بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Anonymous (Pesend ne kirin) on 22 April 2010

Sayin Burhan Kemal Fendoglunu anlatirken sanki siradan bir köyluyu anlatircasina bir seyler anlatiyor. sanki o Fendoglu degilde bizler Fasist cetelere kucak actip,hamilik yaptik. Fendoglu kendi cikarlari geregi MHP ille secim ittifaki yapip secim kazanirken Malatyayi santim santim MHP ye teslim etti. Fendoglunun öldurulmesi kontrol edilemiyor olmasiyla alakalidir. Eger ogunki kosullarda Fendoglu MHP tarafindan tam kontrol altina alinmis olsaydi belki bugunde yasiyor olacakti. Fendoglunun ölum faturasi kesilince bundan parsel toplamakta elbette muttefikleri icin vaz gecilmez bir seydi. Halk arasinda bir tabir vardir bir tasla iki kus iste Fendoglunun katlide böyle bir seydir. Burda MHp nin arka bahcesini tartismakta bana pek anlamli gelmiyor. Isin ergenekon boyutunun mantikli gelmedigi gibi,kontrgerilla operasyonlari ve ergenekon ayni seyler olmadigi gibisinden. Benim asil uzerinde durmak istedigim sey Burhan Kemalin okuyucularini aptal yerine koyma gibi bir caba icerisinde olmasidir. Sayin Burhan diyorki Turk ve Kurd solu Barzaninin basina Saddam Miglerle bomba yagdirirken Kurd solcularida Turk solculari gibi bu bombalamayi savundular gibisinden inciler dökuyor. Barzani hareketinin silahli mucadeleyi tasfiyesi 1974 tur. Yani biraz tarih bilgisi olanlar bilirlerki 1974 yilinda birtek Kurd sol örgutu yoktur. Yine 1974 yilinda Kuzey Kurdleri Barzaniye hic bir sekilde elestiri yöneltmemislerdir. Yine hic bir Kuzey Kurd örgutu sonradanda olsa Barzaniye karsi Saddam rejimini savunmamislar. Yani burda bilincli bir sekilde carpitma vardir. Bunlar dogru degildir. Kuzey Kurdlerinin Barzaniye elestirileri iki temel uzerinde olmustur. Birinci neden Saitler olayidir. Ikinci nedende silahli mucadelenin tasfiyesi sorunudur. Ikinci nedende bir cok politik ve ideolojik ciddi tespitler vardidir. Burda anlasilmaz olan bir MHP isbirlikcisinin ölum nedeni anlatilirken sanki birseyler aklaniyor gibi yaklasima yatmak ve yetmiyor birde Kurd sol hareketini topa tutmak gibi aymazlik sergileniyor. Sayin Burhan Kemal Tarihe karsi tarafli yanasanlar tarih konusunda en son söz söyleme hakina sahip olanlardir. Sevgi ve Selamlar

Kek Hesen merhaba Kürt solu Barzaniye küfür etmedi derken TİP li kürd gençlerini ve daha sonra DHKD (Özgürlük yolu) ve DDKD yi unutmuş gibisin. Hamid Fendoğlu nun izoli ve Barzani hayranı olduğunu emin ağızdan duymuştum. Öldürüldüğü gün ben umursamazken ve hatta çocukluğun verdiği cahillik ile sevinirken, emin ağız işte o gün "Türk devleti kürdleri işte böyle kırdırtıyor" ve siz aptallarda seviniyorsunuz demişti bana !... Şimdilik bu kadarını yazabiliyorum.Biz Kürtler Kemalizmin ya yanında ,yada karşısında olduk.Ne yazıkki iki durumdada onun oyununa gelmekten kurtulamadık. Selamlar ve saygılarımla

Merhaba Kek Mehemed.. Söz konusu yazida Burhan Kemal bir bicimde bir aklama yapmaya calisiyor. Bu aklamayi yaparkende adres ve mekanlari bilinclice karistiriyor. Fendoglu meselesi ve Barzani ille bir bicimde iliskilendirme akabinde sol ile ilgili belirlemeler hepsi ayri bir tezattir. Benim dikkat cekmek istedigim sey öncelikli olarak bu tezatlar ve aklama mantigi uzerineydi. Solun konumuna gelince Kuzey Kurdistanda hic bir dönem hic bir Kurd sol hareketi Barzaniye kufur etmemistir iddeamda halen israrliyim. Ne DDKD nede DHKD hic bir dönem Barzaniye kufur etmemislerdir. Kuzey Kurdlerinde gerek sol gerekse milleyetci cevreler tarafindan Barzaninin elestirildigi dogrudur. Zaten ben kendimde 74 de silahli mucadelenin tasfiye edilmesi ve akabinde olusan surecte bir cok elestiriler yöneltildigini söyluyorum. Elestiri ve kufur iki ayri seydir. Bunu sende en az benim kadar bilirsin. Saitler olayindan dolayi vede Qiyadeyi Muhakqetin izledigi politikalar konusunda cok ciddi tartismalar ve ithamlar vardir. Ama bunlar sol kufur ediyordu yalanini hakli kilmaz. Sevgi ve saygilar

Kek Hesen etme eyleme ! Bu konuda benim DDKD li sempatizanlığım ancak bir kaç ay sürdü. Ayrıca defalarca sırf Melle Mısetfa Berzani yüzünden bile kavga ettiğimiz hatırlarım. Yine bu sıralar Kemal Burkay ın anıları yüzünden başlayan tartışmalardan ötürü İhsan Aksoy yazısında onun hangi sayıalrda hakaret ettiğini tek tek veriyor. Yani ABD ajanı, CİA ajanı , İlkle milliyetçi ve düpedüz hain bile diyorlardı. Hatta CİA ajanı birinin yazdığı kitabıda delil olarak sunuyorlardı. Akraban olan DDKD liler vardı.Babam birisini tokatlıyorduki millet araya girdi.Derken havuzlu kahvede bu nedenle KUK çular ile kavga bile etti. Aman gözünün yağını yiyeyim bari sen söyleme, Çünkü o günleri birebir yaşadın. Selamlar

isin dogrusu fendoglu gibi kabadayi ve paragmatik birini en iyi tahlil eden yazi hasan dogan in yazisi olmus. Paloyi genel bir hatayi hatirlatiyor ama bu fendoglu gibi hakikaten acik acik fasizan egilimlerle ve turk milyetcileri ile pek problemi olmadan secim alan biri icin gecerli mi emin degilim. hasan in analizi daha dogru. sonunda adamm bir suru pratik endise ile turk milyetcileri ile al takke ver kullah biri. o kosullarda bir kurd milyetcisini. dur bir bakalim hele adam aslen kurd belkide ileride ozune doner-turu saf ve siyasetin gundleik yanlarina uymayan bir sabir icinde olmasi gercekci degil. fendogluna ilgisiz kalan kurdlerin bir nebze belki bir nebze hatasi olsa bile, fendoglunun fasizan turklere bile yakinlasabilen kulturunun hatasi cok daha buyuktur. atesle oynayan yanar-bence de tam kontrol edilemedigi icin, islevi bitince olduruldu. bu da onun turu kurdlere ders olsun diyecegim ama baskasinin sofrasina oturmaya hevesli adamlara ders mers olmuyor. olumcul olmayan bir ornek de kralldan fazla kralci gewrekj kamran inan yillarca dis isleri bakani olmak icin atmadigi milyetci takla kalmadi adami bir supruntu gibi kapiya biraktilar simdi olumu bekliyordur-hiyar- oysa donanimi ile TR de cikan butun disisleri bakanlarindan daha yetenekli biri curudu gitti ve fazlasiyla mustehaktir. tarihe de bu pespayeligi ile gececek-ne guzel! benzerleri ders alirlar mi? hic sanmiyorum. kendi sogan ekmegi ile karini doyurmayi bilecek tok gozlu kurdler lazim bize. bu halleri ile arada bir ufak tefek itifaklar yapabilirler turklerle ama ana kurd damarini bize net bicimde gosterecek bir halleri olmali. fendoglunda bu yoktu. oglunun aciklamalarina bakiyorum onda da bu iz yok. biz kurdlerde kurd asilli olup sagda solda basarili olmuslara fazla iyi ozelikler yukleme egilimi de var. anlasilabilir bir sey ama dogru mu emin degilim. hurmetler

Kek Hasan ın yazısına dediğim bir şey yok. Lakin konuya iyi bakmak lazımdır. Hamid Fendoğlu ile Kamran İnan bir değildir. Çünkü Kamran İnan hiç bir yerde veya sohbette bile övünerek Kürdüm dememiştir. Yine o dönemler Kemalist solun ve Türk islam arasındaki çelişkinin Kürdlerin başına patlaması ve Kürdlerin milli duruşlarından uzaklıştırılması çabasında başarılı olunması Hamid Fendoğlu nezdinde sunni Kürdlerde kendini bulduğu gibi , CHP sayesindede Alevi Kürdlerde kendini buldu. Ve karşımızda Faşistlerin kalesi gibi duran Malatya ve Elazığ illeri var. Dolayısıyla Hamid Fendoğlu ve Kedri beqé İzoli olması hiçte önemli değildir. Önemli olan sonuçtur.Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa Newroz.com sitesinde bir arkadaş o dönem ve çatışmalar üzerine yazmıştı.Yine yazarsa iyi olur. Selamlar

