Direkt zum Inhalt

Çuval Delileri!

Bir kaç gündür diyeceğim, ama ne zaman değildi ki deneceği Türkiye’de olup bittenlere bakıldığında net bir resim görülür. Türk toplum resmi. Türk egemenlik sistemin resmi. Bu resim, yeni çekilmiş değil; eski bir resim. İttihak-ı Terraki ve devamı Kemalistlerden kalma ırkçı, şoven, militer, katliamcı ve soykırımcı bir resimdir. Bu tür resimler sadece Türklere mahsus değildir. Eskiden her toplumda görülmüş olsada çağdaşlaşanlar bunu albümüne almış raflara kaldırmıştır. Kendisine rağbet edildiği söylenilemez, tarih olmuştur. Türk toplumun ve egemenlik sistemin değişme niyeti yok. Eskide direnmekte ayak diretiyor. Eskide diretenler var güçleriyle gündemi doldurmanın çabasını veriyorlar. Fakat dünya, bölge ve hükmettikleri değişmiş ve değişiyor. Türk sistemi bu değişime ayak uyduramiyor. Onlarla ilişki kurma zorluğu çekiyor. Yanlızlaşıyor, yanlızlaştıkça korkuları büyüyor. Korkularını savmayıda öteki bildiklerine küfür, hakaret, tehdit etmede buluyor ve küstahlaşıyor.Devletbaşının Harp Akademisinde subaylara veda konuşması, katilbaşının basın toplantısında, Hükümetbaşının Almanya’ya giderken uçakta bulunan gazetecilere söyledikleri ile Ankara’da darbecilerin yaptığı mitingte sergilenenler ve kalemini askere rehin bırakan yazar çizerlerin yazdıkları ve çizdikleri alt alta yazılıp okunduğunda çirkin bir resimle karşılaşıyoruz. Bu çirkin resmin ne anlam taşıdığı yeterince açıktır. “Rejim hiçbir dönemde bu kadar tehlike altında olmadı,” diyerek Başkomutan edasıyla askeri göreve çağıran asık suratlı Devletbaşı, askere Kürdistan’ı işgal et „emri“ni vermeyide ihmal etmedi. Katilbaşı, “Biz hazırız, siyasi iradenin onayını bekliyoruz” açıklamasında bulunması gecikmedi. Arkasında Hükümetbaşı ve Bakanların “İşgal kaçınılmaz, bu konu da bir plan ve programın yürürlükte olduğu ve bir takvim çerçevesinde işlediği” açıklamaları geldi. Şimdi bu açıklamalara bakıldığında sorun gerçekten Kürdistan’ın Güneyinin işgal hesabı mı, yoksa yakınlaşan Cumhurbaşkanı seçim öncesi tarafların birbirine karşı üstünlük sağlamak, kitleleri etkilemek için işgal topunu birbirine atıp güç toplanması mı sorusu cevap bekleyen bir soru. Çoğu gözlemci bu tartışma ve ortamın gerilmesini tarafların seçim öncesi güç biriktirmeye yönelik olduğuna bağlıyor. Yoksa tarafların Kürd/Kürdistan sorununda faklı yaklaşımları yok. Her iki tarafta ırkçı, şoven, işgalci ve ilhakçıdır. Bu konu da kimse yanlış hesap hatası yapmasın. AKP veya islami çevrelerin iktidara gelmeleri halinde “Kürt sorununun çözümünü kolaylaştırır” sonuçunu çıkarmasın. Bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Bunun örneği var. Kim İran Molla rejimini Saddam Baas iktidarı ve Türk egemenlik sisteminden daha demokrat olduğunu iddia edebilir? Birisinin diğerinden daha olumlu olduğuna hükmedebilir? Kürdistan sorununun çözümüne daha yakın durduğunu söyleyebilir? Aynı şey Türkiye’deki faklı odaklar (Kemalist ve islami kesimler)’in duruşları içinde geçerlidir. AKP ve islami odakların iktidara gelmesini destekleyenlerin veya ordudan daha iyi olduklarını iddia edenlerin elindeki veri nedir? Koca