Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 30 Mai 2011

12 Haziran'da yapılacak ve iyice yaklaşmış olan genel seçimler yoğun tartışmaların yaşanmasına neden oluyor. Herkes birşeyler konuşuyor, birşeyler söylüyor; kimisi geveliyor söyleyeceği şeyi, bazen çığırıyor birisi, diğeri haykırıyor ardından, öteki bağırıyor sonra. Biri bir meydanda diğerine küfrediyor, sonra o diğeri başka bir meydanda misilleme bir küfürle gelen küfürü kendince savuruyor. Bu arada kimileri ise hiçbir şey söylemiyor; yalnızca susuyor, pusuyorlar. Öyleleri, elinde mikrofonla konuşanları çoğu zaman sadece alkışlamakla meşguller çünkü, kendilerine sunulanı ve söyleneni hiç de muhakeme etmeden, sorgulamadan görev telakki etmişler. Yazık.Bizim cephede de birşeyler oluyor, bu olanlar malumunuz zaten...

Bizim cephede olanları, yani bizde yaşanan tartışmaları ve sıkıntıları ise ben kendi payıma hiç de hayra alamet görmüyorum. Bu konuda bana pesimist diyen de, abarttığımı söyleyen de çıkabilir. Ama tartışılan, görünen ve bilinen belli rahatsızlıklar oluştu içimizde. Açıktan tartışılıyor bunlar. Yakın olduğumuz parti ve kurumlarda birtakım kararlar alınıyor ve bu durum alınan kararlarla ilgili kimi keskin görüş ayrılıklarına neden oluyor. Bunu gizlemeye çalışmak da doğru olmaz, sağlıklı da olmaz; çünkü bastırmaya çalışmak bir bakıma sorunu dinamitlemek olur ve bu da talihsiz sonuçlar yaşanmasına neden olur. Şeffaf bir biçimde tartışıyor olmamız bu nedenle iyidir, gereklidir, iyi değerlendirilirse ileriye yönelik faydalar da sağlayabilir...

Bu yazıda da öyle çok da fazlasına değil ama canalıcı birkaç şeye daha dikkat çekmeye çalışacağım. Kimi rahatsızlıklarımı ve çelişkili gördüğüm durumları bir daha ve kısaca yazacağım.
Uzun uzadıya olması gerekmiyor zaten, bu konuda Kemal Burkay Ağabey'in yazdıkları, anlayan ve gören için kanımca yeterlidir, dersler alınacaksa Kemal Burkay'ın "Ulusal güçlerin birliği üzerine" üst başlığıyla sitemizde (www.kurdistan.nu) süren yazı dizisi yeteri anlamda cevap taşıyor ve kapsamlıdır; özellikle o yazılara, orda yazılanlara bakılmalıdır diyorum, benim de tümüyle hemfikir olduğum kaygılar ve düşüncelerdir onlar. (Kemal Burkay'ı takip ediyor ve fikirlerini olumluyorum diye önceleri de beni iğnelemeye çalışan bazı kişilere ise şunu söylemek isterim: Kemal Burkay'ın doğrularının ardından gitmek, sizlerin şu an arkasından sürüklendiğiniz o Öcalan projelerinden ve çizgisinden daha onurlucadır.)
HAK-PAR ile ilgili bundan önce eleştirel bir yazı yazdım. Maalesef gene yazmak durumunda kalıyorum. Bu defa yalnızca HAK-PAR'ı değil, bu hatalı diye değerlendirdiğimiz kararı destekleyen PSK'yı da kısmen yazıyorum...