Hayalimde Yaşattığım Devrimci : Bedri Yolcu Hasan H. YILDIRIM Bundan tam 16 yıl önce, yani 11 Şubat 1990 tarihinde Kawa Hareketi'nin önderlerinden Bedri Yolcu, sömürgeci Türk devletinin adim adim örgütledigi ve bir iç ihanet sonucu katledildi. Bedri, yoldaşımdan öte kardeşimdi. Bedri'nin ölümü bana çok ağır geldi. Hiç bir zaman kabullenemedim. Her an çıkıp geleceği hayalini yaşadım. Olsun gelmesin, ama Bedo'mu hayalimde yaşatacağım. Kürdistan tarihi kanla yazılıyor. Parçalanmış, bölüşülmüş, sömürgeleştirilmiş Kürdistanı, tek, bölünmez, bağımsız ve demokratik Kürdistan'a dönüştürmek bedel istiyor. İstenen bedel ağır. Kürdistan halkının en yiğit, en fedakar, en tecrübeli evlatları bu uğurda can veriyor. Bunun başka bir yolu da yok. Çünkü devrim şehitlerimizin dökülen kanları üzerinde yükseliyor. Ve de bu ölümsüz kahramanlarımız doğmakta olan yeni Kürdistan'da şeref yerlerini alıyorlar. Bu şeref kürsüsüne yürünmedikçe Kürdistan'da sömürgeci ve yerli ihaneti altletmenin imkanı yoktur. Türk, Arap ve Fars cellatlarını Kürdistan'da kovmak, Kürd milletini kendi kaderi üstünde söz sahibi etmek için her namuslu Kürd bu şeref kürsüsüne yürümede üstüne düşeni yapmaktan kaçınmamış ve kaçınmayacaktır. Eğer bugün Kürdistan halkı topyekün olarak sömürgeciye karşı dimdik ayaktaysa, direniyor ve savaşıyorsa bu, elbette bu yüce dava uğrunda kanlarını dökmekten bir an teredüt etmeyen ölümsüz şehitlerimizin yol göstericiliği sayesindedir. Bu yol aydınlık bir yoldur. Kürd milletini geleceğe taşıyacak yoldur. Bağımsız ve özgür Kürdistan'a götüren yoldur. Bu yolda yürüyenleri tarih mahcup etmeyecektir. Çünkü bu kutsal yolda yürümek demek, Kürdistan devrimini yapmak ve yazmak demektir. Kürd milletinin önünde tek bir alternatif vardır. Vuruşmak! Kendi kendisinin efendisi olmak istiyorsa Kürd milleti vuruşmak zorundadır. Kürd milleti, tarihte dünya güç odakların inkar ve imhasıyla, sözde dostlarınında duymadık, görmedik tavırlarıyla karşı karşıya kaldı. Fakat Kürd milleti, buna rağmen direnerek kendini yaşattı ve bu günlere taşıdı. En yiğit, en fedakar evlatlarını bu uğurda şehit verdi. Her türlü yöntemle tarihte silinmek istenen Kürd milletinin en fedakar ve yiğit evlatları bunu boşa çıkarmak için canlarını vermekten kaçınmadı. Tarihin yargılananları değil de, yapıcısı ve yazmanı olmak isteyen her birey, sınıf ve millet vuruşmak zorundadır. Vuruşmak düşmanın kanını akıtmak olduğu kadar kendi kanınıda akıtmaktan çekinmemektir. Bunu göze alanlar tarihin yapıcısı ve yazanı olurlar. Kural budur. Bu amaçla vuruşanlar, vuruşarak şehit mertebesine erişenler zafere giden yolda devrimin teminatı olurlar. Eskiyi yeniye dönüştürmede düşenler saygı ve sevgiye layık olurlar. Bedri Yolcu, işte böylesine sevgi ve saygıyla anılan şehitlerimizden biridir. O, halkımızın mücadele tarihinde ölümsüzleşecek olan insanlardan biridir. Çünkü o, KUKM'ne kanıyla bağlılığını ispatladı. Emin Adımlarla Yükselen  Bir Önder : Bedri Yolcu Bedri Yolcu, Malatya'nın merkeze bağlı Harmancı Köyünde doğdu. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluk ve gençliği yoksulluk içinde geçti. Bu yaşam tarzı onu KUKM'nin tutarlı ve kararlı neferi ve önderi olmasına yol açtı. Aile ve çevresinde aldığı tertemiz terbiyeyi Kawa Hareketinde aldığı yurtseverlikle birleştirirerek mücadele maratonunda ilerleyen, yükselen eğilmez bir iradeye dönüştürdü. Bedri Yolcu, yoksulluğun, horlanmanın, baskı ve sömürünün sarmaladığı ailesi, çevresi ve dahası halkının bu çekilmez yaşam koşullarının kader olmadığı, bunun bir nedeninin olduğunu ve bunu aşmanın yol ve yöntemlerinin olması gerektiğini daha ergenlik yaşlarında o tertemiz görpe zekasıyla sorgulamaya başladı. Kendi kendine, çevresine sorular sordu, cevap aradı. Bu, ona çevresinde olup bittenlere karşı duyarlılığı aşıladı. İlk okulu kendi köyünde bittirdi. Orta ve liseyi Malatya'da başarıyla bittirerek Malatya Ticari ve Bilimler Fakültesine girdi. Bir yanda okuluna devam ederken, yanısıra toplumsal olaylarla ilgilendi. Bu yıllarda kafasındaki bir dizi soruya cevap aradı ve buldu da. O, artık devrim ve karşı-devrim arasında kıyasıya süren mücadelede olması gereken yerde yerini bilinçli olarak tayin edebilen bir Kürdistan devrimciydi. O, artık Kürdistan devriminin bir sempatizanı ve emin adımlarla yükselen geleceğin önder adayıydı. Güçlü bir karekter, işleyen pırıl pırıl bir zeka, halkına karşı duyduğu sorumluluk, bu uğurda ortaya koyduğu bir ömür olunca onun yükselişini kim önleyebilirdi? Bedri Yolcu'nun kısa, ama onurlu yaşamı kesintisiz süren bir mücadelenin doruğa ulaşan bir başarının örneğidir. O, ne istediğini, kime nasıl yaklaşacağını ve sorunlara nasıl çözüm bulacağını bilen bir insandı. Herşeyden evel o, ailesinin, çevresinin, yoldaşlarının güvenini kazanmış hayırlı bir evlat ve yoldaştı. Kendi yaşıtlarının düzenin nimetlerinde alabildiğine yararlanmaya çalıştığı ve gönülerince eğlendiği bir ortamda o, bir yanda okuluna başarıyla devam ederken, diger yandanda devrimci mücadelenin orta yerinde düşmana karşı kıran kırana bir savaş veriyordu. Bu, onun yaşam tarzı oldu. 12 Mart 1971 askeri faşist darbenin yarattığı gericilik yıllarının kısmende olsa aşılmasından sonra Kürdistan'da siyasi örgütlenmelerin yanısıra, kendiliğinden bölgesel yurtsever kümelenmeler oluşmaya başlamıştı. Kawa Hareketi, bu dönem Kürdistan'ın bir çok alanında faaliyet yürütüğü gibi Malatya'da da faaliyet sürdürüyordu. Örgütsel çalışma alanlarımdan biri Malatya idi. O dönem bizim dışımızda Malatya'da faaliyet yürüten Kürdistanlı bir siyasi hareket yoktu. Birgün sabah kalktığımızda Malatya'nın dört bir tarafının yurtsever sloganlarla donaltılğını gördük. Birgün evel Malatya-Diyarbakır maçı vardı. Biz yazılamayı Diyarbakır'dan gelen yurtseverlerin yazdığına yorumladık. Ama bizim dışımızdaki devrimci hareketler ise bizim yaptığımıza yorumladı. Tabii ki biz de yok demedik. Ama sonradan bu yazılamaları Malatya'da olan yurtsever bir çevrenin yazdığını öğrendik ve kimler olduğunu araştırmaya koyulduk. Kendilerini bulduk ve konuştuk. Bedri Yolcu'yu 1977'de bir çevreyle ilişkiye geçtiğimde tanıdım. O dönem Malatya'da hele şehir merkezinde yazılama yapmak akılkarı bir iş değildi. Sömürgeci hakimiyetin yanısıra MHP'li faşistlerin terörü sürüyordu. Bırak yazılama yapmak çarşıda gezmek bile mümkün değildi. O dönem Malatya'da sömürgeci hakimiyetin ve MHP'li faşistlerin terörünün yanısıra sosyal-sömürgecilerinde tartışmasız bir gücü vardı. Ve biz yeni yeni örgütlemeye başladığımız böylesi bir ortamda Bedrilerle tanıştık. Bedrileri kazandık. Bedrileri kazandıktan kısa bir süre sonra Kawa Hareketi, Malatya'da güçlü politik bir güç haline geldi. Bu politik gücü yaratmada Bedrilerin rolu tartışılmaz. Daha evel yurtsever bir çevre içinde yer alan Bedri Yolcu, görüşmelerimiz sonucu tüm çevresiyle Kawa Hareketine katıldılar. Kürdistan devrimine yabancı olmayan Bedri Yolcu, Kawa Hareketine geçtikten sonra daha da yetkinleşti. Kısa bir sürede hem Kawa Hareketinin kitlesine, hem dost çevrelere kandini kabul ettirerek sevdirdi. Kısa bir süre sonra Kawa Hareketi içinde dıştan empoze edilen ’üç dünya teorisi' tartismalari baş gösterdi ve bir bölünme yaşandı.  