1998, daha önce soykırım kurbanı olmuş Ermenilerin işlediği bir suçun, bir başka deyişle Ermenilerin Kafkasya’da Kürtlere karşı yaptıkları soykırımın altıncı yıldönümüdür.Ermeniler katliam ve yıkıma giriştiler; bunu, Osmanlıların 1915’teki Ermeni soykırımı sırasında kullandıkları yöntemlere benzer yöntemlerle tarihi örtbas edip yeniden yazma girişimi izledi.
Ermenilerin soykırım girişimlerinden etkilenen Kürtler, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde Ermenistan’ı Karabağ’dan ayıran topraklarda eski ‘Kızıl Kürdistan’ topluluğunu kurdular. Ermenistan’dan Karabağ’a ulaşmak için, Kızıl Kürdistan’dan geçmek gerekir. Ermeni birlikleri, düzensiz ve Amerikalı Ermeni gönüllüler 1991 sonlarında başlayarak, en az 2200 yıldır bölgede yaşayan Kürtleri ortadan kaldırmaya koyuldular.
Militan Türki Azerbaycan’da vatandaşlık haklarından yoksun HintAvrupai bir azınlık olan Kızıl Kürtler, etnik varlıklarını bile inkar eden bu Sovyet Cumhuriyeti’nde 60 yıldan fazla bir süre marjinal, kırsal bir yaşam sürdüler. 1990’da Ermeniler ile Azeriler arasındaki düşmanlıkların henüz başlamadığı sırada Kürtler, böylesine marjinalleşmiş bir nüfustan beklenebilecek kadar savunmasızdı. Stratejik topraklarına göz diken ağır silahlı Ermeniler için kolay bir av oldular.
1991 Mayısın’da Kızıl Kürdistan’ın başkenti Laçin’e hücum edildi ve alındı. Şehir 15. 000 Kürt’ten temizlendi (Economist, 1/9/93; Helsinki Watch Report, 1994). Şehri ele geçirenler adını Kaşatag olarak değiştirdiler ve “eski bir Ermeni şehri” olarak ilan ettiler.
İzleyen aylarda Kızıl Kürdistan’ın kırsal kesimi sistematik olarak Kürt nüfustan ve tarihsel anıtlardan arındırıldı. 1993 Nisanı’nda Ermeniler, bölgedeki en büyük Kürt şehri olan Kelbajar’a saldırdılar. Ermenistan’dan gelen yoğun bombardımanla Kelbajar topa tutuldu ve Karabağ’dan gelen birlikler ve ABD’den gelen Ermeni gönüllüler tarafından ele geçirildi.
Yaklaşık 100.000 mülteciyle şişen Kelbajar ahalisi, ölümden kurtulmak için 10. 000 feet yükseklikteki Murov dağına kaçmak zorunda kaldı. New York Times’ın bir muhabiri, Kelbajar’daki gaddarlıklara tanık olan birkaç Batılı’dan biriydi (New York Times, 4.7.93). Uluslararası Kızıl Haç, kaçan 15.000 sivilin kar altında hayatını yitirdiğini hesapladı. Osmanlıların 1915’te Ermeni sivillere yaptığı gibi, 1993’te de Ermeniler mültecileri bombaladılar, kurtarma ve boşaltma araçlarına saldırdılar, sıradan sivilleri pusuya düşürüp öldürdüler (New York Times, 4.7.93; Kurdish Life, 9/1994; 13/1995; 18/1996). Kelbajar yerle bir edildi ve “dağ şehri” anlamına gelen Kürtçe adı değiştirilip “Karvajar” yapıldı.
Sonraki aylarda, Kızıl Kürdistan’a yönelik Ermeni yıkımı, doğal çevreyi de kapsayacak şekilde genişledi. Örneğin, Kelbajar’ın etrafındaki bozulmamış ormanlar toptan kesime açıldı ve yakacak odun olarak Ermenilere satıldı (Armenian Reporter, 8.7.93).
