Direkt zum Inhalt

“Prokust Çarkı” – 5

Kürd’ü kısaltıp uzatıp Türk kalıbına dökme işini üslenenler sadece göçebe muhacirlerle sınırlı değildir. Bu misyonun gönülüsü Kürd versiyonuda var. Bugünde Kürd versiyonunun yediği naneyi görelim. Bugünkü konuğumuz Ahmet Türk.Biz Ahmet Türk’ü Kastr-ı Qenço’nun yurtsever ağası olarak biliyorduk. Bu haliyle ağamızı seviyorduk. Anlaşılan ağamız terbiye edilmiş. Ankara’da “kravatlı köy korucu”su olmuş. CNN Türk’e konuşan DTP Eşgenel Başkanı Ahmet Türk, “Sorunların çözüm yerinin parlamento olduğunu, güçlü bir grupla Meclis'e girmeyi hedeflediklerini, şov peşinde olmadıklarını, yemini etmemek yurtseverlik değil, şovenlik olduğunu, daha olgun tavırlar sergileyeceğiz, şovmence bir yaklaşımın içinde olmayacağız” diye döktürmüş.Adamı tanımasak sömürge valisi sanacağız. Bu sözü sarfettiğine göre tahaküm altına aldığı sömürge millete hitaben yaptığı bir konuşmada verdiği bir söze yorumlayacağız. Ama biz bu adamı tanıyoruz. Sömürgeleştirilmiş Kürdistan’ın bir ferdi olduğunu biliyoruz. Varlığı bile yasaklı bir milletin kendisini ezen bir millete karşı “şovençe bir yaklaşımın içinde” olabilir mi? Peki bu adam bu lafları niye ediyor? Ettiği bu lafların anlamını biliyor mu? Eğer biliyorsa bunu yapanların Kürd milleti tarafından nasıl adlandırıldığınıda biliyordur.Ankara’da “kravatlı köy korucu”su olan Ahmet Türk’ün “yemini etmemek yurtseverlik değil, şovenliktir” dediği yemini aşağıya alıyorum. "Devletin varlığını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağıma; namusum ve şerefim üzerine and içerim." Bunun kendini inkar etme, düşmana biat etme olduğunu bilmiyorsa biz hatırlatalım.Bunu yapanların Kürd-Kürdistan yurtseverleri olabileceğini iddia edenler beriye gelsin.Böylesi bir iddia Kürd-Kürdistan yurtseverlerine hakarettir.Aman Allahım neyi tartışıyoruz.*** DTP Eşgenel Başkanı Ahmet Türk, bu laflarıyla dünya rekorlar kitabına geçecek bir ilke imza atmıştır.Türk parlementosunda 1991’de yemin töreninde DEP’li vekillerin trajik-komik tavırlarınıda aşan trajik-ihanet bir tavır sergilemiştir. Türk egemenlik sistem sahiplerine korkmanıza gerek yok meşajını vermiştir. Parlementoda "Daha olgun tavırlar sergileyeceğiz, şovmence bir yaklaşımın içinde olmayacağız" diyerek parlementoda bağlılıklarını deklere edeceklerini sözünü vermiştir.İhanet bu değilse ihanet nedir? Bunu birileri izah edebilir mi?*** İsmine „Türk“ denilen devletin mayası bozuk. Mayası bozuk diyoruz, çünkü bu devletin ne korucuları, ne de kuruluşundan bugüne yönetenlerin hiçbirisi Türk değil de ondan. Alın inceleyin. Eğer bu devletin korucuları ve bugüne kadar yönetenlerin bir tekinin Türk olduğunu tespit edebilirseniz aşk olsun size derim. Ama bulamasınız. Bulamadığınız içinde ödülden mahrum kaldınız.Bu devleti Türk’ten başkası kurdu. Gündemimizi daima işgal eden şu meşhur „derin“ meselesi burdan kaynaklanmaktadır. Ayak altında bu kadar ‚derin’ unsurun gezinmeside burdan ileri gelmektedır.Son dönemlerde bu alan da Kürd kimlikli çevrelerde büyük bir patlama yaşanmaktadır.Ortalık “derin” herif ve karılardan geçilmiyor. Hepsi koca koca herif ve karılar. Ünvanlı-ünvansız, okumuş-okumamış, ama hepsi iradesiz, gödümlü, kişiliksiz zır mı zır cahil. Pavlov’un köpekleri gibi hepsi terbiye edilmiş. Sokağa salınmış. Kürdistan halkının yakasına yapışmışlar. İhanete sürüklemekle birbirleriyle yarışıyorlar. Bunun için görevlendirilmişler.Genelkurmay-Öcalan ezberini tekrarliyorlar. „Çözümlenmeler” kafalarnda kotlanılmış.Yani anlayacağınız “derin” takılmaktadırlar.Kimi teşhir etsek bilemiyoruz. Sebebi meslesine gelince herkes bu mazlum millete karşı savaşıyorda ondan. Kimden başlayalim diye bir sıralama yapıyoruz, sabah kalkıyoruz ne görelim yenileri sıraya girmiş. İşe başlamadan yeniden bir sıralama yapmak zorunda kalıyoruz. Demeki çok işimiz var.Bu zavatı teşhir etsek bile ne olacak ki, insanlar zıvanadan çıkmış. Tanınmaz hale gelmişler. Kimi örnek versem ki? Zibil gibi örnek var. İyisimi Ahmet Türk’ten başlayayım. Ne olmuş Ahmet Türk’e diyen olursa, ne olmamış ki. Ağamız islah edilmiş. “Etnisite” diyor. “Milliyetçi dalgaya hayır” diyor. „Kürtçenin resmi dil olmasını söylemedim“, „Bayrak konusunda bizim bir şeyimiz yok, resmi dili Türkçedir konusunda bir şeyimiz yok.