Bedri Yolcu, buna karşı tavır koyanlarla birlikte hareket etti. Kawa Hareketinin Kawa-Denge Kawa bölünmesiyle yeniden bir örgütsel inşaya gidildi. Bu dönemde Bedri Yolcu, Malatya Kawa İl Örgütü Sorumluluğuna getirildi. Malatya bölgesi, ’üç dünya teorisi'nde etkilenmeyen Kawa Hareketinin çalışma alanlarından birisiydi. Bu durum Malatya özelinde hareket içi mücadeleden öte düşmana karşı mücadeleyi ön plana çıkarma olanağını vermişti. Bedri Yolcu önderliğindeki Malatya Kawa birimi kısa bir sürede kaza, köy, mahale, semt, okul ve fabrika komitelerini hemen oluşturmuştu. Başkanlığını yaptığı Malatya Doğu Tütün Ekicileri Derneği'ni kurarak kitle bağlarının genişlemesinin zeminini yaratmıştı. Sayısız bildiriler yazmıştı. Kawa Hareketini Malatya'da kitleleşen bir güç haline getirmişti. Kürdistan'ın bir çok bölgesinde olduğu gibi Malatya'da da MHP'li faşistlerin terörü sürüyordu. Gün geçmiyordu ki, bir yurtsever, bir devrimci, bir demokrat insanımız katledilmesin. Yurtseverler, demokratlar ve Aleviler Malatya çarşısında gezemez duruma gelmişlerdi. Kitlelerde korku ve panik hat safhaya varmıştı. Bu durum kabullenilecek bir durum değildi. Bunu aşmak gerekiyordu. Bedri Yolcu önderliğindeki Malatya Kawa birimi bu durumu ele aldı ve karşı-devrim güçlerine karşı saldırı kararını aldı. Hazırlıklar yapıldı ve faşist güçlere karşı yönelindi. Sayısız baskınlar düzenlendi ve sayısız faşist cezalandırıldı. Bu yöneliş faşist güçlerde korku ve panik yaratırken, yurtsever çevrelerde sevinç ve kendine güven ruhu yarattı. Bedri Yolcu, aynı zaman da iyi bir savaşçıydı. Savaşçı yönü Malatya olaylarında duruk noktasına ulaştı. 18 Nisan 1978 tarihinde Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu (Hamido) kontr-gerila tarafından kendisine gönderilen bombalı paketi açarken iki torunu ve gelini ile birlikte paramparça oldu. Kontr-gerila bu eylemle bir taşla çok kuş vurmayı hedefledi. Hamit Fendoğlu, Bedri Yolcu gibi İzol aşiretine mensuptur. Malatya merkeze bağlı Bulgurlu köyündendir. Ve Bedri Yolcu'nun köyü olan Harmancı köyüne komşudur. Senesini tam hatırlamamakla birlikte sanıyorum 1970'de Demirel'in Irak resmi ziyaretindeki heyete yer almıştı. O gezide bir Kürd düğününde halayın başına geçerek Türk basınında manşetlere geçmişti. Bu olayı kendisine sorduğumda bilinen kahkası eşliğinde „Demirel'in hoşuna hiç gitmedi“ dedi. Kendisiyle ilişkilerim iyiydi. Sık sık oturduğumuz Çöşnük mahalesine uğrar gençlerle sohbet ederdi. Mahalenin gençleri Erbakancı dinci gençlerdi. Mahalede benim dışımda solcu ve Kürdçü yoktu. İsmim komünist ve Kürdçüye çıkmıştı. Birgün sohbet esnasında benimle gözgöze gelince „Sen niye konuşmuyorsun?“ deyince gençlerin hepsi bir ağızdan “O, bizim dilden anlamaz. O komünist ve Kürdçü“ deyince benimle daha da ilgilenmeye başladı ve başladık tartışmaya. Rahmetli babamı zaten tanıyordu ve dosttular. Bu bana görüşlerimi daha da serbestçe dile getirme imkanını sağlıyordu. Her karşılaştığımızda özelikle tartıştığımız Kürd-Kürdistan sorunuydu. Kendisini Kürd olarak tanımlıyordu. Mahalede Türkçe konuştuğuna şahit olmadım. Bizimle hep Kürtçe konuşurdu. Kürdlerin birlik olmadığından yakınırdı. Bu konu da ne kadar samimiydi bilemem, ama bundan daima yakınırdı. Dediğine göre Irak gezisi dönüşünde „Doğunun kalkındırılması“ için Mecliste bulunan Kürd milletvekileri arasında bir imza kampanyası açtığını ve kimsenin imzaya yanaşmadığını ve bu olaydan sonra Demirel ile yıldızı bir türlü barışmadığı söylerdi. Burada Hamido'yu övdüğüm sonucu çıkmasın. Ben sadece Hamido'nun sonunu hazırlayan kendi gözlemlerimi yazdım. Yanılgı payı yok mu? Niye olmasın. Fakat şu bir gerçektir ki, Hamido, yaşamı boyunca sömürgeci TC devletine hizmet etmede kusur etmeyen biridir. Burada çıkarılması gereken önemli bir ders, Kürd olupta TC devletine ne kadar hizmet edersen et sonuç olarak nihayet Kürdsün ve TC devletinin kazabından kurtulamasın. Hamido, sadece tek örnek değildir. Bunun sayısız örneği var. Hamido, DP'lilerle beraber Yasıada'da yargılanır. 1965 Milletvekili Genel seçimlerinde AP Malatya milletvekili seçilir. Daha sonra Demirel'e ters düşen Hamido, AP ihraç edilir. Ferruh Bozbeyli'nin Başkanı olduğu DP'den politıkayı sürdürür. 1973 Milletvekili Genel Seçimlerinde bu partinin adayı olarak seçime kattılır, ama kazanamaz. Malatya cumhuriyet tarihi boyunca CHP'in egemen olduğu bir ildi. Malatya Belediye Başkanlığını, 1920-1977 arasındaki yıllarda CHP adayları kazanıyordu. 11 Aralık 1977 tarihinde yapılan Belediye Başkanlığı seçimlerine Hamit Fendoğlu CHP dışındaki partilerin ortak adayı olarak bağımsız katıldı. Ve ezici bir çoğunlukla seçimi kazandı. Fakat bu seçim aynı zamanda Hamido'nun ölümünüde hazırladı. Çünkü Hamido, eski Hamido değildi ve özelikle AP ve MHP'ya karşı bir tutum geliştirmeye çalışıyordu. Belediye Başkanı seçildikten sonra kendi kadrosunu özelikle MHP dışındaki unsurlardan oluşturmuştu. Bu da AP ve MHP'yi, dahası devletin çekirdeğini çok kızdırmıştı. Ve Hamido'nun kalemi kırılmıştı. Sonuç olarak Hamido'nun ortadan kaldırılması kararlaştırıldı ve kendisine gönderilen bombalı bir paketle öldürüldü. Bu olayın Demirel'in bilgisi dahilinde olduğu kanısı bir çok çevre açısında egemen düşünce olduğu gibi, Hamido'nun çevresindende kabul gördü. Demirel'in bilgisi dahilinde gerçekleştiğine inanılan bu kontr-gerilla eylemiyle ortadan kaldırılmak istenen sadece Hamido değildi. Demirel, pardon devlet, bir yanda bir rakibini ortadan kaldırırken diğer yandan da bu olayı fırsat bilerek Malatya'da bir katliam yapmayıda planladı. Hamido, Malatya'da sevilen sayılan bir insandı. Deli-dolu bir insandı. Sağ görüşlü olmakla birlikte Malatya'da halk tarafından sevilen bir insandı. Sebebine gelince halkın sorunlarıyla uğraşan bir insandı. İyi hatırlıyorum. Yıl 1974 Tütün taban fiatları belirlenmiş ve çok düşüktü. Halkın beklentisinden uzak bir seviyedeydi. Tütün alımının ilk gününde tüm tütün ekicileri ordaydı. Bizde tütün ekicileri arasındaydık. Babamla birlikte ordaydık. Eksperler tütünü en aşağı seviyede fiat biçiyordu. Halkın bir senelik emeği bir hiç pahasına gidiyordu. Tansiyon yüksekti. Ama kimsenin yapabileceği birşey yoktu. Tam o sırada Hamido ortaya çıktı. Doğru eksperlere yöneldi. Kendilerine tekme tokat girişti. “Ne ulan bu. Bu halk bu parayla nasıl bir sene geçinecek. Siz gangastermisiniz. Bu adalet mi? Bu sene tütünler bu bu fiatlarla alınacak gibi bir konuşma yaptı.“ Ve gerçekten öyle oldu. Tütün ekicileri Hamido'yu umuzlara aldılar ve büyük bir tezahürata bulundular.  