salih Aras
/KANDİL !!!!
Orada neler oluyor?
Kaç Lolan kaç Bekaa yaşandı ve yaşanıyor.
O' insanlar bizim insanlarımız; Amed'li, Botan'lı, Dersim'li, Garzan'lı, Kamışlı'lı, Afrin'li, Mahabat'lı, Urmiye'li, yanı Kürdistan'ın dört bir tarafından Bağımsızlık ve Özgürlük aşkı için dağlara çıkmaya karar veren insanlarımız.
[/color][/color][size=x-large][/size]
Acaba ne haldeler?
Bir avuç ihanetçi işbirlikçi dışında davasına bağlı insanlarımız ne hale getirilmiş, kaçı 'ihanetçi' diye katledilmiş, kaçı dava arkadaşına, oyuna getirilerek kurşun sıkmış, kaçı tutuklu ve kaçı gardiyan görevi görüyor ve kaçı işkenceci?
Durumları ne olursa olsun, onlar bizim insanlarımız.
Özleri tertemizdi, kirli savaş onlarıda kirletti. Bir çoğu fark etmeden gitti. Bazıları fark edip intihar etti. Az bir kesimi kaçmayı başardı. Özellikle 2004 sonrası hakkında fazla bilgi yok. Sadece duyumlar, bu da yeterli değil. Kimine göre sayıları iki bin, kimine göre üç bin herkes bir tahminde bulunuyor. Güney Batılıların (Suriye Kürtleri) fazla olduğu söyleniyor.
Bana öyke geliyor ki; İster adına barış diyin, ister açılım ya da yol harıtası, fark etmiyor.
Faturanın an acımasız hesabı Kandil'deki insanlarımıza çıkacak. Ellerinde silahlarıyla, gururlu
ve onurlu bir şekilde Kürt halkının arasına, şehirlerine ve köylerine dönmeyeceklerine göre
onları hangi kötü akibetler beklemekdedir?
Hangisi bu trajik sona hazırdı?
Hayellerinde Bağımsızlık gününün onurunu ve şerefini yaşamak varken, bu acı sonuç onları ne hallere sokacak?
Tepki gösterenlerin akibeti ne olacak?
Acaba bu kez de 'neden devletin adamı olmuyorsun' diye mi katledilecekler? Ya da edildiler ve ediliyorlar...!
Kaç tanesinin hayelinde, onurlu bir günde ve zamanda silahıyla birlikte dönerken sevdiklerine
kavuşma ve hakkettiği onurla karşılanma sevdası vardı? Hepisinin, ya şimdi gidecekleri yerleri bile belli değil.
İşbirlikçi ve ihanetçi bir avuç kesimin yeri belli. Onlar için korumalar isteniyor,
ya da rahatça yaşayabilecekleri bir ülke. Çünkü onlar görevini 'layıkıyla' yapmışlar. Bunun için hak arama hakları var.
Ya bizimkiler, Dört parçadan canlarımız, kardeşlerimiz gençlerimizin durumu ne olacak?
Yoksa sömürgeci devletlerin kulluk kuvvetleri olup, kendi halkınamı zulum edecekler?
Bu süreçte herşey mümkün.
Abdullah, KCK'ye talimat veriyor; 'İran ve Suriye'yle ilişkiye geçin' diyor. Bunun anlamı nedir?
Güneyli ve Doğulu savaşçı gücü kurbanlık olarak gönderilmek isteniyor. Kürdün canı, kanı bu kadar mı değersiz?
Kuzeyliler ise devletin milis gücü olarak kendi güvenliği için. Kürtlere karşı korunması gerekiyor!!!
Hatta; 'Burda beni bin kişi koruyor' diyen kendisidir. Yani tutuklu değilde korumada olduğunu kendisi belirtiyor.
Ama dışarda nasıl korunacak, onun telaşını sahiplerine bildiriyor.
