Direkt zum Inhalt

Sayin Tahsin Sever ile Irak ve Güney Kürdistan Gelişmeleri Üzerine Röportaj

Aso Zagrosi: 10 Haziran 2014 tarihinde İŞİD olarak bildiğimiz „Ad-Davla Al-Islāmiyya fi al-'Irāq wa-sh-Shām” adlı oluşum tarihi Kürdistan şehri Musul’u ele geçirerek tümden dünyanın gündemine oturdu. Ardından örgüt Irak Sünnilerin yerleşik olduğu bir dizi şehri denetim altına aldı. İŞİD’in bu ani çıkışı ile ilgili bir hayli komplo teorileri ortaya atıldı… Sizin bu konuya ilişkin düşüncelerinizi öğrenmek istiyoruz. •

Tahsin Sever : IŞİD, Suriye’de ki çatışmalarda ismini duyuran bir örgüt. İşin ilginç yanı IŞİD, PYD ile çatışarak Kürtlerin hafızasında yer edindi. Özellikle Halep ve çevresindeki Kürtlere karşı katliamlar gerçekleştirdi ve bu bölgenin Kürtlerden arındırılmasında önemli rol oynadı. Suriye’de ortaya çıktığında direk Baas rejiminin güçleriyle ciddi çatışmalara girdiğine dair elimizde fazlaca bir veri yok. Akabinde, Irak’ın Suni bölgesinin neredeyse tamamını çok kısa süre içinde ele geçirdi ve dünyanın gündemine oturdu. Bize ani gelen, uzun zamandır hazırlığı yapılan IŞİD’in son hamlesinin iki temel dayanağı var. Birincisi; bölge devletlerinden ciddi biçimde destek aldığı(özellikle Suudilerin) ve Irak’taki Baas (Saddamcı)güçlerin IŞİD içinde oldukça etkin bir konuma sahip olduklarıdır. İkincisi; Maliki yönetiminin, Kürtleri ve özellikle Sunileri dıştalayan politikasının yaratığı toplumsal tepki. Kürtler, sıkıntı yaşasalar da kendi kendilerini yönetebilme imkanlarına sahip olduklarından, Irak merkezi yönetiminin politikalarını kendi imkânlarıyla boş çıkarabildiler; ancak Suni Araplar için aynı imkanların olduğunu söylemek mümkün değil. Bu nedenle IRŞİD Suni Arapların bölgesine müdahalesi geniş destek buldu.

Aso Zagrosi: Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani ve diğer bazı yetkililer İŞİD’in Musul’a yönelik çalışmaları konusunda Irak Merkezi iktidarını uyardıklarını, fakat kendilerini dinlemediklerini söylüyorlar. Ayrıca ABD yakın dost gördükleri devlet başkanların ve başbakanların(Almanya Başbakanı Merkel gibi) telefonlarını dahi dinliyor. Nasıl oluyor da İŞİD’in girişimlerinden habersiz oluyor? •

Tahsin Sever: ABD’nin bölgede meydana gelen gelişmelerden haberdar olmadığını söylemek mümkün değil. Amerika’nın teknolojik olarak ulaştığı düzey,bırakın Suriye ve Irak’ı dünyanın neresinde olursa olsun en ufak bir hareketi anında haber alma kapasitesine sahip olduğu aşikâr. ABD, hem son IŞİD yaptığı atağı ve hem de Suriye’de iki yıldır devam eden çatışmalara aktif müdahalede bulunmama stratejisi uygulanıyor. ABD’nin yeni stratejisinin ne olduğu, Obama ile Ortadoğu’ya aktif müdahalede vazgeçtiği gibi hususlar ayrı olarak değerlendirilmelidir; ancak ABD bölgede yakın tarihte üç ayrı sınavdan geçtiğini biliyoruz. Filistin- İsrail barışının sürüncemede kalması, Irak’a askeri müdahale ve Afganistan Savaşı. Birbiriyle ilintili bu üç mesele, mali açıdan ABD ekonomisine ciddi bir yük getirmese de bölgede Amerikan düşmanlığının pik yaptığını söyleyebiliriz. Bu nedenle, Obama yönetimi ile birlikte Amerikan liderliği, Amerika’nın global liderliğini yeniden canlandırabilmeyi hedefleyen bir ulusal ve uluslar arası yenilenmeyi hayata geçirebilecek yeni stratejik kopmseti ortaya koymaya çalıştılar. ABD ‘nin yeni yönelişi aktif silahlı müdahale seçeneğini geri planda tutmayı gerekli kılıyordu;ancak Suriye’de “Arap Baharının” şiddete evirilmesi ve bölgenin ateş topuna dönmesi, ABD’nin yeni stratejisini zora sokmuştur.

