Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 27 Juni 2011

Aso arkadaşım, işgal idaresimi yoksa
Ermeniler ve Kürtlerin özgür iradeleriye oluşturdukları şura mı, dedikten sonra
baska bir yerde dersimde delege seçiminin yapılmadığını belirtiyor. O dönemde
özgür iradenin seçimle belirlenmesi söskonusu olamazdı. Ne T.C ne SSCB ne da
bölgemizde hiç bir siyasi oluşum seçimlerle oluşmadı ve Dersim 1950 kadar da
seçim sandığı görmedi. Ankaraya giden “vekiller”de hepsi atama ile belirlemiştir. Bu sözkonusu siyasi oluşumların olmadığı
anlamına gelmez, ancaak demokratik
olmadıklarını gösterir. Dersim delegeleri olarak makalede kastediilen, görüşmeleri yürüten komitenin , bugünkü deyimle kanatönderleri
denen, dini veya sosyal olarak çevresini temsil edebilen, aşiret ağaları veya yetenekleri ile toplumda sevilen sayılan insanların
belirlenmesi kastedilmiştir.

Osmanlı devletinin savaşta yenilmesinden sonra her yerde yerel yönetimler, cemiyetler,
şuuralar, heyetit-i temsiliye ler çıkmıstır.hatta çete reisleri bile Trabzonda
görüldüğü gibi bir hükümet kurmuşlardır.Bunların
halkın özgür iradesiyle kurulmamışlardır
ama bir vaka olarak vardırlar. Artvin Ahıska bölgesinde Acar milli şura hükümeti, Kars, Ardahan, Göle
bülgesinde Güney batı kafkas hükümeti, Kağızman milli şurası, kulp
şurası,zenginbaşar şurası, Nahcivan ve ordubad milli şurası....Ekim devriminden
sonra 1917 sonları 19 başlarında kurulan bu şuralar, osmanlı ordusunun Çar
ordusu karşısında yenilip geri çekilirken, işgal bölgelerinde Rus birliklerine
karşı gerila saldırıları düzenliyen
işgal ordusunun lojistik desteğini kesmek amacıyla ittihat terakinin
kurduğu karakol örgütünün elemanlarıydı.
Daha sonra bu hükümetler 8 kasım 1918 de “milli islam şurası” adı altında
birleştiler. 18 aralık 1919 da “cenubi garbi
kafkas hükümeti” adını aldı.

Bu arada “cizre hükümeti”ne de, değinmek gerekir. Kemalistlerin
Fransızlarla ankara antlaşmasından sonra
türkiye –suriye sınırı konusunda
antlaşmazlık çıkar. Fransızlar sınırın dicleden sonra düz bir hat olarak cizrenin kuzeyinden
geçmesini ve Cizrenin Suriyeye
katılmasını söylerken, Ankara
dicle nehrinin sınır olmasını, ve Cizrenin Türkiyede kalmasını isterler ve bir uzlaşmaya varmayınca,,Cizre
halkının da isteğinin sorulmasına karar verirler. Bu karardan sonra kasım 1920
de Cizre belediye Meclisi Cizrenin
bağımsızlığını ilan eder. Ama diger yandan hem kemalistlerle hem Fransızlarla dirsek
temaslarını sürdürürerek, “bize baskı yapmayın, aksi takdirde diger tarafa
geçeriz” şeklindeki politikaları sonuç vermez. Aralık 1920 türk askeri, Cizreye
girerken askeri direnç gösteremiyen
çizre halkı evlerine kapanmışıtır..Cizre hala kendine özgü bir şehirdir. Sadece
tarihi ile değil, sosyal ve kültürel yapısı ile
kendini ayrıcalıklı görür. 1970 lerin ortalarına kadar, cizrelilerin
dünyanın her yerinde gayrı menkul alma hakları
varken, yabancı ve cizrede ikamet etmeyen birinin cizrede gayrı menkul
alması belediye kararı ile yasaklanmıştı.

Kürt-Ermeni ilişkilerinin düğüm noktası 1917-18 müzakerelerinde de görüldüğü ülke ve ikdirar
sorunu olmuştur. Kürtler ve ermeniler kürdistanın bir çok yerinden iç içe yaşamakdadırlar.
Hayalci Taşakçılarn, hemen hemen Kürdistanın
tamamını kapsayan topraklarda büyük Ermenistan kurma çabaları ve
bulundukları bölgelerı kürtlerden
arındırma çabaları kürtlerin
tepkisine yol açmış ve türklerle mecburi itifaka itmiştir. O dönemin “ruh-i
haleti”ni göstermesi açısından , okuyucunun afına sığınarak uzunca bir alıntıyı
kısaltarak vermek zorundayım.

