Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 5 Mai 2012

KCK hukuk komitesi Türkiye'de tartışmaları süren yeni anayasaya dair demokratik anlayış ve çözüm belgesi yayınladı. Belgede yeni anayasanın demokratik ve toplumun tüm kesimlerine hitap edebilmesi için nasıl hazırlanması gerektiği, niteliği, kapsamı ve gerekçeleri alt başlıklar halinde değerlendiriliyor.

Komite açıklamasında, yeni anayasanın yapılması için genel bir toplumsal konsensüsün oluştuğunu belirtilerek, temel sorunun ve beklentinin, demokratik bir anayasanın yapılıp yapılmayacağı olduğuna dikkat çekiliyor.

"Yeni anayasa darbe anlayışı içinde 'yaptım oldu' dayatmasıyla yapılması durumunda bu anayasanın da önceki darbe anayasalarından bir farkı olmayacaktır" denilen belgede, "Böyle yapılması durumunda toplum daha da çatışmalı ve gergin bir ortama taşınmış olacaktır" ifadeleri yer alıyor. Belgede, "Üstelik toplumun beklenti ve umutları boşa çıkarılacağından toplumsal öfke ve patlamalar daha şiddetli olacak, sorunlar kronik bir hastalık gibi derinleşerek sürüp gidecek ve sonuçta her topluluk ve halk kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacaktır" deniliyor.

KCK Hukuk Komitesi, AKP ve devletin Yeni Anayasa konusunda bir oldubitti peşinde gitmesinin büyük bir yanılgı yaratacağını, Türkiye'de ki bu yeni anayasa sürecinin Tarihsel, toplumsal ve güncel koşullar itibariyle darbe anayasalarına benzemediğine dikkat çekerek, "Ya demokratik çözüm anlayışı temelinde yeni bir anayasa ile sorunlar çözüm yoluna girecek yâda Türkiye daha şiddetli çatışma ve bunalımlı sürece girecektir" diye belirtiliyor.

Hangi zihniyet ve niyetin galebe çalacağının önümüzdeki birkaç yıllık süreçte ortaya çıkacağını, Kürt özgürlük hareketi olarak da, temennilerinin demokratik çözüm gücünü ortaya koyabilen yeni bir anayasanın oluşması olduğunu ifade eden Komite, buna katkı olarak, "Yeni Anayasa İçin Anlayış ve Çözüm Belgesi'ni ana başlıklar altında yayınlamayı bir görev bildik" diye ekliyor.

Yeni anayasanın tarihsel ve güncel nedenleri:

"Bir anayasa yapılırken dayandığı temel dayanaklar ve nedenler olmalıdır, yeni Anayasa; geçmişte çözümsüz ve sahipsiz bırakılan ya da bastırılarak üstleriküllendirilmeye çalışılan toplumsal sorunların geçmiş köklerini doğru tanımlayıp anlamlı kıldıkça sağlıklı çözümler üretebilir, denilen belgede, Türkiye'de bir asırdır süren sorunların temelinde cumhuriyetin kuruluşu için mücadele eden halkların dışlanmasının sorunların temel nedenleri olduğuna dikkat çekilerek şu hususların altı çiziliyor; "Türkiye cumhuriyetinin bugün yaşadığı sorunların kökenleri yakın tarihte, cumhuriyetin kuruluş yıllarına dayanmaktadır. Türkiye de kurulan ulusal devlet cumhuriyet adını almasına rağmen cumhurla ilgisini kesmiştir. Cumhuriyetin asli kurucu unsurları hak ve adalet katından dışlanmışlardır. Kürtler, samimi dindarlar, komünistler, solcular, aydınlar ve değişik halk gurupları cumhuriyetin kurucu unsurları olmalarına ve içinde aktif rol almalarına rağmen sonraki yıllarda diktatörlüğe dönüşen cumhuriyet tarafından ezilmişlerdir. Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yezidiler gibi dini ve etnik azınlıklar temizlenerek Türklük ve Sünni İslam amaçlı eritme sürecine tabi tutulmuşlardır. Cumhuriyet adına kurulan yeni ulusal devlet, sahibine dönen bumerang gibi kendi kurucu sahiplerine dönmüş ve vurarak boğmaya çalışmıştır."

Belgede, Türk İslam sentezci kesimin devlete saygı ve bağlılığından dolayı Kürtler ve diğer topluluklar kadar ezilmediği, ironik olanın ise bugün iktidarda bulunan AKP hükümetinin bu mağduriyetin bir sonucu olarak iktidara geldiği belirtiliyor. Ancak buna rağmen hükümetin Kürtlere, halklara ve demokratik haklara karşı tek şef diktatörlük döneminin gösterdiği benzer tutum içinde olduğuna dikkat çekiliyor.

Cumhuriyet tarihi boyunca yirmi dokuz Kürt isyanın yapıldığının devlet yetkililerinin resmi beyanlarında da mevcut olduğunun belirtildiği belgede, PKK'nin bu isyan zincirinin en son, uzun sureli ve zorlu olanı olduğunun resmi olarak da vurgulandığı, Kürt sorunu denilen ve anayasa kapsamında tartışılmak istenen sorununun yakın tarihi geçmişinin, Kürt toplumuna dayatılan yüzyıllık inkarcılık ve soykırım politikasından kaynaklandığının altı çiziliyor.

1921 sözleşmesinin anlayış çerçevesinin, 1924 anayasasıyla terk edildiği, Türklüğü resmi üstün etnik ırk sayan ve Türklük dışında hiçbir kimliğe yaşama ve kendini ifade etme hakkını tanımayan 1924 anayasasının, toplumsal sorunların kaynağı olarak belirleniyor. Kürt isyanlarının da 1924 anayasasının kabulünden sonra geldiği belirtilerek, "1961 ve 1982 darbe anayasalarında bu zihniyet ve uygulamaları perçinleyerek ayyuka çıkarmıştır", belirlemesi yapılıyor. Bütün bunların sonucunda da başta Kürtler olmak üzere halkların ve ezilen kesimlerin başlattıklar isyan ve devrimci halk hareketlerinin, son otuz yıldır PKK ile devam ettiğine vurgu yapılıyor.