1993 sonbaharına gelindiğinde Kızıl Kürdistan yerle bir edilmiş, Batılı ve Ermeni haberlerde etnik adlarıyla söz edilmeyen 15.000 Kürt’ten etnik olarak temizlenmşti. Kürt kasabası Zangelan’dan kaçan bir çoban, Kızıl Kürdistan’ın kaderini New York Times’ın bir muhabirine şöyle özetliyordu: “Daha önce çok az şeyimiz vardı, şimdi hiçbir şeyimiz yok” (New York Times, 9.4.93)
Hayatta kalan Kürtler, o zamandan beri Azerbaycan’ın ve Rusya’nın ana kentlerine dağılmış durumdadırlar ve ekonomik olarak sıkıntı içinde olan bu devletlerde istenmeyen kişiler olarak yaşıyorlar. Kızıl Kürtlerin kimliği ve kültürü, şimdi yok olmakla yüzyüzedir.
Ülkeyi temizleyen Ermeniler, bölgenin tarihini yeniden yazmaya koyuldular. 1996 baharında California’da Glendale’de, etnik olarak temizlenen Kızıl Kürdistan’ın sözde Ermeni mirasını kutlayan sergiler açıldı.
Kitlesel katliamlara, kovulmalara, yıkıma ve mirasının çarpıtılmasına bu kadar aşina bir halk nasıl tamı tamına aynı suçu işleyebilir ve ironiyi görmeyebilir? Yaklaşık yüz yıl önce Osmanlı birlikleri, Anadolu’yu etnik Ermeniler’den temizlemeye giriştiler. Bir milyondan fazla kişi yerlerini terk edip yollara koyulmak zorunda kaldı. Yerlerinde kalanlar, kasabalarıyla ve anıtlarıyla birlikte yok edildiler. Yollara düşenler kötü hava koşullarına, açlığa ve hem askeri birliklerin, hem sivil eşkiyaların yağmasına maruz kaldılar. Ermeni yer adları da dahil, Ermeni varlığının bütün izleri silindi. Ermenilerin Anadolu’daki tarihsel varlığını karartan ya da inkar eden bir sözde tarih üretildi. Osmanlıların Türk ardılları, 1915’teki bu Ermeni soykırımını ne kabul ettiler, ne de bunun için özür dilediler. Peki Ermeniler’in son beş yılda Kızıl Kürdistan’a yaptıkları da bu değil midir? Sadece adlar ve yerler değişmiştir. Ermeniler Türkler’den ne daha samimidirler ne de daha fazla pişmandırlar. Kızıl Kürtlere yönelik soykırımı yorumlayan Zohrab Heghinian, 11 Aralık 1993 tarihli Armenian Reporter International’da şunları yazıyordu: “Umarım, Anayurtta sürmekte olan ‘etnik temizlik,’ gelecek yıllarda bir intikamla kardeşlerimizi ziyaret etmeyecek şekilde gerçekleştirilir.” Ve şöyle devam ediyordu: “siz ‘temizlik’ diyorsunuz; ben haklı olarak bizim olan şeyi ‘geri istemek’ diyorum.”
Bu nedenle, Kafkasya’da Kızıl Kürtlere karşı bu soykırım hareketiyle ilgili haberlerin, Amerikan gazetelerinde 1915’teki Osmanlı gaddarlığının kurbanı Ermenilerin anılarıyla ilgili yazıların yanısıra görünmesi şaşırtıcı değildir. Açıktır ki bu durum, rahatsız olan Ermeni vicdanına “haklılık” ve rahatlama sağlıyor.