Hamidonun öldürülmesinin seçimi tesadüfü değildi. Halkın sevdiği bir insan olduğu biliniyordu. Buna dayanılarak halkı galayana getirmek kolaydı. Devlet bunu biliyordu. Ölümünün hemen arkasında ordu ve polis önderliğinde camilerde ve sokaklarda Hamido'nun komünistler ve Aleviler tarafından katledildiği yoğun propagandası yapıldı ve gözü dönmüş kitle sözde “emniyet güçleri“ önderliğinde Alevilerin oturduğu mahalelere saldırtıldı. Maraş benzeri bir katliam yapılmak istendi. Ama başaramadılar. Çünkü mahale girişinde sert bir direnişle karşılandılar. Kürd ve Alevileri katletmeye gidenler katledildiler. TC devletinin önderliğinde Malatya'da düşünülen bir katliamın başarılımamasının nedeni Bedri Yolcu önderliğindeki Kawa Hareketinin silahli birimlerinin karşı koyuşuydu. Bu direniş Malatya'da daha hala konuşulur. O dönem Malatya'nın Başharık, Cemal Gürsel, Paşa Köşkü mahaleleri Kawa Hareketinin örgütlü olduğu mahalelerdi. Bunu devlete biliyordu. Zaten devlet öderliğinde gözü dönmüş gerici kitlenin bu mahalelere saldırması tesadüfü değildi. Fakat bu bekleniliyordu ve mahale halkıyla bütünleşmiş Kawa Hareketi, olasılı bir saldırı karşısında hazırlıklıydı. TC devletinin sesi olmuş “Alevi Yol Dergisi“ devletin Malatya'da uygulamaya çalıştığı katliam planını örtbas etmek ve Kawa Hareketinin bu katliam girişimini engeleyen şanlı direnişini boşa çıkarmak için olayı şu şekilde çarpıtmıştır. “Saldırganların geliş haberini alan üç mahallenin sakinleri sokak ve yollarda barikat kurarak güvenliklerini sağlamaya çalışırlar. Aralarında silahlı kimseler de bulunmaktadır. Yaşlılar, silahlı bir çatışma olasılığını ortadan kaldırmaya çalışıyor, “Komşular, gençler sizden ricamız, aman kimseye silahla karşılık vermeyesiniz, öldürmeye çalışmayasınız. Varsın evlerimizi, işyerlerimizi yağmalasınlar, yaksınlar. Evler yapılır, işyerleri yeniden açılır. Ama ölüm unutulmaz; kin ve kan davasına dönüşür. Malatya'da hepimiz (Alevi-Sünni, Türk-Kürt) komşuyuz. Her gün yüz yüze bakıyoruz. Şu kötü niyetlilere uymayınız, oyuna gelmeyiniz“ diye gerginliği yatıştırmaya çalışıyorlardı...Tam bu sırada askeri birlikler cemselerle olay yerine yetişerek, olası kanlı bir çatışmayı önlediler.“ Olay ancak bu kadar çarptırılabilinir. Bu tez devletin tezidir. “Alevi Yol Dergisi“de sahibi TC devletinin tezinin seslendirenidir. Malatya'da gerçekleştirilmek istenen katliamın Türk güvenlik güçlerinin işi olduğunu inkar etmek ancak, TC devletinin karanlık bir merkezinin işi olabilir. „Alevi Yol Dergisi“de bu ugursuz işi yapan karanlık bir odak olduğunu bu olay bazında göstermiştir ve suçüstü yakalanmıştır. Devletin bu özel merkezleri bir de utanmadan Alevilik adı altında katledilen Alevilerin anısının arkasına saklanarak devletin katliamcı yüzünü gizlemeye çalışıyorlar. Halkımızı devlete bağlamanın kayışları oluyorlar. Devletin ve güdümündeki sivil faşist güçlerin halka karşı giriştiği katliama karşi halkımızın karşı koyuşunu provakasyon olarak değerlendirip halkın kendi kendisini koruması refleksini domura uğratma çabasını veririyorlar. Halkın katledilmesi ortamının hazırlayıcıları görevini yerine getiriyorlar. Biz bu ugursuz rolü oynayanları Maraş katliamında gördük. Şehit ilan ettikleri iki öğretmen arkadaşlarının cesetlerini bir avuç çapulcunun saldırısıyla ortalıkta bırakıp sırakadem kaçan bu kaçkınlar değil miydi? Provakasyona gelmiyelim adına arkalarına bakmadan şehri terk edip Maraş halkını faşistlerin karledilmesine terk edenler bu grüh değil miydi? Maraş katliamında en aşağı devlet ve güdümündeki sivil faşist çapulcular kadar suçlu olanlar bu kan pazarlayıcıları değil midir? Dahası kendilerini gençlere siper eden, habire elden yapılma bombaları taşıyan, bugün yaşamda olmayan başta 65 yaşındaki Gulé anamız olmak üzere isimsiz yaşlı barıkatcılara saygısızlıktır. Gulé anamız başlı başına ele alınması gereken Kürdistan devriminin isimsiz kahramanlarından biridir. Devrim bir anlamıyla Gulé ana gibi isimsiz kahramanların eseri değil midir? Onun yaşamı Gorki'nin Ana romanındaki kahraman kadar kahramancadır. Gulé anamızın yaşamı, mücadelesi mutlaka yazılmalıdır. Olay, “Alevi Yol Dergisi“nin anlattığının tam tersidir. Gözü dönmüş saldırganlar Türk güvenlik güçlerin yönlendirmesiyle Başharık, Cemal Gürsel ve Paşa Köşkü mahalelerine saldırtılmıştır. Mahale halkı genci, ihtiyarı, kadını ve erkeği ile beraber “silahlı kişiler“ dedikleri Kawa Hareketinin silahlı birimleriyle birlikte şanlı bir direnişe imza atmışlardır. Kendilerini katletmeye gelenlere gereken cevap verilmiştir. “Tam bu sırada askeri birlikler cemselerle olay yerine yetişerek, olası kanlı bir çatışmayı önlediler.“ iddiası ise tam kuyruklu bir yalan. Doğrudur, askeri birlikler cemselerle birlikte olay yerine geldiler, ama bir katliamı önlemek için değil. Geldiklerinde olay zaten bitmişti. Saldırgan gruplar arkalarında onlarca ölü ve yaralı bırakarak zaten kaçmışlardı. Askeri birliklerin yaptığı tek şey ölü ve yaralıları burmaları ramuk'a atar gibi cemselere atıp ordan kaybulmak oldu. Olay budur. Olayı bir kez daha özetlersek Başharık, Cemal Gürsel ve Paşa köşkü mahalelerine saldıran gerici grüh Kawa Hareketinin silahlı birimlerinin ateşiyle karşılaştılar. Neye uğradıklarını anlamadan onlarca ölü ve yaralı vererek geldikleri gibi çil yavrusu gibi dağılarak gerisin geriye kaçtılar. Böylelikle Alevi Kürdlerin katledilmesi önlenmiş oldu. Fakat işin acı tarafı saldıran ve ölenlede Kürd'ü. Ne acı bir durum. Kürd'ün Kürd'ü kırdırması. Sömürgecinin istediğide zaten bu değil midir? Gerçek bu olsa da saldırganlar sömürgecinin yedek gücü olan Kürdlerdi. Katledilmek istenen ise devrimci ve yurtsever Kürdlerdi. Sömürgecinin bu planı bozulmuş, yurtseverlerin katledilmesi engelenmişti. Bedri Yolcu'nun bu olayda rolü büyüktür. O, bu olaydan sonra halkın kurtarıcı kahramanı oldu. O, artık halkın “Bedo“suydu. Canları, ciğerleri, kurtarıcı kahramanlariydi. Aynı zaman da devletin ve sivil faşist güçlerinde boy hedefiydi. Biz kendi aramızda Bedri Yolcu'ya “köylü“ derdik. Köylü dememizin nedeni bizde biri sempatizan, iki yönetici arkadaşımızın isminin Bedo olmasıydı. Bunları birbirinden ayırmak için Bedri Yolcu'ya köylü derdik. Bedri Yolcu'yu tam anlayabilmek için şehirli Bedo'yuda anlatmak gerekir. Birini anlatıp diğerini anlatmamak o süreci tam olarak anlatmamak olur. Çünkü bu ikili bir elmanın tıpkı yarısıydılar. Hiç kuşkum yok ki, birileri onuda yazacak ve süreç tam anlamıyla anlaşılmış olacaktır. O, şimdi yaşıyor. Ahdım odur ki, onu yazmak bana nasib olmasın. O, benden genç. Benden çok yaşasın. Geçerken burada bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum. Kürdistan'nın şu veya bu alanında sosyal-sömürgeci Türk sol hareketide örgütlüdür. Özelikle Malatya'da Alevi Kürdler içinde böyleydi. 1976 yılında Malatya'da örgütlemeye başladığımızda sömürgecilerden çok sosyal-sömürgecilerin sert barikatı ile karşılaştık. Gördüğümüz şuydu. Türk sol hareketlerinde tek bir Sünni Kürd yoktu. Buna karşılık Kawa Hareketinin Malatya birimini oluşturanların esas ağırlıkta olanları Sünni Kürd'üler. Bu hem bir avantaj, hem de bir dezavantajdı. Çünkü onlar, biz Sünni Kürdleri devrimci olarak kabullenmek istemiyorlardı. Bunu hazmedemiyorlardı. Hakkımızda çok korkunç bir kanpanya sürdürürlerdi. Onlara göre Kürd milliyetçisiydik ve MHP'den bir farkımız yoktu. Bu uzun bir hikaye. Burda kesiyorum. Başka bir yazı konusu. Savaş Cephesinin Eylemcisi : Bedri Yolcu 1974 sonrası Kürdistan'da yükselen devrimci dalga yeni önderler yarattı. Bedri Yolcu, bunlardan biriydi. Hiç şüphesiz Bedri Yolcu, bunu bileğinin hakkıyla kazandı. O, Kürdistan devriminin kızgın pratiğinde edindiği ideolojik, örgütsel ve askeri tecrübe ile kendini yetkinleştirdi. Ve profesyonel bir yaşam tarzını benimsedi. Malatya onun için artık dar bir alandı. Kürdistan'ın her bölgesinde mücadelenin her alanında artık, onu görmek mümkündü. Onun için görevin küçüğü büyüğü yoktu. Görev görevdi ve kutsaldı. Kendisine verilen her görevi eksiksiz yerine getirme onun yaşam felsefesi olmuştu. Tükenmez devrimci bir enerjiye sahipti. Yorulmak, tembelik onun kitabında yoktu. Onun için tek bir ideal vardı. O da Bağımsız Birleşik Kürdistandı. Bunun için yapamayacağı bir şey yoktu. 