Cumhuriyet adına kurulan Türk ulusal devletinin Kürtleri ve azınlık kimlikleri inkar etmek ve ezmekle kalmadığı, Toplumun demokratikleşmesini de boğduğu, Devletin resmi söylemi dışında her düşünceyi devlete karşı yapılmış bir kötülük ve art niyet olarak algıladığına dikkat çekiliyor.

Belgede, Ezilen ve sömürülen toplumsal kesimlerin ve emekçilerin hak, özgürlük ve örgütlenme talepleri dış güçlerin kışkırtmaları olarak algılandığı ve yıllarca yasaklandığı, Anayasanın önemli bir ilkesi olarak ilan edilen ve toplumsal algıda geliştirilen sosyal devlet baba teziyle yüzde yüz ters sonuçlar ortaya çıkardığı, vatandaşlara, bireylere, mağdur ve muhtaçlara hiçbir sosyal güvence sağlanmadığı, vergi ve ücret köleliği adına sınırsız ve engelsiz sömürü düzeni kurulduğu belirtiyor.

Erkek egemenlikli cinsiyetçi toplum modelinin hukuksal sistem haline getirildiğine işaret edilen belgede, "Beyaz elit sınıf ucuz işbirlikçilik temelinde çok ilkesiz taklitçilikle kadını Avrupa modernitesine özenerek meta amaçlı pazarlarken, kadını sisteme özenen kocasının sopasının insafına bıraktı", deniliyor.

Yeni anayasa yapılırken böylesine tarihsel sorunların dikkate alınması gerektiği, Anayasanın hangi amaç ve zihniyetle yapılacağının, toplumsal sorunlara cevap olup olmayacağının asıl önemli yön olduğuna dikkat çekiliyor.

Kürt kimliği anayasal güvenceye alınmalı

19. ve 20. yy. paradigmalarının aşıldığı, Kürtlerin de eski halk ve topluluk olmadığı, amansız bir mücadele ve direnişle toplumsal varlıklarını devlete ve toplumsal kesimlere kabul ettirdiklerinin dile getirildiği belgede, "Kürtlerin siyasal bilinçleri ve örgütlülükleri gelişmiştir. Kültürel soykırım ile tükenmeyecekleri açığa çıkmıştır. Halk olarak toplumsal kimlikleri ve demokratik hakları anayasal güvenceye kavuşturulmadan mücadeleden asla vazgeçemeyecekleri anlaşılmaktadır" ifadeleri kullanılıyor.

Belgede, "Artık Türkiye toplumu 1970'lerin ve 80'lerin toplumu değildir. Kabına sığmayan, dinamik ve arayış peşinde koşan yeni bir toplum söz konusudur" belirlemesi yapıldıktan sonra şöyle devam ediliyor: "Toplum özgürlük ve demokrasi istiyor. Yüzyıllık tabu ve prangalarından kurtulmak istiyor. Halk toplulukları kendi özgür topluluk kimliklerini, dillerini, kültürlerini ve özerk yönetimlerini yaşamak istiyorlar. Kadınlar erkek egemenlikli cinsiyetçi topluma karşı özgür kişilik ve kimliklerini istiyor. Emekçiler kendi emeklerinin hak ettiği şartlarda onurlu yaşamak ve toplumsal yaşama özgürce katılmak istiyorlar" deniliyor. Tarihsel ve güncel nedenler alt başlığı şu şekilde son buluyor, "Kırsal alanlar kendi doğalarını korumak ve hak ettikleri ekolojik bir yaşamı paylaşmak istiyorlar. Kapitalist tekellerin tahribatına karşı doğa ve çevre korunmak isteniyor. Şovenizm, milliyetçilik, inkarcılık, ötekileştirme, her türden kulluk sistemi kaldırılsın isteniyor. Bilinçli her birey, demokrasi ve insan haklarına saygılı, kendi kimliği, kültürü ve özgür tercihi ile demokratik Türkiye cumhuriyetinin onurlu bir vatandaşı olarak yaşamak istiyor. Türkiye' de toplum ve bireyin bu yönlü gelişme yaşadıkları ve temel taleplerinin daha çok özgürlük, barış ve demokrasi olduğu tartışma götüremez. Devletin seksen yıllık ezber ve dogmalarına artık kimse kulak asmıyor ve kimseyi ikna edemiyor. Bu da demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasayı zorunlu kılmaktadır."

Yeni Anayasanın Yapılış Yöntemi:

Yeni bir anayasa yapılırken izlenecek yöntemin önemli olduğu, yöntemi belirleyen en önemli şartınsa niyet ve amaç konusu olduğu belirtilerek, "Eğer amaç; toplumun temel taleplerine cevap verebilecek ve sorunları çözüme ulaştıracak demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapmaksa, yaratıcı ve katılımcı yöntemler bulmak ve uygulamak zor değildir. Eğer amaç bazı egemen kesimlerin iktidar ve çıkarlarını güvenceye almak için toplumu aldatmak ve hileye başvurmak ise hiçbir biçim, yöntem ve çaba sonucu fazla değiştirmeyecektir. Ne yazık ki, son dönemlerde AKP hükümeti ve Gülen ekibinin gösterdiği tutum, ikinci olasılığı daha fazla akla getirmektedir" deniliyor.

"Yöntem belirlenirken öncelikle yapılması gerekenlerle gerekmeyenleri ayırt etmek büyük önem taşır, Kalıcı çözüm için temel hakları yerinde tespit etmek ve başa koymak esastır" diye belirtilen belgede, bazı düzenlemelerin zorunlu olduğu, mutlak yapılması gerekenlerin doğal, bireysel ve kolektif temel haklara dayanması gerektiği vurgulanıyor.

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin de teyit ettiği ve devredilemez temel İnsan haklarının olduğu, bu hakların oya sunulamayacağı, referandum konusu yapılamayacağı, "Bir topluluk ve birey kendi ana dilinde eğitim yapsın mı yapmasın mı" diye oylamaya gidilemeyeceği,"Bir halkın varlığı ve kimliği tanınsın mı tanınmasın mı" diye başkalarının onayının alınamayacağı, vurgulanıyor.