1903 yılında, Taşnak partisi yetkili temsilcisi ile birlikte aktif üyesi Malhası özel yetki ile Şemdinana
Şeyh Mehmet Sıddık (Şeyh Ubeydullahın küçük oğlu) ile Kürtlerle anlaşma yapmak için gönderilir.
Taşnak üyeleri istek ve önerilerini
sunduktan sonra Şeyh Sıddık su cevabı verir.”Siz Ermeniler Hırıstıyan
olduğunuzdan ötürü belirli bir derecede himaye altındasınız. Herhangi bir köyde
bir Ermeninin burnu kanasa bu haksızlığa karşı
İstanbuldaki yabancı büyükelciler Osmanlılara hemen şikayette
bulunurlar.”Osmanlı” öldürür fakat suçlu daima Kürttür. Osmanlı baskı yapar
kabahatli olan yine Kürttür. Hiç bir fenalık ortada mevcut değildir ki bunu
yapan Kürt olmasın ve hiç bir zulüm
yoktur ki buna maruz kalan Ermeni olmasın. Büyük yabancı devletler buna böyle
inanıyorlaar ve sizde aynısını iddia ediyorsunuz. Sizi sevmek için hiç bir
neden bulamıyorum. Fakat biliyoruz ki bu tüpraklar üzerinde sizde bizler kadar
eskisiniz ve bu topraklarda yeni olanlar Türklerdir ve onlara karşı ikimizinde
dostane bir tutum takınmamamıza hiçbir
neden yoktur. Toprağımız geniştir ve iki halka da fazlasıyla yeterlidir.
Başkale ve Norduzdan başalayarak Musula
kadar olan bölgeler bizimdir, yukarısı da sizindir. İşte esas üzerinde duşunmemiz gerek konu budur...” (
Hayre dergisinin 1926 tarihli sayısından aktaran, Garo Sasoni, age. S.140) Şeyh
Sıddık, Kürt Ermeni ilişkilerinde kördüğüm olan noktayı çok yalın açık bir
şekilde vurgulamıştır. Ne yazıkkı Batılı devletlerin vaadlerine
inanan Taşnak temsilcileri , kürtlerin dile getirdikleri ve şeyh Sıddık ın önerilerini kabul etmediler. Soykırımdan sonrada aynı hayalci hedefler peşinden koşarak Kürtlerle bir anlaşmaya yanaşmadılar. Konuyu çok fazla dağıtmadan Aso nun notlarına dönelim.

5

Aso arkadaş eleştiri notalrının 4.ve 5. bölümünde çelişkili ve yanlış anlatımlarla doludur.
Sorun Asonun yanlışlarını düzeltmek, değil,
“ Ermenilerin ve Türklerin yarattığı bataklıktan” gerçekleri ortaya çıkarmaktır.

Aso notlarının sonunda Kürtlerin ve
Ermenilerin kurduğu ortak bir şura olmamıştır. Alişerin Ermenilerle görüşmelerinin sonuçsuz kaldığını
ve bu görüşmelerden bir bir sonuç çıkmadığını söylüyor ama aynı zamanda
notlarının 4. bölümünde Nuri Dersimiye
dayanarak “Dersimliler, Rus kumandan Lahof ve
Ermeni Kumandanı Murat Paşa ile uyuşmuş olduklarından Fıratın Doğu ve Güney mıntıkasıyla, Doğu ve Batı Dersim ve
hususiyetiyle Ovacık mıntıkallarında Kürdistan
hakimiyeti altında mavakkat bir siyasi
varlık taraflarca tanınmıştır.”
Diyor.

Ustat Aso, aktardığı alıntının
hepsini vereceği yerde, sadece bir kısmını aktrdığı için, okuyucu tam bir fikir
edinemiyor. Onun için alıntının hepsini aktarmak zorundayım. Ayrıca konuyla
ilgili yukarda verdigim kanıtları burada
tekrarlamadan, sadece hatırlatarak
geçiyorum.

N.Derisimi “Alişer Efendi, Koçgiri ve Dersim aşiretlerinin
birleşmesini sağlayarak Türk orduları
sivaas bölgesinden atıldıktan sonrak Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan etmek
arzusunda idi. Koçgiri aşiret reislerinin türk ordu merkezinde gözhapsi altına
alınarak, Koçgiri Dersim ilişkisinin bu suretle kesilmiş olması ve iki bölge
arasında henüz türk askeri kıtalarının mevcut
bulunması Aliş Efendinin planınının tatbikinin ertelenmesini zorunlu
kılıyor...Bu dönemde Fırat nehrinin doğu ve güney bölgeleri tamamıyla Kürt eğemenliği altında olup, Dersim’e bağlı
bulunuyorlardı.Dersimliler her konuda Ermenilerle anlaşmışlardır. Hatta Erzincan’ın
işgalinden az sonra 220 mevcutlu bir Ermeni ve kazak birliğinin Erzincandın gelip munzur dağlarını aşarak
Ovacık merkezine ve ordanan Koçan aşireti bölgesine geçmesine Dersimliler yardım ve müsaade etmişlerdi. Bu Ermeni Rus birliğinin
komutanının Koç ve Şemkan aşiretleriyle niteliği
türklerce bilinmeyen temeller üzerinde görüşmelerde bulunması ve gizli kararlar alınarak
Erzincana geri dönmesi Türk saltanat
heyetleriyle ordu merkezlerini telaş ve endişeye düşürmüştür.

Ovacık aşiretleri Pulurdaki Türk hükümet memurlarını kovarak hükümete ait
yerleri işgal ederek Erzincana bağlı yerli bir Kürt
Hükümeti oluşturarak,
Erzincan bölgesindeki kürt köylerini etkileri altına almışlar ve türklerle her
çeşit ilgi ve bağlarını kesmişlerdi. Bu olaylar Dersimde büyük sevinçle
karşılanmıştı.