Aso Zagrosi: İngiltere ve Fransa’nın Kürdistan’ı ve bölgeyi kendi aralarında Sykes picot-Antlaşması ile bölüşmelerinin 2016 yılında 100. Yılına giriyoruz. Bu antlaşmadan en çok zarar gören, ülkeleri yeniden parçalanan ve jenositlere uğrayan Kürdlerdir. İŞİD 10 Haziran’da sınırları hiçe saydı ve Sykes-Picot Antlaşmasını yırtıp attı. Bu antlaşmanın 100.yılına doğru gittiğimiz bu süreçte ondan en çok zarar gören Kürdler ne yapıyor?

Tahsin Sever: Sykes-picot Anlaşmasıyla çerçevesi çizilen, Lozan Anlaşmasıyla onaylanan statü, Kürdistan’ı parçalayan ve Kürtleri temel ulusal-demokratik haklarından mahrum bırakan bir içeriğe sahiptir. Sykes-picot Anlaşmasıyla başlayan süreç, doğal bir süreç değildi ve ön gördüğü “çözümler” zora dayanıyordu. Ortadoğu’daki millet kavramı, Balkanlar kadar belirgin olmasa da etnik ve mezhebi farklılıkları gözetmeyen anlayışla oluşturulan yapay devletler; bugünkü kanlı çatışmaların temelini oluşturdu. Tarihte farkı din veya mezhebe karşı verilmemmiş çatışma ya da savaş neredeyse yoktur. Hem dinsel kavgalar hem de ulusal ayrışma ve çatışmalar Avrupa’da geçen yüzyıllarda nispeten çözüldü ve normal sınırlara yaklaştı. Aynı husus Ortadoğu için geçerli değil. Milli ve dini talepleri ve hassasiyetleri dikkate almadan ve yapay sınırların inşa edilmesiyle, zora dayalı bir sistem oluşturuldu.Yüz yıl önceki toplum mühendisliğinin merkezinde hiç şüphesiz Kürtler vardır. Kürtler kendilerine haksız ve hukuksuz olarak dayatılan statünün bedelini çok acımasız ve kanlı ödediler. Var olanı kabullenmediler; ancak Orta-doğu’da kendilerine dayatılan statüyü ve sınırları değiştirme gücüne de sahip olamadılar; ancak ön görülen toplum mühendisliğinin tutmadığı ve başarısızlığı da ortada. Bugüne geldiğimizde yüz yıl önce çerçevesi çizilen ve uygulanan statükonun parçaları bir bir çatlamaya ve dağılmaya başladı. Bunların başında Irak ve Suriye var. İki gerçeğin altını çizmek gereklidir. Zorla “kardeşlik” olmuyor ve yapay sınırların ömrü sınırlıdır.

Aso Zagrosi: Geçenlerde Irak savaşına katılan Amerikalı bir subay George Bush’un Irak’ı Güney Kore olarak gördüğü ve 60 yıl alanda kalacaklarını söylediğini, fakat Başkan Obama’nın Irak’ı Vietnam olarak gördüğü ve askeri güçleri çektiğini yazıyordu. ABD’nin alandan ayrılmasından sonra(2011) Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin ilk işi Sünnileri devletin üst kademelerinden uzaklaştırmak oldu. Cumhurbaşkanı yardımcısı kaçtı, Maliye Bakanı zindana atıldı ve birçok Sünni ordu ve devlet kurumlarından uzaklaştırıldı. Nuri Maliki Kürdlere karşı Dicle Askeri güçlerini gönderdi, Kürdistan bütçesini kesti ve Pêşmergelerin maaşlarını dahi göndermedi. Irak Anayasa’sında Kürdlere ilişkin esas maddelerden, ( Kerkük ve diğer işgal altındaki bölgelerin geleceğine dair madde de dahil) hiç birini uygulamaya sokmadı. Nuri El Maliki Bağdat merkezli tam bir Şii diktatörlüğü kurdu. Aktüel durumda yaşanan çatışmalar konusunda Kürdler nasıl bir tavır almalılar?

