Direkt zum Inhalt
Submitted by Anonymous (nicht überprüft) on 21 November 2010

22 Kasım 2010 tarihi Ferit Uzun’un 32 ölüm yıl dönümü. Bu yıl 21 Kasım Pazar günü saat 13.00 te Siverek’te mezarı başında anılacaktır.

Ferit’in öldürülmesinin üzerinden 32 yıl geçti. Dünya değişti. Türkiye eski Türkiye değil. Kürtler değişti ve eski Kürtler değil. Ferit’e ölüm kurşunlarını sıkan Emin Dal artık yaşamıyor. Ölüm kararını merkez komitesinde kadrolarına dayatan Abdullah Öcalan ömür boyu ceza alarak İmralı’da yatıyor. Merkez komitesinde ölüm kararına karşı çıktığı söylenmesine rağmen, cinayeti örgütlemekle görevlendirilen bazı üst düzey kadrolar aramızda değiller. Yaşayanlar da 60 yaşına basamak dayamış. PKK’nin şu andaki kadrolarının çoğu Ferit’in öldürüldüğü tarihte ya doğmamışlardı veya daha çok küçüktüler.

Bunları niye yazıyorum? Geçen sene Ferit’in bazı arkadaşları Taraf gazetesine verdikleri anma ve kınama ilanında “hesabı sorulacak” veya “hesabı sorulmalıdır” diye yazmışlardı. Cinayetle ilişkilerinin olmadığını söyleyen ve cinayeti kınayan bir çok PKK yandaşı ilandan rahatsızlıklarını bildirdiler. Bu insanlar kendilerine göre haklı olabilirler. Ama ortada henüz bu cinayet üstlenilmemiş olarak ortada duruyor. Hiç bağlantıları olmasa bile bugünkü PKK yöneticilerinin de bir özür boyutunda sorumluluğu vardır. Çünkü bu cinayet PKK’nin boynundadır. Daha önceki yazılarımda cinayetin belgelerini ve tanık anlatımlarını ortaya koymuştum. Bu yazılarım ne bugünkü PKK ye bir düşmanlık ne de kin sonucuydu. Şüphesiz PKK’nin eleştirilecek yönleri vardır ve eleştirilmelidir. Değerli hocamız İsmail Beşikçi’nin yazdığı gibi PKK’nin övgüye değil, eleştiriye ihtiyacı vardır. Eğer normalleşme sağlanacaksa ancak bu yolla mümkündür.

Ferit’in katledilmesi her hatırlatıldığında “bir olaya, bir tarihe takılıp siyaset yapmak” olarak eleştirilmektedir. Ne var ki PKK, kendi içindeki infazlara ve bir sebeple kendisinden ayrılmış olan insanların arkasına infaz timi göndermeleri ve sırf benzer düşünmedikleri için imamların öldürülmesi gibi cinayetleri devam ediyorsa, o zaman suçlama karşısında tepkici davranan arkadaşların biraz düşünmelerini öneririm. Eğer PKK yöneticileri kendilerine bu konuda yöneltilen eleştirilerden rahatsızlarsa ve durumu normalleştirmek istiyorlarsa, bugüne kadar işledikleri cinayetler konusunda özeleştiri vermeli ve kendilerinden ayrılan insanların peşine taktıkları ölüm timlerini geri çekmelidir. Ve bir daha Kürde namlu yöneltmeyeceklerine söz vermelidirler. Murat Karayılan’ın radikal gazetesinden E. Mavioğlu’na verdiği röportajda bahsettiği “özür dileme”nin boyutları bütün bu süreci kapsarsa anlamlı olur.

