Direkt zum Inhalt

Meşruiyet!

Tekrar da, yarar var. Kimseye bir zararı olduğu da, görülmemiştir. Sorunumuz değişmediğine göre çözümüde değişmemiştir. Düşman kırmızı çizgilerinde diretmektedir. Kürdlerinde kırmızı çizgilerinde diretmesi kadar doğal bir şey yoktur. Sevgili Hejaré Şamil'in dediği gibi günde üç kez Kürdistan demek her Kürd için farzdır. Türk egemenlik sistemi, son günlerde “Kürd açılımı” veya “demokratikleşme” adı altında Kürd milletinı topyekün teslim alımak istemektedir. Tek millet, tek devlet, tek bayrak desturlarının değiştirilemez kırmızı çizgileri eşliğinde bir eşitlik ve kardeşlik nakaratı başını almış gidiyor. Söyledikleri ve yapmaya çalıştıkları yeni bir şey değildir. Kürdlerin bir millet olduğunu, Kürdistan diye bir ülkelerinin olduğunu kabullenmiyeceklerini her halükarda açıkça söylüyorlar. Çatışmalı ortamın devam edileceğini en yüksek ağızda dilendiriyorlar. Bu değişmiyecektir. Kimi Türk çevreleri de, bol bol umut dağıtıyor. Kendilerinin bile inanmadığına Kürdleri inandırmaya çalışıyorlar. Hep öyle yaptılar. Kendilerini akılı, Kürdleri aptal yerine koydular. Türk egemenlik sistemin Kürd milletine karşı işlediği her suçun ortağı oldular. Ondan sonra da, utanmadan Kürdler karşısında timsah göz yaşları döktüler. Kürdleri buna inandırmaya çalıştılar. Şimdi de bir “barış süreci”dir deyip tuturmuşlar. Kürdleri ebedi olarak teslim alma projesini Kürdlere kabullendirmeye çalışıyorlar. Birileri, biz mülteciler adına ahkam keserek; “geri dönerek barış sürecinin bir parçası olmak istiyor” diyecek kadar ileri gidiyor. Haksız da sayılmazlar. Buna fit olan sayısız Kürd ayakaltında gezinirse Türk'te kalkar bu ukalalığı eder. “Af” çıkaracaklarmış(!) Bizi “afedeceklermiş(!) Sahi biz Kürdler, Türklere karşı ne suç işledikte bizi afedeceklermiş? Düşünüyorumda bir suç işlemişliğimiz yok. Ama onların işlediği suçlar, sayılmakla bitmez. Türk'ün olmuş Kürd bunları unutuk gitti deselerde mesele o kadar basit değil. Ortada, işlenmiş bir insanlık suçu var. Hukuk boyutu var. Mağdurları ve yakınları hayatta. Kimsenin kimse adına suç işleyenleri afetme hakkına sahip değildir. Diasporadaki kimi Kürd, sorun çözüldü ha çözülecek havasına girmişler. Bavullarını hazırlıyorlar. İstanbul özlemini dile getiriyorlar. Türk'ün işitmek istediği sözleri tekrarlayıp duruyorlar. Türklerin yarattığı bu yanılsamalı havaya kapılarak gerdan kırıp koşuyorlar Türk'ün yok edici seraplaşan zindanına. Gidebilirler. Belki tokatlanıp tutuklanmazlar, ama karşılayan Türk polisinin küçümseyici sahte gülücükleri karşısında yılışacaklarını hesaba katıyorlar mı, katmıyorlar mı bilemem ama, eğer daha hala bir yerlerinde onurun bir zeresi kalmışsa ruhen rahatsız olacaklarına şüphe etmiyorum. Buna değer miydi diye kendi kendilerine sorabilecek cesaretlerinin olup olmadığını merak ediyorum. Kimi de yüzüne tükürüldüğünde yağmur yağdığına sayıp geçecektir. Heyhat ki heyhat... Bu koşullarda mülteci kalmak