Yıllar önce Kürdistan Forum’da önce „HeK’in arkadaşı“ daha sonra „Mesud“ rumuzuyla bir arkadaş bana „Kürd ve Hıristiyan ilişkileri“ üzerine bir soru sormuştu..
Aslında ben bu arkadaşa „Şeddadi Kürd Devleti“ üzerine kaleme aldığım yazı serisine devam ederek en azından Şeddadi boyutunda cevap vermek istiyordum.
Fakat, ne yazık ki hâlâ o yazı serisine yeniden geri dönemedim ve yazıyı tamamlayamadım.. Hâlâ önümde duran bir görev olarak duruyor.
Bu arada Kürd ve Hıristiyan milletlerin ilişkisine dair başka belgelere ulaştım. „HeK’in arkadaşı“, hâlâ Kürdistan Forumu takip edip etmediğini bilmiyorum. Ama, bu konuda elimde bulunan belge ve dokumentleri yayınlamaya devam edeceğim.
Bilindiği gibi Kürdlerin tam bağımsız da olmasa devletleştiği dönemlerden biri de Merwani Kürd Devleti (981-1085) dönemidir.
Merwani Kürd Devleti, Bzans(Hıristiyan) Fatimi(Şii) ve Abbasi(Sunni) devletleriyle komşu ve bu bölgesel güçlerin kesiştiği bir alanda bulunmaktadır. Her ne kadar Merwani Kürd Devleti dinsel olarak Abbasi halifeliğine bağlı olsada siyasal olarak bağımsız bir konumdaydı. Abbasi Halifeliği o dönemler bir nevi Vatikan pozisyonuna düşmüştü. Cuma hutbeleri Abbasi Halifeleri ve Merwani Kürd Devleti Mîrleri adına okunuyordu. Merwani Mîrlerinden ve özellikle Mîr Nasir’ın yaptığı resmi devlet törenlerinde Bzans, Fatimi, Abbasi Halifeliğinin ve Bağdat’ta siyasal iktidarı elinde bulunnan güçlerin diplomatik temsilcileri doğrudan Merwani Kürd Devleti’nin Başkenti Mayyafarqin’de hazır bulunuyordu. Tüm bu güçler Merwani Kürd Devleti ile iyi ilişkiler kurmak ve yakınlaşmak istiyordu. Merwani Mirleri de bu kilit pozisyonlarını ciddi bir şekilde değerlendiriyorlardı. Merwani Kürd Devleti farklı dinsel ve mezhepsel yapıların kendilerini ifade ettikleri ve yaşadıkları bir coğrafyaydı. Merwani Kürd Devleti’nin kurucusu Mîr Baz öldürüldükten sonra yerine geçen yeğeni Mîr Alî Hasan Farqîn’de bulunan Arapları dağıtıyor, bunun yanında Ermeni ve Jakobit vatandaşlara dokunmuyor.(Ermeni tarihçisi Stephan von Taros’dan aktaran Thomas Ripper, “Die Marwaniden von Diyar Bakr”, sayfa 306)
Merwani Kürd Devleti 3 büyük bölgesel gücün sınırlarında bulunan bir siyasal yapı olarak bir nevi İsviçre devletinin konumunda bir yapı arz ediyordu.
Bu bölgesel güçler olan devletlerden kaçan siyasal ve dinsel ilticacılara Merwanilerin kapıları açıktı ve gelen ilticacıları koruma altına alıyorlardı.
Kürd aşiretleri genel olarak kendilerine sığınan insanları koruduklarını biliyoruz. Bu koruma olayı Kürdlerde adeta bir ulusal gelenek haline gelmişti.. Sadece Kürd siyasal yapıları ve aşiretlerinde değil, Kürd bireylerinde de bu gelenek sürüyordu.