Kimlerin orada olduğunu en yakınları bile bilmiyor. Halen otuz yıl önce iç infazla
katledilenler için ailelerine; 'yaşıyor, şuradadır, buradadır' diyorlar. Kürdistan Devrimcileri
ve onların yetiştirdiği kadrolar kalmadı. Sonraki süreçlerde ise bilinçli olarak, çağdaş
kadro yetiştirilmedi. Sadece 90'lı yıllarda mücadeleye katılan binlerce üniversite öğrencisinden bile tek bir kadro çıkaramadılar, yetiştirmek istemediler, katılanlarıda katlettiler. Kalanlar ekibi ve köylü kökenli savaşçılardır.
Varsa bir tane söylesinler!!!
Mücadelenin hangi alanında uzmandır açıklasınlar...
Köylü savaşçıların çoğu 1980 ve sonrası yıllarda doğmuş olanlardır.
Bu insanlarımız bilimsel eğitimlerden uzak tutuldu. Müritler gibi yetiştirildiler. KCK yöneticilerinin rahatlığı burdan geliyor.
Ama müritleşmiş olsalarda dağa çıkış nedenlerini biliyorlar. Tepkileri olacak. Bu anlamda tehlikedeler...
Fiili bir güçle çözüme gidilmiyor. Çünkü böyle bir sonuç alınmadı. Yirmi beş yıllık silahlı mücadeleve 90'lı yıllardaki 'serhıldan'lar, bilinçli olarak devletin istemi doğrultusunda tüketildi. Devlet, güçlü ve kirli savaşın galibi olarak sorunu çözmek istemekdedir. Kürt Halkı adına hareket ettiklerini iddia edenler ise; can telaşında, 'şunu isterim bunu isterim veya ben ne olacağım' derdinde. Yani ne Kandil'dekiler, ne DTP ve ne de Kürt Halkı umurlarında bile değil. Böyle bir düşüceleride hiç bir zaman olmadı.
Bu bir iddia değil.
Kirli savaşın istitastik durumuna bakılırsa net bir şekilde görülür. Devlet
güçlerinin toplam kaybı altı bin bile değildir. Bunların bile en az iki bini Kürttür. Asker, polis, koruyucu ve devlet tarafından kurulmuş islami örgüt mensupları biçiminde.
Peki bizim kayıplarımız; sadece gerilla olarak 40-50 binden bahsedilmektedir. Doğrudur, birde faali'meçhul'ler var, binlerce boşaltılmış yerleşim alanları ve toplam nufuzun neredeyse yüzde otuzu göçertilmiş.
Dünya'nın neresinde böyle bir başarısız gerilla savaşı görülmüş? Gerilla askerden en az on kat daha fazla kayıp vermiş!!! Bu savaş türü bir halkı kazanmaya değil ancak yok etmeye götürür. Sonuç budur.
Bütün direnç merkezlerini etkisiz ve iradesiz hale getireceksin, pratik ve örgütsel bir güç kalmayacak olanlarda irademiz 'İmralı' diyecek, İmralı'da iradem 'Ordu' diyecek ve bu şekilde toplumsal barış, hak ve özgürlükler sağlanmış olacak!
Yani düne kadar gerçekliğimizi inkar eden ırkçı ve barbar devlet haklarımızı verecek, karşısında fiili bir güç olmadan. Fiili güce sahip olanda, elindeki gücü kendi ve ekibi için açık artırıma bile gerek duymadan bölgedeki sömürgecilere peşkeş çekmektedir.
Mevcut durumda hepimiz olması gerekeni söylüyoruz. Ama bu sadece iyi niyettir. Politıkada iyi niyetin adresi bellidir. Bu çoğrafyada ise sadece güçlü olan 'haklıdır'. Tabiki doğal olan
haklarımızı belirtmek hakkımızdır. Ancak karşı gücüde iyi tanımak ve tarihi gerçekleride canlı tutmak zorundayız.