Yöntem konusunda katılım ve müzakere ile uzlaşma ve onay konularının önemli olduğu, Toplumsal mutabakat denilen olgu ve yönteme ilişkin şu alt başlıklar şeklinde görüşler dile getiriliyor.

1-Yeni anayasa yapılırken izlenecek en doğru ve sorun çözümleyici yaklaşım olarak, öncelikle temel ana sorunları ve nedenlerini samimi ve dürüstçe belirlemek olduğunu yukarıda vurgulamıştık. Bunlardan birincisi; Kürt sorunudur.İkincisi; Cins özgürlüğü ve sosyal haklar sorunudur. Üçüncüsü, devlet organlarının rasyonel ve günün koşullarına göre demokratik standartlara uygun yeniden yapılandırma ihtiyacıdır. Daha doğrusu devletin küçültülmesi ve toplum hayatına müdahale eden konumdan çıkarılmasıdır. Dördüncüsü; demokratik özerklik ve yerel yönetimler sorunudur.

2-Yeni anayasayı yapmaya kimler katılmalıdır sorusuna, "mevcut TBMM kurucu meclis olarak rol oynamalı, anayasayı yapmalıdır" denilmektedir. Mevcut yapılanması dikkate alındığındaTBMM'nin kendi başına bu işin üstesinden gelebileceği çok kuşkuludur. Eğer meclis demokratik iradesini ortaya koyar, yeni bir anayasa ile bir çözümün yolunu aralarsa, Türkiye halklarına büyük ve tarihi bir hizmet etmiş olur. Ne yazık ki bu zor görünmektedir.

3-Elbette toplumsal sorunlar ilgili ilgisiz, dolaylı dolaysız tüm toplumu ilgilendirir. Ama öncelikle bu sorunların nedenleri ve tarafları bellidir. Sorun hayati olarak kimi ilgilendiriyor, hangi taraf ileri sürüyor ve dile getiriyorsa muhatabı da odur. Bu sorunların sahipleri, mağdurları ve tarafları vardır.

Bu konuda izlenecek en etkili ve çözümleyici yöntem temel sorunlarla ilgili ne kadar taraf ve muhatap varsa öncelikle bunlarla oturulup görüşülmesidir. Bu sorunların çözümünü isteyen ve bunlardan muzdarip mağdurları ve muhataplarıyla samimi bir müzakere süreci başlatılmalıdır.

5-Tartışma ve müzakerelerde esas amaç; özgürlüğe, demokrasiye ve hakkaniyete dayanan kalıcı çözümler bulmak ve karşılıklı ikna etmek veedilmektir. Sorunların nedenlerini ortadan kaldıracak anayasal ifadeler bulmaktır. Tarafların vicdan ve onurlarını tatmin eden, herkese hak ettiğini verecek makul seçeneklerde uzlaşılmalıdır.

6-Müzakere ve tartışma süreci olgunlaşıp belli bir aşamaya ve amaca ulaştıktan sonra işin esas zor ve önemli kısmı bitmiş demektir. Geriye, yeni anayasayı resmiyete kavuşturmak için prosedürler uygulayarak ilan etmek ve yürürlüğe koymak kalıyor. Bu aşamadan sonra resmi hüküm kazandırmak için meclisin onayından geçirmek veyadoğrudanhalkoyuna sunmak fazla sorun teşkil etmez. Esas belirleyici olan bu aşamaya gelmeden önce muhataplarının onayını ve olurunu almaktır. Sonraki aşamalar daha çok işin resmiyet ve genel bağlayıcılık gereğidir.

Yeni Anayasanın Niteliği

Komite nitelik konusunda da şu hususların altını çiziyor: "Niteliktenkast edilen anayasanın özü, içeriği ve ruhudur. Amaç ve hedefidir.Hangi zihniyet, amaç ve toplumsal perspektifle bu anayasa hazırlanmaktadır? Esas anayasa konusunda temel ve belirleyici öz burasıdır. Denilebilir ki her grup, sosyal çevre, topluluk, halk kümesi kendi inanç ve çıkar dünyasına göre bir anayasa talebindedir."

Pek çok toplumsal kesimin kendisini dayatmasına karşın, sonuçta anayasanın niteliğine iki ana eğilimin damgasını vurduğuna dikkat çekilerek, şunlar belirtiliyor: "Bunlardan birincisi, toplum karşısında devleti koruyan ve yücelten mantık ve anlayıştır. Yüce devlet, baba devlet, kutsal devlet, tanrı devlet sıfatlarını yükleyerek devletin bekasını esas alan ve toplumu sınırlandıran, devletin topluma karşı her türlü müdahalesini meşru gören anlayıştır." Denilen birinci eğilimden sonra ikinci eğilim ise şöyle ifade ediliyor, "İkinci eğilim ise toplumu devlete karşı korumayı esas alan demokratik özgürlükçü eğilimdir. Gerçek anlamda çözümleyici ve demokratik olan ise bu anlayıştır. Yeni demokratik anayasa, devlet gücünün baskısına karşı toplumu korumak zorundadır. Aynı zamanda tüm düşünce, akım ve isteklere karşı demokratik durmalıdır. Özünde, "Tüm toplumsal taraflar arasında Türkiye'nin demokratikleşmesine ilişkin zımni bir konsensüs oluşmuş bulunmaktadır. Olmayan şey, bu zımni ve tarihsel arzuyu açık, yaşayan bir iradeye dönüştürmektir. Demokratik anayasa bu gerçeğin hakikati, özlü ifadesi olmaktadır. Öncelikle yeni anayasanın niteliği ve zihniyeti böyle anlaşılırsa anayasa çalışması gerçek amacına ulaşır ve Türkiye'yi aydınlık ufuklara taşıyabilir."