bir hiç. Ama bu çevrelerin veri olmasada subjektif niyetlerini bizlere veri olarak sunmaları bilinç kırılmasına işaret eder. Dahası kitleleri silahsız bırakmanın dezinformasyonudur. Bunun zararı Kürd milletine olduğunu söylemek çok şey söylemek demek değildir. Meselenin özü budur. Tekrar başa dönersek Türkler, Kürdistan’ın Güneyini işgal etmek istemezler mi? İnanınız ki, bunu yapmak için sistem ve toplum olarak can attıyorlar. Engel iç dinamiklerin bu konu da sahip oldukları farklı tutumlarından kaynaklanmıyor. Sorun uluslararası aktörlerin takınacağı tutum sıkıntı yaratıyor. Bugün koşullarında uluslararası aktörlerin hiç birisi tek yanlı bir Türk işgaline onay vermiyor.ABD ve AB yaptıkları açıklamalarla Türkiye’ye "işgalden kaçınması" uyarısında bulundular. Buna rağmen Türkler Kürdistan’ın Güneyini işgala kalkar mı meselesi gündeme damgasını vurmaya devam etmektedir. Türkler, ABD ile savaşmayı göze almış bir noktaya gelirlerse işgal girişiminde bulunacaklar. Bunu destekledikleri Ankara’daki darbeciler mitingi vasıtasıyla seslendirdiler. Fakat resmiyete bunu ifade etmekten kaçınıyorlar. Bu noktaya ulaşırlarsa kimsenin şüphesi olmasın ki birgün bile durmayacaklardır.Türklerin tüm çabaları Kürdistan’ın Güneyindeki kazanımları yok etmek, bu mümkün değilse en aşağı istikrarsızlaştırmaya yöneliktir. Bunun için yoğun bir uğraş verdiler. Olur olmaz her gelişmeye müdahale ettiler. Müdahale etme “hakkı”nı PKK, Türkmenler ve Kerkük olarak ileri sürdüler. Daha sonra kendileri ifşa ettiler ki, bunlar sadece bahane. Esas neden bağımsız Kürdistan’ı engellemekmiş. Bunu Edip Başer’de dile getirdi. Aynı konuya Mesud Barzani ve Mahmut Osman’da dikkat çekti.Türklerin sorunu PKK, Türkmenler ve Kerkük değildir. Esas niyetleri Federe Kürdistan’ı ortadan kaldırmaktır. İkidebir dile getirdikleri “Irak’ın siyasi ve toprak bütünlüğü kırmızı çizgimizdir” söyleminin altındaki niyet Kürd milletinin bağımsızlığını engelemeye yöneliktir. Bu hesaplarıda tutmadı. Her ne kadar Irak fiilen bölünmesede idari bakımdan Türklerin söylediği üniter yapıda gerçekleşmedi. Federe sistem kabul gördü. Kürd Federe Bölge Yönetimi oluştu. Bu yönetimin bağımsızlığı ilan edilmemiş bir Kürd devlet yapısı olduğu herkesin ortak görüşüdür. Türklerin uykularını kaçıranda bu durumdur.Güney Kürd önderliğin kullandığı siyasi dialog diline karşı, Türkler, daima çatışma dilini kullanmayı politıka edinmelerinin nedenide budur. Bu paradoks öylesini ayuka çıktı ki, onur kırıcı bir hal aldı. Bunun üzerine Başkan Barzani’nin sabrı taştı ve verilmesi gereken cevabı verdi. Türkler, söylenenler karşısında şoke oldular. Hazmedemediler, içlerine sindiremediler. Sokak kabadayları gibi işi küfür, hakaret ve tehdite döktüler. Son dönemde Türk yüksek idari kademesinde dile getirilenler bu mantığın sonucudur. Gerek devletbaşı, gerek hükümetbaşı ve gereksede katilbaşının açıklamaları bilinmektedir.TC devletinin Kürd milletine karşı inkar ve imha politıkası değişmeden sürüyor. Bu politıka sadece Kürdistan’ın Kuzeyiyle sınırlı olmayıp dört parçadaki ve hatta diasporadaki Kürdleride kapsamaktadır. Kuzeydeki hareketi kendi “Kürtçü” hareketi ile denetime alan Türk egemenlik sistemi, “düzlüğe çıktım” dediği bir zamanda Kürdistan’ın Güney’inde hiçte tasvip etmediği gelişmelerle karşı karşıya geldi.Birinci Körfez savaşı sonrası de fakto olarak bağımsız bir Kürd yapılanmasıyla karşı karşıya kaldı. 