Dersimliler, Rus konutanı Lahof ve Ermeni komutanı Murat Paşa ile uyuşmuş
olduklarından Fıratın doğu ve güney bölgesiyle doğu ve batı Dersim ve özellikle
ovacık bölgelerinde Kürdistan eğemenliği altında geçici bir siyasi varlık
taraflarca tanınmıştı”

Aso’
notlarının bir yerinde soruyor, “eğer böyle bir hükümet varsa ismi
neydi”. Burada önemli olan isim değil, böyle bir siyasi oluşumun
olmasıdır. Bu oluşumun kendi kararıyla kendisini nasıl isimlendirdiğini
bilmiyorum, Nuri Dersimi “hükümet”
“siyasi oluşum” diyor. Yine Ekim Devriminden sonra heryerde kurulun
siyasi oluşumların kendilerini “şura” olarak adlandırdıkları da biliniyor. Kars
milli şurası. “islam şurası”....vb.
Erzincandaki siyasi oluşum için
hükümet, şura gibi adlarla
anıldığı bazı kaynaklarda belirtilmiştir. Burada isimden çok oluşumun kendisi
önemlidir.

Bütün bu gercekleri Aso arkdaş da biliyor, ve elinin altındaki belgelerde
Kürtlerle Ermeniler arasında, ortak “hükümet” “şura” “siyasi oluşum” vs konusunda
anlaşma sağlandığı ortaya
koymasına rağmen, böyle bir şura yok
demesinin “hikmet-i harbiyesini” anlamış değilim.

Aso Zagrosi, eleştiri notlarının 4. ve 5. bölümünden Dersim ileri
gelenlerinin,Barış konferansına gönderdiği bir mektuptan bahs ediyor. Eger
böyle bir mektup varsa, ki muhtemeldir, içeriği
doğru değildir. “Mektupta
“Leninin yönettiği bu ordular halkımıza karşı saldırıya geçtiler. Bu gelişmeler
sonucu bizlerde karşı saldırıya geçtik. Bolşevikleri kendi topraklarımızın
dışına atmaya mecbur kaldık.” Demektedir
ki , sovyet ordusu ile Dersim kürtlerinin çatıştığına dair hiç bir belge yok, kaldıkı böyle bir çatışma için neden de yok.
Söz konusu olan Taşnak güçleri ile çatışma ise, bunların “Leninin ordusuyla”
bir ilgileri yok, . Bu durumda kürtlerle sovyet ordusu arasında çatışmadan
değil , dolaylı itifaktan bahsedilebilir. Böyle bir ifade, muhtemelen, barış
konferansının Taşnak taraftarılığı billindiği için, Asonun da ifade ettiği gibi, “anti-bolşevik” vurgusu batılı devletlerin sempatisini kazanma
amacıyla yapıldığı söylenebilir.

Aso arkadaşım, Ali Kemali ve Nazmi
Sevilgenin aktardığı bir olaya değiniyor.
Kısaca özetlersek, Ali Kemali ye göre Alişan Beyin, Nazmi sevilgene göre
de Alişer yediyüz kadar türkaltını ve
yanına bir manga rus askeri ve on beygir ile ruslara etlik hayvan temin etmek için Dersime
gidiyor, dersim sınırında atları zorla
alarak ve erlerden de ücünü esir ederek
Dersime kaçmaşıtır. Daha sonra Alişanın
veya Alişerin sırdaşı olan Abdulmabut
devreye girerek atları ve esirleri geri alıp ruslara veriyor ve müslümanları
rus mezaliminden kurtarıyor. Olay bu. Bir söz vardır. Zeki birinin beni
kandırması zoruma gitmiyor, ama aptal birisinin kendisini zeki sanarak beni kandırmaya çalışması zoruma gidiyor. Bu
olayda öyle bir şey, zoruma gidiyor. Bir kere Abdulmabut ne Alişan beyin ne de
Alişerin sırdaşıdır. Abdulmabut karakol örgütün bölge sorumlusu ve “cemiyeti
islemiyenin” sorumlusu ve kürtlerle
ermenileri birbirine kışkırtarak, vuruşturmaya çalışan pravakatör biridir.
Bunun Alişan bey ve Alişerin yanında hiç bir itibarı ve ihtiramı yoktur.
Velevki böyle bir olay olmuş farzetsek bile,
Alişan beye onun sözünü dinleyeceği , nazarında itibarı olan birini
gönderirler. Demek ki olayın iç yüzü farklıdır. Ben A.Kemali ve Nazmi Sevilgenin yazdıklarından anladığım
şudur. Ruslar ordusunun et ihtiyacını
Dersimden karşılamak için Alişan bey yada Alişer den yardım
istemişlerdir, onlardan 10 yük hayvanı ve 10 askeri yanına alarak Dersime
giderken, muhtemelen Abdulmabutun örgütlediği karakol örgütünün çeteleri tarafında yolda
önleri kesilerek soyulmuşlardır. Bir şekilde kurtulan askerler derhal
komutanlığı haberdar etmişlerdir ve Rus
komutan da“cemiyeti islamiye”nin sorumlusu olan Abdulmabuta, olayın kimler
tarafından yapıldığını bildiklerini, gaspedilen
malları, esir alınan askerleri ve
olaya katılan suçluları teslim edilmesini istemişlerdir. Aksi halde
kendilerinin olayı yapanları ve destekçilerini cezalandırmak için bölgeye
gireceklerini söylemişlerdir ve
Abdulmabut da çaresiz rusların dediklerini yapmıştır ve suçu kürtlere
yüklemeye çalışmıştır. Bunun başka türlü olması mümkün değildir. Alişan bey
veya Alişer, on rus askerini nasıl
enterne eder, ne amaçla, sonra neden
sadece üçünü esir alıp rus
ordusuna haber verecek digerlerini
serbest bırakır. Aslında türkler oyun kurmakta ustadırlar ama böyle mantıksız
durumlara düştükleri de oluyor deme ki. Gerçi aso arkadaş da türk yazarların Alişan beyi ve Alişer beyi küçük düşürmek
için böyle bir şey yazdıklarını söylüyor
ama doğrusunun ne olduğunu koymadığı için
okuyucunun kafasında soru işareti bırakıyor.

