Ferit Uzun'un Anısına:“İkimiz de Sevmiştik Onu”*
... ... ... Kürdistan’da ihanetin kökleri derindir, tarihseldir. Her toplum da, halkına ihanet edenler olmuştur. Kürd toplumunda boy veren ihanet kadar tahripkar olanı, çok azdır. Kürd-Kürdistan tarihi hakkında şu veya bu derece de bilgisi olan her kes, şunu çok iyi bilir ki; Kürdistan’da baş gösteren ayaklanmaların bastırılmasında, ezilmesinde, dış düşmanlar kadar iç ihanetin belirleyici rolü olmuştur. Kürd toplumunun tarihinde, ihanetin tahripkarlığı en az yabancı güçlerin yarattığı tahribat kadar derin olmuştur. İhanetin tahripkarlığı, Tetikiçi hareket vasıtasıyla sürdürülmesi tesadüf değildir. Türk egemenlik sistemi tarafından; “Ajanlaşmış birey ve çevreler” dedikleri Kürd yurtseverlerine karşı sokağa salındılar. Kürd millet kökü kazımakla memur kılındılar. Kurbanlardan biri de, Ferit Uzun oldu. ‘O bir Kürt prensiydi’ dendi ona, bedeli ağır ödenip, yüreğe acı verilerek. Adresi sorulmayan kurşunların geceyi böldüğü bir dönemdi. KUKM sürdükçe ve yükseldikçe, doğal olarak sömürgecilerin sıkıntısı da o oranda artar. Düşman, mücadeleyi zaafa uğratmak, kısadan başarıya ulaşmak için her yol ve yönteme baş vurur. Her şeyden öte, KUKM’ni yöneten kurmayı ortadan kaldırmak için baş vurmadık yol ve yöntem bırakmaz. Türk devleti, bu konu da epeyce deneyimlidir. İç ihaneti devreye koymak, bu yöntemlerden biridir. Ferit Uzun'u, onların eliyle ortadan kaldırdı. Ferit'in katledilmesinin mimarı, Türk sömürgeci devleti ve uygulayıcıları, tetikçi, satılmış Kürd ihanetçileri oldu. Bu konuda onu tanıyanlar, ibreti alem olsun diyerek, kalemine sarıldılar. Kimisi yazarken; yüreği kan ağladı yıllar sonra, kimisi de, bu laneti gün ışığına taşımayı erdemli olmanın gereğine yorumladı. Yıllar sonra Ferit için yazılanları okuyan her Kürd, mutlaka yarınlara olan umudunu Ferid'in anısında tazeler, öfkeli bakışlarında da, katillere olan lanetini dile getirecektir. Karacadağ'ın onuruydu o, o bir sevda çiçeğiydi Sêwerg'te. 'Ona, Kürd prensi' diyenler haksız da değildi. O, insan güzeliydi. Halkını sevdi ve bu uğurda da, kucağında bebeği ile vuruldu bir kuşluk vaktinde. O vurulduğunda; sekmedi, hüzünü büyüttü ahular. O vurulduğunda; acı acı düşündü yaşlı Karacadağ Kürdü. Karacalar, sekmedi taştan taşa. Karacadağ'ın doruklarında, bir bulut kümesi oluştu; ne yağmura dönüştü, ne de dağıldı...Yas tuttu dağlar, onursuzluktur dedi yapılan. Kabul etmedi Curcup suyu, boz bulanık aktı...! Ceylanpınar, pınar olarak ceylanlara su vermedi. Her şey, Ferid'in ölümüyle karardı bir süreliğine. Vicdan denen bir kavram vardı, kaldırmadı olup biteni...! Onur yaralıydı o gün, o gün kurşunlar kahpeydi. Bir fidan ki, kolay kolay büyümez o topraklarda, ama; 'kurşun adres sormazdı', öyle karar verilmiş, öyle de vuruldu Ferit. Kürd-kıran dönemiydi; 'tetikçiler' hazırdı, kontra iş başındaydı. Gayrı annalar ağlasın, ağıtlar dökülsündü; 'mêrxasê mala bavê min re..." O, ince ve narin bir delikanlıydı. Bıyıkları, incece dökülürdü dudakları üstünden, tane tane konuşurdu. Paltosunu omuzlarında tutar, kolunu geçirmezdi yeninden. Sêwerg'lilerden farklı basardı ökçesine, kırmazdı arkasını ayakabısının. Merak edip soran olmadı ve o da anlatmadı buna dair, ama o, hep Kürdistani sözcüklerle konuştu vurulmadan önce ve bir de bebesini sevdi halkıyla birlikte. işte o adam vuruldu ve o vurulmadan önce, şiir yazıyordu. Daha yeni bitirmişti dizelerini şiirin, ki; şiirinde ahular da geçerdi, Karacadağ yamacında. Daha da ekleyecekti bir gece vakti, yıldızları toplayarak bir bir gökyüzünden. Ona, sevdasını işleyecekti bir sonbahar akşamında. O, zindan görmüştü zindan içinde. 