Ne kendimizi ve ne de gelecek nesilleri avutalım. Güç olmadan hiç
bir şeye sahip olamayız. Bu gün güç olmuş olsaydık; barış masası farklı olurdu. Ama güç olmadığımız için isteklerde bulunuyoruz.
Kötü isteklerdir demek istemiyorum. Yerinde ve haklı ama karşı taraf isteklerimize 'kırmızı çizgilerim' diyor. Peşine 'birşeyler vereceğim bekleyin' sabır diliyor.
Sabır sürecinde tüm canlı dinamikler tüketilecek; 'Hepimiz kardeşiz, müslümanız ve türküz' denilecek.
Hadi sil baştan, durumuna düşmemek için, sürece müdahale etmek zorundayız. Yoksa geç kalmış olacağız. Bunun faturasıda çok acı olacak.
Devletin bir samimiyetini göremiyorum. Bölgesel çıkarları ve onları garantiye alma çabasındadır.
Bunun için en önemli iç sorununu 'çözme' havasındadır.
Bu sorun Kürdistan'ın çoğrafik ve nufus olarak yarısından fazlasıdır.
Güney Kürdistan'daki fiili duruma tahammülü olmayan ve O'nu varlık nedenine bir dehdit gibi gören bu devletmi sorunumuzu çözecek? Hemde tek başına...!!
Bir de hükümet düzeyinde, devlet politikası icra edilmek istenmektedir. Burada bile samimiyetin olmadığı net bir biçimde görülüyor.
Neden sorun A. Öcalan'a endeksleniyor?
Refarandumla mı Kürt Halkı'nın temsilcisi olarak seçildi?
Yoksa Ordu'mu karar verdi?
Neden Kürt Halkının doğal temsilcileri durumunda olan kişilerden bir heyetle görüşülmüyor?
Ama A. Öcalan'la devletin değişik kurumları sık sık görüşüyor.
A. Öcalan ne istiyor; Kürt Halkı için hiç bir şey istemiyor.
O'da sahipleri gibi, 'sonradan gelir' diyor. Ama kendisi için somut istekleri var; 'üreme, beslenme ve güvenlik'...!
Bunlarıda bütün bilimleri okuyarak öğrenmiş. Demek ki; daha önce okumuş olsaydı başkalarınada bu hakkı tanımış olacaktı, demek istiyorum ama, cevabına baktığım zaman, kürtler bunun dışındadır.
İşte onun için diyor; 'Kürtlerin devlete ihtiyacı yok' Güvenliğimiz olmamalıki Arabı, Türkü ve Farsı istediği zaman bize her türlü vahşeti uıygulasın. Bu da Abdullah vari Kürt devrimi.
Hiç kimse yanlış anlamasın, DTP devletin kontrolündedir. İradesi ve etkisi sıfırdır.
Kendine isterse geleblir. Yapılması gereken A. Öcalan ve devlet bağlantılarını resmi düzeyde teşhir etmedir.
Bölünür ama Kürdistan'ı bir güçte çıkar. Zamanıdır, kazanmak ve aynı zamanda onurlu şekilde tarihsel görevlerini yapmak istiyorlarsa, gecikmeden harekete geçmek zorundalar.
Kuzey Kürdistanlı bütün güçlerden en avantajlı durumda olan onlardır.
Ve unutulmasın kötü bir sürecin sonundayız.
40 milyonluk bir halkız kimse bizim kaderimizi belirleyemez. Avrupa, Amerika ya da bölgedeki sömürgeci devletler, kendi çıkarları doğrultusunda kaderimizi belirleme hakkına sahip değillerdir.
Bizim sonuna kadar her aracı kullanarak kaderimizi çözme hakkımız vardır.
Kandil için ne yapabiliriz? Ve mevcut sorunlarımız. Örgüt ve Partilerle olmuyor. Neden Ulasal davamız için bir araya gelmiyoruz?
Hemde açık bir şekilde...
Kürdistan'ı satanlar korkmuyor da, savunanlar niye korksun ki!!!
Salih Aras
09.09.09
2004