1979 yıllı sömürgeciliğe ve yerli ihanete karşı vuruşulan bir yıldı. Savaşı daha üst bir düzeye sıçratmak için silaha ihtiyaç vardı. Edinilen bir istihbarat değerlendirildi. Muş Devlet Üretme Çiftliğindeki silahları kamulaştırmak için örgütlenen eylemde yer aldı. Silahlar depodan alındı. Muş'ta bir taksiye el konuldu ve taksi şöfürü bağlanarak bir yere bırakıldı. Tesadüfen birisi bunu görmüş ve Türk güvenlik güçlerine bildirmişti. Bunun üzerine arkadaşlarımız hem takibe uğramış ve hem de kendilerine Bingöl yol ayırımında pusu korulmuştu. Bedri ve arkadaşları pusu menziline girmesiyle yaylım ateşiyle karşılamışlardı. Çıkan çatışmada bir arkadaşımız yaralı olarak kaçmayı başarmış, Bedri Yolcu ve Hüseyin Şen arkadaşlarımız birlikte yakalanmışlardı. Hüseyin Şen, birkaç gün Elazığ hastahanesinde kaldıktan sonra ani bir kararla o ağır yaralı haliyle hemen İstanbul'a götürüldü. İstanbul Selimiye kışlasında Savcı Binbaşı Yaşar Değerli komutasında işkenceyle katledildi. Hüseyin Şen, o dönem aynı zaman da KAVA dergisi yazı işleri müdürüydü. Bedri Yolcu, artık düşmanın elindeydi. İşkence altında zekiydi, yürekliydi ve kararlıydı. Dikbaşlı ve soğuk kanlıydı. Kendisiyle birlikte yakalanan komutanı Hüseyin Şen'in koyduğu tavrın izleyicisiydi. Hüseyin Şen, sergilediği direnişten dolayı Türk celatlar tarafından 21 Mart 1979 Newroz günü şehit edildi. Celatlar tarafından hemen kara haber can yoldaşı Bedri Yolcu'ya ulaştırıldı. „Hüseyin öldürüldü, sıra sende. Bize yardımcı olursan bizde sana yardımcı oluruz“ denildi. Bedri Yolcu, soğuk kanlılığını elden bırakmadı. Hüseyin'in ölümünü kabullenmek istemedi. Bir yandan “bana zarf atiyorlar“ dedi, diğer yandan da „madem yoldaşım direnerek şehit düştü, onun bıraktığı bayrağı alıp sürdürmekte bana düştü“ diyerek Hüseyin Şen'in tavrını sürdürdi. Bedri Yolcu'yada zaten bu yakışırdı. Bedri Yolcu, arkadaş canlısıydı. Onun için arkadaşları bir yana dünya bir yanaydı. Arkadaşları onun her şeyiydi. Bunun en güzel örneğini Bingöl çatışmasında yaralanan yoldaşı Hüseyin Şen'i çatışma alanında kurtarmaya çalışmasında biliyoruz. Hüseyin yaralanınca onu sırtlayıp çatışarak düşman çemberini yarmaya çalışması örnek bir tavırdır. Hüseyin Şen, Bedri'ye kendisini bırakmasını ve kaçmasını söylersede o bunu yapmaz. Fakat Hüseyin'i kurtaramadığı gibi kendiside yakalandı. Ama o bu tavrından dolayı vicdanen rahattı. O, bu tavrını soranlara kendine has gülümsemesiyle geçiştirirdi. O, Hüseyin Şen'in öğrencisiydi ve komutanı için yapamayacağı birşey olamazdı. Kendisine on yıl zindan yaşamına mal olan bu tavrından dolayı hiç bir zaman şüpheye kapılmadı. Özüldüğü tek şey Hüseyin Şen gibi yiğit, cesur, kararlı ve tecrübeli bir yoldaşını kaybetmesiydi. Bedri Yolcu, 24 yılla mahkum edildi. Türk sömürgecilerin zindanlarında on seneye yakın kaldı. Sömürgecilerin zindanlarında direniş cephesinin yaratıcılarından biri oldu. Düşmanın yaptırımları karşısında yılmadı. Direnişçi tavrından dolayı zindanlar arasında mekik dokudu. Elazığ, Malatya, Niğde ve yine Malatya cezaevlerinde yattı. Elazığ cezaevinde Malatya'ya getirildiğinde ziyaretine gitmiştim. Üzerimde Adıyaman'da diktirdiğim Şile bezinde çeket ve Siverekte diktirdiğim kabardin şalvar vardı. Beni görünce gözü doldu ve ilk sözü „Elbise sana çok yakışmıştır“ oldu. Bende “kardeşime vereyim“ deyince “Hayır sana çok yakışmış“ dedi. Bende “Kardeşimede yakışır. Ben dışardayım. Adıyaman'a dönersem yenisini diktiririm“ dedim. Yok dese de görüş bittikten sonra doğru bir elbiseciye gittim. Kendime bir pantolun aldım ve elbiseleri paketleyip abısıyla kendisine yolladım. Cezaevinde bu ilk ve son görüşmemizde kendisine dışardaki gelişmeler hakkında bilgi verdim. Kendisi görüşüne gittiğime hem sevindi ve hem de çok kızdı. Buranın denetim altında olduğunu ve bir daha görüşe gelmememi özelikle altını çizdi. Bu, kendisiyle son görüşmem oldu. Yetenekli Bir Örgütleyici : Bedri Yolcu Bedri Yolcu, zindan yaşamını çok iyi değerlendiren tutsaklardan biri oldu. Alçak gönülüydü, neşe ve moral kaynağıydı. Hoş görülüydü, çoşkuluydu. Zekiydi, yetenekli ve iyi bir araştırmacıydı. Onun için boş zaman olmazdı. Boş durmak keseden yemek demekti. Zindanın tüm olumsuz koşullarına rağmen o, bulduğu en ufak bir fırsatı çok iyi değerlendirdi ve kendisini yetiştirdi. Teorik olarak yetkinleşti, otoriteleşti. Sovyet Sosyal Emperyalizmi konusunda bir araştırması vardı. Bunu bittiremeden şehit düştü. Notları kendisi gibi katilleri tarafından katledildi. 1989 tarihinde tahliye oldu. Dışarıya çıkar çıkmaz hareketle ilişki kurdu. Tecrübelerini hareketin emrine verdi. Harekete coşku ve dinamizm kazandırdı. Kısa bir zaman da hareketi ileriye taşıdı. Önemli mesafeler kaydettirdi. Hareketi derledi toparladı. Bu gelişme sömürgecilerin gözünde kaçmadı. Bu gelişmeleri Bedri'den kaynaklandığını tespit eden düşman Bedri'nin peşine düştü. Bedri, bunu her seferinde atlatmasını başardı. Bu sefer hareket saflarında olan ajanlarını harekete geçirdi. Ve Bedri'yi bunlar eliyle alçakça ve kaleşçe katletti. Bedri Yolcu, zindandan dışarı çıkar çıkmaz bazıları gibi soluğu Türk ordusunda askerlik yapmada almadı. Annesinin dizi dibinde ayrılmayan „uslanmış çocuk“lardan da olmadı. Düşmana „Aha ben burdayım. Bu mücadelede yokum“ dercesine kahvehane ve birahane gediklilerden de olmadı. Bu yerler devrim kaçkınlarının mekanıydı. Bedri, bu yerlere ittibar etmediği gibi, bu yerlerin gediklilerinden de nefret ederdi. Düşmanı yakinen tanımış Bedri Yolcu'nun gideceği adres belliydi. Zindandan dışarıya adımını atar atmaz gideceği adresi hiç kimseye sormaya gerek yoktu. Çünkü o, bu adrese ikametliydi. Doğru oraya taşındı. Görev onu bekliyordu. Hemen sorumluluk altına girdi. Kawa Hareketinin ülkedeki kaptanlığını üstlendi. O, artık hareketimizin ülkedeki tartışmasız önderiydi. Kawa Hareketinin ülke örgütlülüğünün başına geçen Bedri Yolcu, 12 Eylül darbesiyle büyük bir darbe alan hareketimizi yeniden toparlamak için işe koyuldu. Örgütün yaralarını sardı. Kısa bir sürede hareketimize canlıklık kazandırdı ve disipline etti. Bedri Yolcu, zorlu koşullarda görevi devr aldığının farkındaydı. Güney Kürdistan'da dünya egemen güçlerin onay ve desteğiyle Saddam Hüseyin Baas iktidarı, insanlığın büyük utancı Halepçe katliamını gerçekleştirdiği ve kitlelerde moral çöküntünün doruğunu yaşadığı bir ortamda örgütün başına geçmişti. Kuzey Kürdistan'da Türk sömürgeciliğinin yaratığı ve palazlandırarak Kürd milletine karşı savaştırdığı kontra Apocu hareketinin kitleler üstünde hegemonyasını kurduğu bir ortam da hareketin başına geçmişti. Dahası Kawa Hareketinin darmadağın bulunduğu bir süreçte bu sorumluluk altına girmişti. Ama tüm bu olumsuz koşullara karşın bunu