بازبدە بۆ ناوەڕۆکی سەرەکی
Submitted by Aso Zagrosi.. on 13 March 2010

Şimdilik çok az bir zamanım var. Kürd basının ve Kürd
aydın dünyasının içinde bulunduğu sefaleti sergilemek için
size bazı aktarmalar yapacağım.

Güney Kürdistan'da ve Irak'ta bir seçim oldu. Araplar, Farslar, Türkler ve hatta Avrupalılar ciddi bir şekilde seçimin nabzını tutular.
Kürdistan'ın dört parçasında hiç bir gazetenin, derginin ve internet sitesinin bir seçim alanında halkın nabzını tutuğunu görmedim.
Ciddi bir araştırma yayınladıklarınıda görmedim.

Fakat Kürd basın dünyası her yıl milyonlarca dolar yardım alıyor. Bizim bildiğimiz Kürd siteleride.

Yayınladıkları haberlerinde bir çoğu uyduruk, anlamsızi yağcı ve içi boş...

Bakın şimdi size Türklerin alandaki çalışmaları hakkında bazı yazılar aktaracağım.

Sizde elinizi vicdanıza koyun biraz düşünün.

Kürt grupların önümüzdeki seçime ilişkin hazırlık ve beklentileri ile seçim sonrası olası tavırlarını iki temel düzlemde ele almamız gerekmektedir. Bu iki temel düzlemi şöyle sıralamamız doğru olacaktır. Seçim sonucunda Irak genel siyasetinde ortaya çıkacak olan denge ve Kürtlerin bu denge içindeki yeri; seçimin Kürtler arasındaki güç mücadelesine etkisi. Seçimin Irak'ta Yaratacağı Yeni Siyasi Denge ve Kürtlerin Bu Denge İçindeki Olası Yeri 2003 yılında Irak işgal edildiğinden bu yana Iraklı Kürt grupların ülkedeki genel siyasi dengeye çok önem verdiği ve bu dengenin oluşmasında çok önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Çünkü Bağdat'ta yer almak, Kürtlerin savaş sonrası elde ettiği kazanımların yasallaştırılmasının, kurumsallaştırılmasının, uygulanmasının ve meşrulaştırılmasının temel yoluydu. Iraklı Kürtler başta Irak Meclisi içindeki sayısal konumlarıyla ve bu sayılarını yekpare olarak kullanma becerileriyle hükümetin ve önemli yürütme kurumlarının oluşmasında çok önemli bir rol oynamıştı. Tabi, bunun en önemli nedenlerinden birisi seçimin gerçekleştiği 2005 yılının özel koşullarıydı. Sünnilerin dağınık olması, Kürtlerin seçmenlerini ve sandıklarını belli bir disiplin, program ve örgütlenme dahilinde kontrol etmeleri mecliste nüfuslarının ötesinde bir sayıya sahip olmalarına neden olmuştu. Ayrıca Şiilerin o dönemde Sünnileri daha fazla dışlama isteği, ABD'nin baskısı, kararların alınmasında 2/3 çoğunluk aranması gibi hususlar Kürtlerin sadece meclisteki temsil oranının yüksek olmasını değil, aynı zamanda meclisin işlemesinde, kanunların çıkmasında ve cumhurbaşkanının (başkanlık konseyinin) veto yetkisi sayesinde hemen her siyasi kararın çıkarılmasında etkin rol oynamalarını sağlamıştı. KDP-KYB ittifakının (Kürdistan Listesi-KL) 53 sandalyesine ek olarak Kürdistan İslami Birliği'nin (KİB) 5 sandalyesiyle birlikte Kürt gruplar toplamda 58 sandalye ile Irak meclisinde %20'den biraz fazla bir orana sahip olmuştu. Kürt analizci ya da milletvekilleriyle yaptığımız görüşmelerde bu rakamın önümüzdeki seçim sonucunda toplamda 60-65 olabileceği belirtilmiştir. Sonuç itibarıyla Kürt grupların toplamda çıkartacakları milletvekili sayısı bir önceki seçime göre bir artma gibi görünse de Irak meclisindeki sandalye sayısının artışıyla karşılaştırıldığında maksimum sayının dahi meclisteki temsil oranında küçük bir azalmaya yol açacağı görülmektedir. Buna ek olarak, önceki mecliste 53 milletvekili bulunan KDP-KYB ittifakının bu seçimde 39-49 arasında milletvekili çıkartabilecektir. Bu çerçevede bakıldığında iki partinin yeni mecliste ortalama 45 milletvekiline sahip olacağını ve bunun da bir önceki döneme göre çok büyük bir fark yaratmayacağı söylenebilir. Çünkü milletvekili çıkartması beklenen KL, Goran Listesi ve KİB gibi partilerin mecliste Kürtler için önemli konularda birbirlerinden önemli bir farkları yoktur. Farklı oldukları noktalarda ise sorun, birbirlerinden farklı görüşleri savunmaları değil tersine temel direnç noktalarında (peşmergenin statüsü, petrol yasası, 140.madde gibi) neden ilerleme kaydedilemediğidir. Kürt grupların kendi aralarındaki farklılıkların iç politikalarına ve kendi yönetimlerine yönelik olduğu söylenebilir. Ancak yine de seçim öncesi süreç ve seçime gidiş biçimleri çok önemli bir olgunun altının çizilmesini gerektirmektedir. Aralarındaki farklar iç politikadan kaynaklanmasına rağmen genel seçimde bir araya gelip ortak bir cephe ve liste kuramamışlardır. Yani, iç politikadaki ayrımları eskisi gibi içe dönük bir mücadele olmakla kalmamakta, yavaş yavaş ülke genelindeki siyasete doğru genişlemektedir. Kürtlerin Seçimden Beklentileri Nelerdir? Iraklı Kürtlerin seçimden beklentilerini üç maddede ele almak mümkündür. Birincisi Kürt halkı seçimden çok fazla bir şey beklememektedir. Birçoğu için asıl seçim 25 Temmuz'da yapılmıştı. Bu seçimin kendilerini ilgilendirmediğini düşünenlerin sayısı hiç de az değildir. Ancak, farklı listelerin seçime girmesi ve aralarında kıyasıya bir rekabet olması bazı kişilerde Bağdat'taki mücadele için değil ama birbirleriyle mücadele için seçimi anlamlı kılmaktadır. İkinci madde konunun partiler bağlamında ele alınmasıdır. Elbette partiler için Bağdat'ta güç sahibi olmak, Irak siyasetini etkilemek ve meclisteki güçleri sayesinde Bağdat ve kendi bölgelerindeki taraftarlarını artırmak (çeşitli atamalar ve güç odaklarının oluşturulması yoluyla) istemektedirler. Ancak, partiler bu seçimi sadece Bağdat'taki güç mücadelesinin değil, aynı zamanda içerideki güç mücadelesinin bir uzantısı olarak görmektedir. Kürt grupların asıl beklentileri ise (özellikle KDP ve KYB'nin) Bağdat'taki güç dengesi içinde yer alarak önceki dönemde elde edilen kazanımları korumak (anayasadaki ayrıcalıklar ve federal bölge); geçen dönemden yarım kalan projelerini tamamlamak (tartışmalı bölgeler, Kerkük vs.); merkezde kendilerine karşı bir güç oluşmasını (petrol yasası, Kürtlere bütçeden ayrılan para, aleyhlerindeki yasaları) engellemektir. Bu nedenle Kürt gruplar mümkün olduğunda çok milletvekili elde ederek; - Hükümetin oluşumunda kilit rol oynamak, - Cumhurbaşkanlığı makamını yeniden elde etmek, - Meclis çalışmalarına yön vermek, - Kürtlerin Irak siyasetinin temel ittifak ve denge unsurlarından birisi olduğunu göstermek istemektedir. Böylece dışlanmış ve çevrede kalmış bir güç olarak kendileri direnme noktalarına geçmek yerine merkezden karar verici olarak yer almak isteyeceklerdir. Bu nedenle, Kürtlerin özellikle de hala en etkin ve büyük liste olan KL'nin yeni hükümet içinde yer almak istemesi kaçınılmazdır. Ama Goran ve İslamcı partiler muhalefette kalabilirler. İslamcılar muhalefette kalarak olumsuz gelişmelerden etkilenmeyerek ama oylamalarda desteklerini satarak KL'nin hükümette olmasından yarar sağlayabilir. Goran ise muhalefette kalarak KL'nin merkezi hükümet ile çatışmasını ve istediklerini elde edememesini kuzeydeki iç politikada kullanmak isteyecektir. Yani, Kürtler arasında grupların meclisteki beklentileri ve tavırları farklı olacaktır. Kürtlerin merkezdeki pozisyonlarını ve stratejik çıkarlarını belirleyecek en önemli meselelerden birisi cumhurbaşkanlığı olacaktır. Bu makam sembolik gibi görünebilir. Ama geçen yılların da gösterdiği gibi Kürtlerin zorda kaldığı durumlarda güvenebilecekleri en önemli kurum cumhurbaşkanlığıdır. İlk dönemde siyasetin etnik ve mezhepsel bir denge üzerine ve uzlaşı esasında örgütlenmesinin en açık örnek ve sonuçlarından birisi başkanlık konseyinin kurulması ve bu kurumun veto yetkisiydi. Sadece cumhurbaşkanlığı değil, başbakanlık da 3'lü yapıya sahipti. Ama veto yetkisi sadece cumhurbaşkanı ve yardımcılarında olduğu için bu kurum hayati bir öneme sahipti. Kürtler çok sık olmasa da cumhurbaşkanının veto yetkisini kritik dönemlerde kullandı ya da kullanmakla tehdit ederek yasaların çıkmasını engelledi. Fakat şimdi başkanlık konseyi kalkmaktadır. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı tek veto yetkisi olan makama dönüşmektedir. Bu noktadan sonra Kürtler için cumhurbaşkanlığı çok daha önemli hale gelecektir. Çünkü hükümetin küçük ortağı konumunda olan Kürtlerin hükümetin kendi aleyhinde alacağı kararları yasalaşmadan engellemekteki tek kartını yitirmiş olacaktır. Böylece geçmişte olduğundan çok daha fazla merkezi hükümet ile karşı karşıya gelebileceklerdir. Bu durum belki de uzun vadede Kürtlerin hükümet içinde kalıp kalmayacağını bile belirleyebilir. Şimdiye kadar merkezi hükümet ile kuzeydeki bölgesel hükümet arasındaki sorunların çok fazla büyümeden engellenmesinin en önemli nedenlerinden birisi cumhurbaşkanlığı makamının Kürtlerin elinde olmasıydı. Şimdi Kürtler tekrar bu makamı elde etmeye çalışacaklardır. Çünkü elde ederlerse eski sistemi sürdürme olanağı bulacaklardır. Aksi taktirde, Kürtlerin altın çağının sona erdiği, Şiilerin iktidarı kontrol ettiği, Sünnileri dengelemek için Kürtlere ihtiyacının azaldığı bir ortamda petrol yasası, 140.madde, peşmergelerin statüsü başta olmak üzere hükümetin Kürtlerin aleyhine alacağı kararları etkileme şansları olmayacak ya da çok azalacaktır. Bu nedenle, yeni mecliste Kürtlerin en önemli gündemi cumhurbaşkanlığı olacaktır. Kürtler için üçüncü önemli konu nasıl bir hükümet kurulacağı ve başbakanın kim olacağıdır. Mevcut durum önümüzdeki dönemde de hükümeti büyük bir olasılıkla Şiilerin kurmasını garanti hale getirmektedir. Pek çok Kürt analizcinin beklentisi Kanun Devleti'nin seçimden birinci parti çıkacağı ve Maliki'nin başbakan olacağı yönündedir. Kürtler Maliki'yle sorun yaşamalarına rağmen yine de Maliki'nin başbakanlığına hazır görünmektedir. Ancak Kürtler açısından tercih edilen başbakan Adil Abdülmehdi'dir. Seçimin Kuzey Irak'taki İç Siyasete ve Kürtler Arasındaki İlişkilere Yansıması Kürt gruplar ülkenin genelindeki etkisi bir yana bırakılırsa bu seçimi Temmuz 2009'da yapılan seçimin bir tür rövanşı ya da kendi iç mücadelelerinde yeni bir raunt olarak görmektedir. Kürtlerin seçime dört ayrı listeyle girmesi 2-3 milletvekili kaybına neden olabilir. Ama asıl önemli boyut Kürtlerin iç çelişkilerini artık görmezden gelmemeleri ve seçim sonucunda bu ayrılıkların ve çelişkilerin daha da derinleşeceğidir. Kürt gruplar arasındaki mücadelenin merkezinde şu anda KYB bulunmaktadır. Bir yandan Goran'ın meydan okumasıyla zayıflayan, diğer yandan da KDP'yle gizli bir mücadele yürüten KYB'nin seçim performansı bu üçlü arasındaki güç dengesinin en önemli faktörü olacaktır. 2006 yılından itibaren içine düştüğü örgütsel sorunlarla zayıflamaya başlayan KYB'nin parçalanmasıyla ortaya çıkan Goran Hareketi 25 Temmuz seçiminde %25 oy alarak pek çok kişiyi şaşırtmıştı. Her ne kadar Goran seçim kampanyalarında bir bütün olarak KL'ye eleştiri yöneltmesine rağmen Goran'ın ilk yükselişinin ilk ve doğrudan etkisinin KYB üzerinde olacağı açıktır. Bunun en önemli kanıtı, Goran'ın asıl yükselişinin ve desteğinin Süleymaniye'de olmasıydı. İlk etapta Goran'ın seçim sonrasında kısa sürede çözüleceği düşünülmüştü. Fakat tersine, Goran'ın yolsuzluklar, yönetim zafiyeti ve özgürlükler konusundaki vurgularının onun güçlenmesine neden olduğu söylenebilir. Uzun yıllardır KDP ile KYB arasındaki güç dengesine dayanan Kuzey Irak'taki iç siyasi yapı, 25 Temmuz 2009 seçimlerinden sonra en az üçlü bir yapıya dönüşmüştür. Geçmişte de bu iki partinin dışında üçüncü bir güç bulunduğu ve bu gücün de İslamcı partiler olduğu bilinmekteydi. Ancak bu partilerin asla iki büyük partiye alternatif oluşturma gibi bir şansları yoktu. Oysa Goran'ın KYB'den ayrılarak ortaya çıkması doğal olarak partilerden birisini zayıflattı. Bu durum bölgesel meclis seçimi kapalı liste halinde yapıldığı için çok açık bir görünüm sergilememiş olabilir. İlk etapta bakıldığında kuzeydeki siyasi bloklaşmalar arasında KDP-KYB ittifakı, Goran ve İslamcı hareketlerden oluşan yine üçlü bir siyasi yapı göze çarpmaktadır. Ancak, KDP ve KYB'nin en nihayetinde ayrı güçler olduğu dikkate alındığında yapının dörtlü olmaya doğru gittiği söylenebilir. Bu noktada KYB'nin zayıflaması iki açıdan yeni sonuçlar üretebilir. Birincisi, KYB'nin zayıflamasıyla birlikte KYB - KDP ilişkileri yeni bir hal almaya başlayacaktır. İlk etapta KDP'nin bu zayıflamayı tam olarak KYB'nin aleyhine ve sert bir şekilde kullanacağını düşünmek pek doğru olmaz. Çünkü bu durumda KYB'nin kendilerinden uzaklaşıp Goran'la bir araya gelmesi ve bu doğrultuda Kuzey Irak'taki bölgesel parlamento içinde daha güçlü bir hale gelmesi olasılığı bulunmaktadır. KYB ile KDP arasında bir kopuş yaşanması halinde meclisteki dengenin kısa süre içinde KYB-Goran işbirliği lehine dönüşmesi mümkün olabilir. Bu durum KDP'nin işine gelmeyecektir. Bu nedenle, özellikle milletvekili sayısı olarak 10'un üzerinde bir fark olması halinde KDP'nin KYB üzerindeki baskısının artabileceği, Irak hükümetinde daha önemli bakanlıkları KDP'lilerin alacağı ve KYB'nin zayıf olduğu bu ilişkinin büyük ortağının KDP olacağı propagandası yaygınlaşabilir. Ancak, KDP'nin stratejik anlaşmayı bir dahaki bölgesel parlamento ve başkanlık seçimine kadar bozacağını düşünmek doğru olmayacaktır. KYB'nin zayıflamasının ikinci boyutu ise KYB ile Goran arasındaki ilişkiler ve Goran'ın iki partinin ittifakına daha güçlü bir biçimde muhalefet edebileceğidir. Goran, henüz örgütlenmesini tam olarak tamamlamamış, kurumsal yapısı zayıf ve örgütü güçlenmemiş bir siyasi harekettir. Bu durum ona daha esnek davranma şansı vermektedir. Yeni olduğu için de örgütsel yapısı konusundaki beklentiler çok fazla değildir. Ancak içinde hem eski ve tecrübeli, Kürtler arasında saygı duyulan, kuzeydeki siyasi yapı kadar dışarıda olup bitenleri değerlendirebilecek tecrübeli bir ekibe hem de genç, dinamik, iyi eğitimli çoğu gazeteci ve yüksek öğrenim görmüş heyecanlı bir gruba sahiptir. Ayrıca, yılardır kuzeyde yapılan hatalar, yolsuzluklar, adam kayırmalar, insanların beklentilerinin karşılanmaması gibi birçok faktör Goran'ın daha da güçlenmesine neden olmaktadır. Ancak, henüz ne kuzeydeki bölgesel yönetim ne de Irak genelinde siyaset yapabilecek bir kapasiteye ulaşmadıkları meydan okuyuşlarının ancak belirli bölgelerle sınırlı kaldığı söylenebilir. Bu nedenle seçim, Goran ile KYB arasında önemli bir çekişmeye sahne olacaktır. Süleymaniye'den sonra Kerkük'te de Gorancıların güçlü olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle Kerkük'e KYB'nin de ciddi olarak asıldığı görülmektedir. Goran'ın KYB'den daha fazla milletvekili çıkarması halinde Kürtler arasında ikinci partiye yükselmesi bölgede politik ve psikolojik açıdan KYB'lileri biraz daha yıldırabilir, içeride yeni ayrılıklar ve mücadeleler başlatabileceği gibi halkın yüzünü daha çok Goran'a dönmesine neden olabilir. Bu durumda, KDP'nin ilk etapta çok büyük bir tehdit algılamayacağı söylenebilir. Ancak, KYB'nin çok büyük ölçüde zayıflayıp bir süre sonra silinme noktasına gelmesi veya Goran ile KYB arasında bir çeşit birleşme olması halinde yeniden ikili bir yapıya dönülmesi KDP açısından yeni bir tehlike yaratacaktır. Bundan sonraki yıllar ve seçimlerde gerek KYB-Goran'ın etkin olduğu bölgelerde nüfusun daha çok olması gerekse milletvekili sayısının fazla olması yeni güç dengesinde ibreyi KYB-Goran'dan yana döndürebilir. Bu nedenle, KDP için en iyi senaryo zayıflamış ama KDP'den tamamen uzaklaşmamış bir KYB ile kendisine hedef olarak KYB'yi ve onun tabanını seçmiş ve yükselişini buna bağlayan bir Goran'ın bir arada yaşamasıdır. Elbette, Celal Talabani hayatta ve siyasette olduğu sürece KYB'nin sahneden çekilmesini beklemek doğru olmaz, ancak mevcut durumun Talabani sonrasına kadar devam etmesi halinde Goran'ın yeni bir alternatif olabileceği ve KYB'nin yerini alabileceği söylenebilir. Bütün bu olasılıklar önümüzdeki seçimde Kürt grupların alacağı oylar ve çıkartacakları sandalye sayısıyla yakından ilişkilidir.

Irak'ın kurulduğu tarihten itibaren siyasetin çeşitli alanlarında yer almış Irak Türkmenlerinin 2003'ten bu yana çeşitli siyasi partiler içinde yer aldıkları görülmektedir. Birkaç kez tek bir çatı altında birleşmeye çalışmış olan Türkmen örgütleri siyasi, örgütsel veya ideolojik nedenlerle bir araya gelememiştir. Bunun sonucunda 2010'da yapılacak seçimlere her Türkmen örgütünün kendi kararı çerçevesinde belirlediği bir listeden katılması kararlaştırılmıştır. Mart ayında yapılacak seçimlere El Irakiye listesinden Irak Türkmen Cephesi (ITC), Kanun Devleti Koalisyonu listesinden Irak Türkmenleri İslami Birliği ve Türkmen Karar Partisi, Irak Ulusal Uzlaşısı listesinden Türkmen Adalet Partisi, Kürdistan İttifakı'ndan Türkmen Erbil Listesi, Irak Ulusal İttifakı Listesi'nden ise Türkmen Vefa Hareketi ve Türkmeneli Partisi gibi siyasi oluşumlar seçime girmektedir. Ayrıca, çeşitli partilerden de bazı Iraklı Türkmenler aday olmuştur. Türkmenlerin seçime bu kadar geniş bir siyasi yelpazede katılmasının en önemli amaçlarından birisi de hangi siyasi görüş veya kimliğe sahip olursa olsun Irak parlamentosundaki Türkmen sayısını artırmak ve bir meclis grubu oluşturmaktır. Türkmenlerin Seçime Girecekleri Vilayetler ve Beklentiler Türkmenler açısından seçimlerde en fazla önem taşıyan vilayet Kerkük'tür. İki Irak Türkmen Cephesi adayı (Erşat Salihi ve Jale Yunus Neftçi)'nın yanı sıra çoğunluğu Şii İttifakından olmak üzere 40'ın üzerinde Türkmen milletvekili adayı Kerkük'ün Irak Parlamentosuna göndereceği 12 sandalye (1 sandalye Hıristiyanlara kota olarak ayrılmıştır) için yarışacaktır. Kerkük'te yapılan gözlemler sonucunda Türkmenlerin 2 milletvekili çıkarma şansının yüksek olduğu görülmüştür. Kerkük, hem uzun Türkmencilik mücadelesi geçmişi hem de Kürtlerin baskısı ve şehirdeki faaliyetleri nedeniyle Türkmenlerin tek çatı altında birleşebildiği bir şehirdir. Bu yapısı itibariyle Türkmen oylarının El Irakiye Listesi'nden seçime katılan ITC etrafında birleşerek iki Türkmen adayını seçtirme şansı yüksek gözükmektedir. Kerkük'te yaklaşık 150.000 civarında bir Türkmen oyu bulunmaktadır ve bu potansiyel doğru dağılması durumunda en az bir adayın daha seçilebilmesine imkan tanıyabilir. Ancak adayların fazlalığı dezavantaj yaratmaktadır. Kazanma şansı yüksek ITC adaylarının yanı sıra, Şii İttifakı'nın Kerkük'te barajı geçmesi durumunda seçim sistemi gereği Şii İttifakı'ndan aday olan bir Türkmen adayın da seçilme şansı bulunmaktadır. Bu ittifaka mensup adayların seçim stratejisi vilayet barajını aşmak üzerine kurulmuştur. Eğer Şii İttifakı vilayet barajını aşabilirse böylece listede en çok oy alan kişi diğer listelerden seçilenlerden daha düşük bir oyla seçilebilecektir. Şii İttifakı'ndan seçime giren adayların şansını azaltan bir faktör, İttifakın Kürtlerle yakın ilişkisi ve Ammar El Hekim'in birkaç ay önce Kerkük'ün Kuzey bölgesine bağlanması gerektiğine ilişkin açıklamaların Türkmenler arasında tepki çekmesidir. Buna rağmen Şii İttifakı'nın Kerkük için gösterdiği 24 adayın da Şii-Sünni dengesini koruyan bir dağılım göstermesi dikkate değer bir unsurdur. Şii İttifakı böylece Kerkük'te Türkmenlere verdiği önemi ortaya koymaya çalışmaktadır. Kerkük'te önemli bir sorun güvenlik nedeniyle Türkmenlerin seçime katılımının düşük olması olasılığıdır. Örneğin, Kürtlerin çoğunlukta olduğu Faylak gibi bölgelerde oy vereceği belirlenen Türkmenler baskı ve can güvenliği nedeniyle sandığa gitmeyebilir. Kerkük'te seçimlere ilişkin en önemli sorunlardan biri de olası sandık hileleridir. Bu sorun sadece Kürtlerin değil aynı zamanda Arapların da kontrol ettiği sandıklar için geçerlidir. Goran Listesi'nin Kürdistan İttifakı karşısında güçlü bir rakip olarak yükselişi, Kürtlerin hakimiyetindeki sandıklarda kendiliğinden bir iç denetim mekanizmasının oluşmasını sağlayabilir. Propaganda döneminin başlamasıyla beraber Gorancılarla Kürdistan İttifakı'nı destekleyenler arasında nerdeyse her gün baş gösteren gerginlikler bir yandan seçim öncesi kentteki atmosferi germekte diğer yandan seçim sırasında gerçekleşebilecek hilelerin azalacağını düşündürmektedir. Kerkük'te seçmenlerin tercihlerini belirleyecek konuların başında ulusal meseleler ile birlikte günlük yaşama ilişkin ihtiyaçların karşılanması gelmektedir. Kerkük'ün statüsü, Türkmen haklarının korunması ve şehir idaresinde daha adil bir dağılımın sağlanması gibi konuların yanı sıra toprakları ve mülkleri ellerinden alınmış kişilerin sorunlarının çözülmesi de Türkmen seçmenlerin tercihlerinde belirleyici olmaktadır. Saddam rejimi boyunca Kerkük'teki yerel halkın arazileri ellerinden alınarak devletleştirilmiş ve başkalarına verilmiştir. Normalleştirme süreci çerçevesinde bu yerlerin eski sahiplerine iade edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu sebeple kurulan komisyona yapılan başvurular 40 binin üzerine çıkmıştır ve bunların yüzde 90'dan fazlasını Türkmenler oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra işsizlik, şehrin altyapı sorunlarına ve belediye hizmetlerine çözüm bulunması gibi unsurlar da etkili olacaktır. Türkmenlerin milletvekili çıkarma potansiyeline sahip olduğu vilayetlerden bir diğeri de Musul'dur. Musul merkez ve çevresinde yer alan yerleşim birimlerinde yaklaşık 400.0000 Türkmen yaşamaktadır. Musul Türkmenlerinin en büyük oy deposu Telafer'in yanı sıra; Musul'ın merkezi, Karakoyun, Reşidiye, Şirinhan, Muhallebiye, İyaziye gibi kayda değer Türkmennüfusun yaşadığı yerleşim birimleri bulunmaktadır. Esasen Musul, potansiyeli itibariyle en fazla Türkmen milletvekili (4 sandalye) çıkarma şansına sahip vilayet olmakla birlikte daha önceki seçimlerde bu imkanın kullanılamadığı bilinmektedir. Buna neden olan faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz: - Katılımın düşük olması (özellikle kadınlar), - İslamcı partilere yönelme, - Mezhepçiliğin siyasal tercihlerde önemli bir etken olması, - Türkmenlik bilincinin gelişme aşamasında olmakla birlikte halen birleştirici bir unsur olmayı başaramaması, - Musul'daki güvenlik ortamı nedeniyle siyaset yapmanın ve seçime girmenin zorluğu, - Ortak bir seçim çalışması yapılmaması Bu faktörlerde nispi iyileşme sağlanmış olmakla birlikte sorunların büyük ölçüde devam ettiği ve buna bağlı olarak en fazla 3 Türkmen milletvekili çıkacağı söylenebilir. Bu adaylardan ikisinin ITC'den birinin de Şii İttifakı'ndan katılan adaylar arasından olması beklenmelidir. Musul'da Türkmen adayların şansını azaltan diğer bir unsur Türkmenler açısından oy deposu konumundaki Telafer'den çıkan aday sayısının son derece fazla olmasıdır. Bu adayların neredeyse hiçbirinin tek başına seçimi kazanma şansı bulunmazken oyların bölünmesine neden olmaktadır. Geçen seçimlere göre bir olumlu gelişme siyasal bilincin gelişmesidir. Daha önceki seçimleri boykot eden ya da ilgi göstermeyen seçmenin, oy kullanılmamasının sonucu olarak siyasal alandan dışlanmanın neticesinde seçime katılım isteğinin arttığı görülmüştür. Önceki seçimlerde düşük seviyede kalan kadınların katılım oranının bu seçimde artması beklenebilir. Bunun yanı sıra seçim merkezlerinin ve sandıkların uzaklığının yarattığı sorunların çözülmesi yönünde partilerin daha bilinçli şekilde çalıştıkları görülmüştür. Bu sorun tamamen ortadan kalkmamakla birlikte seçmen listelerinde gerekli düzeltmeler yapılmaktadır. Son olarak, Irak Diyalog Cephesi'nin seçime katılmaması aynı listede seçime giren Türkmen milletvekillerine sıralamada yer açılması nedeniyle Türkmenleri olumlu etkileyebilir. Böylece daha düşük bir oyla bir milletvekili daha seçilme şansı yakalayabilir. Erbil Türkmenlerinin seçimlere ilişkin çok fazla bir beklentisinin olduğunu söylemek mümkün değildir. Bunun temel nedeni seçimlerin herhangi bir sonuç üreteceğine olan inancın son derece zayıf olmasıdır. Erbil, Duhok ile beraber en fazla seçim hilesinin yapılmasının beklendiği vilayetlerden biridir. Dolayısıyla Erbil'de seçimler, Türkmen adayların kazanmasından ziyade bir Türkmen varlığının ispat edilmesi ve gelecek dönemde Kuzey Irak siyasetinde Türkmenlerin bir aktör olarak varlığının ortaya konması açısından önem taşımaktadır. Bir önceki seçimlerde Erbil'de Türkmen adaylar toplamda 3000 civarında oy toplamıştır. Bugün Erbil'de 500.000-600.000 arası Türkmen yaşadığı ancak baskı sonucunda insanların çoğunun kimliğini değiştirdiği ifade edilmektedir. Bu rakam düşünüldüğünde geçen seçimlerde alınan 3000 oy son derece az bir sayıdır. Alınan sonuç Erbil'de çok az sayıda Türkmen yaşadığını ileri sürenler için bir argüman olarak kullanılmaktadır. Bir milletvekili seçilmesine yetmese dahi 20.000'in üzerinde alınacak Türkmen oyu bu argümanları çürütmek ve Türkmenlerin milli ve siyasi varlıklarını göstermek açısından önem taşıyacaktır. Ancak bu sayı da seçilebilmek için yeterli olmayacaktır. Katılımın son seçimlerdeki gibi %65'ler seviyesinde olacağı düşünülürse Erbil'de milletvekilliğini kazanabilmek için 40.000-45.000 arasında bir oy alınması gerekmektedir. Seçimin Türkmenler açısından bir diğer önemi de propaganda döneminde Türkmen adayların Arapça, Kürtçe ve aynı zamanda Türkçe broşürler ve pankartlar hazırlayarak bunları şehrin çeşitli yerlerinde dağıtmaları ve asmaları olmuştur. Böylece Türkçe üzerindeki ambargonun kırılması sağlanacaktır. Bundaki en önemli etken Türkiye'nin son dönemde Kuzey Irak'a yönelik açılım çabaları olmuştur. Türkiye'nin politikasındaki değişimin Erbil Türkmenleri üzerindeki en önemli sonucu Kürt yönetimi baskısının azalması olmuştur. Bu süreç seçimlerde Türkmenlerin kendi adaylarına daha rahat bir şekilde oy vermeye yönlendirebilir ve geçen seçimlere göre daha fazla Türkmen oyunun alınmasına neden olabilir. Erbil'de 3'ü Irak Türkmen Cephesi, 3'ü Şii İttifakı ve biri de Kürdistan İttifakı'ndan olmak üzere 7 Türkmen aday seçimlere katılmaktadır. Oy potansiyelinin düşüklüğü ve seçim hileleri gibi nedenlerin yanı sıra Erbil'den fazla sayıda Türkmen adayın seçime katılıyor oluşu seçilme şansını daha da düşürmektedir. Kürdistan İttifakı'ndan aday olan Taife Kassap'ın, seçim sistemi gereği bayan adayların erkek adaylara göre çok daha az oy ile seçilme şansının bulunması ve Kürdistan İttifakı içinden katıldığı için sandık hilelerine maruz kalmayacak olması nedeni ile şansının diğer adaylara göre yüksek olduğu söylenebilir. Ayrıca İhsan Doğramacı Erbil Vakfı'nın ve Erbil'in önde gelen ailelerinden Çelebilerin desteklediği aday olması itibariyle de şansı yüksektir. Zira İhsan Doğramacı Erbil Vakfı şehirde tüm Erbilliler'e ancak özellikle de Türkmenlere yönelik son derece önemli projelere imza atmaktadır. Bu bölgeler dışında Bağdat, Selahattin, Diyala, Vasıt, Süleymaniye'den de Türkmen adaylar seçime katılmaktadır. Bağdat'tan ikisi ITC, biri Şii İttifakı, ikisi Kanun Devleti Koalisyonu, bir Tavafuk Listesi ve bir de Irak'ın Birliği Koalisyonu'ndan olmak üzere 7 Türkmen aday seçimlere katılmaktadır. Irak'ın en kalabalık vilayeti olan ve parlamentoya 68 kişi gönderecek olan Bağdat'ta çeşitli Arap partilerinin güçlü olduğu bilinmektedir. Bağdat, uzun yıllardır bürokrat olan veya ticaretle uğraşan binlerce Türkmen'e ev sahipliği yapmaktadır. Ancak, bunların büyük bir kısmı zaman içinde farklı siyasal ve kültürel eğilimlere sahip olmuştur. Şu anda Bağdat'ta 20.000 civarında Türkmenin kimliğine sahip çıkarak yaşadığı bilinmektedir. Irak'ta siyasi eğilimler genelde etnik, ulusal veya mezhepsel kimliklerle yakından ilişkili olduğu için bu kişilerin Türkmen adaylarına destek vermesi beklenebilir. Bu durumda, Bağdat'ta Türkmenlerin seçilme şansı düşük görünmektedir. Bununla birlikte, ITC'den aday olan Aydın Aksu ve Nermin Müftü'nin Bağdat'ta Araplarla iyi ilişkilere sahip olması ve Iraklılık kimliklerine yaptıkları vurgu ile tanınmaları, Kanun Devleti Koalisyonu'ndan aday olan Irak Türkmenleri İslami Birliği adlı partinin başkanı Abbas Beyati'nin de Başbakan Nuri El Maliki ile yakın ilişkisi bu adayları şanslı kılabilir. Selahattin vilayetinden biri ITC, ikisi Şii İttifakı ve ikisi Kanun Devleti Koalisyonu'ndan olmak üzere beş Türkmen aday yarışacaktır. Nüfusun büyük çoğunluğunu Arapların oluşturduğu ve eski Baasçılar ile Arap aşiretlerinin kalesi olarak bilinen Selahattin vilayetinde en ilginç seçimlerden birisi Tuzhurmatu'da yaşanacaktır. Selahattin vilayetinin ikinci büyük ilçesi olan Tuzhumatu Türkmen, Arap ve Kürtlerin bir arada yaşadığı bir yerdir. Selahattin ilçesindeki Türkmen ve Kürt adaylar bu ilçeden kendilerine destek aramaktadır. Tuzhurmatu, Türkmenlerin Irak siyasetinde en başarılı olduğu bölgelerin birisidir. 2009 yılında yapılan vilayet meclisi seçiminde ITC'nin 2 sandalye çıkarttığı bu ilçe, geçmişten beri Türkmen siyasetçilerin önemli merkezlerinden birisi olmuştur. Örneğin, geçen dönem Irak hükümetindeki tek Türkmen bakan olan Casim Muhammed'in yanı sıra Fevzi Ekrem, Abbas Beyatlı, Muhammed Mehdi Beyatlı gibi çok sayıda milletvekiline de sahiptir. Türkmenlerin farklı listelerden birbirleriyle de yarıştığı Selahattin'de El Irakiye listesinden ITC'nin adayı olan Ali Haşim Muhtaroğlu'nun önemli bir şansı bulunmaktadır. Ancak, Selahattin'de yaşanan mücadele ve Irak Ulusal Diyalog Cephesi'nin seçimden çekilmiş olması Selahattin'deki yarışı daha da ilginçleştirmektedir. Türkmenlerin seçime girdiği diğer bir bölge olan Diyala vilayeti güvenlik koşulları nedeniyle çok da rahat seçim çalışması yürütülebilecek bir vilayet değildir. Irak'ın işgalinden sonra en kanlı olayların yaşadığı ve gözlerden uzak bir yer olan Diyala geçmişte Türkmenlerin kalabalık olarak yaşadığı bir yer iken, asimilasyon ve göç nedeniyle bugün Türkmen nüfusunda önemli bir azalma meydana gelmiştir. Bununla birlikte, Karatepe, Kızlarbat, Adanaköy, Mendeli, Kazaniye, Hanekin ve Celevle gibi ilçe ve nahiyelerde Türkmen nüfus bulunmaktadır. Ancak, hem Araplaştırma politikasının de hem de mezhepçiliğin etkisiyle Türkmenlerin milletvekili çıkarma şansı azalmaktadır. Diyala'da ikisi ITC, biri Irakiye Listesi ve bir de Tavafuk Listesin'den olmak üzere 4 Türkmen milletvekili adayı seçimlere katılmaktadır. Burada Türkmen adayların kazanma şansı az olsa da yürütülen çalışmalar Araplaşma sürecinin yavaşlatılması, Türkmen bilincinin oluşturulması ve gelecek dönemler için sağlam bir altyapı oluşturulabilmesi açısından önem taşımaktadır. Süleymaniye'de Türkmen varlığı son derece sınırlıdır. Tamamı ITC'den olmak üzere 3 Türkmen aday seçimlere katılmaktadır. Ancak burada milletvekilliği kazanmaktan ziyade Süleymaniye'de bir varlık gösterme düşüncesinin ön planda olduğu söylenebilir. Vasıt'tan bir ITC adayı seçimlere katılmaktadır. Vasit'te aday çıkarılması özellikle, Kut ve Aziziye çevresinde yaşayan 2-3 bin arasındaki Türkmen varlığının kanıtlanmasına ilişkin bir durum olarak değerlendirilebilir. ITC'nin bu durumda tek başına Vasit'ten milletvekili çıkarması zor gözükmektedir. Irak'taki temel aktörlerin ve ittifakların seçime ilişkin beklentilerinin ele alındığı yukarıdaki tablo siyasi partilerin beklentilerini seçime değil asıl olarak seçim sonrasına odaklamasına neden olmaktadır. Seçim ittifakları oluşturulurken yaşanan anlaşmazlıkların büyük bir kısmı liderin kim olacağı, hangi grubun ne kadar milletvekili alacağı gibi tartışmalardan kaynaklanmaktaydı. Irak'ta hiçbir siyasi parti muhalefette yer almak istememektedir. Çünkü, Irak siyasi hayatında muhalefet güçlenme değil, iktidardan dışlanma yeridir. Kayırmacılık ve nepotizm çok ileri safhalarda olduğundan partiler bir anlamda kaynakların ve çıkarların dağıtıldığı merkezler haline gelmektedir. Bu durum partilerin ideolojik duruşlarını zayıflatmaktadır. Kuruluşu ve örgütlenmesi bağlamında ideolojik partiler olan siyasi oluşumlar bile çıkarların dağıtıldığı merkezlere dönüşmeye başlamışlardır. Irak halkında güçlü olana kayma eğilimi son derece kuvvetli olduğu için Sadr Hareketi, İslami Dava Partisi, Baasçı oluşumlar ve hatta IİYK gibi partiler bile ideolojik birer parti olmaktan kaynak dağıtan partilere dönüşmeye başlamışlardır. Bu durum sadece taban da değil parti yönetimlerinde de benzerdir. Koalisyonların oluşumunda milletvekilliği, bakanlık, müsteşarlık, genel müdürlük gibi makamların dağılımı birçok kişi ya da grubun bir ittifak içinde yer almasının ya da ondan çıkmasının en önemli nedeni olmuştur. 05 MART 2010