Aso notlarının 5 bölmünde, benim makalemde , Mehmet Emin ile Hatipzade Yusufun, Nazimiyede
kuşatılan Hasan Lütfü bey komutasındaki
Türk birliklerini Dersim bölgesinden
çıkması için refakat ettiğini, peri suyunda ayrılmak isterlerlerken, türk
komutanın bu iki kişiyi tutuklayıp
vatana ihanetten idam ettiğini belirlemelin doğru olmadığını yazıyor.

Ben
konuyla ilgili bir makaleyi
Belgelerle Türk Tarih mecmuasında yıllar önce okumuştum. Daha sonra
makaleyi yazdığım zaman elimdeki
veri ve kaynaklarla eski bilgilerimi harmanlamaya çalıştım. Türk
birliklerinin iki refakatçiyi aynı gerekçeyle idam ettikleri kesindir, ama bu
iki kişinin yukarda isimlerini verdiğim kişiler olduğu konusunda hafızam beni yanıltıyor olabilir.

6

Aso Zağrosi notlarının 7. bölümünde Cibranlı Xalid beg hakında
belirlemelerde bulunuyor ve benim
bazı belirlemelerimi yanlış algılayarak
yanlış eleştirilerde bulunuyor.
Ermenilere karşı savaşan Dersim güçlerinin Cibranlı Xalid ile birlikte savaşa
katıldıklarını ve Ezrumura kadar gittiklerini şeklindeki ifademe itiraz etmekte
ve sözkonusu edilen subayın Cibranlı Xalit olmadığını ve Deli Xalit olduğunu
söylemektedir. Nuri Dersimi de aynı belirlemede bulunmaktadır. Aso yine 1918 de Cibranlı Xalidin Dersimde
olduğuna dair bir belgenin olmadığını söylemektedir. Ben Asonun her iki belirlemesini de doğru bulmuyorum.
Cibranlı Xalid Beg 1916 dan 19
sonlarına kadar görev yeri Dersim ve çevresidir. Ana Karargahı Paludur yani
Güney Dersim sahasıdır.. Ama ordu birlikleri değişik alanlara dağılmış
durumdadır ve Xalid beg de bu alanlanlarda görev yapmaktadır. Bu bilgiyi
aktaran Aso arkadaş, xalit beğin 1918 de dersime gittiğine dair belge neden arıyor anlamış değilim. Aradığı belge,
özel yetki ile Dersim içlerine gönderilmesi ile ilgili ise, bunun konumuzla
alakası yoktur. Diger itirazım da, Nuri
Dersimiye Dayanarak, Ermenilere karşı savaşta Dersim güçlerine komuta edenin
Deli Xalit olduğudur