Anayasanın Kapsamı

Belgede, yeni anayasanın kapsamı, yani çerçeve ve iskeleti ise özet olarak şu alt başlıklar halinde sıralanıyor:

1-Yeni anayasa kısa ve özlü olmalıdır. Anayasalar, devlet-toplum ilişkilerinde genel bağlayıcı çerçeveyi ve temel demokratik kriterleri ortaya koyan sade ve özlü metinlerdir. Her sorun ve konuyu uzun uzadıya yazmanın, toplumun ve vatandaşın yaşamlarıyla ilgili tüm konuları yazılacak metnin içine bir torba gibi doldurmanın anlamı yoktur. Demokratik Anayasa, vatandaş ve toplumun devlete nasıl itaat edeceğini değil, devletin neyi nasıl yapacağını görev ile yetki sınırlarını belirler.Devletin, toplumsal demokrasiyle hukuksal düzeyini belirler. Devlet organlarını düzenler ve arasındaki iç işleyiş kurallarını tayin eder. 12 Eylül anayasası gibi bir disiplin yönetmeliği biçimine indirgenemez. Bu anayasa değil, kölelerin çalışma kamplarında çalışırken efendileri tarafından duvarlara asılan disiplin yönetmeliğidir. Demokratik bir anayasanın vatandaşların çalışma, yeme, içme, barınma, oynama, eğitim, sağlık seyahat gibi yaşam faaliyetiyle fazla işi olamaz. Bir anayasa toplum ve vatandaş hayatıyla ilgili ne kadar fazla teferruat yazarsa o kadar faşist nitelik kazanır ve anti demokratik karakter halini alır. Belki İngilizler gibi hiç anayasanın olmaması daha da hayırlısıdır.

2-Yeni anayasayı yukarıda izah ettiğimiz temel amaç ve hedeflere göre beş ana bölüm veya başlık altından yazmak mümkündür.

Bunlar;

A-Genel amaçlar ve esaslar; ( Kurucu Hükümler)

B-Evrensel İnsan Haklarına Bağlılık ve Saygı

C-Kadın Hakları ve Cins Özgürlüğü

D-Devlet Organlarının Kuruluşu ve İşleyiş Esasları

E-Demokratik Özerklik ve Yerel Yönetimler biçiminde sıralanabilir.

Kapsama dair iki ana madde verildikten sonra ikinci madde de kendi içerisinde alt başlıklar halinde sıralanarak şu hususların altı çiziliyor.

A-GENEL AMAÇLAR VE ESASLAR; ( KURUCU HÜKÜMLER)

1-Anayasanın giriş (başlangıç) metni anayasanın ruhunu ve felsefesini yansıtmada anlamlıdır. Giriş kısmı anayasanın hedef ve amacını ortaya koyar. Giriş ya hiç yazılmamalı, yada yazılırken yeni demokratik anayasanın ruhuna ve felsefesine göre kısa ve öz olarak yazılmalıdır. 12 Eylül anayasasının başlangıç metni gibi bir metin asla kabul edilemez. Baştan sona Türk ulus devlet milliyetçiliğinin propaganda ve hezeyanlarıyla dolup taşan, Türklük vurgusundan başka bir şey tanımayan ve faşist bir karakter taşıyan böyle bir giriş baştan itibaren her türlü demokratik yapılanmayı boşa çıkarır niteliktedir. Eğer yazılacaksa başlangıç metni, demokratik toplumun ortak yaşam felsefesini, cumhuriyetin demokratik laik ve sosyal amaçlı nitelikleri ile kapsadığı tarihsel ve toplumsal değerleri ifade etmeli, ortak gelecek için halkların kalıcı barış içinde birlikte yaşama güvencesini arzulayan adil ve özgür toplumsal idealini ortaya koymalıdır.

2- Anayasanın ilk değişmez maddeleri olan genel esaslar bölümü yeni baştan elle alınmalıdır. Devletin biçimi cumhuriyet olarak tanımlanabilir. Ancak, cumhuriyetin nitelikleri veya cumhuriyetin hangi değerleri ifade ettiği demokratik toplumsal anlayışa göre yeniden tanımlanmalıdır. Bu içerik, "Türkiye Cumhuriyeti,evrensel insan haklarına bağlı ve saygılı, toplum ve birey özgürlüğünü esas alan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir" biçiminde tanımlanabilir. Gerisi fazlalık ve ideolojik propaganda içeriklidir.

3-Devletin birliği ve bütünlüğü konusunda bu kadar vurgu yapmanın bir anlamı yoktur. Bu sürekli bir korkuyu ve devlet karşıtı düşman üretmeyi ifade eder. Demokratik bir ortamda toplumun birlik güvencesi her zaman vardır. İnkar, baskı, zor ve haksızlık dayatılmadıkça toplumlar ayrılmak değil sürekli birleşmek ve genişlemek isterler. Kim ulusal devletlerin sınır engeli olmadan bütün dünyayı kendi vatanı gibi dolaşmak ve içinde yaşamak istemez ki! Oysa mevcut anayasa bölünme korkusuyla sürekli bölücülük fikrini aşılamakta, Türklük dışında diğer halk toplulukları ve inançları ötekileştirmektedir.

4- Devletin başkenti Ankara ve bayrağı olduğu gibi kalıp, resmi dili Türkçe olabilir. Ancak bunlar mutlak ve ebedi değişmez tabular değildir. 12 Eylül Anayasasının 4.maddesinde ifade edildiği gibi "bunları değiştirmek için anayasa teklifi dahi verilemez" gibi bir saçmalık olamaz.

Tarihte hangi başkent ezel ve ebedi olup değişmemiştir. Başkentler devlet ve toplumların yönetim merkezleridir. Ülkenin diğer kentlerinden hiçbir farkları ve ayrıcalıkları yoktur. Ne zaman ihtiyaç duyulursa o zaman değişebilirler. Aslında 12 Eylül anayasasının dördüncü maddesi faşizmin hasta ruh ve anlayış dünyasını sergileme açısından tipiktir.

5- Keza bayrak mevcut haliyle kalabilir. Bunun yanı sıra diğer topluluklar da değer atfettikleri veya sembol bildikleri bayrak ve flamalarını kullanabilmelidirler.

