Direkt zum Inhalt

DEVRİMCİ DEMOKRAT AVUKATLAR GRUBNUN İSMAİL BEŞİKÇİ NİN DAVASINA İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI

Anayasa’nın 11.,15. 25.,26.ve 90/ son maddesi yanında, iç hukukun zorunlu bir parçası ve bağlayıcı üst norm durumunda olan Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 10.maddesi,İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 19.maddesi,Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 1.,2 ve 19.maddesi,Ekonomik,Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 1.,2. ve 19. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin emsal kararları nazara alındığında;bağımsız devlet kurma düşüncesi dahil olmak üzere,en aykırı,en şoke edici,en rahatsız edici düşüncelerin dahi, temel hak ve hürriyetlerin başında olan düşünce ve ifade özgürlüğünün içinde kabul edilerek korunduğu ve şiddet çağrısını içeren bir beyan olmaksızın düşüncelere karşı dava açmanın imkan dahilinde olmadığı aşikardır.

Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiği 1999 yılından itibaren lideri olduğu örgütü olan PKK nin stratejisini değiştirdiği,bağımsız devlet ve hatta federasyonu çözüm görmeyi dahi red ve inkar ederek,Türk devletinin Avrupa Birliğine giriş konseptinin içerisinde olan dil kültür hakları ile Avrupa Özerklik Şartına paralel bir çizgiyi esas aldıkları aşikardır.Sosyolog- bilim adamı Beşikçi ise; elli bin yada yüz bin nüfusları olmasına rağmen,devlet kurarak uluslararası kurumlarda özne olan hakların tersine,dünyada 40-50 milyon civarındaki nüfusları ile devletsiz durumda bulunan en büyük nüfus olarak Kürt ulusunun kendi devletini(Kürdistan ı)koruma yönünde herhangi bir bilince sahip olmamasını,bu durumu sorgulamamasını eleştirmektedir.Sayın Beşikçi,Kürtlerin dünya’da 30 bin,50 bin yada 150 bin kişilik nüfuslarına rağmen, devlet kurup Birleşmiş Milletlerde ve diğer uluslararası kurumlarda özne olmuş halkların tersine,dünya’da hiçbir kurumda temsil edilmemiş olmasına,özne olamamasına dikkat çekerek, bu çelişik durumun genel anlamda bütün Kürtlerin, özelde de PKK lilerin bilincine çarpmamasını eleştirilerine konu edinmektedir.Bu durumda Sayın Beşikçi bilim yapmaktadır.Bizi kuşatan dünyanın tarihsel ve sosyolojik olgularına göre karşılaştırılmalı sorgulama yaparak, eleştirilerini ortaya koymaktadır.Bu çerçevedeki düşünüş tarzı, PKK’nın stratejisine tümden aykırıdır.Bu olguya rağmen,Sayın Beşikçi PKK nin stratejisini benimseyip paylaşmak ile suçlanarak,tarji-komik bir yargılama faaliyeti gerçekleştirildi.Bir kişinin yargılanıp cezalandırılabilmesi için,herhangi bir örgütün stratejisini açıkça benimsediğini belirtmiş olması dahi yeterli değildir,açıkça silahlı mücadele ile ayaklanma çağrısı yaparak tahrik ve teşvikte bulunmuş olması gerekmektedir.Davaya konu edilmiş olan yazıda bu tür bir cümle de yoktur.Qandîl sözcüğü davaya konu edilmiş yazıda yazılırken, Q harfinin kullanılmış olması dahi,Sayın Beşikçi nin, PKK’nin amaç ve stratejisine paralel hareket ettiğine ilişkin bir delil olarak gösterilebilmiştir.Oysa bir bilim adamı, herhangi bir kavramı kullanırken, orijin ifadesiyle kaleme almak zorundadır.Bu durumu suç sayan iddia makamı ile mahkumiyet kararı veren Mahkemenin; reddçi,inkarcı,gerici,faşist bir ideoloji olan Kemalist çizginin siyasi ihtiyaçları çerçevesinde sübjektif yorumlar üzerinden siyasi bir amaçla suç yaratmaya yöneldiğini düşünüyoruz.Bağımsız bir yargıdan bahsedebilmek için, mahkeme heyeti ile diğer bir yargı erki olan iddia makamının benimsemekte oldukları politik düşünceden,devletin resmi ideolojisinden,devletin resmi organlarını temsil edenlerin müdahale ve yönlendirmelerinden,medyanın yarattığı gündem ve baskıdan kendilerini soyutlayarak değerlendirme yapmaları zorunludur.Dava hukuki olmaktan öte,ya ideolojik-politik bir ihtiyaçtan, yada değişen mevzuata rağmen değişmeyen zihniyetleri üzerinden değerlendirme yapmalarından dolayı açılıp görüşülebilmiştir.Türk devletinin bir erki olan yargı;kendisini mevcut köhne mevzuat ile dahi sınırlayamadığından dolayıdır ki;bu tür keyfi ve politik davaları görüşerek mahkumiyet kararları verebilmektedir.

