Doğu Kürdistan’da 1967-68 Hareketi, Suleyman Muini ve arkadaşları(1)
Kuzey Kürdistan'da uzun yıllardan beri Saidler meselesi(Dr.Şivan ve Said Elçi) çeşitli aralıklarla gündeme geliyor. Kuzey Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin bağrında açılan bu yaranın üzerinde yaklaşık olarak 40 yıl geçmesine rağmen hala sıcağı sıcağına tartışılıyor.
Çünkü, iki Said'ın canına mal olan ve Kuzey Kürdistan hareketine büyük zararlar veren olay hakkında hala açığa çıkarılmayan bir dizi olay var.
Saidler olayının yaşandığı dönemin Kürd aktörleri, kişisel ve ulusal kaygılarla olay hakkında gereken bilgileri vermiyorlar.
Saidler olayı ile doğrudan ilişkili olan IKDP resmi olarn işin sorumluğunu TKDP'sine yüklüyor. O dönem Said Elçi ve Said Kızıltoprak ile birlikte hareket eden kadroların ezici çoğunluğu ya konuşmuyor veya ezop diliyle bilenen çelişkili bilgileri tekrar etmekten bıkmıyorlar.
Bazılarıda var olan bilgileri kendileriyle beraber mezara götürdü.
Saidlerle iligili araştırma yapan ve bir şeyler karalayan bir çok Kürd „Mit ayağı“ üzerine yoruyor. Fakat, şimdiye kadar herkesin üzerine birleştiği verilerde ortaya yok.
Eğer biz Faik Bucak'ın öldürülmesinide Saidler olayı ile birlieştirirsek çok kısa bir süre içinde Kürd ve Kürdistan davasına angaje olan 3 Kürd lideri imha ediliyor.
Faik Bucak „kan davasından“ dolayı, Said Elçi Dr. Şivan tarafından ve Dr. Şivan ve arkadaşları Çeko ve Brusk'de Said Elçi'yi öldürdüklerinden dolayı imha ediliyorlar.
Sorunun bu kadar kolay olmadığı bilindiğinden dolayı hala sorun gündemini koruyor ve tartışılıyor.
O dönemi yakından yaşıyan Kuzey ve Güney Kürdleri Saidler Olayına ilişkin gereken bilgi ve belgeleri Kürd kamuouyu ile paylaşmayında tam bir kısır döngü ortamı oluştu.
O dönem Saidlerin çevreinde yer alan bir dizi kadro hakkında ciddi iddialar var.
Ama, bu kadrolar hala Kuzey Kürdistan'da ya aktif siyaset yada bazı çevrelere „akıl hocalığı“ yapıyorlar.
Her halde bu gidişle Saidler olayı hakkında net bir bilgiye sahip olabilmemiz için Türk Mit'inin arşivini açmasını beklememiz gerekecek.
Eğer Saidleri döneminde aktif rol alan kadrolar bu sorumluluklarını yerine getirmeseler, başkaları belki yarın bu bilgileri/belgeleri Kürd hareketine karşı kullanır.
O zamanda farklı boyutlarda yine Kürdler zarar göreceklerdir. Gelecek Kürd kuşaklarıda bırakılan kötü mirasla hesaplaşmak zorunda kalacaklar.
Son dönemlerde Güney Kürdistan'da yaşanan bir olayı örnek vermek istiyorum.
Doğu Kürdlerinden İrfan Qaniferd diye biri Mam Celal'ın „yaşamı ve anıları“ diye bir kitap hazırladı ve Farsça yayınladı. Qaniferd bu kitap için dünyanın dört bir tarafından Mam Celal ile ilişkisi olan yüzlerce insanla görüştü. Keza Mam Celal ile „yüzlerce saat boyunca“ (kend söylemi) görülüyor.
Bazı iddialara göre Mam Celal bu çalışma için Qaniferd'e 500.000 dolar vermiş!!!!