Kürtler de Kafkasya’daki akrabalarına karşı Ermeni gaddarlıklarını kamuoyuna duyurmadılar. Kolektif olarak Kürtlerin, şu anda Türkiye ve Irak’taki Kürt mücadelesi için Batı’daki güçlü Ermeni lobisinin desteğine ihtiyaçları vardır. Türkiye’deki Kürt güçler 12 yıldır savaşmaktadırlar. 1994’ten beri bu savaş, Kürt anayurdunun ve kültürünün kapsamlı yıkımı ve onbinlerce Kürdün öldürülmesi biçiminde yoğunlaştı. Türkiye Kürtleri, komşu Ermenistan’dan yaşamsal önemde üs ve mali destek alıyor. ABD’de, Türkiye’li etkili bir NATO müttefiki Kürtlerin Washington’da önemli herhangi biriyle görüşebilme yollarından biri, eşit ölçüde etkili Ermeni lobisidir. Bu kişiler, Kafkasya’da kardeş Kürtlere karşı sürmekte olan Ermeni soykırımını eleştirmeyi fazla değerli görmüyorlar.
Bireysel Kürtler, Ermenileri yüksek sesle eleştirme karşılığında mesleki ya da akademik misillemeden, hatta onlarca Türk diplomatını ve masum seyirciyi öldürmüş olan Ermeni suikastçiler tarafından öldürülmekten korkuyorlar (New York Times, 7. 29. 83). Ve Ermeni lobilerinin epeyce nüfuzu vardır. Yakın zamanlarda Fransız hükümeti Princeton tarihçisi Bernard Lewis’in ülkeye girmesini yasakladı; çünkü Lewis, 1915 soykırımıyla ilgili ham belgelerden Ermenilerin istediğinden daha az kanlı sonuçlar çıkarıyordu.
Kafkasya’daki Kürtlere yönelik soykırım, çok büyük olasılıkla cezasız kalacaktır. Sırpların Bosnalı komşularına karşı daha az bir suç işledikleri için, ekonomik yaptırım ve doğrudan NATO askeri müdahalesi biçiminde bir bedel ödemekte oldukları bir sırada bu oluyor.
Yakın zamanların bu iki kitlesel etnik temizlik ve soykırım örneğine daha yakından bakalım. Karabağ Cumhurbaşkanı Koçaryan (Ermenistan’ın şimdiki cumhurbaşkanı —çn.) ile Bosna Sırp Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Dr. Radovan Karadzic arasında ilginç bir benzerlik vardır. Ne var ki, ABD’nin ve uluslararası çevrelerin bunlara yaklaşımı, artık farklı olamaz. Her ikisi de, kendi azınlık grupları Azerbaycan’da Ermeniler ve Bosna’da Sırplar kendi kaderini belirleme temel haklarına saygı göstermeyen bir uluslararası hukuk sistemine karşı başkaldırdıkları bir sırada öne çıktı. Bu Ermeniler ve Sırplar her ikisi de Ortodoks Hıristiyan kendi iradelerine rağmen, yeni bağımsız Müslüman devletlere, sırasıyla Azerbaycan’a ve BosnaHersek’e dahil edilmiştiler. Hem Ermeniler hem Sırplar, şu andaki eylemlerini haklı göstermek için yakın tarihlerindeki soykırım olaylarını andılar. Ermeni karşıtı ve Sırp karşıtı önceki soykırımların sürdürücülerinin Müslüman Kürtler ve Müslüman Bosnalılar olmayıp, Türkler, Almanlar ve Hırvatlar olması onlar için fark etmiyor.