6- Resmi dil Türkçe olabilir ancak bu ifade tek başına yetmemekte eksik kalmaktadır. Daha da ötesi düzenleme mantığı başta Kürtçe olmak üzere diğer dillerin inkârını amaçlamaktadır. Bu ibareye, "Türkçenin yanı sıra Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yer alan halklar ve topluluklar, kendi dillerini kamusal alan dahil, hayatın her alanında konuşup geliştirme haklarına sahiptirler. Devlet, bu hakkın yerine getirilmesi için ortam ve güvence sağlar. Kamusal alanda Türkçe ve Kürtçe iki resmi dil geçerlidir" biçiminde bir ek yapılmalıdır.

7- Anayasada yer verilen bütün fiil ve icraatların "Türk milleti, yüce Türk milleti, büyük Türk milleti adına" atfen vurgulara yer verilmemeli, bu kavramlar anayasanın bir kavramı olarak kullanılmamalıdır.

8-Mevcut anayasada, 6. Maddenin "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ibaresi anlamsız ve muğlâk bir tanımlamadır. Bunun yerine "Egemenliktoplumun demokratik iradesiyle belirlenir" demek daha gerçekçidir. Veya yerine hiçbir belirleme yapmadan tümden kaldırılabilinir. Yine bu maddenin devamı olarak, "Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır" ibaresi yerine, "Türkiye halkları veya toplumu iradesini Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır" ibaresi konulmalıdır. Ayrıca Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa ve halk iradesinden almayan bir devlet yetkisi kullanamaz" ibaresi eklenerek bu biçimiyle genel esaslar bölümü yeniden düzenlenmeli ve sadeleştirilmelidir.

B-EVRENSEL İNSAN HAKLARINA BAĞLILIK VE SAYGI

KCK hukuk komitesi belgesindeki bir diğer alt başlık ise, Anayasanın evrensel insan haklarına bağlı ve saygılı olmasının öneminin vurgulandığı bölümdür. Bu bölümde komite görüşlerini 7 ayrı maddede formüle ediyor.

1-Mevcut anayasadaTEMEL HAKLAR VE ÖDEVLER başlığı altında dört bölümden oluşan hak ve ödevler sıralaması yapılmıştır. Bunlar; GENEL HÜKÜMLER, KİŞİNİN HAKLARI VE ÖDEVLERİ, SOSYAL VE İKTİSADÎ HAKLAR VE ÖDEVLER, SİYASÎ HAKLAR VE ÖDEVLERbiçiminde sıralanmışlardır. Burada önemli olan uzun uzadıya hak sıralaması yapmak değildir. Bu hakların içerikleri, nasıl korundukları, savunuldukları ile kullanılıp kullanılmadıklarıdır.

2- Temel hakların istismarı ve inkarı konusunda, daha çarpıcı anlaşılması bakımından bazı bariz örnekler vermek yerinde olacaktır. KİŞİNİN HAKLARI VE ÖDEVLERİbaşlığı altında ifade edilen, Özel hayatın gizliliği ve korunması, Madde 20- "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz" denilmektedir. Ama bu kaydın hemen akabinde, "Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,....ne bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça" şartı gelmektedir.Ama biz Türkiye'nin Milli güvenlik gerekçesiyle hakim kararının hiçbir zaman eksik olmadığını çok iyi bilmekteyiz. Özellikle Kürt halkının talepleri söz konusu olunca milli güvenlik gerekçesiyle kişinin özel hayatının gizliliği ve korunmasının hiçbir anlamı kalmamaktadır.

3-SOSYAL VE EKONOMİK HAKLAR VE ÖDEVLERbölümünde de benzer sonuçlarla karşılaşıyoruz.Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi konusunda, Madde- 42. "Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz" denildikten sonra, "Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.....hükmünü takiben, "Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarınaana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez"denilmektedir.

4-SİYASÎ HAKLAR VE ÖDEVLERkonusunda devletin niyeti ve hak gaspı daha bariz olarak açığa çıkar.Madde 66.- "Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür"denilerek vatandaşlık tanımı yapılmaktadır. Eski tanım yerine, anayasada tanımlanan hak ve görevlere haiz Türkiye cumhuriyetine uyruk herkes vatandaş sayılmalıdır. Vatandaşlık etnik bir aidiyet olmayıp siyasal üyelik anlamına gelmektedir.

5-Siyasî partilerle ilgili hükümlerde, Madde-68. "Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,......aykırı olamaz" denilerek daha baştan itibaren demokratik siyasi faaliyetlerin önüne set çekilmiştir. Oysa devletin bu konuda yapabileceği tek bir müdahale görevi vardır. O da bu hakkın kullanılmasını engelleyen güçlere müdahale etmek ve güvenlikli ortamını sağlamaktır. Ne var ki, kendi şartlarını koymakla bu hakkı engelleyen bizzat devletin kendisi olmaktadır.

Bu aldatıcı ve sanal hak durumu, Haberleşme hürriyeti, Din ve vicdan hürriyeti, Düşünce ve kanaat hürriyeti, Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, Bilim ve sanat hürriyeti, Basın hürriyeti, Dernek kurma hürriyeti, Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi daha da sıralayabileceğimiz anayasada kişiye tanınan tüm hak ve hürriyetler için geçerlidir.

Temel haklar konusunda doğrusu şu olmalıdır: Anayasada, evrensel İnsan haklarına ilişkin genel tanımlar olduğu gibi konur. Devlet bunun arkasına artık kendi şartlarını sıralamaz. Gerisi, yani uygulama biçimi topluma bırakılır.

6-Demokratik anayasalardaBireysel ve Kolektif Hak ve Özgürlüklerin Birlikteliği İlkesi birbirinden ayrılamaz hayati bir ilkedir. Demokratikleşme sorunlarının çözümünde hayati bir rol oynayan hak ve özgürlükler ilkesinin uygulanmasında bireysel ve kolektif ayrımına gitmek toplumların doğasına aykırıdır. BM kararları da bu gerçeği teyit etmektedir. BM Genel Kurulunun 4 Aralık 1986 tarihli kararıyla yayınlanan BM Gelişme Hakkına dair Bildirinin 6. Maddesinin 2. Fıkrasında, "Bütün insan hakları ve temel özgürlükler bölünmezdir ve birbirine bağımlıdır" denilmektedir.