Yardimci docentimiz oldukca maksatli. Kurdlere aba altinda sopa göserirken Türkmenlerin gücünü abartmakla mesgul. Nufusu 1 Milyon 200 bin civari olan hewlerde türkmen nufusunu 600 Bin olarak gösteriyor. Keza ayni abartiyi Musul icinde yapiyor. Bu yazilar nicin buraya alindi anlamis degilim. Zaten iyice karisik olan kafamizi daha da karistirmak icinmi?

1-bu yazilar nicin asildi sorusu ile baslarsak aso bunu aslinda aciklamis ama dikkatlerden kacmis olabilir diye bir okur olarak ne anladigimi bir de ben yazayim dedim: turkler gazetecisi psedo-akdemisyeni irisi ufagi ile alandalar yazacaklari tiyniyetlerini belirleyeck kuskusus yazdiklari ile de ilgilendigimiz yok o da kuskusuz- aso nun bu yazilardan derin bir sonuc cikartmayi da bekledigini sanmiyorum (bu ancak dusmaniniz AKILIYSA yapilabilecek bir ssey-bu lavuklar hgala deve kusu gibi kendi kendilerinin uydurduklariyla kendilerini ikna etmeyle mesguller yani aslinda cOK SANSLIYIZ, bu embesiller var karsimizda- ancak onlar alanda biz nerdeyiz? aso nun bu kabarik liste ile yapmak istedigi budur. iyi de yapmis. 2-gelelim o tayfanin ne yazdigi ile ilgili. adinin onune bu kadar title koyan hiyarin ne yazacagi kendini tanitmasindan belli olabilir. boylece fazla derine gormeden hizli scan ile okumak yeter- sonunda bu adamlarin popaladigi bilgiler onumuze cikinca onceden hazirlikli olmakta da yarar olabilir. nihayetinde bir satranc oyunu ve allahtan da karsimizda bu lavuklar var. ancak biz henuz satranc oynamayi da ogrenmediysek durum kotu demektir-galiba durum biraz oyle. 3- bu tayfanin yazdiklari ne kadar mesnetsiz ve gerceklerle celisik olsa da daha once aktardogimiz dis dunyanin kurumlari da (mesele ICG gibi kerkuk meselesinde giderek hukumetlere danismanlik rolu yuklenen guruplar gibi) bu adamlarla gorusecek-sonunda akademisyen filan sanarak mi artik danisikli dogusle mi-burasi da onemli degil. sonunda bu goruslerden bicilen kundagi bize layik gorecekler. bunlari teker teker desifre etmek icin, ciddi bicimde onlem alabilmek icin bu faliyetleri ve uretikleri sacmaliklari da bilmek gerekir. bu isi siradan ben sen degil, bu ise kosturdugumuz kadrolarimizin bilmesi gerekir. butun mesele su ki nerde bu kadrolar? kim bunlari toplayacak hangi kuruma enstituye koyacak onune maasi ve vazifeyi koyacak? ruya gibi bir sey kafa karistiracak bir sey yok her sey cincik gibi parlak ve acik keyfini bozma ne ederim de beni sakir sakir savunacak meslek sahibi isini bilen gencleri bir kuruma enstitiye koyarim diye dusunmeye basla uc bes kurus artirarak evladin yigenin kuzenini bu yolda egitenm tesvik ederek esin dostunu bu kanallari acmaya ozendirerek vardir bir yolu elbette hurmetler HeK

Erbil'in merkezinde ve ara sokaklarında dolaştığınızda ilk göze çarpan olgu Erbil'de Irak'ın diğer bölgelerinden farklı bir seçim rekabetinin ve propaganda çalışmalarının yürütüldüğüdür. İki hafta önce Bağdat'ta yaptığımız seçim gözlemlerinde tüm partilerin seçim propagandaları yürüttüğüne tanık olmuştum. Ancak Erbil'e geçince farklı bir seçim atmosferiyle karşılaşılmıştır. Başbakan Maliki'nin Kanun İttifakı dahil olmak üzere Şii veya Sünni partilere ait posterlerin veya flamalarının Kürt partilerle karşılaştırıldığında son derece az olması seçimlerin Kürt partileri arasında geçtiğini bize açık bir şekilde göstermektedir. Zira, hem Kürdistan Listesi hem de Goran (Değişim Hareketi) seçimlere büyük Şii veya Sünni partileriyle ittifak yapmadan hazırlanmaktadır. Kürt bölgesinde seçimlerden önce bu partilerle ittifak yapmak aynı zamanda siyaseten ciddi anlamda oy kaybını göze almak anlamına gelmektedir. Özellikle Süleymaniye başta olmak üzere Kerkük, Erbil, Musul ve Diyala'nın Kürt bölgelerinde yoğunlaşan seçim çalışmalarından anlaşıldığı üzere 2010 seçimleri bazı Kürt partileri açısından yaşamsal bir önem kazanmıştır. Dolayısıyla Kürt siyasi partiler tarafından yürütülen seçim çalışmalarından anlaşıldığı üzere 2010 seçim sonuçları yalnızca Kürtlerin Bağdat'ta temsil edilmelerinde değil aynı zamanda ve hatta daha güçlü bir şekilde Kürt siyasal yaşamındaki rekabeti ve mücadeleyi derinleştirecektir. ORSAM uzmanlarından Yrd. Doç. Dr. Serhat Ekmen ve Oytun Orhan tarafından Şubat başında bölgede yürütülen araştırmalarda da belirtildiği üzere Erbil seçimlerinde öne çıkan temel vurgu Goran Listesinin seçimlerden elde edeceği milletvekili sayısıdır. Bu bağlamda Kürt bölgesindeki seçimlerin önemli bir hal almasının en önemli nedenlerinden biri KYB'nin Goran'ın meydan okumaları karşısında zayıflaması ve Kürt siyasetindeki stratejik konumunu kaybetmesi tehdidi yaşamasıdır. Söz konusu tehdit ve endişe KYB'nin seçimlere hazırlanırken tüm varlığını ortaya koymasına yol açmış durumdadır. Celal Talabani, Irak'ın Cumhurbaşkanı olmasına ve Kürdistan Listesi tarafından seçimlerin ardından tekrar Cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilmesine rağmen son birkaç aydır Süleymaniye ve Kerkük'teki seçim çalışmalarını bizzat yürütmektedir. Bir ay boyunca Kerkük'teki seçim çalışmalarını doğrudan yürüten Talabani'nin eski dostu ve yardımcısı Goran lideri Noşirvan Mustafa'nın yükselişini durdurma çabasının sonuç verip vermeyeceği belirsiz olmasına karşın, Erbil'deki siyasi gözlemciler KYB'nin üçüncü parti olmayı kabul etmek zorunda kalacağını ileri sürmektedir. Goran hareketinin ortaya çıkışı üzerine daha önceleri çok şey yazılmasına karşın yükselişi KDP ve KYB hükümetinin başarısızlığıyla ilişkilendirilmiştir. Goran'ın özellikle hükümete yönelttiği yolsuzluk, adam kayırmacılığı, particilik, aile yönetimi ve bölgeler arasında dengesiz yatırımlar yapma gibi suçlamaların Goran'ın yükselişinde rol oynadığı ileri sürülmektedir. Ancak, bu iddialar Goran'ın neden Erbil ve Duhok gibi Kürt seçmenlerin bulunduğu bölgede Süleymaniye veya Kerkük'le karşılaştırıldığında yeteri kadar ses getirmedi sorusuna cevap oluşturmadığı açıktır. Bazı analizciler KDP'nin kontrol ettiği bölgelerde muhalefet hareketlerinin ortaya çıkmasına izin vermediğini öne sürmektedir. Bu yüzden de Goran'ın bu bölgelerde etkili bir propaganda ve seçim çalışması veya seçimlerin ardından oyların adil sayımına müdahale edemediğini öne sürmektedir. Bunlara benzer iddialar kendi içinde doğruluk payı taşımasına rağmen yeterli değildir. Bu bağlamda Goran'ın yükselişini ve 2010 seçimlerinde yapmak istediğini daha iyi anlayabilmek için bölgesel Kürt Yönetimi'nin idari ve siyasi yapısına bir kez daha bakmakta yarar vardır. 1991 sonrası dönemde ortaya çıkan özerk yönetim 2003 işgali sonrası da Irak'ın yönetim şekli olarak federalizmi kabul etmesiyle anayasal bir yapı haline gelmiştir. Erbil, federe bölgenin başkenti olarak kabul edilmesine karşın KDP Duhok ve Erbil, KYB de Süleymaniye'deki yönetimlerini korumuştur. Dolayısıyla Bölgesel Kürt Yönetimi de kendi içinde iki ayrı idari ve siyasi bölünmüşlüğünü 2003 sonrası dönemde de sürdürmüş oldu. 2003 sonrası dönemde genel bütçeden %17 pay almaya başlayan Kürt Yönetimi Bağdat'tan gelen bütçenin önemli bir kısmını da kendi arasında bölüştürmüştür. Süleymaniye'ye ayrılan bütçe doğrudan KYB'nin bu şehirdeki legal yapılarına aktarılırken Erbil ve Duhok'ta harcamaların önemli bir kısmı ise KDP'nin denetiminde kullanılmıştır. Erbil'deki siyasi analizcilerin Goran'ı yükselişine ilişkin analizi, 2003-2009 arası dönemde Erbil'de yönetimin başta ticari ve eğitim olmak üzere her alanda yeni bir yapılandırma çalışması içine girerken KYB'nin denetimi altında olan Süleymaniye'de kaynakların partililer arasında dağıtılmış olması ve şehrin kalkındırılmasına harcanmamasıdır. Bir süre sonra Erbil'de Süleymaniye'ye aktarılan kaynakların önemli bir kısmı yalnızca belli kesimler tarafından kullanılmaya başlayınca KYB'nin liderlik kadrosunda tartışmalar başlamıştır. KYB'nin belkemiğini oluşturan liderler arasında Talabani'den sonra Kusret Resul, Noşirvan Mustafa, Dr. Barham Salih ve Hero Talabani'nin eşi ve ailesi gelmektedir. Bunlar arasında Talabani ailesini saymazsak Kusret Resul ve Noşirvan Musfata iki önemli lider olarak karşımıza çıkmaktadır. Esasında Kürt bölgesindeki seçiminin kızışmasında rol oynayan temel neden de bu liderler arasındaki mücadeledir. Kusret Resul ve Noşirvan Mustafa KYB'den 2009'de bir kez daha ayrıldıklarını açıkladıktan sonra Kusret partiye tekrar dönmüş ve Noşirvan'ı bir anlamda Talabani ve diğer liderlerle birlikte tasfiye etmişlerdir. Ancak, Germiyan'dan Süleymaniye'ye ve Kerkük'e uzanan hat boyunca etkili bir güç olan Noşirvan da buna tepkisiz kalmamış uzunca bir dönemdir yürüttüğü kapalı muhalefeti açık muhalefet haline dönüştürmüştür. 25 Temmuz 2009 seçimlerinde bir anlamda KYB'deki rakiplerine ciddi bir darbe vuran Noşirvan 2010 seçimlerinde ise yarım bıraktığı KYB'nin lider kadrosunu siyaset sahnesinin dışına itme planını hataya geçirmek için var gücüyle çalışmaktadır. Şayet Goran bu seçimlerde Talabani ailesi ve Kusret Resul gibi liderleri yenilgiye uğratmayı başarırsa bu doğal olarak KYB içinde yeni bir sürecinde başlamasına yol açabilir. Erbil'deki siyasi analizcilerin seçim beklentileri, Goran'ın KYB'den 3 veya dört milletvekili fazla çıkartacağıdır. Ancak Goran'a yakın kaynaklar ise bu sayının çok daha fazla olduğunu ileri sürmektedir. Siyasi analizciler KDP'nin birinci parti çıkacağına kesin gözüyle bakmaktadır. Buna göre KDP 25-30 arası, Goran 18-22 arası ve KYB'de 14-17 arası bir milletvekili çıkartacaktır. İslami partinin ise 2-4 arası bir milletvekili çıkartma şansı bulunmaktadır. Dolayısıyla Kürdistan Listesi adı altında seçime katılan KDP ve KYB'nin seçimlerden birinci parti çıkmasına rağmen ittifak içinde milletvekili dağılımında KDP'nin daha güçlü olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Erbil'de, seçimlerin KYB'nin güç kaybına yol açacak bir şekilde sonuçlanacağı öngörülürken bunun ne kadar ciddi olacağı ve KYB'nin lider kadrosunda bir değişimi zorunlu hale getirip getirmeyeceği seçimlerden sonra görülecektir. 05 MART 2010

"Türkiye'nin açılımları hem Irak'ın Kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi tarafından hem de Kürt halkı tarafından takdir ediliyor" diyen Erbil'de yaşayan ve Iraklı bir Kürt olan politika uzmanı ofisinde ağırlayarak, ORSAM'ın sorularını yanıtladı. 7 Mart seçimleri, Kürt ve genel olarak Irak siyaseti ve Irak'ın Kuzeyi'ndeki Bölgesel Kürt Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkiler gibi birçok konuda görüşlerini belirten uzman, ayrıca seçim sonuçları ile ilgili önemli öngörülerini de paylaştı. Bölgesel Kürt Yönetimi'nde genel olarak politika nasıl belirleniyor? Yani örneğin kararalıcılar hem ulus düzeyindeki Irak meselelerini hem de bölgesel meseleleri göz önüne alarak mı politikalarını planlıyorlar? Evet, sadece Kürt meselelerine odaklı değiller çünkü herşeyden önce bütçe Bağdat'a bağlı, Kürt bölgesi'nin geliri Bağdat'tan geliyor ve aynı şekilde Bağdat'a gidiyor. Diğer bir boyut ise anayasa. Kürt bölgesinin anayasası Irak anayasasına ayrkırı maddeler içeremez. Irak yasalarını dikkate almak zorunda. Kürt bölgesindeki yönetim ile Bağdat hükümeti arasındaki ilişkiler oldukça güçlü. İlişkilerin boyutu Irak'ın meselelerinin gidişatına bağlı olarak değişiyor yani genel siyasi çerçeve, ulusal güvenlik, sınırlar gibi ulus düzeyindeki olaylara bağlı olarak değişiyor. Kürt bölgesindeki tüm siyasi partiler Irak Temsilciler Meclisi'ne aktif olarak katılıyorlar. Seçim kampanyaları süresince ulus düzeyindeki siyasi sürecin bir parçalarını oldukları kanıtladılar. Bağdat'ta ciddi bir rekabet var. Seçimlerden önce bazı partiler muhalefette yer almak istediklerini söylediler, buradaki mantık Irak'ta ve Kürt bölgesinde muhalefetin zayıf olması ve güçlendirilmesi gerektiğiydi fakat daha sonra herkes Irak hükümetinin bir parçası olmak istedi, muhalefetin değil çünkü bu takdirde yeterli sandalye kazanamayacaklarını biliyorlardı. Seçimlere ilişkin olarak, Kürt seçmenin tercihlerini belirleyen faktörler nelerdir? Önceliklerini ulusal düzeydeki konular mı oluşturuyor yoksa günlük ihtiyaçların en iyi şekilde karşılayacaklarını düşündükleri partilere mi oy veriyorlar? Sokaktaki insanın hizmet alamadığı için zor durumda olduğu bir gerçek. Fakat ulusal güvenliğe ya da ulusal çıkara ilişkin konulara gelindiğinde, örneğin Kerkük gibi ya da diğer tartışmalı alanlar gibi, ekonomik sorunlarını unutyorlar ve hükümeti destekliyorlar. İnsanların zihninde şöyle bir çerçeve var; Kürt insanı Kürt bölgesinde zarar görmeden yaşayabilecekleri liberal, demokratik ve laik bir Irak istiyor. Kürt bölgesi yönetiminin de savunduğu gibi, hemen hemen her Kürt tartışmalı bölgelerin Kürt bölgesinin bir parçası olmasını istiyor. Örneğin, benim amcam Kerkük'te yaşıyor ve ben Erbil'de yaşıyorum, neden ayrı vatanlarda yaşamak zorunda olalım ki? O halde, sizce bu tercihlere hangi parti en çok hitap ediyor ve seçimleri kazanması muhtemel görünüyor? Bu bölünmelerin olduğu bir konu. Büyük bir parti tek başına başarı sağlayamayacak. Olay KDP ve KYP ittifakı ile Değişim Partisi (Goran) arasında şekillenecek. İslami partiler belki ancak 4 sandalye kazabilirler çünkü burada köktendinci insan çok fazla yok. KDP ilk parti olarak çıkabilir ve KYP ile Goran onu 2-3 sandalye farkla takip edebilir. Fakat kazanan ve ikinci çıkan arasında fazla fark olmayacak. Fark ancak 3 ya da 4 sandalye olacaktır. Seçim öncesi durum nasıl? Yeterince demokratik olduğunu düşünüyor musunuz? Propogandalar nasıl? Barzani-Talabani ittifakı tarafından domine mi ediliyor yoksa diğer küçük partiler de eşit propoganda fırsatına mı sahip? Propoganda sürecinin başladığı ilk gece Süleymaniye'nin en işlek caddesine indim. Tüm partilerin ipleri ve afişleri vardı. Kürdistan İslami Birliği'nin, Kürdistan İslami Grubu'nun, Goran'ın, KYP'nin, KDP'nin... Tabiki bu her partinin ekonomik durumu ile ilgili bir konu. Televizyon kanalına sahip olanlar mesajlarını televizyon yayınlarıyla veriyor fakat söylemek istediğim, hiçbir duvar ya da cadde, sokak tek bir partinin tekelinde değil. Diğer bir husus da şu ki, 1992'de KYP seçimler için kampanya yaparken, halk bunu anlayamamıştı, bunun ayıp birşey olduğunu düşünmüşlerdi. Fakat şimdi bu kültür yerleşmiş ve kabul edilmiş durumda. Goran'ı, potansiyelini ya da gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben Goran`ı anlayamıyorum. Mesajı açık değil. Değişim istiyorlar. Ama, neyi değiştirmek istiyorlar, nasıl değiştirecekler? Mekanizma nedir? Mecliste, kameralı oturumlarda herşeyi eleştiriyorlar ama kameralar gittiğinde mesajları değişiyor. Süleymaniye'dekik halkın büyük kısmı Gorancı oldu. Fakat Goran'ın bir alternatif olacağı konusunda emin değilim. Seçimlerin adil ve demokratik olacağını düşünüyor musunuz? İnsanlar hileler döneceğinden korkuyor gerçekten ama ben, evet, Kürt bölgesinde seçimlerin demokratik olacağını düşünüyorum. 2005'teki genel seçimlerde sadece 2 Kürt listesi vardı. Şimdi 4 Kürt bölgesi 4 liste çıkardı. Bunun nedeni nedir? 2005'te Kürdistan İslami Grubu (KİG) ve Kürdistan İslami Birliği (KİB) iki İslami parti olarak ortak bir liste yapmak istediler. Kürdistan İttifakı da onları kendi listesini katılmaya ikna etmek için, 4 sandalya önerdi. Bu kapalı bir listeydi. KİG Kürdistan İttifakı'na katılmaya karar verdi ve KİB de listenin dışında kalmaya karar verdi. Yani aralarında bu şekilde anlaştılar. KİG 4 sandalyeyi garantilediği için onu destekleyenler KİB'ye oy verdiler ve dolayısıyla Kürdistan İttifakı ihanete uğradığını düşündü. Bu seçimlerde ise, Kürdistan İttifakı tabiki böyle bir teklifte bulunmadı. Ayrıca İslami partiler Kürdistan İttifakı ile özdeşleştirildiklerinden dolayı halk gözünde itibar kaybettiklerini düşünüp, ayrı liste oluşturmaya karar verdiler. KİG ve Kİb ortak bir İslami liste oluşturacaktı ve böylelikle bölgede 3 blok oluşacaktı; İslamcılar, Kürdistan İttifakı yani KYP ve KDP ve Goran. KİB bu durumu üyelerine danıştı fakat halkın güvenini kazanmak için seçimlere tek başına katılmaya karar verdi. Böylece 4 Kürt listesi olmuş oldy. Yani bu olay arkasına siyasi bir teori ya da bir plan yok. Erbil'de Kürdistan İttifakı'nın listesinde Türkmen adayların olmasını nasıl yorumluyorsunuz? Neden Türkmenler Kürtler ile işbirliği yapıyor? Erbil'deki Türkmenler Türkmen Cephesi'ni desteklemiyor. KDP onlara daha fazla fırsat sağladı. 19 bakanlıktan 1'ini onlara verdi ve bu önemli bir bakanlık. Kürt liderler Türkmenlere karşı ayrımcılık yapmıyor. Türkmen Cephesi sürekli Türkmenlere Kürtler size kötü muamele yapıyor diyor fakat Türkmenleri yani en azından Kürt bölgesindekiler, buna inanmıyor. Haklarını elde ettiklerine inanıyorlar. Kürtler Türkmenlere çok saygı gösteriyor. Ve sokaklarda, iki grup arasında hiçbir problem yok. Birbirleriyle evleniyorlar, hatta Türkmen bir bayanla evlenmek bir ayrıcalık olarak görülüyor. Kürtler arasında böyle bir gelenek var. Siyasi olarak, Kerkük eğer Irak'ın bir parçası olursa, Türkmenler Irak'ta üç numaralı azınlık olacaklar; Araplar, Kürtler ve ondan sonra Türkmenler gelecek. Ama eğer Kürt bölgesine bağlanırsa, Türkmenler Kürt bölgesinin ikinci ulusu olacak, yani Kürtler ve Türkmenler olmak üzere iki millet olarak yaşayacağız. Toplamda Kürtler ne kadar milletvekili çıkarır ve bu partilere ve vilayetlere göre nasıl dağılır? Kürt vilayetlerinde toplam 41 sandalye garanti durumda. 6 ya da 7 sandalye Musul'dan çıkar, 7 a da 8 Kerkük'ten çıkar ve 2 tane de Diyala'dan çıkar. KDP Duhok ve Erbil'de en büyük parti olarak çıkacak. Duhok'ta Goran ve KYP 1 sandalye ancak kazanır. Erbil'de KYP 4, Goran 2, KİB 1 ve KİG 1 milletvekili çıkarır. Süleymaniye'de KYP 5, KFP 2 ve KİB ile KİG toplamda 3 sandalye kazanır. Kalanını Goran alır. Yani Süleymaniye'de Goran kazanır. Kerkük'te KYP, Duhok'ta KDP çoğunlukla birinci olur. Erbil dengeyi koruyacaktır fakat KDP az bir farkla birinci parti olur. Seçim sonrası süreçe ilişkin olarak, Kürtlerin hükümet kurma çabalarındaki tutumu nasıl olur? Hükümete katılmak için herhangi bir önşartları olur mu ya da başbakanlık ve devlet başkanlığı hakkında herhangi bir şartları, çekinceleri olur mu? Talabani devlet başkanı olarak kalacak. Bunun nedeni Kürt olması değil. Bir siyasetçi olarak Kişiliği. Olayları dengede tutmasını iyi biliyor. Başbakan Şii olacak. Meclis sözcüsü de Sünni. Bu bölünme zaten yapıldı. Goran Talabani'yi destekler mi, bilemiyorum.Goran KYB ve KDP'nin destekledii herşeye karşı. Fakat ilginç şekilde, Kerkük konusunda Goran da Kürtlerin birleşmiş sesine katılıyor. Bakanlıkların sayısı oylara göre değişecek. Kürt bölgesindeki halk ABD'nin varlığı hakkında ne düşünüyor? Ve ABD çekildikten sonra, sizce Irak'ın durumu, güvenliği nasıl olacak? ABD Irak'ta demokrasiyi destekledi, halkı teşvik etti. Diktatörü devirdi ve Irak'ta demokrasi yaratılması için dolarlar harcadı. Iraklılara hükümeti nasıl paylaşacaklarını ve diğerlerinin fikirlerine nasıl saygı göstereceklerini öğretti. Bazılarını bunu takdir etmiyor, Irak'ta istikrarsızlık olmasını istiyorlar, fakat bunu gerçekten takdir etmemeliler. ABD Irak güçlerini eğitti ve ABD çekildikten sonra istikrarı ve güvenliği sağlayabilecek kadar güçlü olduklarını düşünüyorum. Bağdat 2 yıl öncesine göre kesinlikle daha güvenli bir yer haline geldi. Son olarak, Türkiye'nin Bölgesel Kürt Yönetimi'ne ilişkin politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Türkiye politikasını değiştirmeli mi? Örneğin, Türkiye Erbil'de konsolosluk açmaya karar verdi, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve Türk firmaların bölgenizdeki ekonomik aktiviteleri ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Türkiye için iki konu var. Biri Kürtler, diğeri PKK. Ben tamamen PKK'ya karşıyım. Kürtlerin çoğunluğu karşı zaten. PKK bizim toplumumuzun bir parçası değil. Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasında yanlış anlaşmalar vardı fakat şimdi azaldı. Türkiye Kürt Yönetimi'nin duruşunu anladı, yani kendisi için bir tehdit olmadığını anladı. Fakat Türkiye şunu anlamalı, hem politik hem ekonomik ilişkiler açısından sınırötesi operasyonlar düzenlemek ve sınırı bombalamak ikili ilişkilere hiçbir fayda sağlamaz. Kürtler laiktir fakat İran ve Suriye gibi ülkelerle çevrililer. Türkiye Batı ile iyi ilişkiler içinde ve Kürtler de İsrail'i saymazsak Ortadoğu'da Batı'ya en yakın duran gruplar. Türk Hükümeti Kürtlerden faydalanabilir. Kürtler kimse için sorun çıkarmaz, Araplar için, Türkler ve Yahudiler için, kimse için... Türkiye'nin açılımları konusunda, Kürt halkı bunu memnuniyetle karşılar ve Erbil'de konsolosluk açılırsa bunu takdir eder, bu hem yönetim hem de halk seviyesinde takdir görür. Bu zaten iki hükümetin de ortak çıkarı için fayda sağlar ama Kürtler için anlamı farklı. Kürtler için Erbil'de Türkiye konsolosluğu, Türkiye'nin onların realitesini anladığını, artık Kürtleri tehdit olarak görmediğini ifade eden bir değişim olur. Türk firmaların bölgemizdeki ekonomik aktivitelerine gelince, Türkler açıkçası yabancı yatırımların yüzde 70'ini oluşturuyor. Türk firmalar bölgenin inşasına, yapılanmasına, gelişmesine katkıda bulunuyor ve ikili ilişkilere de olumlu katkı yapıyorlar. Ayrıca çok önemli birşey; istihdam sağlıyorlar. Türkiye yatırım yaparken, halk ile muhatap olmak zorunda. Kürt halkını tehdit olarak görürse, onlarla iş yapamaz. *Bu röportaj ORSAM Uzman Yardımcısı Selen Tonkuş tarafından 5 Mart 2010'da Erbil'de gerçekleştirilmiştir. Röportaj yapılan Uzmanın kimliğini çalıştığı kurumun isteği üzerine açıklayamamaktayız.