Yargı reformu; Türk yargısı için zorunludur,hakim sayısını,bina sayısını artırmak gerekli olmakla birlikte, bunlar yargı reformunun daha tali bir yönüdür.Yargı reformunun daha önemli yanını ise,savunma erkini güçlendirmek,savunma hakkı ile hak arama özgürlüğünü sağlamak,Türk yargısındaki otoriter ve totaliter anlayışı yok etmek,öte yandan değiştirilecek mevzuat ile birlikte, üç yargı erkinden ikisini oluşturan hakim ve savcıların zihniyetlerini de eğitimle değiştirebilmek oluşturmaktadır.

Dünya’da düşünce ve inanç özgürlüğü için verilmiş mücadelelerin en önemli simgeleri olarak Bruno,Sokrates ve Galile sayılmak ile birlikte;hiç birisi Tavaşin (Mavi Gök) adlı eserini Kürtçe yazan ve milattan sonra 856 yılında Beyza’da doğan,ancak Bağdat’ta Arap egemenleri tarafından hunharca katledilen Zerdeşti(Mazdeki)Kürt filozofu Halac ı Mansur ölçüsünde direnebilmiş değildir.Halacı Mansur u, ardılları durumunda bulunan ve Işık felsefesinin kurucusu olan diğer bir Kürt filozofu Şuhreverdi ile Nesimi takip etmiştir.Zerdüştlük ile birer yolu, yorumu ve devamı durumundaki Mazdekilikte, Kızılbaşlıkta(Alevilikte),Ezidilik’te,Kakailik’te,Dürzilik te, Şebekilik’te ve hatta Zerdeştiliğin etkisi altında ortaya çıkmakla birlikte,farklı bazı yorumlar nedeni ile ayrı bir Kürt ulusal dini olarak kabul edilmesi gereken Manilikte; Tanrı’nın en büyük ve en önemli adı HUDA dır, Kürtçedeki karşılığı ise,kendini veren,kendini var eden, insanlar ile diğer varlıkların içerisine vererek yaratandır.Huda dan sonra ise, Yezdan, Sıltan ve Hag(Hak) Batini inançlardaki diğer tanrı adlarıdır.Bu inançlarda ilk tek tanrılı inancı başlatan Hz. İbrahim peygamber(Kürtçedeki Pêxinber(ön aydınlatan) sözcüğünden gelir)kabul edilmektedir.Bu inançların bütünü Kürdistan da ortaya çıkmış olup, Kürt ulusal inançları durumundadır.Kürdistan, batiniler ile batini kültürün vatanıdır,batini kültür de Kürt ulusal kültürünün özüdür.MÖ7.yüzyılda Kürtlerin ataları olan Medlerin kurduğu Med İmparatorluğunun sınırları Horasan ve Belh ten Sivas taki Kızılırmak a kadar uzanmaktaydı.Med Kralı Vistapa döneminde ilk Kürt ulusal inancı olan güneş tapınmacı dinden,güneşin tanırının bir nuru ve kutsal yansımasına dönüştürülmesi ile yumuşak geçiş yapılarak; tarihin ilk tek tanrılı,peygamberli ve kitaplı(Zend Avesta,Gathalar) dini olan Zerdeştilik aynı zamanda tarihin ilk resmi devlet dini de oldu.Hz.Halilİbrahim’in(Helîl(Pestil,tatlı)-Berhim(Kayaönünde),Bırahim(Kardeşkaya) olmak üzere) bütün isimleri Kürtçedir.Hz.İbrahim’in diğer bir adı ise, XUŞENG (Huşeng); Kürtçe de kavrayan,bilge demektir.Araplar ile Türkler tek tanrılı dinsel inançlar ile en geç tanışmış toplumlar arasındadır.Arap coğrafyasında İslam dininin ortaya çıkmasından sonra, başta Arap egemenleri ve daha sonra da İslam ı ve tek tanrılı inancı daha da geç kabul eden Türk egemenlerinin İslam ı emperyalist yayılma siyasetlerinin bir aracı haline getirdikleri bilinmektedir.Arap egemenleri İslam ı yayma adı altında istila hareketleri çerçevesinde, Kürtlerin vatanı Kürdistan topraklarına girdiklerinde, tanrının Kürtçedeki ismi olan Huda kavramı yerine,”Allah” kavramını kullanmayan Batini Kürtlerin dillerini kesiyorlardı.Arap,Türk ve Fars egemenlik sistemlerinin Kürdistan daki sömürgeciliği Batılıların ekonomik ve siyasi sömürgeciliğini tarif eden klasik sömürgecilikten farklı olarak idari,dilsel,kültürel,sosyal ve kurumsal sömürgeciliği de içermektedir.Bu nedenle Arap ve Türk egemenlerinin istilası ve toplu imhaları ile birlikte; Batınilerin vatanı olan Kürdistan da,Batini inancı örtük ve simgeler ile ifade etme süreci başlamıştı.HU sözcüğü Kürtçedeki Tanrı sözcüğü olan Huda ile Hz.İbrahim’in bir diğer adı olan HUŞENG sözcüğünün ilk hecesidir.Batiniler, deyişlerinde yada birbirleri ile cemal cemal’e gelip selamlaştıklarında, HU diyorlardı.Bu hece ile selamlaşarak, örtük ve simgesel anlamda; “Tanrımızın adı Huda, peygamberimiz Hz. İbrahim dir”, demekteydiler.Kürt filozoflarından Halacı Mansur “HU” ve “En El Hak” demiş olması nedeni ile politik bir yargılamaya maruz bırakıldı.İşkenceli sorguya rağmen bir daha “HU” ve “En El Hak” dedi.Tek tek organları kesildi,Halac, bir daha “HU” ve “En El Hak” dedi.Bilahare derisi yüzüldü,Halac, aynı tutumdan taviz vermeden, bir daha “HU” ve “En El Hak” dedi.Çarmıha girildi,Halaç, bir daha “HU” ve “En El Hak” dedi.Çarmıhta ateşe verildi,Halaç ise,tavizsiz ve inatla “HU” ve “En El Hak” diyerek şehit oldu.Halaç,taıf yaptığımız bütün Batini inançların Cemleri ile deyişlerinde yaşamakta ve anılmaktadır.Halacı yargılayıp katıl edenler ise tarihin çöplüğünde birer fosil olarak bulunmaktadır.Aradan 11OO lık bir süre geçmiş olmasına rağmen, iddia makamının(savcının), bilim adamı Beşikçi’nin yazısında Kürtçe bir sözcüğü orijini üzerinden yazmış olmasını,yani Q harfini kullanmasını suç sayarken, ve Mahkeme de söz konusu mütalaa çerçevesinde oy çokluğu ile mahkumiyet kararı verirken,esasen Kürtler ve Kürdistan söz konusu olduğunda, 1100 yıldan fazla bir süredir, Kürtlerin ülkesinde egemenlik kuran Arap,Türk ve Fars egemenlerinin zihniyetlerinde herhangi bir değişim ile gelişim olmadığını ortaya koymaktadır.Halaç,Hu sözcüğü nedeniyle suçlanırken,11OO yıl sonra ise Beşikçi nin harfine yazısında yer vermiş olması nedeniyle suçlanmıştır.Bu nedenle temel sorun; zihniyetlerin değişmemiş olması sorunudur.Yargıdaki temel sorun;devletin faşist- sömürgeci ideolojik politik çizgisinden ve statükosundan kaynaklanan zihniyetin yargıya da yansımış olması temel sorundur.

