Direkt zum Inhalt
Submitted by Aso Zagrosi on 13 September 2013


Belli bir dönem önce sayın İsmail Beşikçi’nin Dersim’de yaptığı bir toplanın ardından yapılan tartışmaları kısmen takip etmeye çalıştım.

O tartışmalarda dikkatimi çeken bir husus vardı.. Daimi Cengiz yayınladığı bir yazıda başka konularının yanında “Munzur Cem, Şah İsmail annesini öldürdü” diye yazdı.

Munzur Cem ise yayınladığı bir makalede bin bir yemin ederek böyle bir şey söylemediğini yazdı..

Hemen ardında Daimi Cengiz yazdığı ikinci yazısında “Panele dair yazımda geçen ‘M. Cem, Şah İsmail annesini öldürdü dedi’ cümlesi Munzur Cem’e ait değildir” diye yazdı.

Bu tartışmaları takip ederken, kendim de dahil olmak üzere tüm Kürdlere acımaya başladım. Köle olmamıza ve yasal hiç bir hakkımız olmamasına rağmen kendimize değil, Osmanlı, Safevi, T.C ve İran devletinin tarih boyunca Kürdlere karşı gerçekleştirdikleri katiamlara değil, “Şah İsmail’in annesi” ve “Yavuz Sultan Selim’ın baba”sının hikayelerini daha çok önemsiyoruz.

Aslında Safevi ve Osmanlı Şah ve Sultanlarının hangisi iktidar için ailesinin bir efradını katliamdan geçirmemiştir? Sorusunu sorarak bir araştırmaya girmek gerekir.

Sorun halkımızda olmasa kim “Şah İsmail’in annesi” ve “Yavuz Sultan Selim’ın babasını” tartışırdı.

Dimdim Kalesi Direnişi’ni irdelerken ister istemez Şah Abbas’ın yaşamı üzerine de durmak zorunda kaldım. Bilindiği Şah Abbas, Şah Muhammed Hüdâbende’nin oğludur. Annesi Mâzenderan Hâkimi Abdullah Han’ın kızı, Khayr al-Nisa Begumdir. Daha sonra Mahd-i Ulya diye nam salacak. Khayr al-Nisa Begum’in aslen Maraşlıdır, Maraş Seyyidlerin(bugün hala Maraş Seyyidleri Kuzey Kürdistan’da ve Türkiye’de de varlar) ve Maraşi lakabi ile tanınıyor.

Şah Muhammed Hüdâbende’in Şah olması dahi Safevilerin arasında büyük bir sorun olmuştu. Çünkü, gözleri iyi görmüyordu. O dönemler, Şah yada Sultan olmak için iyi de savaşmak gerekiyordu.

Şah’ın eşi Mahd-i Ulya Maraşi, de facto devletin işlerini yürütüyordu. Bu durum Safevi kabileleri arasında huzursuzluğa neden olmuştu. Farklı kabileler farklı prensleri(Mirza) başa getirmek istiyorlardı.

Şah Abbas hala çocuk yaşlarında Heart Valisi Ali Quli Xan’ın yanındaydı. Abbas annesi Mahd-i Ulya Maraşi defalarca Ali Qulixan’a aracılar göndererek oğlunu istedi, fakat vermiyorlardı. Bu arada Xorasan emirleri Mahd-i Ulya Maraşi öldürdüler ve Abbas’ı Şah ilan ettiler. Abbas hala çocuktu, 10 yaşında bile değildi. Daha sonra kabileler arasındaki savaşta Abbas Meşhed Valisi Mürşid Quli Xan’da kaldı ve 17 yaşında iken Şah ilan edildi.

Kabileler arasındaki iktidar kavgalarında herkes kendi Şah’ını yaratmak istiyordu. Prensler’de kendi kardeşlerini tavsiye ederek iktidarı kendi çocuklarına garanti altına alıyordu. Osmanlılarda da böyleydi, hatta bazı Kürd Mirlerinde dahi bu “gelenek” vardı.

Osmanlıların Kürdlere karşı kıyımları belli ölçülerde Kürdler tarafından biliniyor. Safevilerin Kürdlere karşı gerçekleştirdikleri katliamlar çok az biliniyor. Bundan dolayı tarih bilinci açısından Safevilerin Kürd katliamları üzerine durmak gerekiyor. Kuzey Kürdistan’da Osmanlıların yaptıkları katliamlara tepki olarak Safevilere yönelik yanlış bir değerlendirmeler yapılıyordu. Aynı şey Doğu Kürdleri içinde geçirlidir. Doğu Kürdistan Kürdleri de Safevilerin yaptıkları katliamlara tepki olarak Osmanlı’ya farklı bir gözle bakıyorlardı.

Bu çarpık anlayışların etkisi hala günümüze kadar gelebilmiştir.

Mesela Hırvat asılı devşirme Kuyucu Murat Paşa “Celali İsyanları” sırasında 40 yada 50 bin cıvarında insanı katletti, Kürdistan’da insanları diri diri kuyulara doldurup öldürüyordu.( Kürdlere ilişkin bölümü ayrı bir makale konusu)

15 bin savaşçı o dönem Safevilerin elinde bulunan Erivan, Karabağ ve Naxçivan bölgesine geçiyorlar. İlk önce iyi karşılanıyorlar. Safeviler için iyi bir savaşçı güç konumundalar. Fakat, kısa bir süre sonra Celalilerin kendi aralarından birbirlerine giriyorlar. Kara Said ile Kalender Paşa kavga içindeler. Emir Gunexan bunları birbirlerinden ayırıyor. Celalilerin bir grubu Kalender Paşa’nın yanında, bir kısmı Kara Said’in, diğerleri ise Kürd Haydar ile Ağacan Pir’iyle birlikte gidiyorlar. Var olan iç sorunlardan dolayı bölgedeki Safevi yetkilisi Emir Gune Bey Celalilerden kurtulmak amacıyla onları Azerbeycan Valisi Pir Budak Xan’a gönderiyor. Vali Pir Budak Xan Celalileri küçük gruplar halinde farklı alanlara yerleştiriyor, sonra İsfahan’a aktarıyorlar. İsfahan’da hem Celalilerin kendi aralarında ve hemde Celalilerle Safeviler arasında ciddi sorunlar ortaya çıkmaya başlıyorlar. Şah Abbas ve danışmanları Celalilerden kurtulmak amacıyla “Pers ülkesinden uzak Kürdlerin yaşadıkları bölgeye yerleştirme ve orada ne yapıyorlarsa yapsınlar” perspektifiyle hareket edeiyorlar.

Emîrxanê Lepzêrîn, önderliğinde Dimdim Direnişi başladığı zaman, Şah Abbas Celalilere “eğer savaşa aktif katılırsanız, bölgeyi size vereceğiz” diyor. 10 bin Celali Dimdim Kalesi kuşatmasına katılıyor.(Dimdim Kalesi üzerine makaleye bakınız)

Tam savaşın ortasında 15 bin Celali’den 500’u hariç diğerleri hepsi gruplar halinde kaçarak Osmanlı topraklarına geri döndüler. Sadece geri dönmekle kalamadılar, Safevilerin topraklarında geçtikleri tüm alanları talan ettiler. Bir de Meşhur Kalander Paşa’nın özel atınıda götürdüklerinden dolayı Safevi orduları peşlerine düşüyorlar.

Evet katliamcı Kuyucu Murat Paşa’dan kaçanlar, bu sefer Safevilerden kaçarak Osmanlı topraklarına geri dönerek Osmanlılara sığındılar.

Devam edecek

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.