Irak halkı 7 Mart'ta 325 sandalyeli parlamentoya gidecek milletvekillerini belirlemek için sandık başına gitti. 6200 milletvekili adayının bulunduğu genel seçimlerde Iraklılar oylarını 10 bin sandık merkezi (polling centres) ve 52 bin sandıkta (polling stations) saat 07.00 ile 17.00 arasında kullandı. Seçim sandıklarının çok olması ve her sandıkta yaklaşık 400 seçmenin oy kullanacak şekilde ayarlanmasının nedeni, seçim hilelerini mümkün olduğunca önlemek. 7 Mart seçimlerinde ülke genelinde bütün sandıkların açılmadan toplanması ve tek bir merkezde sayılması öngörülüyordu. Ancak, 7 Mart gecesi saat 21.00 civarlarında alınan bir kararla sandıkların bulundukları şehir merkezlerinde sayılması kararı alındı. Aslında, seçim 4 Mart'ta asker, polis, tutuklu, hasta ve doktorların oy kullanmasıyla ve 5, 6, 7 Mart'da 21 ülkede bulunan Iraklıların bulundukları ülkede oy kullanmasıyla başlamıştı. Türkiye'de de Ankara'da bir, İstanbul'da da üç seçim merkezi kuruldu ve yaklaşık 7 bin Iraklı seçmen oy kullandı. Irak genelinde oyların yüzde 70'inin sayıldığı iddia ediliyor. 18 vilayetin 9'unda Maliki önde. 3 vilayetin Kürt bölgesinde olduğu hesaba katılırsa 15 vilayetin 9'unda Başbakan Nuri El Maliki (Kanun Devleti Koalisyonu), 6'sında Allavi (El Irakiye) önde. Toplam oyların yüzde 40'nı Maliki'nin, yüzde 28'inin Allavi'nin ve Yüzde 17'sinin Şiilerin oluşturduğu Irak Ulusal İttifakı'nın aldığı iddia ediliyor. Böyle bir sonuç alınırsa El Irakiye ile Irak Ulusal İttifakı'nın önderliğinde bir koalisyon ortaya çıkabilir. Kerkük'te Kürt İttifakı birinci sırada. İkinci sırada El Irakiye ve üçüncü sırada Kanun Devleti Koalisyonu bulunuyor. Anbar vilayetinde oyların yüzde 79'unu alan Allavi kazandı. Maliki Bağdat'ın yaklaşık 3 milyon nüfusuyla en kalabalık Şii mahallesi olan Sadr City'de oyların yaklaşık yüzde 70'ini aldı. Böylece 68 sandalye çıkartacak olan Bağdat'ta Allavi'nin önünü kesti. Irak'ta Türkmenlere bakacak olursak, Kerkük'te Erşat Salihi 28 bin ve Selahaddin'de Ali Haşimi 12 bin oy alarak parlamentoya girmeyi garantilediler. Musul'dan İzzettin Devle ve Nebil Harbo başta olmak üzere Türkmenler en az 3 belki de 4 adayını parlamentoya sokacak gibi görünüyor. Musul'da bayan aday Müdriki Ahmet sürpriz yaptı ve parlamentoya girmesi bekleniyor. Bağdat'ta Nermin Müftü ve Kerkük'te Jale Neftçi'nin seçilmesi ise henüz riskli. Irak'ta şiddet 4 Mart'dan itibaren artmaya başlamıştı. Şiddetin artması da bekleniyordu. 6 Mart gecesi Kerkük'teki ABD tesislerine bütün gece havan topu ateşi oldu, yeşil bölgeye havan topu atıldı ve çatışmalar oldu. Ancak, seçim günü şiddet büyük ölçüde durdu. Irak'ta şiddet günlük yaşamın bir parçası olmuş ve ülke genelinde günlük yaklaşık 50-100 ölüm normal karşılanmaya başlamış. 7 Mart'ta Bağdat ve Kerkük'te sandığa giden halkın yüzünde tedirginlik yoktu. Tekerlekli sandalye ile yaşlılar, en güzel kıyafetleri giydirilmiş çocuklar ebeveyinleriyle sandıktalardı. Seçim günü araçların sokağa çıkması yasak olmasına rağmen saat 11.00'de yasak kaldırıldı. Tuzhurmatu'dan itibaren Kerkük'e kadar uzanan yerleşim yerlerinde Kürt gençler Goran ve Kürt bayraklarıyla seçim konvoylarına devam ediyorlardı. Zaten, Tuzhurmatu'dan itibaren evlerin çatılarından, sokak direklerine kadar asılan Kürt bayraklarıyla ve sokakları kaplayan bayraklı Kürt gençleriyle Kürt varlığı kendini gösteriyordu. Kürtlerin son birkaç gündür otobüslerle kuzeyden Kerkük'e Altunköprü üzerinden seçmen taşıdığı, seçmenlere Altunköprü girişinde kurulan standlarda nasıl oy kullanacaklarının gösterildiği iddiaları var. Nitekim, seçim günü bile kuzeyden Kerkük'e gelişlerin devam etmesi üzerine Kerkük'te bulunan Irak ordusuna bağlı 12. Tümen otobüsleri durdurarak şehre girmelerine izin vermedi. Kerkük Türkmenler için çok önemli bir şehir. Şehir olmaktan öte milli varlığın simgesi. Tuzhurmatu'dan itibaren Kerkük'e kadar bayraklarıyla, seçim afişleriyle Türkmen varlığı da görülüyor. Kürtler sadece Kürt varlığını ön plana çıkartırken Türkmenler Türkmen kimliklerini Irak'ın bütünlüğü içinde sunuyorlar. Türkmen bayrağının yanında mutlaka Irak bayrağı da bulunuyor. Türkmen adayların seçim afişlerinde mutlaka Irak bayrağı ve Irak haritası bulunuyor. Irak demokrasiyi sevmiş ve benimsemiş. Şiddetin varlığı demokrasi dışı seçenekleri kuvetlendirmiyor. Iraklılık bilinci, ülkenin birlik ve bütünlüğü, merkezin diktatörlüğe kaçmadan güçlenmesi fikri giderek artıyor. Ordu ve aydınlar arasında üzerinde ’Irak' yazan Irak coğrafyasını gösteren pirinç rozetlerin takılmasının moda olması da Iraklılık bilincinin yükseldiğinin en güzel kanıtı oluyor. Metnin Tamamı 08 MART 2010

Irak halkı 7 Mart'ta 325 sandalyeli parlamentoya gidecek milletvekillerini belirlemek için sandık başına gitti. Irak genelinde oyların yüzde 80'inin sayıldığı söyleniyor. İlk seçim sonuçlarının 11 Mart gecesi veya 12 Mart sabahı açıklanması bekleniyor. Irak genelinde seçimlere katılım oranı yüzde 62,3 olarak açıklandı. Katılım oranı Bağdat'ta yüzde 55, Musul'da yüzde 66, Kerkük'te yüzde 75 oldu. 18 vilayetin 9'unda Başbakan Nuri El Maliki (Kanun Devleti Koalisyonu) halen önde. Kanun Devleti Koalisyonu'nun 90-100, El Irakiye'nin 80-85, Şiilerin oluşturduğu Irak Ulusal İttifakı'nın 70, Kürdistan İttifakı'nın 60, İçişleri Bakanı Cevat Bolani liderliğindeki Irak'ın Birliği İttifakı'nın 10, Irak İslam Partisi'nin 10 sandalye alması bekleniyor. Bağdat'ın Şii Mahallesi Sadr City'de oyların yüzde 70'ini alan Maliki'nin aslında Eski Başbakan Dr. İbrahim Caferi sayesinde burada başarı kazandığı söyleniyor. Irak Ulusal İttifakı'nın başbakan adayı da olan Caferi'nin Milli İslah Akımı adlı partisi Irak Ulusal İttifakı içinde yer alıyor. Caferi başbakan iken Maliki de başbakan yardımcısıydı. Şii Arap ağırlıklı nüfusa sahip Güney vilayetlerinde bir vilayet dışında (Necef) Maliki önde. Kerbela'da Irak Ulusal İttifakı birinci. Allavi'nin (El Irakiye) güney vilayetlerini önemsememesi, seçim zamanında bile ziyaret etmemesi, Şii Arapların iktidarın siyasi ve ekonomik nimetlerini kaybetmek istememeleri güney vilayetlerinin oylarını Maliki'ye vermelerine yok açtı. Bağdat'ta oyların yüzde 25'ini Allavi, yüzde 23'ünü Maliki ve yüzde 17'sini Irak Ulusal İttifakı alıyor gibi görünüyor. Musul, Diyala ve Salahaddin'de El Irakiye oyların yüzde 70'ini almış durumda. Kürt Yerel Yönetimi'nde (Dohuk, Süleymaniye, Erbil) Kürdistan İttifakı (KDP ve KYB) oyların yüzde 30'unu, Goran ise yüzde 27'sini alıyor. Böylece, Goran için seçimler tam bir başarı, Talabani ve KYB için ise sonun başlangıcı oldu. Kürt yeni gençliğinin, aydınların ve fakir halkın desteğini alan Goran artık Kürt siyasi hareketinin yeni lideri olarak kendini göstermeye başladı. Kerkük'te Kürtler oyları sildi süpürdü. Kürt Yerel Yönetimi'nden Kerkük'e otobüslerle seçmen taşınmış ve yıllardır Kerkük'ün civarında yeni mahalleler oluşturularak kuzeyden Kürt köylüleri Kerkük'e yerleştirilmişti. Böylece, Kürtlerin ’Kerkük'ü Kürtleştirme ve seçim sandığından Kürtleri çıkarma' stratejisinin sonuçları 7 Mart seçimlerinde nihayet sandıkta kendini gösterdi. Kerkük başta olmak üzere kuzey vilayetlerini Kürt Yerel Yönetimi toprakları içine almayı ulusal hedef haline getiren ve bu yönde kuzey vilayetlerine sistemli olarak nüfus aktaran, Kürtler dışındaki etnisiteleri psikolojik, siyasi ve ekonomik baskı altına almaya çalışan Kürtler oldukça cesaretliler. Kürtlerin bu durumu Irak'ta milliyetçiliğin yükselmesine neden oluyor. Kürtlerin 2003 sonrası kazanımlarını bile uzun vadede tehlikeye sokuyor. Irak Türkmenleri için psikolojik ve siyasi merkez olan Kerkük'te Kürtlerin seçim başarısına rağmen Türkmenler de kazanan taraftalar. 2005 yerel seçimlerinde sadece 1 sandalye kazanan milletvekilleri Kerkük'te 2 Irak genelinde 7 veya 8 sandalye alacak gibi görünüyor. Üstelik yıllardır bıyıklı Türkmenlerin tekelinde olan Irak Türkmen siyaseti parlamentoya Türkmen kadınlarının da girecek olmasıyla birlikte erkek egemenliğinden kurtularak olumlu yönde değişecek gibi görünüyor. Nuri El Maliki ne pahasına olursa olsun başbakan olarak kalmaya kararlı görünüyor. Ordu, istihbarat ve bürokrasi artık Maliki'nin kontrolünde. Maliki'nin Tarık El Haşimi'ye cumhurbaşkanlığını teklif ettiği iddialar arasında. Görünene göre, Maliki (Kanun Devleti Koalisyonu) Şiilerin oluşturduğu Irak Ulusal İttifakı ile koalisyona gidebilir. Ancak, Irak Ulusal İttifakı içinde sadece Sadr Grubu olan El Ahrar'ı (Özgürler) koalisyona almayacak. Irak İslam Yüksek Konseyi başta olmak üzere İttifak'ın diğer ortaklarıyla koalisyona gidecek. Parlamentoda çoğunluğu sağlayamazsa Kürdistan İttifakı'nı da koalisyona dahil edecek. Sünni ağırlıklı El Irakiye ise koalisyonun dışında tutulacak. Olası bu durum Sünni Arapların büyük tepkisini çekecektir. Irak'ta şiddetin önümüzdeki yıllarda da sürmesine yol açabilecektir. Ancak Maliki, Sünni Arap kökenli Tarık El Haşimi'ye cumhurbaşkanlığını vererek, ordu ve istihbaratta Sünni Araplara yer vererek, Irak'ın birliğini savunarak, milliyetçiliği arttırarak, güvenliği sağlayarak Sünni Arapların tepkisini giderebileceğini düşünüyor. 09 MART 2010

Irak'ta 7 Mart 2010 Pazar günü gerçekleştirilen Parlamento seçimleri için Türkiye de dahil olmak üzere 16 ülkede sandık açıldı. Türkiye'de 5 Mart 2010 Cuma günü başlayıp 8 Mart 2010 Pazar gününe kadar süren oy verme işlemi için biri Ankara'da üçü de İstanbul'da olmak üzere dört seçim merkezi kuruldu. Ankara'da gerçekleşen seçimlerde toplam 34 sandık görevlisi ve çok sayıda gözlemci bulunmaktaydı. Seçimlere Ankara'da 1603 kişi katılırken, Türkiye genelinde yaklaşık olarak 6.100 kişi sandık başına gitti. Oy verme işleminde şehir dışından gelenlerle birlikte yoğunluk pazar günü yaşandı. 2005'e oranla kadınların seçime katılımının yükseldiği gözlendi. Bu seçimleri seslerini duyurabilmek, Türkmen varlığını ortaya koyabilmek ve özellikle “Kerkük'ü kurtarmak“ için bir yol olarak gören Türkmenler, Irak Türkmen Cephesi'nin organizasyonu altında Konya ve Kayseri başta olmak üzere İzmir'den, Afyon'dan, Antalya'dan, Samsun'dan, Tokat'tan ve daha Türkiye'nin birçok şehrinden Ankara'ya oy kullanmak için geldiler. Oy vermeye gelen çok sayıda seçmenle yaptığımız görüşmeler sonucunda, hepsinin tek arzusunun başta Kerkük sorununun adil bir çözüme kavuşması ve Türkmen haklarının verilmesi olduğunu gördük. Türkiye'de yapılan seçimlere tam olarak güvendiklerini fakat Irak'ta ki seçimlere, her ne kadar 2005 yılında yapılan seçimlere oranla daha “ciddi“ görünse de, güvenlerinin olmadığını ve seçim sonuçlarının sağlıklı olmayacağını düşündüklerini gözlemledik. 37 kişilik bir grupla Kayseri'den oy vermeye gelen Kerim Türkmen “ Hemen hemen Kayseri'deki tüm Türkmenlerin oy kullanmaya geldiğini ve yeni kurulacak olan parlamentodan öncelikle Türkmen haklarının verilmesini istediklerini“ söyledi. Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Konya Şubesi Başkanı Dr. Aydın Beyatlı “Konya'dan 80 kişilik bir grupla geldiklerini, Irak'ın artık kin, nefret ve terörle anılmasını istemediklerini“ belirtti. “ Irak üzerinde 7 senedir birçok oyunun oynandığını, bu seferki seçimlere ise sadece belirli grupların oyunlarının değil resmi kurumların oyunlarının da gölge düşürdüğünü, Irak'ın kalkınmasının ancak ve ancak etnik ve mezhepsel ayrılıkların ortadan kaldırılıp tüm grupların birlikte hareket etmesiyle sağlanacağını“ söyledi. Kerkük'ün bir Türk şehri olduğunun altını çizen Beyatlı, yeni kurulacak parlamentonun ilk ve en mühim işinin Kerkük sorununu çözmek olduğunu ve bir referanduma gidilmesi takdirinde “Kerkük halkı“ kavramının 1957 yılında yapılan sayımlar baz alınarak doldurulması gerektiğini, ancak o sayımdaki insanların Kerkük halkı olarak karar mercisi sayılabileceğini sözlerine ekledi. 1957 yılında yapılan sayıma göre, Kerkük'teki Türkmen nüfusu 94.985, Kürt nüfusu ise 16.240 kişidir. Yani Türkmenlerin nüfus oranı yüzde 80, Kürtlerin nüfus oranı ise yüzde 15'dir. Diğer yüzde 5'lik grup ise Ermeniler, Asuriler ve Araplardan oluşmaktadır. 1959'daki Kerkük katliamı bölgeden büyük bir Türkmen göçü yaşanmasına neden olmuş ayrıca önceden Kerkük'e bağlı ilçelerden Tuzhurmatu ve Kifri ile bazı nahiyeler de başka illere bağlanmıştır. Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi Sadun Köprülü; En büyük sıkıntıyı Türkmenlere ulaşmakta yaşadıklarını söyleyerek Türkiye'de yaşayan Türkmenlerin yüzde 50'sinden fazlasının sandık başına gittiğini vurguladı. “Ben ITC'nin Kerkük'ten 2, Musul'dan 3, Bağdat'tan, Selahattin'den ve Erbil'den birer olmak üzere 8 milletvekili çıkarmasını bekliyorum“. Diğer listelerden seçimlere katılan Türkmen adaylarında ITC ile işbirliği yaparak parlamentoda Türkmenlerin 13-14 milletvekili ile temsil edeceğini ve bu sayede seslerinin daha gür çıkacağını sözlerine ekledi. Ankara'da sakin bir ortamda geçen seçimlerde iki sorun göze çarptı. Biri bilgilendirme amacı ile dağıtılan broşürlerde Arapça, Kürtçe ve Süryanice yazması, Türkçeye yer verilmemesi, diğeri ise oy vermek için kimliklerin yanı sıra ikinci bir belge daha istenmesi. Aralarında şehir dışından gelen Türkmenlerin de bulunduğu birçok seçmen sadece kimlikleri olduğu için oy kullanamadı. Irak'ın çeşitli bölgelerinde 38 kişinin öldüğü ve 110 kişinin yaralandığı haberlerinin gölgesinde gerçekleşen seçimlerin ne kadar demokratik, ne kadar şeffaf ve ne kadar güvenli olduğu; yeni kurulacak olan parlamentonun başta Kerkük olmak üzere, altyapı, güvenlik ve işsizlik gibi temel sorunlara ne kadar çözüm bulabileceği, Türkmenlerin büyük bir ümitle bekledikleri değişimi ve istedikleri haklarının ne kadar karşılanacağı gibi “sorular“ resmi sonuçlar açıklanana kadar “sorun“ olmaktan öteye geçemeyecekler.

2003 yılında başlayan şiddetli mezhep çatışmaları ve ABD güçlerine yönelik eylemler nedeniyle Irak'ta güvenliğin en zayıf olduğu vilayetlerin başında gelen Diyala, 7 Mart 2010'daki parlamento seçimlerini onlarca bombalama eylemiyle karşıladı. Seçim haftası yaşanan bombalı saldırıların yoğunluğu nedeniyle Diyala, Irak seçimlerinin en olaylı bölgesiydi. ORSAM'dan Türkiye'yi temsilen uluslararası gözlemci sıfatıyla katıldığımız seçimlerde, Diyala'daki “sıcak“ tabloyu yerinde gözlemleme fırsatı bulduk. Diyala'daki “sıcak tablo“nun arka planını kuşkusuz, bu vilayetin geneline yayılan etnik ve mezhepsel mücadeleler oluşturuyor. Etnik tansiyonun nedeni büyük ölçüde, Bölgesel Kürt Yönetimi'nin (BKY) taleplerinden kaynaklanıyor. Şu an Kifri'nin tamamı, Hanekin'in ise orta ve kuzeyi fiilen BKY'nin daha doğrusu Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) kontrolünde bulunuyor. 2003 yılındaki ABD işgalinin ilk zamanlarında Kürt yönetimi peşmerge birliklerini Hanekin'e kaydırarak buralarda büyük ölçüde hâkimiyet sağlamıştı. BKY halen resmi idari sınırlarının dışında olan Kifri ve Hanekin'i, aynı oldu-bittiyle kontrolüne aldığı diğer bazı yerleşim yerleriyle birlikte “ihtilaflı bölge“ olarak adlandırmıştı. Kürt yönetimi fiili durumun Bağdat nezdinde resmiyet kazanması için çaba harcarken, bu iki bölgedeki Türkmenler ve Sünni/Şii Araplar itirazlarını duyurmaya çalışıyor. Kürtlerin çabaları, Diyala'nın parçalanması anlamına geldiği için Kifri ve Hanekin'in güneyindeki ilçelerde çoğunluğu oluşturan Sünni Araplardan sert tepki görüyor. Öte yandan, Kürtlerin buradaki fiili hâkimiyetini kabul etmeyeceğini Başbakan Maliki de, Irak ordusuyla bölgedeki Kürt Peşmerge birliklerini rahatsız ederek açık biçimde göstermişti. ORSAM Uzmanı Serhat Erkmen tarafından hazırlanan “Unutulmuş Türkmen Diyarı: Diyala“ [1] başlıklı raporda anlatıldığı üzere, “Diyala vilayeti Kürt bölgesi içinde coğrafi denge kurulabilmesi açısından da önemli. Erbil, Duhok ve Süleymaniye vilayetlerine ek olarak Kürtlerin Hanekin'i merkez olarak alacak belki de Tuzhurmatu'ya kadar uzanacak bir bölgede yeni bir vilayet kurması hem Iraklı Kürtlerin etki sahasını genişletebilecek hem de bu bölgede güçlü olan ancak son dönemde KDP'ye karşı güç kaybeden KYB'nin en azından vilayet sayısı bağlamında KDP'yi dengelemesini sağlayabilecek. Ek olarak Hanekin ilçesindeki petrol bu bölgeyi önemli kılıyor.“ Mezhepsel tansiyonun nedeni ülkedeki iktidar paylaşımı kadar buradaki nüfusun coğrafi dağılımından da kaynaklanıyor. Diyala nüfusunun çoğunluğunu Sünni Araplar oluşturuyor. Ancak Kifri ve Hanekin dışındaki dört ilçede karmaşık bir mezhepsel dağılım söz konusu. Halis ile Beledruz'da ilçe merkezlerinde Şii Arapların ve merkezlerin çevrelerinde Sünni Arapların; Bakuba'da ve Muktadiye'de ise Sünni Arapların ve Şii Arapların büyük ölçüde iç içe olduğu karmaşık bir yerleşim dokusu var. Sünnilerin ağırlıkta olduğu demografik kompozisyon vilayet yönetimine ancak Aralık 2009'daki mahalli seçimlerde yansıyabildi. Sünni gruplar daha önce protesto ettikleri seçimlerin aksine son vilayet konseyi seçimlerine aktif katılım gösterdi. Şii grupların ve Kürtlerin gerektiğinden fazla söz sahibi oldukları vilayet konseyi renk değiştirdi. Sandalyelerin üçte ikiye yakını ve valilik makamı Tavafuk ve Irak Ulusal Projesi'nin başını çektiği Sünni gruplara geçti. Buna karşılık Diyala'daki yargı sistemi ile güvenlik güçlerinin dokusu tam tersi bir durum arz etmeye devam etti. Vilayetteki hakimlerin tamamını halen Şiiler (cezaevlerindeki mahkumların büyük bölümünü ise Sünniler) oluşturuyor. Diyala'daki güvenlik bürokrasisi elitini oluşturan Harekât Komutanlığı'nın başındaki Tarık Abdül Vahab Jasım Mahdi el Azavi, Irak ordusu 5. Tümen Komutanı Halid Cevad Kazım Muhsin el Rubai, Emniyet Müdürü Abdül Hüsiyen Ali Damuk Salman el Şammari, Vilayet Müşterek Kontrol Merkezi Müdürü Muhammed Kathem Hadi ile Ağır Suçlar Birimi Komutanı Kasım Hamadi Suheyl gibi isimlerin de yine tamamı Şii. Diyala nüfusunun mezhepsel yapısı ile Sünniler ile Şiilerin siyasal süreçlerde ters kutuplarda yer almış olması, El Kaide'nin uzun süre bölgede etkin olmasını hazırlayan nedenlerin başında geldi. Örgüt bugün eski gücünde olmasa da Diyala'daki varlığını etkin biçimde sürdürüyor. Diğer taraftan Diyala'daki saldırıların önemli bir bölümü uzun süre Amerikan güçlerini hedef aldı. Öyle ki Diyala, ABD güçleri için en fazla kayıp verilen yerler arasındaydı. Bu nedenle Amerikan birlikleri bölgede çok hassas bir hareket tarzına sahip. Diğer taraftan Amerikalı komutanlar halen, saldırılar için bölgeye büyük miktarlarda silah ve patlayıcı gönderdiğini öne sürdükleri İran'ı suçlamaya devam ediyor. Kimilerine göre İran, ABD'nin Diyala'da (biri sınıra sıfır noktada olan) 4 üsle varlık göstermesinden rahatsız ve şiddet eylemlerini destekleyerek ABD güçlerini burada pasif kalmaya zorluyor. 4 Mart'taki Özel Oylama Sürecindeki Gözlemler Diyala'daki seçim gözlemlerimiz sırasında Bakuba-Halıs sınırında konuşlu olan Amerikalılara ait Warhorse İleri Operasyonlar Üssü'nde kaldık. Seçim gözlemciliğini iki ayrı fasılda yaptık. İlk gözlemciliğimiz Irak güvenlik güçleri, hastalar ve mahkumlar gibi özel durumu olan kimselerin (Special Needs) diğer vatandaşlardan 3 gün önce oy kullanacağı merkezlerin ziyaret edilmesiydi. Bu amaçla 4 Mart Perşembe günü ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği'ndeki bazı diplomatlar, Diyala'daki ABD Vilayet Yeniden İnşa Ekibi (Public Reconstruction Team) ve Amerikan özel güvenlik birimlerinin de içinde olduğu bir heyetle üç seçim merkezinde çalışmalarda bulunduk. Bunların ikisi Bakuba'daki Musa bin Nasır Okulu ile Sareya Okulu, diğeri de Halıs'taki El Samoa Okulu idi. Muktadiye'deki iki seçim merkezinde yapacağımız çalışma ise güvenlik ekiplerinin isteği nedeniyle iptal edildi. 4 Mart'taki ilk gözlemlerimizde oylamaya ilişkin ciddi bir usulsüzlük dikkatimiz çekmedi. Nitekim oylamayı izleyen bazı parti temsilcileri, herhangi bir sorun yaşanmadığını ve süreçten memnun olduklarını teyit ettiler. Buna karşılık organizasyonla ilgili olarak birtakım küçük düzensizlikler yaşandığı ortadaydı. Bunların başında, oyunu kullanmak isteyen ve çoğu güney vilayetlerinden olan güvenlik güçlerinin isimlerini seçmen listelerinde bulma güçlüğü geliyordu. Ayrıca, oylama saatinin başlamasının üzerinden bir saat geçmiş olmasına rağmen, henüz seçmenlerin ve parti temsilcilerinin gelmemesi gerekçe gösterilerek çoğu sandığın kapağı plastik kelepçelerle bağlanmamıştı. En fazla dikkatimizi çeken hususlardan biri de, oy sandıklarının bulunduğu istasyonlarda (odalarda) çok az sayıda parti temsilcisinin bulunmasıydı. Bunun nedeni, Sünni nüfusun çoğunlukta olduğu Diyala'da oyunu vermeye gelen güvenlik güçlerinin tamamına yakınının Şii olması ve oylarının dağılımının önceden büyük ölçüde tahmin edilebilir olmasında aranabilir. Nitekim merakımız nedeniyle, oylama başlamadan hemen önce okulun avlusunda sıraya geçen güvenlik güçlerinden doğum yerlerinin belirtilmesi istendiğinde 10'a yakın askerin tamamı Basra, Divaniye, Necef ve Kerbela gibi Şii vilayetlerinden olduğunu ifade etti. 4 Mart'taki oylama sırasında not ettiğimiz şeylerden biri de, bazı seçim merkezlerinin çok yakınında yer alan seçim kampanyası materyallerinin kaldırılmamış olmasıydı. 7 Mart'ta Tıkanan Oylama Süreci: 3 Saat İçinde 23 Patlama 7 Mart Pazar günü sıradan Iraklı seçmenlerin oy kullanacağı seçimler için, 7 seçim merkezinde gözlem yapmayı planlamıştık. Bu amaçla 6 Mart'ta Diyala'da Muktadiye ilçesindeki Normandi Amerikan Üssü'ne, buradan da Hanekin ilçesindeki Cobra Üssü'ne geçtik. Ancak 7 Mart sabahı Irak güvenlik güçlerinin nezaretinde konvoyumuzla üsten ayrıldıktan 5 dakika sonra planlarımızda değişiklik yapılması gerekti. Celevre'de Sünnilerin yoğun olduğu bir yerleşim biriminde Halit Bin Velid Okulu'na gitmek üzere ilerlerken konvoyun önünde şüpheli bir araç fark edildi. Aracın patlayıcı yüklü olduğunun tespit edilmesi üzerine Celevre programımız tamamen iptal edildi. Konvoyumuz güzergâhını Hanekin ilçesinin As Sadiye kasabasına çevirdi. İşte tam bu sırada Celevre ve As Sadiye'de bombaların patlamaya başladığı haberi geldi. As Sadiye'de saat 08.30 sularında ulaştığımız El Karma Okulu'nda bombaların seçmen psikolojisini derinden etkilediğini görmek mümkündü. Oyunu kullanmak üzere gelen seçmen sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Seçim istasyonlarındaki parti temsilcileri, bombalama eylemlerinin seçmenleri eve kapanmaya mecbur bıraktığını belirtiyordu. Nitekim bu ifadeleri, biz henüz okulda bulunduğumuz sırada ardı ardına gelen patlamaların gürültüleri ile teyit ediliyordu. O sırada gelen bilgiye göre, gürültüsünü duyduğumuz patlamalardan biri, bizi bekleyen zırhlı araçlarımızın 100 metre yakınında olmuştu. Neticede bu seçim merkezinde yaptığımız gözlemlerde herhangi bir usulsüzlükle karşılaşmamış olsak da, seçmenlerin merkeze gelememesi büyük bir sorundu. Güvenlik sorunun ne denli büyük olduğu, bu okuldan ayrıldıktan 5 dakika sonra, birkaç sokak ileride konvoyumuzun durmak zorunda kalması ile kesinlik kazandı. Durma nedenimiz, konvoyumuzun önünde patlayıcı yüklü yeni bir aracın tespit edilmesiydi. Lakin tek sorunumuz bu değildi. Güvenlik ekibimize kasabanın her yerinde sık aralıklarla çeşitli patlamalar olduğu haberi ulaşmıştı ve bu nedenle 1 saat kadar bulunduğumuz noktadan hareket edemedik. Tehlikenin kısmen geçtiği haberi ulaşıp As Sadiye'den saat 11.00 sularında çıkmak üzereyken ulaşan yeni bilgi, Diyala'da tablonun ne denli “sıcak“ olduğunu gözler önüne seriyordu. Buna göre, yalnızca As Sadiye'de 08.00-11.00 arasında yani 3 saatte yaşanan patlama sayısı 23 idi. As Sadiye'deki güvenlik krizinin tersine, bu kasabaya sınır olan Muktadiye ilçesinde tek bir patlama dahi olmamasını şaşkınlıkla karşıladık. Muktadiye'de ikisi ilçe merkezinde biri Büyük Barvana kasabasında yaptığımız gözlemde, katılımın çok daha yüksek olduğuna şahit olduk. Güvenliğin iyi olduğu yerlerde özellikle kadınların ilgisinin yüksek olması dikkat çekiyordu. Diyala'daki seçim gözlemlerinde dikkat çeken diğer detayları ve yaşanan olayların bize düşündürttüğü bazı hususları şöyle sıralayabiliriz: - Kürtlerin güçlü olduğu Hanekin'deki sandıklarda, Noşirvan Mustafa liderliğindeki Goran partisinin herhangi bir temsilcisine rastlayamadık. Sokaklarda da bu partinin tek bir seçim kampanyası materyalini görmek mümkün değildi. Amerikalı bir askeri yetkili, Hanekin'in en güçlü partisinin KYB olduğunu ve peşmerge komutanı Molla Bahtiyar'ın burada ciddi bir hâkimiyet kurduğu belirtiyordu. -Seçim merkezlerindeki parti temsilcilerinin dağılımına bakıldığında, Başbakan Maliki'nin seçim koalisyonunda oldukça az sayıda kimse olması dikkat çekiciydi. Seçimlerden hemen sonra gelen Maliki'nin yüksek bir oy oranını yakaladığı haberi ile bu durum bir tezat teşkil ediyordu. - Bir çıkarsama yapmak gerekirse, Diyala'nın bazı yerlerinde bombalama eylemlerinde sandıklara gidemeyen veya gitmesi engellenen kesimlerin Sünni Araplar ve korumasız durumdaki Türkmenler olması, bu durumdan istifade edecek faillerin tahmin edilmesini kolaylaştırmaktadır. - Dikkat edilmesi gereken bir husus da, uluslararası seçim gözlemciliğinin tesadüfen ya da bilinçli olarak belirlenmiş çok az sayıdaki noktada çok sınırlı bir zaman kesitinde, oylamanın ancak belirli bir safhasını izlemeyi kapsadığıdır. Irak'ta 18 milyon 900 bin kayıtlı seçmen için 9 bin seçim istasyonu kurulduğu göz önüne alınırsa, bir gün içinde 5-15 istasyon gezebilen seçim gözlemcilerinin bildireceği kanaatler, seçmenlerin içinde bulundukları sıkıntıları ya da olumlu şartları kesin biçimde teyit etmek ya da genellemelere ulaşmak için yeterli değildir. Dolayısıyla bizler, yukarıda anlattıklarımızın Irak'taki ya da Diyala'daki seçim sürecinin tümünü temsil etmekten uzak olabileceği ihtimalini yabana atmamaktayız. [1] Unutulmuş Türkmen Diyarı: Diyala, Rapor No 7, Ankara, ORSAM, s.6-7, Kasım 2009.

