla da bir uzlaşma sağlandığı gibi bir kanaat ilk plânda oluşsa da, bu uzlaşmanın olmadığı, Kürdistan Başkanı Mesut Barzani'nin hava operasyonu sırasındaki tutum ve açıklamalarıyla açığa çıktı. Buna rağmen, hava saldırıları devam etti. ABD'de de bu saldırılara yardımcı oldu, açıkça ilan edildiği gibi istihbarat ve lojistik anlamda operasyona açık destek sağladı. Türk kamuoyunda, ordunun PKK'ya karşı sonuna kadar gideceği konusunda yaygın bir inanç yaratıldı. “Askeri operasyonla PKK sorunu tümüyle çözülemez “deniliyor idiyse de, PKK'nın hareket kabiliyetinin tümden kırılacağı ve marjinalleştirileceği konusunda güçlü bir kanaat oluşturuldu. 21 Şubat'ta kara harekâtının başlaması da, bu kanaat ve inancı daha da geliştirdi. ABD ve müttefikleri bu kara harekâtının sınırlı olması gerektiğini ve kısa sürede sonuçlandırılması gerektiği konusunda uyarıcı oldu. Türkiye kara harekâtında sonuna kadar gideceğini açıklamasına, yaptıklarıyla Türk kamuoyunu buna inandırmasına, ABD'nin PKK'nın tanımlaması ve ortak düşman olduğu stratejisinden bir değişiklik olmamasına rağmen, Türk ordusunun 29 Şubat'ta apar-topar karadaki işgal hareketinden vazgeçerek, geri dönüş yapması, şaşırtıcı bir olay oldu. Bu geri çekilmenin, ABD Dışişleri Bakanı Gates'ın Türkiye'ye gelişinden sonra operasyonun son bulması konusunda açıklama yapması ve ABD Devlet Başkanı Bush'un aynı doğrultudaki açıklamalarından sonra gerçekleşmesi, Türk kamuoyunu hem şaşırttı, hem de çaresiz bir konuma düşürdü. Güney Kürdistan'daki hava işgalinden sonra, kara işgalini televizyon haber bültenlerinden savaş muhabiri çılgınlığı ve psikolojisi ile sunan M. Ali Birand, Fatih Altaylı, Ali Kırca gibi basın otoriteleri, gazetelerin meşhur köşe yazıları şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı. “Ne oldu da Türk ordusu alelacele geri döndü? Buna kimler, hangi kurum karar verdi? Başbakan ve hükümetin bu kararda haberi var mıydı?“ gibi sorular sorulmaya başlandı. Başbakan'ın çekilmeden haberinin olmadığı “ulusa sesleniş“ yazısı ve konuşmasındaki son dakika değişiklikle ortaya çıktı. Türk ordusunun geri çekilmesi açıkça ifade edilmese de bir yenilgi olarak nitelendirildi. Geri çekilmenin nedenleri araştırılmaya başlandı. Türkiye, PKK'ya karşı sonuna kadar gideceği kararlılığındayken, ABD'nin PKK tanımında bir değişiklik olmamışken, Kürdistan Federe Yönetimi Türkiye'nin hava ve karar işgali karşısından fiili bir hareket içinde değilken, Türk ordusunun çekilmesinde, çok hayati, ABD'yi de etkileyen ciddi bir neden olsa gerek. Kamuoyunda bilinen ve bilinmeyen nedenleri, görüşleri bir-bir analiz ederek, bir düşünce atmosferinin yaratılmasında yarar olacaktır. “Birinci görüş: Bu saatten sonra PKK yönetiminden ve ortalama her Kürd'den dinleyeceğimiz görüştür. O da PKK'nın Türk ordusunu püskürttüğü ve yendiğidir. Bu görüşün doğru olması söz konusu değil. Bu görüşün doğru olmadığına, üç veya daha fazla nedenden dolayı katılmak olanaklı değil. “Birinci neden, PKK'nın Türk ordusunu yendiğine dair ortaya çıkmış parametreler yok. “İkinci neden, Türk Devletinin daha cepheye süreceği önemli ve büyük güçleri söz konusu. Bu güçleri cepheye