“, „Türkiye'de üniter yapı bir ırk devleti anlamına da gelmiyor” diyor. “CHP’nin solundayız”. MHP´nin neresindesiniz sorusuna “pek uzağında değiliz” diyor. Üniter devletin savunucuları olduğuna göre buna ne şüphe.Patronu eskiden beri kendisi için “kravatlı köy korucusu” dediğinde pek inanmamıştık. Hatta karşı çıkmıştık. Demek ki yanlış yapmışız. Kendisini patronundan daha iyi tanıyacak halimiz yok ya. Tamıyamadığımız içinde yerini doğru tanımlayamamışız. “Derin devletin derin partisi” Eşbaşkani Ahmet Türk, nihayetinde kendince olması gereken yerde yerini almış bulunuyor. Bari vicdanı rahat mı? Akşam uykusu geliyor mu? Şehit olan yakınları uykuda kendisini rahatsız ediyor mu? Öyle görülüyor ki, rahatsız olacak olan vicdanını da satmıştır.Anlaşılan Ahmet Türk terbiye edilmiş. Dört yılık bir islah sürecinden sonra piyasaya sürülmüş. Sahibinin sessi olduğunu ispatlarcasına geçmişini inkar edecek kadar ileri gittiği görülüyor. Bugünden sonra Ahmet Türk´e moda tanımlama ile „derin herif“ demek tam da yerinde bir tanımlama olduğu gerceği ortaya çıkıyor.*** “Derin herif” konuşurda,”derin karı” konuşmaz mı? Konuşur konuşur, hem de “derin” konuşur. Baksaniza! Geçmişe yönelik bir değerlendirmede “derin karı” nasıl da “derin” konuşuyor: „Türkiye´den çok şey aldı götürdü“. Aman Allahım! Bu ne Türkiye sevdası. Türkiye sevdası bu şahsiyetlerin “derin”liğinide ele veriyor.Daha kimi sayayım. Zübeyr’i mi, Remzi’yi mi, Leyla’yı mı, Orhan’ı mı, Hatip’ı mı? Aslında hepsi aynı hamurda yoğrulmuş. Farkında olmayanlar olmuş. Kimse yanılmasın. Yargıtay Başsavcısının verdiği karara. Aslında bu karar bu zavatı “mağdur” gösterip Kürdlerin temiz duyguları istismara yönelik bir karardır. Bekleyip göreceğiz. İmralıdaki zatın kıl hikayesi gibi sonradan kokusu çıkar.Bu mazlum halk, bu “derin herif ve karı”lardan çok çekti ve çekiyor. Daha da çekeceği var. Ayak altında gezinen bu “derin herif ve karıları” kim türetti? Bu sorunun cevabı Türk egemenlik sistemin varediliş ve yönetim işleyişinde aramak gerekir.Dedik ya “Prokust Çarkı” tezgahıdır.Coğrafyamızda „Türklük“ adına Türk olmayanlar at koşturdu. İsmine “Türk“ denilen ırkçı, şoven, militarist devlet yöneticilerin hiçbirisinin Türk olduğu bugüne kadar kanıtlanalamadı. Türk olmadıkları halde kökenlerini, cedlerini inkar edip kendilerini zoraki ‘Türk’ ilan etmesi, bağnaz Türk milliyetçisi kesilmeleri ve bu konuda birbirleriyle yarışiyor olması ahlaki olmasada bir gerçek.Bu, onların ayıbıdır. Mesele sadece ayıpla izah edilecek bir meselede değildır. Göçebeliğe, muhacirliğe dayalı sonradan zoraki yaratılan ‘Türk’ toplumun iç bünyesinde üretiği pisliklerin etrafa saçılması ve herşeyi kirletmeye yol açmasına varan hasta bir toplumsal yapının harcı olmasıdır.Herşey yalana dayalıdır. Yalan toplumun ve sistemin temel yasasıdır. Varolanı yok saymak, yok olanı var ilan etmek bu anlayışın felsefesidır. Kökü Kemalist tarih ve yönetim anlayışına dayanır. Bu anlayışta şefaflık bulunmaz. Herşey karanlık ve gizemlidır. Çokça vurgu yapılan “derin” kavramı buradan kaynaklanır.Artık kavramlarıda birbirine karıştırdık. Bir “derin”liktir almış başını gidiyor. Kimi bunun altında her türlü kötülüğü keşfediyor, kimi bununla övünüyor. İşler Arap şaçına döndü. Bir türlü çözülmüyor. Tecal’ın xorcuna döndü. Bir taraftan