KÜRD SİYASETİ BELİRSİZLİĞİNİ KORURKEN...
Hiçbir zaman bu kadar ayaklarına gelmemiş tarihi bir fırsat karşısında bile Kürd siyaseti belirsizliğini koruyor.
Kürd milleti olarak milli bir politikadan yoksunuz.
Her parti, örgüt, kurum ve birey farklı telden çalıyor. Herbiri, bir diğeriyle ortak bir politika ve bu zeminde birlik kurmaktan kaçınırken, herbiri; bir diğerine karşı Kürd millet düşmanlarının kapısından ikbal arıyor.
Gerçekliğimiz bu olunca hiçbir alanda umut verici gelişme sağlanamıyor. Bu da Kürd milletinin elini zayıflatırken, düşmana at koşturma imkanı sunuyor.
Birey olarak merak ediyorum. Sahi millet olarak ne istiyoruz? Mevcut parti, örgüt, sivil kurum ve aydınlarımızın Kürd milleti için savunduğu ortak bir hedef var mıdır?
Yok!
O halde millet olarak bir şey istemiyoruz demektir.
Her parti, örgüt veya isimi ne kurumun ne savunduğu umurumda değildir. Kürd milletininde umurunda değildir. Fakat ne yazık ki bu politikasızlığın ceremesini bu mazlum millet çekiyor.
Yüzyıllardır Kürdistan'ı işgal eden, egemenliğimize el koyan, inkar eden, soykırımlara varan uygulamalardan geçiren Türk, Arap ve Fars kapısını Kürd milletine kurtarıcı adres gösteren parti, örgüt, kurum ve bireylerin Allah belasını versin.
Fakat ne yazık ki bu güçler bugün Kürdler adına konuşuyor. Bu da Kürd milletine kaybetiriyor.
Bunu bir türlü aşamıyoruz. Milletçe ortak milli bir politika oluşturamıyoruz. Oluşturamayınca aynı hedef için bir birlik oluşmuyor. Durum bu olunca herbir gücümüz düşmanın politik zemininde yol almayı yaşam ediniyor.
Kürdistan'ın bağımsızlığı söz konusu edildiğinde kırmızı görmüş boğaya dönüşüyorlar. Kürd milletinin hassasiyetini bir tarafa bırakıp düşman hassasiyetini kendilerine dert ediniyorlar. Düşman da Kürd'ün bu zaafını kendi lehlerine çok iyi kullanıyor. Düşmanın bir aferimi bu güçlere yetiyor. Aldıkları aferim karşılığında Kürdistan'ı satıyorlar. Sömürgecilerimizin demokratikleşmesinin nesneleri olup çıkıyorlar. Detaylara inmem gerekmiyor. Öne çıkan mevcut siyasetçilerimizin günlük mesajları ortadadır.
O günden sonra da eyvah Şengal, Kobani, vahşet, katliam, insanlık nerede telallığı yapmanın bir anlamı kalmıyor.
Aslında sadece savaş ganimeti olarak el konulan kadınlarımızın pazarlarda satılması, cariye edinmesi bile ne kadar politikasız olduğumuzun resmidir.
Kim olduğumuzun farkında değiliz. Düşmanlarımızı tanımıyoruz. Nasıl vahşi bir coğrafyada olduğumuzu unutuyoruz. Bunların farkında olsaydık ne Şengal, ne Kobani trajedisi yaşanırdı.
Aslında IŞID'a, onu yaratanlara, destek verenlere kızmamız gerekmiyor. Hatta bunu hayra yormalıyız. Kim olduğumuz, düşmanlarımızın kim olduğunu, nasıl bir coğrafyada yaşadığımızı bize hatırlattıkları için. Ama gel gör ki bundan ders çıkaracak Kürd siyasetçisini nerede bulacaksın. İşte esas sorunumuz bu.
Bunu aşacak bir emare ortalıkta görünmüyor. Kürd siyasetçisi kendine güvenmiyor. Kürdlerin millet olmadan doğan haklarını programlayıp mücadelesini vermekten kaçınıyor. Düşmanına düşman diyemiyor. Düşman şahsında "kardeşlik" keşfediyor. Hatta onun birer taşeronları olarak Kürd millet haklarına karşı ya direk savaşıyor veya bir Kürd milli gücü doğmasın diye bariyer görevini üslenmiş bulunuyor.
Bunları aşmak mümkün mü dediğimizde bugünkü iç dinamiklerle mümkün değildir. Geriye dış güçler kalıyor. Zaten şu an Kürdleri esas olarakta korumaya alanda bu güçler olmaktadır. Bunlarda olmasaydı IŞID'ın Kürdistan'a saldırmasıyla mevcut kazanımlarında bir günde toz-buz olacağına hepimiz şahit olduk.
Dış güçlerde Kürdlere ne kadar alan açar onu bilmiyoruz. Bu biraz da Kürd siyasi çevrelerin kendilerini gözden geçirmelerine, millet olmadan doğan haklarımızın savuncusu konumuna gelmelerine bağlıdır.
Bekleyip göreceğiz.
5 Ekim 2014