sürmeden, kısa sürede PKK'nın yenmesinden ve zaferinden bahsetmek olanaklı olmadığı gibi, verili duruma da aykırı. “Üçüncü neden, PKK'nın ortak düşman olduğu stratejisinde bir değişiklik yok. Bu strateji ve ABD'nin sınırlı hava ve karar saldırısına ve işgaline izin verdiğine göre, PKK'nın düşmanlığı konusundaki partnerini yalnız bırakması, ona yardım etmemesi düşünülemezdi. Bu durumda ABD kendi fili güçleri ile yardım etme için harekete geçebilir durumdaydı. ABD bunu yapmadı, Türk ordusunun kısa sürede çekilmesini talep etti. “Dördüncü neden, Türk ordusunun yenilmesi demek, dolaylı da olsa ABD'nin de yenilmesi demektir. Mevcut verili durum bunu da red ediyor. ABD'nin böyle fiili bir destek ve girişiminden de bahsedilemez. “İkinci görüş: ABD'nin, Dışişleri Bakanı ve Başkan Bush nezdinde durduk yerde Türk ordusunun çekilmesini istemesidir. Bu görüşe de katılmak olanaklı değil. Çünkü, ABD Devlet Başkanı, Türk ordusunun Kürdistan Federe Bölgesinden hızla çekilmesini istediği zaman da, PKK'nın ortak düşman olduğunun altını çiziyordu. “Üçüncü görüş: PKK, Türk Devleti'nin hava saldırısından sonra, sorun olmaktan çıkmıştır. Bu görüş de doğru değildir. Çünkü, PKK, en kaba bir tanım ve yaklaşımla sorun olmaya devam ediyor. ABD'nin ortak düşman dediği bir güce karşı ortağı olan Türk Devleti'nin verdiği mücadelede geri çekilmesini istemesi, ona yardım ve destek olmaması “ulusal çıkar/devlet çıkarı“ tanımına da aykırı ve olağan olmayan bir davranıştır. “Dördüncü görüş: ABD, Türkiye'nin PKK'ya karşı mücadelesinde Güney Kürdistan'ı sınırlı da olsa havadan ve karadan geçici olarak işgal etmesine, büyük pazarlıklar ve ödünler sonucu evet demiştir. Türk devleti bu talepleri yerine getirmemiş ve bu konuda sırt çevirmiştir. Bu görüş de, çok doğu olmadığı gibi, buna dair somut veriler de ortada yok. Bu konularda bir açıklama da söz konusu değil. Bu operasyon sürerken, İran'a kaşı bir müdahale gündemde olsaydı ve Türkiye karşı tutum belirlemiş olsaydı, bu görüşün doğru olabileceği ileri sürülebilirdi. “Beşinci görüş: ABD, Türk Devletine sınırlı bir operasyon konusunda izin vermiştir. Türk Devleti gizli gündemine uygun, Kürdistan Federe Devletini yıkma ve bozma doğrultusunda projeler gerçekleştirmeye, adımlar atmaya başlamıştır. Bunun da bütün dengeleri alt-üst edeceği, Irak'ta yeni bir istikrarsızlığa neden olacağı, bunun ABD çıkarlarına da aykırı olacağı açıkça görülmüştür. Türk Devleti'ne istihbarat sağlayan ABD, bunu rahatlıkla tespit etmiştir. O tespitten sonra da Türk Ordusunun hızla Kürdistan Federe Bölgesinden çekilmesini istemiştir. Bu görüş, daha rasyonal ve verisel olarak üzerinde durulabilecek, önümüzdeki günlerde açığa çıkacak bir konudur. “Altıncı görüş: Kürdistan Federe Yönetimi'nin tutumu ve Federe devlet Başkanı Barzani'nin güçlü diplomatik girişimlerinin ABD'yi etkileyerek Türk Ordusunun Kürdistan'dan çıkarılması sağlanmıştır. Bu görüşe de tümüyle katılmak olanaklı değil. Eğer diplomatik girişimler, ABD tarafından Türk Ordusunu geri çekme gücünde olsa idi, o zaman ABD'nin ta başından itibaren Türk Devleti'nin operasyon yapmasına izin vermemesi gerekirdi. Çünkü, Türk