7-Yukarıdaki anlayış ve düzeltmeler temelinde Aleviler, Yezidiler, Hıristiyan topluluklar, Yahudiler, Cemaat ve tarikatlar gibi her inanç gurubuna eşit haklar getiren anayasal güvenceler sağlanmalıdır. Devletin resmi suni İslam mezhebini koruyup üstün ve ayrıcalıklı kılmayı amaç edinmiş Diyanet İşleri Başkanlığı ya lağvedilmeli veya tüm inanç guruplarının eşit ve demokratik temsil edildikleri sivil toplum kuruluşu olarak yeniden düzenlenmelidir.

KADIN HAKLARI VE CİNS ÖZGÜRLÜĞÜ

Kadın hakları ve cins özgürlüğü Kürt özgürlük hareketinin kendi içinde önem verdiği bir başka husus olurken, hukuk komitesinin anayasa da bu yönlü düzenlemelerin de toplumsal sözleşme gereği anayasada olması gerektiğinin altını çiziyor ve bu yönlü görüşlerini de iki ana başlık halinde aktarıyor, bunlar;

1-Anayasanın temel konularından birini de cins özgürlüğü ve bunun daha somut ifadesi olarak kadının özgürlük ve eşitlik sorunu teşkil etmektedir. Kadının özgürlük ve eşitlik talepleri pozitif hukukun ayrımcılık normlarıyla çözümlenmeyecek kadar ciddi ve hayati taleplerdir. Çünkü kadının özgürlük sorunu demokratik toplumsal inşanın temel paradigmasını oluşturmakta, siyasal, ekonomik, kültürel ve tüm toplumsal sorunlardan öncelik taşımaktadır.

2-Yeni Anayasada, toplumsal yaşamın her alanında kadının toplumsal statüsünü eşit ve özgür düzeye getiren, gerçekten cinsiyetçi erkek egemenliğine son veren tanım ve ifadeler getirilmelidir. Ayrıca kadına karşı her türlü baskı ve şiddeti yasaklayarak ceza konusu yapan ifadeler koymak kadar, egemen cinsiyetçiliğe karşı kadına pozitif olarak ekonomik, sosyal ve kültürel güvenceler sağlayan düzenlemeler yapılmalı, moral ve etik düzeyde kadın savunulmalı ve yüceltilmelidir.

C-DEVLET ORGANLARININ KURULUŞU VE İŞLEYİŞ ESASLARI

1924, 1961 VE 1982 anayasalarında, birbirlerinin devamı niteliğinde devlet organlarının kuruluş ve işleyiş esaslarının konulduğu, bunun genel şematik sisteminin Avrupa liberal devlet erkleri olan yasama, yürütme ve yargı organları taklit edilerek Türkiye koşullarına uyarlanmaya çalışıldığına dikkat çekilerek, yeni demokratik anayasanın bu anti demokratik yapılanmayı aşmak zorunda olduğu, bunun için de, Öncelikle devletin karar gücünü demokratik sivil otoritenin ve kurumların denetimine koymak durumunda olduğu, Devletin kendi başına toplumu ilgilendiren hayati sorunlar hakkında karar veremeyeceği, belirtilerek, "Devlet uygulama gücüdür. Halkın ve parlamentonun aldığı kararları hayata geçirmekle mükelleftir. Halkın vazife verdiği memurdur. Zaten devlet artı demokrasi formülü böyle anlam bulabilecektir." Deniyor. Bunun içinde KCK hukuk komitesinin görüşleri şu şekilde sıralanıyor;

1-Yeni anayasada önemli olan devletin hangi biçimsel yöntemle yönetileceği değildir. Devletin demokrasinin amaç ve hak alanına saygılı olup olmayacağıdır.

2-Yeni anayasada toplum ve devlet yönetiminin temel insiyatifi parlamento ve halk meclislerine verilmelidir.

3-Yasama; iki meclisli organ biçiminde yeniden örgütlenmelidir. Bu organlardan birincisi Türkiye genelinde her ilin nüfus oranına göre seçilmiş bugün de varlığını sürdüren parlamentodur. İkincisi ise özerk bölgelere ve yerel topluluklara göre halk tarafından seçilmiş senato biçiminde oluşturulabilinir. Bu organa, İller veya Bölgeler Senatosu denilebilir.

4-Yürütme erki halkın ve TBMM'nin denetiminde olmalıdır. Savaş, barış, rejim değişikliği, anayasa yapımı, toplumsal ve siyasal reformlar gibi toplumu ilgilendiren tüm hayati konular hakkında toplumun onayı ve rızası olmadan yürütme erki veya herhangi bir kurum karar almaz. Yürütme icraatlarında şeffaf ve sürekli topluma hesap verebilir durumda olmalıdır.

5-Yargı Kurumu anayasanın veya demokratik halk iradesinin verdiği hak ve yetkiler çerçevesinde kendi icraatlarında bağımsız karar ve uygulama hakkına sahiptir. Hakim teminatı ve demokratik hukuk normları anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.

6-Türkiye'deki yargı sorunları ve dünyadaki deneyimler göz önünde bulundurularak bu konuda da yeni bazı düzenlemelerin getirilmesi yararlı olacaktır. Her şeyden önce yargı kuru bir bürokratik aygıt olmaktan çıkarılarak demokratikleştirilmelidir. Yargı sadece mahkeme duvarıyla anılmamalıdır.