1974 te de, zindandan gün yüzüne çıkmıştı. O çıktığında, hayran kaldığı arap kısrağına binerek, Qızıl eliye gitmişti. Ki; orada bir domates atışıyla, kavga büyümüş, on beş cana kıyılmıştı. 'Gururu batsın...!' dedi, Ferit. Kürdün gururudur ki, kandavalarına yol açar, yüreği dağlar. Kan kanı getirdi, hayatlar son buldu. Korkular büyüdü, düşman sinsice güldü bu kahpe kederde. O, dolu dizgin sürdü Karacadağ üstü, Qızıl eliye. O köyde aşiretler kavgasında, gerçeği dile getirmeye. Sonrasında o, daldı çocukluk yıllarına, kederden sıyırarak hayatı anlatmak için. 1950 lerde doğmuştu o. 38 yıl yaşadı iz bırakarak. Onur dedikleri bu olsa gerek, ki; o, hiç es geçmedi hayata dair ne yazılıp çizilmişse, hepsini bir bir okudu, dünyayı tanımlayıp yenisine sarılmak için. Ama vuruldu. O vurulduğunda; ‘Tetikçibaşı' kadehini kaldırıyordu vurulmanın şerefine, apoletli generalle. General, bir devşirmeydi.Tetikçibaşı, ona dönerek; "bu defter dörülmelidir paşam...!” dedi, devam etti sırıtarak; "Ben vaoldukça paşam, sıradakiler bir bir vurulacaktır... Kürdistan'da; Dehaq'tan bu yana yapacaklarımla, Türkiyem muradına erecektir. Evlat, babasına; 'hewal' diyecektir, ne adet, ne de töre kalmıyacaktır, Agri dağında yazıldığı gibiyle; 'Kürdistan burada meftundur' denilecektir paşam, bu daha yeni bir başlangıçtır ve devamı gelecektir..." dedi, yeniden paşaya bakarak ve apoletlerini paşanın kıskanarak. Paşa; "sadece sen işini bilirsin, ötesi laf u iştigaldır, haydi şerefe!" kadehini bir daha kaldırarak. O kadehlerden damlayan kandı ve onlar kan içiyordu. İçtikleri kan, yedikleri insan etiydi Kürdistan’da... O, bir insan güzeliydi, onun da hataları oldu bizimkisi gibi, onun da sevdaları oldu bizimkisi gibi. Ama o vurularak yaşadı, bizlerden birileri de yaralı yaşıyor, yaşadıklarıyla; ölüp ölüp diriliyor...! Ölüm gördük, ölümlerden de beter, sevdayı büyütürken; toprağa diz çöküp, eğilirken a canım. 1975 Cezayir Anlaşması, kara bir gündü Kürd tarihinde. Ama Sovyetler ki; tarihte hep yan çizmiştir ve Kürde kapılarını kapalı tutmuştur, sevilmemiştir güncemizde, Xalit Begê Cibrî’den bu yana. Biz, Koçgiri’de vurulduğumuzda da sessizdi onlar, Agırî'de de lanetli kırlangıcıydı ömrümüzün. TC devletine açık destek sunarak, Kürd halkına kan kusturmuştu Sovyet. Ki; bizim coğrafyada dost olmadı bize ve yar olmadı kimsecikler geleceğimize. Ferit, bunları bir bir bilir ve Sovyetlere karşı duruş koyarak, tavrını netleştirmiştir. Dost böyle bilir, düşman böyle haberdar edilmiştir. O, peşmerge şiirini yazmıştır. Bir numaralı hedef olarak ta seçilmiştir gayrı. Sovyet yanlılarınca da, vurulması caíz sayılmıştır... Ve Sovyet taraftarları, kaleme sarılarak, 75 in acısını Barzani'den alacaktır. Özgürlük Yolu dergisinin, Eylül 1977 tarihli 28. sayısında; "Bir İhanetin Belgeleri" başlıklı bir yazıda, Mola Mustafa Barzani ve KDP ihanet etmekle suçlanacaktı. Ferit, bunu okuduğunda; kader ağlarını örmekte ve Kürdün acıklı