Devletinin PKK'yı gerekçe göstererek Güney Kürdistan'da başlatmayı düşündüğü işgal senaryoları ve bunun için ABD'den destek arayışı içine girdiği koşullarda, Kürdistan Federe Devleti Başkanı ve Irak Federal Devlet başkanı bu girişimi bir savaş nedeni olarak dile getirmişlerdi. “Yedinci görüş: Kürdistan Federe Devlet Başkanı ve Yönetiminin, kara harekâtından sonra, Türk Ordusu ile savaşa gireceği konusunda kesin ve kararlı tutumunu ABD'ye iletmiş olmasıdır. ABD, Kürdistan Federe Yönetimi ve Başkanının bu niyetinin ciddi olduğunu anlamıştır. Çıkacak bir savaşta da Irak'ta ve bölgede dengelerin tümden değişeceği, ABD çıkarlarının büyük darbe alacağı, ABD'nin Ortadoğu'daki uzun vadeli hesaplarının son bulacağı, Kürtlerin stratejik müttefikliğinin kaybolacağını saptamıştır. Kürdistan Federe Yönetimi ve Başkanı'nın bu konuda bir açıklama yapmaması, bu tutumun gösterilmediği anlamına gelmez. Irak Dışişleri Bakanı'nın Türk Devleti yetkililerinden önce Türk Ordusunun Kürdistan'dan geri çekileceğini bilmesi ve açıklaması bunun göstergelerinden biridir. Bu görüş ve neden, daha rasyonal ve gerçekçidir. Önümüzdeki günlerde ve dönemlerde açığa çıkacak bir sorundur. “Sekizinci görüş: Kürdistan Yönetimi ve Başkanı, hem Türk ordusu ile açık savaşacağını ve hem de Türk ordusunun çekilmesi halinde PKK sorununu ABD ile çözeceğini güçlü bir irade olarak ortaya koymuştur. “Dokuzuncu görüş: Büyükanıt ve Öcalan konsepti bu dönemde amacına ulaşmıştır. Gelecek dönemde yeni bir atılım için, geri adım atılmıştır. Bu görüşlerin ve opsiyonların hepsi, karmaşık ve çok bilinmeyenli bir denklemle karşı-karşıya olduğumuzu açığa çıkarıyor. Bu gelişmenin sonuçları da, gelişmenin kendisi kadar kapsamlıdır ve tartışılması gereken bir konudur. Amed, 01. 03. 2008 İbrahim GÜÇLÜ [email protected]

Kuzey Irak operasyonunun sona erdiği haberi dün ajanslara, gazetecilerin klasik ifadesiyle, “bomba gibi düştü.“ Operasyonun bu şekilde bitmesi ise ardından çok sayıda soru bıraktı. Bu arada, ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in Ankara ziyaretine baktığımızda, Washington ile kasım başından bu yana yaşanan “ikinci balayı“nın da sona erdiğine dair sinyaller alıyoruz. Zira ziyaret sırasında yapılan açıklamalar yakın işbirliği içinde olan iki müttefik görüntüsü vermedi. Öyle olsaydı Washington Kuzey Irak'tan bir an evvel çıkılmasına dair talebini kapalı kapılar ardından iletirdi. Türk ve ABD medyasının farkı Türkiye de yanıtını orada verirdi. Ancak bu diyaloğun medya üzerinden yürütülmesi, iletişim kanallarının sanıldığı kadar açılmadığını gösteriyor. Türk medyasına bakacak olursak, “Gates Ankara'dan cevabını aldı ve gitti.“ Amerikan medyasının aktardıkları ise bir hayli farklı. AP muhabiri Lolita C. Baldor'un haberine göre, Ankara'daki temaslarından sonra Amerikalı gazetecilere konuşan Gates, “Türkler yanılmıyorsam mesajımızı aldılar“ demiş. Bu sözler Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın “Zaman izafi kavramdır. Kendisine anlattım, anlayışla karşıladılar“ demesiyle çelişiyor. Gates'in gazetecilere söylediği diğer sözlerle bu çelişki daha bariz bir hal alıyor. Gates: Fikrim değişmedi