değiştirmek için mücadelenin şart olduğu bilinciyle işe soyunmuştu. Düşman da boş durmuyordu. Bedri Yolcu'yu çok iyi tanıyordu. Tuzaklar kurdular. Bir çok tuzağı aşmasını başardı. Düşman taktik değiştirdi. Bedri'den iç ihanet sonucu kurtulmayı planladı. Hareketimizin saflarında bir kaç kişiliksiz unsuru satın aldılar. Onlar vasıtasıyla Bedrimizi alçakça, kaleşçe katlettiler. Kürdistan devrimi kanla yazılıyor. Sömürgeci gericilik koşullarında devrimin önder gücünü yaratmak bedel istiyordu. Bedeli Bedri Yolcu gibi otoritelerdi. Bedri Yolcu gibi otoritelerin erken düşmesi büyük bir kayıp oldu. Çünkü o, böylesi bir görevin başarılması için eşsiz bir mimardı. Bedri Yolcu'ya göre devrimin öncü partisi olmadan devrimi sürdürmenin ve zafere taşımak olanaklı değildi. Bu perspektifle yola çıkan Bedri Yolcu, zindana elveda dediği günden ittibaren üstlendiği görevin sorumluluğu gereği tüm enerjisini böylesi bir parti inşasına harcadı. Bu konu da epeyce bir mesafede kadetti. Fakat bunu sonuçlandırmaya ömrü yetmedi. İhanet İş Başında KUKM sürüyor. Mücadele sürdükçe ve yükseldikce doğal olarak sömürgecilerin sıkıntısıda o oranda artıyor. Düşman mücadeleyi zaafa uğratmak, kısadan başarıya ulaşmak için her yol ve yönteme baş vuruyor. Her şeyden öte KUKM'ni yöneten kurmayı ortadan kaldırmak için baş vurmadık yol ve yöntem bırakmıyor. Dahası düşman bu konu da epeyce deneyimlidir. İç ihaneti devreye koymak bu yöntemlerden biridir. Düşman Bedri Yolcu'yu bu yolla ordadan kaldırdı. Bedri Yolcu'nun katledilmesinin mimarı Türk sömürgeci devleti, uygulayıcıları, tetikcileri satılmış Kürd ihanetçileri oldu. Kürdistan'da ihanetin kökleri derindir, tarihseldir. Yazılı tarihle birlikte kurumlaşarak süren bize ulaşan bilgiler değerlendirildiğinde ihanet Kürd toplumunda toplumsal bir hastalık düzeyine ulaştığını görürüz. Her toplumda halkına ihanet edenler olmuştur. Fakat sanmiyorum ki, Kürd toplumunda boy veren ihanet kadar toplumsal gelişme üstünde o kadar tahripkar olsun. Kürd-Kürdistan tarihi hakkında şu veya bu derecede bilgisi olan herkes şunu çok iyi bilir ki, Kürdistan'da baş gösteren ayaklanmaların bastırılmasında ve ezilmesinde dış düşmanlar kadar iç ihanetin belirleyici bir rol oynadığıdır. Kürd toplumunun tarihinde ihanetin tahripkarlığı en az yabancı güçlerin yarattığı tahribat kadar derin olmuştur. İhanetin tahripkarlığı bugünde “Apocu“ hareket vasıtasıyla sürdürülmesi tesadüf değildir. Bireysel, çevresel çıkar adına sömürgeci güçlerle girilen ilişkiler halkımıza çok pahalıya mal olmuştur. Bedri Yolcu'yu katledenler bu zayıf kişilikli unsurların çıkar elde etme olayıyla doğrudan bağlantılıdır. Bedri, başarılı bir devrimci olarak kendisini kanıtlayan bir insandı. Hareketimiz saflarında düşman tarafından satın alınan zayıf kişilikli insanların karşısında ezildiği bir devrimciydi. Zayıf kişilikli insanlar, çevresindeki başarılı insanların başarıları karşısında ezilirler. Başarının nedenlerini irdelemeden, bundan yararlanmayı bilmeden –ki bunda kendi alçaklılklarını, ikiyüzlülüklerini, zayıflıklarını görürler- bundan intikam almaya koyulurlar. Başarılı insanlardan –bunların yüzlerine gülselerde- nefret ederler. Onlara karşı kin ve nefretle doludurlar. Bu insanlara karşı tuzaklar kurarlar ve ilk yakaladığı fırsattada egolarını tatminine çalışırlar. Ruhlarında besledikleri kin ve nefretle en yakınlarını bile katletmekten kaçınmazlar. Bedri Yolcu'yu katledenler, işte bu ruh halini yaşayan bir kaç soysuzdu. Daha evel “Devrimci Halkın Birliği“ saflarında yer alan Cevdet Taştan adlı kişi cezaevinde Kawa Hareketi saflarına geçer. Teorik olarak yetkin birisi olduğu söylenir, ama zayıf kişilikli olduğuda. Bu unsur bugünde bilmediğimiz bir tarihte MİT tarafından satın alınır. Kendisine Bedri Yolcu'yu tasviye etme görevi verilir. Bunun için tuzaklar kurulur. Bu iş için kendi çevresinde bulunan Filiz ismindeki bayani, baska kisileri düsürmek icin arac olarak kullanir. Bu bayaninda da MİT ajanı olduğu daha sonra açığa çıkar. Bu safha bittikten sonra Filiz denilen soysuz Bedri'ye karsi bir komplo kurar ve kendisine sarkıntılık ettiğini yayar. Bu kadina alet olmus kesimler harekete gecirilir. Bu kesimler Cevdet denilen ajan tarafından kışkırtılarak Bedri üzerine saldırtır. Bedri'nin kaldığı ev basılarak alınır. Kendisinden Filiz'e sarkıntılık ettiğine dair bir belge imzalatılmaya çalışılır. Bunun için korkunç işkencelere tabi kılınır ve örgütün alandaki örgütsel faaliyetleri hakkinda bilgi alinmaya calisirlar. Soysuzların tehdit ve işkencelerine boyun eğmeyen Bedri Yolcu, kendilerini tanımadığını ve hesap vereceklerini söylemesi ardından alçakça katledilir. Aynı Çevre, aynı gece bir çok Kawa kadrosunun evlerini basıyor, ama kimseyi bulamiyorlar. Daha sonra bu olaya bulaşan kesimler gereken cezalara çarptırıldılar ve örgüt çevresinden uzaklaştırıldılar. Cevdet Taştan ve Filiz şu an yaşıyorlar. Bedri'yi katlettikten sonra evlendiler, bir çocukları olduğu ve daha sonra bu çiftin boşandığı ve Filiz'in bir Türk subayı ile evlendiği bilgimiz dahilindedir. 11 Şubat 1990 günü büyük bir kedere boğulduğumuz gündür. Kaybımız büyük, acımız sonsuzdu. Bir kaz daha arkadan hançerlenmiştik. İğrenç bir ihanete uğramıştık. Korkunç bir komplo ile karşı karşıyaydık. Komplonun boyutu genişti. MİT merkezine kadar uzanıyordu. Buna bir diyeceğimiz olamazdı. Düşmandır, yapar. Kıran kırana süren mücadelede düşmanın her zaman yaptığı bir olaydı. Bizi kedere boğan bu değildi. İçimize sinmiş, bizden görünüp bizi arkadan hançerleyen kanı peş para etmez bir kaç şerefsizin ihanetiydi. Bedri Yolcu olayında çıkarılacak çok ders vardır. Ben sadece önemli bulduğum iki boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, 12 Eylül askeri darbe genel de devrimci harekete olduğu gibi hareketimizede önemli darbeler vurdu. Büyük bir yenilgi alındı. Alınan yenilgi örgütsel alanda enine boyuna derinlemesine yaşandı. Uzun bir süre örgütlülük yaratılamadı. Ülke zeminindeki kadro ve kitle ile ilişkiler kurulamadı. Bu uzun süre zarfında yaşanan yenilginin yaratığı ruh hali bir çok kişide niteliksel dönüşümlere yol açtı. Kimisi açığa çıkarıldı, kimisi kendisini gizleyebildi. Yeniden bir inşa süreci başlatılırken bana göre buna dikkat edilmedi. Buna uyulmadı. Buna uyulmayınca büyük darbelerin kapıda olacağı kimse için bir sır olmaması gerekirdi. Fakat her ne hikmetse bunun önlemi alınmadı ve düşman küçümsendi. Bu da Bedri Yolcu gibi denenmiş, sınanmış bir devrimcinin yaşamına mal oldu. Daha sonraki operasyon ve tutuklanmaların nedenide buydu. Karşı karşıya olduğumuz tehlike Bedri Yolcu'nun katledilmesinden ve sonraki operasyonlar ve tutuklanmalarda da kavranılamadı. Ne zaman ki, 1999 yılında yapılan kongre'de ülke de gelen arkadaşlar ağırlığını koyunca bu tehlike kabul edilmek zorunda kalındı ve gereken tedbirler alindi. Bunu yapmakla olasılı büyük kayıplar önlenmiş oldu. Durumun vehametini kavramamış daha alt düzeydeki bazı arkadaşlar, bunu hareketin tasviye edilmesi olarak algıladıysada sorun bu arkadaşların bildiğinden daha vahim olduğu gerçeği bilinmektedir. TC Devleti tek taraflı çalışmıyor. Bir yandan, dıştan saldırıken, diğer yandan „tohumluklar“ aracılığıyla hareket