Tahsin Sever: ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra, oluşturulmaya çalışılan anayasal düzen, Araplarla Kürtlerin ortak devlet çatısı altında yaşamalarını öngörüyordu. Bu düzenleme bölge devletlerinin(özellikle Türkiye ve İran’ın) dayatmasının bir sonucuydu. Oysa gerek Irak’ta ve gerekse Suriye’de etnik ve dini toplulukların beraber yaşama zemini ve kültürü yoktu. Her iki devlette yapay kurulmuştu ve azınlık bir guruba dayanıyordu. Dolaysıyla iki devletin sınırları içinde yaşayan etnik ve dini topluluklar dışta landı. Irak’ta Saddam Hüseyin ile simgeleşen Suni Baas yönetimi, Kürtlere ve Şiilere beraber yaşama hakkını tanımadı. Ha keza Suriye Hafız Esad’ın başında bulunduğu Baas iktidarı, nüfusun %13 tekabül eden Alevi(Nusayri) dayanıyordu. Baas iktidarı, Kürtleri ve suni Arapları yok sayan bir anlayışa sahipti. Saddam iktidarının yıkılmasından sonra, oluşturulmaya çalışılan Anayasal yapı, merkezi hükümet tarafından uygulanmadı. Örneğin Kerkük’ün statüsünün belirlenmesi yasal bir takvime bağlanmışken, hiçbir zaman uygulanmasına dönük bir adım atılmadı. 140. Madde uygulanmadı ve Kürdistan Federal Devleti’nin doğal sınırlarının belirlenmesi gerçekleşmedi. Bu noktada söylenmesi gereken, Saddam iktidarının devrilmesinden sonra, oluşturulmaya çalışılan Anayasal sistem yürümemiştir ve bunun yegâne sorumlusu Irak merkezi iktidarıdır. Bu nedenle Kürtlerin, bağımsız bir devlet olarak yoluna devam etmesi meşru ve gereklidir.