Çekilme konusunda Ankara'dan bir takvim alamadığını belirten Gates, “Bu konudaki tutumumu koruyorum. Bu işi bir an evvel sonlandırmalılar. Türk yetkilileriyle yaptığım görüşmeler de fikrimi değiştirmiş değil“ diye konuşmuş. Gates'in Ankara'daki açıklamalarından birkaç saat sonra Başkan Bush'tan gelen ve PKK'yı “ortak düşman“ olarak tanımlamasına rağmen Savunma Bakanı'nı destekleyen açıklama da Washington'un kararlılığını gösterdi. Normal şartlarda bu açıklamaların Türkiye üzerinde etkili olmaması gerekirdi. Nitekim uluslararası basın bile önceki gün “ABD'ye meydan okuyan Ankara bildiğini yapacak“ diyordu. Onun için operasyonun bu ortamda bitmesi kaçınılmaz olarak dikkat çekiyor. Washington neden baskı kurdu? Peki, operasyonun ilk haftasını daha doldurmamışken Washington Ankara'ya niçin bu şekilde ağır baskı uygulamaya başladı? Diplomatik çevrelerden edindiğimiz ve önümüzdeki günlerde çok tartışılacak bazı ön bilgileri şöyle sıralayabiliriz. 1990'lardan bu yana Kuzey Irak'ta bulunan Türk tank birliğinin, operasyonun ilk gününde Bamerni'deki üssünden çıkmasının Peşmergelerce engellenmesi ABD'de alarm zilleri çaldı. TSK'nın Barzani'yi “düşman“ olarak görmesi ve Türkiye'deki siyasi çevrelerin Iraklı Kürtler hakkındaki sert söylemleri bu gelişmeyle birleşince, Irak operasyonunun asıl amacı konusunda kuşkular doğdu. Amerika'nın hoşnutsuzluğu arttı Operasyon sırasında TSK'dan Iraklı Kürtlere yapılan uyarılar da, Türk askerleriyle Peşmergeler arasında çatışma çıkması korkusunu besledi. Ankara'nın bu operasyon sırasında eşgüdüm için temasa geçebileceği Kuzey Iraklı Kürtlerden ısrarla uzak durması ise Amerikan tarafındaki hoşnutsuzluğu artırdı. Yazımızın başında dediğimiz gibi, Kuzey Irak operasyonunun bu şekilde bitmesi, beraberinde sayısız soru getirmiş bulunuyor. Bunlar soruldukça da, içeride hararetli tartışmalar yaşanacağını şimdiden görebiliyoruz. *Milliyet Gazetesi/01 Mart 2008

Türkiye, Amerika'ya rağmen Kuzey Irak'ta kara harekatı yapabilir miydi? Bu sorudan öncesi de var; Türkiye, Amerikan onayı olmadan Kuzey Irak'a girebilir miydi? “Güneş Operasyonu“ nu başladığı günden beri bu köşede buna gayet net bir “Hayır“ hükmü vermiştik.Yabancı yayın organları bizi aradığında, harekatın süresine ilişkin tahminimizi “azami bir hafta-10 gün daha“ diye ifade etmiştik. Bu tahminimize bu köşede de yer vermiştik.Yukarıdaki soruya bir soru daha ekleyelim: Türkiye, Kuzey Irak topraklarına girdikten sonra, Amerika'ya rağmen orada “süre belirtmeden“ ve kendisine “sınır tanımadan“ kalabilir miydi? Hayır, kalamazdı. Ve, zaten kalmadı. Yani, dün sabah saatlerinde tüm Türkiye ve dünyanın Kuzey Irak'taki TSK personelinin Türkiye topraklarına geri döndüğünü öğrenmesinde anormal bir durum yok. Hayır, var. Geri çekilme, tüm harekât bilançosunu kuşku altına sokacak ve Türkiye'nin itibarını yaralayacak bir görüntü ile çekilme gerçekleşti. İster istemez, tüm zihinlerde “Amerika çekilin dedi, Türkler, ertesi sabahı bile beklemeden çekildiler“ diye bir fotoğraf yerleşti. Hükümetin, Genelkurmay aldığı geri çekilme kararından haberdar olmadığından haberdarız. Hükümet mensupları da, biz vatandaşlar