manzarasıyla sarsılmaktadır. Lanetin bedeli bu olsa gerek deyip, daha da bilenmektedir. Ve yine o dönemde, senaryo üstüne senaryo yazılmakta, ki; onlardan birisini de 'Tetikçibaşı' dillendirmektedir; 'Her aileden bir kişi dağa, cezaevine ve ölüme alınırsa, halkı davaya (partiye) bağlayabiliriz' demektedir. Ve ölüm çanları yavaş yavaş duyulmakta ülkemde, taş altı edileceklerin de listeleri hazırlanmakta. Karanlık ve kaos atbaşı yol almaktadır bra, feriştah olsan kurtuluşun yoktur gayrı. Kısa bir dilime sığdırabilmek arzuları ve sonrasında kavgasında ölmek, Kürdün kara talihidir. Bu kara talihdir ki, nice nice canlara kıymıştır. Şimdi sırada Ferit vardır. Yer tespiti ve hedef belirlenmiş, Sêwerg'in en sevileni ve Kürd halkının evladı, KAWA hareketinin en önemli kişisi öldürülecek ve bu işin sorumlusu da, Sêwereg'in en güçlü ailesi olan Bucaklar gösterilecekti. Sonrasında; "Ferit’in intikamını alıyoruz...!" diye savaş başlatılacaktı. Bu işler için de, bir aktör gerekliydi. Karanlıktı gece ve gecede karanlık bir senaryo hazırlanıyoru. Perde arkasında, namı meşhur Pilot...! Pilot Necati, finansmantör olarak yerini almış, 'Tetikçibaşıyla' bilinen karar gereği emir verilerek, Ferit'i tanıyan Emín Dal ve Ali Yaverkaya Tetikçi olarak tayın edilmiştir. Tarih 22 Kasım 1978 saat 15.30 civarıdır. Yekbun’la, arabanın sağ ön kapısının yanında Ferit oynaşmaktadır. Yekbun; "Babacığım, seni çok s...!!!" diyemedi, yarım kalmıştı sözcükleri ve hep te öyle kaldı. Ölüm, Ferit’in çevresinde pusuya yatmıştı. Derin devlet ve işbirlikçileri, senaryoyu içine sığındıkları karanlık bölgelerinden izlemekteydiler. Ferit vuruldu dendi... Ağıtlar yükseldi, ağıtlarla birlikte kuşlar havalandı. Küserek, Kürdistan'dan uçup gittiler uzaklara ve dönmediler bir daha. Puhu kuşu, Karacadağ'da bir silüet gördümü, bir kaya parçasına konarak, okur durur o günden bu güne. Bir şahin havalandı mı, konmaz toprağa, hep havada uçar durur o günden bu güne. Karacadağ'da, Karacalar yavrulamaz artık, korkuları ve iç sezgilerine bağlı kalarak, uzaklaşırlar oradan, bir başka dağ yamacında yavrularlar. Kabuletmemiştir vurulmayı, kabullenememiştir ölümü ve ölümle başlayan yetimliği. Yavrusunun akibetinden endişelidir dağ ceylanı. Onun içindir ki, suya inmez kuşlukta ve sekmez bir kayadan ötekine, Ferit vurulmuştur. Yıllar sonra yazılanlarla, olay daha da netleşir netleşmesine ama, vurulan vurulmuştur. Bir hayat solmuştur ülkemde. Ve çok sonraraları, tanıklar anlatacaktır, bozulan bahçede koparılan gülleri. Kendileri de kurşuna hedef olarak, akibeti akibete ekliyerek. 1984 yılında, 'Tetikçiler'den' kaçmış ve Avrupa’ya sığınmış partinin merkez komitesi üyesi Semir; ‘Ferit’i, Siverek’teki etkinliği yüzünden, PKK’nin merkez komitesi kararıyla öldürdük’ der. Devamla; ‘Önce hem siyaset adamı ve hem de Siverek’te belli bir saygınlığı olan Ferit Uzun öldürüldü. Cinayet, çok kişinin kolayca inanabileceği gibi Mehmet Celal Bucak’ın üzerine atıldı. Ardından cenazeye sahip çıkıldı ve intikam yeminleri edildi. Uzun’lar ailesi ve yurtsever Siverek halkı, mensubu bulunduğu siyasetten, (Dengê Kawa,dan) Bucak’a saldırı yapılmadığını görünce, istemeyerekte olsa, PKK’nin doğal müttefikleri haline geldiler. Provakasyon harekatının ilk adımı böylece başarılı olmuş, PKK, bir taş ile iki