7-Ceza infaz kurumları evrensel insan hakları ve demokratik adil amaçlar temelinde yeniden ıslah edilmelidir. Amaç bilerek veya bilmeyerek kötü amaçlar peşinde koşan insanlardan intikam almak amacıyla cezalandırmak değil, topluma yeniden kazandırmak olmalıdır. Bu kurumlarda adil insani standartlar hakim kılınmalıdır. Kimi cezalarda hapis yerine farklı yol ve yöntemler denenebilir. Yeni anayasanın kabulünden sonra hükümlü olanlara yeni bir başlangıç yaptırmak ve kabul gören yenilenmiş bir vatandaş olma seçeneğinin fırsatını sunmak için genel bir afla tüm cezaevleri boşaltılmalıdır.

D-DEMOKRATİK ÖZERKLİK VE YEREL YÖNETİMLER

Kürtlerin Türkiye'de Kürt sorununun çözümü ve Kürtlerin statü talebi olarak ortaya koydukları demokratik özerkliğe dair de görüşlerin yer aldığı belgede, demokratik özerkliğin Avrupa yerel yönetimler özerklik şartına paralelliği ortaya konuluyor. Türkiye'de demokratik özerkliğin paralel devlet olduğu yönündeki görüşlerin gerçekleri yansıtmadığı belirtiliyor.

Demokratik özerklik; "esas olarak birey ve toplulukların kendilerini öz iradeleriyle yönetmeleri anlamına gelir ki, buna demokratik yönetim veya otorite demek de mümkündür", denilen bölümde, "Ayrıca Demokratik Özerkliği geniş ve dar anlamlarda da tanımlamak mümkündür. Dar anlamdaki tanımı siyasi boyutunu, yani yönetim biçimini ve devletle olan ilişki düzeyini ifade eder. Geniş anlamdaki tanımı ise, demokratik ulusu ve onun daha geniş yelpazeye ayrılmış olan kültürel, ekonomik, sosyal, hukuki, diplomatik ve öz savunma gibi boyutlarının toplumsal örgütsel sistemini ifade etmektedir. AVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI, bu demokratik amaçlar göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır denilen belgede "Avrupa da yaşanan örneklerden geniş örneklemeler yapılarak türkiyede bunun nasıl gelişebileceği konusunda da şu belirlemeler yapılmaktadır." Deniliyor.

Bölümün devamında "...Dolayısıyla, KCK'nin çözüm için talep ettiği demokratik özerklik, AVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI VE TEMEL HAKLAR BİLDİRGESİNİN KAPSAMIYLA bağdaşmaktadır. Müzakere ve çözüme açıktır. Türkiye'nin genel siyasal ve toplumsal sistemi içinde, Kürt toplumu için demokratik özerklik sistemi veya statüsü öngörülmektedir. Ne "devlet içinde devlet" ne de Türkiye'nin sosyal ve siyasal sınırları dışında bir yapılanma talep edilmektedir. Türkiye'de oluşacak yeni demokratik anayasa kapsamında, AB ve BM'ninöngördüğü evrensel haklar temelinde Kürtlerintoplumsal demokratik ulus olma hakları talep edilmektedir."

Bunun herkes tarafından daha iyi anlaşılması açısından da KCK hukuk komitesi, çözüm önerileri alt başlığı altında şu maddeler sıralanıyor;

1-Türkiye, AVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİK ŞARTI'NIkabul etmeli ve anayasayı yaparken bu şartnamenin taahhütlerini göz önünde bulundurmalıdır. Bu bildirgenin öngördüğü yerel yönetim ve özerklik yapılanmasını hayata geçirecek yeni idari ve hukuki düzenlemeler geliştirmelidir.

2-Yukarıdaki düzenleme bağlamında Türkiye yirmi veya yirmi beş özerk idari bölgeye ayrılabilir. Bölge sayısı ve örgütlenmesi yeterince tartışılarak coğrafi, sosyal, ekonomik, kültürel ihtiyaçlar ve demokratik katılım dikkate alınarak düzenlemelidir.

3-Şayet bölge özerk örgütlenmesi Türkiye'nin koşul ve ihtiyacına uygun düşmüyor deniyorsa o taktirde mevcut iller baz alınarak yerel yönetim özerkliği geliştirilmelidir. İl yönetimleri kent konseyleri ve meclisleri ile yürütme kurulları biçiminde örgütlenerek özerk yerel yönetimler olarak yapılandırılmalıdır. Bu durumda valilik kurumu da seçimle işbaşına gelebilir.

4-İl ve ilçeler ile farklı topluluklar bir araya gelip haklı demokratik gerekçelerle bölgesel özerklik amacıyla yönetim ve kurumlaşma için irade beyan edip, başvuruda bulunduklarında bu talebin ve hakkın kullanım yolu anayasada açık tutulmalıdır. Ayrıca il, ilçe, belde ve köye kadar irili ufaklı tüm yerleşim birimlerinin her biri kendi çapında ve sınırları dahilinde demokratik yerel yönetim veya özerklik hakkına sahiptir. İsteyen her yerleşim birimi ve topluluk bu hakkını kullanabilmelidir.

5-Azınlıkların ve inanç guruplarının özerk yönetim haklarını tanıyarak eğitim ve kültürel yapıları desteklenmeli, anayasal güvence sağlanarak demokratik ortam güçlendirilmelidir.

6-Kürtlerin tarihsel ve demografik olarak yoğun ve bir arada yaşadıkları, resmi söylemde Doğu olarak tabir edilen Kürdistan, demokratik özerklik temelinde kendini yapılandırmalı, anayasada siyasi ve hukuki statüsü Demokratik Özerk Kürdistan Bölgesi olarak tanınmalıdır. Bu konuda gerekirse demokratik ve adil bir propaganda döneminden sonra iller bazında referandumla halkın onayına başvurulabilinir. Halkı istekte bulunan yakın il ve yöreler bu özerk yapıya katılabilirler. Bu yapı halk tarafından kabul gördüğünde, AB yerel yönetim ve özerklik şartnamesine göre demokratik seçimlerle işbaşına gelen özerk meclisini, yürütme kurulunu oluşturarak yönetimini ve idari yapısını oluşturmalıdır.