.Xalit, Teşkilatı Mahsusa nın kuruşusu E.Kuşçunun has adamıdır ve onun gibi
çeerkez asıllıdı. Daha sonrada Karakol örg ütünün kilit adamlarından biri olarak, Enverci
subaylarla birlikte işgal bölgelerinde bir çok katliam ve provakasyon eylemleri
düzenler veya örgütler. Kafkalardaki
karakol örgütünün oluşturduğu şura yönetimleri ve çetelerin faaliyetinde
Deli Xalitin parmağı da vardır. Topal Osamanı Trabzonda karakol örgütüne alip öne çıkarıp
silahlandıran da deli Xalid’dir. Topal Osmanın Mustafa Suphi ve arkaşlarının
Trabzonda boğması olayında Deli Xalid’in rolü araştırmaya değerdir. Galip
Devletler, suç işledikleri için aradığı
İttihatçıların listesinde Deli Xalid de
vardır. Okuyucunun afına sığınarak, konuyla doğrudan ilgisizda olsa, daha iyi
anlaşılması için bir ön bilgi vermek zorundayım. Aranan ittihatçıların bir
kısmı yurtdışına kaçarken, Anadoluda ve kürdistanda kalanlar bir müdet kendi
birliklerinin başında kalmaya devam ettiler. Ancak yakalanma tehlikesi
yaklaşınca kendi yarattıkları gizli örgütlenmelere sığındılar. Örneğin, kafkasyayı kurduğu islam orduları
ile kasıp kavuran ve kuzey ve güney Azerbeycanı işgal ederek
Müsavat partisini iktidara getiren Nuri ve Halil Paşalar (Enverin amcası ve
kardeşi) arandıkları için M. Kemal tarafında gizli görevlerle ve gizli
yollarla kafkasyaya gönderildiler ve
oradaki Enverin örgütlediği turancı- islamcı komiteleri yönetme görevi verildi.
Kazım Karabekirin komutasındaki 15. Kolordusuna bağlı 3. Fırka komutanı olan
Deli Xalid’e de Trabzondan Batuma kadar Rize Artvin ardahan bölgelerindeki komiteleri yönetme ve dağılan osmanlı
ordusunun silahlarıyla yerel halktan silahlı birlikler oluşturma görevi
verildi. Deli Xalid bu bölgelerdeki çalışmalarının sonucunda, Trabzon milli
surası, acar milli hükümeti vs adlarla yerel yönetimleri oluşturdu ve bölgedeki
Gürcü ve Ermeni güçleriyle çatışıyordu. Galip Devletler aranan ittihatçıların
teslimini isterken türk yetkililer
“bizim onlarla bir ilgimiz yok, onlar ya Azerbeycan, ya Acar ya Dağistan milli hükümetlerinin
emrindedirler, onlardan isteyin”şeklinde cevap veriyorlardı. İşte ustat Aso’nun
ve Nuri Dersimin bahsini ettiği Deli Xalid budur ve sözkonusu olan zaman
diliminde de Batumu daha sonra işgal edecek olan Türk ve
Azeri milis güçlerini örgütlemekle meşguldu. Deli Xalid’in Dersime
geleceğini, velevki gelmiş olsa bile kabul görebileceğini hiç sanmıyorum. Bu
konuda özel bir araştırmam yok ancak elimdeki kaynak da benim düşüncemi
doğruluyor. Kamuran Gürün, K. Karabekirin anlatımına dayanarak “ Geldiği gün
kendisine vekalet etmekte olan 9.Fırka komutanı
Şürkrü bey Rawlinsondan
gelmiş bir emri göstermişti. Bu
emirde, 3. tümen komutanı yarbaş Halit Bey’in Gürcülere karşı mukabelede
bulunduğundan tutuklanarak Trabzona nakli yazılıydı.” (Kamuran Gürün, Ermeni
dosyası. S.337) Karabekir anılarının
23.sayfasında.”bugün İngiliz miralayı Rawlinson’da ziyaretime geldi.
Görüştüğümüz şeylerin mühim hulasası şöyledir.
Vazifesini sodum, şark mıntıkasında mütareke ahkamının hüsnü tatbikine
nezaret etmek dedi. O halde fırkalara ve kolorduya neden emir verir gibi
yazdığını sordum............bundan sonra arzunuzu bana söylersiniz.....bakınız ücüncü fırka komutanı
Hali Beyin derdesti olmazsa kolordu komutan vekili Rüştü gidecek
tarzındaki tahriratınız halkta fena
galeyan yapmış, daha dün geldim, bana bir çok halk ve zabit geldi.ilk günden
işi çığırından çıkarmaya sepep olursa ikimizde tehlikede kalabiliriz dedim”.(Karabekir
kendisini vatan kurtaran kahraman olarak tanıtmak için bir çok abartı ve
yanlış bilgilerde veriyor. Osmanlı
Sultanın ve hükümetinin önünde ceket iliklediği İngiliz temsilcisine, bir kolordu komutanın nazikce
seni öldürürüz tehdidinde bulunması pek mantıklı değil ama, neyse konu dışıdır).

Nuri Dersimi ise aynı dönemde
D.Halid in Dersim güçlerinin başında olduğunu söylüyor. Gerçeğin ortaya
çıkarılmasını “yaratılan bataklıkta altın arayan” ustat Aso’ya bırakıyorum. Kaldı ki Nuri Dersimi de
çelişkili bilgiler vermektedir. Aso Ustadın degerlendirmesi için N.Dersimi den
aşağıdaki alıntıyı veriyorum.” Türkler zayıflamış olan ordularını düzenliyerek
hücum hazırlığına başlamışlar ve Palu bölgesinde bulunan 9. kolordu komundanı Ali İhsan paşa ile Hasan
Lütfi Doğu, Halit adında diger bir
subayı da Batı Dersim bölgelerine göndermişti. Bunlar Dersimlilerin ruhi
durumlarından faydalanarak ve para vererek savaşşa katılmak üzere yerinde
teşkilat yapmışlardı. Erzincan ve Erzurum bölgelerini kurtarmak ve kara Kazım
Paşa ordusuna öncü olmak amacıyla Dersimlilerden önemli kuvetler seferber
edilmişti” (N. Dersimi.ağe. zel yayıncılık,s.83) Buradaki Halid’in Deli Halit
olması mümkün değil. Deli Halit sözkonusu olan zaman diliminde doğu kardeniz
bölgesinde Gürcülerlere , Ermenilere,ve Potnusculara karşı türk silahlı
güçlerini ve yerel siyasi otoriteler
yaratmakla uğraşmaktadır. Cibranlı Halid Bey ise Paludaki
9.kolordusundadır. Nuri Dersimi nin bahs
ettigi Halit adındaki sabay,mutlaka
kürtçe bilen ve “dersimlilerin ruhi durumundan faydalanmayı” bilecek kadar
Dersimlileri tanıyan biri olması gerekir. Ya da 9. kolordusu bünyesinde kürtçe
bilen ikinci bir Kürt Halit mi var.?

