Güneybatı Bağımsız Kürdistan - Hüseyin Turhallı
Batı Kürdistan’da dört parça Kürdistan’ın kaderini değiştirecek gelişmeler oluyor. İşin gerçeği yerelde yani mikro düzeyde neler oluyor onu tam olarak bilmiyoruz. Ancak uluslararası hukuku, diplomasiyi ve devletler hukukunu ilgilendiren çok ciddi gelişmelerin yaşandığı açık.
Bizim köy eskiden bir ermeni köyü idi. Son dönemlere kadar da iki mahallesi ‘Bav fılle’ dediğimiz Ermeni çocuklarının yaşamakta olduğu mahallelerdi. Köyümüz Riz, yılda üç ürün alınabilen sulak araziden oluşan bir köydür. Dolayısıyla çevre köylere göre ekonomik olarak biraz daha gelişkindir. Bununla beraber Bav Fılleler köyün en yoksul kesimini oluşturuyordu. Oluşturuyordu diyorum, çünkü 1993’te köyün uçaklarla bombalanmasından sonra herkes gibi Bav fılleler de göçtü. Bu nedenle köyün hem demografik yapısı hem de ekonomik çizelgesi değişmiş oldu.
Bizimkiler, Şêx Said isyanından on yıl sonra gelip bu köye yerleşmişler. Bizden öncekiler hazır büyük ve verimli tarlalara konarken bizimkiler de merada tarla açmakla yetinmişler. Tabi bu arada kim nerede sahipsiz bir ağaç, birkaç metrekarelik bir arazi bulmuşsa ona konmuş.
Köy mezarlığına yakın bir dut ağacı vardı. O dut ağacına bir asma dolanmıştı. Asmanın xurmi dediğimiz çok güzel üzümleri vardı. Üzümler kararır kararmaz biz de sahipsizdir diyerek bozuma saldırırdık.
Sanıyorum 7’li yaşlardaydım. Bu üzüm asmasını mezarlıkta “ilk önce biz gördük” diyerek kimselerin dalmaması için arkadaşımla birlikte etrafını dikenle çevirdik. Üzümler olgunlaşınca gelip toplayacaktık…..
Her gün üzümleri ve asma ağacını kontrol ediyorduk. Bir gün geldik ki ağaçta tek salkım üzüm kalmamış! Bağırıp çağırmaya ve küfürler savurmaya başladım. Ceviz toplamaya gelen ablam bizi görünce “Ne olmuş? Niye bağırıp çağırıyorsun? O küfürler kime?” dedi. Ben de hikâyeyi anlattım. Gülmekten kırıldı. “O ağaç Dat Sal’ındır. Sen daha doğmadan 35 yıl önce onu sahiplenmişler!” dedi.
İsmail Beşikçi Hoca “Bir ulusun uğrayabileceği en büyük felaket tarihinin bir başkası tarafından yazılmasıdır” diyor. Kürtlerin tarihini başkaları yazmış. Bu yüzden ne tarihi bir arşivleri ne de yeterli düzeyde tarihsel ve toplumsal birikimleri var. Kendi yaşam mücadelelerinde ve bu tecrübelerle sınırlı özel yaşam tarihlerinde ne görmüşlerse hakikatin bundan ibaret olduğunu sanıyorlar. Kısacası benim 7’li yaşlardaki hakikatim neyse Kürtlerin de odur. Kürt siyaseti hala 7’li yaşlarımdadır. Oysaki Kürtler isyanın 200’lü yaşında, ben de 50’ye merdiven dayadım.
Şimdi Suriye’de devlet yıkılmış veya yıkılmak üzere. Suriye’nin elinde sömürge olarak tuttuğu Güneybatı Kürdistan’ın Afrin ve Kobani şehirlerinde Kürtler devletin otoritesine son vererek kendi iktidarlarını inşa etmişler.
Bir devletin hegemonyası altındaki coğrafi parçada iktidara el koyan bir güç objektif olarak egemen devletin hâkimiyetine son verdiğinde apayrı ve farklı bir hükümranlık durumu doğar. Bu hükümranlık kendi otoritesini kurar. Dolayısıyla coğrafi alan üzerinde öncekiyle hiç de alakalı olmayan yeni bir otorite kurulmuş olur. Yani bağımsız bir otorite oluşmuş oluyor.
Bu durumu Uluslararası Hukuk şöyle formüle ediyor:
“Bir devletin varlığı üç ana unsura bağlıdır. Birleşmiş Milletler ve/veya diğer devletler tarafından tanınma kurucu bir unsur değildir. “
Nedir bu unsurlar?
1- Fiziki unsur: Bir arazi parçasının varlığı;
2- İktidar: Bu arazi parçası üzerinde inşa edilmiş bir iktidarın mevcudiyeti;
3- Nüfus: Bu iktidara biat eden, uyumlu yerleşik nüfusun olması.
Hatırlatmakta yarar var. Uluslararası Adalet Divanı’nın Kosava’ya ilişkin kararı da bu üç temel unsura dayanıyor.
Kısacası bu gün itibarıyla Güneybatı Kürdistan uluslararası hukuk çerçevesinde bağımsız bir ülke statüsündedir. Bunu ben söylemiyorum. Uluslararası Adalet Divanı söylüyor.
Ancak bununla birlikte eksik olan bir husus var. İrade beyanı…
Daha açık bir ifadeyle, yukarıdaki üç hususun tamamlanması için dördüncü bir hususa daha gerek var.
İktidarın ve/veya yerleşik nüfusun bağımsızlık ilanı…
Ne yazık ki cahilce bir politika ısrarla sürdürülüyor. Kürt siyasetleri ve özellikle PKK/PYD derhal bu tutumu terk etmelidir. Herkes durumu küresel konjonktür ve uluslararası hukuk çerçevesinde değerlendirmek zorundadır.
Bağımsız ülke koşulları oluşmuşken “Demokratik Özerklik” gibi ne olduğu belirsiz bir söylemde ısrar etmek, aklın mantığın ve siyaset biliminin kabul edemeyeceği durumlardır. Çok daha açık ve yalın bir ifadeyle söylenecek olursa; bağımsızlık ilan etmenin objektif ölçüleri mevcutken sübjektif unsurun (iktidar) irade beyanından kaçınmasının makul hiçbir gerekçesi yoktur/olamaz.
Kaldı ki Güneybatı Kürdistan’ın bağımsızlığı için hem ulusal iç unsurlar hem de küresel konjonktür oldukça uygundur. Kürtler, Kürt partileri ve Kürt siyaseti bu konuyu daha hızla tartışmalı ve bir sonuca varmalıdır.
Kürtler 200 yıldır özgürlükleri için savaşıyor, bedel ödüyor. Artık çocukluk çağını geride bırakmak zorundadırlar. Olayı Küresel boyutta, uluslararası hukuk, politik denge boyutuna göre ele alıp değerlendirmek zorundadırlar.
Adım adım Bağımsız Birleşik Kürdistan’a ilerliyoruz. Körler yol göstermekten hicap duymalıdırlar.
Hüseyin Turhallı
[email protected]
Güneybati Bagimsiz Kürdistan akt,