Beşikçi Hoca'nın Yanılgısı
İsmail Beşikçi Hoca, Türkiye'de yetişen ender demokrat bir bilim adamıdır. Tabu olan Kürdistan sorununuyla ilgilenmesi bu özeliğindendi. Bedelini de ağır ödedi. Denilebilir ki, bir dönem Türk egemenlik sisteminin Kürdistan sorununa yaklaşımı İsmail Beşikçi'ye yaklaşımıyla örtüştü.O Kürd halkını, Kürd halkı da, onu sevdi. Hoca'nın olumluklarını burada saymak gerekmiyor. Onlar çoktan tarihe iz bıraktı. Amacım onları tekrarlamak değildir. Dikkat çekmek istediğim Hoca'nın öze ilişkin birkaç yanılgısıdır.Beşikçi Hoca, yapmaması gereken hayati hatalarda yaptı. Ve yapmaya devam ediyor.Hiç te haketmediği halde PKK ve önderi kontra Öcalan'a bir misyon biçti. Ve biçmeye devam etmektedir. İşte Beşikçi'nin kırılma noktası burası oldu. Bunu bu gün de tam anlamıyla aştığı söylenemez.Öcalan'ın yuvaya dönüşü sonrası bir hayal kırıklığı yaşadı. Hatta bu durum onda uzun bir süre sessiz kalmasına yol açtı. Çünkü PKK ve Öcalan'a haddinde fazla bir rol biçmişti. Kullanmadığı övücü söz bırakmamıştı. Yerme zamanı gelince de, bu kez kullanacak kelime bulamamıştı. Bu nedenle uzun bir süre sessiz kalmak zorunda kalmıştı.Çok sonradan silkelen Beşikçi Hoca, söylenmesi gerekeni kendi mantığı çerçevesinde seslendirdi. PKK ve kontra önderi Öcalan'ın tehdit ve hakaretlerine muhatab olsada dediklerinden geri adım atmadı.Fakat son dönemler de, hız kazanan Kürd milli güclerini bir bütün olarak teslim alma plan ve programa ilişkin tartışmalarda Beşikçi Hoca, eski mantığını yeniden seslendirdi. Kürd tarafı olarak PKK ve kontra önderini adres olarak gösterdi. Bu tutum ve davranışı onun PKK'nin varoluş/varediliş nedenini kavramadığına işarettir.Beşikçi Hoca'nın Öcalan ve DTP arasındaki ilişkiyi kavradığı da söylenemez. DTP'nin emir kolu olduğunu görmüş değildir. Görmüş olsa bile dile getirmiş değildir. DTP'nin Öcalan'ın elinde rehin olduğunu görmek çok mu zor? Tasviyesinin Öcalan'ın iki dudağı arasında çıkacak bir cümleye bağlı olduğunu kavramak o kadar mı zor?. Zaten Öcalan, Avukat görüşmelerinde bunu, 'DTP akılı davranmasa aşılır' demekle buna işaret etti. Realite bu. Ama Beşikçi Hoca, hala DTP'den etkin bir rol üslenmesi beklentisi içinde. Bilinçin kırıldığı nokta da burasıdır. Hoca, bu bilinç kırılmasını daha önceleride defalarca yaşadı. Öcalan'a yüklediği misyon, 'ilk kurşun' teorisi vs. bunun bariz örnekleriydi.Hoca'nın en büyük yanıldısı hala PKK'ye üslendirilen misyonu kavramamış olmasıdır. Türk egemenlik sistemin Kürd milletine karşı oluşturduğu kontra örgüt PKK'yi Kürd siyasal hareketi olarak değerlendirmesi tehlikeli bir yaklaşımdır.PKK'nin varediliş veya varoluş nedenini kavramıyan Hoca, PKK'yi Filistinli örgütlerin oynadığı role soyunduruyor. Deveye hendek atlatmaya çalışıyor. En büyük yanılgısı bana göre buradan kaynaklanıyor. Öcalan'ın, dahası Türk Genelkurmayın Qandil'deki Kürd elbiseli silahlı gücünü Peşmergenin üstlendiği misyona soyunduruyor. Ne yapacak bu silahlı güç? Hoca'ya göre kurulacak 'özerk bir yönetim veya federasyon' güvenlik gücü olmasını istiyor. İlahi Hoca! Öcalan'nın böyle bir talebi yok ki. Parantez içinde şunu da