etmektedir. Ülke örgütlülüğüne yönelik alınan tedbirler ve eski ilişkileri dondurma, bir çoklarının işsiz kalmalarının ötesinde büyük bir korku içinde yaşadıkları bilgimiz dahilindedir.. İkincisi, diğer hareketlerden geçiş konusunda tedbirin elden bırakılmasıdır. „Kim olursan ol gel“ mantığının rağbet gördüğü bir siyasal atmosferde telafisi mümkün olmayan büyük zararlar verdiği Bedri Yolcu olayında olduğu gibi, daha evel de bir çok devrimci harekete büyük zararlar verdiği sayısız örneği bulunmaktadır. Hele geçişler örgütsel inşanın tamamlanmadığı kargaşa ortamında oluyorsa düşman sızmalarının kaçınılmazlığı bir o kadar kolaylaşır. Adama ihtiyaç var mantığı ile gelen süzgeçten geçirilmeden baştacı edildiği biliniyorken düşman sızmalarını engelemek zordur. Çünkü sızmalara kapıyı kendi elinizle açmış bulunmuşsunuz. Hele gelenler birazda teorik olarak yetkin, ağzı laf ediyorsa, silahlı mücadeleyi savunan bir örgüt ortamında biraz da keskin konuşuyorsa o unsurun hareket içinde yükselişini kim önleyebilir? Peki ya sonrası? Bunu düşünmek bile korkunç, Bedri Yolcu olayında bunun örneği yaşandı. Gelen adam araştırılmadan, geldiği hareketen sorulmadan adam baştacı edildi. Dahası o dönemde hareket içinde var olan ekipler arasından paylaşılmayan bulunmaz hint kumaşı olup çıktı. Sonuç ortada. Bedri Yolcu gibi bir arkadaşımızın katledilmesidir. Bedri Yolcu'nun İntikamı Alınacaktır. Bedri Yolcuların İntikamı Demek... Bedri Yolcu'yu katledenler, ülkemizi parçalayan, bölüşen, sömürgeleştiren ve çağdışı üretim ilişkileri içinde tutmaya çalışan ve Kürd milletinin uyanışını engelemek için halkımızın denenmiş, sınanmış, tecrübeli evlatlarını katletmeyi siyaset etmiş sömürgecilerdir. Bedri Yolcu'yu katledenler, kişisel, çevresel çıkarlarını Kürd milletinin çıkarlarından üstün tutan soysuzlardir. Halkımızın gözbebeği evlatlarını düşmana peşkeş çeken hainlerdir. Bedri Yolcu'nun katledilmesi barbar bir oyunun son sahnesi değil, ihanetin sömürgeciye bilinçlice sunduğu cömert bir bağışıdır. Bedri Yolcu, ihanet tarafından fiziki olarak aramızdan alınsada o, mücadelemizde yaşıyor, yaşayacak. Çünkü o, Kürd ve Kawa Hareket tarihinin onurlu sayfalarında temiz izler bırakarak gitti. Ruhu Şad olsun! Bedri Yolcu, sömürgeciye ve milli haine karşı daima KUKM bayrağını taşıdı. Bu onurlu bayrağı daima yükseklerde tuttu. Bedri Yolcu, Kürd-Kürdistan'ın bağımsızlığı, birliği mücadelesinde büyük fedakarlık ve cesaret örneği verdi. O, ne baskı, zulüm ve işkencelerden, ne zindandan, ne darağacından, ne de bir duvar dibinde sorgusuz sualsız kurşuna dizilmekten korktu. O, şuna inandı. Millet olarak kölece, onursuzca yaşamaktansa direnerek, savaşarak onurluca ölmeyi yeğledi. O, bunu yaşam biçimi ve kurtuluş yolu olarak bilince çıkardı. Ve bu uğurda ölümsüz Kürdistan şehitler kervanına katıldı. O, bu onurlu mücadelede düşman ve hainlerin pusularında alçakca katledildi. O, ölmedi, ölmeyecek! Tek Bölünmez Bağımsız Demokratik Kürdistan mücadelesinde yaşıyor, yaşayacak. O, sömürgeciye ve milli haine karşı mücadelede meşalemiz olmaya devam edecek! Bedri Yolcu, insanlık onuru kavgasını veren olarak tarihe geçti. Onu hile ve tertiplerle kaleşçe katledenlerse insanlıkdışı icraatlariyla tarihe geçtiler. Bedri Yolcu, tarihin onuru, onu katledenler ise tarihin utancı olarak geçtiler. Bedri Yolcu, Kürdistan şehitleri kervanına katıldı. Onu fiziki olarak aramızda aldılar. Fakat o, bizim için hiç bir zaman ölmedi, ölmeyecek. O, KUKM'nde ilelebet yaşatılacak. Tek Bölünmez Bağımsız Demokratik Kürdistan'ın gerçekleşmesiyle intikamı alınmış olunacak. 11 Şubat 2006

Diyarbekir E-tipi cezaevinden Malatya cezaevine naklimiz icabi getirilip tikildigimiz malatya cezaevi "musahade" hucrelerine ilk gorusturuldugum kisi agabeyim idi.. kendisi de benim gibi ulusal kurtulus mucadelesi surecinde somurgecilerden aldigimiz kahredici 12 eylul somurgeci askeri dikta rejimi tarafindan kiskaca alinmis ve davasi benden once sonuclandigi icin malatya cezaevine nakledilmisti.. Hucrenin onune geldiginde yaninda ilk gordugum iki gardiyan ve daha once hic gormedigim ve tanimadigim bir insanla (bakislari sevecen ve koruyucu idi) duruyorlardi karsimda.. Hosgeldin aramiza der gibi agabeyim bana yanindaki daha once hic gormedigim ve tanimadigim insani gostererek 'bak bu Bedri arkadas Bedri Yolcu' deyince elimi uzattim ve merhaba dememe gerek kalmadan 'bu seansi sen kogusumuza geldiginde yapariz, simdilik bir seye ihtiyacin varsa soyle, gerisine karisma'deyince taman dedim. ilk tanismamiz boyle oldu insan dostu, sevecen, koruyucu ve gelistirici o insanla.. ... Çok genç yasta olmamin verdigi sicakkanlilik mi yoksa gercekten somurgecilige duydugum kin ve nefretin davranislarima yansiyan bicimlerimi hala bilemiyorum, ama belli bir 'musahade' suresine tabii tutulmamizdan sonra, diyarbekirden gelen grubun koguslara dagitiminda ben, agabeyimin de bulundugu 'nakledilecekler'(nakledilecekler o donem de somurgecilerin cezaevi yonetmeliklerine boyun egmeyen insanlarin degisik cezaevlerine dagitimi anlamina geliyordu) kogusuna verilmeyeceksem, hucrelerde kalamaya razi oldugumu bildiren bir dilekceyle cezaevi mudurlugune muracatta bulundum..Cunku beni yerlestirmeye calistiklari kogus (yasimin cok genc olmasindan ve daha yatacagim ceza suresinin kisaligindan gibi abuk-sabuk bahanelerle Kurdistanli devrimci kadrolarin siradan insanlarla iliski ve baglarini koparmak amacli) sicaga-soguka karismayan 'kendi halinde cezalarini yatip usluca tahliye olmayi bekleyenlerin kogusu'na yerlestirmek istiyorlardi..yani ya beni istedigim kogusa yerlestireceklerdi yada hucrede kalacak ve protesto icin de aclik grevine gidecegimi bildirdim.. (...) iki haftalik gel-gitlerden sonra cezaevi yontimi beni istedigim kogusa vermeyi kabul etti ve bizzat cezaevi muduru tarafindan sozlu olarak karsimda su cumleleri ekleyerek:"git o kugusa, git ki senin daha tazecik beynini de yikasinlar, gitki seni de kendileri gibi devlet ve millet dusmani yapsinlar" cok gulmustum bu sozlere cunku mudur sifatindaki unsur bizim kullandigimiz lugattan anlamiyordu..beyni yikananin kendisi oldugunu bilmiyordu.. Anlimiza yazilmis bir kere, bu duzene boyun egmeyecegiz, kendime olan sayginin geregi seninle bu tur tartismalara girmeyecegim mudur bey' dedim ve kestim.. Kurdistanli devrimcilerin kaldigi kogusa ilk girdigimde, belli bir duzenli yasam kurallarinin oldugunu ranzalarin uzerindeki yataklarin duzenli temiz ve bilincli bir yasam bicimi oldugu kanaati hemen uyandirdi bende.. Daha sonra hayatimda ilk duydugum KOMUN kelimesinin ne anlama geldigini bilmezdim.. "biz falan ve filan hareketin taraftarlari olarak ortak komun yasamini sectik, eger istersen sende bizim komunumuze katilabilirsin" diye bir ses arkamda duyunca kim oldugunu gormek icin donup baktigimda agabeyimin bana ilk gun hucrelerde tanistirdigi insani, Bedri Yolcu'yu gordum.. Insani etkileyen ve inandirici koruyucu durusu ile o an bende cok buyuk etki birakti.. 