Coğrafi olarak hem Karabağ’daki Ermeni nüfus, hem Bosna’daki Sırplar, öteki halklar tarafından meskun Karabağ örneğinde Kürtler, BosnaHersek örneğinde Bosnalı Müslümanlar topraklar arasındaki topraklarıyla ana ülkelerinden kopuk etnik adalardılar. Hem Ermeniler, hem Sırplar, aradaki toprağı ilhak edip yerli meskunlarından temizleyerek bu etnografik ve coğrafik uygunsuzluğu gidermek için harekete geçtiler. Ermeni ve Sırp yetkililer, temizlemek istedikleri masum insanları yıldırarak, yağmalayarak, yakarak ve öldürerek amaçlarına ulaşmak için eşkiyaları, kanun kaçaklarını ve suçluları hem silahlandırdılar, hem de teşvik etmeseler bile, izin verdiler. BosnaHersek’te yaklaşık iki milyon insan yerinden edildi, 200. 000 kişi öldü. Bosna’lı Sırplar kendilerinin iki katı büyüklükte bir nüfusu yerinden etmeyi ya da öldürmeyi becermişti. Karabağlı Ermeniler, daha da büyük bir tahribata ve yersizleşmeye yol açtılar. Kızıl Kürtler de dahil yaklaşık 900. 000 Azerbaycan vatandaşı, 150. 000 Karabağ Ermenisi için yurtsuzlaştırıldı ya da öldürüldü.
İronik bir şekilde Bosnalı Sırplar, ülkeyi müslümanlardan ve Hırvatlar’dan bütünüyle ve toptan arındırmaya girişmeyip, ayrık topraklarını Sırbistan’la birleştirmekle yetindiler. Koçaryan güçleri ise, aksine, aradaki toprağı Kızıl Kürdistan’ı bütünüyle ve toptan temizlediler. Kızıl Kürdistan’ı yerli meskunlarından tamamen boşalttıktan sonra, Karabağ’ın etrafında geniş bir bölgeyi temizlemeye koyuldular. Bosnalı Sırplar, Bosna’da düşmanlıktan önce işgal ettikleri toprakla az çok aynı büyüklükte bir toprakla etnik olarak temizlense de yetinirken, Karabağ kendi büyüklüğünün üç katı toprağı ilhak etti.
Bütün bunlarda hem Koçaryan hem Karadzic, kendi ana devletlerinin, Ermenistan’ın ve Sırbistan’ın dikkafalı vekilleri olarak hareket ediyordu. Bu iki devletin yürütemeyeceği kirli bir savaşı yürütüyorlardı. Ne var ki, ikisi arasındaki benzerlik burada biter.
Sırbistan’a, Karazdic yönetimine dolaylı ve dolaysız yardımından ötürü sert uluslararası yaptırımlar uygulanırken, Ermenistan’a dış yardım ve sempati yağdı. Karadzic ve kurmayları uluslararası savaş suçlusu ilan edilip, Lahey’deki Uluslararası Mahkeme tarafından arandığı sırada, Koçaryan ABD’de ve Avrupa’da resmi olarak ağırlanıyor ve Atlantik’in her iki yakasından da doğrudan dış yardım alıyor. Bosnalıların kanı Kürtlerinkinden daha kırmızı olduğu varsayılıyor olmalı, yoksa Koçaryan ve yönetimi, savaş suçlusu damgasını Karazdic ve yönetimiyle paylaşırdı. Bosnalı Sırplar, Batı’nın Ermenilere sempatisine neden olan iki ögeden yoksundurlar: 1) Washington ve Paris’te güçlü lobileri yoktur; 2) fanatik bir müslüman Ortadoğu denizinde mağdur bir Hıristiyan azınlık değildirler. Batı’nın Bosnalı Sırpların ve Karabağlı
Ermenilerin benzer soykırım suçlarına yönelik bu çelişkili tutumu kısa sürede fazla değişmeyecektir.
Adolf Hitler’in bir keresinde “şimdi kim Ermenileri hatırlıyor?” diyerek, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeni soykırımıyla ilgili dünyanın kaygısız unutkanlığından sözettiği söylenir. Pekala Ermeniler öldürülen Ermenileri hatırladılar. Aynı şekilde bütün dünyadaki Ermenilere şu sorulmalıdır: “Kızıl Kürtleri kim hatırlayacak?”
(Harvard Üniversitesi Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Kürsüsü)
Kaynak: Bitlisname, Çev: A. Fethi