kuş birden vurmuştu. Hem kendisi için siyasi bir tehlike oluşturan Ferit Uzun’u imha etmiş, hem de bu ölüm olayını kitlelerin desteğini kazanma ve Bucak’a saldırmada malzeme olarak kullanmıştır. Bucak’larla çatışmaların ikinci ayından sonra, Siverek yöresine gelip PKK’nin askeri faaliyetlerini organize eden Fehmi Hoca (Fehmi Yılmaz) isimli şahıs yakalandıktan sonra, resmi MİT ajanı çıkmıştır. ‘ Böyle der Semir ve o da vurulur. Vuran vuranadır ülkemde. Kürd-kıran günlerinden geçtik, muştu yerine kara haberleri ile beklemededir Kürdistan. Sêwereg, birîndar e berxê min. Buna, bir başka tetikçi Hasan Hüseyin Karakuş 1982 yılında; ‘Ferit’i, merkez komitesi kararıyla, 'Tetikçi örgütün’ öldürttüğünü’ açıklamıştır. Ne var ki; kürd-kiranlı günlerde bu haber çok geç dışarıya ulaşmıştır. (K82 dizi 10645 nolu beyanında); 'Ferit’in öldürülmesi için Muzaffer Ayata ve Muzaffer Kızartıcı’nın Siverek’te, Emin Dal’ı yönlendirdiğini... ' eklemeyi ihmal etmemiştir tetikçi Hasan Hüseyin Karakuş. Bir diğer itirafında: ‘Bütün Kürt siyasi hareketlerinin önder kadroları öldürülerek örgütlerin dağıtılması sağlanacaktı’ demektedir. Bu itirafı; 'Tetikçiler'in’; (ana dava cilt-2 de 1054.sayfasında yer almaktadır.) Bir diğer 'Tetçibaşı'; MK üyesi, Şahin Dönmez’dir. Şahin, Amed'e askeri mahkeme kürsüsüne çıkar ve hakime bakarak; ‘Ferit Uzun, bizim parti tarafından öldürüldü ve bizim teşkilat, bu olayla bir taş ile bir kaç kuş vurmuştur’ der. Kürd-kıran yapılanmasına ve özellikle; 'Tetikçibaşı'nın ilişkilerine eleştisel bakan her kes; "hain, ajan" vb. suçlanarak, büyük baskılara uğradı. Tetikçibaşı ; ‘Bugüne kadar kendi otoritemizi yapıda hakim kılmak için yapıda bulunan üçte iki kadroyu temizledik. Bu az bir şey değil. Bu yapılanların bir gün hesabı sorulur. Ben bütün bunları yaparken, bu günü düşündüm. Bu günlerin acımasız yargısı kapımın önünde duruyor. Bu bana ürküntü vermiyor değil. Ama buna rağmen, taktik ilişkiler adı altında, bu sürüyü halen uyuta bileceğime inansam bile, bir gün benim de bunda yetersiz olabileceğimi anlamanız gerekir. Zaten daha şimdiden bu tür barış çağrılarımın kendilerine pek hayırlı olmadığını söyleyen bir çevrenin, yapıda kendilerini örgütlediklerinin haberini alıyorum. Fırsat buldukça bunları yapıdan temizliyoruz. Bilinmezlere karışıyorlar, ama ne zamana kadar? Diye soruyorum sizlere. Bir gün bunları engelleyebilecek gücü kendimde görmezsem; o zaman devletin yöneticileri ne kadar aymaz bir politika güttüklerinin farkına varacaklardır. Ama o zaman iş işten geçmiş olacaktır.’ (Ve bir röportajın, bir bölümü 23 Aralık 1996 tarihli radikal gazetesinde yayınlanmıştır..) Kontra, Fert'i vurmuş ve start alınmıştı, olaylar zinciri Hilwan da, Sıdkı Paydaş, Derikte ise, Zülfü Türk'le kaos derinleşiyordu. Kürdistan kan gölüne dönüyordu. Sêwereg çatışmasının başlamasıyla, bir çok siyasetin taraftar kitlesi, silahın cazibesine kapılarak çatışmada, Kürd-kıran'dan taraf tavır koydu. Hilwan’dan sonra, Sêwerg'te de, 'Kürd-kıran' propagandası etkili olmuştu. Artık bu kitle, sadece Kürd-kıran yöneticilerinin etkisinde idi. Benzer oyunlar, Batman’da ve daha bir çok yerlerde de sahneye konuluyordu... ... ... ... * “İkimiz de Sevmiştik Onu” Roman Çalışmasından Kısa Bir Parça
Re: Ferit Uzun'un Anısına:“İkimiz de Sevmiştik Onu”*