Irak'ta 7 Mart 2010'da yapılan seçimlere Türkiye'den gözlemci olarak gidecek olan listeler açıklandığında ismimin karşısında Musul'u görünce bir yandan sevinirken diğer yandan üzülmüştüm. Kerkük'e gitmeyi umarken Musul'un çıkması sürpriz olmuştu. Ancak Musul'u da görecek olmak benim için ayrı bir heyecan olmuştu. Türkiye'den Erbil'e uçtuktan sonra, bizi karayoluyla Musul'a götürecek araçların ve Musul Başkonsolosluğu çalışanlarının Erbil Havaalanı'na girerek, Türk Bayraklı jiplerle çok samimi ve sıcak bir şekilde bizi karşılamaları, güneşin yaktığı yüreğimize su serpmişti. Türk Güvenlik Güçlerine bağlı Özel Harekatçıların korumasında Türk Bayraklı araçlarla birlikte, oluşturduğumuz konvoyla önce Erbil gözlem ekibinin işlemleri halledildikten sonra, Musul'a doğru yol aldık. Erbil'de işlerin biraz uzaması ve karanlığın çökmesi biraz tedirginlik yaratsa da, önümüzdeki ve arkamızdaki Türk Bayraklı araçlar güvende olduğumuzu hissettiriyordu. Erbil'den itibaren bize eşlik eden Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetime bağlı güvenlik güçleri, Musul'a girdiğimiz sırada bizi Irak güvenlik güçlerinin korumasına devretti. Bu durum Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetim ve Irak hükümeti ile Arap-Kürt gerginliğinin ilk yansıması olarak göze çarptı. Erbil plakalı araçlarla Musul'da dolaşmak tehlikeli olmakla birlikte, Türk güvenlik güçlerine ait Cobra tipi zırhlı araçlar da konvoyumuza eklenerek, güvenlik bir üst seviyeye daha çıkarıldı. Musul-Erbil arasındaki kontrol noktaları arasındaki ABD'lilerin de bulunduğu tek kontrol noktasındaki güvenlik düzeyi ve intizam diğerlerinden oldukça yüksekti. Musul'un içlerine doğru ilerlediğimizde, şehrin ihtişamına rağmen perişan hali üzücüydü. Saddam'ın sarayının yanında bulunan ve kalacağımız otel olan “Ninevah Hotel“e ulaştığımızda, Saddam Hüseyin'in diktatörlüğü bir kez daha kanıtlandı. Saddam rejimi döneminde, Saddam Hüseyin'in oteli olarak bilinen ve Dicle'nin en güzel kıyısına yapılmış otelin Dicle'ye bakan ve sarayı gören odaların hiçbirine müşteri alınmadığını öğrendik. Aslında otel oldukça modern bir mimariyle yapılmış. Ancak savaş şartları verilen hizmetin kalitesini düşürmüş. Zira asfaltta oynadığınız izlemini verse de otelde bowling salonu bile mevcut. Ayrıca 2009'da bir şampiyona bile yapılmış. İlk iki gün güvenlik gerekçesiyle dışarı çıkamıyoruz. Musul, Saddam Hüseyin'in en sevdiği illerden biri olarak biliniyor. Irak'ın en büyük ikinci vilayeti olan Musul, cansız topraklara hayat veren ve şehri ikiye bölerek, Şattül Arap'ta Fırat'la buluşan ve Basra Körfezine dökülen Dicle Nehri'nin bütün parlaklığıyla güneşi selamladığı, her nefeste tarihin, eski uygarlıkların, savaşın, silah seslerinin, Saddam Hüseyin'in şehirde bıraktığı izlerin yanı sıra, dikenli tellerle kaplı sokak ve caddelerdeki gerginliğin, askeri ve polis araçlarının sirenlerinin, hiç dinmeyen insansız istihbarat uçağı olan Heronların sesinin, her köşe başındaki kontrol noktaları ve bunun olağan üstü savaş haliyle bütünleştiği bir vilayet. Çok sayıda etnik ve dini unsurun bir arada yaşadığı ya da yaşamaya çalıştığı vilayet, Sünni Arap ağırlıklı bir nüfusa sahip. Türkmenler ve Kürtler de oldukça fazlalar. Ayrıca Musul'da, Yezidiler ve Hıristiyanlar da yaşıyor. Şehirdeki seçim afişlerinde her siyasi grubun simgesini görmek mümkün. Irak'taki çeşitliliği gösterir bir tablo. Bu doku rekabeti de beraberinde getiriyor. Zaten şehrin içi dolaşıldığında zarar görmeyen veya kurşun deliği olmayan bina sayısı oldukça az. Özellikle kenar mahallelerdeki çatışma izleri inanılmaz boyutlarda. Kısa zamana kadar El-Kaide'nin oldukça aktif olduğu şehirde, halen bu örgütün varlığından korkuluyor. Seçim günü sabahın erken saatlerinde patlayan bombalar ve havan topları bunun bir kanıtı olarak gösteriliyor. Zira El-Kaide seçime gidecek Iraklıları ölümle tehdit etmişti. Ancak insanların bu duruma alıştığı gözlemleniyor. Seçim sabahı 10 kişilik gözlem ekibi, iki takım halinde yola çıkıyoruz. Takımlardan biri Musul şehrinin içlerine giderken, bizim bulunduğumuz ekip daha çok dış mahalle ve köylere gidiyor. Gidilen yerler arasında Şirinhan, Karakoyun, Reşidiye gibi Türkmen bölgeleri bulunurken, Arapların hakim olduğu Hay El-Arabi ve karma bir nüfusa sahip Nebi Yunus semti de var. Özellikle Nebi Yunus, Musul'daki çatışmaların en yoğun yaşandığı yerlerden biri. Çatışma izleri ve patlamaların yıkıntıları çok net gözlemlenebiliyor. Hemen hemen her sokak ve cadde başında bir barikat görmek mümkün. Bu Musul'un bir gerçeği. Bu durumu diğer yerlerde de görmek mümkün. Nebi Yunus'ta konuştuğumuz insanlar çok sayıda Türkmen içermekle birlikte Nebi Yunus'ta yaşayan sakinlerin şiddet nedeniyle köylere kaçtığını söylüyor. Zaten öğlene kadar verilen oylar hesaba alındığında en düşük katılımın bu semtte olduğu görülüyor. Nebi Yunus, isminden de anlaşılacağı gibi Yunus Peygamberin mezarının bulunduğu iddia edilen ve adına bir caminin bulunduğu kutsal bir mekan olarak biliniyor. Ancak bu kutsallık kimsenin umurunda değil. Zira ölünen ve öldürülen bir mekan halini almış, barut kokusunun kanalizasyon kokusuyla karıştığı bir yer. Alt yapı eksikliği çok açık bir şekilde kendini belli ediyor. Çöpler etrafa saçılmış, sokaklarda kirli sular hastalığa davetiye çıkarıyor. Çocuklar bu ortamda büyüyor, yine de gözlerindeki umut ışığını görebiliyorsunuz. Verdiğiniz şeker bile onları çok mutlu ediyor. Ayrıca Türkiye'ye karşı yoğun bir ilgi de söz konusu. Türk bayraklı araçlarımız gören bazı çocukların “kurt“ işareti yapmaları ve Türk yetkililerden Türk bayrağı istemeleri dikkatimizden kaçmıyor. Hay El-Arabi'ye gittiğimizde, sabahın erken saatlerinde bir mayın ve iki havan topu patladığını öğreniyoruz. Yine de halkın sokaklarda dolaştığı görünüyor. Bu semt Arapların ağırlıkta yaşadığı bir yer. Çok az sayıda Türkmen ve Kürt de yaşıyor. Bu semt bir zamanlar El-Kaide'nin yoğun olarak bulunduğu bir yer ve halen korku devam ediyor. Hay El-Arabi'de yaşayan bir sakin, El-Kaide için “bunların kim olduğu, ne zaman nerede karşınıza çıkabileceğini bilemezsiniz. Hayalet gibiler“, diyerek El-Kaide korkusunun halen semte hakim olduğunu gösteriyor. Ancak Nebi Yunus gibi asfalt cadde ve sokakları ve dükkanlarıyla şehirli bir hava hakim. Diğer taraftan Türkmen yerleşimleri olan Reşidiye, Şirinhan ve Karakoyun daha az gelişmiş yapısıyla dikkat çekiyor. Özellikle Şirinhan ve Karakoyun perişanlık türküsü söylüyor. Asfalt hiçbir yolun olmadığı bu iki köyde alt yapı yok. Evler harap halde. Ancak insanları sıcaklığı bu iki köyü ısıtıyor. Türkmen bir genç yanımıza gelerek burası sizin köyünüz, hangi kapıya giderseniz sizindir deyip, bizi öğlen yemeğine davet ediyor. Ancak görevli olmamız asabiyle kalamıyoruz. Bu iki köyde okullarda açılan seçim merkezlerine gittiğimizde, okullardaki durumun çok kötü olduğunu görüyoruz. Okul binaları yıkık dökük. Alet ve okul gereçleri yok denecek kadar az. İnsanın aklına buralarda eğitim alan bir çocuğun nasıl başarılı olmasının mümkün olamayacağını söylüyor. Artık bazı gençler bu sefillikten bıkmış durumda. Sandık başındaki bir Türkmen gencinin “ağabey burada ne işiniz var, gidin güzel Türkiye'nize buraya gelinir mi hiç“ diye çıkışması, içimizi burkuyor. Reşidiye ise Anadolu'daki bir ilçeyi anımsatıyor. Yine sabah saatlerinde burada patlayan bombalar, halkın tedirgin etmiş. Yine de Reşidiye'deki Türkmenlerin seçime katılım gösterdikleri görünüyor. Ancak burada Türkmenlerin seçimle ilgili çok sorunla karşılaştığını görüyoruz. Özellikle Telafer'de yaşananlardan sonra buraya göçmüş Türkmenler isimlerini bulamamak ve oy kullanamamaktan şikayetçi. Bir de sandıklar çok uzağa kurulduğundan ve arabayla sokağa çıkma yasağı olduğu için, insanlar uzun mesafe yürümek zorunda kalmış. Bu da bazılarının sandığa gitmesini engelliyor. Reşidiye'de konuştuğumuz bir Türkmen çift 6 km yürüdüklerini ifade ederek, bir buçuk saatte ulaşabildiklerini söylüyor. Yine de Türkmen bölgelerindeki katılımın yüzde 60'ın üzerinde olduğu görülüyor. Türkmenler adına bu sevindirici. Musul'daki olağanüstü savaş ortamının kısa vadede sona ermesi zor gözüküyor. Yerleşmiş bir yapı hakim. İnsanlar artık uzayan kontrol noktalarına bile itiraz etmeden hayatlarını idame ettirmeye çalışıyor. Aslında Musul geniş düzlükleri, sulak arazisi ve verimli topraklarıyla, Irak'ı hatta Ortadoğu'yu besleyebilecek bir yapıda, ancak en büyük sorun güvensizlik. Eğer güvenlik sorunu çözülürse, Musul dünyanın en tehlikeli yeri değil, en yaşanılan yerlerinden bir haline gelebilir. 12 MART 2010

Irak'ta gerçekleşen 7 Mart parlamento seçimleri için 1 Mart - 10 Mart tarihleri arasında Uluslararası Gözlemci olarak Irak'ın Erbil şehrindeydim. İlk defa Irak'ta bulunmanın verdiği heyecanın yanı sıra güvenlik açısından birçok riskin bulunduğu bir ülkeye gidiyor olmak farklı bir heyecan veriyordu. Seçim öncesi ve sonrası toplamda 10 günlük süreyi Bölgesel Kürt Yönetimi'ne bağlı Erbil'de geçirdiğimiz için, derinlemesine gözlem yapma imkanımız oldu. Erbil'de, ABD'nin Regional Reconstruction Team (RRT)'in kendilerine tahsis ettiği bir Hıristiyan mahallesinde kaldık. Benimle beraber biri Süleymaniye'de, diğeri de Duhok'ta görevlendirilen Ankara'dan iki Türk seçim gözlemcisi daha bu mahallede kaldı. Bağdat'ta, Erbil'e birlikte gideceğimiz ABDli ekiplerle buluşmanın ardından ABD'nin Bağdat'taki askeri havaalanından Musul aktarmalı olarak Erbil havaalanına, oradan da RRT'nin araçları ile kalacağımız mahalleye ulaştık. Seçim gözlemlerini de, ABDli ekip ile birlikte gerçekleştirdik. Bizler seçimlerin kurallara uygunluğunu gözlemlemek üzere görevlendirilmiştik fakat ben uluslararası seçim gözlemcisi olarak yaptığım gözlemlerin yanında, Erbil'de bir "Türk gözlemci" olarak ayrı izlenimler edindim. 7 Mart'taki genel seçimlerin dışında, bir de 4 Mart'ta "Special Needs Day" denilen ve polislerin, asayişin, peşmergenin, hastaların ve hastane çalışanlarının oy kullandığı ayrı bir seçim günü daha oldu. Bugünde de gözlemci olarak görev yapma şansına sahip oldum. Bizim Erbil'e ulaştığımız tarih olan 1 Mart'ın öncesi ortamı burada tanıştığımız Süleymaniye'li fakat Erbil'de ikamet eden ve ABD'nin Bölgesel Yeniden Yapılandırma Takımı'nda çalışan ve oldukça liberal görüşlü bir Kürt politika uzmanından dinleme imkanımız oldu. Kendi ifadesine göre, propaganda sürecinin başladığı 12 Şubat gece yarısı Erbil'de tüm partiler ve adayları posterlerini duvarlara yapıştırmaya ve çeşitli yerlere asmaya başlamış. Hemen hemen her parti araçları ile şehirde bayraklarını sallayarak kornalar eşliğinde tur atmış ve seçim kampanyaları adeta bir kutlama gibi başlamış. Benim burada kaldığım süre boyunca da, kampanyaların yasaklandığı seçim öncesi güne kadar, her gece kornalar duyuldu. Aynı anda polis sirenleri ve ambulans seslerinin de duyulması, kaldığımız mahallenin dışına çıkamayan ve neler olup bittiğini anlayamayan bizler için geçici bir endişe sebebi oldu fakat hiçbir olay çıkmadığı haberleri ile rahatladık. Erbil'de kampanya sürecinin Irak'ın geri kalanından farklı olduğu da bize söylenenler arasındaydı. Diğer yerleri görme şansımız olmadı ama gerçekten şehrin genelinde, geceleri dolaşan konvoylar hariç, bir sükunet hakimdi. Örneğin, Süleymaniye'deki gibi Goran (Değişim hareketi) ve Kürdistan Listesi taraftarları arasında silahlı çatışmalara Erbil'de şahit olmadık. Irak Yüksek Seçim Komisyonu'nun (IHEC) da Erbil'in seçimlerde şiddetin en az yaşandığı şehir olduğuna ilişkin bir açıklamasını okudum. Erbil'de seçimlerde 4 liste rekabet ediyordu. Kürdistan Listesi ve Goran dışında, seçimlere bu kez ayrı ayrı katılmayı tercih eden Kürdistan İslami Birliği (KİB) ve Kürdistan İslami Grubu (KİG) vardı. Genel olarak tüm listeler bölgeleri için "reform ve daha iyi hizmet" etrafında birleşiyordu fakat ayrı ayrı listelerin seçim propagandalarından kısaca söz etmek gerekirse; Kürdistan Listesi'nin Kürt halkının petrol gelirlerine sahip olma hakkı, bölgenin ekonomik kalkınması ve Bağdat hükümeti ile bölgesel yönetim arasındaki ilişkilerin düzenlenmesinde yetki sahibi olma konularına odaklandığını; Goran'ın güvenlik sisteminde reform, sivil toplum ve hükümet dışı kuruluşların rolünün artırılması gibi konulardan söz ettiğini ve iki İslami listenin ise Iraklılık kimliğine vurgu yaparak bölgenin ahlaki yeniden yapılandırılması gibi konular üzerinde durduğunu söylemek mümkün. Her listenin kendine göre bir seçim programı olsa da, Goran hareketi dahil, hepsi bir konuda birleştiğini gözlemlemek kolay oldu. Tüm gruplar, Kerkük dahil olmak üzere tartışmalı bölgelerin Bölgesel Kürt Yönetimi'ne katılmasını istiyor. Oy merkezlerinde mümkün olduğunca Erbilliler ile konuşmaya özen gösterdik. Konuştuğumuz kişiler, buradaki halkın oylarını Kerkük başta olmak üzere diğer tartışmalı bölgelerin Kürt Yönetimi'ne katılması, bölgenin refah seviyesinin yükseltilmesi ve Bağdat'ta daha çok söz sahibi olması konuları etrafında odaklanarak verdiklerini söylediler. Ayrıca bu kişiler seçim kampanyaları süresince, seçim öncesi atmosferin demokratikliğini anlamak adına sorduğumuz sorulara, her 4 listenin de hemen hemen eşit oranda kampanya yapma şansına sahip olduğunu söyleyerek cevap verdiler. Fakat benim gözlemime göre ana caddelerde, caddelerde,"at" simgesi ile Kürdistan İttifakı'nın daha çok afişi vardı. 4 Mart'taki seçimler için gezdiğimiz 12 seçim merkezinin Erbil'in çok çeşitli mahallelerinden seçilmiş olması, bu konuda daha iyi gözlem yapmama imkan verdi. Mahallelerde yaşayan halka göre partilerin posterleri de değişiyordu. Örneğin Türkmen Mahallesi olan Azady mahallesinde, 3 Türkmen listesinden 2'si Kürdistan İttifakı listesi içinde olduğu için Türkmen Cephesi'nin posterlerine daha az rastladım fakat Kürdistan Listesi'nin afişlerine daha çok rastladım. Ayrıca Türkmen adayların afişleri Türkçe yazılmıştı. Aynı şekilde Hıristiyanların yani Keldani, Asuri ve Süryanilerin yaşadığı mahallelerde Hıristiyan partilerin afişleri vardı. Ve dindar olan Kürtlerin yaşadığı mahallelerde ise KİG ve KİB'nin posterleri vardı. Goran'ın afişlerine ise belli bir yerde değil, Erbil'in genelinde rastlamak mümkündü fakat kesinlikle Kürdistan Listesi kadar çok afişi yoktu. Ulaşım sırasında gözüme sürekli Türk firmalar çarptı. Bölgedeki yabancı yatırımların yüzde 70'inin Türklere ait olduğu da biliniyor. 4 Mart seçimlerinde asayiş, polis ve askerler için oy merkezleri olarak okullar kullanılırken, hastalar ve hastane çalışanları için özel ve devlet hastaneler kullanılıyordu. Dolayısıyla, birçok hastaneyi görme şansım oldu. Düşündüğümden çok farklı bir görüntü ile karşılaştım. Özel hastanelerin durumunun iyi olması beklenebilir bir durumdu fakat devlet hastanelerin düzeni, temizliği ve kalitesi bizleri şaşırttı. İlk durağımız aynı zamanda tıp fakültesi olan bir devlet hastanesiydi ve burada oldukça ilginç bir olay yaşadım. Girdiğimiz ilk oy merkezinde seçim henüz başlamış olduğu için basın mensupları bulunuyordu ve bir tanesi, çevirmenimizin benim Türkiye'den geldiğimi söylemesi üzerine, "Türkiye seçimlere müdahale ediyor" şeklinde cümleler kurmaya başladı ve benimle röportaj yapmak istedi. Çevirmenimizin durumu açıklaması ve röportaj yapmaya izinli olmadığımı söylemesinden sonra oradan ayrıldık. Gün boyunca gezdiğimiz oy merkezlerinde seçim merkezi başkanlarının işlerini titizlikle yürüttüğüne şahit olduk. IHEC'in seçimlere ilişkin verdiği konferansta anlatıldığı üzere oy merkezleri planlanmış, siyasi parti gözlemcileri, kayıt görevlileri yerli yerinde görevlerini yapıyorlardı. Aynı zamanda Tammuz ve Shams isimli yerel sivil toplum örgütleri de gözlemci göndermişti. Her siyasi partiyi temsilen gözlemciler de seçim istasyonlarında hazır bulunuyordu. Siyasi parti temsilcileriyle her merkezde birebir konuşarak gözlemlerini sorduk. Her seferinde aldığımız cevap olumluydu. Bir parti gözlemcisinin “Goran bile olumsuz bir şey söylemiyorsa ve bizimle aynı fikirdeyse, gerçekten sorun yok demektir“ şeklindeki ifadesi durumu özetliyordu. Gözlemlemek üzere girdiğimiz okullardan biri de Türkmen Mahallesi olan Azady mahallesiydi. Bu mahallenin diğerlerinden daha yüksek bir refah düzeyine sahip olduğuna ilişkin gözlemimi ilettiğimde, Erbil'de ikamet eden bir Kürt olan çevirmenimiz çoğunluğu toprak sahibi ve iş adamı olan Türkmenlerin Erbil'de en zengin kesimi oluşturduklarını, bunun da nedeninin sadece iş ile ilgilenmelerini olduğunu söyledi. Yani enerjilerini sadece işlerine harcıyorlar, siyasetle çok iç içe değiller yorumunda bulundu. 4 Mart seçimlerinde karşılaştığımız yalnızca iki sorunun varlığından söz edebilirim. Merkezlerin üçte birinde oy sandıklarının bağları yeterince sıkı bağlanmamıştı. Sorduğumuzda, sandık numaralarının görünebilmesi için böyle yaptıklarını öne sürdüler. Diğer bir sıkıntı ise, kapanışı izlediğimiz oy merkezinde karşılaştığımız izdihamdı. 100'e yakın güvenlik mensubu o saate kadar isimlerini hiçbir oy merkezinde bulamadıkları için oy kullanamamışlar ve bulduklarında ise saat 17.00'yi geçmişti. Karşılaşılan her sorunda olduğu gibi, biz uluslararası gözlemcileri şikayet merci varsayarak şikayetlerini iletmek istediler. Biz de bundan IHEC'in sorumlu olduğunu ifade ettik ve tek önerimizin şikayet formlarını doldurmaları olduğunu söyledik. Fakat kimse şikayetlerini dillendirmekte gösterdikleri hevesi formları doldurmak için göstermedi. Oradan ayrıldığımız sırada, oy kullanmalarına izin verileceği haberini aldık. 4 Mart seçimleri sonundaki genel izlenimlerimiz ise şu yöndeydi; Erbil'de kesinlikle bir seçim kültürü oluşmuş. Gezdiğimiz her merkezde, gerek görevliler gerekse de yerel gözlemciler demokrasi konusundaki düşüncelerini dile getirdiler, bizimle sürecin nasıl işlediğini paylaşmak için çok istekli davrandılar. Ve en çok dikkatimizi çeken nokta ise, ABDli gözlemcilere yaklaşımlarıydı. Onların verdiği bir ödevmiş gibi, demokrasiyi nasıl öğrendiklerini, nasıl daha da yerleşmesi için çabaladıklarını ABD'lilere anlatmak için son derece çaba gösterdiler. Onları işgalci olarak görmedikleri açıktı."Siz bize demokrasi getirdiniz, yıllardır özlemini çektiğimiz demokrasiyi getirdiniz, bize kavga etmeden yaşamayı öğrettiniz, yüzünüzü kara çıkartmayacağız, gösterdiğiniz hedefte sonuna kadar ilerleyeceğiz" şeklinde ifadeler kullandılar. 7 Mart'taki asıl seçim günü için heyecanlarını dile getirdiler. Sonuç olarak Erbil halkı için çok önemli bir gündü. 4 Mart'taki seçimler ABD'nin Erbil'deki RRT'si ve IHEC tarafından verilen eğitimlerin bir uygulaması niteliğinde tezahür etti. Zaten ABD'li ekip seçim gözlemi sırasında dikkat etmemiz gerekenleri, IHEC'in konuya ilişkin sunumu üzerinden bize birkaç slayt halinde göstermiş ve eğitimi 1 saate sığdırmıştı. 5 Mart günü Erbil Sheraton Otel'de IHEC tarafından verilen konferans ise bu eğitimin detaylı hali olarak karşımıza çıktı. Bize verilen eğitimden kısaca söz etmek gerekirse; gözlem sırasında dikkat etmemiz gerekenler şunlardı; Irak yasalarına uygun olarak davranarak, gözlem sırasında yetkili kişilerin talimatlarına uygun hareket etmemiz, seçim sürecine müdahale etmememiz, tarafsız davranmamız, kimlik bilgilerimizi istenildiğinde sunmamız ve basın ile ilişki içine girmememiz. Konferansta bunun haricinde, kaç oy merkezi olduğu, kaç kayıtlı seçmenin olduğu, oy merkezlerinin düzeni, oy merkezlerinde işlemesi gereken süreç, oy merkezi içinde nelerin gözlenmesi gerektiği, oy merkezlerindeki genel durum, seçim için gerekli malzemelerin varlığı gibi konular anlatıldı. Konferansta ayrıca Irak'ın ilk seçimlerin yapıldığı 2005 yılından bu yana önemli bir dönemden geçtiği, diktatörlükten demokrasiye geçildiği ve uluslararası gözlemcilerin varlığında seçimlerin daha da demokratik şekilde gerçekleştirilmesine imkan sağlandığı konularına vurgu yapıldı ve seçimlere katılan kaç liste, bay ve bayan olmak üzere kaç aday, yerel ve uluslararası olmak üzere kaç gözlemci olduğuna ve Irak dışında nerelerde ve kaç oy merkezi bulunacağına ilişkin bilgiler verildi. Buna göre, 259 liste, 1860'ı bayan olmak üzere 6280 aday, yerel ve uluslararası olmak üzere toplam 520 gözlemci organizasyon ve 820 uluslararası gözlemci bulunuyordu. 7 Mart seçimlerinde, her girdiğim oy merkezine kaçta girdiğimizi, girdiğimiz anda kaç oy kullanılmış olduğunu ve sandıkların numarasını yazarak katılıma ilişkin bir fikir edinmeye çalıştım. Sonra açıklandığı üzere Erbil'de ve Kürt Bölgesi genelinde katılım çok yüksekti ve rakam %80'lere ulaşmıştı. 7 Mart seçimlerinde yaşadığımız önemli tecrübelerden biri de girilen hemen hemen tüm oy merkezinde Türk olduğumun anlaşılması üzerine benimle Türkçe konuşulması oldu. Kimi zaman güvenlik görevlileri kimi zaman da seçim merkezi başkanları ya da görevlileri benimle Türkçe konuştular. Aralarında Türkmenler de vardı elbette fakat Araplar ve özellikle Kürtler ya Türkiye'de iş nedeniyle yaşamış olmalarından ötürü ya da Kerkük'te yaşamış olmalarından ötürü Türkçe bildiklerini ifade ettiler. Kürt bir seçim merkezi başkanı Türkiye'nin Erbil Konsolosluğu'nun 10 gün içinde açılacağını ve bundan dolayı çok heyecanlı olduklarını dile getirdi. Yaşadığımız diğer deneyim ise oldukça üzücüydü. Kürtlerin yaşadığı mahallelerden birinde bulunan bir ilkokulun panosunda bulunan bir resim ve harita dikkatimi çekti. Resmin üzerinde, Kürt Bölgesi bir kalp olarak gösterilmiş, ve üstüne 4 adet bıçak saplanmıştı. Kan akıtan bıçakların üzerinde; Irak, İran, Suriye ve Türkiye yazıyordu. Harita ise, İran, Suriye ve Türkiye'ye ait illeri içeren bir sözde “Kürdistan“ haritasıydı. Bu tür bir düşüncenin varlığından elbette ki haberdardım fakat bunu resimlerin ve haritaların bir ilkokulda olmasından dolayı duyduğum endişeyi seçim merkezi başkanı da olan okul müdürü ile paylaştığımda, kendisi "bunlar gerçekler ve çocuklarımız bu gerçeklerle büyümeli" diyerek karşılık verdi. Takım liderimiz Andrew Snow da okula Irak bayrağı asmamalarına ilişkin bir eleştiri yöneltti ve bu eleştiriye müdür gülerek karşılık verdi. Zaten Bölgesel Yönetime ait binalar dışında hemen hemen hiçbir yerde Irak bayrağına rastlayamadık. Erbil şehir merkezi dışında Şaklava isimli küçük bir yerleşime de gözlem yapmak üzere gittik. Şaklava yolu boyunca Türk şirketleri aralıksız şekilde reklam vermişlerdi. Şaklava'da karşılaştığımız manzara çok heyecan vericiydi. Çünkü yerleşim yokuşlar üzerine kurulmuştu ve oy merkezlerine ulaşmak oldukça zahmetliydi, buna rağmen yaşlılar ve çocuklu aileler büyük bir istekle okullara yürüyorlardı. Kadınlar en güzel kıyafetlerini giymiş, çocuklarını da aynı özenle giydirmişlerdi. Çocuklar parmaklarını mürekkebe basmak için birbirleri ile yarışıyorlardı. Şaklava'da da Erbil merkezde de her merkezde "internally displaced people" yani ülkesinde yerinden edilmiş kişiler ya da ülke içi mülteciler için bir oy merkezi vardı ve biz de özellikle onları gezmek istedik. Diğer bir önemli tecrübe, Türkçe eğitim veren Türkmeneli ilkokulunda yaptığımız gözlemdi. Bölge'de Türkçe eğitim veren 17 okul olduğunu öğrendik ve en son olarak İhsan Doğramacı Vakfı'nın Erbil'de inşa ettirdiği Uluslararası Bilkent Erbil Koleji'nin Eylül 2010'da eğitime başlayacağı haberini aldık. Saat 17.00 itibari ile girdiğimiz son seçim merkezinde kapanışı izledik. Saat 17.00'de sandık açıldı, oylar masaya döküldü ve önce oylara bakılmadan damgalar kontrol edildi. Daha sonra listelerde oy verilirken yanlış işaretleme yapılıp yapılmadığı kontrol edildi. En son olarak da hangi listenin kaç oy aldığı sayıldı. Bu işlemler ikişer kez tekrarlandı ve oldukça titiz davranıldı. Bulunduğumuz oy merkezi yani okul maddi durumu iyi olmayan Kürt ailelerin yaşadığı bir mahalleydi ve bulunduğumuz sınıftan çıkan sonuç şu şekildeydi: Kürdistan İttifakı: 170 Goran:54 KİU: 51 KİG:28 Türkmen Cephesi: 2 Faysal Bashar (Ürdün Kralı tarafından destekleniyor): 1 Rafideen (Hıristiyan listesi):1 Seçimlerin ertesi günü, oy sandıklarının depolandığı Erbil Ware House'a da gitme imkanımız oldu. Tüm oy merkezlerinde sayılan oylar, rapor edilerek, şikayet formları ile birlikte sandıklar bu depoya gönderiliyor. Biz 08.30 itibari ile oradayken, sandıkların bir kısmı gelmiş, bir kısmı ise halen kamyonlarla taşınmaktaydı. Sandıkların ağızları mühürlü halde getirilip, belli formlara kayıtları yapıldıktan sonra depoya alınıyor ve sınıflandırılıyor. Örneğin, diğer şehirlere gönderilecek olan IDPlerin oy verdiği sandıklar bir yere ve Erbil'e ait olanlar bir yere olmak üzere bir sınıflandırma yapılıyor. Burada depo sorumlusu bize, oylar teyit amaçlı bir kez daha sayıldığını ve rapor edilerek Bağdat'a gönderileceğini ifade etti. Aynı şekilde şikayet formları da 2 nüsha halinde, açılmadan Bağdat'a gönderilecek. Önceki seçimlerde bir nüsha da Erbil'deki yönetime kalıyormuş fakat bu seçimlerde kural değişmiş. Depo sorumlusu bizimle oldukça ilgilenerek süreci anlattı ve depoyu gezdirdi. Burada da konuşulan, katılımın yüksek olduğu fakat en büyük sorunun oy kartları olmasına rağmen isimleri listede olmayan kişilerin oy kullanamamış oluşuydu. Erbil için bir rakam bilinmiyordu ama Duhok'ta bu şekilde oy veremeyen kişilerin 3000'den fazla olduğunu ve protesto etmeye hazırlandıkları söylendi. Depoda her şey adil görünüyordu. Sistemli çalışıyorlardı. Fakat herhangi bir gözlemci yoktu. Biz de yarım saat kalarak çıktık ve açıkçası hepimizde, şöyle bir düşünce oluştu, "evet, biz seçimlerin adaletini birebir gözlemledik fakat bu depoda neler olacağından hiçbirimiz konusunda emin değiliz..." Sonuç olarak, 7 Mart 2010 Irak genel seçimleri için şunları söylemem mümkün. Katılım oldukça yüksekti. Bölgesel Kürt Yönetimi'nde sonuçlar ise şöyle oldu. Hiçbir parti hükümeti kuracak çoğunluğa sahip olmayacağı için 2 önemli Kürt partisi KDP ve KYP ile birlikte Goran'ın da koalisyonun ortaklarından olması bekleniyor. Seçim sürecine ilişkin tek ciddi sorun insanların oy kartlarına sahip olmalarına rağmen listelerde ismini bulamayan insanların seçim merkezlerinden geri dönmek zorunda kalmalarıydı. Bu durum birçok oy kaybına neden oldu. Ayrıca yeni bir demokrasi için bu psikolojik bir anlam da taşıyor. Bu durum Kürtleri, uzun süre özlemini çektikleri ve çok hevesli oldukları demokrasiden soğutabilir. Gelecek seçimlerde bu sıkıntının bir daha yaşanmaması için şikayet formları önemli bir girdi arz edecekti fakat bu mümkün olamadı. Ya formlardan kimsenin haberi yoktu ya da öyle sanıyorum ki şikayet kültürüne sahip değiller. Sorunlar karşısında şikayet ediyorlar yani, konuşuyorlar ve insanlardan hazır yardım bekliyorlar fakat inisiyatif almıyorlar. Seçimlerden edindiğim olumlu gözlemler ise; bir düzen hakimdi. Kuyruklar yoktu. Güvenlik konusunda sıkıntı yoktu. Her şey kurallara uygun seyretti. Katılım yüksekti. Bizden yani uluslararası seçim gözlemcilerinden her girdiğimiz oy merkezinde isimlerimizi ve bağlı olduğumuz kurumları yazarak imza atmamız istendi. Bu Irak'ın yaşadığı üçüncü ve Erbil'in yaşadığı dördüncü seçim. Yeni bir demokrasi olarak ileriki seçimlerde her şeyin daha da yolunda gideceğini düşünüyorum. 13 MART 2010