belirtmekten fayda var. Örgütünü saymıyorum; çünkü onlar, beyni esir alınmış 'sıfır' kişilikli mankurtlardır. Olmıyan bir şeyi onun adına dilendirmek bilinç kırılmasına hizmet etmiyorsa bilinç kirliliğine yol açtığını herkesin bilmesi gerekir. Kuşkusuz bu hatayı yapan sadece Hoca değildir. Eskiden beri Öcalan'ı düzeltmekle kendini görevli kılan çok kişi ve çevre vardır. Deyim yerindeyse kendilerine vazife edindiler. Onlar bunu yaptıkça Öcalan, 'anlaşılmıyorum' dedi. Sahi Öcalan'ın neyi anlaşılmıyordu? Kimse bunun ne anlama gerektiği üzerinde düşünmedi bile. Aslında üzerinde kafa yorulması gereken esas mesele budur. Bu açığa çıkarılmadığı müddetçe de, birileri Öcalan'ı düzeltmeye çalışacak ve Öcalan, 'haydi be ordan, beni anlayamasınız' diyecektir. Beşikçi Hoca'nın Neşe Düzel'e verdiği röportajından sonra da Öcalan, bir kez daha 'dediklerim yanlış anlaşıldı', yani 'anlaşılmadım' dedi.Bu durum neye yol açtı? Hoca, obsayıta düştü. Düşer. Daha önceleride Hoca dahil birçok çevre ve kişinin düştüğü gibi.PKK ve devlet farklı taraflar değildir. PKK, Kürd tarafı değildir. Türk egemenlik sistemin Kürd milli potansiyelini tasviye etmek için kurduğu kontra bir örgüttür. Öcalan, bu örgütün başıdır. Birilerini bu konu da ikna etmek için elimizde onun ajan kimliği yok. Maaş bodrosu yok. İnternetlere düşen ses kayıtları da yok. Fakat çıkışından beri çizdiği 'yol haritası' ve kirli pratiği bunu ispatlıyor. Kimi bunu tersine çevirmeye çalışsada bu gerçeği değiştirmiyor. Gerçek ifade ettiğim gibi, Öcalan'ın başında bulunduğu örgütün Türk egemenlik sisteminin Kürdlere karşı savaştırdığı bir örgüt olduğudur. Bu gerçeklik dün de böyleydi, bu günde böyledir. Herkes şu gerçeğe ulaşacaktır. Fakat bunun herkes tarafından anlaşılması zaman alacaktır. Kürd milleti bu süreçte ağır bir bedel ödeyecektir. Olan Kürd milletine olacaktır. Bunu bu gün göremeyenler bilmem hangi fi tarihinde 'yanıldık' dese de bunun diyene bile faydası olmayacaktır.Belki de gündeme bile gelmiyecektir. Unutulup gidecektir.Şu bilinçe çıkarılmalıdır. PKK'ye 'silah bırakma' çağrısı yapmak ona üslenilen misyona ters bir misyon yüklemek demektir. Bu da eşyanın tabiatına aykırıdır. Kürd milletinin çıkarı PKK'nin silahtan arındırılmasının ötesinde bir bütün olarak tasviyesini şart koşmaktadır. Bunun, bu günün koşullarında zor ve hatta imkansız olduğunu da biliyorum. Fakat her kim ki, PKK'yi tasviye ederse Kürd milletine en büyük iyiliği etmiş olacaktır. Ben böyle düşünüyorum. Tersini düşünenleride anlamakta zorlanıyorum. Kuşkusuz bunu dost çevreler için söylüyorum. Düşmanın yani Türk egemenlik sisteminin PKK'yi tasviye edceğine inanmiyorum. İnanan yanılır.PKK'yi silahsızlandırmanın 'Kürt halkı kazanımlarının tümünü yitirme tehlikesiyle karşılaşacaktır' sonucunu çıkaranlar, varoluş/varediliş nedenini kavramamışların düşüncesidir. Ki bu yaklaşım sahiplerinin çoğu eskiden PKK'nin kirli teori/pratiğini savunan ve uygulayanlardır. Bir de kendine vazife çıkaranlardır.