Ibrahim Küreken
Son dönemlerde basına da yansımış BDP, HAK-PAR ve KADEP adlı Kürt partilerinin arasındaki görüşmelerin toplumda yanlış algılamalara yol açmaması için düşüncelerimi yazmak istiyorum.
Görüşmeler daha DTP kapatılmadan HAK-PAR ın istemi doğrultusunda gerçekleşmişti. O zaman ki görüşme amacı Kürt partilerinin Kürtleri ilgilendiren konularda mümkün olduğu kadarıyla birlikte duruş sergilemek içindi.Örneğin anadille eğitim yapılması istemini ve benzerlerini birlikte seslendirmek ve gerekirse ve anlaşılırsa ortak duruş göstermekti.Ancak Anayasa Mahkemesinde devam eden DTP yi kapatma davasının gündemde olmasından dolayı bu istem BDP dönemine sarktı.Yine ilk görüşme isteği HAK-PAR dan geldi ve yeni yönetimi kutlama ziyaretinde bu istek yeniden dile getirildi.
Aradan geçen bir zamandan sonra görüşme isteği daha farklı bir gerekçe ile bu sefer BDP den geldi.Adına bir zamandır seslendirdikleri “Çatı Partisi“ veya son şekliyle “Demokrasi Cephesi“ dedikleri genel bir birliktelikten hareketle çalışma içine girdikleri gözlemlenmiştir.Bu işle görevli BDP eş Başkan yardımcısı Tuncer Bakırhan, ANF den Sercan Kaya'ya verdiği 10 Nisan 2010 tarihli demecinde Kürt partilerinin adını zikretmeden şöyle demektedir: “Birincisi şu an siyasi etki alanımız dışında kalan Kürtlerin içinde bulunduğu dernek ve kurumlarla ilişkileneceğiz. İkinci ayağı Kürtlerin dışında kalan Türk, Arap, Çerkez, Asurilerle, kadınlar,Türk halkının emekçi yoksul çevreleriyle bir araya gelmek.Bir taraftan demokrasi güçleri ile buluşurken Kürtler adına siyaset yapan çevreleri de bu işe katma konusunda çok girişimimiz olmadı. Bu sefer sadece BDP değil BDP'nin dışında da Kürtler adına siyaset yaptığını söyleyen, örgütleyen çevreleri de bu bahsettiğim geniş demokrasi bileşenleri içerisine katmayı düşünüyoruz.“
Buradan anlıyoruz ki BDP'nin başlattığı görüşmeler Kürtlerin ihtiyacı olan diyalog veya işbirliği projesinden ziyade, bir zamandır “Çatı Partisi“ olarak adlandırılan Türkiyelilik projesinin bir adımıdır.Durum buyken bazı arkadaşların gereğinden fazla bir iyimserlikle olaya yaklaşması yanılgılara yol açabilecektir. Örneğin; Asosat televizyonunda 25 Nisan Pazar günkü Cemal arkadaşın sunduğu, Keya ve Dara arkadaşların dahil olduğu ve KADEP Genel Başkan yardımcısı Nizamettin arkadaşın telefonla katıldığı programda bu konu ile ilgili yansıtılan iyimserlik yukarıda Sayın Bakırhan'dan aktardığım düşünceyle örtüşmemektedir. Yanlış bilgilendirme önemli yanılgılara yol açacağından içine girdiğimiz bu kritik süreçte daha dikkatli açıklamalara ihtiyaç vardır. Çünkü DTP ve BDP geleneğinden gelen partilerin bu konuda sicili pek parlak değildir. Özellikle kendileri dışında kalan Kürt siyasi partilerin kritik dönemlere ve seçimlere arızalı girmesini sağlamak için seçimlerden bir zaman önce göstermelik bir toplantıyla diğer Kürt siyasi parti başkanları veya yöneticileri ile ayni fotoğraf karesine girip zaaflarından da yararlanarak karşı tarafı gevşetmekte ve bir zaman sonra da “hassasiyetlerimize dil uzatmışlardır“ diyerek sürecin kenarına iterek anlamsızlaştırılmışlardır. Son 25 yılın malum gelişmelerinden güç toplayan BDP ve öncülleri karşısında başarı gösteremeyen diğer Kürt partilerin yanaşmalık yaparak güçsüzlüğünü gidermesi mümkün değildir. Çaresizlik,kendine güvensizlik sonucu “Keynek mirê vato şekerim“ hoşnutluğuyla umutlara yönelmek üzücü sonuçlara mahkumiyeti geliştirir.