Aso, notlarının ek 1 de ,aynı bölgede
olan, Kürt Teali cemiyeti ile ilişkili polis Müdürü Halid Bey den söz
ediyor. O dönemde de kırsaldaki
karakollar jandarmanın-ordunun elinde olması nedeniyle mi polis sıfatı kulanılıyor,
yada başka bir Halit mi. İç güvenliği ilgilendiren bu görev, bölgeye ve dile
hakim olan, ve bölge halkı üzerinde önemli bir etkisi olan kolordudaki
Cibranlı Halit beye mi tevdi edildi.? Hepsine soru işareti koyarak
geçiyorum.

7

Bu konuyu şu açıdan önemsiyorum. Cibranlı Halid’in komutasındaki Dersim
güçlerinin ile Deli Halid’in başındaki Dersim güçlerinin misyonu, siyasi
duruşları ve amaçları farklı olacaktır.

Birinci dünya savaşı yıllarında, ermeni soykırımına katılmayan, Dersimdeki Eremeniler dışında, kırımdan
kurtulan” 20 bin Ermeniyi korumaya alan”
(G.Sasuni. ağe.s.153) Dersim güçlerinin Ermenilerle savaşa tutuşmasının sebebi neydi. Türk ve
Ermeni kaynakları , yağma, talan hırsızlık
gibi aşağılayıcı nedenler gösterir. Nuri Dersimi, bölgedeki kürtleri
korumak için savaşa katıldıklarını
söyler. Türk ve Ermeni kaynaklarının kulandıkları aşağılayıcı sıfatları kendilerine iade ederek, Nuri
Dersiminin tezini de ikna edici bulmadığımı söylemek zorundayım. Bu koruma
Türklere karşı mı , Ermenilere karşımı, belli değil. O bölgedeki kürtler gerek
işgal döneminde gerekse işgalden sonra kısa bir dönem korumasızdı ve Ermeni idaresi altında idiler. Bölgedeki
kürtlerin esas koruma ihtiyacının olduğu, taşnakların en güçlü oldukları bu
dönemde kürt güçleri bir tedbir almıyor da, Taşnakların türklere karşı tedbir almaya çalıştığı kürt
desteğine en çok ihtiyaç duydukları bir dönemde, koruma gerekçesiyle kürtlerin saldırıya
geçmeleri inandırıcı olamıyor. Gerçek neden, Erzincanda ve Erzurumda
Kürt ve Ermeni nüfus yoğun bir
şekilde yaşamakta, türkler ise azınlık durumunda idiler. Bu bölgelerde Ermeni
hakimiyeti kalkacaksa, Kürt hakimiyetinin kurulması gerekir. Daha önceki Kürt heyetleriyle Ermeni heyetleri
arasındaki tartışmalar da bu noktada idi , yani kimin bu bölgelere hakim
olacağı sorunu idi ve bu sorun diyaloğ ile çözülmediği için, görüşmeler kesilmiştir. Taşnakların büyük Ermenistan
rüyası, hem çözümü engelledi hem
çatışmaları başlattı. Dersim güçlerinin kanatönderleri, ve savaşa katılanlar,
türk ordusu bu bölgelere girmeden önce Taşnak güçlerini kovarak kendi
hakimiyeti kurmak, bu mümkün olmazsa türklere karşı daha güçlü bir pozisiyonda
olmak için , türk desteği almaksızın Taşnak güçlerine karşı harekete geçtiler.
Kürtler ne cephelerde, nede Erzincan ve Erzurumdaki Rus ve Taşnak depolarına
dokunmadılar. Silah, yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını giderdikten sonra, savaşa
devam ettiler. Ama Kazım Karabekir gerek Erzincanda Gerek Erzurumda ilk iş olarak ganimetleri elegeçirmek
olmuştur. Kürt güçlerinin arkasına saklanarak,
şehirlerdeki çatışmaların bitmesini bekleyerek, silah seslerinin
susmasında 8-10 saat sonra şehre giren
karabekir ilk iş depolara el koymak olmuştur. Karabekir anılarında depolardaki mallarının dökümünü yaparken”
rusların Ermenileri destek olmak için bıraktıkları malzemeler “ olarak belirtiyor ve “aç ve sefil durumda olan
askerleri” giydirip yedirirken
sevinclerini de belirtmekten kaçınmıyor. Bu,Kürtler için sarfettikleri yağma ve talanın
kimin yaptığının da itirafıdır. Dersimli güçler ile Türk ordu yönetileri
arasında Erzurumda ihtilaf çıktığı Karabekirin “Dersim milislerini” terhis ettiklerini ifadesinden de anlaşılmaktadır. Aso
Arkadaşın Karabekirden aktardığı
alıntıda da bellirttiği, “Halid beye sordum, şehere daha evel girdiğin halde...
neden bana veya en yakın kıta komundana
bir rapor göndermedin,?...bu suretle
saat kaçta girdiğin de tespit olunur , vaziyet olduğu gibi meydana çıkardı”
diyor. Karabekirin kızgınlığı nedendir? Acaba
askeri depolardan malzeme alınmasından mı bahsediliyor? Yada türk bayrağının hala neden
direklere çekilmediğini mi soruyor? Bence her ikisi. Halit Beg hakında ciddi
arastırmaları olan ustat Aso bu noktaya mutlaka değinmeli, ve “bu
bataklıktan”hakikatleri açığa çıkarmalıdır. Çünkü TC nin kuluş temelleri
olan bu olaylar, Kürdistan
cumhuriyetinin de kuruluş temelleri olabilirdi. Olayı biraz açmama müsaade
ederseniz, meramım ve sorularım daha iyi anlaaşılır.