Devletçi bazı siyasetçi ve “bilim adamları”nın son dönemlerde önümüze sürdüğü ve önemli bir Kürt kesimini de bu söylemlere ortak ettikleri, Kürtlerin birkaç milyonu kendi bölgelerinden diğer bölgelere göçtükleri düşüncesiyle ulusal taleplerinin meşruluğunu yitirdikleri tezleridir. PKK teorisyenlerinin de bu söylemler üzerinden benzer teoriler geliştirdikleri görülmektedir. PKK’nin son dönemlerdeki Kürt dili üzerindeki hassasiyeti gelişmekle birlikte ulusal taleplerden giderek uzaklaştığı süreci takip edenler tarafından izlenmektedir. Sömürge teorisinden ve bağımsız Kürdistan taleplerinden yola çıkarak 60 binden fazla kişinin ölümü ve milyonları bulan zorunlu göçlerden sonra, Kürt siyasi talebinin hızla aşağıya çekilerek, bir çoklarının yerel idarelerin yetkilerinin artırılması ile sınırladıkları demokratik özerklik durağı, önümüzdeki sürecin siyaset merkezinin ve tartışmaların çerçevesini çizmektedir. Kürtlerin, Türkiye’nin diğer bölgelerine göç ettikleri ve oralarda yeni bir yaşam kurdukları söylenerek toplumsal haklarının anlamsızlaştığı, Kürdistan coğrafyasının sınırlarının silikleştiği söylenmektedir. (Bu yaklaşımı çürüten örnekler konuyla ilgili başka bir yazıda ele alınabilir.)

Bağımsız Kürdistan’dan yerel yönetimlerin güçlendirilmesine doğru inişin son durağının neresi olacağı endişe nedeni olmaktadır. Bir olay üzerinden veya geçmişte kalmış olaylar üzerinden siyaset yapmanın yanlışlığı dile getirilirken bu köklü geri gidişin gözden kaçırılmaması gerekir. Kürt hakim siyasetindeki son gelinen durak, sürecin başından beri öngörülen bir yer miydi? Kürtler asıl bunları konuşmak zorundadır.

Ferit’in öldürülmesi ile ilgili bilinen her şey ortaya konulmuştur. İşin bir de bizim taraftaki durumu var. Yıllar sonra geçmişi irdelediğimde olaydaki tedbirsizliğimizin, dolayısıyla sorumluluğumuzun küçümsenmeyecek boyuta olduğunu düşünüyorum. Büyük davalar için yola çıkmış insanların, örgütlerin mücadele yoluna çıkabilecek engellere ve saldırılara karşı, bilinçli, tedbirli ve hazırlıklı olması gerekir. Kendimizi küçümseyip düşmanın bizi önemsemeyeceğini düşünmek, telafisi mümkün olmayan sonuçlara yol açıyor. Başta Ferit olmak üzere sorumluluğumuzun ruhuna uygun davrandığımızı söyleyemiyorum.

Geçen sene Siverek’teki anma toplantısına Ferit ismini de taşıyan bir çok yetişmiş,kariyer sahibi genç katılmıştı. İsmini kendilerine miras olarak bırakan bu değerli Kürdün mezarı başındaydılar. Babalarının ve annelerinin henüz tazeliğini koruyan duygularına eşlik ederek unutulmayanların, unutulmayacakların anılarını yaşatacaklarını gösterdiler. İkinci kuşağın bu duyarlılığı beni duygulandırdı ve gelecekle ilgili iyimserliğimi geliştirdi.

İnsanın hayatında bazen hiç silinmeyecek izler olur. Bir türlü unutamazsınız. Anısı her an yaşamınızda tazeliğini korur. Bu bazen bir sevgili, bazen kaybettiğiniz bir yakınınız, bazen bir arkadaşınız olur. Ferit de benim için son nefesime kadar unutamayacağım bir arkadaşım, ağabeyim ve örnek alacağım mükemmel bir insan olarak anılarımda yaşayacaktır.

Kürt edebiyatının unutulmazları arasında yerini almış olan Ferit’in amcazadesi rahmetli Mehmed Uzun, Ferit için “O bir Kürt prensiydi” diyordu. Mükemmel bir insan oluşuyla, hoşgörüsüyle, mütevaziliği ile, asaleti ile gerçekten O bir Kürt prensi idi. Anısını daima yaşatacağız.

11.11.2010
---

Neuen Kommentar schreiben

CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.