ORSAM olarak 2009 yılı içinde Irak'ta gerçekleşen Vilayet Meclisi seçimleri ve Kuzey Irak Bölgesel Parlamento ve Bölgesel Başkanlık seçimlerini uluslararası gözlemci olarak izleme fırsatı bulmuştuk. Ülkenin kaderini belirlemesi açısından büyük öneme sahip 7 Mart 2010 Irak parlamento seçimlerini de yerinde izledik. Türkiye'nin seçimlere verdiği önem neticesinde yaklaşık 40 kişilik gözlemci ekibi ile takip ettiği seçimlerde ORSAM, ülkenin farklı vilayetlerinde gözlem yapma imkanına kavuştu. Bağdat, Kerkük, Erbil, Diyala, Vasit'te görev alanların yanı sıra 3 kişilik ORSAM ekibi Musul'da görev aldı. Toplamda 10 kişiden oluşan Musul ekibi en kalabalık gözlemci heyetiydi. “Dünyanın en tehlikeli kentleri“ arasında sayılan Musul'da görev yapmak bir taraftan heyecan verirken diğer taraftan güvenlik gerekçesi ile görev süresinin kısıtlı tutulması ve seçim günü dışında şehirde dolaşma imkanı tanınmaması nedeni ile şehre ilişkin gözlemlerimiz sınırlı kaldı. Musul görevimiz Erbil'e inen uçağımızdan sonra yaklaşık 1,5 saat süren kara yolculuğu ile başladı. Irak'ın geri kalan kısmına göre nispeten iyi koşullara sahip Bölgesel Kürt Yönetimi'nin idari sınırlarından çıkışımızla birlikte güvenlik ve çevre koşullarında olumsuz anlamda ciddi bir değişim yaşanıyor. Sınır çıkışında, ekibin dikkatini ilk çeken sınırın bir miktar gerisinden başlayan ve Musul vilayeti sınırlarına taşıp belli bir mesafe süren altyapı çalışmaları oldu. Su şebekesi olması muhtemel bu çalışmalar siyasi açıdan da önemli olabilir. Zira resmi olarak Bölgesel Yönetimin sınırları Erbil çıkışında bitmekle beraber fiilen Kürt kontrolünde olan, Kürtlerin hak iddia ettikleri ve tartışmalı bölgeler olarak bilinen Musul'un kuzeyindeki yerler bulunuyor. Bir kısmında Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bu bölgelere yapılan altyapı çalışmaları fiili bir bağlantı kurularak bölgelerin ekonomik ve altyapı açısından Bölgesel Yönetime bağlanma çabası olarak yorumlanabilir. Bölgesel Kürt Yönetimi'nin her anlamda Irak'ın geri kalanına göre iyi seviyede olmasının en önemli nedeni güvenlik ortamının sağlıklı oluşu. Kürt yönetimi, güvenliği sağlamış olmanın verdiği imkanla gelirlerini altyapı harcamalarına ayırabilmektedir. Bölgesel Yönetimin sınırlarından çıktığımızı gösteren en önemli işaretlerden biri güvenlik ortamının zayıfladığının işaretlerinin her geçen kilometrede artması. Buna paralel olarak çevre koşullarında da bir kötüleşme yaşanıyor. Erbil merkezde ve merkezden sınıra kadar rastlamadığımız askeri kontrol noktaları Musul vilayeti içinde başlıyor. Daha önceki Irak araştırmalarımızdan tespit ettiğimiz üzere Irak ordusunun kontrolündeki bu noktalarda ciddi aramaların yapıldığını söylemek mümkün değil. Musul merkeze girişte ise uzun araç kuyruğunun oluşmasına neden olan sıkı bir kontrol noktası bulunuyor. Bu sıkılığın nedeni ise örneğine daha önce Kerkük girişinde rastladığımız Joint Force (Ortak Güç)'un görev yapıyor olması. Irak'ın bazı bölgelerinde görev yapan ve Irak ordusu ile peşmergelerden oluşan güce sadece seçim dönemi için Amerikan askerleri de eklendi. Muhtemelen Amerikan askerlerinin bulunması ciddi bir kontrolün yapılmasını sağlıyor ve araçlar uzun kuyruklar oluşturuyor. Kontrol noktasını takiben merkeze doğru yaklaşmaya başladığımızda Musul'un neden dünyanın en tehlikeli kentlerinden biri olarak sayıldığının işaretleri görülüyor. Yolun her iki yanında operasyonlar düzenlenmiş yerleşim birimleri, yerle bir olmuş evler, kurşun izlerinin halen tazeliğini koruduğu ve çatışmaların yaşandığı binaları hatta camileri görüyorsunuz. Kısa bir süre öncesine kadar El Kaide örgütü Musul'da çok güçlü bir konumdaydı ve kimi bölgelerde kimlik kontrolü yapacak kadar yerel otoriteyi eline geçirmişti. Örgüt muhtemelen bu çatışmalar sonucunda Musul'da eski gücünü yitirmiş durumda. Çok genel anlamda seçimden önce Musul'da sakin bir havanın hakim olduğunu söylemek mümkündür. Seçimden önceki gün içinde herhangi bir eylem gerçekleşmemişti ve sokaklarda çok fazla araç bulunmuyordu. Gözlem imkanımızın sınırlı olması nedeni ile çevrede gördüğümüz sembollerden yola çıkarak tespitlerde bulunmaya çalıştık. Şehirde dolaştığımız süre boyunca afiş, bayrak ve diğer seçim materyallerinin çoğunluğunun El Irakiye Listesi'ne ait olduğu göze çarpıyordu. Musul'un genelinin Sünni Arap nüfusun yaşadığı bir kent olduğu ve şehirde El Irakiye listesinin gücü dikkate alındığında bu durum normaldi. Ancak, El Irakiye'den sonra en çok afiş ve tanıtımı olan parti Maliki'nin Kanun Devleti Koalisyonu'ydu. Bu durum, Şii nüfusun az olduğu bir il için şaşırtıcı görünmektedir. Afişlerde adaylarda birlikte Maliki'nin de fotoğrafının bulundurulması adaydan ziyade Maliki'nin gücüne dayanmaya çalıştıkları şeklinde bir düşüncenin oluşmasına neden oldu. Seçim öncesinde ORSAM Danışmanı Serhat Erkmen'in kaleme aldığı raporda “Kanun Devleti Koalisyonu'nun ana unsurunun Başbakan Maliki'nin şahsiyetinde somutlaşan güçlü lider kültü“ olduğu saptamasının en azından afişlerin kullanımı açısından doğru olduğunu gördük. Kanun Devleti Koalisyonu özellikle Şirinhan, Karakoyun gibi Şii Türkmenlerin yaşadığı bölgelerde yoğun propaganda faaliyeti yürütüyordu. Tavafuk ve Kürt İttifakı'nın da afiş çalışmaları olmasına rağmen El Irakiye ve Kanun Devleti Koalisyonu ile karşılaştırıldığında az kalmaktaydı. Türkmen partiler arasında Irak Türkmen Cephesi'nin, özellikle Musul çevresindeki Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde seçim propagandası yürüttüğünü tespit ettik. Musul vilayeti, Bağdat ve Diyala ile beraber seçim günü güvenlik açısından en fazla sıkıntı yaşanabileceği düşünülen vilayetlerden biri idi. Bu beklentiye paralel olarak Musul'da seçim günü sabahı farklı bölgelerde 10 civarında patlama yaşandı. Ancak havan topu saldırıları daha çok seçmenin sandığa gidişini etkilemek amacıyla düzenlenmişti. Korkutma amacı güden ve tahrip gücü yüksek olmayan saldırılarda yaralanmalar olmakla birlikte ölümle sonuçlanan bir olay yaşanmadı. “Seçmeni korkutma“ hedefine bizim gezebildiğimiz bölgeler itibariyle ulaşıldığını söylemek mümkündü. 10 saldırıdan üçünün gerçekleştiği ve çoğunluğunu Türkmenlerin oluşturduğu Reşidiye'de ve Arapların yaşadığı Hay El Arabi semtinde seçime katılım vilayet geneline göre düşük seviyede kalmıştı. Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nun açıkladığı rakamlara göre Musul'da katılım % 66 olmuştur. Gözlem yaptığımız saatlerde katılım % 25-30 civarındaydı ve kalan saatlerde bu oranın Musul ortalamasına yaklaşması çok mümkün değildi. Musul'da seçime katılım açısından dikkat çeken bir diğer nokta kadınların oy verme oranlarının geçmişe göre yüksek oluşudur. Dolaştığımız sandıklarda gördüğümüz ve sandıklardan alabildiğimiz bilgiler çerçevesinde erkek ve kadın katımının birbirine yakın olduğu yani tüm seçmenin neredeyse yarısına yakınının kadın olduğunu tespit ettik. Genel anlamda Musul'da halkın seçime çok yoğun bir katılım sergilediği ve sokaklarda yoğun kalabalıklar oluşturduğu söylenemez. Nitekim, gözlem yaptığımız bölgelerde en yüksek katılım % 60'ta kalmıştır. Şehirde sabah saatlerinde gerçekleşen olaylar nedeniyle güvenlik tedbirlerinin artırıldığı, ancak ilk saatlerden sonra olay olmadığı görülmüştür. Seçmenlerin ilgisizliğinin korku ile de bağlantılı olduğu söylenebilir. Seçim günü araçla sokağa çıkma yasağına tamamen uyulmuştu. Yoğun güvenlik önlemlerinin alındığı kent sokaklarında seçim günü askeri ve diğer görevli araçlar dışında herhangi bir vasıtaya rastlanmıyordu. Seçim sürecinde genel sonucu etkileyecek boyutta bir sıkıntı yaşanmamıştır. Musul'da seçmenler ve seçim görevlilerinin nispeten bilinçli olduğunu gördük. Görevliler prosedürlere hakimdi ve kurallara uyulması konusunda titiz davranmaya çalışıyordu. Görülen en önemli sıkıntılar seçim afişlerinin toplanmamış olması ve seçim istasyonları yakınında dahi aday posterlerinin bulunması idi. Bunun yanı sıra kadın seçmenlerin oy kullanırken eşlerinden yardım alması ve kimi zaman yardımın ötesinde eşlerinin yerine erkeklerin oy kullanması bazı kadınların özgür iradelerini sandığa yansıtamadıklarını gösteriyordu. Parti gözlemcileri dışında hiçbir sivil toplum örgütünün bulunmaması diğer bir olumsuz nokta olarak sayılabilir. Musul'un çeşitli yerlerinde seçmenlerin katılımını engellemeye yönelik patlayan bombalar, Yezidilerin seçim sırasında hileler yapıldığına ilişkin şikayetleri ve tartışmalı bölgelerden biri olarak bilinen Sincar'da bazı seçmenlerin oy kullanmasına izin verilmediği iddiaları diğer sıkıntı yaratan konular olarak sıralanabilir. Buna karşılık kadınların, yaşlıların oy kullanmak için gösterdikleri çaba hatta kimi zaman uzun mesafeler kat ederek oy kullanmaya çalışmaları olumlu bir durum olarak gözlenmiştir. Musul gözlemci ekibi kendi içinde iki ayrı gruba bölünmüştü. Seçim günü bir grup Musul merkezde istasyonları gezerken bizim de içinde bulunduğumuz ekip Musul merkeze çok yakın yerleşim yerlerini ziyaret etti. Merkezin mahallelerinde yaşayan Türkmenlerin yanı sıra Musul'un yakın çevresinde nüfusun önemli bir bölümünü Türkmenlerin oluşturduğu irili ufaklı 10 kadar yerleşim yeri bulunuyor. Bizim ziyaret ettiğimiz seçim istasyonlarının çoğunluğu da bu yerleşim birimlerinden oluşuyordu. İlk durağımız sabahın erken saatlerinde üç patlamayla sarsılan Reşidiye oldu. Reşidiye'nin % 60'ı Türkmen ve % 40'a yakını da Arap nüfustan oluşuyor. Etrafta Latin harfleriyle yazılmış birçok Türkçe tabelaya rastlayabiliyorsunuz. Bunların Saddam sonrası dönemde asılabildiği bilgisi veriliyor. Reşidiye'de ilk tespitimiz patlamaların etkisini gösterdiği ve katılımın düşük seviyede kaldığıydı. Diğer bölgelerde kadınların katılımı erkeklerle yaklaşık aynı seviyede iken burada % 25'lerde kalmıştı. Partilerin sandıklardaki temsilcileri açısından dağılıma baktığımızda El Irakiye Listesi ve Tavafuk'a bağlı gözlemcilerin çoğunlukta olduğu görülüyordu. Bunun yanı sıra Kanun Devleti Koalisyonu, Irak'ın Birliği, Irak Ulusal İttifakı temsilcileri göze çarpıyordu. Ancak esas dikkat çeken Musul genelinde etkinliğe sahip olmakla birlikte Reşidiye'de hiçbir tabanı bulunmayan Kürt İttifakı'nın da temsilci bulundurması idi. Grubumuz daha çok Türkmen yerleşim birimlerini dolaşmıştı ve bu tespitimiz diğer seçim istasyonları açısından da geçerliydi. Reşidiye'den sonra diğer bir Türkmen kasabası Şirinhan'a geçtik. Şirinhan'da geçen yılın Ağustos ayı başında çok büyük bir saldırı gerçekleşmişti. Saldırının izleri halen sıcaklığını koruyordu. Şirinhan'a girişten itibaren dikkatimizi en fazla çeken başta Maliki olmak üzere Şii partilerin afişlerinin yoğunluğu oldu. Bölgede yaşayan halkın çoğunluğunun Şii Türkmen olduğu dikkate alınırsa bu şaşırtıcı değildir. Şirinhan'a çok yakın mesafedeki diğer Türkmen yerleşim birimi Karakoyun'da da benzer tespitler yaptık. Yaklaşık 15.000 kişinin yaşadığı Karakoyun köyünde nüfus artış hızı çok yüksek ve bölgenin yaklaşık 1/3'ü gençlerden oluşuyor. Dicle Nehri'nin kıyısına kurulmuş bu köyün verimli toprakları bulunuyor ve sulama problemi de olmadığı için yaş sebze üretimi güçlü. Üretim, başta Musul olmak üzere iç tüketime gidiyor. Bölgenin en önemli tarafı Irak merkezi hükümeti ile kuzeydeki bölgesel hükümet arasında tartışmalı bölgeler olarak adlandırılan bir bölgede bulunması. Özellikle Kürtlerin hak iddia ettikleri ve Hıristiyan ve Yezidi nüfusun yoğun olduğu Tilkeyf ilçesine bağlı olan bu nahiye, buradan ayrılıp Musul merkeze bağlanmak istiyor. Köyde şimdiye kadar çok sayıda saldırı olmamış, olanlarda da ölü-yaralı sayısı az olmuş. Daha önceki seçimlerde daha çok İslamcı partilere yönelen köyde Irak Türkmen Cephesi'nin yoğun bir faaliyet gösterdiğini söylemek mümkün. Bu arada gezilen üç Türkmen bölgesinde de ortak noktalardan biri Türkçe tabelaların yoğunluğu olmuştur. Arapça metinlerin yanı sıra kullanılan Türkçe'nin her geçen gün yaygınlaştığı bilgisi de verildi. Şirinhan ve Karakoyun'da Reşidiye'den farklı olarak seçime katılım oranı yüksek seviyede idi. % 60 seviyesindeki katılımda dikkat çeken bir diğer nokta kadınların bu oranda erkek seçmenlerle yaklaşık eşit paya sahip olmasıydı. Üç Türkmen bölgesinden sonra çoğunluğunu Sünni Arapların oluşturduğu ancak az sayıda da olsa Kürt, Türkmen ve Şebek'in yaşadığı Hay Al Arabi semtini gözleme şansımız oldu. Reşidiye'dekine benzer bir durum bu bölgede de yaşanmış, sabah gerçekleşen iki havan saldırısı ve bir mayın döşenmesi olayı nedeniyle halkın güvenlik endişesi yaşadığı ve katılımın az olduğu gözlemlenmiştir. Burada da sandıkların kapanmasına daha az bir süre kalmış olmasına rağmen katılım yaklaşık % 26 civarında olmuştur. Son durağımız Musul'un Erbil'e çıkış noktası olan ve nispeten karışık bir nüfus yapısına sahip ve bu itibariyle de Musul'un en tehlikeli semtlerinden Nebi Yunus oldu. Muhtemelen bu nedenlerle seçime katılım düşük seviyede idi. Oy kullanma işleminin sona erdiği 5'ten itibaren de Musul'un sakin ortamında fazla bir değişim yaşanmadı. Yoğun olmamakla birlikte muhtemelen sevinç amaçlı havaya açılan silah ve kutlama yapan bazı araç konvoylarının sesleri geliyordu. Seçim gözlemlerinin ele alındığı bu yazıya ek olarak Irak seçimlerinin değerlendirileceği Ortadoğu Analiz dergisinin Nisan sayısında özel olarak Musul'daki siyasi durum ve seçim sonuçları ele alınacaktır. 13 MART 2010