Şimdi gelelim bu süreçte PKK ve BDP'nin izlemiş oldukları politikalara. Şunu söylemeliyim ki BDP'nin büyük çoğunluğu PKK li değildir. PKK'nin dayatmasından rahatsız olan bir çok insan vardır.Buna rağmen PKK politikası partiyi büyük oranda etkilemektedir. Dolayısıyla bunların izlemiş olduğu siyaseti birbirinden bağımsız değerlendirmek yanıltıcı olacaktır.
AK Parti tarafından başlatılan ve Türkiye'de değişik Kürt çevrelerinin farklı yaklaştığı, fakat hiç kimseyi de tatmin etmeyen “açılım“ girişimi,Ergenekon davası ve daha sonra da değişmesi için AKP'nin gündeme soktuğu “Anayasa Paketi“ nin TBMM de tartışıldığı ve oylamaya sunulduğu tüm bu süreçlerde BDP'nin tavrını ele almak zorunludur.BDP'nin bu süreçte AKP'nin her olumlu girişimine karşı çıkması ve en son olarak da TBMM deki Anayasa değişimi konusunda bu iyileştirmelere karşı CHP ve MHP gibi Türk ırkçıları ile birlikte hareket etmelerinin nedenlerini sorgulamak lazımdır.2005 yılında Apo'nun yeniden savaş emrini verdiği dönemlerde bu kesimin etkin bir kişisiyle yaptığım sohbette savaşın nedeni ile ilgili olarak bana “devlet Kürt sorununu çözmeye karar vermiş ama bunu AKP iktidarından sonra yapmak istiyor“ diyerek hem halen detaylarını bilmediğimiz devletin ırkçı statükocuları ile yapıldığı ihtimal dahilinde olan bir işbirliğinin işaretini veriyor hem de sonraki süreçte AKP'ye karşı izlenecek politikanın da çerçevesini çizmiş oluyordu. Nitekim sonraki dönemlerde bu çizgisinden bir türlü vazgeçmedi. Devletin 90 yıldır izlemiş olduğu inkar ve imha politikasını yok sayıp Kürtlerin mağduriyetini AK Partiye bağlamak haksızlıktır, yanlıştır ve bu davranış gerçekleri gizlemeye amaçlıdır. AK Parti bu sürecin sadece bir devamıdır. Hatta tüm T.C. Devleti siyasi tarihi incelendiğinde denilebilir ki AK Parti Kürtleri en az inciten bir iktidardır. Bizleri tatmin etmese bile değişim isteyen tek Türk iktidar partisidir.
BDP'nin gerek“açılım“ gerekse Anayasanın bazı maddelerinin değiştirilmesinde ileri sürdüğü istemlerin büyük bir kısmı bir çoğumuzun da arzu ve istemleridir. Anayasanın toptan değiştirilmesi ve Kürtlerin varlığının yasal güvenceye bağlanması, Anadille eğitim, bölgesel yönetim imkanının elde edilmesi, Siyasi Partiler yasasının değiştirilmesi, Kürtleri devre dışında tutmaya yönelik korunan seçim barajının düşürülmesi, hatta kaldırılması, bazı TMK da yapılacak iyileştirmeler ve tutuklanan çocukların ve parti yöneticilerinin serbest bırakılması gibi istemleri ve bunlar üzerinden iktidar partisine dayatmaları desteklenebilir istemlerdir. Ancak bunları iyileştirmelerin karşısına çıkarıp statükocu Türk ırkçısı kesimlerle birlikte AKP yi iktidardan eylemliklerle uzaklaştırılmasına ortak olmak ve sürece olumlu hiçbir yarar getirmeyecek provokatif eylemlerin hazırlayıcısını destekliyor olmak eleştirilmesi gereken ve hiçbir şekilde yanında durulmaması gereken davranışlardır.