1,5 yillik birlikte o ortak komunde malatya cezaevinde Kurdistan Ulusal Kurtulus Mucadelesinin temel siyasal tezlerini egitim calismasi seminerlerinde o insanlarin anlatimlaridan bir nebze de olsa ogrendim.. "Yeryuzunun en korkunc silahi orgutlu kitlelerdir" sozunu ilk Bedri Yolcu adli Kurdistanli devrimciden duydum..kimbilir daha once kac yurekli duzen karsiti insan tarafindan soylenmisti..Kim bilir bu dusuncelerin beni belkide hayatimin anlam ve gayesi olan somurgeciligi her kosulda ve yerde red etmenin bilinc ve davranis sekillenmesini baslatti..kim bilir belki de isyanimin kivilcimi idi..kim bilir belki KURDISTANLI KADROLAR KORUNMALIDIR gibi her yerde ve herzaman dillendirmeye calistigim yaklasim biciminin ilk basamagiydi o seminerlerde ki soylenen sarf edilen sozler.. (...) kesin tarihini suanda hatirlamiyorum(hatirlamama da gerek yok diye dusunuyorum, cunku olaylar olgular kiside veya kisilerde biraktigi mesajlarla onemlidir gun ve saatle degil..) buyuk capli bir aclik grevi orgutlenecekti.. Devrimci agabeylerimiz tarafindan kimlerin katilmasi konusunda tartismalar dusunce alis-verisi trafigi basladiginda, cezalari kesinlesmis ve kisa surede tahliye olacak insanlarin aclik grevine katilmamalari yonunde karar cikmasina ragmen (cunku ben o kategoriye girenlerdendim) itiraz ettim ve direterek aclik grevine katilacagim, sonucu ve yaptirimlari ne olursa olsun bunun benim kisisel kararim oldugunu ve hic bir gucun beni bu eylemin disinda tutamayacagini bildirdim. Bende ki bu inatcilgi fark etmis olacakki agabeyim yanima Bedri Yolcu'yu gonderdi.. "seni cok iyi anliyorum, Kurdistan devrimi somurgecilige karsi bir mucadeledir, ve bu mucadele tum kurdistanlilarin omuzlarinda ki agir yuktur..Bu yuku omuzlayan omuzlamaya calisan davranislarin hic kusku yokki saygi duyulacak bir olgudur. Kurdistan Ulusal Kurtulus Mucadelesine her sart ve kosulda katilmak katki sunmak her Kurdistanlinin gorevidir. Ben buraya seni eyleme katilmaman icin iknaya calismaya gelmedim..sadece ogrenmek istiyorum, neden illahim katilmak istiyorsun?" diye sorunca, 'Abi nasil olsa disari da ciksam yine bu mucadeleyi yurutmeyecekmiyim, ha disarda ha burda ne fark eder, disari deyince neyi anliyoruz, bence disarisi yok, icerisi yok, disarida da iceride de korkunc somurgeci bir hegamonya var oyle degilmi?' deyince, "evet haklisin, ozgur iradesi ile anti somurgeci mucadeleye katilacak olana saygi duyulur" dedi ve diger abilerle kogusun arka tarafinda 'gizli' birseyler konustular ve bende onlarla birlikte eyleme basladim.. eylemin 21.gunuydu sanirim cezaevinin revirinde bobrek sancilari ile kivranirken, Adem (soy ismini hatirlamiyorum) adli gardiyanbasi iceri girerek serum takilmasi emrini basimda donup dolasan 'doktor'una verdi. kabul etmedim ve seromu tekrar cekip attim..inanmiyordum eylemin bitmis olabilecegine.. somurgecilerin gardiyanligini yapan Adem'leremi inanacaktim! Inanmiyorum eylem komitesinin temsilcisi (Bedri Yolcu idi) gelene kadar verdikleri karari bana bildirene kadar eylemi sonlandirmam mumkun degilb deyince Adem gardiyan: (saniyorum kendisi de Malatya Kurdlerinden idi) "Ulan bu Bedri sizin allahinizmi hersey onun basinin altinda cikiyor, ben demistim mudur beye o ...'gi hemen surgun edelim diye, burayi birbirine katar demistim, bak iste sen bunun ispatisin..ben sana eyleminiz bitti diyorum, sen hala Bedri kendisi gelmeyene kadar inanmam diyorsun" gibi acinacak soylemler dillendirince, bende kendisine:Bedri Yolcu bir Kurd devrimcisidir. Kurd devrimciler somurgecilige karsi eylemlerinde samimidirler, durustturler, senin gibi duzen bekcilerine mi duzen gardiyanlarina mi inanacam Bedri Yolcu'larami? deyince, cilgina dondu ve cekip gitti.. ama, bende 21gunun acligi, ve bobrek sancilari hicbisey kalmamisti. sanki yeniden dogmus gibiydim. Biliyordum ki birazdan aclik grevi komitesi bulundugum revire gelecekti.. hemen uzandigim ranzadan bir hamle ile indim ve tras olmak istedigimi 'doktor'a iletince, kogusumda bulunan tras malzemelerini getirmeleri icin rica ettim.. Ne agabeyimin nede Bedri Yolcu'nun beni o halimle gormesini istemiyordum.. Tras oldum ve yine ranzanin uzerine uzanmaya calistim ki zebellah gardiyanlarin arasinda dimdik yuruyen Bedri Yolcu ve Orhan Aydin'i gordum ve ayaga kalktim.. "ne o, ikinci isyan bayragi actigini duyduk, hayirdir?" diye gulumseme ile bana egilerek kulaklarima su sozleri fisildadi : SOMURGECILERIN KARAKOL BEKCILERININ BURNUNU YERE SURTTUK, ARTIK EYLEMI SONLANDIRABILIRSIN deyince bu insanin sevkat ve sadakatlik abidesi durusunu oylece izledim durdum..kac saniye veya dakika oyle gecti bilmiyorum. Bir anda "ne o bizi de mi takmiyorsun" diyen sevecen vefakar sesini duyunca, dusuncelere daldigimi ve iceriye girenlerin benim cevabimi beklediklerini hatirladim.. ranzadan indim ve somurgecilige karsi her eylem kutsaldir gibi bir soylem dillendirdigimi gorunce Bedri Yolcu ve Orhan Aydin "tamam tamam hele bir kogusa gidek bak Nesimi Yaman senin icin ne hazirlamis, midene iyi gelir" deyince Komunumuzun en lezzetli yemek yapan kisisinden bahsettigini fark ettim. *ps*: bu yazi redekte edilmemistir. bu yazinin amaci ölümsüz Kurdistan devrimcilerini anlatmak degildir.. bu yazinin yazari bu satırları somurgecilige karsi mucadele prosesinde herhangi bir mekanda herhangi bir Kurdistan Devrimcisinin kisiliginde dusuncelerinde biraktigi etki ve izlerin anilarini dusundugu gibi hissettigi gibi kaleme dokulmesinden baska hic bir amac icin yazmamistir ve baska amaci da yoktur.. Bedri Yolcu hep yaşasın Kurdistanlıların yureklerinde ve somurgeciliğe karsı konulan her adımda eylemde ! Yüreğimde ki Kürt ve Kürdistan sevgisinin nakışlarından biri ey Bedri Yolcu sen ve mücadelen bu yürek çarptığı müddetçe hep yüreğimin en nadide konağında bulunacaksiniz! Kahrolsun Sömürgecilik Yaşasın Kürt Ulusunun insanca yaşamaktan başka hiç bir anlama gelmeyen anti sömürgeci demokratik kürdistan mücadelesi kurdistan4all

Genel olarak aramizda olmayan bir arkadasla ilgili nedense bir turlu yazmayi beceremedim. Dusununce ortak anilari yazmak bana hep zor gelir. Bu anlamda sevgili Bedri Yolcu´yla ilgilide zorlanacagimi bilerekte olsa bir kac sey yazmaya calisacagim. Mus hadisesinden sonra Bedri ve Savata Elazig 1800 evlerde agir bir iskenceden gecirildikten sonra Harputun yamaclarinda bulunan Elazig askeri ceza evine getirildiler. Gerek Bedri gerekse Savata iyi bir direnis sergilemislerdi. Bu arkadaslar geldikten kisa bir dönem sonra baslattigimiz aclik grevlerinde olsun gerekse daha bir cok direnislerde uzerilerine dusuni yayikiyla yaptilar. Bedri yolcu cok kisa bir zamanda ceza evinin gulu olmustu. Sevecen ve agir basliliginin yani sira oldukca neseli bir insan olarak herkesin gönlunde taht kurmayi basaran ender insanlardan biriydi. Hasan H. Yildirimin yazisini okuyunca dile kolay otuz yil öncesi anilara gitmek ve bir dosttu anmak gercekten de kolay degildir. Ayni dönemde avukat sorunu yasiyordum Bedri arkadasin devreye girmesiyle Sevgili Huseyin Yildirim hic bir ucret talep etmeden gönullu olarak avukatligimi ustlenmisti. Bir halkin hakli mucadelesinde dik duranlarin kayip olmasi hic bir bicimde mumkun degildir. Araya giren yillarda olsa,ihanet dört koldan ondört kapi sarsada dik duranlar hep var olacaklar. Halkin ve dostlarin seni ve binlerce aramizda olmayan hicbir dik durani unutmadi unutmayacak.. Sevgi ve Selamlar

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.