Eleştiriyorum, maalesef yine eleştirmek zorunda kalıyorum. Belki kimi arkadaşlar bizleri gene "insaflı" olmamakla suçlayacak, kendileri dilediklerini rahatça yazıyor olmalarına rağmen, bizler yazdığımızda ise bunu sakıncalı bulacak, bilmem ele güne karşı falan denilerek yazıyor olmamızı hoş görmeyecek, (sanki düşmanmışız gibi) bize bu konularda akıl verecek ve bize gene "dur hele" diyeceklerdir, kim bilir..
Ama bence durması gerekenler alınan son kararları eleştiren bizler değiliz, durması gerekenler o hatalı kararları alan yöneticilerdir diye düşüyorum. Alınan kararlarla bence vebali ağır bir yükün altına girdiler, hafifletmeleri gerekir düşüncesindeyim. Hiçbirimiz birliğe karşı değiliz, ama ortada ilkeli bir durum maalesef ki yok.

Kürdistan'da CHP'nin seçim mitinglerini kitlesel olarak destekleyen, Kürt coğrafyasında iflas etmiş Kemalist sisteme kan ve can taşıyan bir BDP'yi durduramayan bir birlik ve imzalanmış bir protokol daha ilk dakikada bitmiş ve kaybetmiş demektir. Bir gösteri ve taktikten öte bir anlam ifade etmiyor demektir. HAK-PAR ile KADEP neden eleştirmiyorlar bu son durumu, doğrusu çok merak ediyorum bunu...

Hem dünya görüşüme yakın olan, hem de Kürt sorununun çözümü konusunda programını benimsediğim PSK da seçimlere katılmak gerektiği konusunda bir bildiri yayımlamış. Bildiride (sitelerimizde okumuşsunuzdur muhakkak) ne tür adayların destekleneceği konusunda bir sıralama yapılmış, desteklenecek adayların nitelikleri sıralanmış. Ben şöyle bir sağa sola göz attım, bir daha araştırdım, PSK'nın bildirisinde belirtilen özellikleri taşıyan hiçbir aday bulamadım ve rastlayamadım maalesef.

Fakat şu var: PSK direk söylemese de blok adaylarını destekliyor, bunu Sayın Mesud Tek de bildiri yayımlanmadan bir-iki önce çıkan bir söyleşisinde belirtmişti. İşte o blok ve adayları da her mitinglerinde önce İmralı'ya (bin) selama duruyorlar, sonra da oradan çizilmiş demokratik özerklik ve demokratik cumhuriyet denilen projeler dahilinde hareket ediyorlar. Zaten seçim şiyarları da öyle. Yani İmral'nın talimatlarıyla hareket eden bir blokun ve PKK/BDP'nin Kürdistan'daki CHP mitinglerine aracı olması, kitlesel destek için taraftarlarını CHP mitinglerine taşıması, Kürt celladı Kemalizmi ve CHP'yi tekrar şirin gösterip, onu hortlatıp canlandırması bundan dolayı, yani Öcalan'ın verdiği talimatlara göre yapıldığı için çok da şaşırılacak bir durum değil.

Neden şaşırmamak gerekir peki?

Bu konuda Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşme notlarına bakmak yeterlidir. O notlardaki Kemalizm övgüleri aslında herşeyin aynasıdır, tabii ki görüyor olmalarına rağmen hemen unutuyor olmayanlara yeterli cevaplardır!

Bu blok, -aslında bloktan ziyade BDP'dir bu, blok süsü verilmiş, ama işin siyaseti ve iradeleri bu siyasi hareketin İmralı'dan aldığı talimatlar çevrevesinde yürüyor, bunlar seçildikten sonra muhattap olarak İmralı'yı göstereceklerdir, irade oradır diyeceklerdir. Bunun dışına çıkanı da itibarsızlaştıracaklardır, yani kendilerine gebe bırakıyorlar adayları, mecliste sıkıysa birisi başını ayrı çeksin ve gelen talimata uymasın, hemen afaroz edilir. Öcalan zaten "grup disiplini" diyerek bu konuda önceden uyarısını yapmıştır.