Karabekir –M.Kemal çelişkisi cumhuriyetten sonra su yüzüne çıkıp, iktidar
kavgası başlayınca, Karabekir, o İzmir
fatihi ise ben Erzincan, Erzurum, Kars,Nahcivan fatihim, o yunanlara karşı
zafer kazandıysa, ben Rum, Ermeni, Gürcü
ve Ruslara karşı zafer kazandım, M.Kemali ben korudum , Kurtuluş savaşını ben
yaptım, anlamındaki gerekçeleriyle iktidarın kendisinde olması gerektiğinı
savunuyor. Söylediklerinde tamamıyla haksız da değil. Peki ona bu mezafer
Komutan edasını verenler kimlerdi. Erzincan, Erzurum , Kars fatihleri gerçekten
kimlerdi, Kara Bekir kimin omuzlarına
basarak oraya geldi, kimi azarlayarak, dıstalayarak, zeferine sahip çıkarak
kahramanlığını ilan etti. Karabekir ile ordusu, bu cephede hangi savaşa
katılmıştır. Bunların bilinmesi gerekir.

Cibranlı Xalit Bey’in komutasındaki kürt güçleri, Erzincan, Mamahatun,
Erzurumu aldıktan sonra, yani 1914
Osmanlı Rus sınırına dayandıktan sonra, Türkler büyük bir sevinç ve moral kazanıyorlar. Doğu ordularının
“kahramanlıkları”, dağılan Osmanlı orduların yeniden toparlanmasına,
özgüven kazanmasına neden oluyor. Yanlız
burada, Xalid Bey’in emrindeki Kürt güçlerinin arkasına saklanan, elinde
bayrağı ile biran önce askeri depolardaki ganimetlere konmaya çalışan
Karabekir’in bir sıkıntısı var. Gerçekler ortaya çıkar, kürtler kendi
zaferlerine sahip çıkarsa durum tam tersine dönebilir. Onun için, kürtleri
devreden çıkarmanın yollarını arıyor.Aso’nun aktardığı karabekirin şu sözleri
herşeyi tam yerli yerine oturtuyor. Karabekir Mustafa adlı birine(muhtemelen
karakol üyesidir-d) “Rus belasindan
kurtulduktan sonra herhalde bu asırlık Dersim dersinden kurtulacaklarını
söyledim”. Bir kahraman muamelesi
bekleyen Xalid Bey , komutanı tarafıından dıştalanıyor, azarlanıyor. Bununla da
yetinmeyerek, emrindeki kürt güçleri “terhis”adı altında istihkakı kesiliyor,
karavanaları verilmiyor. Kürt güçleri
Kaarabekirin emri ile savaşmadılarki, onun emri ile terhis olsunlar.Dersim
güçleri türklerin katliamlarından ve
kendilerine yapılan uyğulamalardan
rahtsızdırlar ve bunları Xalid Beye de iletiyorlar, Xalid bey ise ordu
disiplini içinde komutanına bir şey yapamıyor.
Oysa Muzafer bir ordunun muzafer bir
komtanı olarak Karabekir ve ekibinine hadini bildirme, olmazsa tutuklaması
gerekirdi. Emrinde Kürdistan için savaşan,zafer kazanmış askerleri de vaardı, Gücü yetersiz idiyse Ermeni güçleriyle itifak
yapmalıydı. Ne varki, Xalid bey çok
ihtiyatlı biri olmalı ki, Kürtler henüz buna hazır değil diyerek, yapılan
aşağılamayı dıştalamayı üzülerek sineye çekiyor. Robert olson “”Cibranlı
Halit Bey, seferberlige katılmakla kalmayıp, 1918 yılında Doğu
Anadolu harekatlarında öne çıkmış
bulunmaktaydı. Gerçekten de öyle görünüyorki, Halit Bey, tam da bu hareketlar
sırasında Ermeniler’in tamizlenmesinin Kürtlerin Türk milliyetçiliğiyle
karşı karşıya kalması demek olacağını
farketmiştir.Zira ne bir tampon nede bir blöf imkanı olacaktır. bu konuda van Bruinnessen şü hadiseyi
aktarmaktadır.”Ermenilere karşı nihayi zafere ulaştığı günde herkes kutlamalar
yaparken Halit Bey üzgün olarak çadırında oturuyordu. Mehdi yanına
oturup,Halid’e yüzünün niçin asık olduğunu sordu. Biraz üsteledikten sonra Halit, Mehdiye, bugün, bir gün bizim gırtlaklarımızı kesecek olan kılıcı biledik”
dedi. Bu düşünce zihnini işgal etmiş ve onu rahat bırakmamaktaydı.”