ORSAM: Irak çalışan herkesin üzerinde anlaştığı üzere Irak seçiminin kilit vilayeti Kerkük. Sadece seçimin öncesi değil yapılış biçimi ve hatta sonrasında da Irak siyasetine ve seçime damgasını vuracak olan vilayet Kerkük olacaktır. Ve siz de seçimde Irak Türkmen Cephesi'nden Kerkük Milletvekili adayısınız. Öncelikle siz nasıl bir seçim hazırlığı yaptınız ve Irak'ın genelindeki seçim atmosferini nasıl değerlendiriyorsunuz? Erşad SALİHİ: Malumdur ki biz Irak Türkmen Cephesi (ITC) olarak Kerkük sorununu çözmek için herkesten fazla uğraştık. Öyle görünüyor ki Irak'ta ana unsur olan Türkmenler sürekli göz ardı edildi. Bir söylem var; Irak'ta Şiiler var, Sünniler var ve Kürtler var. Türkmenler yokmuş gibi gösteriyorlar. Bu da 2003'ten sonra uygulanan siyasetin neticesidir. Belki de biz Türkmenler muhalefet döneminde Amerikan'ın uyguladığı politikayı o zaman kabul etmiş olsaydık ya da Irak'ın federal bölgelere ayrılmasını kabul etmiş olsaydık belki biz de başkaları gibi mükafat almış olurduk. Ama bu bizim özellikle federal sistemleri reddetmemiz ve Amerikalıların Irak'a girişinden sonra Kürtlere bakış açıları Türkmenlerden farklı olduğundan Türkmen coğrafyasında, Türkmen bölgelerinde özellikte başta Kerkük meselesinde durum bu noktalara geldi. Biz ITC olarak bunun karşısında durduğumuzda bölgelerimizde sıkıntı yaşamaya başladık. En az iki Kürt Partisi KDP veya KYB hangisi olursa olsun; asayişini, emniyetini, peşmergesini, silahlı gücünü, insanları sindirmek için kullandılar. Öyle bir noktaya geldi ki Bağdat'taki yönetimde yer almamamız için her şeyi yaptılar. ITC her zaman siyasi alanın dışında kalsın istediler. Geçen defa biz ITC olarak Kerkük milletvekilimiz Sayın Başkan Dr. Saadettin Ergeç ile Bağdat'ta mecliste yer almamız gerekirdi. Ama bunu Kürtler Şiiler ile anlaşarak engelledi. Çünkü Türkmenler geçen defa ITC Listesi ile girmişti. Meclis'te yer almak Türkmenlerin özellikle de ITC'nin hakkı idi. Ama bunu Kürtler kabul etmediler. Sürekli sindirme politikalarını ITC'nin üzerinde kullandılar. ITC'yi ve Türkmenleri saf dışı edip kendi politikalarını en iyi şekilde uygulamak istediler. Bunun yanında Amerikalıların da olayları göz ardı etmeleri durumu söz konusu. Kerkük'te olan hukuki, kanuni haksızlıklardan her zaman şikayet ettik ama hiç kimse dinlemedi. Bunun yanında Bağdat da dinlemedi. Ve sonuçta Türkmen insanı bir hayal kırıklığına uğradı. Bağdat dinlemiyor, Amerikalılar dinlemiyor. Bizim de siyasi bir kurum olarak ayakta durup, hizmet sunmamız için devletin içinde yer almamız gerekir. Ama biz devletin içinde olmadığımız zaman hiçbir şey yapamayız. Milleti de bize karşı kullanmak istediler. Ama biz bunların farkındayız. Genellikle Türkmenler muhtelif gruplardan girmiş olsalar da ana konu olan Kerkük meselesinde hiçbir şekilde taviz vermek yok. Yapılan hazırlıklara gelince evet, biz de diğerleri gibi hızlı bir şekilde hazırlığımızı yapmaya başladık. Biz diyorduk ki seçim kanunu çıksın her şey ondan sonra belli olur. Kararımızı ondan sonra veririz. Ancak bizim bir kısım partilerimiz kanunun çıkmasından önce kararlarını verdiler. Kanun çıktı. Kanun çıktıktan sonra %15 oranının %5'e inmesi onların hayal kırıklığına uğramasına sebep oldu. Biz ise bekledik. Coğrafyamıza baktık. Türkmeneli bölgesinde Türkmen topraklarını en fazla savunan, Irak'ın birlik beraberliğini savunan listeyi aradık. Biz de belki başkaları gibi menfaatlerimizi düşünseydik farklı olurdu. Biz Irak Türkmenleri olarak özellikle Türkmen cephesi olarak bunun altını çiziyoruz. Birlik beraberliğimizi Irak'ın içinde gördüğümüz her yere yükleniyoruz. Bu stratejinin içinde Türkmen bölgelerinin içinde en uyumlu proje Irakiye listesinin projesi idi. Ne Maliki'nin listesinin ne de Tavafuk listesinin Kerkük'le ilgili bir çözümü olur. Çünkü eninde sonunda 2 koalisyon var, iki anlaşma var. KDP, KYB, Irak İslam Yüksek Konseyi artı Dava Partisi. Dörtlü anlaşma sürdürüyorlar. Bu dörtlü anlaşmanın ana noktalarından biri bizim kuşkularımıza göre Kerkük meselesi. Kerkük meselesi aralarında bir pazarlık meselesi haline gelmesinden endişe ediyoruz. Bu dörtlü anlaşmanın da haricinde üçlü bir anlaşma da var. Bu da KDP, KYB artı Irak İslami Partisi. Bir de böyle bir kuşkumuz var; acaba onlar da Kerkük meselesini bir pazarlık olarak mı kullanacaklar? Bu yönden bakınca öyle gördük ki Irakiye listesi Kerkük projesini ve Türkmen Bölgelerini savunan bir projedir. Bu nedenle bu listeden katıldık. Adaylarımızı bu liste içinde dağıttık. Peki Kerkük'teki seçimin nasıl geçeceğini düşünüyorsunuz? Yani şeffaf, demokratik ve güvenli bir seçim yapılabilecek mi Kerkük'te. Şeffaf ve demokratik bir seçim olmayacağını kesinlikle şimdiden söyleyebiliriz. Çünkü bunlar şu andan başlamış durumdadır. Seçim komiserliği Kerkük Şubesi'nde olan yolsuzluklar eğer gözlemciler tarafından saptanırsa, eğer memurların tayini, merkezlerin dağıtım şekli, kartların dağıtımı şekli gibi konular tespit edilse şimdiden bazı yolsuzluların yapıldığı görülecektir. Mesela karşılıksız Kürt kartı, karşılıksız Arap kartı v.s. bunların hepsinden şikayetimiz oldu. Bu seçim komiserliği içinde olan yolsuzluklardır. İster istemez bugün Kerkük'te iki Kürt siyasi güç şehri kontrol etmekte. Kontrol ettiklerine göre o seçim komisyonu da mutlaka onların ellerinde olur. Kerkük'te yakın zaman önce seçmenlerin sandığa gitmelerini teşvik etmek için sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen panelde broşürler dağıtıldı. Dağıtılan belgeler Arapça yazılmış, Kürtçe yazılmış bir de Hıristiyanca yazılmış. Kerkük'te bin iki bin tane Hıristiyan evi var. Onların kendi dillerinde belgeler yazılmış. Türkmenler için yazılmamış. Bu tesadüfen gerçekleşmiş bir olay değildir. Bağdat komiserliği bunun tesadüfen gerçekleştiğini söylüyor. Bunların hepsi başlangıçtır. Böyle bir başlangıçtan artık bizim kuşkumuz oluşmaya başlıyor. Artı biliyorsunuz son günlerde Türkmenlere yapılan suikastlar yeniden başladı. Bir değil iki değil üç değil. Bunların amacı insanları sindirmek ve korkutmaktır. Peşmerge adı altında, asayiş adı altında insanlarımızı korkutmaktır. Polis merkezinin içinde KDP, KYB mensubu insanlar var. Ve bu insanlar, Kerkük'te Türkmenler sandık başına gitmemesi, oy vermekten korkmaları yönünde politika izliyor. Bunların hepsi göz önünde oluyor. İspatlamaya bile gerek yok. Artı son günlerde Amerikalıların ifadelerine göre Maliki ve Barzani Kerkük'te dörtlü bir müşterek ordu kurulması için anlaştı. Bu ordu özellikle seçim süreci için hazırlanıyor. Bu dörtlü orduyu biraz açabilir misiniz acaba? Peşmerge, Amerikan askeri, polis teşkilatı ve Irak ordusundan oluşuyor. Bunlar Kerkük'ü çember halinde sarıp güvenliği sağlasın isteniyor. Giriş noktalarında işte bu güçler duracaklar. Artı Amerikalıların başkanlığı altında Kerkük havaalanında bir ordu teşekkül etsin. Bu dört gruptan oluşan orduyu Amerikalı komutanların ve başkanların adına hareket ediyormuş gibi gösteriyorlar. Bağdat ilk başta bunu reddetmiş gibi gözüktü ancak araştırmalar neticesinde ulaşılan bilgi Maliki'nin de bu işin içinde olduğu yönünde. Bu işin büyük bir parçasıdır. Özellikle de seçim sürecinde bunu kullanmak tehlikeli ve dikkat çekici bir olaydır. Bizi ne kadar bu güvenliğiniz içindir diye ikna etmeye çalışsalar da buna kanaat etmeyeceğiz. Peşmergeye meşruiyet vermek istiyorlar. Bunun için türlü türlü mitingler yapıldı bildiriler çıkarıldı, Hükümete ulaşıldı. Resmi olarak talep ettik, Maliki ile görüşelim dedik ama hiçbir şekilde dinletemedik. Bunun neticesinde tabii ki seçim sürecini şeffaf görmüyoruz. Artı Kürtlerin kendi arasındaki çekişmeler de malum. KDP ve KYB'nin karşısına bir Goran Listesi çıktı. Her iki taraf da kendisini yolsuzluklar yapmaya hazırlamış. Bunların neticesinde de bir yarışa girdiklerinde mutlaka Kerkük'te gerginlik olur. Emniyet sağlanamaz. Şeffaf bir seçim olacağını düşünmüyoruz. Bunu buradaki Amerikalılara söyledik. Gözlemcilerin gelmesi gerekiyor. Odalarda en az bir kameranın olması gerekiyor. O zaman Türkmen seçmenine güven gelecek ve yolsuzluk yapan taraf korkacaktır. Bunları söyledik, taleplerde bulunduk. Ne kadar gerçekleştirilir bilemiyoruz ama şeffaf görmüyoruz seçimleri. Peki, Irak'ta yeni seçim yasası çıkarken konuşulan meselelerden bir tanesi seçim yasasının Kerkük'ü de ilgilendiren maddesi idi. Bu maddede bir yıl içinde bir komisyonun %5'ten fazla nüfus artışı olan bölgelerdeki seçimleri kontrol edebileceğini ve kontrol durumunda bir sorun çıkması halinde önlemler alınacağı söyleniyordu. Kerkük'te böyle bir gelişme bekliyor musunuz seçimlerden sonra? Tabii ki. Eğer bu komisyon doğru bir şekilde işlerini yaparsa, belgeleri detaylı incelerse mutlaka yalan, sahte, doğru hepsi belirlenecek. Ama yine de bunun 23. Maddenin konusu haline getirmiş olurlarsa; Kerkük'teki teşkilatlar, idareler, sorumlular komisyona doğru bilgileri vermemiş olduğu halde Bağdat'ta bulunanlar çıkarları gereği (diğer koalisyonlarla bir pazarlığı olduğu için) buna sessiz kalırsa o zaman yine kuşku oluşacaktır. Az önce söyledim. Dörtlü anlaşmadan bizim korkumuz var. Dörtlü anlaşma neyin neticesinde olmuş. Şii koalisyonu Maliki, eğer hükümetin başına gelmek isterse Kürtlerin desteğini isteyecek. Ne alır bunun karşılığında? Kürtlerin Kerkük'ten başka projeleri yoktur. Maliki'ye söyleyecekleri şey “Kerkük meselesinde artık biraz taviz vermek mecburiyetindesin“ olacaktır. Eğer adil Abdülmehdi de Başbakanlığa aday olursa Kürtler onunla da o pazarlığı edeceklerdir. Bunun neticesinde eğer Bağdat'taki iktidar Irak'ın birliği için çalışmış olur ve Kerkük onun için önem taşımamış olursa daha perişan oluruz. Yani yapılan sahteler bile çıkmaz ortaya. Ama eğer Bağdat'taki hükümet değişmiş olursa ulusal bir hükümet olursa özelikle Irakiye Listesinin projesinde yer alan gruplar gelmiş olursa başa, Kerkük'ün Ortadoğu'nun büyük bir problemi olduğunu herkes görmüş olur. Belki de o zaman farklı bir siyaset çıkar ortaya. Çünkü Kürtlerin de tavırları biraz farklı olur. Bunların yanında ulusalcı Araplar, milliyetçi Araplar ve Türkmenler bu Irakiye listesinin içinde yer almaktadır. Onlar bu konuya daha ciddi bir şekilde bakarlar. Eğer Musul'da bizim adaylarımız ve Usame Nuceyfi'nin Irakiye Listesi, Kerkük'te ITC, Salahattin'de Irakiye Listesi ile ITC artı Diyala'da aynı şekilde Irakiye ve ITC kazanırsa ve bu şerit üzerinde olan, Türkmen ve Arapların üzerinde yaşadığı bölgede birlik ortaya çıkarsa, o zaman belki bizim için Kerkük meselesi iyi bir noktaya gelir. Peki, bu seçim komisyonu çalışmalarını tamamladığı zaman heyet bir hile ya da sorun tespit ederse Kerkük'teki seçimler yenilenecek mi sizce? Buna pek inanmıyorum. Ama komisyon, parlamento üyeleri seçildikten sonra orada kurulan komisyon bu evrakları inceleyecek daha sonra söz gelişi Kerkük'ün sayısı bu kadar imiş diyecek. Çünkü biz 2004 2005 kütüklerine dönmek istedik. Eğer 12 tane milletvekili var ise Kerkük'te, bunu Kerkük milletvekilliğinden çıkarılıp milli bakiyeye geçer. O zaman ne olur Kerkük'ün 13 milletvekilinden 2 tane 3 tane çıkarılırsa o 7 taneye 8 taneye iner. Fazlası da milli bakiyeye gider. Tabi o mekanizmanın nasıl olduğu belli değil. Milli bakiye sistemi belli değil. Bunu kim ortaya koymuş. Türkmenler mi Araplar mı Kürtler mi o belli değil. O yüzden bunun sonucuna komisyon karar verecek. Yani Kerkük'te seçim yapılmakla bitmeyecek. Seçimden sonrada mücadele seçim mücadelesi gibi devam ediyor olacak. Özellikle Türkmenlerin sorunu komisyonda belli olacaktır. Kerkük sorununu çözmek için Irak seçim yasasının 6. Maddesine göre bir komisyon kurulacak. Kerkük sorunu için çözüm bulmaya çalışacak. Parlamentonun birinci öncelikli konusu bu olacaktır. Aksi takdirde Kerkük'te yolsuzluk devam edecektir. Bunun ardından bir sayım meselesi vardır. Bu yolsuzluklar sayımda da devam ederse ne olacak. Bütün evraklar Birleşmiş Milletler'e o şekilde gidecek ve 50 yıl daha Türkmenler için Kerkük'teki yanlışlık devam edecektir. Bu nedenle en büyük iş parlamentoda olacak, özellikle de komisyonda. Peki siz seçimi kazanırsanız ve Bağdat'ta bir parlamenter olursanız öncelikle Irak Türkleri için neler yapmayı planlıyorsunuz? Her şeyden önce Türkmeneli coğrafyasında yaşayan tüm Irak Türklerinin sorunlarına çözüm üretmek için çalışacağız. Telafer'den Kerkük'e, Tuzhurmatu'dan Diyala Türkmenlerine kadar tüm Irak Türklerinin Irak'ın ana unsurları olduklarının kabul ettirilmesi ve insanlarımızın sorunlarına çözüm bulabilmek çabası içinde olacağız. Bağdat'ta tüm Irak Türklerinin haklarını savunacağız. Bunun yanı sıra bir Kerkük milletvekili adayı olarak ve Irak Türkmenleri için özel bir yere sahip olması itibariyle seçim mesajlarımdan biri “kurtuluş“tur, “Kerkük'ü kurtarmak“. En önemli önceliklerimizden biri de Kerkük olacaktır. Çünkü sahibi biziz. Tarihi biziz. Geçmişi biziz. Geleceği de biz oluruz. Kerkük meselesinin dışındaki projeleriniz nelerdir? En önemli ve en büyük sorun gençlerin işsizlik sorunudur. Irak'ın maddi imkanları hırsızların değil de doğru insanların ellerinde olursa herkes çok rahat yaşar. Gençlere önem vermemiz gerekir. Gençlerin geleceğinin garanti altına alınması ve güvenlik en büyük sorunlarımızdır. Bir de şehit ve tutuklu ailelerinin tazminatlarını daha iyi bir hale getirmeyi amaçlıyoruz. Son dönemlerde terör, suikast ve patlamalar sonucunda insanlar perişan hale geldi. Dün bir Türkmen kadını ile görüştüm. Çok üzüldüm. Kerkük'te bir patlamada kocasını kaybetmiş. Üç çocuğuyla yalnız kalmış. Nerede devlet, nerede bu paralar, neden bu hırsızlık devam etsin? Şu ana kadar biz ITC olarak kendi masraflarımızı kendimiz ödüyoruz. Öğrencilerimizi, yaralılarımızı yurtdışına gönderiyoruz. Türkmence eğitimimizi kendi masraflarımızla yapıyoruz. Bu da bizi biraz zorluyor. İnsanların tüm isteklerini yerine getiremiyoruz. Özellikle Türkmen eğitimine çok önem vermek gerekiyor. Ben öyle görüyorum Irak'ın sahibi çoktur. Biraz da biz Türkmenler sahibi olalım. Türkmenlerin de artık bu stratejilerin içinde yer almaları gerekli. Bu kadar milletvekilleri var Arapların, Kürtlerin, Şiilerin her kesimin. Bizde ITC olarak Türkmenlerin hayatlarını rahat yaşamaları için ne gerekiyorsa yapmayı amaçlıyoruz. Son sorum şu olacak; Irak sancılı bir süreçten geçiyor. Siyasi arenada mücadele çok büyük. Demokrasi tecrübesi hiç oturmamış durumda. Siz bu seçim sonucu ortaya çıkacak olan parlamentonun Irak'ın en temel sorunlarına çözüm bulabilecek ve Irak'ın özellikle güvenlik zafiyetini, ekonomi, altyapı sorununu, rejimi ve devleti ilgilendiren sorunları çözebilecek bir yasama süreci geçirecek parlamento olabileceğini öngörüyor musunuz? Şunu iyi biliyorum bu işin içinde Irak'ı parçalamak isteyen parmaklar çok olmasa, mezhepsel ayrılıklar biraz kalkmış olursa bence Iraklılar birbirleriyle çok iyi yaşayacaktır. Teröre son verilir, başka ülkeler Irak'ın içişlerine karışmaktan vazgeçerse ve Amerika da politikasını revize ederse Irak daha iyi bir noktaya gelebilir. İlk hükümetin nasıl kurulduğuna bakalım. Mezhepsel ve etnik ayrımlar temelinde kuruldu, ki bu geçici hükümetti. Sonra Irak anayasasını oluşturacak parlamento daha sonra ise seçimler yapılarak mevcut parlamento oluşturuldu. Ama bu seçimlerin nasıl yapıldığına bakarsanız kapalı liste sistemiyle yapıldı. O yüzden insanlar kimi seçtiğini bilemedi. Bu sefer biraz daha farklı olacak. İnsanlar beğendikleri adayları çıkaracaklar. Bundan sonra Irak'a bir teknokrat hükümet gerekmektedir. Iraklılar artık savaştan, ölümden bıkmıştır. Teknokrat hükümet içinde Şii, Sünni ayrımı kaldırılmalıdır. Iraklılar bence bu sürece yavaş yavaş gidiyor. Sayın Salihi, bize zamanınızı ayırdığınız için çok teşekkür ediyoruz. Başarılar diliyoruz. Ben de teşekkür ederim.

ORSAM: Jale Hanım sözümüze Irak'ta bir kadın siyasetçi olmaktan başlayalım. Özellikle 2003'ten bu yana çok sancılı bir siyasal yaşantısı var Irak'ın. İşgalden bu yana yeni bir devlet otoritesi işgal edildi. Eski kurumların önemli bir kısmı ortadan kalktı. Yeni kurumlar yerlerine konulmaya çalışılıyor. Bu süreç içinde Irak farklı seçimler ve referandumlar yaşadı. Şu anda çok önemli bir seçim arifesinde. Öncelikle siz Irak siyasetinde bu süreç içinde kadınların siyasal alandaki rollerini ve etkinliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Jale NEFTÇİ: Öncelikle hoşgeldiniz. Kadınların tabii Saddam rejimi döneminden sonra rolü çok azaldı, çok zayıf bir rolü var. Her zaman kadın göz ardı edildi. Biliyorsunuz Irak'ta başta gelen siyasi sorumlular, liderler birçoğu İslami partilere bağlı oldukları için kadını maalesef hep göz ardı etmiştir. Ama biz Türkmen kadınları, görgülü bilgili kadınlar olarak her zaman farklı olduk. Ben özel olarak çocukluktan beri siyasete hep hevesim vardı. Üniversitede Bağdat Üniversitesi Siyasal Bilgiler okudum. O zamandan hatta ortaokul zamanlarından beri siyasetle uğraşıyorum. 2004'te vilayet meclisi üyeliğini kazandım. 2005'te yine bir seçim oldu. 2. devrede yine üyeliği kazandım. Yani 2004'ten şimdiye kadar vilayet meclisinde Irak Türkmen Cephesi (ITC) temsilcisi olarak çalışıyorum. Tabii vilayet meclisinde komisyonlar var. Yasa komisyonu, ziraat komisyonu, koordinatör komisyonunda bir de kadın ve insan hakları komisyonunda görev alıyorum. Bu komisyonlarda çalışarak çok farklı bilgiler kazanmış oldum. Şimdi de Irak parlamentosuna ITC'den aday gösterildim. Ancak genel olarak bakıldığında kadının Irak'taki siyasi durumunun şimdilik çok zayıf olduğunu söylemek mümkündür. Peki bir siyasetçi olarak Kerkük'teki genel durumu nasıl görüyorsunuz? Yani Kerkük Irak'ın en kritik bölgelerinden bir tanesi. Ve eğer adil bir seçim yapılmazsa seçimden sonra en büyük sorunun yaşanacağı illerin başında geliyor. Siz Kerkük'te adil, şeffaf bir seçim yapılıp bunun sonucunda istikrarın sağlanabileceğine inanıyor musunuz? Kesinlikle inanmıyoruz. Çünkü 2005 yılındaki seçimlerde çok büyük ihlaller oldu. Biz Türkmenler ve Kerkük'te de Araplar, Yüksek Seçim Komiserliği'ne şikayette bulunduk. Maalesef hiçbir cevap gelmedi, o ihlaller devam etti. Bunun sonucunu görüyorsunuz Kerkük'te. Bir demografik değişim gerçekleşti ve sanki onlara meşruiyet verilmiş gibi oldu. Şimdi de aynı insanlar sorumlu Kerkük'te. Aynı Kürt partilerinin sorumluları görevlerini yürütüyor. Tabi bunlardan biz çok endişeliyiz. Aynı ihlaller olacak diye korkuyoruz. Ama bazı kurallar çıkarıldı yüksek seçim komiserliğinden. Bir de seçim yasası 2005'ten farklı. Bölge bölge olduğu için seçim merkezleri biraz farklı olacak. Amerikan güçleri, Birleşmiş Milletler'in çalıştığı insanlar burada bizimle görüştüler ve söz verdiler. Seçim merkezlerini kontrol edecekler. Tahminim 2005'ten biraz farklı olacak ama ihlaller mutlaka yine yaşanacak. Irak çapında büyük ihlaller olacak bu seçimde. Tabi bunun etkisi bize de Kerkük'e de uzanacak. Peki, Kerkük'te seçimden sonra yeni bir güç ve milletvekillerinin sayılarına göre bir temsil oluşacak. Kerkük'te hala vilayet meclisi seçimi yapılabilmiş durumda değil. Irak'ın her vilayetinde yapılmış olmasına rağmen. Bu durum vilayet meclislerine nasıl yansıyacak? Sizce vilayet meclisi seçimleri ne zaman yapılabilir? Parlamento seçimleri olmadan Kerkük vilayet meclisi seçimleri olamaz. Bu sürede bir yıl içinde parlamento seçimi olduktan sonra bir komisyon kurulacak. Kerkük'ün yasası için. Kerkük için özel bir yasa çıkacak. İl vilayet seçimi için. Aynı zamanda Kerkük'e ait olan seçmen kütüklerinin hepsi gözden geçirilecek. Eğer bu seçmen kütüklerinde % 5 ihlal varsa parlamento seçimi Kerkük için yeniden yapılacak. Dolayısıyla siz de Kerkük'te yeni bir seçim daha bekliyor musunuz? Mutlaka olması gerekir. Çünkü ihlaller çok fazladır. Yani yarıdan fazla ihlal var kütüklerde. Yasada % 5 varsa yeniden seçim olacak diyor ama bundan çok daha fazlasının olduğunu biz biliyoruz. Onun için yeniden bir seçim olacak. Seçim olduktan sonra yasa çıkacak. Yasa çıktıktan sonra o zaman Kerkük vilayetinde bir seçim olur. O zaman Kerkük'teki seçim aslında bir yıllığına yapılmış bir seçim olacak. Bir yıl sonra yeniden bir milletvekili seçimi sadece Kerkük için veyahut % 5'lik demografik değişimin yaşandığı diğer bölgelerde yeniden bir seçim olabilir. Peki genel anlamda baktığınız zaman siz Kerkük'ün en önemli sorunları olarak neleri görüyorsunuz şu anda. Bence Kerkük'te her şeyi etkileyen en önemli sorun ortak bir yönetimin olmaması. Biliyorsunuz Kerkük'ün kimliği aslında Türkmen'dir. Bu demografik değişiklik olduğu için şimdi nüfusun ağırlığını Kürtler oluşturuyor. Kürtler olduğu için bir de Saddam rejimi döneminden sonra Amerikan güçleri Kerkük'e indiği zaman peşmerge ile beraber dairelere hep KDP ve KYP'lileri yerleştirdiler. Bunun için şimdi tüm dairelerin başkanları Kürt partilerin mensubudur. Maalesef ortak bir yönetim yok. Araplar ve Türkmenlere hiçbir görev verilmedi. Sonradan sadece Araplara Vali Yardımcılığı görevi verildi. Ama Türkmenlere şimdiye kadar bir şey verilmedi. Ortak yönetim olmadığı için Kerkük'te biz Türkmenler olarak büyük sorunlar yaşıyoruz. Aynı zamanda büyük bir yolsuzluk oldu Kerkük'te. Bütün dairelerde. Çünkü Kürt müdürlerin karşısında diğer milletlerden bir rakip olmayınca kendi çıkarlarına işler gerçekleştirdiler. Ve her yerde çok büyük yolsuzluklar oldu. Bu da büyük bir sorundur. Üçüncü sorun hepsinden de önemli olan emniyet güçleridir. Tüm emniyet güçleri KDP ve KYP'nin elinde. Merkezi hükümete bağlı olmadıkları gibi Kürt partilere bağlı olduklarını gösteriyorlar. Kerkük çok büyük bir tehlikeye gidiyor. Onlar bu tarz ihlaller yaptıkları zaman kimse onlardan bir hesap soramıyor. Peki siz milletvekili seçilirseniz öncelikleriniz neler olacak, planlarınız projeleriniz nelerle ilgili? Biliyorsunuz Kerkük üzerine çok büyük siyasi oyunlar var. Aynı zamanda Irak'ın siyaseti ve toprak bütünlüğü Kerkük'ün durumuna bağlıdır. Biz her şeyden önce Irak parlamentosunda Türkmen grubu, kitlesi olarak el birliği ile çalışalım istiyoruz. Irak'ın toprak bütünlüğünü ve milletin bütünlüğünü sağlamayı amaçlıyoruz. En önemlisi budur. İkinci olarak Kerkük'ün hiçbir bölgeye bağlanmamasını istiyoruz. Nasıl ki Bağdat başkenttir ve hiçbir bölgeye bağlanmıyor, Kerkük de aynen onun gibi kalsın. İçinde ortak bir yönetim olsun. Biz bunun için çalışacağız. Aynı zamanda Kerkük'te büyük bir sorun daha var. Özellikle Türkmen milletinin sorunu. O da mülkiyet sorunu. Saddam rejimi zamanında Türkmenlerin tüm toprakları, evrakları istimlâk alındı. Bununla ilgili yasalar çıktı ama maalesef şimdiye kadar hiçbir yasa uygulanmadı. Bu yasaların uygulanmasını tüm Türkmen milleti bekliyor. Bu konu üzerine de çalışmalarımız olacak. Aynı zamanda belediye hizmetleri konusunda da Kerkük çok ihmal edilmiş çok geri kalmış durumdadır. İmar bakımından bu böyle, ciddi bir elektrik sıkıntısı yaşanıyor. Esasen Kerkük'ün elektrikle ilgili hiçbir sorunu yok. Ama maalesef bizim elektriğimiz Bağdat'a ve Irak'ın kuzeyine veriliyor. Bunların hepsi milletin sıkıntısıdır. Kısmet olursa parlamentoya gittiğimiz zaman bunları çözmek için uğraşacağız. Sizin eklemek istediğiniz başka bir nokta var mı acaba? Ben milletimize, yurt içinde veya dışında, eğer Türkmen milletinin bu sıkıntılarını gidermek istiyorlarsa, bu sorunlara son vermek istiyorlarsa bir de çocuklarının gelecekleri için hepsinin sandık başına gitmeleri gerekir. Oy vermeleri gerekir. Çünkü parlamentoda ne kadar fazla olursak Türkmen milletinin hakkını savunma şansımız o kadar fazla olacaktır. İsteklerimizi daha fazla sonuçlandıracağız. Bunun için herkese sesleniyorum. Hiç geri kalmadan herkes sandık başına gitsin. Çünkü bu yalnızca Türkmenler için değil Kerkük'ün geleceği, Kerkük'ün istikbali için. Kerkük'ün başka bir bölgeye bağlanmaması için. Bizi kabul ettiğiniz ve sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz. Ben teşekkür ederim.

7 Mart 2010 tarihinde yapılacak olan Irak Parlamento seçimlerine yaklaşırken ORSAM olarak Irak İslam Partisi Genel Sekreteri Dr. Osama T. Al-Tikriti ile 08.02.2010 tarihinde Ankara'da bir söyleşi gerçekleştirilmiştir. Seçim konusunda görüşleriniz nelerdir? Yakın zamanda ne gibi gelişmeler olma ihtimali var? OSAME AL-TİKRİTİ: Temyiz Mahkemesi 12 Şubat 2010 tarihine kadar seçimlerden uzaklaştırılanların itiraz dosyaları inceleyecek ve kararını verecek. Seçimlerden sonraya ertelenmesi mümkün değil. Başka problemler çıkabilir. Peki, 7 Mart 2010 genel seçimlerinin ertelenmesi mümkün mü? Bunu temenni etmeyiz. Ancak, vakit çok dardır. Korkarım ki yüksek seçim kuruluna bu süre yetmeyecek ve erteleme isteyecekler. Böyle bir ihtimal var. Fakat gerçekleşmemesini temenni ediyoruz. Irak İslam Partisi olarak sizin bu konuda görüşünüz nedir? Peşinen durumumuzu belirledik. Esas bu sorgulamalı adalet komisyonunun kararlarının içinde siyasi bir yön vardır. Bunun da sebebi iktidarda olan Maliki ve diğerlerinin korkularıdır. “Baas Partisi tekrar gelir ve tekrar gücü eline alır“ korkusu var. İlk yasa çıktığı zaman Baas Partisinin kökünü kazıma yasası çıktığında onunda aleyhine olduk. Çünkü belirli bir kesimi ortadan kesip atmak Irak toplumunun istikrarını ve barış ortamını da zedelemiş olur. Bu nedenle Bremen zamanından beri biz buna karşı çıktık. Özellikle Baas Partisi üyeleri Irak'ın içinde çok geniş bir sayıya sahiptiler. Baas dönemi 35 yıl sürdü. Binlerce insan partiye girmeye mecbur kaldı. Irak halkına karşı kim suç işlediyse onlar cezalandırılmalıdır. Fakat herhangi bir suç işlemeyip sadece bu partiye üye olan insanları neden suçlayalım? Parti olarak Baas Partisi belirli bir süre için yasaklanmalıdır. Ama o partiye mensup olan insanları, özellikle hiçbir suç işlememiş insanları cezalandırmak doğru değil. Yedi yıl geçti. Birçok insan geleceklerini bilmiyorlar. Tutuklanacaklar mı? Bu kadar zamandır maaş almadılar. İşleri yok. Temyiz mahkemesinden çıkan karara göre Baasçıların dosyalarına 12 Şubat 2010 tarihinden sonra bakılacak. Bunun üzerine çok itirazlar geldi ve üçlü bir toplantı oldu. Temyiz Mahkemesi'nin bir an önce karar vermesi lazım. Aksi halde o insanlara verilen oylar da boşa gidecek. Temyiz mahkemesi buna mecburen uydu. Çalışmalara başladı. Bu işlerin 12 Şubat 2010 tarihine kadar bitmesi gerekiyor. Çünkü 12 Şubat'ta seçim propagandaları başlayacak. Sizin tahminleriniz nedir? Acaba bir parti tek başına bir seçimi kazanacak mı? Yoksa birçok insanında tahmin ettiği gibi kimse çoğunluğu alamayacak ve koalisyon mu olacak? Bir parti tek başına seçimi kazanıp iktidara tek başına gelemez. Beklenen odur ki, 2 ya da 3 liste seçimi kazanıp aralarında koalisyon oluşturarak hükümeti kuracaklar. Tahminlere göre 5 tane büyük oluşum var: Maliki'nin Kanun Devleti listesi, El-Hekim'in Irak Ulusal İttifakı, Tavakkuf Cephesi, Ayad Allavi'nin Irakiye listesi, Kürt İttifakı listesi. Bunlar oyların çoğunluğunu paylaşacak. Ancak başbakanın kim olacağına dair ortada isimler dolaşıyor. En kuvvetli ihtimal Maliki yönünde. Bu yöne eğilim var. Ayad Allavi'nin başbakan olması yönünde eğilimler var. Bunların dışında da bazı isimler geçiyor. Ancak o kadar güçlü değiller. Örneğin, şimdiki Maliye Bakanı Bakır El Zubeydi. Sizin oluşumunuzda kimler var? Seçime kimlerle gireceksiniz? Irakıye listesi ile giriyoruz. Bu listede Irak Türkmen Cephesi de var. Ayrıca İslami ve Sünni cemaatler var. Türkmenlerden de var. Listenizin kazanma ihtimali size göre nedir? Tahminimiz 25-30 sandalye arasında kazanma yönündedir. Listemiz önceki seçimlere göre çok daha geniştir. Umudumuz çoktur. Ancak seçimlerde ne olur kesin bilemeyiz. Irakiye'nin kazanma şansı size göre nedir? Salih Mutlak faktörü çok önemlidir. O uzaklaştırılır ve seçime giremezse ona bağlı olanlar ve Baasçılar çekilebilirler. Sizce bu seçimde Sünniler parlamentoda genel olarak bir ağırlık kazanacaklar mı? Sünnilerin içinde değişik kesimler de var. Şiiler bir listede daha kolay birleşebiliyorlar. Ama Sünniler dağılmış biçimdedir. Bence Sünni ve Şii ağırlığı dengeli olacak. Türkmenler hakkında neler düşünüyorsunuz? Türkmenlerin birleşmesini ve bir listede olmalarını arzu ederdik. Bizimle olmalarını arzu ederdik. Fakat öyle olmadı. Yine de parlamentoda epey bir sayı çıkaracaklarını tahmin ediyorum. Bizim amacımız tüm etnik grupları ulusal bir politika çerçevesinde toplayıp Irak'a hizmet etmektir. Fakat bunun kısa zamanda gerçekleşmesi biraz zordur. Peki sizce Kürtlerin bu parlamentoda ağırlığı ne olur? Bir azalma olacağını tahmin etmiyorum. Çünkü onların bölgeleri bellidir. Oradan oyları kazanırlar. Bir de milli bakiye'den de oy alacaklar. Irak'ın yakın ve uzak geleceğinde neler görüyorsunuz? Tahminimce seçimlerden sonra bir istikrar ortamı oluşur ve güvenlik konusunda düzelmeler olur. Herkes bıktı artık. Her taraf anladı ki kimse tek başına bir şeyler elde edemez. Başkalarına da ihtiyacı var. Ben bu konuda iyimserim. Siz parti olarak ve şahıs olarak Kerkük konusunda ve 140. madde ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Başından beri görüşümüz Kerkük'ün Irak şehri olduğudur. Kerkük herhangi bir federal bölgeye katılamaz. Irak'ın içinde kalmalıdır. Kerkük'te Türkmen var, Arap var, Kürt var. Bize göre ister Kerkük merkeze bağlı bir vilayet olarak kalsın isterse kalmasın bu farklı grupların hepsi birleşip Kerkük'ü birlikte yönetmeli. Maalesef bu olmadı. Türkmenlerin görüşü ise Kerkük'ün, Türkmen kültürünün ağırlıklı olduğu bir Irak şehri olduğudur. Başka bir bölgeye katılmak istemiyorlar. Bir parçanın parçası olmak istemiyorlar. Sizin bu konudaki görüşleriniz nedir? Kerkük'ün Türkmen renkli olduğunun aleyhinde değiliz. Çünkü bu doğrudur. Ancak bu konuları şimdi ortaya atmak siyasi açıdan sakıncalıdır. Durumlar değişiyor. Orada Kürtler ve Araplar da var. Seçimlerden sonrası için tahminleriniz nelerdir? Irak'ı eğer komşu ülkeler ve dış güçler bırakırlarsa ulusal uzlaşma sağlanabilir. Parlamento Başkanı Eyad El-Samarai nispeten küçük olan bir partiden seçildi. Bunun da nedeni gücü, yeteneği ve Irak'ı toparlayabilme potansiyeli. Artık yavaş yavaş yolsuzluklar da azalıyor. Böylelikle gelecek eskisinden daha iyi olacak gibi görünüyor. Son olarak Türkiye ve Irak ilişkileri hakkında düşünceleriniz nelerdir? Türkiye'nin Irak'a açılımı, yapılan anlaşmalar ve yatırımların istikrarı sağlayacağına katkısı olacağını düşünüyorum. Bu sayede Türk ve Irak ilişkilerinin ileride daha iyi noktalara geleceğini umuyoruz.