7-Demokratik Özerk Kürdistan Bölgesinin yerel meclisi, yürütme kurulu gibi siyasi idari yapısı yeni anayasanın öngördüğü kanunlar ve sınırlar dahilinde Türkiye siyasal ve toplumsal yapısının ayrılmaz bir parçası olacaktır. Aynı zamanda Özerk Kürdistan Bölgesi genel seçimler kanunlarıyla TBMM'ne temsilci göndermelidir.

8- Demokratik Özerk Kürdistan Bölgesinin hukuki ve siyasi statüsü belirlendikten sonra özgür ve serbest seçimlerle işbaşına gelen özerk bölgenin meclis ve yürütme kurulu, yetki sınırları dâhilinde yükleneceği hak ve görevler için anayasanın belirlediği sınırlar dâhilinde icraatlarda bulunmak için üzerine düşeni yapmalıdır. Özerk yerel yönetimin yetkileri dâhiline girebilen öz savunma, eğitim, vergilendirme, üretim, sağlık, gibi faaliyetler yineAVRUPA YEREL YÖNETİMLER ÖZERKLİKŞARTNAMESİdikkate alınarak ortak bir tartışma ve uzlaşı temelinde konsensüsle çözülmelidir.

9- Demokratik Özerk Kürdistan Bölgesinde Kürt dili ve kültürünün gelişmesinin önündeki engeller kaldırılarak gerekli tüm olanaklar sunulmalıdır. Kürtçe eğitim esas alınırken, okullarda Türkçe dili ve edebiyatı da okutulmalıdır. Kamusal alanda Kürtçe-Türkçe iki resmi dil geçerli olmalıdır. Ayrıca Kürdistan'daki diğer halkların da ana dil eğitim hakkı tanınmalı ve bunun için gerekli tüm olanakların yaratılması esas alınmalıdır.

10- Demokratik Özerk Kürdistan yapısı ve sistemi iddia edildiği gibi dışa kapalı, PKK'nin hâkimiyet ve iktidar alanı değildir. Demokratik anayasanın öngördüğü bütün düşünce, parti, örgüt ve yapılara açık demokratik bir yapılanmadır.

11-Elbette bu yapılanma ve çözüm sürecinde KCK'nin varlığı, çözüm modeli, mücadelesi ve talepleri önem taşımaktadır. Bu davayı büyük bir mücadele ile bugünlere getiren KCK ve Kürt Halk önderliğidir. Sorunu ortaya çıkaranlar ve savaşanlar kimlerse onunla çözersin deyimi bilgece bir öğüttür ve yabana atılamaz. Kuşkusuz KCK kimseden hak dilemiyor sadece olması gereken hak ve özgürlüklerin savaşını vermektedir.

12-KCK, Geleneksel yaklaşımlardan farklıdır. Kürt sorununda ulusların kendi kaderini tahin hakkının devletçi olmayan demokratik yorumunu ifade etmektedir. Çözümü devletten pay almada görmemektedir. Devletten beklenen temel talebi, Kürtlerin özgür iradeleriyle kendi kendini yönetme hakkını tanımasıdır. Demokratik ulusal toplum olmaya engel koymamasıdır. Bu amaçla devletle demokratik anayasa bağlamında uzlaşı aramaktadır.

13-Yeni demokratik anayasa bağlamında Kürt sorunu çözülürken PKK, KCK' nin durumu ile Kürt Halk Önderliğinin serbest bırakılma talepleri önemle ele alınıp çözülmesi gereken bir sorundur. KÜRT HALK ÖNDERLİĞİ ile PKK, Kürt sorununun baş aktörleridir. Etle tırnak gibi Kürt sorununa bağlıdırlar. Birini çözmeden asla diğeri çözülemez. Bu nedenle Kürt sorunu yukarıda yaptığımız öneri ve görüşler temelinde çözülürken KÜRT HALK ÖNDERLİĞİNİN serbest kalma talepleri kesin değerlendirilmeli, bu temelde siyasi muhatap sorunu çözülerek sonuca gidilmelidir. Bu koşul, çözümün başında gelen olmazsa olmaz temel şartıdır. Bunun için gereken yasal düzenlemeler yapmalıdır.

Halit Ermiş/Özgür Serhat-ANF

smaller text tool icon medium text tool icon larger text tool icon

Yorumlar

0#2Hassan Selah05-05-2012 00:08
bastan asagiya zirva, akillari sira REEL politik hava da vermeye ugrasmilsar ortaya kurd dusmanlarinin kahkalarla gulecegi ilkokul cocuklarinin musamersine benzeyen bir tekst cikmis. bu kurdler icin YAZILI BIR UTANC BELGESI OLARAK TARIHE KAYDEDILDI. sorumlulari da gelecek kusaklarin gozunde komik sarlatanlar veya derya icinde balik duzeyinde cahiller olarak anilacak. bunu hakkediyorlar.

Alıntı

0#1Hassan Selah04-05-2012 23:02
tam bir musamere. TC hemen sizi dinleyecek!, ben boyle zirva hayatimda ne duydum ne gordum ne okudum. sen gencecik cocuklari daga bayira sur, hayatlarini riske at, bu sacmaliklar ocin mi? otur anayasa soyle olsun, biz KCK olarak basimiza mutlak monark gecirelim siz de bize karismayin de, bunu da dunya alemin ciddiye almasini bekle. KCK nin bu tekstlerini kim yaziyor kim etrafa saciyorsa, BIZI-KURDLERI hic bir gercek fayda saglanmayacak yollatrda OYALIYOR demektir. bunu gormeyenin gelecek 50 yil icin yakinip sizlanma hakki yok. TC anaysasina oneriyi BDP verse anlarim, TC yasalarina gore legal bir parti, onun yasama kurumunda oturuyor. peki ala KCK size ne oluyor? kim verdi size TC yi mesru devlet olarak tanima YETKISINI. KURDLERDE zerre kadar onur varsa bu KCK zirvalarina tepki koyar. koymazlarsa ne olur? ne olacagini yazayim, Turklerin yaninda ucuncu sinif yasamaya razi olurlar. bunca delikanli ve genckimizi da bu ucuncu siniflik icin kiymetli hayatlarini yitirmis olur

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.