Son dönemlerde Kürd millet egemenliğinin sür-gitmesini isteyenlerin politikasının bel kemiğini “toplumsal uzlaşı”, “barış” oluşturmaktadır.
Bu sihirli kelimeler kulağa hoş gelsede soruna yakında bakıldığında bunları telefuz edenlerin kimliğinin kirli oluşlarıyla birlikte gözlem altına alındığında hiç te şerif bir niyet taşımadıkları sırıtmaktadır.
Nasıl bir “toplumsal uzlaşı”, nasıl bir “barış” sorgulayan yok.
Sahi kimler barışacak? Kimler arasında toplumsal uzlaşı sağlanacak?
Bir tarafın ismi telefuz edilmesi karşı tarafın “hassasiyeti” adına gönverdiye götürülüyorsa bu barış, bu toplumsal uzlaşı nasıl sağlanacak?
Kim kimi kandırmaya çalışıyor? Kim kendi kendini kandırmayı yaşam tarzı seçmiş açığa çıkarılmadan sorunun özü kavranılamaz.
Şu bilinmeli.
Mevcut siyasal iklimle Kürdlere silah bırakmakla, Türk egemenlik sistemi tüm kurumlariyla Kürdistan'da kalması koşullarında ne barış, ne toplumsal uzlaşı sağlanır.
Kürdlerin bir millet olmasından kaynaklı tüm sorunları çözülmeden Kürdlerle Türklerin barışı mümkün değildir.
Ha kimi Kürd çevreleri Türk egemenlik sistemine teslim olabilir. Ama bu Kürdler ile Türklerin barıştığı anlamına gelmez.
Kürd milletine dayatılan mevcut statükonun devamı koşullarında Türk egemenlik sistemi ile uzlaşan kimi Kürd çevrelerin tüm Kürdler adına hareket etme hak ve yetkilerinin olmadığını herkesin bilmesi gerekir.
Bu kesimler sadece ve sadece kendileri adına konuşabilir. Ama hiç kimse bir bütün olarak Kürd milleti adına konuşamaz.
Bunun tersini yapanlar var. Diyeceğim o ki, bunlar haddini bilmeyenlerdir. Ayrıca bunlar bilinmeyenlerde değildir.
Kürdler millet olarak dört sömürgeci devlet tarafından esir alınmış.
Sömürgeci cenahın farklı kesimleri Kürdleri kendi aralarında paylaşmış.
Farklı Kürd kesimlere bir esaret boyunduruğuda onlar takmış.
Kimi Kürd kesimeride bunu kendilerinin önemsendiği kompleksine kapılıp kendilerini kandırmayı yaşam biçimi edinmiş.
Son referandum meselesiyle bu daha da su yüzüne çıktı.
Türk cenahın farklı kesimleri gözüne kestirdiği Kürdlere mavi boncuk dağıttı.
Kimi Kürd kesimi buna zaten dünden tavdı.
Hemen boyunu uzatı.
Türk fırsat bu fırsat dedi ve yulları boyunlarına taktı.
Boyunlarına boyunduruğu yiyen Kürd işi pişkinliğe vurdu.
Yulları kıravat olarak yuturmaya çalıştı.
Kolay değil.
Yüzyıllardır sömürgecilik altında kalmanın yaratığı kişiliktir.
Öyle bir ruh hali yaratılmış ki, düşmana benzemekten kurtulamamış.
Yalancı, ikiyüzlü, dalavereci, elpenceci, yalaka...
Bu kişilikli kimi Kürd aydın ve siyasetcisinin ruhuna işlemiş.
Kürd milletine kaybetiren budur.
Eğer Kürd milletinin varlığı inkar edilmiş ve arkasından imhaya tabi kılınmışsa; bu milletin aydın ve siyasetcisi kalkıp bizim düşmanın bayrağı, milli marşı, dili ile bir problemimiz yok diyorlarsa...
Kürd ve Kürdistan'ı beyninde ve kalbinde bölen sınırlara “saygılıyız” diyorlarsa...
Geşmişte katledilen milyonları bir yana bıraksak bile son yıllarda 17 bin Kürd insanının kalorifer dairelerinde yakılması, asit koyularında eritilmesini “unutuk” diyorlarsa...
Kürdistan'a “Türkiye'nin bir tarafı”, “Güneydoğu” diyorlarsa...
Kürdistan'ı işgal eden Türk ordusunu “güvenlik güçleri”, defolup girmesini “akıldışılık” sayıyorsa...
O günden sonra Kürdler niye haklarına kavuşmuyor diye sormanın bir anlamı kalmıyor.
Gerçekten merak ediyorum.
Bu adamların Türk diliyle, bayrağıyla, milli marşıyla, devletin uniter yapısıyla, ordusu, polisi, velhasıl sistemin tüm kurumlarıyla bir sorunları yoksa sahi neyin peşindedirler?
Kürdler için o günden sonra ne isteyebilirler?
Hiçbir şey!
Zaten bir şey istedikleride yok.
İstedikleri bİr şey varsa “barış”(!)
Tamam barış olsunda...
Peki bu iş nasıl olacak?
Ha “Kürdler silah bıraksın, ama Türk işgal ordusu ve sistem tüm kurumlarıyla Kürdistan'da olduğu gibi kalsın”(!)
Oh be ne güzel!
Yine kaldık mı ayazda.
Geçmiş bir yana. Onun hesabı tutulmuş. Kayıt altında. Zamanı geldiğinde hesabı sorulur. Tarih kısa bir an değil. Tarihin akışı Kürdlere bu hesabı sorma fırsatını vereceğine inaniyorum.
Son 40 yılda olup bitenler az-buz şeyler değil.
Beş milyona yakın insanımız yerinde yurdunda edildi, ülkesinde sürüldü. Sömürgeci metrepollerde kurda kuşa yem edildi. Dört bin yerleşim birimi yakıp yıkıldı. Eli binden fazla insanımız katledildi. Bir o kadarı sakat kaldı. Yüzbinleri bulan insanımız yaşamlarının en dinamik, en üretken dilimini zindanda geçirdi.
Bu listeyi uzatabilirsiniz.
Genel bir tanımlama ile Kürdistan insan ve tabiatiyle tarumar edildi.
Şimdi bize denilir ki, “iyi şerler olacak”(!)
Olsun da, sahi bu iyi şeyler dedikleri nedir?
Sihirli kelime “barış”(!)
Dündük mü başa!
Türklerin bundan bir kayıbı yok.
Ya Kürdlerin?
Kimse heveslenmesin.
Bu günden sonra bunca olup bitenden sonra Kürdler mevcut sistemi kabulleneceğini sanıyorsa aldanıyor.
Kürdler bu dönemide kayıp hanesine yazacak. Fakat bağımsızlık ve özgürlük mücadelesi sürecek.
Kürd milleti er veya geç milli devletini kuracaktır.
Kürd bir Kaiser Wilhelm, bir Naponyon, bir Corc Washington, bir Giuseppe Garibaldi, bir Gandi çıkıp Kürdleri tek bir şemsiye altında birleştirecektir.
Bunun çok kanlı olacağı kesin.
Ama değer.
25 Eylül 2010