Umarım bu yazı dikkatinizi çeker: Milli (din, dil, toprak, kültür, tarih, etnik, coğrafya vb.) değerlerden beslenen ve ideolojik dünya tasavvuru her ne olursa olsun tüm hareketler birer milli hareket olarak tanımlanırlar. Dolayısıyla egemen istibdata, istilaya karşı mücadele veren/vermeyi hedeflemiş her hareket ister pasif (sivil itaatsizlik) ister silahlı isterse de farklı yöntemler izlesin, kısaca milli-milliyetçi olarak tanımla
nırlar. Bir hareketin kendini demokratik, sosyalist, muhafazakâr olarak tanımlaması onu milli bir formun dışına çıkarmaz. Çünkü bu vasıfları taşıyan, taşımaya namzet tüm ulusal hareketler önce millidir sonrası ise demokratik, dini, seküler ve sosyalisttirler.
Demokrasi, sosyalizm, din gibi kavramlar bir hareketin ancak siyasal ve sosyal tercihinin temel yansımalarıdır. Yani İslami bir hareket siyasal, sosyal, politik ve ekonomik varlığını dinsel esaslar üzerinden konumlandırmayı hedeflerken, sosyalist bir hareket ya da liberal bir hareket aynı yöntem ile toplumsal ve fikri tasavvuru doğrultusunda yoğunlaştırma politikası güder.
Egemen istibdat ve işgale son verilmesi durumunda ise tüm bu hareketler, sosyal ve siyasal olarak egemenliklerine, denetimlerine aldıkları topraklarda varlıklarını sürdürme hakkına sahip olmayı elde etmiş olurlar. Ancak bu durumda doğal olarak her ulusal-milli hareket, (sosyalist, İslami, liberal) böylesi bir durumda milliliğini kısmen yitirip siyasal, sosyal ve ekonomik yaşamı çepeçevre dizayn etmede salt bir siyasal harekete (parti vb.) dönüşürler.
Burada amacımız hangi hareketin toplumsal, sosyal, kültürel ve ekonomik bakımdan daha iyi ya da kötü olduğu ayrışmasına gitmek olmadığı için bu konuyu başka bir çalışmamıza bırakalım. Nitekim bu ayrışmayı ulusal hareketlerin toplumla kuracakları ilişki biçimi ve sosyal, ekonomik sorunlara yönelik getirecekleri projelerin keyfiyeti belirler. Zira öncesinde milli mücadele tandanslı hareketler böyle bir durumda halkın desteğine ihtiyaç duyan sivil hareketlere dönüşürler.
Bu açıdan, hareketlerin birbirlerine yönelttikleri ve birer baskı aygıtına dönüşen ideolojik görüşleri çatışma ortamına yönlendirmek yerine tamamen rekabet ortamına yönelik olur ve her hareket toplumsal yakınlık için toplumla uyuşma yoluna gider. Böylelikle adına ister demokrasi, ister komünizm ister dini (meşveret) her ne derseniz deyin tüm bu hareketlerin ortak alanı seçilmişlerden oluşacak (etnik farklılıklar da) olsa, ya ulusal meclis ya da milletin meclisi diye tanımlanmış olacaktır. Kürt/Kürdistan için bu belki de henüz erkendir, Ama bu süreçte tüm ulusal-milli hareketler bu yöne bir adım atmak zorundadırlar. Kısacası, Kürdistan adına hangi milli hareketin toplumsal zemin ile kaynaşarak öne çıkacağını şimdiden kestirmek zordur.
Komplo