Qaniferd kitabında ve daha sonra verdiği röportajlarda „Eylül Devrimi“, Molla Mustafa Barzani hakkında bir dizi suçlama ve hatta hakaretlerde bulunuyor. Qaniferd Savak'ın bir dizi eski yöneticileriyle Eylül Devrimi ve Molla Mustafa Barzani hakkında röportajlar yapıyor, yayınlıyor ve kitabında kaynak olarak kullanıyor.
Bir röportajı da Güney Kürdistan'da „Lvin Dergisi“inde yayınlanınca kiyamet koptu.
Kürdistan Din Alimleri açıklama yapıyor. Camilerde cuma hutbesinde bu mesele gündeme geliyor.
Mam Celal bir basın toplantısı yaparak „eğer onun böyle bir adam olduğunu bilseydim kendisiyle konuşmazdım“ diyor.
Güney Kürdistan'da bazı gazeteciler Atatürk örneğini vererek „Molla Mustafa Barzani'yi ve Kürd kutsal değerlerini koruma yasasını“ önermeye başladılar. Aslında bu çevrelerin, yarım yüzyıl boyunca Kürd hareketine damgasını vuran Molla Mustafa Barzani'yi, kanlı bir diktatör olan Atatürk gibi korumaya muhtac gösteren girişimleri bir hakarettir.
Bazı Kürd çevreleri daha şimdiden Qaniferd'in İran ajanı olduğunu yazmaya başladılar.
Qaniferd'in kitabı yakında bir dizi yabancı dile de çevrilir.
Farklı kanallarla olsa diğer parçalardaki Kürdlere de ulaşır.
Belki de Türkler, bu kitabı herkesten önce çevirirler.
Başka kitaplarda gelebilir.
Çünkü Qaniferd „Eylül Devrimi ve Savak“ diye bir çalışmada yapıyormuş..
Bugüne kadar Kürd ulusal hareketi hakkında araştırma yapan Kürd kadroları şu veya bu parti, grup ve çevrenin kaygısı ile ürünler verdiler. Bu çalışmalar gereken rolü oynadı. Bunları „resmi tarih“ haline getirmeye gerek yok.
Bunun için akademik kaygısı olan tarihçilere büyük ihtiyaç var.
Fransız Devrimi Bastilles Meydan'ındaki hapishanenin basılması ile başladı. Yüzyıllar boyunca „zorbalığın kalesi“ ve „siyasi tutsakların mezarlığı“ vs.. propaganda edildi. Herkesin kafasında sanki hapishane basıldığı zaman yüzlerce siyasi tutsak kurtarılmış gibi bir imaj oluştu. Geçen yüzyılın sonlarında ortaya çıktık ki o dönem cezaevinde 7 hükümlü varmış ve bunların bir çoğu adli suçlardan dolayı orada bulunuyormuş.
Bunu ortaya çıkaranlar Fransız tarihçileriydi.
Ne Fransa'ya bir şey oldu ve nede Fransız devriminin oynadığı tarihsel rol yok oldu.
Yeniden konumuza dönersek „İki Said Olayı“ diye tartıştığımız sorunun bir benzerine de Doğu Kürdleri tartışıyor. Kuzey Kürdistan'da „İki Said Olayı“na kafa yoran tüm araştırmacılar yazılarının bir yerinde „Süleyman Muini“ arkadaşlarından da söz ederler. Fakat bugüne kadar Doğu Kürdistan'daki bu kadrolar hakkında doğru dürüst bir şey Kuzey Kürdistan'da çıkmadı.
Kuzey Kürdistan'da Saidlerin tasfiyesi nasıl Kuzey Kürdistan hareketine büyük zararlar veriyse Doğu Kürdistan'da da İKDP'sinin önderlerinin tasfiyesi çok daha kanlı ve büyük tahribatlara yol açtı.
Bunun için o süreci biraz daha iyi anlamak için bu yazıda Doğu Kürdlerinin „1967 ve 1968 Hareketi“ dedikleri olaya değineceğim.
Doğu Kürdleri o sürece ilişkin bir hayli yazmışlar. Yani anlayacağınız gibi Kuzey Kürdleri gibi değiller.
Yazımın bundan sonrası bölümünde Suleyman Muini ve 1967-68 Hareketi hakkında özet bilgiler aktaracağım.
Devam edecek