gibi, geri çekilmeyi dün sabah uyandıklarında öğrendiler. Yani, geri çekilme bir “siyasi karar“ eseri değil. Bu, Türkiye'deki “yönetim zaafı“ bakımından başlı başına bir skandal. Hükümetin, siyasi inisyatifi elinden kaçırması olgusunun olumsuzluğu bir yana, geri çekilmeye ilişkin Genelkurmay'ın dün, geri çekilmenin öğrenilmesinden saatler sonra yaptığı açıklama da, zihinlerde uyanmış tedirginliği ve soru işaretlerini kaldırmadı. *** *** *** Ortada besbelli ki, kocaman bir “yanlışlık“ söz konusu. Kara harekâtının “süre ve kapsamı bakımından sınırlı“ olacağı işin en başında zaten en yetkili ağızlardan ilân edilmişti. Dolayısıyla, “yanlışlık“ geri çekilmede değil, geri çekilmenin zamanlaması ve şeklinde. Evet.Gerek hükümet, gerekse Genelkurmay, zaten böyle olacağı belli, besbelli bir durumu, özellikle “iç kamuoyu“ na dönük, Amerika'ya “hava basma“ vesilesine dönüştürmekle, kendilerine kimi çevrelerden bir bumerang gibi dönecek, iletişim politikası hatası, “PR hatası“ işlediler. Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates, Türkiye'ye gelmeden önce gerek Avustralya, gerekse Hindistan'da yaptığı açıklamalarda, “mesaj“ göndermiş ve Türkiye'nin “kısa süre içinde çekilmesi“ çağrısını yapmıştı. Ayrıca, bırakın Kürt sorununu, PKK sorununun bile “sadece askeri yöntemler“ le ve bizzat bu “kara harekatı“ ile çözülemeyeceğini söylemişti. Ankara'da bu görüşlerini tekrarladı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, “Kısa süre izafidir. Bir yılda olabilir, bir gün de. Amerikalılar, Afganistan'da terörizme karşı yıllardır savaşıyorlar“ demişti. Türk medyasının bu sözleri, Amerikalılara “alaycı bir gönderme“ olarak algılaması doğaldı. Hükümet kanadından yapılan ve hatta Bağdat'a gönderilen Dışişleri heyetinin başındaki Ahmet Davudoğlu'ndan, harekatın “süresi ve sınırları“ na ilişkin ta oradan yapılan açıklamalar da, “Amerikan mesajı“nın “kabul görmediğini“ algılamaya imkan veriyordu. Nitekim, sadece Türk medyası değil, yabancı medya da, dün bu algılamaya uygun başlıklarla çıktı. AFP, “Bush'un Türklere kuzey Irak'ı'çabucuk terketme' çağrısı Ankara'da sağır kulaklara düştü“ haberini verdi. Arap basınında bu başlığa yer verildi. Daha önemlisi, New York Times, “Türkiye Gates'in Irak Saldırısını Sona Erdirme Çağrısına Direniyor“ başlığını yayınladı. New York Times'a göre, Gates, Ankara'ya Kuzey Irak dağlarındaki harekatın birkaç gün içinde sona erdirilmesine ilişkin kesin bir mesajla geldiğini, ama üç saati aşkın süre, sivil ve askeri liderlerle yaptığı görüşmelerde, harekatın ne zaman sona ereceğine ilişkin herhangi bir güvence almamıştı. Gates, Amerika yolunda uçakta bilgi verirken, “Sanıyorum, Türkler, mesajımızı aldı“dedi. O havadayken, bizzat, Başkan George W.Bush, -bu konuya ilişkin olarak alışılmadık biçimde- kameraların önüne çıktı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin “hızla hareket ederek amaçlarını elde etmelerini ve ardından mümkün olan en kısa sürede çıkmalarını“ istedi. (to move quickly, achieve their objective and then get out... as quickly as possible) Herhalde, Bush'un bu sözlerinden “Birkaç saat içinde çıkın“ anlamı çıkmaz. Gelgelelim, Bush'un