çözmeye çalışıldığında, diğer yanda örüldüğü görülüyor. Bakalım önümüzdeki süreç ne getirecek. El mi, yoksa bey mi yaman göreceğız. Bu çevrelerin daha evel Türk egemenlik sistemine bağlılığını deklere eden söylemlerini bir yana bıraksak bile Türk parlementosunda ittifakla alelacele alınan bağımsız aday isimlerinin birleşik oy pusulasında yer alma kararına tepki olarak dile getirdiği “istersek seçimi kilitleriz” demesi üzerine Yüksek Seçim Kurulu Başkanının verdiği cevap karşısında dut yemiş bülbüle dönmesi, dahada ileri giderek tükürdüğünü yalarcasına yanlış anlaşıldığını dile getirmesi oynadığı ve kendilerine oynatıldığı rolün ne olduğununda kanıtıdır. Bu misyon sahiplerine verilecek her oy Kürd’ün kendi ölüm fermanını onayladığı/onaylayacağı bilinmelidir. Kürdleri bu unsurlar mı temsil edecek? Şaşarım aklınıza. Bu tutumlarıyla bu zevat Türk egemenlik sistem kapısında ancak terbiye edilmiş pavlovun köpekleri rolünü oynayabilirler. Kürd milletini Türk egemenlik sistemine entegre etmenin piyonları olurlar.***Kürd-Kürdistan sorununun çözüm yerinin Türk parlementosu olduğunu Kürdlere adres olarak gösterenler yaşadıkları ihaneti Kürd milletinede yaşatmak istiyorlar. Her kim ki, Kürd-Kürdistan sorununun çözüm yeri TBMM’dir derse onu hain ilan etmek yurtseverliğin olmasa olmaz koşulludur. Söylediklerim birilerine sert gelebilir. Fakat bu karşı karşıya olduğumuz gerçeği değiştirmez.Türk egemenlik sistem partileri içinde sayısız Kürd ihanetçi olduğu bir gerçek. Bu konuda bir sıkıntı yok. Fakat son dönemlerde bu ihanetçilerin görevini kimi çevreler “yurtsever” maske takılarak icra etmeye soyunmuştur. TBMM’ni Kürd-Kürdistan sorununun çözüm yeri olarak Kürd milletine empoze edilmeye çalışılmaktadır. Bu oyun bozulmalıdır. Kamuran İnanların, Hikmet Çetinlerin, Dergir Fıratların yaptığını bugün Dtp, Hak-Par, Kadep veya bağımsız adaylarla yapılmak istenmektedir. Bu ihanettir ve ihanet oyunu bozulmalıdır. Biz defalarca yazdık. Kürd-Kürdistan sorununun çözüm adresi Türk parlementosu değildir. Aksine ona alternatif Kürd iktidarlaşmasına yönelmek gerekir dedik. Diyarbakır’ı merkez seçen Kürd millet iktidarlaşmasına yönelmek dışında izlenecek Ankara’ya dönük politıka Kürd millet egemenliğini „yurtsever“ maskesi altında Türk’e teslim etmek demektir. Bunun da ismi ihanettir.Ankara’ya dönük politıka yapmak bilinmeyen bir politıka değildir. Seçilecek Kürd vekile „namus ve şerefi“ üzere Türk egemenlik sisteme bağlılığını teyit ettirmektir. Peki bu ihanet değilse nedir? Öyle görülüyor ki, bilinçli ihanetçi yaklaşımların dışında bilmeyerek bu ihanete ortak olmaya soyunan kimi Kürd aydın ve siyasetçisi Türk egemenlik sistemini kavramış değildir. Mesele bu olunca realite değil, gönüllerde geçen subjektif niyetler üzeri politıka oluşturulmaktadır. Aslında bu ortamı bilinçli olarak sistemin sahipleri oluşturmuştur. Bir bütün olarak sisteme muhalif güçler -ister Kürd, ister Türk olsun- bu şöyle mi olsun, böyle mi olsun tartışa dursun önlerinde neyi yapmaları gerektiğini yer ve zamanı ayarlanmış bir şekilde ordu patentli zokayı masasında bulurlar. Buna karşı çıkmak mı, o da nedir? Artık balans ayarı verilmiştir ve bunun tartışılması bile “sistem düşmanlığı” ile eşanlamlı kılınmıştır. Türkiye’de “sistem karşıtlığı” diğer bir değişle “orduyla çatışma içinde olma” mazallah işlenecek “günah”ların en büyüğüdür. Türk siyasal tarihinde ve uzun bir süredir onun bir varyantı olan “Türkiyecilik” yapan Kürd cenahta bu “günahı” işleyene şahit olunmuş değildir. En çok yapılan şapka kapıldığı gibi araziye uymak olmuştur. Bu icazetçi kesimlerin kirlettiği bu siyası atmosfer değişir mi? Mevcut malzeme ile hayır. Bu da bu mazlum milletin daha çekeceği var demektir.19 Mayıs 2007

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.