Aso Zagrosi: Geçenlerde General David Petraeus yaptığı bir açıklama da eğer Amerika hava saldırılarıyla İŞİD’ı vurursa “Şii milislerine hizmet eder” diyordu. Diğer yandan İŞİD, Sünni mezhebi ideoloji olarak kullanan Arap ırkçısı bir yapılanmadır. Eski Baasçıların yoğun bir şekilde bu hareketin içinde yer alması bu gerçekliğin açık bir ifadesidir. Bazı Kürd çevreleri “bu savaş bizim savaşımız değildir” diyorlar. Eğer İŞİD vb yapılar bölgede dikiş tuttururlarsa Kürdistan ile doğrudan komşu olacaklar. Ayrıca Sünni Araplar, Musul, Kerkük ve diğer işgal altındaki Kürd bölgelerini kendi toprakları olarak görüyorlar. Yarın çıkacak olacak çatışmalarda Türkiye dahil bir dizi Arap ülkesi onların yanında olacaktır. Kürdistan yönetimi yarınları da düşünerek şimdi nasıl bir tavır takınabilir? Beyaz Saray son günlerde doğrudan Kürdistan Başkanı Kek Mesud Barzani, Irak Sünni ve Şii yöneticileriyle ilişkiye geçerek „teröre karşı ortak mücadele“ ve „Bağdat yönetimini Şii, Sünni ve Kürd ekseninde“ yeniden yapılanmasını istiyor. Eğer Kürdler Amerika’nın bu istemini kabul etseler hangi taleplerle Bağdat’ta gitmeliler? Güney Kürdistan yöneticileri sık sık Kürdistan’ın bağımsızlığından söz ediyorlar. Son dönemlerde Irak Ordusunun İŞİD güçlerinin karşısında aldığı yenilgilerden sonra boşattığı Kerkük vb yerlere Pêşmerge güçleri yerleşti. Niçin Pêşmerge güçleri Hemrin’den başlayarak tüm Kürdistani bölgeleri denetim altına almıyor? Yoksa Güney Kürdleri yeniden Irak Anayasasının tatbikini mi bekleyecekler? Türkiye ile bir dizi ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler içinde olan Güney Kürdistan yönetimi Bağımsız Kürdistan’ı ilan edebilir mi? Böyle bir durumda Kuzey Kürdlerine hiç bir hak tanımayan Türkiye Güney Kürdlerin bağımsızlığına karşı tavrı ne olur? Geçenlerde Kürdistan Başbakanı Neçirvan Barzani’nin başında bulunduğu bir KDP ve YNK delagasyonu İran yetkilileriyle görüştü. İran yetkilileri tüm görüşme boyunca “Kürd-Şii İttifakını” işlediler. Acaba günümüzde İkinci Çaldıran mümkün mü? Eğer mümkün ise somut olarak Kürd güçleri nasıl hareket edecekler? İŞİD de facto sınırları ortadan kaldırırken Kürdler hala kendi aralarında duvar/sınır/hendekler örüyorlar. Güney Kürdistan kazanımları tüm dünya Kürdleri için Sykes-picot-Antlaşmasını çöpe atmak için tarihsel bir imkân sağladı. PKK, Güney Kürdistan Hükümeti ve parlamentosu oluştuğu zaman hemen karşısına „Botan ve Behdinan Savaş Hükümetini“ çıkardı. Bugün ise Batı Kürdistan’da „Kanton „ile Kürdlerin karşısına çıkıyor. Bu girişimleri nasıl yorumluyorsunuz? Güney Kürdistan yönetimi Arap güçleriyle çatışmalar içine girerse yada Bağımsız Kürdistan’ı ilan ederse Kürdistan’ın diğer parçalardaki ve diasporadaki Kürdler somut olarak ne yapabilirler? Sorularıma cevap verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Tahsin Sever: Kürtler açısından sorun, kiminle komşu olacakları sorunu değildir. Bir taraftan IRŞİD ve eski Baasçılar, diğer taraflar Maliki-İran-Esad ittifakı. Dini bir birlikten güç oluşturmaya çalışmak(Suni İslamcılık), diğer taraftan başka bir mezhebi anlayış üzerine bina edilen yayılmacı ve hegemonyacı akım(Şiacılık) arasına sıkıştırılmaya çalışılan Kürtler. Kürtler bunlardan birini tercih etmek ve ya geleceği bu aktörlerle beraber düşünmek zorunda değil. Her iki anlayışında çağdışı, temel insani değerlen yoksun olduklarını biliyoruz. Ve her ikisi de hangi ideolojik argümanları kullanırlarsa kullansınlar Arap ve Fars milliyetçiliği kulvarından gelmekteler. Bu nedenle Kürtler, Irak’taki diğer etnik ve dini toplusal guruplarla ortak devlet çatışı altında yaşamak için ellerinden gelen çabayı gösterdiler ve üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirdiler. Lakin bunun mümkün olmadığı 15-20 yıllık deneyimle sabittir. Kürtler, kendi çıkarlarını korumak ve geliştirmek amacıyla bölge devletleriyle ilişkiler geliştirebilirler. Bu noktada ki en büyük sıkıntı Kürtlerin bütünlüklü bir ulusal siyasete sahip olmamalarıdır. Kürtler içinde ciddi bir güce sahip olan PKK’nin ulusal siyaset-ulusal devlet kopmsetini reddettiği biliniyor. Özellikle Güneybatı Kürdistan’da PYD ‘nin aldığı tutum ulusal siyasete karşı dalga kıran görevi görmektedir. Bu durumun hangi yöne doğru evrileceği kritik bir süreç olarak önümüzde durmaktadır.

Bütün bu gelişmelerden sonra Kürtlerin, Irak’ın bütünlüğü içinde yeni alternatifler arayacaklarını sanmıyorum. Görünen o ki ABD’nin bu yönde talepleri olabilir; ancak bu taleplerin makul olmadığı ve son derece karmaşık toplumsal yapı içerisinde karşılığının olmadığına dünya kamuoyu da iknadır. Bu aşamada Güney Kürdistan’ın bağımsızlık dışında bir seçeneği yoktur. Saygılarımla.

01.07.2014

Diyarbekir

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.