2003 yılında Saddam Baas rejiminin yıkılmasından sonra da Irak bütünlüğü içinde Kürd Federe Bölgesi olarak Irak Anayasasında resmiyet kazandı. Bu gelişmeye en çok Türkler karşı çıktı ve bugünde karşı çıkıyorlar. Mevcut realite kabullenilmek istenilmiyor. Mevcut yapıyı ortadan kaldırmak için başvurmadığı yol ve yöntemde bırakmadı.Türklerin bugüne dek baş vurduğu tüm yol ve yöntemler Kürd yükselişini durduramadı. PKK, Türkmenler, Saddam artıkları, El-Kaideciler, kimi Şii ve Sünni kesimler ve Iraklı Arap aşiretler, İran ve Suriye ile olan ortak çalışma ve girişimler, uluslararası diploması atakları, merkezi Bağdat hükümet vasıtasıyla Kürdleri kontrol altına alma istemleri Türkler lehine hiç bir işe yaramadı. Bu sefer işi Kürd siyasal önderliğin şahsında Kürd milletine küfür, hakaret ve tehditi devreye koydu. Tam bir sokak kabadayısı gibi sahne aldı. Bu da dönüp kendilerini vurunca “Kuzey Irak’ı işgal edelim” noktasına geldiler. Bunun içinde koşulların müsait olması gerekir. Koşullar Türklerin işgal etmesine yol vermiyor. Bu da Türkleri çılgına çeviriyor.Önceleri hesaplarını Türkmen kartına göre yaptılar. Fakat şişirdiği Türkmen balonu elinde patladı. Her ne kadar beli bir Türkmen kesimini kendi karanlık işlerinde kullansalarda Türkmenlerden umduğunu bulamadılar. Bugün cılız da olsa Türkmen kartını seslendirselerde, esas olarak PKK kozunu diline dolamışlar. Fakat PKK kozu da pek para etmediği görülüyor. Bunların yanısıra Iraklı Aşiretler üzerinde hesap yaptı. Sünni ve Şiilerin bir kesimi üzerinede hesapları oldu. Türkiye’ye defalarca çağrıldılar. Resmi düzeyde kendileriyle görüştüler. Konferanslar yaptırdılar. Kendilerine istihbarat, para ve askeri malzeme sundular. Bu terörist gruplar karkaşalık yaratsada Türklerin istemlerine cevap olamadılar. Türklerin amacı mevcut Kürd kazanımlarını ortadan kaldırmak ve Irak’ın siyasi ve toprak bütünlüğü içinde anayasal vatandaş statükosunda tutmaktı. Bunu bir türlü başaramayan Türkler, bu kez Kürd siyasal önderliğine karşı pervansızca küfür, hakaret ve tehditlere baş vurdular. Bugünde baş vurdukları bunlar olmaktadır. Bununda çare olmadığını biliyorlar. Kendilerine göre çare işgaldır. Gerekçeleride hazır. İlgili ilgisiz “Irak parçalanırsa seyirci kalmayacağız” diyorlar. Diyebilirler, ama adama sorarlar peki ne yaparsınız? “Kuzey Irak’ı işgal edelim” diyorlar. Demekte kolay. Sonrası biraz sıkar. Elini kollunu tutan mı var? Sınıra yığmış yüzbinlerce ittini. Sıkıysa sınırı geçin bakalım. Başlarına çuvalın nasıl geçirildiğini görürler. Alışkınlıklar kötüdür. Sakın bu herifçioğulları çuval delisi olmasın? Kim bilir!17 Nisan 2007

Neuen Kommentar schreiben

Der Inhalt dieses Feldes wird nicht öffentlich zugänglich angezeigt.
CAPTCHA This question is for testing whether or not you are a human visitor and to prevent automated spam submissions.