Bilim; düşünce çeşitliliğinin ve düşünce çatışmasının olduğu yerdedir.Devletin resmi ideolojisine aykırı olarak toplumsal yaşamda var olan olay ve olguların sorgulanarak irdelenmesi, resmi ideolojinin politik ihtiyaçlarına aykırı olan bilimsel düşünceyi ortaya çıkarmaktadır.Bilimsel düşünce,insanlığın tarihsel bilgi tutarı üzerinden gözlem yapmak,soru sormak ve sorgulamak üzerinden bir tez oluşturma süreci ile başlamakta,antitez ve sentezleme sonucunda bilimsel teorilerin oluşması üzerinden gelişebilmektedir.Sıkıyönetim Mahkemeleri ile Devlet Güvenlik Mahkemelerinin makyajdan geçirilmiş birer devamı durumundaki Özel Yetkili Beşiktaş 11. Ağır Ceza Mahkemesi siyasi,özel, olağanüstü mahkemedir, tabi hakim ilkesine aykırı olduğundan hukuk dışıdır.Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin bir hukuk sisteminde yeri olmadığından,ivedilikle bu mahkemelerin lağvedilmeleri gerekmektedir.Davaya konu edilen yazının yargılaması ile bilim adamı olarak sadece İsmail Beşikçi yargılanmak istenmemiştir,Sayın Beşikçi’nin şahsında; bilim ve bilim yöntemi ile özgür düşünce yargılanmak istenmiştir.Sayın İsmail Beşikçi,kırk yılı aşkındır yargılanarak, 17 yılını zindanlarda geçirerek,bilimin namusunu Kemalist Türk yargısının politik kararlarına rağmen savunarak,Halac ı Mansur un bir adılı ve düşüncenin özgür olup olmadığının ölçüsü olmuştur.Beşikçi nin hakkında açılmış davalar düşünce ve ifade hürriyetinin bulunmadığını gösteren turnusol kağıdı gibidir.Beşiktaş 11. Ağır Ceza Mahkemesi ise, vermiş olduğu keyfi ve politik karar ile mahkeme heyetini ve mahkemenin savcısını mahkum etmiştir.

04 03 2011
Devrimci Demokrat Avukatlar Grubu Sözcüsü
Avukat Medeni Ayhan

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.