onuru korumaktır. Denilebilir ki, ülke özlemini hiç mi çekmiyorsunuz? Bunun sözü bile edilmez. Fakat ülke özlemi adı altında düşmanın kucağına koşmakta gerekmiyor. Bu onursuzluk olur. Kimse düşmanı bize kardeş tayin etmesin. Türk'ün değiştiği yalanını yuturmaya kalkmasın. Türk'ün değişeceği yok. Aksini iddia edenler yanılır. Değiştik demek, 'güzel şeyler olacak' deyip durmakla olmaz. İşe nereden başlanması gerekir konusu bilinmiyen bir şey değildir. Geçmişte Kürd milletine ettikleri insanlıkdışı uygulamalarından dolayı özürle başlarlar. Mevcut algı dahil sistem bir baştan bir güzel değiştirilir. Kürdlerin bir millet olduğu kabul edilir. Meşruiyetleri ilan edilir. Kürdlerin millet olmasından doğan haklarının olduğu teslim edilir. Ülkeleri Kürdistan'ın kendileri tarafından işgal edildiği, egemenliklerini gasp ettikleri deklere edilir. Bundan vazgeçmeye hazır oldukları söylenir. Kürdler toplanın temsilini seçin gelin bu meseleyi uluslararası gözlemciler nezdinde birlikte çözelim denilir. Bu koşullarda dönüş yapılır. Bunun ötesi ilegalitedir, savaştır. Bunun aksini düşünen Türk, Kürd dostu değildir, demokrat değildir. Sistemin bir parçası olduğu ve olmaya devam edeceğinden karar kılmış biridir. Bunu diyen eğer Kürd ise, düşmanın kapısına kendi kendini bağlamayı peşinen kabulenendir. Ne demek? “Elimize silah mı aldık? Gizli örgüt mü kurduk?“ Eğer bir Kürd bunu söylüyorsa ona atfedilecek sıfat bellidir. Yanlış anlaşılmasın. Her Kürd'ün eline silah alması, gizli örgüt kurması gerekmiyor. Fakat hiçbir Kürd'ünde; “Elimize silah mı aldık? Gizli örgüt mü kurduk?“ deyip Türk egemenlik sistem sahiplerine mesaj göndermesi hoş karşılanamaz. Hiç kimsenin gizli örgüt kuran, eline silah alan Kürd'ü suçlu gösterme hakkı yoktur. Kürdler, kılıç kalkanla boyunduruk altına alınmıştır. Egemenlikleri elinden alınmıştır. Tank top zoruyla bu durum devam edilmektedir. Dahası inkar edilmektedir. İmhaya tabi tutulmaktadır. Bu koşullarda Kürdler ne yapsın? Gizli örgüt kurmaları, eline silah almaları niye suç olsun? Vallah ben gizli örgüt te kurdum, yakalandığım ana kadar elimde silahımda düşmedi. Bu, bireyi olduğum Kürd milletinin mevcut konumundan dolayı en meşru hakkımdı. Her Kürd'ünde meşru hakkıdır. Eğer Kürd milletinin bağımsızlığı ve özgürlüğünü isteniliyorsa her Kürd bu meşru hakkını kullansın derim. Ama bakıyorum, kendilerini Türk egemenlik sistemin kapısında bağlamak isteyen Kürdler, bu meşru hakkı; kapı sahipleri gibi suç sayıyorlar. Siz hiç işitiniz mi? Egemenliği kasbedilmiş bir milletin bireyi; 'vallahi ben suçlu değilim. Çünkü üyesi olduğum milletin kurtuluşu için ne gizli örgüt kurdum, ne de elime silah aldım.' Bunu diyeni hain ilan ederler. Boynuna teneke bağlayıp, arkasında ıslık çalarlar. Gerçi ne fark eder, onlar için. Alışıktırlar. Bunu geçim kapısı edinmişler. Lekeli bir yaşamdır. Benden söylenmesi. 26 Ağustos 2009

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.