Bilindiği gibi Hıristiyan dünyasındada farklı mezhepler ve din okulları vardır. O dönemler Doğu kilisesi ile Bzanslar arasında „İsa ve Tanrı“ ilişkisi konusunda sorunlar yaşanıyordu. Bzans Kralı Romanos III. Argyros 1031 yılında Jakobitlerin dinsel merkezi konumunda bulunan Antakya’ya yönelik bir saldırıda bulunuyor Patrik Juhanna VIII. Bar Abdun ve 6 Jakobit Meropoliteni ve Piskoposu İstanbul’a götürüyor. Jakobitler dinsel tercihlerinden vaz geçmiyorlar
Patrik Juhanna VIII. Bar Abdun sürgünde ölüyor. Jakobitler Dionysius IV. yeni Partik seçiyorlar. IV. Dionysius, Bzansların saldırılarından korunmak amacıyla Merwani Kürd Devletine sığınıyor ve dinsel merkezlerini Amed’e taşıyor. IV. Dionysius ve ondan sonra gelen Jakobit Patrikleri 1034 ve 1176 yılları arasında Amed’ten itibaren dindaşlarını yönlendiriyorlar.
Patrik Juhanna VIII. Bar Abdun, Merwani Kürd Devleti’ne sığındıktan sonra Malatya’da bulunan Bzans Kralı’nın yardımcısı resmi bir şekilde Merwani Mîr’inin Amed temsilcisinden Patrik IV. Dionysius ı teslim etmesini istiyor. O dönem yaşamış olan Jakobit yazarlarından Suriyeli Michael yazdıklarına gore Merwanilerin Amed yetkilisi Bzans yetkilisine verdiği cevapta “kendi ülkesine sığınmaya çalışanları düşmanlarına teslim etmek yada birilerine dini inançlarından dolayı şiddet uygulamak caiz değildir” diyor.(Thomas Ripper, “Die Marwaniden von Diyar Bakr”, sayfa 279)
Böylelikle Jakobit din adamları Bzans devletinin baskılarından kurtularak Amed’te dinsel ibadetlerini özgür bir şekilde gerçekleştiriyorlar. IV. Dionysius Amed’te vefat ediyor ve Amed kilisesinde toprağa veriliyor.
Yine 1063 yılında bazı Türkmen birlikleri Merwani ve Bzans sınırlarına kadar gelerek Hıristiyanlara karşı büyük katliamlar yapıyorlar ve bir çok insanı esir alıyorlar. O dönem Amed’in başında bulunan oğlu Mir Said Amed halkına çağrı yaparak Türkmenler tarafından esir alınan Hıristiyan vatandaşları satın almalarını istiyor. Amed halkı toplayabildiği para karşılığında bir dizi Hıristiyan vatandaşını kurtarıyor. Fakat, buna rağmen toplanan paralar tüm esirleri satın almaya yetmiyor, esirlerin geri kalanları Türkmenler tarafından Amed Kalesinin önlerinde öldürülüyor.(Bu konuda Urfalı Matieu’nun Vekainamesine, Thomas Ripper, age, sayfa 306’ya bakılabilinir)
Sadece Bzans İmparatorluğundan kaçan muhalif kesimler değil, Abbasi ve Fatimi devletlerinde de iktidar kavgasında yenik düşen yada hayatı tehlikeye düşen bir çok politikacı, vezir, şair , askeri komutanlar ve iktidar kavgasına düşen kralların kardeşleri Farqin ve Amed’e sığındılar.
Merwani Kürd Devleti topraklarında İslamın dört mezhebinde dinsel okulların olması, Hıristıyanların farklı mezhepleri ve Yahudilerin kendi dini ibadetlerini serbestçe yaptığı bir atmosferin olması öğreticidir. O dönem yaşıyan Suryani din adamlarının ve yazarlarının Merwani Mirlerine yönelik övücü söylemleri araştırılmaya değer.
Silav û Rêz
Aso Zagrosi
Mesud burayi izliyor.Bizans imparatoru bir kurd