Irak'ta Mukteda Sadr grubuna mensup milletvekili Dr. Kusay El Suheyl, 7 Mart parlamento seçimleri, Irak'ın temel problemleri, Türkiye-Irak ilişkileri ve Kerkük sorunu konusunda değerlendirmelerde bulundu. ORSAM mensuplarının sorularını yanıtlayan Suheyl, Irak'ın istikrara kavuşması için bölgesel bir pakta gereksinim duyduklarını söyledi. ORSAM: Türkiye'nin Sadr grubuna ilişkin tutumunu nasıl değerlendiriyosunuz? İki düzey için konuşabilirim. Birinci düzey Sadrcı düzey ve ikincisi de Şii düzeyi. Sadrcı düzeyde cumhurbaşkanı ve başbakan gibi Türk siyasetçilerle çok iyi ilişkilerimiz var. Bildiğiniz gibi Sadr grubu İstanbul'da siyasi pratiklerini planlamak için ilk konferansını gerçekleştirdi. Ve bu Türkiye hükümeti ile birlikte organize edilmişti. Dolayısı ile Türkiye hükümeti ile iyi ilişkilerimiz var. İkinci nokta ise Bağdat'taki Türk büyükelçi ile Kerkük'ün yerel hükümeti, bölgesel seçimler ya da ulusal seçimlerle ilgili konularda sürekli diyalog içindeyiz. Son 3 yılda Türk siyasetçilerle sürekli diyalog halindeydik. Irak'taki siyasi değişimler nedeniyle Şiiler olarak Türkiye ile olan ilişkilerimiz büyük bir değişim geçiriyor. Şuanda bildiğiniz gibi, Türkiye hükümeti ile Irak hükümeti arasındaki ilişkiler birçok nedenden dolayı iyi değil fakat Iraklı bireysel gruplar olarak Türkiye hükümeti, siyasi partileri ve Türk gruplarla ilişkilerimiz iyi. Bu yüzden genel anlamda Şiiler olarak ve Sadr grubu olarak benim gözlemlediğim kadarıyla Türkiye ile çok iyi ilişkiler içindeyiz. Ve Türkiye'nin İran, Suriye ve Irak'tan oluşan bölgesel eksen ya da bölgesel organizasyon içinde yer almasını çok istiyoruz. Türkiye İslam dünyası ve Ortadoğu'nun çok önemli bir parçası. Bu yüzden bölge ilişkilerini geliştiren daha büyük bir ol oynamalı. Sizce Türkiye Irak'a ve Iraklı Şiilere ilişkin politikasını değiştirmeli mi? Ya da Türkiye'nin politikasında eksiklikler olduğunu düşünüyor musunuz? Az önce de belirttiğim gibi Türkler zaten Irak'ta önemli bir rol oynuyorlar. Sadece Iraklılar ile değil, İranlılar ile de. Bizim 2 büyük İslam ülkesi komşumuz var, onlar bölgenin güvenliğini ve siyasi istikrarını sağlamak için çaba göstermeliler. Ve benim gözlemlerime göre Türkiye bu rolü oynadığını gösterecek. Ve sanırım Şeyh Mukteda El Sadr Kuveyt, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi birkaç ülkeyi ziyaret etti. Türkiye Şeyh Mukteda'nın ziyaret ettiği ülkelerden biri. Bu Türkiye'nin Irak ve Iraklı Şiiler için önemini gösterir. Irak'ta güvenlik ve istikrarın sağlanması için ne yapılmalıdır? Öncelikle, ülkeler arasında bölgesel bir pakt ya da anlaşma kurulmalıdır. Bildiğiniz gibi, Suriye'de, Körfez'de ve Mısır'da komşu ülkelerin güvenlik yetkililerinin katıldığı konferanslar düzenlendi. Fakat bu konferanslardan gerçek anlamda bir ürün çıktığını düşünmüyorum. Bu ülkeler bölgesel bir anlaşma imzalamalı. Özellikle Türkiye, İran, Suriye ve bazı diğer ülkeler. Yani sadece Irak konusunda ikili anlaşmalar ya da paktlar imzalanmalı. Herneyse biz teröristlerin geçişlerini engellemek ya da uluslar arası kriminal terörizm ile mücadele edebilmek için böyle bir anlaşmanın imzalanmasına ihtiyaç duyuyoruz. Saddam rejiminin devrilmesinden bu yana Irak halkı için neler değişti? Bu geniş çapta tartışılması gereken bir konu. Ekonomik durum gibi Saddam rejimi düştüğünden beri birçok şey değişti. Iraklı bireylerin Saddam dönemindeki ve şimdiki ekonomik durumlarını kıyaslamalısınız. İkincisi demokrası uygulamaları ya da demokratik tavır. Bu Saddam döneminde yoktu. Şimdi bazıları Irak için açık bir demokrasi diyor. Birçok şey değişti. Fakat bildiğiniz gibi Irak uluslararası ve bölgesel düzeyde çıkar çatışmalarının yaşandığı bir bölge. Bazı komşu ülkeler Irak'ın istikrarlı bir duruma doğru gitmesini istemeyebilir bu yüzden Saddam sonrası dönemdeki değişim Irak halkının başarısızlığı değil. Fakat yine de birçok şeyin değiştiğini düşünüyoruz. Bugün Irak'taki temel sorunlar nelerdir? Bildiğiniz gibi, Saddam rejiminin devrilmesinden beri birçok şey değişti fakat aynı zamanda birçok sorun da çıktı. Temel sorun Iraklıların siyasi mezhepçilikten muzdarip olması. Ve hala güvenlik sorunu Irak hükümeti için temel sorundur. Fakat şunu söylemeliyim; Iraklı ortaklar arasında sürekli bir diyalog ile siyasi meseleler ve sorunlar çözülebilir. Yeni koalisyonumuzda önceki iki koalisyonun tecrübelerinden faydalandık. Yeni koalisyonumuz ülkeyi yönetme tecrubesinden faydalandı. Bildiğiniz gibi başbakanın silahlı kuvvetler ve hükümete ilişkin konularda büyük bir yetki sorunu var. Fakat şimdi koalisyonumuzda Irak liderliği için ortak bir zihniyet ile düşünmemiz gerektiğine karar verdik. Bu birinci nokta. İkinci nokta; Kürtler ve Sünniler gibi diğer ortaklarla olan ilişkilerimizden de faydalanmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu yüzden siyasi sorunlarımızın sürekli bir diyalog ile çözülmesi gerekli ve yeni koalisyonun bu kapasiteye sahip olduğunu düşünüyoruz. Başta da söylediğim gibi güvenlik sorunu hükümet ve siyasetçiler için en büyük sorundur. Önümüzdeki hükümet programımızda güvenli kontrolü, güvenlik liderliği ve güvenlik sağlanmasına ilişkin konulara yer verdik. Bu yüzden geçtiğimiz dönemin sorunları yeni dönem için bir rehber olacaktır diye düşünüyoruz Bazı komşu ülkelerin terörist eylemleri desteklediklerini düşünüyor musunuz? Tabiki bu çok açık. Çoğu terörist Suudi orijinden. Yani ideolojik görüşlerini kast ediyorum. Çoğu Vahabi. Genellikle Suudi Arabistan'dan geliyorlar. Bazıları Suriye'den, Tunus ya da Fas'tan geliyorlar. Bu yüzden Irak sınırlarını işgal eden teröristler için özellikli geçiş yerlerimiz var. Yardıma yani bir anlaşma ya da pakta ihtiyacımız da bu yüzden. Bu geçtiğimiz dönem için Türkiye sınırından terörist gelmediğini kaydettik. Bunu her zaman Türk yetkililere ve dostlarımıza söylüyoruz. Çoğu Arap ülkelerinden geliyor. Iraklı Şii mücadele içerisinde Sadr grubunu nasıl görüyorsunuz? Neler söyleyebilirsiniz? Bildiğiniz üzere, Mukteda El Sadr ve takipçileri Büyük Ayetullah Muhammed El Sadr'ın ideolojik takipçileri olarak değerlendirilebilir. Buı yüzden hareketimizi sosyo-dini bir hareket sayabiliriz. Hareketimiz siyasi bir hareket değildir. Fakat çıkarlarımız bazı siyasi pratikler ve bazı siyasi partilerle sağlanabilir. Bu yüzden bildiğiniz gibi Sadrcı grubun siyasi haritası çizmek isterseniz 2003'ün başından beri açık şekilde bir yükseliş olduğunu bilmelisiniz. Mehdi ordusunu kültürel bir organizasyona çevirdikten sonra Şeyh Mukteda direnişi Vaat Edilmiş Gün Tugayı isimli bir gruba çevirdi. Ve kendisi şimdi kültür ve ideolojiyle ilgili olduğu kadar ticaretle de ilgili. Bu günlerde Mukteda El Sadr önümüzdeki seçimlere katılmak üzere kaliteli insan toplama çabasında. Bildiğiniz gibi Sadr grubu ön bir seçim gerçekletirdi. Bu yüzden bu seçim sürecinin sonucundan aday listemizi düzenlememizde oldukça yararlanıldı. Bu yüzden geçtiğimiz sene boyunca Sadr grubunun tutumunu incelerseniz, siyasi bir parti olmamamıza rağmen Sadrcıların diğer Irak partilerine kıyasla büyük bir parti gibi hareket ettiğini görürsünüz. Biz sadece sosyo-dini bir hareketiz Son belediye seçimlerinde Irak halkının siyasi partilere, gruplara ve sizin hareketinize verdiği mesaj sizce neydi? Irak halkının çoğunluğu değişimleri sever. Fakat son seçim süreci özellikle yerel hükümetler için önümüzdeki seçimler için bir değerlendirme aracı olarak kullanılamaz. Bunun birçok nedeni var. Birincisi katılım yüzde 52'yi geçemedi. İkincisi Sadrcılar gibi bazı siyasi hareketlerin katılmamasıdır. Sadrcılar bu seçimleri desteklemediler. Bu yüzden Şeyh Mukteda El Sadr halkın belli bir liste seçmesini desteklemiyor. Çoğu partiler bu seçimler için programlarını bu sözünü ettiğimiz seçimleri göz ardı ederek yaptı. Maliki kadar yetkiye sahip olan kim? Benim. Biz herkesin yetkiye sahip olması gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden Maliki yüzde 25 ile yüzde 30 arası oy alabilir çünkü tüm yetkilere sahip, sihalı kuvvetler üzerinde kontrole sahip. Yüzde 30 oyu garantilemiş durumda. Grubunuz Maliki'yi güvenlik güçlerini seçim sonuçlarını etkilemek için kullanmakla suçlamıştı. Bu nasıl yapıldı? Seçim sürecine ilişkin birçok istatistik, özellikle Sadr şehrine ilişkin olanlar, açık değil. Bizim değerlendirmemize göre Sadr şehrinde seçmenlerin sadece yüzde 17'si oy verdi. Bunların yüzde 10'u Maliki'nin listesine oy verdi. Fakat konuşmamız gereken güvenlik durumu. Seçim süreci boyunca güvenlik görevlileri Sadr şehrindeki seçmenleri kontrol altına aldı ve Sadr şehri abluka altına alındı. Bu yüzden seçmenlerin çoğu sandıklara gidemedi. Dolayısıyla Sadr şehrinde ve diğer Sadrcı şehirlerde seçim sürecinin normal olmadığını düşünüyoruz. Daha önce önseçimlerinizden söz ettiniz fakat önümüzdeki seçimler için başka hazırlıklarınız oldu mu? İki düzeyde daha büyük hazırlıklarımız var. İtilaf düzeyinde ve Sadr düzeyinde. Ön seçim sürecini tamamladık. Söylediğim gibi seçimlerdeki aday listemizi belirlerken ön seçimlerin sonuçlarından yararlandık. İtilaf'ta seçim programını yazan bir komite kurduk. Önce taslak hazırlandı sonra son hali verildi ve şimdi sanıyorumki hazır. İtilaf'ın programında önceki iki döneme göre büyük değişiklikler var. Değişiklikler nelerdir? Temel değişim ekonomik durumla ilgili. İtilad yeni bir petrol şirketi açma konusunda yeni fikirlere sahip. Ve bu şirketin çıktıları Irak halkına bazı özel araçlar kullanarak direk olarak dağıtılacak. İkincisi güvenlik düzeyinde. Şuanki kötü durumu düzeltmek için birkaç öneri hazırladık. Tarım ve su kaynakları sektörleri için bazı önerilerimiz var. Ve en önemlisi Irak'ta iskan ile büyük projelerimiz var. Bu yüzden diğer partilerle kıyaslandığında programımızda önemli değişiklikler olduğunu düşünüyoruz. Güvenlik meseleleri için neler önereceksiniz? Temel sorun şu ki güvenlik düzenlemeleri teröristler ve Saddamcılar tarafından çiğneniyor ve bu yüzden biz güvenlik kurumları arasında yeni bir koordinasyon ve işbirliği öneriyoruz. İkincisi her bir güvenlik kurumunun alanını belirlemeyi düşünüyoruz. Kurumlar arasında birbirlerine müdahale etmelerini yasakladık ve öyle sanıyorum ki bir ulussal güvenliğin her ayağından sorumlu olacak ve koordinasyonu sağlayacak bir ulusal güvenlik konseyi kurmayı öneriyoruz. Kerkük sorunu konusundaki tutumunuz nedir? Öncelikle biz Kerkük sorununun Kerkük halkı tarafından çözülmesinden yanayız. First of all, we think that the Kirkuk problem should be solved by Kirkuk people themselves. Ve sorunun çözümü için anayasal bir duruşumuz var fakat Sadrcılar ve İtilafçılar olarak Kerkük'ün özel bir bölge olduğunu, özel bir bölge ve eyalet olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu eyalet küçük bir Irak olmalı. Çünkü Arapları, Kürtleri, Türkmenleri ve Hristiyanları barındİran küçük bir Irak'a benziyor. Bu yüzden yetkilerin Kerkük'ü oluşturan bu parçalar arasında dağıtılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yüzden Kerkük özel bir düzenlemeyi gerektiriyor. Irak'taki birçok yerel yönetimin yeni bir danışman heyeti var fakat Kerkük hala bir tartışma konusu. Kerkük ile özel bir konu olarak ilgilenilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sadrcılar olarak federal sistemin dünyadaki en yaygın sistemlerden biri olduğunu düşünüyoruz fakat bu sistemi uygulamak için doğru zaman henüz gelmedi. Amerikalılar çekildikten sonra bu metodu uygulamak konusunda bir sorun olmayacak ve Kerkük de ayrı bir şekilde, özel bir şekilde ele alınması gereken bir konudur. *Bu röportaj 9 Şubat 2010 tarihinde Bağdat'ta ORSAM uzmanları tarafından yapılmıştır.

Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adil Abdülmehdi, Bağdat'taki çalışma ofisinde ORSAM mensuplarını kabul ederek sorularını yanıtladı. Abdülmehdi görüşmede Irak'ın temel meselelerini, iç politika ve seçim konularını değerlendirdi. Abdülmehdi Irak'ın birçok farklılığı barındıran sosyal yapısına rağmen, ülkesinin halkı peyder pey kaynaştırmada başarılı olacağına inandığını söyledi. Kerkük sorununa da değinen Abdülmehdi, “Kerkük bağımsız bir bölge olmalı. Diğer herhangi bir bölgeye bağlı olmamalı. Buna karşılık Kürt bölgesiyle veya bir diğer bölgeyle özel ilişkileri olabilir“ dedi. ORSAM: Saddam rejiminin devrilmesinden bu yana Irak halkı için neler değişti? Abdülmehdi: Pek çok şey değişti. Öncelikle halkımız şuanda özgür. İfade özgürlüğü gelişiyor. Bu basın özgürlüğü, örgüt kurma özgürlüğü, siyasi parti kurma özgürlüğü, gösteri yapma özgürlüğü ve hükümeti eleştirme özgürlüğü olarak kendini gösteriyor. Bu eski rejimden yeni demokratik rejimimizin ilk aşamalarında değişime uğrayan önemli değişimlerden bir tanesi. Henüz Türkiye kadar olgun olmasa da, bunlar sadece ilk adımlar. İkinci bir fark ise iç politikamızda barışçıl ve demokratik ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Bu komşu ülkeler ve uluslararası camia ile ilişkilerimize de yansıyor. Yani içteki demokrasi dışarda kendini yabancı ülkelerle barışçıl ilişkiler şeklinde gösteriyor. Bu önceki düzenin yani hem içerde hem de dışarda düşmanca ilişkiler içinde olunan düzenin tam tersi. Dolayısıyla bu ikinci değişim çok önemli. Üçünücüs Irak bugün anayasal bir ulus. Anayasayı bütünüyle uyguluyoruz demiyorum. Önceki düzenden birçok uygulama kaldı. Yani şuanda bir geçiş dönemindeyiz. Toplumda, eğitim düzeyinde, ve hükümet yetkililerinin ve yöneticilerin tavırlarında önemli değişimler var. Tabiki 2003'ten beri Irak El Kaide nedeniyle, önceki rejimden kaynaklanan ayaklanmalar nedeniyle şiddetli dönemler geçirdi. Bunlar siyasi hayata yansıdı. Ve tabiki bunlar gelişmenin, yapılanmanın ve yatırımın önündeki gerçek engellerdi. Halk tartaklandı, esir alındı, Türk vatandaşları bile bu tür eylemlere maruz kaldı. Hala önümüzde mücadele etmemiz gereken sorunlar var. Siyasi, yönetsel ve sosyal olaylara ilişkin olarak Irak'ın temel problemleri nelerdir? Bence bizim temel sorunumuz nasıl yönetileceğimize ilişkin bir dizi prensibi ve felsefeyi bir araya getirememek. Önceliklerimiz nelerdir, ekonomi politikalarımız nelerdir ya da yabancı ülkeler ile ilişkilerimiz nasıldır? Yani tüm siyasi partiler ve toplumun her katmanı temel konulara ilişkin benzer altyapı ve fikre sahip olmalı. Bildiğiniz gibi Irak çoğul ve farklılıklar içeren bir toplum, birçok milliyet ve bölgemiz var ve ifade özgürlüğü olmadığı için bu farklılıklar hep şiddet eylemleri ile su yüzüne çıktı. Dolayısıyla tüm bu farklılıkları birleştirmeliyiz, ortak bir platform kurmalıyız. Irak'ın geçiş dönemine ihtiyacı bu yüzden, halkın birlik olması için gerekli bir süre bu. Bu durumla parlamentoda karşılaşan halk nasıl bir yönetim istedikleri konusunda ayrı düştü, bazı bakanlar merkezi bir ekonomi ya da devletçi bir ekonomi istediler. Diğerleri serbest ekonomi istediler. Kürt bölgesi Irak'ın diğer bölgelerinden farklı davranıyor çünkü diğerlerinden 10 yıl önce kurtarıldı. Yani ortak hareket etmeyi sağlamak için daha fazla zamana ihtiyacımız var. Başkanlık konseyinin performansı nasıldı? Siyasi ve yönetsel sistemin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeterli miydi? Başkanlık konseyi anayasa değişikliği yaptığımız sırada seçildi ve anayasadaki ikinci yasama meclisi ile ilgili maddeleri yasalaştırmaya yetkimiz yoktu. Yasama iki meclisten oluşmalı, bir yüksek bir de düşük düzeyli. Yani senato ve temsilciler meclisi. Temsilciler meclisimiz var fakat diğeri konusunda anlaşmaya varamadık. Bu yüzden başkanlık konseyini ikinci meclis için geçici bir çözüm olarak düşündük. İkinci meclisin rolü yasaları kontrol etmek ve veto etmek. Başkanlık konseyinin rolü parlamentonun yasalarını ve düzenlemelerini veto etmek. Yani onaylamak ya da veto etmek. Hepsi için başkanlık konseti görev yaptı. Başkanlık konseyi yasaların denetimini yaptı. Başkanlık konseyinin diğer bir rolü de hükümetle ilgiliydi. Anayasaya göre hükümet iki sütundan oluşuyor. Kabine ve başkanlık konseyi. Planlama, denetleme, düzeltme gibi rolleri var. Bu rol tam anlamıyla icra edilmedi. Geçtiğimiz yerel seçimlerde Irak halkının verdiği mesaj neydi? Öyle sanıyorum ki yerel hükümetlerin çoğunu değiştiği için halk mutsuz.Hiçbir yerel hükümet korunamadı. Ayrıca katılım çok azdı. Birçok seçim oldu fakat en düşük katılımlısı son seçimlerdi, yüzde 50 civarında bir katılım vardı. Yani yerel hükümetlerin özellikle hizmet ve ekonomi alanında görevlerini iyi icra edemediğini düşünen halkın bir protestosuydu bu, güvenlik ve siyasi alanda bazu gelişmeler olsa da. Yani bence temel mesaj buydu. Bazıları seçimlerden yanlış sonuçlar çıkarıyor. Seçim sonuçlarının halkın dini ve mezhepsel partileri istemediğini gösterdiğini söylüyorlar. Bu tartışılır fakat bence seçimlerden çıkan sonuç bu değil. Irak Yüksek İslam Konseyi hükümet Irak'ta istikrar ve güvenliği sağlarken Irak halkını Maliki'nin ortağı olduğu konusunda başarılı bir şekilde ikna edebildi mi? Hayır bu konuda başarılı olduğunu sanmıyorum. Olsaydı neden seçimleri kaybetmezdi. İkinci oldu. Muhalefette çok önemli bir rol oynadı. Anayasa değişikliğini hazırlarken de önemli rol oynadı. Ve tabiki ilk hükümetleri kurarken de. Birinci, ikinci ve Maliki'nin hükümeti. Fakat Irak Yüksek İslam Konseyi ilk yıllarındaki başarısı nedeniyle seçmenleri ile bağını kopardı. Bu belki neden ilk seçimlerdeki başarısını yakalayamadığını açıklayabilir. Irak Yüksek İslam Konseyi yerel seçimlerin sonuçlarını nasıl açıklıyor ve önümüzdeki seçimlere nasıl hazırlanıyor? Yerel seçimlerde Irak Yüksek İslam Konseyi'nin aldığı oy pek alışık olduğu gibi değil. Irak Yüksek İslam Konseyi sonuçları değerlendirdi ve hem organizasyonel hem de siyasi açıdan bazı sonuçlara vardı. Siyasi açıdan Irak Yüksek İslam Konseyi halka nasıl daha yakın olabileceğinin yollarını aradı. Organizasyonel açıdan ise önümüzdeki seçimler için bazı önlemler alındı. Irak Yüksek İslam Konseyi Irak'ta yeni bir olgu olan ön seçimleri gerçekleştirdi. Diğer hiçbir parti bunu yapmadı. Sadr Irak Yüksek İslam Konseyi'nden sadece bir hafta önce yaptı. Fakat Irak Yüksek İslam Konseyi'ninki Sadr'dan çok daha kapsamlıydı. 5 gün boyunca milyonlarca insan Irak Yüksek İslam Konseyi'nin adayları ve bağımsızlar için sandığa gitti. Ve sonuçlar aday listelerinin hazırlanması için kullanıldı. Önümüzdeki seçimlerde Irak halkı neye oy verecek? Öncelikle güvenlik ve hizmet için oy vereceklerini düşünüyorum. Başarılı bir hükümet istiyorlar. İyi bir yönetim görmek istiyorlar. Önceki rejimin geri dönmemesi için oy verecekler. Irak halkının çoğunluğu önceki rejimden oldukça zarar gördü ve eski rejimin dönüşüne karşı olan insanlara oy vereceklerdir. who suffered from the old regime, and they will vote for those people who really have a strong stand against any return of the old regime. Eski rejimin geri dönmesi mümkün mü? Hayır, eski formunda değil ama farklı, yeni bir formda. Irak Yüksek İslam Meclisi'nin Sadrcılarla koalisyon yapmasının sebebi nedir? Uzun yıllar boyunca bu iki grubun farklı duruşları olduğunu gördük. Koalisyonu mümkün kılan motivasyonlar nelerdi? Diğer her koalisyon gibi. Bu politikaların bir doğrulaması. Türkiye Suriye ile farkılıklarından yorulduğunda Suriye ile dostça ilişkilere sahip olmaya karar verdi. Bu farklılıklar hem Sadrcıları hem de Irak Yüksek İslam Meclisi'ni çok yordu. Bütünleşmenin nedeni budur. Sadece Sadr ile de değil, tarihsel ilişkilerimizin olduğu diğer partilerle de ulusal bir birlik kurmamız için bu tür iyi ilişkiler gerekli. Eski Baasçıların seçimlere katılmasının engellenmesinin etkisi ne olacak? Az önce söylediğim gibi, anayasamız iki şeyi öngörüyor. Saddamcı Baas partisi yasaklandı. Bu anayasal bir konu. Nazilerde olduğu gibi geçmişlerinden dolayı bazı partiler yasaklanır çünkü topluma zarar vermeleri söz konusudur. Bu anayasal bir konudur ama eski Baasçıların hepsi vatandaşlık haklarına sahiptirler ve siyasi hayattan men edilen insanların hepsi suçlu bulunanlardır. Vatandaş olarak yine siyasi hayata katılabilirler fakat Baas partisini yeniden kurma hakları yoktur. Seçim koalisyonunuzun seçim sonrasında da devam edeceğini ve hükümet kurmayı başarabileleceğini düşünüyor musunuz? Öyle umuyorum. Fakat bildiğiniz gibi bu siyaset...Hiçbirşey kesin değildir ama ilk aşamanın zorluklarının atlatacak kadar güçlü olduğunu düşünüyorum. Irak Yüksek İslam Meclisi'nin diğer partilerle koalisyon yapmak için şartları var mı? Hayır ortak bir zeminde uzlaştık. Şartlarımız bu zemindir. Diğer herhangi bir koalisyonda olduğu gibi ortak bir zeminimiz var ve çerçevemiz bu zemindir. Diğer koalisyonlar ya da partilerle bu çerçeve üzerinden müzakere ederiz. Irak'taki tartışmalı bölgelere ilişkin Irak Yüksek İslam Meclisi'nin duruşu nedir? Anayasaya göre çözülmeli. Anayasa bu sorunu çözmek için yeterince açık mı? Hayır değil ama anayasa prosedürü belirler, nasıl yapılacağını gösterir. Öncelikle bir nüfus sayımı olmalı ve her bölgenin kendi halkı son söz sahibi olmalı. Ve referandum olmalı. Kerkük de mi dahil olmak üzere? Kerkük? Ben şahsen ortak bir çözümden yanayım. Kerkük diğer bölgelerden bağımsız olmalı fakat Kürt bölgesi ile ve diğer bölgeler ile özel ilişkiler içinde olmalı. Fransa ve İspanya arasındaki Andorra gibi. Bu diğer pek çok ülkedeki tartışmalı bölgelerde olduğu gibi ortak bir yolla çözülmeli. Bazen ortak bir rejim olur ve Kürt bölgesinden ayrı olur. Kürt bölgesinin parçası olmaz ama onunla özel ilişkiler içinde olur. Sizce Kürt bölgesi ve Irak'ın geri kalanı arasında olanlar ülkeyi bütünleşmeye mi ayrışmaya mı doğru götürüyor? Genel düşünceye zıt olarak, Irak'ın gayet iyi şekilde harmanlandığını düşünüyorum. Irak yüzyıllarca göç almış bir ülke. Ve Irak'ın rolü bu toplumları harmanlamaktı. Irak bu yüzden çeşitliliğe sahip bir ülke. Aslında sosyal düzeyde bir ayrışma yok. Topluluklarımız var. Renklerimiz var. Irak zaman içinde topluluklarını kaynaştıracaktır. Sorun siyasal düzeydedir. Çünkü demokratik bir ülke değildi. Uzun süre dışlanmış topluluklar farklı bir psikolojiye sahip oldular. Bunda sanıyorum ki Irak'ın kaynaklarının sömürülmesinin de payı var. Şimdi Suudi Arabistan'ın standartlarını getirecek şekilde anlaşmalar imzaladık. Ve bu bir bütünleştirici süreçtir. Zaman gereklidir. Aynı sisteme entegre olmak tüm toplululukarın yararınadır. Kürt bölgesindeki genç nüfus sadece Kürtçe konuşuyor, Arapça bilmiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? 1990'larda Kürt bölgesinde yaşadım. O zaman bunun bir hata olduğunu başbakana söyledim. Çünkü siz Irak'ın bir parçasısınız ve Kürtlere Arapça eğitim vermelisiniz dedim. Çünkü ilerde Bağdat'ta bakanlarınız olacak ve yetkilileriniz olacak, dolayısıyla Arapça öğrenmeniz sizin yararınıza. Fakat Baaslaştırma politikaları nedeniyle Kürtlerde bir reaksiyon gelişti. Bunun değişmesi biraz zaman alacaktır. Ve geçmişten de biliyoruz bunu, İngilizler tarafından sömürgeleştirildiğimizde İngilizce öğrenmek de istememiştik. Sonuçta Arapların Kürtçe öğrenmesi gerektiğini düşündüğüm gibi Kürtlerin de Arapça öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. İsviçre ve Belçika gibi çok etnik gruba sahip ülkelerde olduğu gibi. Eskiden Kürtler şimdiden daha iyi Arapça biliyorlardı, bunun nedeni öncelikle askerlikti. Askerlik bütünleştirici bir rol oynuyordu. En azından Kürtlerin Arapça konuşmasını sağlıyordu. Türkiye'nin Erbil'de konsolosluk açma kararı hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu kesinlikle çok iyi fikir. Türkiye Irak'ta denge unsuru rolünü oynuyor. Ve sadece denge rolünü değil, genel anlamda olumlu bir rol oynuyor. Türkiye'nin Iraklı Şiilere ilişkin tutumu nasıl olmalı? Bu ilişkide olumlu ve olumsuz yönler nelerdir? Türkiye halkın çoğunluğu ile iyi ilişkiler içinde olmadan Irak ile daha derin bir ilişki içine giremez. Şiiler toplumun yüzde 60'ını oluşturuyor. Ve ilişkileri mezhepsel standartlar üzerine inşa edemeyiz. Demografik anlamda Şiiler çoğunlukta. Sanırım Türkiye'de de Şiiler var. Türkiye'nin Basra ya da diğer güney bölgelerde konsolosluk açmakla ilgilenmesi gerekli. Güneydeki firmalarla iyi ilişkilere ihtiyacı var. Türkiye'den Necef ve Kerbela'ya hacılar geliyor. Tüm bu ilişkiler çok önemli. Türkiye 4 Müslüman komşumuzdan biri. Ve Türkiye Irak'ta çok önemli bir role sahip olmalı. Irak'taki tüm gruplarla, özellikle de çoğunluğu oluşturan gruplarla iyi ilişkiler içinde olması gerektiğini düşünüyorum. *Bu röportaj ORSAM uzmanları tarafından 7 Şubat 2010 tarihinde Bağdat'ta yapılmıştır. 26 ŞUBAT 2010

Aso Zagrosi, site sizin tabii istediğiniz şekilde kullanabilirsiniz!? ama yukarıdaki yazıları tek tek ayrı sayfa ayırmanızına gerek yoktu. Bizim kaliteli ya da kalitesiz yazılarımız aşağılarda kaldı. Tüm o yazıları aynı sayfada link olarak verip ve okumak isteyenleri yönlendirebilirdiniz. Bilmiyorum belki yanlışım ama sahsen o yazıların hepsinin başlığı bile ilgimi çekmedi ve tıklamadım. Çünkü akşama kadar TC zaten bunlarla içimizi dolduruyor. Şevbaş

Önce bir itirazımı ortaya koymak istiyorum. Bu site bana ait değil. Burada yazan arkadaşların emeğinin ürünüdür. Yani benim, senin ve diğer tüm arkadaşların malıdır. Bir kollektif emek ürünürdür. Bizim basınımız "normal" diyebileceğimiz kurallar içinde çalışmış olmuş olsaydı, haklı olabilirdiniz. Ama, çalışmıyor. Bu yazıları okumanı isterdim. Bu yazıları kaleme alanların hepsi alana gitmiş ve doğrudan oradaki insanlarla konuşarak bu yazıları kaleme almışlar. Yazıların içeriğine katılıp katılmamak başka bir soru. Ama ortada reel bir durum var. Bu insanlar alana gitmişler ve bir şeyler kaleme almışlar. Sen Kuzey Kürdlerin Güney'deki seçimlerle ilgili doğrudan çıkardıkları tek bir izlenimi ve haberi okudunmu? Böyle bir şey yok. Ben bu yazıları aktarırken bir resim ile konuşmak istedim. Resim ile konuşmak bazen daha etkili oluyor ve fazla söze gerek kalmıyor. İnanmak istemiyorsan birlikte Kürd sitelerine bir tür atalım. Kendilerinin çıkardığı ve emek verdiği tek bir çeviri, haber, söyleşi yok.(Bunları seçim açısında söylüyorum) İstersen somutlaştıralım. Önce Netkurd ile başlayalım.