ve Gates'in dünya kamuoyu önünde açıkça yaptıkları çağrıların ardından yarım gün geçmeden TSK'nın Kuzey Irak topraklarını terkettiği haberleri geldi. Türk iç siyaseti, bunu etkili bir“muhalefet ve hoşnutsuzluk kozu“ olarak elbette kullanır, muhtemelen kullanacaktır. Uluslararası sistem ve bölge ülkeleri ninise, “manzara“ yı “ABD'nin Türkiye üzerindeki gücünün göstergesi“ olarak algılayacağı kesin gibi. Bir haftayı aşkın süredir tüm televizyon kanalları ve muhabirlerinin, müthiş bir “savaş propagandisti“ kesilmesiyle zihinleri “gerçek dışı“bombardımana tutulan Türk kamuoyu ise, büyük bir ihtimalle “hayal kırıklığı“duygusu yaşayacak. Yaşıyor da. En büyük şaşkınlığı ise, bir haftadır ekranlara fırlayan ve “Hedefin Kandil“ olduğunu“uzman eda“ yla açıklayan emekli generaller ile kerameti kendinden menkul “terör ve askerlik uzmanları“ yaşayacak herhalde. “Kullanım süresi dolmuş“ böylelerine her seferinde manşet açan ve ekran sunan medya da şaşkınlıktan nasibini alacak. Aldı da. Bu durumda, Genelkurmay Başkanı, “Kısa süre izafidir demiştim. Bu, birkaç saat anlamına da gelebilir“ diyebilir tabii. Hükümet ise, “Biz, ta en başında sürenin ve kapsamın sınırlı olduğunu söylememiş miydik“gibi bir açıklamaya başvurabilir. İkna edici ve tatmin edici olabilir mi? Nereden baksanız, “iyi yönetilmemiş“ bir “PR kampanyası“ ndan söz edilebilir. Ya, Bush ağzını açtığında, Gates'den mesaj alındığında, birkaç saat sonra Kuzey Irak'tan çekilme olacaksa, “Amerika'ya efeleniyor“ görüntüsü vermeseydiniz; veya madem verdiniz, bari, bir 48 saat sonra çekilmeyi başlatsaydınız. *** *** *** Kuzey Irak'a uzun yıllardan sonra gerçekleştirilmiş “ilk kara harekatı“ nın ne olduğu, ne olmadığı, bu şekilde durmasının “siyasi ve askeri sonuçları“ nın ne olacağı önümüzdeki günler uzun uzun tartışılacak. Bu harekâtın, beklenmedik bir zamanlama ile apar topar sona ermesi için, “harekâtın devam etmesini mümkün kılmayan“ bir neden olması gerekir. Bunun, PKK'nın sahada verdiği sert karşılık olması mümkün değil. TSK'nın ateş gücü ile PKK sahada karşılaştırılamaz bile. Ya Amerika'nın “Irak hava sahasını kapatacağını“veya “istihbarat işbirliğini keseceğini“bir yolla Genelkurmay'a bildirmesi gerekiyor. Bu, tamamıyla “spekülasyon.“ Bilmiyoruz. Muhtemel de gözükmüyor. Kara harekâtının neden ve nasıl böyle aniden duruverdiği, belki ilerde ortaya çıkacak bir “sır“ olarak kalacak. Bundan sonraki gelişmeleri, şu an itibarıyla kestirebilmek kolay değilse de, bir şeyden emin olunabilir: Türk halkı, sivil ve asker yöneticilerinin açıklamalarına, bundan sonra daha az güvenecek ve inanacak... *referans/01 Mart 2008

Dünkü gazeteler, değişik asker ve sivil yetkili ağızlardan çıkan, “İşimiz ne zaman biterse Irak'tan o zaman çekiliriz“ sözünü manşetlerine çekmişlerdi; yarınki gazetelerin manşetlerini tahmin etmek hiç zor değil. Sınır-ötesi operasyon için Irak'a gönderilen silâhlı birlikler dün âniden geri çekildi. Akıl alır gibi değil. Hiç değilse bu duruma bizi hazırlasaydılar. 'Kriz yönetimi' konusunda en eğitimli kesimin askerler olduğu bilindiği için olanı akıl kolay almıyor. Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates'in ülkemize ayak basmasıyla birlikte, yolda kendisiyle görüşen Amerikalı gazetecilerin verdiği havayla, Washington yönetiminin operasyon süresinin uzun tutulmasından rahatsızlık duyduğu öğrenilmişti. Dün gazete manşetlerine yükselen meydan okuyucu açıklamalar o rahatsızlığın eseriydi zaten. Sonra ne oldu da, askerleri geri çağırma ihtiyacı duyuldu? Terör örgütüne verilen gözdağı, kaydedilen zayiat yeterli bulunmuş, ağır kış şartları içerisinde gerçekleştirilen operasyon taktik sebeplerle de fazla uzatılmadan sona erdirilmiş olabilir. Türkiye komşu topraklara istediği zaman girebileceğini gösterdi; bunu hesaba katmayan terör örgütü gerekli mesajı almış oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri de etkili bir operasyonu kışın bile gerçekleştirebilecek gücünü dosta-düşmana hatırlatmış oldu. Seçilmiş hedefler de vurulmuşsa, çekilmenin birdenbire yapılmış olması o kadar da büyütülecek bir olay sayılmayabilir. Peki de, neden ABD Savunma Bakanı Gates ülkemize gelmeden önce askerlerimizi geri çekeceğimizi duyurmadık? Neden olaya “Washington istedi, biz de askerimizi geri çekmek zorunda kaldık“ görüntüsünün gölgesi düştü? Hem de, “Kendimiz girdik, kendimiz çekildik“ diye diye? İtibarına aşırı düşkün olduğu bilinen TSK, çekilme kararıyla birlikte yaptığı açıklamalarla, krizi iyi yönetemediği hissini doğurmuş oldu. Washington'un rahatsızlığı mı zamanında öğrenilemedi, yoksa itibarı kurtaracak kadar bir zaman aralığı mı tanınmadı Türkiye'ye? İkisi de iyi değil bu seçeneklerin... Operasyonun âniden kesilmesi TSK açısından iyi olmadığı gibi, hayati bir konuda baskılarla geri adım atmış görüntüsü Türkiye'ye de yakışmadı. ABD derseniz, onun için de iyi değil PKK'nın peşini Türkiye'ye bıraktırmış olmak; ülkemizdeki Amerikan-aleyhtarlığı yeterince yüksek zaten. Sonuçla baş etmek zorundayız: Dün dünde kaldı, bugün ise daha farklı bir gün... Bu, artık siyaset dışı bir alanda da geçerli hale gelmiş bir slogan. Türkiye'nin caydırıcılığı açısından hiç de hayırlı değil bu sloganın zihinlere yerleşmesi... Genelkurmay Başkanlığı'nın operasyonun bitişiyle ilgili yaptığı açıklamanın savunma içgüdüsüyle yazıldığı hemen göze çarpıyor. Aynı açıklama birliklerin bugün çekileceği haberini de vererek üç gün önce yapılmış olsaydı herhalde farklı bir dille yazılacaktı. Çok savunmada, çok kendini anlatma derdinde bir açıklama olmuş yapılan... TSK'nın son birkaç yıldır Irak'ın kuzeyinde yuvalanmış teröristlere dönük bir operasyonu şiddetle istediği biliniyordu. Geçen yılın nisan ayında, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt siyasilerin kendilerine görev vermesini resmen talep ettiklerini de açıklamıştı. Son bir yıl içerisinde giderek artan bir biçimde aynı beklenti askerlerce dile getirildi. Bu gerçekler ışığında bakıldığında, geri çekilme kararı, daha da garip bir havaya bürünüyor. Harekâtın ilk günü, bu sütunda, “Keşke bu operasyon hiç yapılmasaydı“ temennimi dile getirmiştim; savaşla sonuç alınacağına hiç inanmamış biri olarak... Bugün ise, bir anlamı artık kalmamakla birlikte, aynı temenniyi, daha da yüksek sesle tekrarlıyorum. Olan bitenin muhakkak bir anlamı olmalı, ama ne? Yeni Şafak