(aga.s,52) Kara Bekir, kürt güçlerinin zaferini kendisine malederek, onları
dıştalayarak, onların kanlarının
döküldüğü topraklara bayrak dikerek, T.C temellerini attı.

T.C nin temellerinin atıldığı
Erzurumdaki gelişmelerin açıklığa kavuşturulmasi işini ustat Aso ‘ya havale ederek konumuza
dönüyoruz.

Kısaca Kürtler istedikleri bölge hakimiyetini
türklere karşı savunmadıkları için geri
çekilmeyi uğun görmüşlerdir. Türklerin
gerçek yüzünü bu savaşta daha iyi anlayan Dersim güçlerinin ileri gelenleri,
Seyit Rıza ve arkadaşları, döner dönmez dersimde sözde de olsa bulunan türk
memurları ve dairelerini dersim dışına
attılar, hatta daha ileri giderek, o döneme kadar, türklerle yapılan buncaa
savaşlara rağmen dokunmadıkları Çemişgezekteki türk köylerine bile, ilerde tehlike yaratabilirler düşüncesiyle,
saldırılar düzenlediler. Osmanlı ordusu ve idaresi, yine sözü
Dersimlilerce dinlenen Xalid beyi bölgeye gönderir. Ancak Xalid Bey “hükümet
otoritesini temsil eden konumları işgal etmekte ve bu otoriteyi aşiretleri
milliyetçi hükümete karşı isyan için teşkilatlanmaya zorlamak amacıyla kulanmaktadır.(age.s.53)

8

Aso’nun, benim “ Xalid Beyi tutuklanmasına, Erzurumda yeni dönen Seyit Rıza
ve Hasan Vefa bey karşı çıkıyorlar” ifademe yaptığı eleştiri yerindedir. Bu
olay 13 şubat 1918 tarihinde önce olması gerekir, ikincisi Hasan Vefa Beyin bu
şavaşa katıldığına dair bir bilgim yoktur.
“Hasan Vefa bey ile Erzurumda yeni dönen Seyit Rıza......karşı
çıkıyorlar” şeklinde olması gerekirdi. Ancak tarih olark yaptığım yanlışlığın
dışında, sözkonusu olayda iki refaketcinin idam edilmesine Dersimlerin tepki göstererek Halit beyin tutuklanmasını
istemi bir vakaadır.

Aso Arkadaşın Hasan vefa olarak yazdığım Kürt subayının isminin Mustafa
Vefa olduğu şeklindeki düzeltmesi doğrudur. Yukarda ismi geçen, 9.kolorduda
subay olan , Hasan Lütfi ile Mustafa
Vefa isimlerini karıştırarak yanlışlıkla Hasan Vefa olarak yazmışım Aso
arkadaşın düzeltmesine teşekürler.

Aso arkadaş, makalemde, Erzincaandaki şura toplantısı için seçilen doğu ve batu Dersim delegelerin, Alişan bey
hariç hepsinin doğu dersimden olduğunu söylüyor. Ben makalemde bilebildiğim
bazı delegelerin sadece isimlerini verdim ve onların Dersimin hangi bölgesinden
olduklarını da bilmiyorum. Alişan bey dışındakilerin hepside doğu Dersim
delegeleri olduğunu söyleyen aso arkadaşın bunların kim ve nereli olduklarını biliyorsa
neden açıklamıyor. Alişan Bey Doğu Dersimin Koçgiri bölgesindendir, ama galiba Aso Arkadaş Doğu Dersim den sadece Koçgiriyi anlıyor. Çünkü
doğu Dersim sınırları içine, çemişgezek, Hozat, Koçgiri, Refahiye, ovacık da
dahildir. Munzur suyu ve Mercan vadisi, doğu-batı Dersim sınırı olarak bilinir.
Aso Erzincana giden Delegelerin
Doğu Dersim delegeleri olduğunu
neye dayanarark belirliyor bilmiyorum.

Murat Paşa olarak makalede ismi
geçen Murat muhtemelen Aso’nun belirlediği
Murat kırımiyan olarak da bilinen
Sebastasti Murattır. Hıncak üyesi olarak mücadeleye kadılan Murat daha
sonra Taşnak partisine katılıyor ve
Antranik’in en sadık ve cesur teğmeni olarak Erzincan olaylarında yer
alıyor. Murat isminde Ermeni mücadelesi içinde yer alan başkaları da var.
Ermeni ulusal hareketi içinde önemli bir
yeri olan Hınus’lü Ardaşes Murat, İhsan Nuri paşa önderliğindeki Ağrı isyanınd Zilan bey olarak ismi geçiyor, ancak bolşeviklerin tuzağına
düşüyor ve tutuklanıyor

Son olarak Bolşeviklerin Kürtlere yaklaşımi
ile ilgili Aso’nun bazı belirlemelerine de katılmıyorum, ama konuyu
başka bir tartışma alanına kaydırmamak için şimdilik bu konuyu kapatıyorum.

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.