Merhaba Bedirxan, Yukarıdada bir başka arkadaş ismini yazmadan " YARDIMCI DOCENT ZIRVALARI" adı altında senin gibi bir şeyler karalamış. Ben yukarıda bu yazıları niçin aktardığımı ifade etmiştim. Tekrarlamak gerekmiyor. Ama, bir sorun var. Ortadoğu ve Kürdistan üzerine çalışan bu kadrolar alana giderek bir şeyler yazdılar. Binlerce insan bu yazıları okudu. Uluslararası basın bu kaynakları kullanıyor. Şimdi Kürdlerin görevi deve kuşu gibi kafalarını kuma gömmek mi? yoksa bu yazıları ciddi, mantıklı ve verilere dayalı bir şekilde çürütmekmi? Bana göre Kürdler ikinci yolu seçmeliler. Bu konuda bir hayli kaynak var. Ben Kürdlerin tembelliğini gündeme getirirken, buna örnek olarak Türk basınını getirdim. Arap ve Fars kaynaklarının seçim değerlendirmelerini doğrudan aktarmadım, çünkü çevirmek lazımdı, Orginalleride yayınlamadım. Celatlar bu kadar ciddi çaba içindeseler, Kürdler gibi yaşanan bir çok gelişmenin kurbanları niye ses çıkarmıyor diye hayretlerimi ifade ettim. Ben hiç bir şeyi hiç kimseye empoze etmiyorum, bir şeyi söylerken canlı belgelerinide koymak istedim. Zaten hepsinide aktarmadım. Bir yazı serisinin 10 ve 11. bölümlerini aktardım, diğer bölümleri değil. Benim zamanım olsaydı, tüm bu yazıları yeniden değerlendirirdim.. Fakat ne yazık ki ortamın yok. Selamlar Aso

Harpagos,bu aralar cok sinirlisin.hayrola?Henifeye kizginligini anliyorum ki bir anlamda haklisinda.ama kopleksli oldugunu hic tahmin etmiyordum dogrusu."Bizim kaliteli ya da kalitesiz yazılarımız aşağılarda kaldı"derken.vallahi HeK ten bir seyler bulasmis gibi sana.Aso Zagrosi senin o tiklamaya tenezül etmedigin yazilari asarken oraya,bir seyler demek istiyor.sen tiklasan,tiklamasan ne olur.madem TC icini doldurmus,günlerce süre gelen tartismalara,yada aktarimlara karsi bir yorumunu,yazini göremedim dogrusu.

Aşağıdaki haberdir. Ve bu haber Netkurd'da değildir. Bu haber Rudaw gazetesinden alınmıştır. Rudaw KDP tarafından finanse ediliyor. Bu haber ise tek taraflı bir tahminden ibarettir. Haberi okuyabilirsin: PDK 33, YNK 13, Goran 11, Yekgirtû 5, Komel 2 kursî NETKURD Aktuelbûn: 2010-03-09 19:57:06 Kurdan 64 kursî misoger Kirine û lı benda 2 kursiyên din in. Bi giştî Partiya Demokrat a Kurdistanê (PDK) bi 33 kursiyan dibe yekem qewareya bê rikaber di nav qewareyên Kurdistanê de. Kurdan 64 kursî misoger kirine û li benda 2 kursiyên din in. Li gor encamên dawî yên hilbijartinan ku ji çavkaniyên PDK, YNK û Goranê gihiştine Rûdawnetê; bi giştî Partiya Demokrat a Kurdistanê (PDK) bi 33 kursiyan dibe yekem qewareya bê rikeber di nav qewareyên Kurdistanê de. Li gor amarên ku gihane destê Rûdawnetê kurdan ji xeynî dengên derve, 63 kursî misoger kirine. Kursiyên ku kurdan bi dest xistine wiha ne: Mûsil 10, Kerkûk 8, Diyale 3, Silêmanî 17, Hewlêr 14, Dihok 10, Bexda 1. Partiya Demokrat a Kurdistanê (PDK) Li gor çavkaniyên PDK-ê, di nav partiyên kurdan de PDK bûye yekemîn û jimara kursiyên wê wiha ne: Dihok 9 kursî, Hewlêr 9, Mûsil 9 (Digel kotaya kurdên Şebek ku Mihemed Cemşîd e û rêveberê Şaxê 14 yê PDKê ye), Kerkûk 2, Silêmanî 1 (ku berendama PDKê li Silêmanîyê Lane Mihemed Elî bû, di nav berendaman de herî zêde deng wergirtiye, herwiha dibe ku PDK li Silêmaniyê kursiyeka din jî bi dest bixe), Bexda 1. Tevgera Goran Li gor çavkaniyên Goranê kursiyên ku wê bi dest xistine wiha ne: Silêmanî 6 yan 7, Kerkûk 1, Hewlêr 2 yan 3, Mûsil 1. Goran li gor alternatîfa herî baş 11 kursiyan bi dest dixe. Yekitiya Niştimaniya Kurdistanê (YNK) Li gor çavkaniyên YNKê jî kursiyên ku wê bi dest xistine wiha ne: "Diyale 2, Silêmanî 5, Kerkûk 4 yan 5, Hewlêr 1, Mûsil 1 yan 2. Yekgirtûya Îslamî ya Kurdistanê Li gor amarên ketine ber dest kursiyên ku Yekgirtûyê bi dest xistine, wiha ne: Silêmanî 2, Hewlêr 1, Dihok 1, Kerkûk 1. Li gor hilbijartina berê Yekgirtû dengê xwe li Dihokê pir zêde kirine. Komela Îslamî Kursiyên ku Komela Îslamî jî wergirtine wiha ne: Hewlêr 1, Silêmanî 1. Kurdan bi giştî 64 kursî misoger kirine, lê ew li bendê ne ku ev jimar bibe 66. Ji ber li seranserê Iraqê 15 kursî kota ne. Ji bilî kursiyêk ji bo êzidiyan wek kota hatiye veqetandin, îhtîmala kursiyeka ji kotayan wergire heye. Wek tê zanîn Lîsta Hevpeymaniya Kurdistanê ji 11 partiyan pêk tê, ji wan tenê PDK û YNKê karibûye ew kursiyan bi dest bixin. Lîsta Hevpeymanî 46 kursî bi dest xistine. Kotaya Xirîstiyanan Rêvebirê bajarokê Enkaweyê Fehmî Metî ku ser bi Lîsta Civata Millî Kildanî, Sûryanî û Aşûrî ye bo Rûdawnetê ragehand: "Ji xeynî mîsogerkirina kursiyê kota yê Hewlêrê, egera 4 kursiyên din jî heye, em li Dihok, Mûsil û Bexdayê wergirin."

Fakat Nefel kendi isminide Rudaw'in yanına yazmış, o kadar. Encamên dawiyê: PDK 33, YNK 13, Goran 11, Yekgirtû 5, Komel 2 » Mesrûr Barzanî dengê xwe dide HEWLÊR, 9/3 2010 — Li gor encamên dawî yên hilbijartinên Parlamentoya Iraqê ko ji serkaniyên PDK, YNK û Goranê hatine wergirtin Partiya Demokrat ya Kurdistanê bi 33 kursiyan dibe yekem hêza bê rikeber di nêv partiyên siyasî yên Kurdistanê de. Li gor amarên ko gihane destê Rûdawnetê kurdan ji xeynî dengên derve, 63 kursî garantî kirine. Kursiyên ko kurdan bi dest xistine wiha ne: Mûsil 10, Kerkûk 8, Diyale 3, Silêmanî 17, Hewlêr 14, Dihok 10, Bexda 1. Li gor serkaniyên PDK-ê, di nêv partiyên kurdan de PDK bûye yekemîn û jimara kursiyan wiha ye: Dihok 9 kursî, Hewlêr 9, Mûsil 9 (Digel kotaya kurdên şebek ko Mihemed Cemşîd e û rêveberê Şaxê 14-hê yê PDK-ê ye), Kerkûk 2, Silêmanî 1 (ku berendamê PDK-ê li Silêmanî Lane Mihemed Elî bû, di nêv beremdaman de herî zêde deng wergirtiye, herwiha dibe ko PDK li Silêmaniyê kursiyekî dî jî bi dest bixe), Bexda 1. Li gor serkaniyên Goranê kursiyên ko wê bi dest xistine wiha ne: Silêmanî 6 yan 7, Kerkûk 1, Hewlêr 2 yan 3, Mûsil 1. Goran li gor egera herî baş 11 kursiyan bi dest dixe. Li gor serkaniyên YNK-ê jî kursiyên ko bi dest xistine wiha ne: "Diyale 2, Silêmanî 5, Kerkûk 4 yan 5, Hewlêr 1, Mûsil 1 yan 2. Kursiyên ko Yekgirtoyê bi dest xistine wiha ne: Silêmanî 2, Hewlêr 1, Dihok 1, Kerkûk 1. Li gor hilbijartina berê Yekgirtû dengê xwe li Dihokê pir zêde kirine. Kursiyên ko Komela Îslamî jî wergirtine wiha ne: Hewlêr 1, Silêmanî 1. Kurdan bi giştî 64 kursî garantî kirine, lê kurd bendewar in ko ev hejmar bibe 66. Ji ber li seranserê Iraqê 15 kursî kota ne. Ji bilî kursiyêkî bo êzidiyan wek kota hatiye veqetandin, egera kursiyekî ji kotayan wergire heye. Lîsta Hevpeymaniya Kurdistanê ji 11 partiyan pêk dihat ji wan tenê PDK-ê û YNK-ê karî kursiyan bi dest bixin. Lîsta Hevpeymanîya Kurdistanî 46 kursî bi dest xistine. Rêvebirê bajarokê Enkaweyê Fehmî Metî ko ser bi Lîsta Civata Millî Kildanî, Sûryanî û Aşûrî ye bo got: — Ji xeynî garantîkirina kursiyê kota yê Hewlêrê, egera 4 kursiyên dî jî heye ko em li Dihok, Mûsil û Bexdayê wergirin. ----------------------------------- Nivîskar: Nefel-Rûdaw

Diğer Kürd siteleri hep sağdan soldan hazır haberleri ve yorumları aktarmışlar. Kendilerinin emek verdikleri veya çevirdikleri tek bir şey yok. Varsa bana gösterirsen sevinirim. Birde aktarılan yazılar sürece anlamaya yardımcı olacağına, kafaları daha da karıştırıyor. İnsanlarımız her tarafta aynı haberi görünce doğruymuş gibi almaya başlıyor. Onun için resimle konuşmak istedim. Bizim bu handikaplarımızı aşmamız lazım. Eğer sorduğum soruya kafa yorarsan bana hak verirsin. Selamlar Aso Zagrosi

Öncelikle Tespitin dogrulugunu belirtmek isterim. Guneydeki secim sureci gerek 25 Temuz secimlerinde gerekse 7 Mart secimlerinde Kuzey Kurdlerinin ciddi akli basinda yaptiklari bir degerlendirme (sahaya inerek yapilmis) gercekten yok. Olan degerlendirmeler ise daha cok tarafli yani mastavci yaklasimlardir. Bir cok site ve yayinin Guneyden aldiklari yardimlar vardir. Iste bu yardimlardirki bagimsiz dusunme yerine icara verilmis bir mantik silsilesi icinde cok apsurd seylerin yazilmasina ve bilgi kirliliginin olusmasina neden oluyor. Kurdistani bilincin genel olarak pekte revasta olmadigi bir dönemden gecerken cogunluk bir yerlere yamanma adina sorunlara at gözluguyle bakmayi tercih ediyor. Sahsen secim surecinde girip cikmadigim site kalmadi. Ne yaziktirki elle tutulur bir tek yazi okumadim. Buna sebep bir cok sey silanabilir ama hic bir sebep hakli olma sansina sahip degildir. Bir cok insan Kurdce okuma sansina sahip degil veya yeteri kadar bilmiyor demek mumkun yine Arap harfleriyle yayin yapan Guneyli Kurdleride okumak gercekten zor. Bu son iki neden makul ve anlasilirdir diyebiliriz. Bunun disinda hakli bir gerekce yoktur. Onlarca Kurd sitesi,gazete ve dergilere bakilinca Guney ille ilgili bir cok sey okumak ise mumkundur. Peki neden secim döneminde söz konuyu yayinlar bir seyler yapmazlar. Yine söz konusu yayinlarin ellerinde yeteri kadar dil anlaminda kadro olduguda biliniyor. Kurd aydini ve Kurd gazeteciligi Kurdistani dusunmekten oldukca uzaktir. Yani Kurdistani bir ulke bir ulus görme icsellestirilemedigi icindirki bu tur seyleri yasiyoruz. Yine Arap,Fars ve Turk basinin bizden daha cok soruna angaje olmalari onlarin neden basarili bizlerin neden basarisiz oldugunu aciklamasi anlaminda ibret verici bir durumdur. Yapmis oldugun aktarmalarin hepsi sahada yapilan calismalarin urunuyken Kuzeyli bir tek aydin veya gazeteci sahaya inmemis ve bir tek calismada yoktur. Bu ayip hepimizin ayibidir. Ama en cokta gidip Guney para alipta hic bir halt yapmayanlarin ayibidir. Dogruya ne söylenirki biz Kurdler kendi sorunlarimizla ancak bukadar ilgiliymisiz demekten gayri.... Sevgi ve Selamlar

Sevgili Hasan. hani sen, ben, Alan, kürdistan4all ve bir cok kürdistani degerler taviz vermeksizin bagimsiz birlesik kürdistan dedik durduk ya, iste bu konuda sevgili Aso bize öylesine anlamli örnek olduki,oluyor ki onun-bunun kicina takili duranlar devekusu misali. ne kadarda haklisin sevgili hasan, kürdistani bilincin genel olarak pekte revesta olmadigi bu dönemde, at gözlügü takanlar nede bolca keseden atiyorlar ata bildikleri kadar. hic bir sey bilmesemde bagimsiz birlesik kürdistan demekten onur duyuyorum. bilenler zaten takiye yapiyorlar. takiye yapmasini bilseydim, ya bir is yerim, ya bir benzin istasyonum, ya bir ilde yada ilcede baskanligim yada bir tugla fabrikam olurdu. üniye gide bilseydim eger kesin hukuku tercih eder oy ne olaydim ne olaydim aponun avukati olaydim derdim. ah hasan ah sende bende asoda zügürtüz. sabirlan bagimsizlik tuglasini insa ederken, inan 7 siddetinde bir depreme bile dayanikliyiz.

Silav. Güney Kurdleri bu siteyi okuyorlar mi? Bilemiyorum ama sanirim okumalarida cok zor gibi! nasil ki biz arapcayi bilmedigimizden dolayi onlarin cogu sitelerini okuyamiyoruz! haliyle onlarda türkceyi okumadiklari icin bizide takip etmeleri imkansizdir diye düsünüyorum? Ama benim duydugum bir habere göre Güney yönetimi distan gelen elestirilere cok önem veriyormus/dikkate aliyormus (en azindan avrupadaki cevrelerin yanlissa bana söyleyenin günahina sayarim!) o yüzden : Biz niye bu sitelere Newroz sitesi olarak bir protesto mektubunu yazmiyoruz? Bence bu güzel vede yararli bir girisim olacak! Belkide onlarda bize bazen bazi konularda protestö mektuplari yazar! yada savas ilan ederlerki her iki secenektede biz kürdlerin hayirina olur diye düsünüyorum bizleri birbirimize daha duyarli/yakinlastirir sanirim. o halde Rezdar Aso bu is sana düser sanirim! bizdende metnin altina imza atmak düser. kolay gelsin saygilar Nemirdani

Güney Basarali bir sekilde secimleri sunuclarken Bay Nemirdani´nin Newrozdan Protesto önerisini akilli bulmadim. Aso Zagrosi Rudaw´in Parti finasmani olarak damgalanmasi bir tuhaf. Rudaw sahibini ben sahsen tanirim. Rodaw daki Yazialara bakin birde Asonon Goran hayranligina bakin. Kürd siteleri sadece bugün icin böyle davranmadilarki? Bugün icin feryad edilsinler? Herhangi bir devlet baskani bir ülkeye ziyareti sirasinda o ülkenin basini haftalarca yazilar ve yorumlar yazarlar, biz Kürdlerde bu gelenek yerlesmedigi icin, o kunuya da sessiz kaliyoruz. Ben Baskan Barzanin gecmis gezilerinde ve cok önemli konusmalarinda her zaman bugünkü isyani o an icin dile getiriyordum. Neden kendilerine yazar ve gazeteci diyenler bu önemli konularini islemiyorlar. Yada bu sitelerin haline bakin diye feryat ediyordum Bu site dahil sesizliginine bürünüyolardi.Ama Bizin Kürd kardesler ne orali nede bura olama durumlarini sanki erteleme bir durumla karkarsiyadilar. Bu 4 ay icinde biraz olsun Aso Özellikle Goranci kesimin göklere cikarma hevesine girdi. Goran´in YNK den ayrilma sebebi cok tuhafdir. YNK PDK ile itifak yaparken, Goran kendi eski fikrine sarilarak; Biz Partiyle savastin nasil olurda Talabani Yekitiyi onlarala staraji bir cephede bulusturu diye karsi cikar. Simdi Nemirdani kardese tekrar hatirlamak istiyorum; Güneyin bu secimde bazi istisnalar disinda bu kadar basarili bir secim sunucunda hangi ulusal ve guygusal mantikla onlari Proteso etmeyi aklina koydun? Îsmail Girikî

Merhaba Ismail, Bir kere ben hiç kimsenin hayranı ve yandaşı değilim. Ülkemizin Güney Parçasında Goran diye bir oluçum çıktı ve Kürdistan Parlamentosuna 25 milletvekili gönderdi.. 111 milletvekilinin 25'i onlara ait. Bu reel durumu görmezlikten gelemeyiz. Bu çevrenin kısmen de olsa düşüncelerini Kuzey Kürdlerine aktarmak gerekiyordu. Kuzey Kürd basını çeşitli nedenlerden dolayı bu çevreyi görmezlikten geliyorlar. Bizim görmezlikten gelmemizin bir nedeni yok. Güney Kürdistan'da ciddi bir güç olan İslami hareketler var. Bu islami hareketlerin tarihini ve gelişiminide yazmak bir görevdir. Güney Kürdistan İslami hareketlerin ortaya çıkışları, kadrolaşmaları, programları, uluslararası ilişkileri ve aktif olan kadrolarını tanıtmak şarttır. Bir gün bunuda yapmaya çalışağım. Belkide yarın biri çıkar beni islamilikle suçlar. Eskide Mam Celal hakkında bir seri yazısını yazmıştım. Yine senin gösterdiğin tepkileri gosterenler olmuştu. İyide yapmıştım. En azında bu Kürd şahsiyeti hakkında derli toplu bir yazı ortaya çıkmıştı. Mam Celal hakkında bir şeyler söylemek istiyenlerin bir çoğu şu veya bu şekilde o yazıyı kullandılar. Ayrıca Kek Mesud'un son Amerika gezisini de bir yazı serisi halinde yayınladım. Benim sorunum A yada B partisi değil. Güney Kürdistan'da bizim bir ulusal tecrübemiz yaşanıyor ve tecrübe mercek altına alınmalı.. Ayrıca Rudaw hakkında söylediklerimi kafana takmışsın. Güney Kürdistan'da var olan basın ve yayın organlarının %99'u siyasal partilere bağlı ve onlar tarafından finanse ediliyor. Güney'de en çok satan iki gazete var: Awene ve Hawlati. Bazı çevreler bunların "kısmi bağımsız" olduğunu söylüyorlar. Çünkü, onlarda sattıkları gazetelerle varlığı sürdüremezler. Ne yazık ki, Kürd işadamları bu alana yatırım yapmıyorlar. Çünkü, kar getirecek bir alan olarak görmüyorlar. Kapitalist kar peşinde. Kimse zarar edecek iş yapmak istemez. Bu söylediklerim reel. Eğer yanlış bir şey söylüyorsam Kürd basını finans kaynaklarını açıklasınlar. Bende yanlışlık yaptığımı söylerim. Yanlışlıkta insanidir. Selamlar

Silav. kek Ismail Benim protesto istegimi gercekten anladin mi? sanmiyorum belkide ben anlatamadim diyeyimde ortayi bulalim. Benim protesto istegim Güney Kurdistan basinin vurdumduymazligidir! yani protestoyu basina yapalim diyoruz! yani ben secimi protesto edelim demedim! simdi birkürd basini düsmani kadar secimine ilgi göstermiyorsa! bu ic rahatligi sorusunu bana deyilde onlara soralik kek ismail yanlismiyim? unutmayinki uygar toplumlarda basin ayni zamanda toplumuna yol gösteren bir aractir?! benim protesto istegim: güneyde olan basinin birazda basinlik görevini yerine getirme istegimdir!! saygilar Nemirdani

acaba ben mi yanlis anladim? aso nun temel elestirisi KUZEY kurdlerine yonelikdi bence! kuzey kurdleri guneydeki secimleri daha yerinden izleyebilirdi. bunu yapmak icin de oyle atla deve gerektirmiyordu. turkler haril haril bu isi yapmaktaydi (ornmekler bu acidan) peki biz niye yapamadik? soru da boyle.. gelelim genel bir yontem olarak protestoya: protesto ardinda caydiricilik olunca ise yarar. bizlerin henuz boyle bir caydiriciligi malesef yok protestoyu manifesto ile de karistirmamak lazim TC nin hapsine dusmus siyasi bir kurd hayatini ortaya koyarak direnince bu protestodan ziyade yasamsal bir manifestodur cellatlari ve ona emir verenlerin iliklerine isler. protesto civil ortamlarin manivelasidir ve caydiriciligi yoksa kimse donup bakmaz. nasil caydirici olunabilir? KITLESELESEREK ama bu da yetmez bakin PKK nin kitleselesmis ama bir turlu berraklasamamiz-abuk subukluktan ve KABUK kitlelikten kurtulamamis protestolarina zittin tane protesto cekiyorlar elli bin kere fakir fukara yuzlerinde tasidiklarei pankartlara inancsizlik bezginlik akan (kocalar agabeyler cikarmislar analari bacilari kardesleri , tuturmuslar ellerine birer plakat vs) katilimcilarina -onlari temsil eden adamlarin sacma sapan taleplerine bu da arkasinda iyi bir dizayn olmayinca ise yaramiyor ne kaldi geride? one cikan sahsiyetler orhan pamuk binlerce irili ufakli kurdun ermeninin turkun soyledigi seyi bir kere soyledi elli gazetede mevzu oldu TC nin duvarlari titredi var mi bizde orhan pmauklar yetistirecek bir plan bir kultur bir istek bir dilek bir plan? bunlari gecmiste dusunmedik onemsemedik bari simdiden baslasak derim her turlu ise yaramayacak imza kampanyasi protestoya da kategorik hayir derim kizmayin bana hurmetler size HeK

Silav protestolarda istek önemlidir?! evet Pkk yi örnek alirsak sokaklarda kalabalik yapip mileti rahatsiz etmekten baska hic bir seye yaramiyor. apocularin istedigide belkide o deyilmi? bagirip cagirip ama kimse cidiye almasin ama Apoculuk icin toplandilarya orasi önemli onlar icin!! Birde protestolarin müzik notalari önemli! hep ayni kalin do ile müzik calarsaniz tabiki biri cikar yeter kulagim patladi der? Bizim yapacagimiz sey belkide ilk sefer olur kürdlerin icinde! cünkü hep liderleri koruma protestolari cekildi ama OLMAZ diyorsaniz?! Aha bende istegimi geri cekiyorum ma okadar zor bir sey mi? :) simdi ikinci soruna gelelim kuzeyde kürd basini hemen hemen yok! olanda apoist kemalisttir ! onlardanda kürd cikarini beklemek yanlistir?! ama uzaga gitmeyelim vede soruyu Asoya soralim Kek Aso malnexerab sen hangi basini kastettin) söylede kör dövüsü olmasin:) saygilar Nemirdani

Kek Nemirdani ben Kuzey Kürdistan basınını düşünerek o yazıyı yazdım. Fakat, Güney Kürdistan basınıda bu seçimlere dair fazla insanın kafasını açacak bir şey yapmadılar. Kürd basının tüm köşe yazarları kendi partilerinin propagandacıları kesilmişlerdi. Mesela ben Feyli Kürdlerin bölgelerine gidip bir röportaj yapana rastlamadım. Êzidi Kürdlere, Şebek Kürdlere gidip bir yazı serisini hazırlıyanı görmedim. Araplarla Bağdat'ta bir parlamento da yer alacaklar. Arap cephesi hakkında hiç bir aydınlatıcı haber çıkmadı. Ben Kuzey Kürdlerden birinin "Maliki'nin suyu ısındı" diye bir şey okumuştum. Maliki Listesi en fazla oy alan listedir. Bizim elimizde ciddi bir kamuoyu yoklamasını yapan bir kurum yok. Eğer böyle bir kurum olsaydı, seçim soruçları konusunda bu kadar karmaşık olmazdı. Kendine iyi bak Silav Aso

Söylediklerine katacak fazla bir şey yok. Kürdler tarihsel bir süreçte geçiyor. Bu sürece ilişkin gerekli araçlarımız yok. Artık biz Kürdistan'ın parçaları arasındaki bilgilemeleri dahi başkaları üzerine yapmaya çalışıyoruz Bizim Kürd basını Güney Kürdistan'a ilişkin bilgileri Türk basınından almaya başladı. Bazıları kaynak vermediklerinden dolayı, kimse nereden aldıklarının bilmiyor. Bu tip yazılar daha şimdiden ürünleri veriyor. Kürdistan'ın parçaları arasında ciddi bir bilgilendirme için kurumlaşmaya ihtiyaç var. Her Kürd'ün rahat ulaşabileceği ve sağlıklı bilgi alacağı kurumlar zorunluluk haline gelmiş. Bu ise sadece para peşine düşen insanlarla değil, mesleki etik değerlere sahip olan, Kürdistani düşünen, kapsamlı ve kabiliyetli kadrolarla olur. Kürdistan'ın dört bir yanında aynı kaygıları taşıyan yaygın bir kitle var.. Genç Kürdistanlı kuşak her gün daha fazla sürece katılıyor. İnsanlar çaba içinde oldukları sürece, yorulanların yerine daha gençleri alır. Ben çevremde görüyorum. Geçenlerde Kürdlerle Almanların buluştuğu küçük bir parti örgütledim. Bir dizi genç Kürd kadını ve erkeğini gördüğümde sevindim. Buralarda eğitimlerini görmüş, ulusal kimliklei konusunda hiç bir sorunları olamayan insanlar. Kendi kimlikleride siyaset yapan insanlar.. Silav Aso Zagrosi

Şîroveyeke nû binivisêne

Plain text

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.