Şimdi bu konuda Ufuk Uras'ı bize örnek olarak gösterecekler çıkacaktır belki... Ama Ufuk Uras, mecliste BDP'lilerin DTP'nin kapatılması ve bazı milletvekilliklerin düşürülmesinden sonra grup kuracakları yeterli sayı oluşsun diye, meclis içinde bu amaçla destek sunmuştu. Ufuk Uras önceki DTP grubuna dahil olmadığı için onu bir örnek diye sunmanın anlamı da yok. O zaten kendi başınaydı.
Peki, düşünülen ve olması istenen bir CHP-MHP koalisyonuna BDP'nin de destek sunmasıyla AK Parti'nin alaşağı edilmesi projeleri ile ilgili söylentiler tevatür mü, komplo teorisi mi, yoksa gerçek mi? Ben bunu anlamak için de Öcalan'ın son birkaç yıllık görüşme notlarının okunması gerektiğini düşünüyorum. MHP'nin barajın altında kalma riskine yönelik, BDP çevresinden gelen barajı geçmeli yönündeki sesler ve MHP'nin barajın altında kalma durumundan duyulmaya başlanan rahatsızlık acaba nedir?

Bu destek kararlarını alan PSK ve HAK-PAR yöneticileri ve organları, niteliklerini sıraladıkları adayların demokratik özerklik ve demokratik cumhuriyet çerçevesinde hareket eden blok adaylarında nasıl zuhur ettığini de, bütün bu olan durumları da göz önüne alıp anlatırlarsa biz de aydınlanmış oluruz. Bu şahsen benim beklentim, itirazlarım anlaşılsın diye bunları söylemek durumundayım.

Aslında çok şey var söylenecek, ama şunu bir kez daha vurgulamak gerekir, bir mahkum olan Öcalan'ın o koşullarda serbestçe partisini yönetiyor olmasının onun kaşının gözünün hayrına kendisine sunulan bir ayrıcalık olmadığını sanırım herkes biliyor artık. Devletin denetiminde olduğu ve işine geldiği içindir bu sunulan rahatlık. Mesela şimdi de bir heyetle görüşüyormuş, belli ki Genelkurmay'a bağlı bir heyet, öyle olmasa, hükümete bağlı olsa neden heyete hem iyi desin, hem de hükümete karşı bu kadar açık seçik veryansın etsin. Demem o ki, bütün bunlar aşikar ve ortadayken ilkeli birlik nasıl sağlanır? Birlik yapılmak istenen yapılar (PKK ve BDP gibi) Öcalan'ı tekrardan başka ne yapıyorlar? Onun olur demediği birşeye cesaret ediyorlar mı? Edebilirler mi?

Sağlıklı bir birlik Öcalan'ın iradesine teslim olmamış, ondan büyük çapta arınmış bir birliktir. İlkeli olması için bu şarttır. Bu nedenle, 1999'dan sonraki süreç farklı okunmalıdır; Öcalan'ın hür olduğu zamanda başarılamayan, onun mahkum olduğu bu zamanda hiç başarılamaz. PKK ile BDP'yi doğru yere kanalize etmek için, önce Öcalan'ın projelerinin bir kandırmaca olduğunu halka anlatmakla olur bu iş, onun çizdiği tehlikeli ve tuzaklarla örülü yol haritalarına kan taşımakla olmaz.

Ve yazımı şöyle bitirmek istiyorum: Ben 33 yaşında henüz genç yaşta sayılacak bir insanım. Bu öneri ve uyarıları çoğunlukla benden yaşça büyük ağabeylerime ve ablalarıma böyle yapıyor olmak beni çok mutlu etmiyor, üzüyor; çünkü başta Kemal Burkay olmak üzere, onlardan öğrendim çoğu şeyi bu siyasi hayatımda. Haddimi aşıyor gibi de görünüyor olabilirim kimilerinin gözünde, bunu söylemek için can atanların olduğunu da biliyorum, ama ne yazık ki bunları yazmak sorunda hissediyorum kendimi; bir görev gibi. Kimse kusura bakmasın, bu durumları sindiremiyor ve destekleyemiyorum, bu yüzden yazıyorum.
27 Mayıs 2011

[email protected]

*Dengê Azad com/ 28 Mayıs 2011

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.