Şu bilinçe çıkarılmalıdır. Kimi çevreler bu gün bunu kavrıyamasada yarın mutlaka bu gerçek karşısında teslim olacaktır. Fakat o günde çok geç olacaktır. Nedir bu gerçeklik denilirse, tekrar da yarar var. Bu gerçek PKK'nin başından beri Kürd milletinin bir gücü olmadığı, buna karşın Kürd milletine karşı Türk egemenlik sistemi tarafından ortaya salınan ve savaştırılan lejyoner bir güç oluşudur.Bu nedenle PKK'yi kim silahlandırırsa silahsızlandırsın Kürd milletine hizmettir. Ve desteklenmelidir.Kuşkusuz Kürdlerin bir statükosu ve bunu koruyacak bir güvenlik gücü olmalıdır. Ama bu Öcalan'ın başında olduğu bir örgütle olmaz. Olur diyenler hayal kırıklığını yaşar. Kişilerin hayal kırıklığı yaşaması pek önemli değildir, ama bir millet için felakettir. Kürdistan sorununda Öcalan'ı ve örgütünü taraf görenler, Kürd milletine bu hayal kırıklığını yaşatmak isteyenlerdir. Bunu bilerek mi yapıyorlar, yoksa bilmeden mi yapıyorlar meselesi çok önemli de değildir. Öcalan'ın gündeme taşıdığı koruma gücü Kürd milletinin elde edeceği statükoyu korumak değildir. Bu gücle korumak istediği Türk devlet çıkarı ve üstüne oturduğu Kürd potansiyelini zapt-ı rapt altına almaktır. Bunu defalarca ifade etmiştir. Bunu ters çevirip Öcalan'ı düzeltmek ne Kürd yurtseverlerin, ne de Türk demokratların işi olmamalıdır. 12 Eylül 1980 askeri darbesi Türk sol hareketini ehlileştirme, düzen içine çekme hareketiydi. Daha ötesi alenen sistemin tetikçisi yapılma operasyonuydu. Türk derin devletinin dışa vurmuş ve kesilip atılan kesimin yargılanmasında ortaya çıkan iddianamelerde bu durum bariz olarak ortaya çıkmıştır.Sıra da Kürd hareketi vardı. Şu an kimilerine göre 'Kürt açılımı', kimilerine göre 'demokratik açılım' dedikleri plan ve proje ile Kürd hareketini bir bütün olarak düzen içine çekmek, sistemin koruyucu bekçileri haline getirme operasyonudur.Kimse hayal kurmasın.Üniter, ben merkezci, tekçi, despot, inkarcı, asimilasyoncu, katliamcı ve soykırımcı bir zihniyetin demokratikleşeceğini beklemek art niyet taşımıyorsa, insanın kendi kendini kandırması demektir. Biz ne art niyetliyiz, ne de kendi kendimizi kandırma niyetindeyiz. Böyle bir lüksümüz yoktur. Bu nedenle olacakları peşinen söyleme gibi bir sorumluluğumuz vardır. Türk egemenlik sistemi, sömürgecilik ve faşizmdir. Devletiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle, Üniversitesiyle, sivil kurum ve kuruluşlarıyla böyledir. Toplumun ezici çoğunluğu da bu konumdadır. Demokrasi nüveleri yok denecek kadar azdır. Demokrasiye giden tüm kanaller tıkatılmıştır. 'Bu memlekete eğer komünizm gelecekse onu da biz getiririz' anlayışı sonucu kıpırdınan her demokrasi nüvesinin önünü almak için devreye girdikleri, başına geçtikleri, yönlendirdikleri ve rayında çıkardıkları cumhuriyet dönemi uygulamarıyla ayuka çıkmıştır.'Kemalist Kürt Hareketi'ni oluşturmak bu uygulamalardan bir tanesidir. Yalçın Küçük'ün bu konu da söyledikleri açıktır. Türk egemenlik sisteminin derin dehlizlerinde oluşturulan 'Kemalist Kürt Hareketi' inkara gelmiyecek kadar açıktır. Başında da Öcalan vardır.Bu bir realite. İnkara gelmez. Tersini savunanlar, niyetleri ne olursa olsun sonuç itibariyla Türk egemenlik sistemine hizmet etmiş olurlar.Çok mu uç düşünüyorum?Hiç sanmiyorum...12 Eylül 2009