Günün (dünün) olayı, Kuzey Irak'a giren askeri birliklerin geri çekilmesi. Olayın oluş biçimi, ister istemez, bazı soru işaretleri yaratıyor. Başbakan'ın basına dağıttığı konuşma metninde 'Harekât devam ediyor' dendiğine göre, neden sonra bu metin geri alındığına göre, çekilme olgusundan Başbakan'ın haberi yoktu. Ama bundan bir gün önce 'Bir gün de olur, bir yıl da' dediğine göre, Genelkurmay Başkanı'nın da mı haberi yoktu? O halde kimin haberi vardı? Robert Gates'in mi? Amerikalıların 'Artık uzatmayın' uyarılarıyla çekilmenin zamanlaması birtakım spekülasyonlara kapı açacak nitelikte. Nitekim bugün bu spekülasyonlar yapılmaya başladı. Devamının geleceğinden de şüphem yok. Çünkü bu harekâttan da, başka benzer olgulardan da bağımsız bir iktidar kavgası sürüp gidiyor. Bu kavganın tahtırevallisinin bir ucunda, Osmanlı-Türk toplumunun geleneksel muktedir seçkinleri oturuyor. Öbür ucunda kimin oturduğu ikincil bir konu. Bugün orada AKP var, ama sözgelişi sol da olabilirdi (memlekette bir 'sol' olsaydı), başkası da olabilirdi. Türkiye'de kapitalizmi perçinleyen sağ-muhafazakâr siyasi hareketin Başbakanı'nı da asmış bir toplumuz biz. Dolayısıyla gündelik hayatın gündelik olayları, bütün bu 'konjonktürel' olaylar, merkezde yer alan 'yapısal' mücadeleye yakıt teşkil ediyor. Kuzey Irak'a girdikse, yakıtı sağlayacak olay bu; Kuzey Irak'tan çıktıysak, bu sefer de bunu yakıt (katık) yapacağız. Bir cephe açısından (bunun başını çekme çabası en fazla CHP'den geliyor) bütün bu olaylar, hükümete yüklenmenin araçları. Onlar için gerekli olan, milliyetçilik ateşinin alevlerinin sürekli canlı tutulması. Onun için Irak'a girmek 'iyi olay'. 'İyi'yse, bunu hükümet yapmış olamaz; demek ki kararı TSK verdi. Tabii savaş iyiyse, harekât iyiyse, şimdiki 'çekilme' iyi olamaz- o halde bunu da hükümet yaptı. Bu işler böylece devam ederken Bush ve Gates araya girmişse, hemen bundan da yararlanmak gerek: "Hükümet harekâtı erken bitirdi, çünkü hükümet Amerikan uşağı!" Oysa, daha ilk günden, gelen sinyaller böyle bir yoruma pek fazla imkân tanımıyor- en azından, TSK tarafından söylenenler. Genelkurmay Başkanı, "Biliyorduk, karar önceden verilmişti" diyor; Başbakan'ın sözleri sorulunca, "Genel olarak biliyordu, ama zaten onun da söylememesi gerekirdi" diyor. Buradan, 'Hükümet zorladı, onun için çekildik' mesajını çıkaramıyorsunuz, ne kadar sıksanız da. Bu 'şahin' özentisi kesim açısından 'çekilme' kötü, demiştim. Peki, gerçekten öyle mi? Bence, hayır. Savaşa, şiddete, ölüm ve öldürme üstünden barışa varılacağına inanmayan biri olarak, bence, harekât 'iyi' değildi. Ama başladı, yapıldı. O halde, ne şekilde, ne zaman olursa olsun, bitmesi iyi oldu. Bunun kararını kim verdiyse, o da iyi etti. Hele şimdi 'barışı kurma'nın adımları atılmaya başlarsa, gerçekten 'iyi' olur. 'Amerika'nın rolü'... Bu her türlü duygusal sömürüye açık bir konu. Burada zaten yazının sonuna geldim ya, bu Amerika konusu da öyle bir-iki 'sütun' içinde çözülecek bir şey değil. Haftaya -zaman olursa- onu işlemek istiyorum. Radikal

Add new comment

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.