AK Partinin statükoya karşı yaptığı ve yapacağı hamleleri etkisiz kılmak için, Ergenekon tüArü yapılanmaların ve bazı yargı kurumlarının burunları sürtünmüş olmasına rağmen henüz gücünü koruyan ırkçı statükocu güçlerin önümüzdeki süreçte harekete geçeceği aşikardır. Anayasanın bazı maddelerinin düzenlenmesi sonrası yapılacak referandum öncesi Kürtleri ve Türkleri olumsuz etkileyecek olayların geliştirileceği beklenmelidir. Bölgede çatışmaların büyümesi için ön adım atılmıştır.On binlerce asker operasyon adı altında bölgeye gitmiştir. Bölgeden gelecek asker cenazelerinin Türk halkını “açılım“lara karşı çıkaracağının hesabı yapılmıştır. Ayni durum Kürt halkı içinde düşünülmektedir. Bunun yanında da hiç beklenmeyen bölgelerde de silahlı saldırılar yapılmaktadır. Provokasyon kokan bu eylemleri de ne hikmetse PKK üstlenmektedir. Hem Türk silahlı kuvvetleri hem de PKK, güçlerini bu çatışmalarla korumaktadırlar.TSK devlet içindeki güçlü yerini korumak için çatışmaya, gerginliğe ihtiyaç duymaktadır.
Statükoya yönelik her hareket karşısında devletin eskimiş tüm kurumları güç birliği halinde her türlü yeniliğe karşı durmaktadırlar.Bunun için de ellerindeki her imkanı seferber etmekte ve büyük direnç göstermektedirler. Son birkaç yıldaki olaylara baktığımızda AK Parti iktidarını devirmek ve atılan adımları etkisiz kılmak için bunların hangi yollara baş vurdukları görülecektir. İyileştirmeler karşısında devletin içindeki büyük direnci kırmak ve bir sonraki iyileştirme adımlarını daha kolay atmaya hizmet etmek için yapılacak referandumda Kürtlerin olumlu yaklaşmasını engellemek ve referandumda olumsuz oy kullanmak için çatışmaların yoğunlaşacağı beklenmelidir.Bunun için de Kürtlerin kullanılacağı apaçık ortadadır.
İyileştirmelere karşı olumsuz yaklaşımları benimsemeyen Kürt halk kesimlerinin, BDP dışındaki partilere kaymaması için kulağa hoş gelen söylemlerle kendince tedbir alınmaktadır.Bunlar karşısında dikkatli davranmak gerekir.Adına ister diyalog ister ittifak denilsin ortaya çıkmış yaklaşımı karşı propagandayı önlemek bakımından da tartışmadan reddetmek de planın aktörlerine hizmet edeceği gibi, sevindirik olup üzerine atılmak da büyük riskler taşımaktadır. Ne PKK ne de BDP kendi gücünden muhaliflerini yararlandıracak kadar saf değildir.Tam tersine var olanları bile ortadan kaldırma çabası hiçbir zaman eksik olmamıştır.
Sonuç olarak: Üyesi bulunduğum HAK-PAR, hem “açılım“ la ilgili hem de olası referandumla ilgili tutumunu açıklamıştır. AK Partinin iyileştirme atılımlarını yetersiz bulmasına rağmen olumlamış ve desteklediğini açıklamıştır. Yayınladıkları “Açılım ve Kürt Sorunu İçin Federal Çözüm Önerisi“ adındaki bir broşürle kendi istem ve düşüncelerini de kamuoyuna deklere etmiştir. Çok büyük bir gereklilik olmadığı sürece bu düşüncesinden vazgeçmesi mümkün olamaz. Bu düşünceleri ve tutumunu koruyarak Kürtlerin gerektiğinde işbirliği yapması ve Kürt halkının yararına olacak her türlü girişimi desteklemeli ve gerekirse buna öncülük etmelidir.Anlamsız bölünmenin son bulması için gerekirse her türlü fedakarlığı göstermelidir.Ancak Türkiyelilik adıyla isimlendirilen Türkleştirme projelerine sunacağı katkı olmamalıdır.
Bazı arkadaşların arayarak PKK veya BDP ile hiçbir suretle bir araya gelinemeyeceği uyarısı doğru bir tutum değildir. Şunu söylemek zorundayım ki PKK muhalifi olmakla düşmanı olmak ayni şey değildir. Ben kendimi muhalifi olarak görmekteyim.Düşmanlık siyaseti ortadan kaldırır. Zor olduğu bilinmesine rağmen PKK yi yanlışlarından arındırmak bir yerde Kürt yurtseverlerin görevidir. PKK hakkında söyleyeceğimiz çok eleştiri olabilir ama her zaman bize gülümsemesini beklediğimiz Türk devletinden daha uzak değildir.
İyimserlik ve muhtemel yanılgılar/Ibrahim Küreken