Aslında senin yazını okurken, duygu bazında anlamaya
çalıştım.
Ortada bir çok rolleri kendisinden
toplayan bir kişilik var.
Buna "Aygan Vakası" diye biliriz.
Karşımızda
bir eski itirafçı,
bir Jitem tetikçisi,
bir katil ve
bir kurban duruyor.
"Aygan Vakası" ile doğrudan yada dolaylı
olarak ilişki içinde olan herkesim, kendine göre
Aygan'a yaklaşım gösteriyor.
Herkes ondan bir şeyler öğrenmeye çalışıyor.
Önceleri Kürd basını ve şimdi de Türk basını
Aygan'ın söylediklerini gündeme taşıyor.
Aygan'da bu işte bayağı uzmanlaştı..
O da her yeni ortaya çıkan bilgiyi/bilgileri
açıklamalarına katıyor.. Aygan ile yapılan söyleşiler,
süreçe yayarak kontrol edildiği taktirde, onun gösterdiği
performans hakkında bir bilgiye sahip olabiliriz..
Aslında sadece bir "Katil-Kurban" ile değil, aynı zamanda bir
şarlatan ile karşı karşıyayız.
Sevgili Berivan!!
Yazınıza anabaşlık olarak Yahudi şair Paul Celan, „Anneciğim, kimse katillerin sözünü kesmiyor“ dizesini seçmişsiniz..
Evet Ana ve babasını Nazi toplama kamplarından kaybeden Romanya doğumlu bir şairin
katillerin konuşmalarına ve aklamalrına karşı duygu dolu tepkisidir bu..Kendisi de çalışma kampından şans eseri kurtulan,
Romanya doğumlu olmasına rağmen, şiirlerini celatlarının dili olan Almanca yazan Paul Celan bir döneme tanıklık etti..
Yahudi tarihçileri, şairleri, romancıları, felsefecileri, psikologları ve jenosid kurbanları bu karanlık döneme dair tanıklık yaptılar.
Tüm bu çevreler, gördüklerini, bildiklerini ve duyduklarını yazarak "Unutulmanın" önüne geçtiler.
Verilere/belgelere/anlatımlara dayalı edebi eserler "Unutulma sürecini bloke ederek" milyonlarca kurbanın anılarını diri tutular.
Yahudi asılı aydınlar bir sürecin Arzuhalcileri oldular.
Paul Celan bir şiirinde:
"Şafağın kara sütü,
biz seni gece içiyoruz,
biz seni öğleyin içiyoruz,
ölüm Almanya'dan gelen bir ustadır"
diye..
Paul Celan yazarak yaşadığı ve gördüğü vahşetten kurtulmaya/özgürleşmeye
çalıştı!!!
Çünkü, jenosid bir "yüktü", yazmak ve anlatmak bir "selbsterapi" olayıydı.
Ama, ne yazık ki bu yazılarda yetmedi, Paul Celan Paris'te intihar etti.
Yine Yahudi yazarlarından biri ve aynı süreç üzerine yazan Primo Levi o sürece ilişkin ciddi bir tespit yapıyor: " Bir insanı parçalamak, bir insanı yaratmak kadar zordur. Bu öyle kolay ve çabuk olmadı, ama siz bu işi başardınız ey Almanlar" diyor.
Primo Levi'de çok yazdı. "Özgürleşmek" ve "yeniden yaşıyabilmek" için yazıyorum diyordu..
Primo Levi'de intihar etti.
Kürdistan'a gelen "Ölüm Ustası" Ankara'dan geliyor. Ankara'nın Türklerin başkenti olmasından sonra Miyonlara varan Kürd soykırıma uğradı.
Fakat, Kürd aydınları şiirle, romanla, resim ile ve tarihi kitaplarlarla milyonlarca Kürd'ün kıyımını canlı tutabilirlerdi..
Yapamadılar..
Bu son savaşta bizim bu işi becerme şansımız var.
Bırakalım, Kürd kurbanları ve kurban yakınları dile gelsinler!!
Bırakalım, Kürd asılı "katil-kurbanlar" anlatsınlar.
Eğer yarın Türk devlet mekanizması içindeden biri " anlatma ihtiyacı" duyarsa
anlatsın!!! Bir psikolog gibi dinleyelim..
Bizim bigiye, belgelere ve somut anlatımlara ihtiyacımız var.
Sevgili Berivan!!
Ben kaygılarını anlıyorum. Böyle hasas bir olaya çok ciddi bir yaklaşım gerekir.. Profesyonel bir yaklaşım gerekir. Eğer, Kürdler bu anlatımları kanıksamaya başlarlarsa, bu tip anlatımlar banallaşırsa tam bir felaket olur. Ayrıca Kürd çevrelerinden bazı arkadaşlar, bu tip insanlarla yaptıkları söyleşilerde ve verdikleri pozlarda, sanki "katilin" "katil" yanını unutuyorlar. Bizde bu eğilim çok güçlü.. Bunu nedenini Kürdlerin kanlı tarihinden aramak lazım..Sanıyorum Wittgenstein söylemişti: "Eğer bir şeyi anlatmaktan zorluk çekiyorsak, susmamız gerekir" diye..
Kürdler susuyor.
"Katil-kurban"ları konuşmaya teşvik etmek lazım..
Ama, "kötülüğün banalizasiyonuna" karşı uyanık olmalıyız..
Silav
Ferzende Serhedi
Sevgili Berivan Merhaba!!